28 Temmuz 2015 Salı

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 22. Bölüm

Nil, arabasını tarif edilen evin önüne park ettiğinde saat daha ondu. Sabah kahvaltısına çağırmış, tüm günü birlikte geçirmek istemişti, Handan.

Nil, eşinin de olacağını öğrendiğinde yine gitmek istememiş ama ısrarlara dayanamamıştı. Arabadan inmeden kendine dikiz aynasında şöyle bir baktı.  Sadece pembe ruj ve siyah göz kalemi sürmüştü. Onlarda da akma yoktu. Tepesinden toplayarak atkuyruğu yaptığı saçları, yüzünün tüm kemik yapısını gözler önüne sermişti. Üstündeki, askılı, beyaz, üstü renk renk mine çiçekleriyle süslü olan elbise dizlerinin hemen altında bitiyordu. Ayaklarında beyaz üstüne çiçekli keten ayakkabıları ile çok şıktı. Yan koltuktaki büyük çiçekli keten çantasını aldı. İçinde havlusu, güneş sütü, mayoları ve kitabı vardı. Omzuna astığı çantası ile indi arabadan.


Bahçe kapısının bir kısmı garaj kapısıydı. Yanındaki küçük kapı ise yaya girişi içindi. Kapının üstündeki eski görünümlü zili çaldı. Kapıya doğru gelen ayak sesleri bir erkeğe aitti.

Kapı açıldığında Nil, karşısında uzun boylu, kırlaşmış saçlarına rağmen yaşının en fazla otuzların başında olduğu belli erkeği gördüğünde bir an gözlerini alamadı. Uzun bacaklarında siyah kargo şort, üstünde su yeşili t-shirt ile Cenk çok yakışıklıydı! Handan'ın neden kocasına âşık olduğunu ve kaybetmek istemediğini anlamak zor değildi. Adamın görüntüsü kendisini bile çok etkilemişti.

“Nil Hanım mı?” diyen sesi de çok güzeldi. Kime benzettiğini bilemese de tanıdık gelmişti ses.

“Evet, benim, erken mi geldim?” Nil, ikisini rahatsız etmekten ölesiye çekiniyordu.

“Hayır, aksine tam zamanında geldiniz. Kahvaltı hazır. Buyurun lütfen.” Karşısındaki kadının yakından çok daha güzel olduğunu görmek biraz sarsıcı olmuştu. Kendini toparlayıp, kapıyı kapattı ve bahçeye doğru yürüyen Nil’e eşlik etti. 

“Cenk Bey, sizi de tatil gününüzde rahatsız ettim. Kusura bakmayın ama eşinizi kıramadım.”

Hakan, kendisine kızmıştı. Nil onu Cenk sanmıştı.

“Sizi yanılttığım için özür dilerim. Ben Hakan, Handan'ın ağabeyi!”

Ağabeyi? Hakan? Tanıdık ses? Yok, canım o kadar da paranoyak olmaya gerek yok... Yine de durup Hakan’ın yüzüne baktı. Sanki bakınca neyin ne olduğunu anlayacakmış gibi…

Hakan, onun gözlerindeki şüpheden az çok tahmin ettiğini ama söze dökemediğini anladı. Öğrendiğinde nasıl bir tepki verecekti acaba? Nil, o kısa bakıştan sonra kendisine gösterilen yolda yürümeye devam etti.

Evin, çiçeklerle bezeli bahçesinde, çimenlerin arasına gelişigüzel yerleştirilmiş, doğal havası verilmiş taşların üstünden yürümek bile bahçenin nasıl özenle yapıldığını anlatıyordu. Arkada bulunan futbol sahası büyüklüğündeki bahçede büyük bir havuz ve iki büyük şemsiye vardı. Havuzun etrafındaki yüksek ağaçlar ve kalın bitki örtüsü yabancı gözlerin içeriyi görmesini engelliyordu. Zaten etraftaki diğer evlerin de yapısı aynıydı. Nil, Cenk'in ailesinin zengin olduğunu öğrenmişti zaten. Ama bu bahçe o zenginliği anlatmak için yeterliydi de. Çok değerli bitkiler vardı. İçinin kıskançlıkla dolduğunu hissetti. O da istiyordu böyle güzel çiçekler yetiştirmek!

Nil, evin verandasından kendisine seslenen Handan'ı görünce bakışlarını zorlukla bahçeden alıp o tarafa çevirdi. Handan, yerlere kadar uzanan askılı elbisesinin eteklerini savurarak iki basamaklı verandadan inip yanına gelip sıcak bir şekilde kucakladı.

“Hoş geldin. Kapıya gelemedim, kusura bakma. Ocaktakileri çeviriyordum.”

“Sorun değil. Hakan Bey açtı bana kapıyı.” Diyerek, yanında duran ve ayağındaki yedi sekiz santimlik topuklu ayakkabılarına rağmen hala kendisinden beş altı santim uzun olan erkeğe baktı.

Handan, dananın kuyruğu şimdi kopacak, diye düşünerek söze girdi. “Ağabeyimle aslında tanışıyorsun ama resmen tanışmadın!”

Nil, artık az önceki şüphesinin gerçek olduğunu anlamıştı.  Nefes alıp hafif yan dönüp Hakan'ın yüzüne baktı. “Baş Komiser Hakan mı?”  Hakan, kendisine bakıyordu ama konuşmuyordu. Kendisini ve ne tepki vereceğini tarttığını anlamak için fal bakmaya gerek yoktu. Soruyu yanıtlayan Handan oldu.

“Ta kendisi. Sana daha önce anlatmadığım için kızma lütfen. Ama daha uzun süre saklamak istemedim. Hem neden böyle bir şey yaptığımızı anlatalım hem de özür dileyelim dedim. Umarım seni kırmadık.” Handan, Nil'in tepkisini büyük korku ile bekliyor ama bunu sesine yansıtmamak için uğraşıyordu. Yine de Nil onun gözlerinde görüyordu neler hissettiğini.

“Aslında Hakan Beyin bir anda bana inanmaya başlamasına şaşırmıştım ama şimdi daha iyi anlıyorum. Meğer dükkânıma casus yollamış.” Nil, Handan'ın gözlerindeki hayal kırıklığını görünce ciddi ses tonu ile konuşmayı uzatmadan hemen devam etti. Bu kez sesinde de neşe vardı. “İyi de yapmış, bu sayede seni tanıdım.”

Handan, Nil’in kızmamasından güç alarak sözüne devam etti. “Ben de ona casusluk ettiğim için memnunum. Artık sizi resmen tanıştırayım. Bu ağabeyim Hakan Çevik. İçeriden gelmeye niyetlenen de kocam, Cenk. Senin bıçak ile ilgili verdiğin bilgide, o da Hakan'a yardım etti. Yani işin fal kısmını bilmeyen yok aramızda.”

Bu arada Hakan elini uzatmış bu resmi tanışmayı noktalamak için son hareketi yapıyordu. Nil elini uzattığında o elin kendi eline bir enerji yolladığına yemin edebilirdi. Ne olduğunu anlayamadan içeriden gelen, Hakan ile çok benzer giyinmiş Cenk ile de tokalaşmış, içindeki huzursuzluğu yenerek masada gösterilen yere oturmuştu. Handan'ın arkadaşlığının aslında sadece iş ile ilgili olabileceğini düşündüğü birkaç saniyeden sonra bakışlarındaki içtenliği görmüş ve yanılmadığını anlamıştı. Artık arada sır kalmamıştı...

“Nil Hanım, ilk başlardaki davranışım için gerçekten özür dilerim. Ama beni de anlayacağınızı umuyorum.” Nil, karşısındaki adamın böyle bir cümle kurmasını beklemiyordu. Sanki pek konuşkan değilmiş gibi bir izlenim edinmişti. Kendisi ile konuşan adamın gözlerine baktı bir süre...

Nil, Hakan'ın Handan kadar içten bakan gözlerinde de dürüstlük görüyordu. “Sizi anlamak zor değil. Ben bile kendimi çözemiyorum. Bunca yıldır 'neden ben' diye sorup duruyorum.”

“Bir yeteneğiniz olduğunu kabul etmekle yetinelim. Nedenini o gücü size veren bilir.” Hakan, bir polis olarak delillere, ipuçlarına inanırdı ama metafizik denilen konuya çok uzaktı. Saçmalayarak kadının canını sıkmak istemediği için en yuvarlak cümle ile konuyu kapatmak istemişti. Nil de ona katılmıştı. “Haklısınız.”

Cenk ise söze girerek tüm o çabayı yok etmişti. “Ben de bir fal baktırsam nasıl olur? Yorar mıyım sizi?”

Nil, o sorudan sonra üstündeki tüm çekingenliğin uçup gittiğini fark etti. Kendisi olabilirdi.

“Öncelikle bana siz demeyin. Bu daha yorucu!  Ben de sizlere siz demeyeceğim. Şurada güzel bir gün geçirelim derken kibarlıktan kırılamayacağım. Ama yok sizlere tersse söyleyin lütfen. İkinci konuya gelirsek, bana fal asla yük olmaz. Ne zaman isterseniz için, ben bakarım.”

“Bizler için de sen demek daha kolay canım. Ne içersin çay mı kahve mi?” diye ayağa kalktı Handan.

“Handan'cığım eğer sallama çay değil ise çayı tercih ederim.”

“Sizin dükkândaki kadar iyi olmasa da güzel çay demlerim. Getiriyorum.”

İçeriye giderken yüksek sesle erkeklere anlatıyordu. “Dükkânını bir görmelisiniz. Kadınlar güne gelir gibi geliyor. Yiyecekler, meyveler, tatlılar ellerinde öyle çalıyorlar kapıyı. Çay ocaktan inmiyor. Herkes evinde gibi kendi kalkıp çayını alıyor. Ben böyle bir yer görmedim. Herkes çok içten!”

Handan içeriden bunları sıralarken Nil dışarıda gülerek dinliyordu onu.

“Dükkânın yeri zaten bu anlatılanlara çok uygun! Çok güzel bir mahallede oturuyorsun.” Hakan, Handan’ın anlattıklarını duyduğunda onu daha önce gördüğünü de söylemek istemişti.

“Bunu da tahmin etmeliydim. Demek ki gördün dükkânımı.”

“Evet, Birkaç hafta önce merakıma yenildim. Aslında Fevzi Baş Komiser seni bana çok doğru anlatmış ama benim içimdeki bir yan insanlara kolay güvenmemem gerektiğini söylüyor.” Aslında bunlar bir nevi özürdü. Nil de farkındaydı.

“Tamamen çocukluğunuz ile ilgili. Birazını ben falda gördüm devamını Handan anlattı. Sizin gibi büyüyen çocukların o güvensizliği yok etmesi çok zor.”

Cenk ve Hakan birbirine baktı. Handan'ın çocukluğu ile ilgili bir şeyler anlatması mucize gibiydi. Cenk şaşkınlıkla sordu,

“Handan mı anlattı bunları?” Kendisi bile evlendikten sonra öğrenmişti çocukluğunun bir dönemini.

“Evet.” Nil, onların neler düşündüğünü anlamıştı. Ama iki kadının arasındaki yakınlığı erkeklerin anlamasını beklemek hayal kurmak gibiydi.

“Anlatmamda sakınca mı vardı?” diye söze girdi, geri dönen Handan. İki erkeğin de neden öyle şaşırdığını biliyordu.

“Yok, elbette ama konuşmaktan hoşlanmazsın onun için merak ettim. Hem fal baktırmadım demiştin!” Cenk, şaşırmıştı. Acaba falda neler söylemişti Nil? Neden kendisine anlatmamıştı Handan?

Handan, sesindeki paniği gizleyerek yanıtladı. “İlk gittiğimde değil ikincide baktırdım. Ama seninle konuşma fırsatı bulamadım. Nil, ben anlatmadan da anlamıştı zaten ama ona anlatmakta sakınca görmedim. O benim geçmişim. Ulu orta konuşmasam da yadsımıyorum… Yani... Artık yadsımıyorum.”


Nil, Handan'ın ilk görüşmedeki falı kocasından gizlemiş olduğunu anlamış ve onunla ortak hareket etmeyi karar vermişti.

“Sizin iki kardeş olarak yaşadığınız zorlukları ben hiç yaşamadım ama ben de kardeşimi kaybetmenin acısını yaşıyorum. O yüzden, kötü günlerin bile ne kadar kıymetli olduğunu, birbiriniz için ne anlam ifade ettiğinizi unutmayın.” Her zamanki gibi burnu sızlamıştı ablasını anımsadığında. Kahverengi gözleri dolmuştu. Üçü de bunu fark etmiş ama belli etmemek için birbirleri ile ilgilenmeye çalışmıştı.

“Babam unutturmuyor zaten.” diyerek Handan bu kez de babasının nasıl hala pişmanlık çektiğini anlatmaya başladı. Hakan ile Cenk yine şaşkınlıkla bakıyordu. İkisi için de Handan'ın bu halleri şaşırtıcıydı.

Hakan, aslında Handan'ın neden bu kadar rahat konuştuğunu anlıyordu. Nil de tuhaf bir taraf vardı. Yüzündeki ifade ona her şeyi söyleyebileceğinizi ama onun bunları asla koz olarak kullanmayacağını söylüyordu. Hakan bu kadar dürüst bir yüzü uzun zamandır görmemişti. Üstelik çok da güzeldi. İlk kez kapıyı açtığında yakından görmüştü. O gözlerin ne kadar derin baktığını o an fark etmişti. Yine öyle bakıyordu. Derin ve dürüst!

Hakan'ın, Nil'e hayranlıkla bakışını gören Handan bir taşla iki kuş vurma ihtimalini sevmişti. Kim bilir belki de bu hafta sonu ağabeyi ile arkadaşı arasında güzel bir şeyler başlardı. Ama aşk acı vermiyor muydu? Kendisi kocasına âşıktı da ne oluyordu? Yine de sorsalar Cenk'in yanında tek taraflı aşk mı Cenk'siz bir hayat mı? diye, Cenk ile olmayı tercih ederdi. Zaten acı çekmesine neden bu tercihinin değişmemesi değil miydi?

Cenk de her zaman olduğu gibi başkalarının yanında seven koca rolüne soyunmuştu. Dışarıdan bakan Handan'a âşık bu adam derdi. Arada bir dokunuyor, saçını ya da elini okşuyordu. Konuşurken gözlerine severmiş gibi bakıyordu. Handan tüm bunların yalan olduğunu bilse de etkilenmekten kurtulamıyordu.

Nil ile Hakan da aynen Handan'ın dediği gibi, Cenk'in eşine âşık gibi gözüktüğünü düşünüyordu. Ama Nil, Handan'ın anlattıklarından yola çıkarak bu görüntünün ardında neler olduğunu anlamak istiyordu. 

Kahvaltı bittiğinde Nil de yardım etmiş iki genç kadın masayı bir çırpıda toplamıştı. Erkekleri ayakaltında istemediklerini söylemiş onları havuz başına yollamışlardı. İçeriden alınan büyük iki tepsi ile masadaki tüm yiyecekler ve kirliler taşınmıştı. Bulaşıkları makineye yerleştirmeden önce Nil'in üstünü değişeceği odayı göstermişti, Handan.

Oda, yazlık bir eve göre noksansız döşenmişti. Nil, kıyafet ve renkler konusunda zevkli biri olduğunu anladığı Handan'ın dekorasyon konusunda da başarılı oluşunu takdir etti. Tekli koltuğa koyduğu çantasından mayosunu çıkarttı. Son anda yeni aldığı bikiniyi geri koymuş, önceki yıl aldığı mayoyu çantasına atmıştı. Şimdi bundan çok memnundu. Mayosu hiç tanımadığı iki erkeğin yanında rahtlıkla hareket edebileceği kadar kapalıydı.

Cenk ile ilgili tedirginliği yoktu ama Hakan, iş için görüştüğü biri sayılırdı. Onunla havuz kenarını paylaşmak, birlikte yüzmek çok da doğru değildi. Ama artık kaçış yoktu. Havuz başında sanki başkasından sürmesini beklermiş gibi bir görüntü yaratmamak için güneş sütünü de içeride sürdü. Elinin yettiği yere kadar omuzlarına ve sırtına da sürdükten sonra askılı elbisesini giyip, çantasını ve şapkasını da alarak odadan çıktı.

Erkekler de üstlerini değiştirmiş şortları ve t-shirtleri ile havuzun kenarındaki şezlonglara uzanmış konuşuyorlardı. İkisinin de elinde gazete vardı ama ikisi de okumuyor birbiri ile konuşmaya devam ediyordu. Handan, elinde buz gibi meyve suları ile yanlarına yürürken Nil de şezlonglardan en uzak olanına havlusunu yaydı. Güneşlenmeye başlamadan önce Handan'ın bahçesini incelemeye başladı. Gerçekten güzel çiçekleri vardı. Bazılarının yapraklarında böceklenme başladığını gördü.

“Handan, böcek ilacın var mı? Bunları hemen ilaçlaman lazım!” Hem, çiçeklere bakıyor hem de kendisini takip eden Handan ile konuşuyordu.

“Ben de fark ettim ama bir türlü ilaç alamadım. Unuttum anlayacağın. Akşamüstü biraz yürürüz. O zaman alırız. Bu gece misafirimsin nasılsa.”

“Yok, işte o olmaz. Evime dönerim.”

“Bırakırsam dönersin. Bak ne güzel vakit geçireceğiz. Çok hoşuna gidecek.”

“Handan, olmaz canım ya. Siz bu akşam baş başa kalın.”

“Nil, ev kocaman! Baş başa kalmaya yeten tek yer yatak odasıdır. O yüzden sorun yok. Lütfen bu hafta sonunu bize ayır. Zaten Hakan dönecek. Sen bari kal.”

Hakan’ın kalmayacak olması karar vermesinde etkili olmuştu. “Tamam, madem çok ısrar ediyorsun, bu gece kalırım.”

“İşte bu. Çok sevindim kalacak olmana. Şey... Cenk için ne düşünüyorsun?”

“Dışarıdan bakıldığında seven bir koca. Tabii önemli olan içi! Sen bunu sadece başkalarının yanında yaşıyorsan durum vahim!”

“Ne yazık ki öyle! Baş başa kaldığımız an, benden kilometrelerce uzaklaşıyor. Bazen sırf o yakınlığı hissetmek için bile yanımızda birileri olsun istiyorum.”

“Bence tam tersi baş başa kalmalısınız. Hazır bu kadar yakınken birbirinize!”

“Siz kapıdan çıkar çıkmaz o yine buz gibi olacaktır. Belki de evde bile kalmaz! Ama sen buradayken çıkıp gitmez.”

“Anlıyorum. Kocanın etrafında bir sürü kadın olması da çok normal. Çok yakışıklı ve maddi imkânı yüksek biri! Sanırım en büyük derdin, ona yaklaşmaya çalışanlar.”

“Nil, benden önce de etrafında kadın çoktu. Neden onlardan biri ile evlenmedi? Sanırım, onun yaşam şekline benim sesimi çıkartmayacağımı, susup oturacağımı beklediği için benimle evlendi. Üstelik işin kötüsü haklı da çıktı.” Bazı şeylerin pişmanlığını yaşamak için çok geç kaldığını biliyordu.

“İyi de sen demedin mi gözümle görmedim diye? Neyin hesabını soracaksın? Var mı soru sormana neden olan bir şey?”

“Yok henüz. Ama bu olmadığı anlamına gelmiyor ki. Çünkü ben ona hiçbir şey sormuyorum. İşte o yüzden, o hayatını yaşarken, ben evde onun neler yaptığını düşünüp kendimi yiyorum.”

“Yeme! Sen de gez. Gezmesen de bana gel. Nasılsa akşamları evdeyim.”

“Çok sağ ol. Aslında haklısın. Ağabeyim, babam, sen üç kapı demektir. Üç gecede bir kapınızı çalarım. O da beni merak eder belki.”

Gülerek baktı iki kadın birbirine. Çiçeklere bakarken oldukça uzun süre geçirmiş ve rahat rahat konuşmuştu ikili. “Akşamüstü ilaç alalım. Zaten bahçeni kıskandım. Biraz daha bakarsam oh iyi ki böceklenmiş demeye başlayacağım. O yüzden ben karakterimi bozmadan güneşlenmeye gidiyorum.”

“Sen mi kıskandın? Burası para ile yapılmış bir bahçe. Evet, ben de çiçekleri seviyorum ama senin bahçendekilerin hepsinde senin ve ailenin emeği var. Benimkiler ise neredeyse bu halleri ile geldiler buraya.”

“O başka. Ben yetiştirmeyi de seviyorum. Sen de kolay çiçeklerden başla. Tohum al, seneye sen dik o tohumları, bak nasıl hepsinin bir hikâyesi oluşur.”

“Seneye bu eve gelebileceğimi bile bilmezken öyle hayaller kurmak çok da doğru değil.”

“Umutsuz olma.”

“Demesi kolay.” Konuşurken ikisi de şezlongların yanına gelmişti.


 Erkekler sıcaktan kaçıp biraz daha rüzgâr alan terasta oturmaya karar vermişti. İkisi de spor sayfalarını okuyor bir yandan da yorum yapıyordu. Ama ikisinin de gözleri sık sık uzakta konuşan iki kadına takılıp duruyordu.


Cenk, Hakan'ın uzun süre bakışlarının takılı kaldığını görünce, “Çok güzel değil mi?” diye sordu. Gözü manzaraya takılı kalmış olan Hakan “Evet.” dedi. Sonra Cenk'in neyi kastettiğini ve kendisinin neye yanıt verdiğini anladı. “Bahçeniz çok güzel.” diye lafı çevirdi. Ama Cenk de Hakan da biliyorlardı o an güzelliği konuşulanın bahçe olmadığını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder