7 Mayıs 2015 Perşembe

Alize & Poyraz 37. Bölüm

Alize bu cümleden sonra haklarının okunmasını duymamıştı bile. Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirlerdi? Poyraz’ı babasını öldürmekle suçluyorlar, diye düşündü. En olmayacak kişiydi Poyraz. Babasını sevmesi asla öldürmeye niyetlenmeyecek olması başka, bir cana asla bilerek kıymayacak olması bile bu düşüncenin saçmalığının ispatıydı. Alize. Bir Poyraz’a bir sivil polislere bakıyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. En sonunda Poyraz konuşmaya başladı.

“Anlayamadım memur bey. Ne demek istediniz?”

“Bizlerin de bilgisi bu kadar Poyraz Bey. Savcı ile hemen görüştürüleceksiniz. Lütfen sorun çıkartmayın da gidelim.”

“Sorun çıkartmaya niyetim yok. Ben suçsuzum. Bu da nasılsa ispatlanır. Eşimle vedalaşayım hemen gidelim.”

Alize, izlediklerinin televizyonda yayınlanan bir dizi olduğunu düşünüyordu. Kocasını tutuklamaya gelenler de o dizideki iş bilmez polislerdi. Böyle bir hatayı yaptıklarına göre gerçekten işlerini bilmiyorlardı. Poyraz babasına asla zarar vermezdi.



Poyraz, şaşkın bakan gözlerdeki soru işaretlerini görünce bir an karısının da bu suçlamaya inandığını düşündü. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Kendisinden şüphelenmesine dayanamazdı. Bu kez kendi gözlerinde soru işaretleri ile ona bakmaya başladı.

“Poyraz, merak etme, avukatlar seni hemen çıkartacak. Hata yaptıklarını anlayacaklar. Sen asla böyle bir şey yapmazsın. Bunu göremiyor olmaları onların suçu. Ben hemen avukatlarınla görüşüyorum. Hiç merak etme. Ben annenlere uygun bir şekilde anlatırım.”

Poyraz, kalbindeki sıkışıklığın yok olduğunu fark etti. Alize kendisinden şüphe etmemişti. Sadece durumu anlamaya uğraşıyordu. Gözlerinde gördüğü buydu. Karısına iki adamın gözü önünde o şekilde sarılmak istemezdi ama bir daha ne zaman kollarına alabileceğini bilmediği için son şansını değerlendirdi. Dudaklarına kondurduğu öpücük ile vedalaştı. “Seni çok seviyorum. En kısa zamanda yanında olacağım.”

Alize, dudaklarında kalan sıcaklık ile ayakta öylece duruyor, iki sivil polisin arasında, sivil plakalı bir araca binen kocasının ardından bakıyordu. Gözünden tek damla yaş indi. Sonra kendisine kızdı. Ne demek ağlamak? Şimdi gözyaşları ile vakit kaybedemezdi. Poyraz’ın daha önceden kayıt ettirdiği avukatın numarasını tuşladı. Sivil polis arabası birkaç metre uzakta durunca heyecanlandı. Polislerden biri inip yanına geldi ve Alize'ye ufak bir poşet uzattı.

“Eşinizden istediğiniz baharat, hanımefendi. İçini kontrol ettiğimiz için poşete biraz döküldü. Kusura bakmayın. Soğanlı Bir şeymiş.” Polis zenginliğini bildiği Poyraz'ın Ankada'dan baharat getirmiş olmasına şaşırdığını belli eden sesi ile konuşuyordu. Poşette uyuşturucu ya da başka bir şey aramış olacaklarını anlayan Alize polisin şaşkın bakışları arasında, “Kocama teşekkürümü iletin. Eve geldiğinde bol soğan otlu yemeği onu bekliyor olacak.”

Avukat ile görüştükten sonra yola çıkmıştı. Avukat Vural Bey, hemen savcılığa gideceğini ve dosya hakkında detaylı bilgiye ulaşır ulaşmaz kendisini arayacağını söyledi. Alize, eve geldiğinde beyni uyuşmuştu. Tüm yolu, son bir saattir yaşananları düşünerek kat etmişti. Kendi evi yerine Neslişah Hanımın evine doğru yürümeye başladı. Ilgın’ın da evde olması için dua ediyordu. Kayınvalidesine bir şey olur korkusu ile nasıl anlatacağını düşünüp duruyordu. En iyisi olayı biraz basite indirgemekti.

Selamlaşmanın ardından “Poyraz nerede? Seninle neden gelmedi?” diye soran kadına sakince, “Poyraz, savcılığa gitmek zorunda kaldı, anne” dedi. Savcılık lafına ilk tepkisi çok fazla olmayınca da devam etti. “Vural Beyi gönderdim. Yakında bilgi alırız. Nasılsa yanıldıkları anlaşılacak.”

“Ne yanılması, ne bilgisi? Alize, tam olarak neler oluyor anlatır mısın?”

“Anne, sakin ol. Vural Bey kısa zamanda çözeceğini söyledi. Poyraz’ı tutukladılar.”

“Ne demek tutukladılar? Kim tutukladı benim oğlu mu? Deli mi onlar?”

“Anne, sana anlatmam gereken bir şeyler var. Ama Ilgın da burada olsun.”

“Ilgınnnn” Alize, kadının bir anda çığlığı ile sıçradı. Ilgın odasından fırlamış korku ile merdivenleri iniyordu. “Anne neyin var? Bir şey mi oldu? Alize?”

İkisine de şaşkın bakışlarla bakıyor neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Ilgın annenin yanına oturur musun canım? İkiniz de sakince dinleyin lütfen.”

Alize, merakla bakan kadınlara, sakin olmasına çalıştığı bir ses tonu ile anlatmaya başladı.

“En baştan başlayacağım. Babamın intiharı bana hiç doğru gelmemişti. Ne yeri ne de zamanı intihara uygundu. Tamamen içgüdülerimle ikinci otopsiyi istedim. Poyraz da onay verince, otopsi yeniden yapıldı. Hasan Bey, bir arkadaşımın babası! O polisle irtibata geçmeden gizlice yaptığı otopsiden sonra ilk verileri alıp bizi aramıştı. Bu olay intihar değil cinayet olabilir, demişti. Bunu kimseye söylemedik. Çünkü kesin değildi. Bugün cinayet olduğu kesinleşti. Çünkü merminin giriş açısına göre bir kişinin kendisini vurması, özellikle oturduğu yerde vurması mümkün değilmiş. Ayrıca intihar edenler tek kurşun ile bu işi yaparmış. Babamın  silahından ilk belirlemeye göre iki kurşun çıkmıştı ama balistik üçüncü kurşundan şüphelenmiş. Sanırım biri barut izi oluşması için bir kez de babamın elindeyken silahı ateşlemiş.” Sözlerinin burasında iki kadın da kendisine şaşkınlıktan dillerini yutmuş gibi bakmaya başladı. İlk toparlanan Ilgın oldu.

“Babamı biri mi vurdu? Nasıl yani? Kim ne ister babamdan?”

“Bunu ben de öğrenmeyi çok istiyorum. İntihar süsü verilmesinin nedeni ne olabilir bilmiyorum. Ama sizleri de sorguya alacaklardır.”

“Poyraz’ı sorguya mı aldılar?” Neslişah hanım biraz daha toparlanmıştı.

“Evet, cinayeti onun işlediğini düşünüyor polis. Elbette bunun aksi kısa sürede ispatlanacak. Moralimizi bozmamamız lazım.”

“Nasıl bu kadar sakinsin? Kocanı tutukladılar. Hem de babasını öldürmek suçuyla.”

“Anne, sen de sakin ol. Sen Poyraz’ın böyle bir şey yapabileceğine inanıyor musun?”

“Asla!”

“İşte ben de onun için sakinim. Poyraz suçsuz ve en kısa sürede yanımızda olacak. Şimdi ben diğerlerine haber vereyim. Polis onları da sorgulamak isteyecektir.”

“Kimse yok. Hepsi Abant’a gitti. Nur’un ailesi orada yaşıyor. Annesi yine rahatsızlanmış. Kızlar da beraber gitti. Bu ara tüm aksilikler üst üste geliyor. İnşallah annesine bir şey olmaz. Geçen hafta da ufak bir rahatsızlık geçirmişti. Nur cenazeye oradan yetişmişti. Bu kez daha şiddetliymiş sanırım.”

“Çok geçmiş olsun. Yine de bizden öğrenseler daha iyi olur. Kısa sürede televizyon ve gazeteler haberi vermeye başlar.”

Alize sözünü bitirmeden kapı çalındı. Kim olacağını tahmin eden Alize açtı kapıyı. Yine karşılarında sivil polisler vardı. Başka bir ekip gelmişti.

“Ben, Baş komiser Orkun Olcan! Alize Hanım?”

“Evet benim.”

“Sizleri ifade vermek için adliyeye götürmeye geldik. Neslişah ve Ilgın Kurt'un da bizimle gelmesi gerekiyor.”

“Elbette. Ben onlara söylerim hazırlanmalarını. Ben de birazdan burada olurum. Onlara durumu şimdi açıklamıştım. Lütfen morallerini bozacak bir şey söylemeyin olur mu?”

“Siz merak etmeyin. Ortada sadece suçlama var. Mahkeme hüküm giymesine karar vermediği sürece herkes suçsuzdur. Canınızı sıkmayın.”

“Ne zaman mahkemeye çıkar?”

“Savcı size bildirir. Arkadaşım size refakat etsin. Ben de diğer bayanları bekleyeyim. Bu arada eşiniz için daha rahat kıyafetler de alırsanız iyi olur. Gece için de bir şeyler götürün bence.”

“Teşekkürler.”

Alize eve gidip hem üstünü değiştirmiş, hem de Poyraz için temiz kıyafet ve iç çamaşırları ile gece rahat etmesi için ince penye eşofmanlardan koymuştu. Kaç gün kalacağı belirsiz olduğu için gerekirse sonra yeniden getirebileceği şeyleri doldurmak, Poyraz’ın moralini bozmak istememişti. En kısa sürede çıkacağına inanması daha iyiydi. Bu arada polisin alt katta evi dolaştığını duyuyordu. Arama izni yoktu! Neye bakıyordu?

Memur sadece odadaki televizyonu açmış, karşısına oturmuş haberleri izlemeye başlamıştı. Paranoyak olmaya başladığını düşünen Alize, valizi kapatıp aşağıya indi. Kendisi de kot pantolon üstüne beyaz atlet giymiş, üstüne ceket almıştı. Geceler artık serin oluyordu. Valizi polis elinden alınca kibarlığına şaştı. “Aileme haber vereyim. Ararlarsa merak etmesinler.”

“Tabii, buyurun.”

Polisler hep mi böyleydiler? Yoksa soyadına göre mi muamele görüyorlardı? Yanıtı bilemeyeceği bir soruydu bu. Çünkü daha önce hiç başı polis ile derde girmemişti.

Telefona babasının çıkması şanstı. Annesine daha zordu anlatmak. Alize, durumu kısaca özetlemişti. Babasının sesi sıkkın geliyordu. Kızı daha yeni evlenmiş ama bir sürü olayın ortasında kalmıştı. Moral vermek için konuşmaya başladı. “Ercan ile Aslı’ya ben haber veririm. Ercan’ın da tanıdıkları vardı. Bilgi alırız onlardan da.”

“Tamam baba. Sen anneme usulünce anlat. İnan Poyraz’ın suçu yok. Sakın ondan şüphe etmeyin.”

“Aklıma bile gelmedi. O çocuk böyle bir şey yapmaz. Yapamaz.”

“Teşekkür ederim baba.”

Telefonu kapattıktan sonra aklına gelen diğer isim Naz oldu. Ona kimse doğruları anlatmayacak o da panik olacaktı.

“Bir telefon daha açabilir miyim?”

“Aileden biri mi?” ilginç bir soruydu. “Evet, aileden biri!”

Alize, Naz telefonu açana kadar sabırla çaldırdı. Naz, Alize'yi hattın ucunda bulunca şaşırdı. Kısaca olanları anlatıp bilgi vereceğini söyleyerek kapatmıştı telefonu. Naz işi bırakıp gidememenin, tek akrabam diyebildiği kişinin yanında olamamanın acısını çekmeye başlamıştı. Alize'nin en kısa sürede bilgi vereceğini söylemesi içini rahatlatmıştı.

Diğer evde de hazırlıklar yapılıyordu. Ilgın hemen hazırlanmıştı. Zaten arkadaşları taziye ziyaretine geldiği için üstündeki kıyafet uygundu. Gecenin serinliği için sadece bir hırka almıştı. Kaçta eve döneceğini bilememenin sıkıntısı vardı. Alt katta bekleyen sivil polisin yanına inerken adamın da kendisini izlediğini gördü. İlgi ile bakışlarına ne anlam vereceğini bilemiyordu. İçinde bulunduğu durum ile genç bir erkeğin bakışlarını anlamlandırmak için düşündükleri tezatlar içeriyordu. Babası ölmüş, ağabeyi hapse atılmış kendisi ifade vermek için götürülecekken o yakışıklı polisin kendisine ilgi ile bakmasından memnun oluyordu.

'Benim hormonlarım bozuk. İyice saçmalamaya başladım.' diye düşünerek basamakları bitirdi. 

2 yorum: