6 Mayıs 2015 Çarşamba

Alize & Poyraz 36. Bölüm

Ankara’ya inmiş, hemen toplantıya girmişti. Karısının sesini duymak için havaalanında telefonu alelacele açmış, sabahki hüzünlü ayrılıştan sonra neşesiz sesini duymak içini burkmuştu.

“Aşkım, yarın akşam yanındayım. Lütfen o ses tonu ile konuşma. İnan aklımdaki tek şey sana geri dönmek. Hadi gülümse. Toplantı öncesi moral ver bana.”

Alize, zorla da olsa sesine gülen bir ton vermeyi başardı. “ O zaman toplantı öncesi sana dün gecenin ne kadar mükemmel olduğunu söylemeyeyim. Aklını karıştırmak olur bu!”

“Vallahi bravo. Şu an havaalanına geri dönüyorum yatağa git ve beni bekle.”


“Saçmalama yarın akşama kadar sabrederim.”

“Eh iyi o zaman ben de bir sürü kazma herifle toplantıya gireyim. İstediğin Bir şey var mı?”

“Aaa Ankara'da soğan otu bulabilir misin? Kekik gibidir ama buralarda bulamadım. Et yemeklerinde süper tat veriyor. Sonunu geçen gün salataya kullandık.”

“Dönüşte unutturma seni müzeye kaldırma işini ciddi ayarlamam lazım. Ot istiyor benden. Olur, alırım canım.”

Telefonu kapattığında hala gülüyordu. Ayşe Hanım, karısını mutfağa pek sokmasa da salatayı her akşam Alize yapmayı alışkanlık edinmişti. Arada bir kaçamak mutfağa gireceğini, kocasına elleri ile yemek hazırlayacağını, ablası Fatma Hanım gibi soran çıkartmamasını ilk görüşmede söylemişti. Ayşe Hanım da yeni evli gelinin bu isteğini normal karşılamıştı. Alize bu hafta bir gün işe gitmiş salı çarşamba evde çalışmıştı. Salı günü Poyraz'ın çalışma odasının bir köşesine kendine yer hazırlamıştı. Poyraz’ın çalışma düzenini bozmadan ama ayrı yerlerde çalışmak zorunda kalmadan işlerini yürütmek çok hoştu. Poyraz da sevmişti yeni düzeni. Karısının evde daha çok vakit geçirmesinden de hoşlanmıştı.


Alize telefonu kapattıktan sonra dalgacı kocasına hala gülerek mutfağa doğru yürüdü. Ayşe Hanım öğleden sonra gelecek misafir için kurabiye ve börek yapmak istemiş, Alize Naz'ın meslek icabı onlardan yiyemeyeceğini bildiğinden üç çeşit salata yapacağını söylemişti. Şaşırsa da gençlerin zayıflık takıntılarına alışmış biri olarak kabul etmişti. Patates ve makarna salatası yapıp yine de biraz beslemek istemişti. Ton balıklı salatayı da Alize yapacaktı. Böylece o gecenin hüznünü bir süre unutacaktı. İki kadın mutfakta ailelerinden bahsederek çalıştılar.

Saat üç olduğunda kapı çaldı. Alize kapıyı açtı. İki çalışan da Naz'ı şahsen tanımıyordu ama yine de Alize tedbir olarak göndermişti ikisini de. Kot pantolon üstüne şile bezi bir tunik giymiş, başına bandana bağlayıp saçlarını iki yandan örüp Kızılderili kızlarına benzemişti. Esmerliği ve siyah saçları ile çok güzel bir Kızılderili olmuştu. Yüzünün büyük kısmını kapatan gözlük ise görülecek bir şey bırakmamıştı. Naz ile Alize sanki çok uzun zamandır tanışıyormuş gibi sarıldılar.

İkisi de ısınmıştı birbirine. Alt kattaki oturma bölümüne geçtiklerinde Naz “O surat ne? Çok mu özledin?” Alize, içini çekip “Akşam gelmeyecek olması ve şu an Ankara'da olması o kadar canımı sıkıyor ki anlatamam. Sanki babasının yaptığını yapabilirmiş gibi hissetmek beni deli ediyor.” Naz da dâhil kimse cinayet ihtimalini bilmiyordu. Alize ise aynı şeyin kocasının başına gelmesinden korkuyordu. Sina Beyin ölüm nedeni cinayet ise, bu bildiği bir şeyden dolayı işlenmiş olabilirdi. Ya katil aynı şeyi Poyraz'ın da bildiğini düşünürse? Ürpermesini yanlış anlayan Naz rahatlatmak için elini tutup,

“Poyraz yapmaz öyle bir şey. İhtimal vermiyorum.” Dedi. Alize ise diğer korkusunu bastırmaya çalıştı.

“İnşallah. Neyse başka şeyler konuşalım. Anlat bakalım manken hanım bu kadar zayıf kalmak için neler yapıyorsun?”

“Sen neler yapıyorsun?” Bu bir manken sorduğunda iltifat olarak alınabilirdi. Alize de Naz’ın sakin sorusuna aynı sakinlikle ve gülen gözleri ile yanıt verdi.

“Hiç. Genler sağ olsun. Ama kaçış yok söyle bana. Sırrını dergide yayınlayacağım.”

“Az yiyor çok çalışıyorum.”

“Ama bu sır değil ki. Tüh büyük haber kaçtı.”

Biraz kilolardan biraz sanat camiasının yağ aldırmasından bahsederek vakit geçirdiler.
“Bir sonraki gelişin ne zaman olacak?”

“Kesin değil ama iki hafta sonra sanırım gelebileceğim. Neden sordun?”

“Seni birkaç arkadaşımla tanıştırayım diyorum. Poyraz eminim seni kimseyle tanıştırmamıştır.”

“Sen çöpçatanlık mı yapmaya niyetlisin?”

“Yok, canım, seni kim boş bırakır ki vardır arkadaşın.”

“Kimse yok inan. Vardı tabii ama ayrıldık ve bir süre kimse ile yakınlık düşünmüyorum.”

“Düşünerek olmuyor bu işler. Ben Poyraz ile karşılaşacağımı hayal bile etmezken seninle gördüm. Tüm hayallerim yıkıldı derken şimdi evliyiz. Düşünerek olabilir mi bunlar?”

“Doğru söylüyorsun. Kısmet demek lazım! Seni gördüğündeki değişimi inanılmazdı Poyraz’ın. O an anlamıştım ve sıkıştırmıştım ama tek laf etmemişti. Yanındaki erkeği öldürecek gibi bakıyordu. İlk kez o kadar kıskanç görmüştüm onu.”

Alize, o gece kendisinin de Naz’ı çok kıskandığını anımsadı. “Tahmin edebiliyorum. Seni öldürmeyi düşünüyordum ama o kadar uzunsun ki saklayamayacağımı düşünüp vazgeçtim.”

“Aaa canisin sen.”

İkisi de aralarındaki her şeyin açığa çıkmasının rahatlında konuşuyordu. Kahkahalar uçuşuyordu. Yine de tedirgindi ikisi de çünkü her an kapı çalabilir ve siteden bir akraba gelebilirdi. Vakitleri azalınca Alize mutfağa doğru yürüdü. Açık mutfakta tabakları hazırlarken sordu.

“Sana birkaç çeşit salata yaptık. Yanında ne içersin? Meyveli sodadan alkollü içeceği kadar her şey var.”

“Soda uyar.”


İki genç kadın bir saate yakın muhabbet ettiler. Alize her geçen an daha da ısınıyordu Naz'a. İçi dışı birdi. Evden çıkmadan önce Poyraz’ın evine ilk kez geldiği için kısaca gezdi.

“Çok güzel eviniz. Bir gün belki havuza da gireriz. Ama şimdilik gizli saklı görüşelim. Selam söyle Poyraz'a. Benim için öp.”

“Tamam canım. Sen de arayı uzatma ilk fırsatta gel. Bak çok yakın arkadaşlarım var. Onlarla mutlaka tanışmalısın. Ve sorun yapma sır saklama konusunda benim kadar sağlamdır onlarda.”

“İnanıyorum canım. Senin arkadaşlarını tanımak isterim. Haberleşiriz nasılsa.”

Aslı ile Ercan'ı üç gündür aramamıştı. Naz gittikten sonra arkadaşını aradı. İmalı sorularından evliliğin nimetlerine yapılan atıflardan kurtulana kadar epey dil dökmüştü. Özlemişti arkadaşını. Cuma işe gidecekti ve Aslı ile öğlen yemeği yiyerek hasret giderecekti. Böylece kocası gelene kadar vakit geçirmek için de iyi bir yoldu çalışmak. Telefonu kapattıktan sonra internetten daha öncelikli olan araştırmalara başladı. Kurt ailesinin erkeklerini pençesine alan intihar olaylarının doğruluğunu araştırmak istiyordu. Çünkü Sina Beyin intihara benzetilen cinayeti ispatlandığı takdirde, Poyraz’ın da kafasındaki düşüncelerin değişeceğinden emindi. Lanetin adını ortadan kaldıracak bir şeyler bulmalıydı!

İlk girdiği sitede, intiharın genetik bağlantısı olup olmadığına bakıyordu. Okudukları şizofreni hastalarının ve depresyon hastalarının çok daha yüksek oranda intihar ettiğini, özellikle erkek depresyon hastalarında bu oranın çok daha yüksek olduğunu okudu. Şizofrenide rakamlar düşmekle beraber yine de oldukça yüksek oranlarda görüldüğü tespit edilmiş. Alkolizm ve kişilik bozukluklarının da intiharda ruhsal rahatsızlıklardan ikisi olduğunu ama oran olarak daha düşük olduğunu okudu. Şizofreni ve depresyonun tüm özelliklerini araştırmaya başladı.

Şizofrenide genetik bağlantılar vardı ama okuduğu hiçbir özellik Sina Beye uymuyordu. Cinayet şüphesi doğmuş olsa da ispatlanana kadar Sina Bey intihar etmiş kabul edilmekteydi. Her okuduğu yeni bilgi aklını karıştırıyordu. Poyraz dönünce babası ve dedesi hakkında konuşmaya karar verdi. Okumaya devam ettikçe her on intihardan sekizinde görüldüğü söylenen belirtilerin hiç birinin ne Sina Beyde ne de Poyraz’da olmadığından neredeyse emin oldu. Bir hata vardı!

Destek almak zorundaydı. Doğruları bulmak için yine tanıdıklarını devreye sokmalıydı. Eh herkesin kendi dalında uzaman olması böyle zamanlarda işe yarardı!

“Ercan merhaba.”
“…”
“Karın gibi başlama, seninle daha önemli bir konuyu acil konuşmam lazım.”
“…”
“Tamam, beni iyi dinle ve lütfen en iyisine yönlendir.”
“…”

Alize, Ercan'a aklındakilerin hepsini anlattı.  Telefonu kapattığında içi biraz daha rahatlamıştı.

Ercan telefonu kapattığında, kendisini hep borçlu hissettiği Alize’ye yardım edebilecek olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Aslı’dan gizli de olsa kardeşi gibi gördüğü Alize için bir şeyler yapacaktı. Telefonu yeniden eline aldı…

Alize, Ercan ile konuşmasını bitirdikten sonra başka bir araştırmaya girişti. Psikiyatr aramaya başladı. Sanal sitelerin yanı sıra İstanbul’da muayenehanesi olan birkaç doktorun da adını ve telefonunu aldı. En az iki tanesi ile görüşmek üzere bir sonraki hafta için plan yapmaya başladı. Önce Poyraz ile görüşmeliydi. Onun da müsait olduğu bir gün için plan yapabilirdi.

O akşam yalnızdı. Evin içinde gezinip kendisine iş aramaya başladı. En sonunda karmaşık tek bir çekmece bile olmadığını görüp sıkıntıyla dolap kapaklarını açıp kapatmaya başladı. Bir dolapta birkaç fotoğraf albümü buldu. Bunlar Poyraz’ın gençlik yıllarına aitti. Kapaklarını açıp ilk resimleri görünce hemen kapatmıştı. Bakmamak için kendisini zor tutuyordu. Poyraz bakmasında sakınca olmadığını söylerse o zaman bakabilirdi. Aldığı yere bıraktı hepsini. İçindeki kıskançlık zaten volkan gibiydi. Bir de geçmişteki kız arkadaşlarını falan görüp, evde tek kaldığı gece olur olmaz şeyler kurmak istemiyordu. Televizyonu açıp karşısına geçti. Kanalları karıştırırken polisiye bir dizi yakaladı. Konusunu okuduğunda hoşuna gitti.

‘Kocasının katilini arayan kadın polis, kocasının geçmişteki kız arkadaşından şüphelenir.’

Olayın içinde cinayet ve katil olmasına rağmen konuya gülümsemeden duramamıştı. Eski kız arkadaşların hepsini hapse tıkmak lazım, diye düşünüyordu. Dizi ilerledikçe kız arkadaşın masum olduğu anlaşıldı. En başta onu gösteren tüm delillerin düzmece olduğu, gerçek katilin, eski kız arkadaşın kocası olduğu ortaya çıkmıştı. Cinayeti karısından ve eski sevgilisinden intikam almak için yaptığını, çünkü karısının halen eski sevgilisine âşık olduğunu söylediğini anlatıyordu. Bu kadar hastalıklı bir sevgi korkutucuydu. Üstelik olayda ölen suçu olmayan taraftı.

Alize, Sina Beyin ölümünde eski sevgili olmadığından emindi. İntihar etmesini gerektiren bir şey olmadığından da neredeyse emindi. Bildiği ve başkasının bilmemesi gereken bir şey mi vardı? Varsa da bu neydi? Biri onu susturmak istemiş olabilir miydi? İş ile ilgili olsa mutlaka Poyraz da biliyor olmalıydı. Bu durumda o da tehlikedeydi. Aklı karışmış ama çözüme bir toplu iğne başı kadar bile yaklaşamamıştı. Üstelik daha da çok korkmaya başlamıştı. Aylin’in babası Hasan Beyden gelecek yanıtlar şu an tek umuttu. Cinayet kötüydü ama intihar daha da kötüydü.

Dizi bittiğinde yine kanal karıştırmaya başladı. İzleyecek bir şey bulamayınca kitap okumak için yatak odasına çıktı. Site güvenlik elemanları ve kameralarla korunsa da yine de evin kapılarını ve pencereleri kontrol etti. Üst kata çıkarken cep telefonu çalmaya başladı. Poyraz’ın adını okuyunca mutlu oldu. “Efendim aşkım?”

“Canım, uyumuyordun değil mi?”

“Hayır, henüz değil. Kitap okumaya çıkıyordum yatak odasına.”

“O oda ne kadar şanslı.”

“O oda ve odada kalan bayan seni çok özledi. Yarın akşamı zor bekliyorum.”

“Ben de seni çok özledim. Sesi duymak, beni beklediğini bilmek, özlemek ve özlenmek! O kadar doluyum ki seninle. Yarın sabah toplantı olmasa bu saatte dönerdim yanına.”

“Bundan sonra mümkün oldukça seyahatlerimizi de beraber yaparız.”

“Bunu ben de düşündüm. Bu toplantıya seni getirmediğim için de kendime çok kızdım.”

“Çok acil bir durumdu. Yoksa ben de anımsatırdım sana. Balayı gibi yapardık.”

“Saçmalama ben gündüz toplantılarda koştururken nasıl balayı olur? Merak etme ama kısa da olsa balayımızı yapalım istiyorum. Her şeyden uzaklaşmaya ihtiyacım var.”

“Tamam canım. Sen dön de ben sana balayı evde nasıl yapılır göstereyim.”

“Allah’ım bu telefondaki kadın birkaç gün öncesinin utangaç bakiresi mi?”

“Başıma kakmasan olmaz değil mi?”

“Hangisini? Azgın biri olup çıktığını mı? Eskiden utangaç olduğunu mu? Yoksa bakire olup bana en güzel hediyeyi verdiğini mi?”

“Poyrazzzz”

“Bayılıyorum bu kızgın, neşeli aynı derecede de işveli ses tonuna.”

“Onun için kızdırıyorsun yani beni?”

“Elbette.”

“Seni seviyorum aşkım. Kızdırmanı da seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum. Uyu artık.”

“İyi geceler. Rüyana sadece ben gireyim olur mu?”

“Aksi mümkün değil ki.”


Telefonu kapattıklarında ikisi de diğerinin yanında olmak istiyordu. İlk ayrı geceleri çok ağır gelmişti iki seven yüreğe. Poyraz, Ankara görüşmelerinin başarılı geçmesini, yeni ortaklarının bir önceki görüşmelere nazaran daha mülayim olmalarını, hep Alize’nin yaşamına getirdiği pozitif enerjiye bağlıyordu. Mutluydu ve bu tüm ruh haline yansıyordu. Ailesinin içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulması için elinden geleni yapacaktı. Alize’ye bir de sürprizi olabilirdi. Gerekirse ilaç tedavisi olacak ve bu acıyı asla karısına yaşatmayacaktı. Tıp ilerliyorsa, bu illetin de çaresi mutlaka vardı!

Alize, yatağa girdiğinde bir süre kitap okumak için uğraştı. Boğucu bir hava vardı. En sonunda pencerenin birini açıp öyle uyumaya karar verdi. Nasılsa sitede güvenlik vardı. Yeniden yattığında kitap okumak da içinden gelmemişti. Gece lambasını kapatıp kocası ile geçen günleri düşündü. İlk gördüğü güne geri döndü. Sonra o zamanlar duyduğu aşkın ne kadar yetersiz kaldığını, şimdi ise tüm benliğinin onunla dolu olduğunu fark ettiğinde gerçek aşkın bu olduğunu kabullendi. Uzak da olsalar aşklarını büyütmeyi başarmış, bir araya geldiklerinde de bunu dolu dolu yaşamaya başlamışlardı. En son aklında telefon konuşmaları varken uykuya daldı.

Cuma sabahı, evden çıkmadan Poyraz aramış, kısa bir konuşmanın ardından işe gitmek için yola çıkmıştı. Akşam bir araya gelecek olmanın mutluluğu ile çalışmaya başladı. Öğlene doğru Hasan Beyden gelen telefon ile hem canı sıkıldı hem de rahatladı. Sina Beyin ölümü cinayetti. Kol uzunluğu ve kurşunun giriş açısı kesinlikle kendisini vurmasına uygun değildi. Hasan Bey bu bilgiyi polise de verecekti. Ercan’ın da bilgisi olmalıydı. Tam da Alize’nin istediği araştırmayı yapabilecek kişiydi Ercan. Telefonda ‘en iyisine yönlendir’ dediğinde, Ercan’ın en iyisi olduğunu biliyordu zaten. Tek sorun arkadaşını özel işlerini yapmaya mecbur hissettirmemekti. Ercan ise zaten gönüllüydü yardıma. Son rapor ondan gelecekti. O gelene kadar Hasan Beyin verdiği bilgiler de yeterliydi. Bilgileri paylaşmak için Alize kocasını aramış durumdan haberdar etmek istemişti ama telefonu kapalıydı.

Öğlen Aslı ile yemek yemiş, bir yandan evliliklerini bir yandan mutluluklarını paylaşmışlardı. Ama Alize son aldığı bilgiyi aktarmamıştı. Bu bilgi, yeni ailesinin çok özeliydi. Nasılsa ortaya çıkacaktı ama söyleyen kişi o olmamalıydı. Aslı'nın durgun haline bakıp az önceki mutlu arkadaşının nereye gittiğini merak etti. Bir derdi vardı Aslı’nın ve onu gizlemeye uğraşıyordu.

“Söyle artık derdini. Yoksa inan küseceğim sana.”

“Önemli değil canım. Sanırım benim kuruntularım.”

“Neymiş o kuruntu?”

Alize'den kurtulamayacağını anlayınca anlatmaya başladı; Aslı artık bebek istiyordu. Ercan ise dış gebeliğin ardından bu kadar kısa sürede hamile kalmasının doğru olmadığını bir süre beklemesi gerektiğini söylüyordu. Aslı hamile kalamamaktan korktuğunu, onun için bir an önce denemek istediğin söylediğinde Alize onun korkularını daha iyi anlıyordu. Yine de doktor olan Ercan'dı ve mutlaka karısının iyiliğini istiyordu. Bunu söylediğinde Aslı, “Ya bebek istemiyorsa ve bunu bana söylemiyorsa?”

“Sen Ercan'ın bu güne kadar gerçek isteklerini gizlediğini gördün mü? Sana yalan söyledi mi? Ya da sordun da yanıt alamadın mı?”

“Sen ne zaman Ercan'ın en iyi arkadaşı oldun? İyi tamam anladım. Kuruntularımı da alıyor ve büroma dönüyorum. Orada hiç olmazsa sana da ağzıma geleni sayabilirim.”

“Say canım. Ama unutma kocan da ben de seni çok seviyoruz ve senin iyiliğini istiyoruz. Birkaç ay daha sık dişini. Sonra eminim kocan da sana bu konuda yardım etmekten çok mutlu olacaktır.”

“Anladım. Sizin ittifakınız da yıkılmaz olmuş. Tamam canım. Sanırım biyolojik saatimi kaçırmaktan korkuyorum.”

“Sana 'Saçmalama' demekten onur duyarım. Hadi şimdi git o bürona ve bana saymaya başla.”

“Seni sevdiğimi söylemiş miydim?”

Aslı, Aylin’in doğumunun yaklaşması ile biyolojik saatinin devreye girdiğini, anne olmak istediğini söylüyordu. Alize, bu konuşmaları hiçbir zaman yapamayacağını düşünüp durgunlaşmıştı. Sonra aklına gelenlerle toparlandı. Ya intiharın genlerle ilgisi yoksa? O zaman Poyraz’ın teorisi çürüyeceğine göre kararları değişebilirdi! Yine de çok ümitlenmek istemiyordu. Aslı heyecanla “Sen de çok oyalanma, hemen yap bir bebek. Çocuklarımız da birlikte büyüsün” diye konuşmaya devam ediyordu. Alize zorlayarak arkadaşının heyecanına katılmıştı. Poyraz ile arasındaki anlaşmayı kimseye anlatamazdı. Aslı’ya bile…

Öğleden sonra dakikaları saymaya başladı. Poyraz’ı aramış yine ulaşamamıştı. Hava alanında kendisi karşılamak istediği için şoförü arayıp ona gerek olmadığını bildirmiş, yola çıkmadan önce İsmet Beyin odasına uğrayıp bilgi vermişti. “Artık zor göreceğiz seni. Arada burada da çalış da hasret giderelim” demiş, ama evde çalışma talebini de olumlu karşılamıştı.

İç hatların kapısına yakın bir yerde aracını park etti. Park yasağı olan bir nokta olduğu için arabadan inmedi. Poyraz’ın kapıdan çıkmasını beklerken yine heyecanlanmıştı. Bu kadar sevmek normal miydi? Elbette normaldi. O kocasına âşıktı. Onu özlemesi de beklerken heyecanlanması da normaldi. O bunları düşünürken elinde küçük bir valizle Poyraz kapıda gözüktü. Alize hemen arabadan inip kocasına doğru yürümeye başladı. Daha fazla dayanamamıştı. Poyraz da onu görmüş adımlarını hızlandırmıştı. Ortada bir yerde buluşup kucaklaştılar. Kimseye aldırmadan karısını öpmeye başladı. “Çok özledim seni. O kadar çok ki, anlatamam bir tanem.”

“Ben de özledim. Şirkette duramadım.”

“İyi yaptın” yeniden dudaklarına eğilip küçük bir öpücük kondurdu. Arabaya doğru yürürken beline sanki kaçacakmış gibi sımsıkı sarılmıştı. Arabaya ulaştıklarında arkalarından gelen sesle durdular.

“Poyraz Kurt?”

Poyraz gazetecilere yakalandığını düşünerek arkasını döndüğünde, takım elbiseli iki erkekle karşılaştı. Biri başkasının görmesine imkân vermeyecek şekilde polis kimliğini gösteriyordu.


“Poyraz Bey, sizi babanızı öldürmek suçu ile tutukluyoruz.” 

1 yorum: