Nil, bahçeye indiğinde gece yarısına yaklaşmıştı saat. Uyku
tutmamış, sıcaktan rahatsız olan bedeni en sonunda isyan etmiş o da soluğu
çardak altında almıştı.
Bu akşam yaptığı tuhaf telefon görüşmesi de aklının bir
köşesindeydi. Genelde teşekkür telefonu gelmezdi. Gelse de bu kadar kısa
olmazdı. Bu kısa konuşma ve konuşmanın şekli kendisini etkilemişti. İyi bir
şeyler yapmanın verdiği mutluluk ile yüzüne gülümseme yayıldı.
'Sanırım artık aramızdaki soğukluk giderildi Baş Komiserim, artık
beni terslemezsin!'
*****
Yağmur, cep telefonu ile konuşuyor, Mert ise tezgâhın önünde
müşterinin ilaçlarını hazırlıyordu. Yağmur, yeni erkek arkadaşı ile çıkmaya
başladığından beri Mert ile konuşmuyorlardı. Sadece çok mecbur kalınca
birbirlerine hitap ediyordu ikili. Nil onların bu haline üzülüyordu. Yağmur,
hayatındaki erkeğin zenginliğinden, etkileyici tavırlarından hoşnut, ayakları
yere değmeden yaşıyordu.
O telefonda fısıltıyla konuştukça Mert sinirlerine hâkim olmakta
güçlük çekiyordu.
“Yağmur hanım, Necati amca size sesleniyor. Telefon görüşmeniz
bittiyse yardımcı olabilir misiniz?”
Yağmur, tüm keyfinin kaçtığın belli eden bir yüz ile döndü Mert'e.
Ne olurdu sanki Necati amca ile de o ilgilense. Zaten sevgilisi gelmeyecekti o
gün. İşi çıkmış, o yüzden gelemeyeceğini ama akşama telafi edeceğini
söylemişti.
İşi bitikten sonra dükkân boşalmış Yağmur da ekilmiş olmanın
hırsını Mert'ten çıkartmaya karar vermişti.
“Burada kalfa olabilirsin ama benim telefon görüşmelerime bir daha
müdahale etme. Necati amcayı sende duydun. Bitene kadar beklerdim kızım dedi.”
“Necati amca onu nezaketen söyledi. Ayrıca burası iş yeri, özel
görüşmelerini iş haricinde yapacaksın. Bu benim değil iş dünyasının kararı.
Bilmem anlatabildim mi?”
“Bak Mert, benim bir sevgilim var ve o beni aradığında iki dakika
görüşmeme tüm dünyanın iş kuralları bir araya gelse engel olamaz. O yüzden beni
idare etmek bu kadar zorsa bileyim. Bugün Necati amca, yarın Nazife yenge
olmasın. Bu kadar zor olmamalı onları iki dakika bekletmek.”
“Savunman bitti mi? O halde dinle. Tam on dört dakika konuştun.
İki dakika değil. Ayrıca her gelen arabalıya göz süzersen eninde sonunda biri
sevgilin olur. Ama onların derdi sevgili mi olmak yoksa kullanıp atmak mı o
kısmı ben bilmem. Üç günde bu kadar üstüne düşersen yakında anlarsın zaten
niyetinin ne olduğunu.”
“Çok kabasın. Çok kötüsün. İlhan, hiç de senin sandığın gibi biri
değil. O benden çok hoşlanıyor. Ben de ondan hoşlanıyorum. Sen... Sen gerçekten
kötüsün...” sesi ağlamaklı olunca Mert'in önünde gözyaşlarına boğulmamak için
kendini dükkândan dışarı attı.
Mert, onun gözlerinin dolduğunu görmüş üzülmüştü ama haklıydı da.
Yakında üzülen Yağmur olacaktı. İçine mi doğuyordu, yoksa öyle mi olmasını
istiyordu bilmiyordu ama Yağmur'un bu ilişkide üzülen taraf olacağına
inanıyordu. İşte o zaman kendisi hakkında düşündüklerine pişman olacaktı,
Yağmur!
*****
Hakan, Tarkan’ın organize ettiği akşamda eski arkadaşları ile bir
araya gelmekten memnundu. Çoğu ile okuldan sonra hiç görüşmemiş olmasına rağmen
yine de konuşacak konu bulmakta zorlanmadı.
Bir iki kadeh içilerek yenen yemek eski arkadaşlar için keyifli
geçmişti. Tarkan, ulaşabildiği birkaç kişiyi daha arayınca dokuz kişilik bir
masa oluşmuştu. Erkekler bu geceden memnun, sık tekrarlamak için sözleşti. Ama
hepsi böyle bir gece için az şansları olduğunu, nöbetlerle olayların onlara
imkan tanımayacağını biliyordu…
Geç saatte eve dönen Hakan, kısa bir duş alıp hemen yattı.
*****
Handan, dilinin ucuna kadar gelenleri yutuyordu. Çıldırmak
üzereydi. Kocası İzmir'den dönerken yanında Elçin'in de olduğunu ağzından
kaçırmıştı. Demek ki onunla birlikte olmak için hafta sonu işi bahane etmişti.
Acaba gerçekten İzmir'e mi gitmişti? Yoksa bahanesi mi o olmuştu?
Kendini zorluyor, başka şeylerle ilgileniyordu ama aklından
çıkmıyordu. Koltuktan kalktığı gibi soluğu camın önünde aldı. Biraz hava almaya
ihtiyacı vardı. Hışımla açtı camı. Öğrendiği ilk anı düşündü. Cenk son derece
rahat uçakta dosyalara birlikte baktıklarını anlatınca şaşkınlıklı sadece
“Elçin de seninle mi geldi?” diyebilmişti. Tüm vücudu titremeye başlamıştı.
Başının döndüğünü hissetmiş, oturduğu için mutlu olmuştu. Yoksa o an neler
düşündüğünü anlayacaktı Cenk!
Cenk ise sakin bir sesle “O da ailesini görmeye gitmiş, düğün mü
ne varmış, dönüş uçağında karşılaştık, uçak da çok dolu olmayınca kısa süre bir
arada oturduk.” demişti. Sanki önemsizmiş gibi...
Hiç inandırıcı değildi.
Asla inanmayacağı bir yalandı bu.
Cenk, duş almak için üst kata çıktığında, Handan, bir odayı
arşınlıyor, bir koltuğa çöküyordu. Kabına sığamıyordu.
Elçin ile dönmüş!
Elçin...
Tüm kararları bir bir yıkılıyordu. Evliliğini kurtarmak istiyordu
ama aldatılan biri olarak bunu yapmak içinden gelmiyordu. Elçin ile kendisini aldattığından
emin olmak zorundaydı. O zamana kadar bunun Cenk'in dediği gibi rastlantı
olduğunu kabullenmesi gerekiyordu. Zor da olsa yapacaktı bunu...
O konuşmadan sonra normal bir yüz ifadesi ile oturmak için kendini
çok zorlamış, yatma saatine kadar da bu çabası onda korkunç bir baş ağrısı
yapmıştı.
Yatağa girdiklerinde günlerden beri ilk defa Cenk karısı ile
sevişmek istemiş ama başının ağrıdığını söyleyen Handan, arkasını dönüp uyku
pozisyonu almıştı.
Oysa saatler sonra bile hala uyanıktı. Kocasını ve Elçin'i aynı
yatakta düşünmek uyumasını engelliyordu. Yarın ikisinin de yüzüne nasıl
bakacağını düşünüyordu. Cenk ise, bir süre dönmüş durmuş sonra derin bir uykuya
dalmıştı.
Handan, ertesi sabah aynı baş ağrısı ile kalktı. Cenk onun hala
başının ağrıdığını görünce kahvaltıdan sonra bir ağrı kesici almasını ve o gün
işe gelmemesini söyledi.
'Beni düşündüğünden değil elbette. Elçin ile rahat rahat aşklarını
yaşamak için yapıyor. Lanet olsun. Ben de hala evliliğimi nasıl kurtarırım diye
düşünüyorum. Ne evliliği? Ortada olan sadece saçma bir oyun!'
*****
“Hoş geldin Handan! Nasılsın diyemeyeceğim, yüzün sirke satıyor.”
Nil, Handan'ın kapıdan girmesi ile onun moralinin çok bozuk
olduğunu anladı. İçeri sokmadan kapının ağzında konuşuyordu. Nedense
içeridekilerin onun bu halini görmesini istemiyordu. Aslında ikinci kez
görüştüğü bir müşteriye bu kadar samimi davranmazdı ama Handan ile ilk
karşılaşmaları da zaten çok yakın geçmişti.
“Çok mu belli? Başım çok ağrıyor.”
“Tamam, çözüm var. Önce sana iyi bir saç masajı yapalım. Sonra da
benim her derde deva köşemde muhabbet edelim.”
“Emine mi yıkayacak yine? Gerçekten güzel masaj yapıyor saçlara.
Belki uyurum bile.” Zoraki konuşuyordu aslında. Ama Nil’in dediği iyi
gelebilirdi.
“Emine öyledir. Uykun gelirse çekinme söyle, üst kat evim. Orada
uyuyabilirsin.” Bir yandan konuşuyor bir yandan da elini tutarak onun ruh
halini anladığını belli ediyordu. Handan da diğer elini Nil'in elinin üstüne
koydu.
“Çok teşekkür ederim. Ama baş ağrımdan kurtulursam uyumak değil
doğru düzgün düşünmek istiyorum.”
“Yeniden başın ağrısın diye mi? Şimdi saçın yıkansın, sonra baş
başa konuşuruz biraz. Böylece istersen iki kişi düşünürüz.” Nil, Handan’ı
yıkama koltuklarının olduğu odaya kadar götürdü.
Emine, dikkatli gözlerle Handan'ı inceledi. Askılı kot elbiseli,
ayaklarında parmak arası sandalet olan kadına baktı. Geçen hafta gelen şık iş
kadını gitmiş, onların mahalleye çok daha fazla uyan bir genç kadın
gelmişti. Şimdi biraz daha sevmişti
Handanı...
Emine, baş ağrısını anlatan kadına çok etkili bir saç masajı
yaptı. Handan neredeyse uyuyacaktı. Hem ağrısı azalmış hem stresi kaybolmuştu.
Kendini çok iyi hissettiğinin farkına varıp oturduğu koltuktan kalktı. Saçları
kurutulurken Bertuğ yan yan bakıyordu. Handan en sonunda onun bakışlarına
dayanamadı.
“Neden bakıyorsun?”
“Ne zaman, hadi kes şu saçları da rahatla diyeceğini merak
ediyorum güzelim. Bu saçların yüzüne uymadığının sen de farkındasın.” Bertuğ,
saç kesimi konusunda dahi sayılabilirdi. O yüzden de Handan’ın yakında
saçlarını kendisine teslim edeceğini biliyordu. İlk geldiğinde müşterilerine
asla bunu teklif etmezdi. Nasılsa kendi kestiği saçları görürler, özellikle
isterlerdi. O da Handan'dan bunu bekliyordu.
“Bugün değil. Ama bir gün o da olur. Bugün fön kullanmadan ne
yapabilirsen onu yap. Hava çok sıcak! Kurutmaya bile dayanamayacağım.”
“O zaman çok az kurutup örelim saçını.”
“Süper fikir.”
Saçının örülmesi bittiğinde oraya geleli henüz yarım saat olmuştu.
Üstelik bu sürenin çok büyük kısmı saç masajı ile geçmişti. Ne kadar eli
hızlıydı bu çocuğun!
Nil tüm bu süre boyunca Handan'ı hiç rahatsız etmemiş,
elemanlarının onu rahatlatmasını beklemişti. Sıra artık kendisindeydi...
*****
Bahçe kapısına doğru yürürken bu kez Aydan’a kahve sipariş etmişti.
Bahçedeki ortamı yakından gören Handan keyiflenmiş ve geldiği zamanki
sıkıntılarını birkaç dakikalığına rafa kaldırmıştı. Nil, çardak mı divan mı
dediğinde çardağı seçmişti.
“Üç masa neden?” dedi şaşkınlıkla.
“Misafirim çok olur. Öğleden sonra gör burayı, masalar yetmiyor
bazen. Tüm mahalleli burada toplanıyor.”
“Desene bir nevi kadınlar kahvesi!” Fikir çok hoşuna gitmişti. Nil
de insanın konuşmasını sağlayan bir hava vardı. Kadınların neden orayı tercih
ettiğini anlıyordu.
“Öyle. Annemin zamanından alışkın mahalleli! Ben de devam
ettiriyorum.”
“Annen içeride resmi olan kadın mı?” Çok mu özeline girdiğini
düşünüyordu ki Nil'den hemen yanıt geldi.
“Evet, diğeri de ablam. İkisini de bir kazada kaybettim.”
“Başın sağ olsun. Çok üzüldüm. Baban da yok galiba?”
“Çok küçüktük babamı kaybettiğimizde. Bu ev de babamın babasından
kalma. Onların anısına çardağıma da evime de dokunmuyorum. Hepsini gözüm gibi
koruyorum.”
“Çocukluğuna ait ne güzel anıların vardır kim bilir? Benim ise
çocukluğum kötü geçti. Tek iyi şey ağabeyimdi. Annem benim doğumumda ölmüş.
Babam bize bakmaya çalışmış hatta evlenmiş ama üvey annem bizi dövünce hemen
boşanmış. Bu kez de parasızlıktan bize bakamayınca çocuk esirgeme kurumuna
bırakmış. Yıllar sonra geri alana kadar ağabeyimle birlikte orada kaldık.”
“Galiba falında görmüştüm. Kalabalıkta yalnızdın. Ama Handan, sen
yine kalabalıkta yalnızsın! Ne bu sıkıntının kaynağı?” Nil, artık onun arkadaşı
olacağından emindi. Sorarken çekinmemişti bu kez.
“Sen hep böyle dümdüz sorar mısın? Sakın büyük şirketlerde
çalışmaya kalkışma. Bu kadar açık sözlülükle barınamazsın.” Böyle dese de
sevmişti dürüstlüğünü.
“Aman benden uzak dursun. Ben iki dükkânım ile mutluyum.” Bunu
söylerken eli ile de git git der gibi hareketler yapıyordu. Handan hem bu
harekete güldü hem de duyduklarından sonra şaşkınlıkla sordu.
“İki dükkân mı? Şuben de mi var?”
“Yok, yandaki eczane de benim. Ben aslında eczacıyım.”
“Ciddi misin? Ben seni kuaför sanmıştım.” Gerçekten şaşırmıştı.
Bunu bilmiyordu.
“Çok az iş bilirim kuaförlüğe ait. Annemin dükkânında Ayşegül'ün
ustalık belgesi ile yürütüyoruz işi.”
“Anladım. Zor iş iki dükkânı yürütmeye çalışmak. Peki ya falcılık?
O kimden miras?”
“Halamdan. Babamın ablası dil verdi. Ama galiba bende de varmış o
yetenek.” Tevazu göstermeden sadece kabullenerek konuşmuştu. Handan onun bu
halindeki doğallıkla daha da rahatlamıştı.
“E o zaman göster yeteneğini, soğudu fincanım.”
Nil, fincanı eline aldığında çok üzücü şeyler göreceğinin
bilincindeydi. Kısa bir süre baktı. Sonra bakışlarını kendisini dikkatle
izleyen Handan'a çevirdi.
“Evliliğin çok sallanıyor. Tüm derdin bu değil ama en büyük derdin
bu. Kocan uzak duruyor senden. Sen kocanı seviyorsun ama onun ne hissettiğini
bilmiyorsun. O yüzden de evliliğinin sona yaklaştığını düşünüyorsun.” Nil, bir
çırpıda anlatmıştı gördüklerini.
“Öyle değil mi?” Umut doluydu bu soru...
“Kocanın etrafında bir sürü kadın var. Sanırım çok varlıklı.
Kadınların bir kısmı sadece parası için ona yaklaşıyor. Kocan da bunun farkında
ve onlardan uzak duruyor.” Nil, gördüklerini ya da Handan'ın düşündüklerinin
yanıtlarını söylemeye devam etti ama Handan'ın pek de ikna olduğu söylenemezdi.
“Çok da uzak durmuyor galiba. Gerçi aldattığını gözümle görmedim,
bir yerden duymadım ama artık şüphelerim arttı.” Handan bir an durdu Nil
konuşmayınca devam etti. “Hayatımda ilk kez bir yabancıya kendi özelimi bu
kadar rahat anlatıyorum. Sanırım falda beni görüyor olmana bağlamalıyım bu
rahatlığımı.”
“İçin rahat olsun. Sır küpü dendi mi ben akla gelirim, inan.
Ayrıca ben kocanın aldattığını görmüyorum. Ya yapmadı ya da ben göremiyorum ama
uzak olduğunuzu aranızda ciddi sorunlar olduğunu görüyorum.”
“Bu bile bir şey.” Yeni bir umut daha doğmuştu...
“Sen sağlam bir karakterin ardında kuvvetli bir yüreksin. O yüzden
kocanı kazanmak için uğraş. Eğer senin yöntemin uymazsa benim yöntemim ile yola
çıkarız.”
“Senin yöntemin ne?” Şaşırmıştı Handan!
“Henüz yok ama seninki olmayınca benimki olacaktır inan.”
Gülümseyerek yanıtladı Handan'ı.
Handan da içi biraz rahatlamış olarak oturmaya devam etti.
Çantasından gelen telefon sesi ile hareketlendi. Arayan Cenk idi. İçindeki
sevinç sesine yansımıştı.
“Efendim Cenk?”
“Nasıl oldun? Evden çıkmışsın. Uyandırmayayım diye ev telefonundan
aradım ama kızlar çıktığını söyledi.” Sesinde merak var mıydı? Olmasını
istiyordu. Ama sadece düz bir sesle konuşuyordu Cenk.
“Evet kuafördeyim. Şimdi çok daha iyiyim. Belki işe gelirim
birazdan.”
“Eve git ve dinlen. Bugün izin yap. Akşam birlikte dışarı çıkarız.
Boğaz havası iyi gelebilir.”
“Tamam, bakarız.” Yine aklına üşüşen Elçin ve Cenk görüntüleri
idi.
Telefonu kapattığında Nil konuşmayı dinlememek için ilgilendiği
papatya ekili saksılarından birini Handan'a uzatıyordu. Onun renginin yine
solduğunu fark etmişti. Kafasını dağıtmasına yardımcı olmak istiyordu.
“Sever misin çiçek?”
“Severim. Bayramoğlundaki evimizin bahçesinde çok güzel çiçeklerim
var. Bir hafta sonu gelir misin, yazlığa. Oradaki çiçeklerimle sana hava
atayım.”
“İnşallah. Yaz aylarında hafta sonları yoğun olur ama ben olmasam
da işler yürür.”
“O zaman bu hafta sonu birlikte gidelim. Kocam yine seyahate gider
nasılsa. Gitmezse de sorun değil. Eğlenceli bir adamdır.” Evet, başkalarının
yanında gerçekten eğlenceliydi...
“Sizi rahatsız etmeyeyim!”
“Asla rahatsız etmezsin. Aksine çok da güzel olur. Havuzdan da
yararlanırız. Tek başıma yüzmekten zevk almıyorum.” Handan, Nil'in gelmesini
gerçekten çok istediğini fark etti.
“Tamam, aksilik olmazsa gelirim.”
İki kadında aralarında oluşan yakınlığın olağandan hızlı olduğunun
farkındaydı ama onları bir araya getiren aslında ikisinin de ruhen yalnız
olmasıydı.
İki yalnız ruh birbirinde arkadaşlığı bulmuştu...
*****
Hakan, Handan'ın araması ile cinayet mahallinden biraz uzaklaştı.
Sıcaklar insanları çıldırtmaya başlamıştı. Karı koca kavgası, önce
kadının adamı bıçaklaması, ardından yaralı adamın kadının kafasını duvara vura
vura öldürmesi ile sonuçlanmıştı. Yaralı koca kaçamamış, çığlıklar yüzünden
polis çağıran komşular sayesinde katil yakalanmıştı.
Kardeşinin neşeli sesini duymak, o an kendisine yeniden insan olduğunu
anımsatmıştı. Üstelik, Handan şakır gibi konuşuyordu. Hakan, Handan’dan
duydukları ile afallamıştı.
“Ciddi misin? Nasıl oldu bu iş?”
Sesi şaşkınlık doluydu. Handan yeniden kuaföre gitmiş ve Nil ile
yakınlaşmıştı. Üstelik hafta sonu Bayramoğluna gideceklerdi. Hakan onların
arasında oluşan arkadaşlığı şaşkınlıkla dinliyordu hattın ucunda. Son duyduğu
cümle ile şaşkınlığı iyice arttı!
Handan, kendisini de çağırıyordu...
*****
Hakan, davete katılıp katılmama konusunda kararsızdı.
Handan, Nil'in kimse ile bağlantısı olmadığını anladığını ama
arkadaş olarak kendisi ile bağlantısının olmasını isteyeceği biri olduğunu
anlatmış, Hakan yüzünden aralarında yalan olmasını istemediğini o yüzden hafta
sonu Hakan da gelirse üçünün bu konuyu konuşmasını istemişti. Hem gözlerden
uzak bir yerde konuşmak hepsi için çok daha sağlıklı olacaktı.
Böylece Hakan da kabalıklarının nedenini açıklayabilirdi. Haksız
değildi ki! Kim olsa şüphelenirdi...
*****
Nil, Handan'ın davetini sırf değişiklik olsun diye kabul etmişti.
Eczanede de nöbet olmayınca hafta sonu iki gün kendine ait olabilecekti. Belki
Handan'ın kocası da orada olur ve gerçekten evliliklerinin ne durumda olduğunu
gözleri ile görebilirdi. Hem kim bilir belki adam da fal baktırmak isterdi.
İşte o zaman çok daha net bilirdi neler olduğunu...
*****
Handan, Cenk'in o hafta sonu da çalışacağından emindi. Ama
yanılmıştı, kocası evdeydi ve birlikte Bayramoğluna gitmekten memnun olacaktı.
Şu Nil'i o da tanımak istiyordu. Karısının Hakan'ı da çağırmış olmasından da
memnundu. Tek kalmazdı iki kadının yanında.
Tüm bu konuşmalar şaşırtıyordu Handan’ı.
Acaba o hafta sonu Elçin ne yapacaktı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder