13 Mayıs 2015 Çarşamba

Alize & Poyraz 43. Bölüm

Buzlar eridikten sonra Orkun hemen kalkmamış, son olarak kahve içmeye karar vermişlerdi. Sonrası ise vedalaşma ve en kısa sürede görüşmek temennileri ile kapı ağzında yaşananlardı. Ilgın da Orkun ile kalkmış, eve kadar kendisini bırakmasını sağlamıştı. Poyraz Ilgın’ın uyanıklığına gülmüş ve kapıyı kapattıktan sonra, kapının yanındaki cama doğru geçip tülün ardından ikiliyi izlemeye başlamıştı. Alize kolundan çekiştirse de o vazgeçmemiş, “Bekle bakalım öpecek mi?” dediğinde “Öperse öpsün, Ilgın koca kız.” demiş ama Poyraz’ın camdan ayrılmasını sağlayamamıştı. Kocası hem gülüyor hem camdan kardeşi ile Orkun’u izliyor diğer yandan da kollarındaki karısını okşuyordu.


Orkun, kötü başlayan gecenin güzel sonuçlanmasının verdiği rahatlıkla yürüyordu. Ilgın da aynı ruh halindeydi. Sanki bulutlardaydı. Dört gece sonra yine görecekti. İyi de bunca zaman hiç görüşmeyecek miydi? Birkaç adım sonra evin kapısına gelmişler, sokak lambasının altında durdular. Orkun, o dudakları öpmek istese de yer uygun değildi. Hem daha hiçbir şey net değildi ki. Orkun yutkunup dudaklarından gözlerine doğru bakışlarını kaldırdığında Ilgın’ın da kendisine baktığını gördü. Soru işaretleriyle dolu gözleri görmek yine çarpmıştı kendisini. Bir gün o yeşil gözler kendisine aşkla bakacak mıydı? Çok şey mi istiyordu? Umut ediyordu sadece...

“Orkun…”

“Ilgın…”

“Önce sen…”

“Önce sen…”

Aynı anda konuşma devam edince Orkun sustu ve eli ile işaret edip önceliği Ilgın’a verdi.

“Seni aramamın sakıncası var mı?”

“Ben de aynı şeyi soracaktım. Sendeki kartımda özel numaram var. Bazen açamasam da mutlaka aradığını görürüm. Ama senin numaranı aramam için senin iznine ihtiyacım var.”

“Numaram var mı sende? Benimki de soru… Var elbette. İyi de…” sustu ve dilinin ucuna kadar gelen sözleri yuttu. Orkun ise o cümlenin tamamlanmasını istiyordu.

“İyi de ne?”

“Yok, bir şey!”

“Ilgın, cümleni tamamlar mısın?”

“Orkun, yanlış anlamanı istemem.”

“Yanlış anlarsam düzeltirsin. Hadi söyle”

“Bu akşam bu yemek olmasaydı görüşemeyecektik diye düşünüyordum. Yani…”

“Yani aramamış olmamdan böyle bir sonuç mu çıktı?”

“Evet”

“Yanılan senmişsin o zaman. Yengen bu yemeği ayarlarken en azından o ve ben neler hissettiğimizi biliyorduk. O bizi bir araya getirmek için çırpınıyordu, ben de seni görebilmek için. Ama bu gece yaşanmadan kendimde seni arama hakkı bulamamıştım. Şimdi ise gönül rahatlığı ile arayabileceğimi biliyorum. Yanılıyor muyum?”

“Yanılmıyorsun. Çok memnun olurum.”

“Ben de.” Şimdi ikisi de gülüyordu. İzlendiklerinden habersiz ayaküstü konuşup duruyorlardı. İkisi de diğerini bırakmak istemiyordu. Ama eninde sonunda biri o eve girecek diğeri de arabasına binecekti. Orkun, yine gözlerini alamadığı dudaklara bakıp yutkunduktan sonra “İyi geceler, Ilgın. Güzel bir uyku çek. Sabah ararım seni.”

“Sen de iyi uyu. Gece iş çıkmasın ve rahat uyuyabil.”

“Rahat uyuyabileceğimi sanmıyorum.”

“Neden?”

“Uykusuz bırakacak güzellikte birisi aklımı karıştırdığı için.”

“Aklın karışmasın. Rahat uyu ve sabah sözünü tut.”

“Ne sözü?”

“Çok çabuk unuttunuz memur bey. Hani beni arayacaktın?”

“O söz olmaktan çıktı Ilgın Hanım. O artık her sabah yapılacak ilk iş.”

“Umarım senin sabahların beşte başlamıyordur?”

“Uykucu musun?”

“Hayır, ama yediden önce uyanmam.”

“Çok iyi bir saat! Sabah görüşürüz.” Hafifçe yanağından öpüp vedalaştı.
Ilgın eve girene kadar arkasından baktı. Sonra da arabasına doğru yavaş adımlarla yürüdü.

Poyraz, hala camdan bakıyordu. Işıkları kapatmış rahat rahat izliyorlardı. Alize de yerinden memnun, ayaküstü konuşan çifte beğeni dolu gözlerle bakıyordu. Poyraz ise Orkun’un hareketlerini izliyor her geçen saniye kardeşine uygun olduğu fikri daha da perçinleniyordu. Hele ki yanağından kısacık öpmesi, kardeşine saygılı davranması hoşuna gitmişti. Tabii tam da hoşuna gittiği söylenemezdi ama ikisi de yetişkindi. Üstelik kardeşi de kesinlikle Orkun’a karşı boş değildi. Ilgın’ın birkaç arkadaşı ile tanışmıştı ama ne kardeşinin hareketlerinden onlara karşı olan duygularını hissetmişti, ne de erkekleri kardeşine yakıştırmıştı. Orkun farklıydı. Elini cebine atıp telefonunu çıkarttığında Alize şaşkınlıkla baktı. “Kimi arıyorsun gecenin bu vakti?”

“Merak etme aradığım kişi bu gidişle sabaha kadar uyumayacak nasılsa.”

“Utandırma kızı.”

“Utandırmam. Alo… Ilgın, Orkun’un telefonu var mı sende?” Ilgın ağabeyinin sesinden bir şey anlamamıştı. Çekingen bir sesle, “Var.” Diyebildi.

“İyi, ver bana. Bir şey söylemem lazım.” Ilgın numarayı söylemiş Poyraz da cebine not etmişti. “Tamam, ben arayayım da Cumartesi seni göremeyeceğini söyleyeyim. Kardeşimi bir saat kapıda tutan adamla kimseyi görüştürmem.” Ilgın ne olduğunu şaşırmıştı. Ağabeyi hem kendilerini izlemiş hem de buluşmalarına itiraz etmişti. Ama neden?

“Neden böyle tavır değiştirdin? Ne oldu ki? Sadece konuştuk. Orkun kötü biri değil. Aksine çok düzgün biri! Yanlış anlamışsın, inan kötü bir şey olmadı.”

Ilgın, nasıl savunacağını bilemeden konuşuyordu. Bir şey olmamıştı ki! Neden böyle tavır almıştı ağabeyi? Hem daha önce de birileri ile çıkmış ama hiç birine böyle tepki vermemişti! Neden şimdi? Neden Orkun'a? Telefonu tutan elerinin terlediğini, tüm vücudunun ise buz kestiğini fark ediyordu. Orkun ile görüşmek istiyordu. Ağabeyi karşı çıksa da o gerekirse gizlice görüşecekti.

“Sakın beni çiğneyip gizlice buluşabileceğini falan sanma!” ... Bu adam aklını mı okuyordu?

“Ağabey, ben yirmi dört yaşındayım. Orkun ile görüşmek istersem görüşürüm. Neden şimdi tavır aldın anlamıyorum ki.”

“Demek öyle küçük hanım. İyi görüş o zaman.” Sesindeki gülümsemeyi fark ettiğinde Ilgın en yakındaki sandalyeye çöktü. “Ağabey, bu gece bu beni ikinci şoke edişin! Neler oluyor sana?”

“Ne olacak, kardeşim büyüyor ve bu benim hem çok hoşuma gidiyor hem de çok üzülüyorum. Sana aslında, Orkun’u çok beğendiğimi söylemek istemiştim ama telefonu öyle tedirgin açınca biraz uğraştım.”

“Teşekkür ederim. Yüreğime iniyordu.”

“Yüreğine inecek kadar korktuysan yakında bir nikah daha yapacağız demektir.”

“Ağabey…” Ilgın utanmıştı ağabeyinin sözlerinden. Ama hoşuna da gitmişti. Ağabeyi Orkun ile ciddi bir şeyler yaşanması halinde karşı çıkmayacaktı.

“Hadi git şimdi sabaha kadar yatağında dön dur.”

“Yani sen öyle mi olmuştun?” Ağabeyine takılmaya başlamıştı. Poyraz fark etse de umursamadı.

“Hem de kaç gece. Şimdi ise çok mutluyum. Seni seviyorum. Mutlu olmanı istiyorum. İyi geceler canım.”

“Ben de seni seviyorum. Size de iyi geceler.” diyebilmişti. 

Ilgın telefonu kapatıp üst kata çıkmak için arkasını döndüğünde merdivenin başındaki karaltıyla yerinden sıçradı. Annesi “Şimdi de bana rapor vereceksiniz küçük hanım.” diyordu. Ilgın, yüzündeki gülümseme ile üst kata çıktı.

“Neslişah Sultan, gel anlatayım.”


Ertesi sabah erken saatte ağrılarla uyanan Alize, hemen kalktı. İlaç içip yeniden yattığında kocası uyanmış, ağrısıyla uğraşan karısını kollarına çekmişti. “Ağrını hafifletmek için ne yapabilirim?”

“Sadece sarıl bana. Birazdan geçer.” Poyraz hemen kollarına almıştı Alize'yi.

Hiç ummuyordu bu kadar anlayışlı bir tavrı. Sıkıca sarıldı kocasına.  Poyraz, o uyuyana kadar yavaşça karnını okşamıştı. Alize ilacın mı, karnında gezinen elin mi daha şifalı olduğuna karar verememişti. Ama ilk kez ağrısı bu kadar çabuk kesildiğine göre o el şifalıydı. Kısa süre sonra yeniden uykuya dalmıştı.


Çarşamba akşamı için çok önceden gelmiş bir davetiye vardı. Poyraz, sekreteri anımsatınca önce gitmek istememişti. Sonra Alize’nin artık iş arkadaşları ve cemiyetin diğer üyeleri ile tanışması gerektiğine karar vermişti. Fakat rahatsızdı eşi. Bu halde gece geç saate kadar bir konserde olmak ne kadar doğruydu? En iyisi kararı ona bırakmak dedi ve cep telefonundan aradı.

Alize bilgisayarının başında mektupları yanıtlıyordu. Özel danışmanlık yapacağı şirketten de bir sorun iletilmişti. Konuya açıklık getirmek için yazışmalar yapmıştı ama karşı taraftaki ya anlamıyordu ya da Alize anlatamıyordu. En sonunda firmaya gitmeye karar verdi. Yetkili birkaç kişi ile toplantı ayarlamak istemiş öğleden sonra iki için gerekli düzenlemeler yapılmıştı. Tam Poyraz’ı arayıp haber verecekken telefonu çalmış ve kocasının adı yanıp sönmeye başlamıştı.

“Ben de seni arayacaktım canım. Nasılsın?”

“İyiyim, sen nasılsın? Nasıl oldun?”

“Daha iyiyim. Ben öğleden sonra evde olmayacağım. Danışmanlık yaptığım firmaya gideceğim. Sanırım Türkçem bazı şeyleri anlatmakta yetersiz kaldı. Firma da karşılıklı görüşeceğiz. Bunu haber verecektim.”

“Tamam canım. Ben de, akşam bir konser var gidebilir misin diye soracaktım? Ama onca saat çalışıp bir de konsere gidemezsin sanırım?”

“Kimin konseri?”

“Anjelika Akbar. Sever misin?”

“Severim. Nerede konser?”

“Hisar’da, yani tam senlik!”

“Tamam, o zaman. Gideriz.”

“Tamam canım.”

“Nasıl giyinmem lazım?”

“Canın nasıl istiyorsa öyle giyin, ben sana uyarım. Seni sevdiğimi söylemiş miydim?”

“Sabahtan beri duymamıştım.”

“Sevgi arsızım. Kolay gelsin.”

“Sana da canım.”

Şirkette yaptığı toplantı işe yaramış, yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmek üzere bir ekip kurulmuştu. Alize gerek görüldükçe destek verecekti. Görüşmeler bitip eve geldiğinde saat altıyı geçiyordu. Neredeyse Poyraz gelecekti. Yemekler hazırlanmış, hatta salata bile yapılmıştı. Ayşe Hanım, yetişemeyeceğini düşünüp her şeyi hazırlamıştı. Hemen duşa girip kapı çalmadan iki dakika önce bornozunu giymişti. Kapıyı açmak için aşağıya inerken kuşağını sıkıştırıyordu. Kapının göz deliğinden bakıp kocasını gördükten sonra açtı kapıyı. Poyraz bornozun bittiği noktadaki çıplak bacaklara takılan gözlerini zorlukla yukarıya doğru çevirdi.

“Sen beni öldürmek mi istiyorsun? Nemli vücudun ne kadar kışkırtıcı haberin var mı?”

“Öyle mi? Ama üzgünüm konsere davetliyim ve davet eden yakışıklıyı bekletemem. Ama seni bekletirim.”

“Bekleyeceğimi kim söyledi?”

“Doğa!”

“Tüh unutmuştum. Evet, bekleyecekmişim.” dediğinde sesi üzgündü.

Yazlık siyah üstüne beyaz iri puantiyeli, diz üstünde biten, belinde beyaz kalın kemeri olan bir elbise giymişti. Saçlarını dağınık toplamış, boynuna, ucunda küçük bir inci olan kolyesini takmıştı. Küpelerini taktığında sadece makyajın son rötuşları kalmıştı. Poyraz da hazırlanmış, karısına uygun olmak için siyah keten bir pantolon giymiş üzerine bol keten beyaz bir gömlek seçmişti. İkisi de gecenin serinlemesi ihtimaline karşılık hırkalarını alacaktı. Rujunu en sona bırakmıştı. Çünkü makyaja başladığında Poyraz da öpmeye başlıyor defalarca ruj yenileniyordu. Artık akıllanmıştı. Tam eline aldığında kocası yanına gelmiş, yine uzun bir öpücük aldıktan sonra ruju eline tutuşturmuştu.

“Artık buna gerek yok. Bekle…” diyerek ruju sürmüş kısa süre beklemiş ve dudaklarını Poyraz’ın dudaklarına uzatmıştı. Öpüşme bittiğinde Poyraz manzaradan memnundu. Ruj bozulmamıştı.

“Çıkmayan ruj. Senden kurtuluşum yoksa pratik olmalıyım.”

Poyraz Alize’ye gülerek baktı. Sonra elinden tuttu ve konsere gitmek için yola çıktılar.

Konser alanına geldiklerinde birçok yerin dolduğunu gördüler. Poyraz kendilerine ait yere yürürken karşılaştığı arkadaşlarına Alize’yi eşim diye tanıtıyordu. Meraklı bakışlara karşılık da “Nikâhımızı kıydık, en kısa sürede sizleri düğünümüzde görmek istiyoruz.” diye açıklama yapıyordu. Düğünün iptal olduğunu bilen tanıdıkları aslında çok da yadırgamamıştı durumu. Fakat birkaç magazin muhabiri durumu fark etmiş, resimlerini çekmeye başladı. İkisi de sıkılmış ama itiraz etmemişti. Zaten iptal olan düğün yüzünden birkaç kendini bilmez cenazenin haricinde nedenler aramış, Naz’ın adını bile kullanmıştı. Ama avukatlar aracılığı ile uyarılınca ertesi gün yayınlarında gerçek iptal nedenini yazmışlardı.

Poyraz’ın tutuklanması da konu edilmiş, ama avukatların ve basın danışmanının sayesinde çok uzatılmamıştı. Ama artık son yakaladıkları haber kötü değildi. Ailenin nikâh haberine de tepki vermesi beklenmediği için rahatça resim çekip sorular soruyorlardı. Poyraz konser saatine kadar sabırla yanıtlamıştı hepsini. Alize de birkaç sorunun muhatabı olmuş ve sakin ses tonu ile yanıt vermişti. En son soru “Naz hanım nikâhınızı biliyor mu?” olunca Poyraz sinirlenmişti ama belli etmemeye çalışıyordu. Alize ise, “Naz Hanım, yarın gazetelerden öğrenecek. Lütfen üslubunuz kırıcı olmasın.” diyerek daha da şaşırtmıştı gazetecileri.

Poyraz kulağına eğilerek “Gazetecilerin şaşıracağını rüyamda görsem inanmazdım. Naz’ı koruyacağını asla tahmin etmemişlerdir. Yine de yarın sürprizlere açık ol. Onlar her şeyi kendilerine uygun hale getirmeyi iyi bilir.”

“Bizim kuruluşun gazeteleri doğrusunu yazınca diğerleri de düzeltmek zorunda kalır. Unuttun mu İsmet Bey gibi biri ile çalışıyorum. Bir kaçı bizdendi zaten. Tanıdıkları halde tanımazlığa geldiler. Onlar bizim dergiden korkar. Diğerleri de yola gelir. Ayrıca neyin ne olduğunu üçümüzde biliyoruz, gerisi bana vız gelir.”


Konser başlayana kadar birkaç tanıdık ile daha konuştular. Konser boyunca ise birbirinden güzel parçaları peş peşe dinleyip kendilerinden geçtiler. Güzel piyanist konseri bitirdiğinde ise yer yerinden oynamış gibiydi. Hisar alkıştan yıkılıyordu. Çok keyifli iki saatin sonunda yine tanıdıkları ile vedalaşmaya başladılar. Bir şeyler içmek için davet edenleri kibarca ret etmişler arabalarına doğru el ele yürümeye başladılar. Poyraz “Gitmek ister miydin?” diye sorduğunda “Evimize gidelim” demişti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder