19 Mayıs 2015 Salı

Alize & Poyraz 50. Bölüm

“Ayakkabılar yepyeniymiş.”

“Eee?”

“E si, üstündeki eşofmanın deliğini tarif etmişlerdi. Sanki çiviye takılmış gibi üçgen bir delik vardı diye anlatmışlardı. Üstelik renginin de biraz soluk olduğunu söylemişlerdi. Bolca yıkandığından rengi atmış gibi, demişlerdi.”

“Hepsini anımsıyorum.” sadede gelmesini istiyordu. Orkun detaylı anlatıp anımsatmak istiyordu ama o kocasını kaybetmişti hafızasını değil.


“Alize, bahsedilen eşofmanın erkek eşofmanı olduğunu ama zayıf biri olduğunu anımsadıklarını söylemişlerdi. Biliriz ki kadınlar eski eşofman giymeyi pek sevmez hele ki altında yeni bir ayakkabı varsa. Bu bizi katilin erkek olduğu yönünde düşünmeye zorlasa da işler öyle değil. Uyanık biri ile karşı karşıyayız. Çünkü Hüseyin Bey kızının ayağında da aynı ayakkabıyı görünce o aklına takılanın ne olduğunu bulmuş. Aradığımız katil kadın olmalı!”

“Kadın mı? Ne yani bir kadın mı öldürdü Sina Beyi? İyi de kim? Bir gece önce oğluna karısını hiç aldatmadığını söyleyen birini bir kadın neden öldürmek ister?” Alize gerçekten şaşırmıştı. Bir kadın parmağını hiç beklememişti. İyi ama Poyraz'ı bir kadın sürükleyebilir miydi?

“Kadının derdi başkadır belki? Alize bir şey sormam lazım. Naz Çağlar! Naz'ın babası Sina Bey olabilir mi?”

“Eğer aldatmadım derken doğru söylüyorsa olamaz. Ama bir kaçamak yapmış ve o geceyi anımsamayacak kadar kendinden geçmişse ki inanmam buna ama hadi oldu diyelim, o zaman da Naz neden babasını öldürmek istesin? Kız ailesine ulaşmak istiyor. Kötü bir çocukluk geçirmemiş aksine son derece iyi geçmiş yaşamı. Evlat edinen aile zengin! Sıkıntı çekmemiş. Şimdi ise seni beni satın alacak kadar çok para kazanıyor. Sana mantıklı geliyor mu?”

“Naz değil zaten. Pasaport kayıtlarını inceledim. O tarihte yurt dışında olduğu kesin. Naz ile bağlantılı başka bir sorun olabilir. Ya da Naz bu işi başka bir kadına yaptırtabilir!”

“Orkun, hafta sonu Naz Türkiye'ye geliyor. Ben de holdingde olacağım. Bana uğrayacak. İstersen sen de gel ve gayri resmi bir görüşme yap. Ya da direkt çağır ama biliyorsun aile henüz bilmiyor Naz'ın varlığını.”

“Büronda görüşmek çok daha mantıklı! Hem senin yanında rahat olup konuşabilir hem de sen tepkilerini izlersin. Belki yalanını yakalarsın.”

“Vaktim olsa sizin bölümde polislik yapacağım. Belki kocamın katilini de bulurum böylece.”

“Onu da bulacağız inan. Bunu en çok isteyen kişilerden biri benim.”

“Biliyorum.”

Biliyordu gerçekten. Orkun hem meslek icabı hem de Ilgın'a olan ilgisi yüzünden çözmek istiyordu. Yine de bir arpa boyu yol alınmamıştı. Hala kocasını suya atan kişi serbest geziyordu. Aklındakini sormadan telefonu kapatamazdı.

“Poyraz'ı denize atan kişi de kadın mı bu durumda? Poyraz'ı tek başına taşımaya gücü yeter mi, bir kadının? Sanmıyorum. ”

“Altıncı hissin devrede sanırım yine?”

“Sadece katili bulmaya yoğunlaşıp saçmalıyor olabilirim. Sina Beyin telefon kayıtlarından bir şey bulamadınız mı?”

“Bir gün önce sadece ailesi ile görüşmüş. Karısını ve kızını aramış, soruşturmada bunları öğrenmiştik zaten. Nur Hanımla görüşmesi var. Onu da biliyorduk. Annesi hastalandığı için geçmiş olsun telefonu açmış. Avukatı ile yaptığı konuşmalar var ve hepsi bize zaten bildirildi. Yani tanımadığımız ya da görüştüğünü bilmediğimiz bir konuşma kaydı yok.”

“Sina beyi öldüren ile kocamı denize atan... Kocamı öldüren kişi aynı kişi mi?”

“Bilmiyoruz Alize. Ama öğreneceğiz.”

“Lütfen Orkun bul o aşağılık kişiyi.”

“En kısa sürede bulacağız. Lütfen kendine dikkat et.”

Telefonu kapattığında yorgun olduğunu hissediyordu. Kahvesi de soğumuştu. Albümleri yeniden dolaba koydu. Nikâh resimlerini de en üstteki albümün içine koyup kaldırdı. Saat erken olmasına rağmen uyumak istiyordu. Üst kata çıkan merdivenlere ulaştığında dış kapının çalması ile sıçradı. Kim gelmiş olabilirdi? Güvenlikten geçtiğine göre tanıdık biri olmalıydı. Kapıya doğru yürürken taziye için gelenlerse kısa sürede giderler umarım diye düşünüyordu.

“Ilgın? Gel canım. Neden ağlıyorsun?”

“Bugün dolaplarımı düzelterek oyalanayım dedim. Az önce dolabımda ağabeyimin geçen doğum günümde aldığı saatimi gördüm. Bir hafta sonra doğum günüm ve o bir daha yanımda olmayacak!” cümlesi bittiğinde sessizce dökülen yaşlar hıçkırıklarla inmeye başladı.

Alize, dalgın dalgın baktı. Onlar tek bir doğum gününü bile paylaşamamıştı. İki hafta sonra da Alize'nin doğum günüydü. Ondan üç gün sonra da kocası doğmuştu.  Bunu öğrendiklerinde bundan sonra ikisini tam ortasında yani on sekiz ekimde kutlamaya karar vermişlerdi. Kısa süre sonra kutlanacak bir doğum günü yoktu artık. Alize kendi doğum günlerini de kutlayamayacağını biliyordu. Hayatına güzel anıların yanı sıra çok fazla da kötü anı sokmuştu Poyraz. Bunları yavaş yavaş fark ediyordu.

Alt kattaki büyük salonda iki genç kadın acılarını paylaşıyordu. Kâh gülümseyerek kâh ağlayarak Poyraz'ı paylaşıyorlardı. Bir saat kadar konuştular. Alize Orkun ile konuştuğunu söylememişti. Ilgın da sormadı hiçbir şey... Kapıya ulaştığında “Polislerin bir şey bulacağı yok. Hiç biri işini doğru düzgün yapmıyor. Ne babamın ne de ağabeyimin katilini bulamadılar.” dediğinde Alize kötü bir şeyler olduğunu anladı ama sormadı. İlk adımı atmalarını sağlamıştı. Sonrasına müdahale etmeyecekti. Orkun'un işi tehlikeli bir işti. Aralarındaki duygular aşka dönüşse ve Orkun'a bir şey olsa Ilgın'ın da kendisi gibi acı çekeceğini biliyordu. Artık uzak duracaktı ikisinin ilişkisinden... Kısaca “Haklısın” dedi.

Yatağına uzandığında yanındaki boş yastığa baktı. Günlerdir sakinleştirici veriyorlardı. İlk günler daha yüksek doz olsa da iki gündür tek doza inmişti. Bugün istememişti. Şimdi ise nasıl uyuyacağını bilemiyordu. Yanındaki yastığa uzanıp aldı. Kokusunu içine çekti. Hala Poyraz kokuyordu. Yeniden kokladı ve yavaşça “Seni seviyorum aşkım, seni çok seviyorum.” dedi.

Poyraz, kapıyı açıp içeriye süzüldü. Yatakta yatan karısını izledi bir süre. Sonra yavaşça yanına süzülüp, “Beni özlemedin mi, canım? Uyan hadi. Seni çok özledim. Sesini kokunu tenini her şeyini özledim.” diyerek yavaş yavaş öpmeye başladı. Tüm vücudunu öpücüklere boğarken Alize uykudan uyandı. Kocasının boynuna sarıldı ve üstüne çekti. “Çok özledim. Ölecek kadar çok özledim.” öpüşlerine karşılık veriyor, üstündekileri çıkartmak için uğraşıyordu. Poyraz da onu soyuyor çamaşırlarından kurtulması için acele ediyordu. “Seni seviyorum. Daha fazla bekletme beni.”


Alize, Poyraz'ı bekletmemek için hareketlendi ama vücudunda hissetmesi gerekenleri hissedemiyordu. Bir şeyler yanlıştı. Gözlerini açtı...

Ne kadar gerçekti. Lanet olsun. Bir an Poyraz'ın döndüğünü sanmış, yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmıştı. Sanki Poyraz yanındaydı. Ama yanında olan sadece uyurken sarıldığı yastıktı. Tüm vücudu istekle titriyordu. Kocasını özlemişti. Tenini kokusunu özlemişti. Onunla sevişmeyi özlemişti. Ama en çok da yanında olmasını özlemişti. Yerinin dolamayacağını bile bile günleri geçirmek, yemek içmek ama yaşamamak. İşte Poyrazsız hayatı öyle olacaktı. Tekrar uyuması mümkün değildi.

Evde birçok ışık yanıktı. Alt kata inip dolabı açtı. İçecek bir şeyler aradı. Bulamayınca bitki çayında karar kıldı. Su kaynayınca fincanını hazırladı salona geçti. Televizyonu açtı. Kanalları karıştırırken ekonomi haberleri veren bir kanalı buldu. Döviz ve borsa haberlerinin tekrarlarını veriyordu. İki firmanın son durumlarını anlatmaya başlayınca kanalı değiştirmekten vazgeçti. Üçüncü firma olarak Kurter Holdingin son durumu anlatılıyordu. Sahiplerin öldürülmesi ve mali polisin incelemeleri anlatılıyordu. Mali polis mi? Bundan neden kendisine kimse bahsetmemişti? Elbette inceleme yapılması çok doğruydu. Böylece ölümlerin ardında para ilişkisi olup olmadığı anlaşılacaktı.

Yarın işlerin başına geçecek ve bulabildiği her ipucunu değerlendirecekti. Aklını dağıtan vücudunun isteğini söndüren TV programından sonra yeniden uyumak için yatak odasına çıktı. Bu kez rüyasız bir uykuya daldı.

Çarşamba sabahı saat dokuzda üç kadın da avukatların bürosundaydı. Mirasta sürpriz olmayacağı için herkes bir an önce açıklanıp yasal işlemlerin başlamasını istiyordu. Poyraz'ın tüm mal varlığının yarısı Alize'nin olmuştu. Diğer yarısı da annesi ve kız kardeşi arasında eşit bölüşülmüştü. Alize zamanı geldiğinde bazı şeylerin değişmesini sağlayacaktı. Şimdilik mirasa itirazı yoktu. Artık çok zengin bir kadındı. Hissettiği tek şey ise boşluktu. Hiçbir zaman zenginlik önemli olmamıştı. Kocasını her şeye tercih ederdi. Elbette bunu kendisi biliyordu. Yeni haberleri en kısa zamanda gazete okuyan herkes öğrenecekti. Holdingin başına gelecek olması zaten büyük olaydı. Şimdi omuzlarındaki yük, holdinge inanan güvenen parasını yatıran herkesin mutlu olmasını sağlamaktı. Kimsenin kocasının ardından kötü söz söylemesini kabullenemezdi.

Saat on bir olduğunda holding binasındaydı. Güvenlik görevlileri kapıda karşılayıp üzüntülerini ilettiler. Asansöre doğru yürürken aylar öncesine gitti. Yirmi beşinci katın düğmesine bastığında o günkü heyecanını ve hiç ummadığı anda karşısına çıkan Poyraz'ı ve o günkü konuşmalarını anımsadı. Poyraz ile düğünden sonraki ilk karşılaşma! Yanlarındaki kişileri yanlış anlamış birbirlerinden uzak durmak için çabalamışlar ardından hatalarının farkına varmış ve hızlı bir şekilde bir araya gelmişlerdi... Şimdi ise her şeyin başlangıcı sayılabilecek holding binasının yirmi beşinci katına yeni ve hakim ortak olarak çıkıyordu. Yönetim kurulunun tavrı ne olacaktı?

Nur Hanım, Baki Beyden, mirasın açıklanmasından hemen önce öğrenmişti hisselerin de Alize'nin yönetimine geçtiğini. Zaten hisseleri mirasla alacağını ama ailenin hisseler konusunda dava açabileceğini düşündüğünü belli etmemişti. Kocasının suskunluğu çoğu zaman işe yarasa da böyle zamanlarda sinir ediyordu. Hemen toparlanıp “Poyraz doğru kararlar veren biridir. Özcan da elbette başarırdı ama Poyraz'ın son arzusunu yerine getirmek hepimizin görevi” diyerek olaya ılımlı yaklaşmıştı. Aynı şekilde kızlar da kocalarının konumunu kabullenmişti.

Alize sözlerin yumuşaklığının ardında hafif kıskançlığı sezse de çok normal karşılamıştı. Çünkü kendi damatları çok daha uzun süredir ailenin içinde idi. Üstelik ikisi de zaten holdingin yan kuruluşlarında göreve başlamış firmayı yakından tanıyan kişilerdi.

Alize en çok bu iki kardeşle uğraşacağını tahmin ediyordu. İkisi de kendinde daha çok hak görecekti. Yönetimi etkileyip kararlarına itiraz edecek ya da kendi fikirlerinin onaylanmasını sağlamak için uğraşacaklardı. Alize tüm bunları yaşayacağından emindi. Düşüncelere daldığından en üst kata geldiğini fark etmemişti. Kapı açılınca derin bir iç çekip yeni ortamına hazırlanıp adımını dışarıya attı. Yine granit kaplı holde yürüyordu. Tam karşısında ilk geldiğinde beklediği odayı görünce adımlarını o tarafa çevirdi. Yanına gelen görevli “Büronuzu göstermemi ister misiniz?” dediğinde,”Yerini biliyorum. Ama önce buraya uğramak istiyorum. Teşekkür ederim.”

Görevli yanından ayrılınca odaya girdi. Masa ve sandalyeler anımsadığı gibiydi. Camın yanındaki içeceklerin durduğu dolap da hatıralarındaki gibiydi. Hiç bir değişiklik yoktu. Oysa o günden bu güne kadar kendi hayatı ne kadar çok değişmişti! Pencereye doğru yürüdü. Aşağıdaki küçücük arabalara baktı. Artık komik gelmiyordu o görüntü. Artık hiç gülmüyordu yüzü.

Gözlerinin dolmasını engellemeye çalışarak toplantı odasından çıktı. Bürosuna doğru yürüdü. Bürosu! Evet, artık o büro onundu. Tenis kortu nerede diye soracağı ama sorusunu yuttuğu büro. O gün tanışmadığı daha sonra cenazede ve sonra evdeki dua da kısa bir süre gördüğü orta yaşlı sekreteri Nihal Hanım ile karşılaştı. Nihal Hanım hemen ayağa kalkmış ve kapıda karşılamıştı yeni patronunu.

“Hoş geldiniz, Alize Hanım. Çok üzgün olduğumu bilmenizi isterim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Başınız sağ olsun.”

“Teşekkür ederim Nihal Hanım. Sizin için de çok üzücü olaylar üst üste geldi. Sizin de başınız sağ olsun.”

“Ben de teşekkür ederim. Size elimden geldiğince yardımcı olacağım. Poyraz Beyin çalışma şeklini anlatıp, en azından size bir yol çizmiş olabilirim. Daha sonra kendi tarzınızı belirlersiniz. Sizin için de uygun mu?”

“Çok iyi düşünmüşsünüz. Holding’in işleri hakkında çok az bilgim var. Hatta hisselerin bana devredildiğini de yeni öğrendim. O nedenle her türlü yardıma ihtiyacım var.”

Nihal Hanım, önden yürüyüp daha önce Poyraz ile röportaj yaptığı, artık kendisine ait olan adanın kapısını açtı. Alize buna memnun olmuştu. Çünkü tek başına o odaya girebilecek cesareti yoktu. Poyraz'ın masası bıraktığı gibi duruyordu. Masaya doğru yürürken Nihal Hanım “Bir isteğiniz olursa bir numara ile bana ulaşabilirsiniz. Siz yerleşin. İçecek bir şey ister misiniz?” Alize olumsuz anlamda başını sallayınca devam etti.

“Saat ikide yönetim kurulu toplantısı var. Sizin yetkilerinizin onaylanmasını oylayacaklar. Böylece tanışmış da olacaksınız. Toplantıya ben de katılacağım. Sizin rahat olmanız için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz.”

“Hiç şüphem yok zaten. Nihal Hanım...” bir an duraladı sonra devam etti. “Teşekkür ederim. Heyecanımı yatıştırmada o kadar etkiniz oldu ki bilmenizi istedim.” Alize, Nihal Hanımın sevgisini bu cümle ile kazandığını bilmese de ilişkilerinin başlangıcı beklediğinden de iyi olmuştu.

Sekreteri odadan çıktıktan sonra masanın arkasına dolandı. Birkaç gün önce kocasının oturduğu koltuğu çekti ve yavaşça oturdu. Tam karşısında, yatak odalarında başucunda duran resmin aynısını görünce yine ağlamaya başladı. Resmi eline aldı yavaşça Poyraz'ın yüzünü okşamaya başladı. “Lütfen sen de bana yardım et aşkım. Beni yönlendir lütfen. Senden güç alacağımı sakın unutma. Burası senin şirketin ve ben sadece sana layık olmaya çalışacağım. Seni seviyorum yakışıklı gri gözlüm. Seni hep seveceğim.” yaşlar aralıksız inmeye başlamıştı. Bir gün bu yaşlar da durulacaktı. Elbette her gün aynı derecede ağlamayacaktı ama daha acısı o kadar tazeydi ki kendisini durduramıyordu.

Yönetim toplantısına kadar olan süreyi genel hatları ile şirketleri tanımaya ayırdılar. Yemeklerini de odaya istediler. Nihal Hanım da onunla birlikte yemiş o süre de bilgi aktarımı ile geçmişti. Saat ikiye beş kala toplantı salonuna geçtiler. Kendilerinden erken gelen iki kişi vardı. Sina Beyin ölümünden sonra dokuza düşmüş yönetim kurulu üyesinin üçünü zaten Alize temsil ediyordu. Hisse paylarına göre kendisinden sonra gelen kişi Baki Beydi. O da eşinin hisselerini temsil ediyordu.

Salona kendisinden hemen sonra Özkan geldi. Sıcacık selamlamıştı Alize'yi. Yine de Alize bu kardeşlere karşı dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Altıncı hissi yine iş başı yapmıştı.

Baki Bey de içeri girer girmez Alize ile selamlaşmış ve yanındaki sandalyeye oturmuştu. Tek noksan Özcan ise tam ikide kapıdan içeri girdi. Tüm üyelere bakıp,

“Özür dilerim, geciktim. Z-Market zinciri ile bir yıllık anlaşma tamam. Çok kârlı bir anlaşma oldu.”

Alize sessizce dinliyordu. Ne yapmak istediğin anlamıştı. Bahsettiği marketler zinciri üç büyük market zincirinden biri idi. Onlarla anlaşmanın uzatılması elbette iyi bir olaydı ama yönetim kurulunun ayaküstü bilgilendirileceği bir olay da değildi. Alize,

“Özcan Bey, sizi tebrik ederim. Güzel bir haber verdiniz. Lütfen anlaşmanın yazılı metnini toplantı sonrasında odama getirin.” dediğinde Özcan'ın yüzü değişmişti. Kendisine çalışan gibi davranılmasına şaşırmıştı.

“Alize Hanım, o firma benim sorumlu olduğum grubun müşteri portföyünde. Anlaşmaları yapma yetkim var.”

“Ben yetkinizi sorgulamadım ki! Sadece yaptığınız anlaşmayı görmek istedim. Sanırım sakıncası yok. Çünkü tüm bölümler de benim yetkimde.”

Alize, masanın etrafındaki beş kişinin de şaşkın bakışlarını hissediyordu. Ama o sadece Özcan'a bakıyordu. Özcan yutkundu ve “Elbette. Toplantı biter bitmez getiririm.” dedi.

Alize kendi hanesine artı ekledi. Özkan da hırslıydı ama Özcan kadar değildi yine de ağabeyinin arkasında olduğunu hissettirmek istedi.

“Alize Yenge, pardon Alize Hanım, diğer bölümlerdeki anlaşmaları da bundan sonra size mi getireceğiz. Ben de sabah bilişim hizmeti aldığımız firma ile olan anlaşmamızı uzatmıştım.”

Alize iki anlaşma arsındaki büyük farkın bilincinde “Özkan Bey, bilişim işleri daima en yüksek güvenliği sağlayan firma ile gerekirse en yüksek ücretle yapılabilir. Bu durumda anlaşmanızı görmem gerekmiyor ama dilerseniz getirebilirsiniz.” diyerek konuyu kapattı.

Baki Bey de diğer küçük hissedarlar da sahneyi izliyorlardı. Daha tüm hissedarlarla tanışmadan yaşanan bu sahne Alize'nin kendini iyi hissetmesini sağlamıştı. Kolay lokma olmadığını, kocasının kendisini seçerken sadece karısı olduğu için ayrımcılık yapmadığını aksine bu işin altından kalkacağını düşündüğü için hisselerini devrettiğini anlatmıştı.

Toplantının sonrası tanışma ve yetkilerin oylanması ile geçmişti. Tüm ortaklar baş sağlığı dilemiş ve üzüntülerini paylaşarak salondan çıkmıştı. En sona Özcan, Özkan ve Baki Bey kalmıştı. Kapıdan çıkmadan önce Özcan “Alize, kusura bakma sana ters yanıt vermiş gibi oldum. Ama alışkın olmayınca tuhaf geldi.” özür diliyordu ama içten gelmiyordu sözleri. Yine de “Sorun değil, hepimiz yeni düzene alışacağız. Hepimize süre lazım.” dedi. Atışmanın tatlıya bağlandığını gören Baki Bey gülümseyerek ayrıldı salondan.

Nihal Hanım, toplantı notlarını toparlayıp yanına geldiğinde Alize yorgunlukla arkasına yaslanmış boş salonu izliyordu. “Poyraz nasıl başa çıkıyordu?”

“Neden sordunuz?” Alize yanıt beklerken soru duyunca şaşırdı. Açıklamaya çalıştı.

“Ne yapacağımı bilemedim. Onlar benden daha çok hak ediyorlardı ama beni ezmelerine de izin veremem.”

Nihal Hanım güven veren bir ses tonu ile “Vermediniz ki! Poyraz Bey de sizin gibi yapardı. Bir patron vardır. Sina Bey hayattayken de Poyraz Bey patrondu. Onun sözü kanun gibiydi. Bayan olmanız ya da şirketi tanımıyor olmanız önemli değil. Yöneticilik ruhunuzda var. Bunu da bugün gördüler. Bundan sonra daha farklı olur.”

Alize de buna inanmak istiyordu. Odasına giderken cep telefonunu açtı. Birkaç dakika sonra mesaj sesi duydu. Naz yarın ineceği saati yazmıştı. Alize şoför göndereceğini, holdinge getirteceğini yazıp yanıtladı mesajı. Naz olayını, Neslişah Hanım ve Ilgın ile konuşması gerektiğini biliyordu. Belki de Ilgın'ın ablasıydı Naz. Bunu öğrenmeleri gerekiyordu. Ama Orkun ile konuşmadan buna karar vermezdi.
Odasına girip kapıyı kapattı. Orkun'un numarasını tuşladı. Kısa bir selamlaşmanın ardından, “Naz Çağlar hakkında Neslişah Hanım ile konuşmak istiyorum. Belki farklı bir şeyleri düşünmek kafalarını dağıtır.”

“Şu an uygun değil bence. Eğer Sina Bey babasıysa Neslişah Hanımın canı daha çok sıkılır. Bir süre daha bekle. Biz de adım adım katile yaklaşıyoruz. Şimdi yeni bilgilerle ortalığı karıştırmayalım. Ben yarın Naz Hanım ile görüşmeyeceğim. Tüm gün toplantıdayım. Sonra görürüm kendisini.”


Alize hak veriyordu aslında Orkun'a ama yarım kalan işin çözülmesini istiyordu.

“Tamam, bir süre daha susuyorum. Poyraz'ın katili ile ilgili bir gelişme var mı?”

“Yok, ne yazık ki! Zodyak satışlarını araştırıyoruz. Teknesinden Zodyak bot çalındığını haber veren yok. Bu durumda ya çok eski ya da çalınan Zodyak'ın sahibi henüz farkında değil. En iyi ihtimal ise yeni alınmış olması. Böylece bir adım daha yaklaşırız katile. Elimizde başka ipucu olmaması elimizi kolumuzu bağlıyor.”

“Kullanılan bayıltıcı gazı nasıl ele geçirmiştir?”

“Basit iki gazı birlikte kullanmış. Bir de şişeleri teknede bırakmış ama parmak izi yok. Zaten şişedeki gazlar uçarak bitmiş ve o sırada sizi de uyutmaya devam etmiş.”

“Yani her yerden alınabilecek iki madde ile bizi bayılttı öyle mi?”

“Evet”

“Tek umudumuz Zodyak yani öyle mi?”

“Şimdilik öyle. Poyraz'ın işleri ile ilgili bir şeyler bulabilirsen, ortaklarından, iş yaptığı firmalardan biri ile olmaması gereken bir anlaşma para alış verişi gibi onlar da ipucu olabilir. Sen ve ben farklı kollardan uğraşacağız. Çözeceğiz. Bunu hem senin için hem de kendim için istiyorum.”

“Biliyorum. Kolay gelsin.”

Telefonu kapattığında Orkun'un da Ilgın'ın adını anmadığını fark etmişti. Olmayınca olmuyor demek ki, diye düşündü. Belki de benim acılarımın arasında kendi duygularını konuşmak uygun değil diye anmıyorlar birbirlerinin adını diye düşünmeye devam etti. Sonra da masaya oturup dosyalardan birini önüne çekti.
Poyraz'ın bilgisayarının şifresi kimsede yoktu. Ekranı açmaya çabalıyor ama bir türlü şifreyi bulamıyordu. Programcılardan birinin çözebileceğini düşünerek telefonu kaldırdı. Tam tuşa basacağı zaman aklına gelen kelime ile yeniden ahizeyi yerine koydu. Şifre ekranına “kuzeyruzgarları” yazdı. Ekran açılınca kafasını masadaki resme çevirdi ve kocasına teşekkür etti.

Dosyalara bakıyor önemli gördüklerini belleğe yüklüyordu. Belek yetersiz gelince Nihal Hanım'ı aradı ve kendisine hemen harici bellek bulunmasını istedi. Bu dosyaları evde de inceleyebilmesi için bu şarttı. Bir süre gece gündüz çalışmak zorundaydı. En kısa sürede iş bağlantılarını incelemeliydi. Saat sekize gelirken masasını toparladı. Kocasının resmine bakıp “Bugünlük epey yol aldım. Yardımların için çok teşekkür ederim, aşkım.” dedi ve odadan çıktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder