8 Mayıs 2015 Cuma

Alize & Poyraz 38. Bölüm

Orkun, merdivenleri kuğu gibi inen genç kıza ilgiyle bakıyordu. İddia makamı için çalışan birimin başındaydı. Karşısındaki güzellik de sanık olarak alınan adamın kız kardeşiydi. Bu durumda saçmalayan kendisiydi. Hemen kafasını başka tarafa çevirdi. On saniye kadar sonra o yüzü yeniden görme ihtiyacı duydu. Ondan tarafa döndüğünde ise bakışlarını kaçıran genç kızın saçlarına bakarken buldu kendisini. O da etkilenmiş olabilir miydi? Evet, iyice saçmalıyordu. Yorgunluktan saçmalamaya da devam ediyordu. Konuşmak istiyordu ama ne konuşacağını bilemiyordu. En sonunda kendisi için en zararsız konuyu açtı. “Başınız sağ olsun. Acınız çok yeni.” doğru acısı çok yeniydi ve kendisi bunu anımsatmaktan çekinmemişti. Gerçi unutmayacakları kadar taze olan kayıp hakkında konuşmak gerekliydi ama zamanlama doğru muydu?


Neslişah Hanım odasından çıkıp merdivene yürüdüğünde alt katta iki genç insanın ayakta konuştuğunu gördü. İkisinin de yüzü asıktı. Zaten Kurt ailesi olarak gülmeyi unutmuşlardı. Daha da acılar bitmeyecek gibiydi. Aşağı iner inmez kapıya doğru yürüdü. “Hemen gidelim. Oğlumu bir an önce çıkartmak istiyorum.”

Alize ve yanındaki polis de aynı anda kapıdan çıkıyordu. Kapıdan çıktıklarında, sitenin giriş kapısının orada gazetecilerin toplandığını, uzakta bile olsa sorular sormaya resim çekmeye başladıklarını gördü. Sitenin tek çıkışı o kapıydı. Diğer evden çıkanlar da aynı manzarayı görmüş, ne yapacaklarına karar vermeye çalışıyordu. Orkun, “Arabaya binerseniz çok daha iyi olur. İçeriyi göremezler.” Lafı bitmeden üç kadın da hızlı bir şekilde sivil polis minibüsüne bindi. Gerçekten de içerisi gözükmüyordu. Ama dışarıdaki gazeteci ve kamera kalabalığı tüm komşuların dikkatini çekmişti. Pencerelerden bakan insanlar neler olduğunu çözmeye uğraşıyor, gazetecilerin sorularından anlamak için kulak kabartıyorlardı. Soruların çoğu Neslişah Hanım ile Alize’ye yönelikti.

“Kocanızın, oğlunuz tarafından öldürüldüğü doğru mu?”

“Baba-oğul çatışması uzun yıllardır sürüyordu. Neden bu olabilir mi?”

“Poyraz Beyle yeni nişanlandınız, onun katil olması size ne düşündürüyor? Nişanı atacak mısınız?”

“Bu cinayeti planlamış mıydı? Yoksa bir anda mı karar verdi? Hiç şüphelendiniz mi?”

Sorular o kadar saçmaydı ki, arabanın içinde en sonunda tebessümler dolaşmaya başladı. “İsmet Bey bunların topunu işten atardı.”

“Ay Alize, şakanın sırası mı?”

“Anne, o kadar saçma sorular ki, gülmekten başka bir şey yapamıyorum. Öncelikle Poyraz tutuklu! Hükümlü değil. Yani suçu sabit değil. Bu da halen suçsuz olduğu anlamına gelir. Savcı neden sorguluyor? Aksi olsa hemen hapse atardı. Hukuk bilmeden soru sorarlarsa böyle olur. İkincisi, baba-oğul çatışması dedikleri iş ile ilgili bir konu olup birkaç aylık mesele. Uzun yıllara yayılmadığını herkes biliyor. Üçüncüsü ki benim için en komiği, kocamın katil olabileceğini düşünmeleri ve benim de düşüneceğimi sanmaları. Son duyduğum soru o kadar saçma ki işte orada dayanamadım gülmeye başladım. Planlamış mıymış?”

Alize, saydıkça Neslişah Hanımın da Ilgın’ın da yüzündeki sıkıntılı ifade dağılmıştı.
“O an sinirle hepsine ağzının payını vermek istedim ama haklısın ne kadar saçma soru bunlar. Hadi boş verin güzel şeyler düşünelim. Poyraz’ın en kısa sürede çıkacağına olan inançla hareket edelim. Alize… Biliyor musun? Hem oğlum hem de ben çok şanslıyım. Mükemmel bir insansın.”

“Ben sadece sizleri seviyorum. Bu da mükemmellikse evet öyleyim.”

Artık polisler de gülüyordu. Şoförün hemen arkasında olan Orkun arada dikiz aynasından bir sıra arkada oturan üçlüye bakıyordu. En kötü günde bile moral verebilen bir kadın tanımak hoşuna gitmişti. Üstelik kaynanası ile bu kadar sıcak bir yakınlığı olan gelin de zor bulunurdu. Alize ile Poyraz'ın evliliğini adliyede öğrenmişti. Duyduğunda şaşırsa da bu kadını gören bir erkeğin elinden kaçırmamak için acele etmesini normal karşıladı. Hem güzel hem de iyi yürekliydi. Bunu anlamak için bunca yıllık polislik melekelerinin iş başı yapmasına bile gerek yoktu. Yüzü belli ediyordu. Ilgın ise iki kadının arasında oturmuş, yüzünde tebessümle bir annesine bir yengesine bakıyordu. Ilgın ne kadar güzeldi! Polis olmak güzellikleri fark etmeye engel değildi ya? Önde oturuyor olması büyük şanstı. Aynadan bakıp duruyordu.

Daha sonra sessizlik hâkim oldu araçta. Herkes düşüncelerine daldı. Binadan içeri girene kadar da pek konuşmadılar. İçeride avukat da kendilerini bekliyordu. Arkalarından gelen gürültüye dönüp baktıklarında gazetecilerin takipte olduğunu anladılar. Evin önünde yaşanan karmaşa aynen yaşanmaya devam etmektedir. Alize kaynanasının koluna girip sakin adımlarla içeriye doğru yürümeye başladı. Ilgın da arkalarından gelmektedir. Orkun omuzları çökmüş genç kıza bakmaktan vazgeçemeyince arkasından yürümeye karar verir.

Savcının odasına geldiklerinde içeriye haber verildi. Savcı önce Neslişah Hanımı aldı içeri. Alize ne kadar bekleyeceklerini bilmediği için evden gelirken yanına aldığı kitabını çıkarttı. Polislerin hepsi birden kitaba bakınca kapağı gösterdi. İleri Teknik Analiz Uygulamaları! Polisler kafalarını yeniden işlerine çevirdiler.
Ilgın da duvarlardaki panoları okuyordu. Hepsi bitince sıkıntı ile banka oturdu. Daha yarım saat olmuştu. Orkun, onun sıkıntısını fark etmişti. “Size bizim kütüphaneden bir kitap bakalım mı? Okumak isterseniz çok yeni romanlar da var.”

“ O kadar uzun kalır mıyız?”

Orkun keşke kalsanız, diye düşünse de “Süre veremem ama kitap bitmezse sizde kalabilir, sonra iade edersiniz nasılsa!” amacı kitabı bahane edip Ilgın'ı yine görebilmekti.

“Bakalım o zaman. Gerçekten vakit geçmiyor burada.” sonra pot kırdığını düşünüp “Özür dilerim, öyle demek istemedim.”

“Haklısınız burası sizler için sıkıcı ama bizler için iş ortamı. Sıkıcı da değildir. Her an olay var. Tabii suçu olmayanlar için ayrı işkencedir bu ortamda bulunmak.”

“Ağabeyim gibi yani?”

“Ben sizi ve diğer bayanları kastetmiştim. Ama ağabeyinizin suçsuzluğu kanıtlanırsa haklısınız elbette.” Şimdi de Orkun pot kırmıştı. Suçsuzluğu ispatlanırsa! Ya suçsuzsa o zaman bu kinayeli cümlesi başına bela olabilirdi. Neden bela olacaktı ki? Yeniden görebilme ihtimali ne kadardı? Sıfır!

Ilgın o sırada yol göstererek önden giden Orkun'un arkasından bakmaya başladı. İri yarı, geniş omuzlu kısacık saçlı ve o cüsseye göre çok hoş yürüyüşü olan bir erkekti. Dinlenme odasında güzel bir kitaplık vardı. “Bu kitaplar arasında 'suçu sabit olana kadar herkes suçsuzdur' yazanı var mı?” Orkun duyduklarına inanamadı. Kendisi ile dalga geçiyordu. Sonra sinirle başını genç kıza çevirdi. Ama kendisine gülerek bakan gözleri görünce kızgınlığı geçti. “Bunu hak ettim.”

“Evet ettiniz. Ağabeyim suçsuz. Değil babamı, hak edeni bile incitmeyen bir yapısı vardır. Ayrıca babamı da çok sever.”

“Umarım en kısa sürede suçsuzluğu kanıtlanır.”

“İşinizi iyi yaparsanız elbette kanıtlanır.”

“Emriniz başım üstüne. Elimden geleni yapacağım. Yinede unutmayın ben iddia makamı tarafındayım. Yani önceliğim suçunu ispatlamak. Elbette bunun için uğraşırken suçsuzluğunu kanıtlamaktan zevk duyarım.”

“Teşekkür ederim.”

Orkun, bu sözleri içten söylemişti. Yapabileceği, hızlandırabileceği şeyleri gözden geçirecek ve yardımcı olacaktı. Poyraz suçsuz ise Ilgın’ın gereksiz yere üzülmesini istemiyordu. Kendisini sorguladığında ise zengin kız fakir erkek edebiyatına uygun ilgisinin yersiz olduğunu biliyordu. Ilgın, çok varlıklı bir ailenin kızıydı. Hem belki arkadaşı da vardı? Ne biliyordu ki hakkına? Saçmalamakta rekor kırmak üzereydi.
Bu arada Neslişah Hanımın sorgusu bitmişti. Savcı, gerek duyulduğu takdirde yeniden ifadesine başvuracağını söylemiş ama çok da zorlayıcı bir görüşme olmamıştı. Oğlunun katil olmadığından emindi annesi. Verdiği yanıtlar da bu fikrinin ne kadar doğru olduğunu kanıtlayacak yanıtlardı. En sinirlendiği soru ise kocasının hayatında başka bir kadın olup olamayacağı ve varsa oğlunun buna kızarak babasını öldürmüş olma ihtimaliydi. Böyle saçmalık olamaz dedi. Kocam hep sadıktı. Aksi olsa bile bu onunla benim aramdaydı. Poyraz asla bizim ilişkimize müdahale etmez, etmeyi düşünmezdi bile, dedi.

Sırada Alize vardı. Kitabını çantaya koyup, savcının odasına girdiğinde her ne sorulursa sorulsun son derece dürüst cevaplar vereceğinden emindi. Aksi halde kocasının başını daha çok derde sokardı. Öyle de yaptı. İlk tanıştıkları günden itibaren baba oğul arasındaki tüm izlenimlerini aktardı. Ölmeden önceki gün yaşananları ve o geceki konuşmaları da noksansız anlattı.
Savcı, yorumda bulunmasa da suçladığı kişinin neredeyse suçsuz olduğundan emin bir şekilde dinliyordu herkesi. Elbette bunu belli etmeden yapıyordu. Alize, kocasının suçsuzluğunu ispatlamak için çırpınıyordu. Bir kadının kocasını savunması normaldi elbette. Ama bu kadının gözlerindeki kararlı ifade pek rastlanan türden değildi. Yine de iddia makamı olduğunu unutmadan devam etti sorguya.

“Kayınpederiniz kendi ruhsatlı silahı ile öldürülmüş. Yani o silahı ele geçirebilecek biri bu cinayeti işledi. Buna ne diyorsunuz?”

“Ne diye bilirim? Biri o silahı ele geçirmiş olabilir. Hep yanında mı taşırdı bilmiyorum. Bildiğim tek şey aile çok fazla kapalı kapılar ardında yaşamıyor. Çok yakın akrabalar ve sıkı dostları hep evde. Daimi olarak da iki hizmetli var. Bazen de yardıma gelen görevliler oluyor. Bu soruları eşi daha doğru yanıtlar sanırım.”

“Eşine de sordum elbette. Siz eşinizin silahını en son ne zaman gördünüz?”

“Eşimin silahı mı var? Hiç görmedim sayın savcı.”

“Demek ki eşler her şeyi bilemeye bilirmiş!”

“Haklısınız elbette ama şöyle bir fark var. Biz evleneli henüz bir hafta oldu. Yine de şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Birlikte olduğumuz zamanlarda belinde tabancayla gezmediğinden eminim.”

“Kocanızın saldırgan tavırlarını gördünüz mü hiç? Babası ile daha önce de araları bozukmuş.”

“Agresif biri değil. Çatık kaşlarını iş ortamında sergiliyor bir de şey...” Ne diyeceğini fark edince susmuştu. Savcı onun susmasına farklı anlamlar yükleyince “Neden cümlenizi tamamlamıyorsunuz?” diye sordu. Alize kızardığını hissediyordu. Söylediklerini yazan polise baktı, sonra savcıya döndü “Bunların tutanakta olması şart mı?” diye sordu. Savcı, polise bakınca memur yazmayı durdurdu. Alize konuşabileceğini anlayınca daha da kızararak devam etti. “Biz tanıştığımızda da agresifti. Sonradan öğrendim, beni kıskandığı için öyleymiş. Şu an o ilk tanıştığım adamın gölgesi bile yok.” sözlerini bitirdiğinde savcının dudaklarını ısırdığını ama ifadesini zapta geçiren polisin sesli sesli güldüğünü duydu.

“Bu muydu söyleyemediğiniz?” dediğinde sesinde gizlediği gülmenin tınıları vardı.

Alize o kadar da utanılacak şeyler olmadığını fark etse de kocasının o özel hallerini paylaşmaktan çekindiğini söyleyince polis de savcı da sesli gülmeye başladılar.

“Bunları ifadeye eklemeyeceğiz ama hiçbir kadın kocasının o hallerinin yazılı belgesini kaçırmak istemez sanırdım.” savcı artık neredeyse dalga geçiyordu. Onun rahat tavrı Alize'yi de rahatlatmıştı.

“Ben biliyorum başkası bilmese de olur. Kocamı kimseye kaptırmaya niyetim yok.” dediğinde bu kez kendisi de gülümsüyordu. Ortam daha da rahatlamıştı. Sorulara ve yanıtlarına geri döndüler. Baba oğlun ilişkisini yineden anlatmaya başladı.

“Babası ile olan sorun da büyük değildi. Bir gece önceki konuşmamızı da anlatmıştım size.”

Savcı birkaç soru daha sorduktan sonra “Aksi ispatlanırsa? Ya kocanız suçlu ise? Bu durumda fazla gözü kapalı davranmıyor musunuz? Belki o gece ile ilgili anlattıklarının tamamı yalandı?” dedi.


Alize, duyduklarına inanamadı. “Kocam suçsuz. Bunun aksini aklımın köşesinden bile geçirmem. Siz aksini ispatlamaya uğraşın. Ben de suçsuzluğunu ispatlayayım!” İddialı sözlerini nasıl yerine getireceğini bilmiyordu ama yapacaktı. En azından deneyecekti. Az önceki sıcak savcı yerini yine işini yapan yetkiliye bırakmıştı. Alize bunu anlasa da rahat konuştuğu savcıyı tercih ediyordu. 

3 yorum:

  1. Tamam şimdi yazabiliyorum sağol:)))) işler karışıyor asıl naz şimdi ortaya çıkacak sanırım ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. keyifli bölümler gelecek. Bir sürü yeni olayımız var. İkilinin daha çokkkkk işi var.

      Sil