12 Mayıs 2015 Salı

Alize& Poyraz 42. Bölüm

Ilgın’ın tepkisine gülüşerek evden çıkıp kendi evlerine girene kadar kapıdaki gazeteciler arkalarından bağırarak tahliye ile ilgili bilgiler almaya uğraştı ama başarılı olamadı. Evin kapısına geldiklerinde amcası, yengesi ve kızlarını kapıda buldular. İçeriye davet ettiler. Herkes sırayla sarılıp geçmiş olsun dedikten sonra konuşmaya başladı amcası. “Poyraz, tekrar geçmiş olsun oğlum. Çok sevindik.”

“Sağ ol amca. Ben de çok sevindim. Sırada katili bulmak var. Umarım kısa sürede o da bulunur.”

“O şahitler başka bir şeyler söyleyebildi mi? Katil ile ilgili bilgi var mı?” diye sordu yengesi. “Yok, muymuş hiç civarda kamera falan? Hani her yeri izliyordu bunlar?”


“Şahitlerin başka bilgisi yok, ne yazık ki! Tek söyledikleri benim bir buçuk saat yanlarında olduğum. Kamera koruluk tarafında yokmuş. Otel, devlet adamlarının kaldığı otellerden olsa her adım başına konur ama değil işte. Şanssızlık orada.”

Şahitlerin verdiği bilgilerle ilgili doğruyu söyleyemiyordu. Orkun da savcı da başkaları ile bilgilerin paylaşılmasını yasaklamıştı. Şahitlerin gördüğünü söylediği kişiyi anlatmamıştı.

“Gerçekten şansızlık bu! Katil elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor. Pekâlâ, amcamın neden öldürülmüş olacağına dair aklına bir şey gelmiyor mu?” diye soran Nurhan’dı.

“Yok kuzen. Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Düşmanımız yok ki. Rakipler var ama onlar da canımıza kastetmez. Babamın evdeki evraklarına bakıp geçmişten bir şeyler anımsamaya uğraşacağım. Ankara’da olup da bize düşmanlık besleyen birisi var mı bulmam lazım.”

Onlar konuşurken Alize de “Ne içersiniz?” diye sorup mutfağa doğru yürümeye başladı. Herkes “İstemiyoruz” diyerek yanıt verdi.

“Biz sadece geçmiş olsun demek için geldik. Sen de rahatla duşunu yap. Evinin tadını çıkart.” diyerek yenge ayaklandı ve diğerlerini de kaldırdı.

Poyraz ikiletmeden kapıya doğru yürüyüp hiç gerekmediği halde yol gösterdi. Kapıyı kapar kapamaz “Görevliler de yok. Gerçekten evimin tadını çıkartmalıyım. Önce duşa, sonra doğru yatağa!” diyerek Alize’yi de üst kata sürükledi.

Yatak odasına girdiklerinde ikisi de duraklamadan öpüşmeye başlamıştı. Günlerin açlığı ile öpüşürken birbirlerini soyuyor, soydukları yerleri öperek ödüllendiriyorlardı. Alize, kocasının göğüslerini okşarken, Poyraz da karısının sırtından kalçalarına doğru inen elleri ile keşfe çıkmıştı. Banyo kapısını ayağı ile itip içeriye girerken bir an bile ayrılmamıştı iki beden. Suyu açıp ısısını ayarlarken öpüşmeye devam ediyorlardı. Sabırsızlanan bedenler birbirini bulduğunda suyun altına girmeyi başaramamışlardı. “Ter kokuyorumdur.” dese de Alize “Mis gibisin” demiş ve öpüşmeye devam ederek kocasına yol açmıştı.

Nefesleri düzene girmeden yeniden öpüşmeye başladılar. “İlki sayılmaz!” diye açıkladı Poyraz.

“Neden sayılmıyormuş?”

“Çünkü çok özlemiştim ve seni yeterince sevip okşayamadım. Şimdi acısını çıkartacağım. Önce duşumuzu birlikte yapacağız ve sonra hak ettiğin gibi seveceğim seni.”

“Sev.”


O geceyi, sanki birkaç gün değil de birkaç yıl ayrı kalmışçasına sevişerek geçirdiler. İkisi de kısa da olsa ayrılığın, birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini ispatladığının farkındaydı. Özlemleri hiç dinmeyecek gibiydi. Sabah uyandıklarında hala sarmaş dolaş olduklarını fark edip sabaha karşı bıraktıkları yerden devam ettiler.

“Sana nezarette şap vermeleri gerekirdi. Aksine afrodizyak etkisi yapan yiyecekler mi verdiler?”

“Benim afrodizyağım kollarımda. Üstelik karım o kadar maharetli ki, avukatlarımdan hızlı çalıştı. Seni en kısa sürede şirkete alacağım. Sen orada çok verimli olursun.”

“Daha önceki ücretlerimi yemek ısmarlayarak ödeyeceğini söyleyen bir adamın yanında çalışamam. Bana maaş vermen lazım.”

“Maaş yerine her gece sevişsem?”

“O zaman ben borçlu kalmaz mıyım?”

“Kalırsın. Çözümü kolay. Sen borçlu kalınca beni baştan çıkartırsın, ben borçlu kalınca seni! Bu çözüm nasıl?”

“Süpermiş. Şimdi kim borçlu?”

“Sen. Ama önce kahvaltımızı yapalım. Sonra bana borcunu ödersin.”

“İşe gitmeyecek misin?”

“Hani göndermeyecektin? Ne çabuk sıkıldın benden?”

“Sadece anımsıyor musun, diye merak ettim?”

“Kesinlikle anımsıyorum. O sözü verirken gecenin tadının hala damağımda kalacağını bilmeden yanıtladığımı, şimdi ise kovsan da gitmeyeceğimi belirtmeliyim. Bizim görevlilere de izin versek?”

“Olmaz akşama misafirim var. Onlar çalışsın biz de yorgunluğumuzu atmak için uyuyalım. Tek yapmam gereken sessiz olmalarını söylemek.”

“O zaman biz de sessiz olmalıyız. Ama ben senin çıkarttığın sesleri dinlemekten çok memnunum.”

“Eh ne yapalım, elimden geldiğince az ses çıkartırım.”

“Olur, ama çok da zorlama kendini. Ne de olsa ne yaptığımızı bilecek yaştalar.”

“Terbiyesizsin sen. Bilseler de onlara duyurmak olur mu? Ay gerçekten çok ayıp. Yok, yok kalk. Vazgeçtim. Ben de yardım edeyim onlara.”

Poyraz karısının utançla kızaran yanaklarına ve panik halinde kalkmaya çalışmasına kahkahalarla karşılık verdi. Sonra da “Söz, her ses çıkartmaya yeltendiğinde dudaklarımla engelleyeceğim. Bir yere gidemezsin!” diyerek, yataktan kalkmaya çalışan karısını geriye çekti. Çoktan üstüne çıkmış, öpücüklere boğmaya başlamıştı bile.

“Ellerin rahat dursun. Kalkmam lazım. Bırak beni” sözleri dudaklarından dökülse de çoktan kendi elleri de kocasını okşamaya başlamıştı.

Kahvaltıdan sonra kısa bir süre aşağıda oturmuşlar, Ayşe ile Sultan’ın ayağının altında olmamak için üst kattaki oturma odasına çıkmışlar, keyif kahvelerini içtikten sonra yine yatak odasına kapanmışlardı. “Azdığımızı düşünecekler.” Alize hem utanıyor hem de uzak duramıyordu.

“Azdığımızı biliyorlar. Biz balayındayız daha. Üstelik kaç gece ayrı kaldık. Üstelik ben karımı çok seviyorum. Üstelik karım da beni çok seviyor.”

Alize daha fazla dayanamamış “Üstelik sen çok konuşuyorsun. Üstelik birkaç gün daha özleyebilirsin.”

“Neden özleyecekmişim?” şaşkınlıkla sormuştu. Alize ise nasıl söyleyeceğini bilemeden susuyordu. En sonunda “Şey yarın regl günüm.” Sözü bittiğinde çok daha koyu bir kırmızıya dönüşmüştü.

“Anladım canım. Eh ne yapalım bekleriz birkaç gün daha. Ama zamanlama çok iyi. Hafta sonu bitmiş olur değil mi?”

“Cumartesi sona erer. Çok düzenlidir. Neden sordun?”

“Havalar soğumadan düğün hediyeni deneyelim diyorum.”

“Ciddi misin? Çok güzel fikir! Nereye gideriz?”

“Nereyi istersin?”

“Bana kalsa dünyayı dolaşalım derim ama kaç günümüz var?”

“Dilersen pazartesi ile birleştirir üç günlük kısa bir gezi yaparız. Kaptana nereye dersek rotamızı oraya çeviririz.”

“Bozcaada’ya gider miyiz?”

“Olur aşkım. Sen nereye istersen? Tekne senin.”

“Sen ben mi var? Tekne bizim.”

“ En sevdiğim kelime ‘Biz’ oldu. Biz… İkimiz… Sanki senden önce ben de yokmuşum gibi geliyor. Sen hayatıma girdikten sonra varlığım anlam bulmuş gibi. Biz olunca tamamlanmışım gibi.”

“Ben de böyle hissediyorum ve bazen kendime kızıyorum. Senden önce ailem, arkadaşlarım vardı. Hepsi hala çok özel yerdeler ama senin yerin o kadar farklı ki. Anlatamıyorum sanırım.”

“Ama ben anlıyorum. Çünkü dünya bir yana sen bir yanasın. Bunları yaşayacağımı, böyle şeyler hissedebileceğimi asla düşünmezdim. Asla, asla dememek lazımmış.” Poyraz kendini bu kadar duygusal hiç düşünmemişti. Erkeklerin bu kadar yoğun duygular besleyeceğine inanmazdı. Şimdi ise yaşıyordu. Alize de aynı duygusallıkla doluydu. Poyraza dönüp,

“Sen de, kötü bir şeyler olmasından korkuyor musun?” Sesindeki korku hissedilmeyecek gibi değildi. Sevmek ve kaybedeceğinden korkmak, korkuların en büyüğü idi!

“Hem de nasıl korkuyorum? Bazen kâbus görüyorum. Sana bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Senin olumlu düşüncelerinden kopya çekip hemen güzel şeyler düşünüyorum ama yine de içimde bir yer hep senin için endişeleniyor.”

“İyi, yalnız değilmişim. Kendime deli gözü ile bakmaya başlamıştım. Aynı endişeleri ben de yaşıyorum. Üstelik beni biliyorsun, kolay kolay olumsuz düşünmem ama konu sen olunca o korku beni hiç terk etmiyor.”

İkisi de duygularını ortaya dökünce bu kez de varlıklarını hissedebilme ihtiyacı ile sarıldılar birbirlerine. Bu sarılmada olan duygu tutkudan çok uzaktı. Sahiplenme ve koruma içgüdüleri ağır basıyordu. Biraz sonra Alize, saçına konan öpücükleri hissetmeye başladığında vücudunun yeniden uyarıldığını hissetti. Bir gece öncesinden beri kaç kez seviştiklerini hatırlamıyordu. Yine de açlıkla kocasının dudaklarına uzandığında kendisine hayret ediyordu. Sonra regl öncesi bazı kadınların çok daha istekli olduğunu okuduğu bir makaleyi anımsadı. Her şeyi oluruna bırakıp kocasının dudaklarından aşağıya doğru öpüşlerini kaydırmaya başladı…

Akşamüstü, her şey hazırdı. Soğan otunun kullanıldığı etler fırına konmuş, salata malzemeleri hazırlanmış, içecekler soğutulmuştu. Ayşe ile Sultan evden çıkmış, ev yeni evlilere kalmıştı. Alize, sevişmelerinin ardından daldığı kısa uykudan uyanıp aşağıya indiğinde iki kadının da yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu ama beklediği gibi bir durum olmadı. Görmüş geçirmiş çalışanlar, her şey çok normalmiş gibi davranınca o da rahatladı.

Ağır misafirin gelmesine iki saat vardı daha. Ilgın ise o kadar bekleyememiş elinde tulumba tatlısı ile saat altı olmadan gelmişti. Ağabeyinin yüzüne kaçamak bir bakış atmış, rahat ifadesini görünce tebessümün yerleştiği yanağını uzatıp öpmesine izin vermişti. Sonra yanaktan kuru öpücükle yetinmeyip sımsıkı sarılmıştı Poyraz’a. “Biliyor musun? Bu dünyanın en şanslı kardeşiyim.”

“Bilmez miyim?”

“Ay, sen de pek kendini beğenir oldun.”

“Yoo, sen doğru söyledin.” Onların bu konuşmalarını kapı ağzında dinleyen Alize “Orada mı oturacaksınız? Minder getireyim mi?” diye sordu. Ilgın ise ağabeyinin boynundan çektiği kollarını bu kez yengesine doladı ve “Sen var ya sen, süper bir şeysin.”

“Yok, canım kim demiş? Ben süper değilim. Ben mükemmellik abidesiyim.”

“Al karısını, vur kocasına. Hadi içeri girelim yoksa bu şişik egolarınızla eve sığamayıp kapıda kalacağım.”

Tatlıyı mutfağa bırakıp salona geldiğinde iki kardeşi konuşurken buldu. “Kahve mi alkollü bir şeyler mi istersiniz?”

“Alkol için acele etmeyeyim ben kahve içerim. Gel sen de otur yorgun gözüküyorsun ben yaparım kahveyi. Ağabey, sana da yapayım mı?”

Konuşurken yüzlerine bakmadığı için karı kocanın bakışmalarını kaçırmıştı. Gerçekten yorgundu ikisi de ama asla şikâyetçi değillerdi hallerinden. “Yap bakalım küçük hanım. Ne de olsa bu gece biraz da sizin yüzünüzden düzenlendi. Annem de gelseydi keşke.”

“Önce biz tanıyacakmışız. Eğer iş ciddiye binerse o da davet eder tanışırmış. Galiba bana kayınvalide tarafını gösteriyor. Damadına kök söktürecek sanırım.”

“Damat mı? Bu ne acele? Benim bilmediğim gelişmeler mi var?”

Poyraz gerçekten merak etmişti. Ama Ilgın hemen düzeltme çabası ile açıklamaya girişti “Yok damat kelimesini lafın gelişi dedim. Orkun ile ilgili değil. Zaten ne kadar gördüm ki? Toplasan dört saatlik bir süre içinde yarım saatten biraz daha fazla bir aradaydık.” Sesindeki tedirginliği hisseden Poyraz,

“Oldukça uzun bir süre. Ben karıma sanırım üç saniyede âşık oldum.”

“Üç saniye mi? Emin misin?”

“Kesinlikle eminim. Yıllar önce biri ‘Alize’ diye seslendi. ‘Kim bu benim gibi adını rüzgârdan alan?’ diye baktım ve onu gördüm. O an âşık oldum ona.”

“Bunu bilmiyordum. Ben sizi yeni tanıştınız sanıyordum. Şu hikâyeyi en baştan anlatın bana.”

“Orkun da gelsin anlatırız. Hem Poyraz’ın koca göğüslü kadınlara olan düşkünlüğünü de anlatırım. Utansın biraz.”

“Neden utanacakmışım? O zamanlar öyle bir tercihim vardı.” Alize’nin sözlerini geç de olsa kavrayınca “Aa sen benim o zamanlarımı da mı biliyorsun? Ben de sakin sakin konuşuyorum. Anlat şunu. Nereden biliyorsun?”

“Dedim ya Orkun gelince anlatırım.”

“Bu Orkun’un yanında konuşulacak konu değil.” Sesi sinirli çıkınca Alize de hak verdi. Sadece o kısmı anlatmaya başladı.

“Hani dedenin ölüm yılında aynı dönemde bizde yazlıktaydık ya. İşte o zamanlar senin yanında her gün başka bir kız vardı. Hepsi de kocaman göğüslüydü.” Tam Aslı’nın da hayranlığından bahsedecekken sustu. Sonra aynı konudan devam etti.

“Hiç şansımın olmadığını düşünürdüm. Yanılmışım. Ama bil ki annen de tercihlerini değiştirmenden memnun.”

“Annemle bunları mı konuştunuz?” Annesinin Alize ile oğlunun eski sevgililerin konuşmasına mı, yoksa o kızların büyük göğüslerinden bahsetmesine mi daha çok şaşırdığını bilemiyordu.

“Senin tutuklandığın gece yüzünü güldürmem gerekiyordu. Başarılı da oldum.”

“Eminim olmuşsundur.”

Ilgın onların kızgınmış gibi ama sevgiyle konuşmalarını izledikçe özlemle iç geçiriyordu. Onlar kadar âşık olmak istiyordu.

Kahveleri bittikten kısa süre sonra kapı çaldı. Ilgın geride kaldı, Poyraz ile Alize el ele kapıya doğru yürüdü. Orkun elinde çok zarif bir çiçek buketi ile heyecanını bastırmaya çalıştığı her halinden belli olacak şekilde dikiliyordu. Alize’nin sıcak karşılaması ile biraz rahatlasa da Poyraz’ın tavrını çok merak ediyordu. Poyraz da anlamış, ağabeylik yapmak için biraz uzak duruyordu. Sonra sadece kibar bir ev sahibi edasıyla elini uzatıp tokalaştı. Orkun’un heyecanı bu tavırdan sonra iyice arttı.

Poyraz Beyin engel olacağını anlayınca keyfi kaçmıştı. Alize ise iki erkeğin arasındaki soğuk savaşı izliyordu. Kocasının neden öyle davrandığını anlayamamış olsa da aslında tavrının Orkun’a olmadığını biliyordu. Kardeşinin büyüdüğünü kabullenmek mi zor geliyordu? İyi ama az öncesine kadar hiç tepkisi yoktu. Kapıda görünce neden değişmişti?

Orkun iki adım atıp Ilgın’ı gördüğünde bir an duraladı. Aklındakinden çok daha güzeldi. O gece savcılıkta makyajsız ve üzgün hali ile kendisini çarptığını kabullenmişti. Şimdiki hali ise gerçek çarpılmanın ne demek olduğunu öğretmişti. Bir anlık duraklamadan sonra devam edip yanına gelmiş ve elini uzatıp zorla çıktığı belli sesi ile “Ilgın Hanım, nasılsınız?” diye sormuştu.

Ilgın da ondan aşağı değildi. O gece hep takım elbise ile görmüştü. Şimdi ise mavi kotunun üstünde çok şık çift cepli lacivert bir gömlek giymiş, mavi bir hırkayı da omuzlarına atmıştı. Hem spor hem de çok şıktı. Ilgın da kot pantolonluydu. Çok heyecanla hazırlandığı belli olmasın diye en son kotta karar kılmıştı. O da üstüne gözlerinin rengini ortaya çıkartan nil yeşili bir gömlek giymişti. Doğadan gelen renklerin uyumu çok güzeldi. İkisinin de birbirlerine bakışlarında beğenileri okunuyordu.


Poyraz arkada kalıp kısa süre izlemişti ikisini de. Kuzenlerinin evliliklerinde hep hissettiği sıkıntıyı, Ilgın’ın hayatına sızmaya çalışan bu erkek için de hissedeceğini düşünüyordu. Ama öyle bir his duymamıştı. Gerçi gece daha yeni başlamıştı. Tüm gece gözü kardeşini çalmaya çalışan bu herifte olacaktı!
Öyle de yaptı. Orkun başlarda biraz sıkılgandı ama bir süre sonra ilk tanıştıkları anki Orkun olmuştu. Alize ve Ilgın rahatlatmıştı genç erkeği. Poyraz ise hala mesafeliydi. En sonunda aralarındaki buzların erimesi için zaman gerektiğine karar vermişti Orkun. Eğer Ilgın da kendisi ile görüşmek isterse ki bunu çok istiyordu, işte o zaman o buzlar eriyecekti. Erimek zorundaydı.

Alize de kocasını izliyor ve savcılıkta yaşananlar yüzünden tavır yaptığını düşünüyordu. Ilgın ise en kötü durumdaydı. Ağabeyinin inadını ve ters tarafını bilirdi. Nadir de olsa başkalarına gösterdiği o yüzü Orkun için devreye girecek diye çok korkuyordu. Bu gece en azından kendi duygularını anlamıştı. Orkun’u yakından tanımak istiyordu. Eğer başka bir program için davet ederse kabul edeceğinden emindi. Orkun ise gecenin ilerleyen saatlerine kadar sadece havadan sudan konuşmuş, başından geçen komik olayları anlatmıştı. Polisin komik yüzü diyordu anlattıklarına. Poyraz bile gülmüştü birkaç hikâyeye. Ama gülümsemesi Ilgın ile Orkun’un bakışmalarını yakaladığı an değişiyordu.

Saat daha on buçuk olmasına rağmen kalkmak için izin istediğinde iki kadında biraz daha kalması için ısrar etti. Orkun ise sabah erken kalkacağını ama bu gecenin teşekkürü mahiyetinde Cumartesi akşamı hepsini yemeğe götürmek istediğini söylemişti. Elbette asıl istediği Ilgın ile birlikte olmaktı ama Poyraz’ın sert bakışlarının altında böyle bir teklifte bulunamazdı. Ilgın da tam istediği bu olmasa da dörtlü buluşma teklifine olumlu bakıyordu. Poyraz’ın tavrından çekindiği belliydi. Alize, kocasının yanıtını bekliyordu.

“Mümkün değil.” Dedi Poyraz.

Orkun, yanıttan sonra tüm hayallerinin yıkıldığını hissetti. Poyraz kendisini kardeşine layık görmemişti! Ilgın’ın da yüzü düşmüştü. Ağabeyi tavrını belli etmişti. Omuzları düşmüş gecenin bir an önce bitmesini istiyordu.

“Anlı…”

“Biz olmayacağız. Siz ikiniz gidersiniz.” Orkun, lafını tamamlayamadan Poyraz konuşmaya başlamış ve kimsenin beklemediği bir cümle kurmuştu. Ilgın da Orkun da şaşkınlıkla Poyraz’a bakıyordu. “Anlayamadım.” Diyebildi Orkun. Ilgın ağabeyine aynı şaşkın bakışlarla bakıyordu.

“Biz karımla tekne gezisine çıkıyoruz. Sizin için programımızı bozamayız. Orkun da güvenilir biri. Seni yemeğe götürsün böylece bize de teşekkür etmiş olur.”

Gecenin başından beri soğuk duran Poyraz’ın ani değişen tavrı Alize hariç hepsini şaşırtmıştı. Alize, kocasının ölçüm yaptığını ve aklının yattığı an tavrının değişeceğini anlamıştı. Orkun testten geçmişti. Son anda yaptığı davet her şeyi değiştirmişti.

İki genç de bu yanıttan sonra mutlu olmuştu. Yüzleri yeniden gülmeye başladı.
“O zaman siz döndükten sonra mutlaka bir gece de dördümüz çıkarız. Dilerseniz Polis evine gider ve sizi boş yere içeriye atanların bir kısmına nispet yaparsınız.”

“Bu dediklerini amirlerin duymasın!”

“Duymazlar ama duysalar da hepsi biliyor ki bazen suçsuzları hapse atıp hata yapıyoruz. Sizin örneğinizde olduğu gibi!” Poyraz artık normale dönen yüzü ve ses tonu ile gecenin başından beri yapmak istediğini yaptı.

“Orkun, sana yeterince teşekkür etmemiştim. Çok özverili çalıştın. Gerçi eşim de az çalışmamış ama! Yine de süreci hızlandıran sensin. Çok teşekkür ederim her şey için.”

“Teşekkür edilecek bir şey yok. Eşiniz benden çok daha fazla çalıştı. Altıncı hissi çok kuvvetli’ Bizim teşkilata alsak birçok dosyayı kısa sürede çözer.”

“İstemem. O benim hislerimi çözsün yeter. Bir de… Artık ‘siz’leri ortadan kaldıralım. Gecenin başından beri kaç kez eşime ‘sen-siz’ dedin durdun. Hiç gerek yok.”

“Çok sevinirim. Siz de… Sen de şunu bil ki, mükemmel bir eşin var.”

“Biliyorum onu müzeye bağışlayacağım.” Alize alıştığı espriyi duyunca kocasına hafif bir dirsek atıp “Yine başladın ben yokmuşum gibi konuşmaya.”

“Özellikle yapıyorum aşkım, böylece sen yokken de neler konuştuğumu bil istiyorum.”


“Numaracı.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder