7 Nisan 2015 Salı

Alize & Poyraz 5. Bölüm

Pazarı bitirip aynı yoldan geri dönerlerken az önceki tezgâhın önünden geçeceklerdi. Aslı, arkadaşına doğru bakıyormuş gibi yapıp tezgâha baktığında yeşillinin başkalarına bir şeyler tarttığını gördü. O fark etmeden bir süre izledi. Alize yönlendirmese karşıdan gelenlerle çarpışacaktı. Tam o anda genç adam kafasını kaldırmış ve kendisine baktığından emin olamadığı esmer kıza bakmaya başlamıştı. Sonra da kendisine kızdı. Sübyancı değildi ki, ufacık kızlarla ilgilenmeye mi başlamıştı? Kendisinden utanıp başını eğdi yeniden. Sonra da “Ama bir gün büyüyecek” dedi.

Aslı, sınıf farklılıklarını önemsemeyecek bir yapıdaydı. Yine de bir daha en iyi ihtimal bir hafta sonra göreceği birisine bu kadar bariz şekilde baktığı için kendisine kızdı. Ama o kafasını eğene kadar bakmaktan vazgeçemedi. Tüm hatlarını beynine kazıdı. O yeşil gözlerin koyuluğu kalbine işlemiş, kendisine bakarken oluşan beğeni ruhunu sevindirmişti. Kalbinin hızlanmasına engel olamıyordu. Alize, sürüklemese daha ne kadar orada öylece dikilip izleyeceğini bilmiyordu.

Aslı’nın bu halini gören ve yıllar önce yine böyle hayranlıkla baktığı gri gözlüyü anımsayan Alize, arkadaşının ayran gönüllülüğüne sinirlendi. Okulda da böyleydi Aslı, biraz eli yüzü düzgün birisini gördüğü an gözlerini ayıramıyordu. Bu yüzden çok önemsemediği tezgâhtardan tarafa bakmadan yoluna devam etti.
Alize, ertesi sabah babası ile tekneye giderken arkadaşını da sürükledi. Sabah çok erken saatte teknede olup hazırlık yapılması gerekiyordu. Babası yaptığı işten aldığı keyfi böyle katladığını, her işi kendisinin yapmasının daha doyurucu olduğunu söylüyordu. Kızlar oltalarını da getirmişlerdi. Teknenin temizlenmesi ve balıkların yanında dağıtılacak salatanın malzemelerinin ve meyvelerin yıkanması gerekiyordu. Teknenin bakımını yapan babasına arada bir bakıp diğer işlerle ilgilenirken saatin nasıl geçtiğini fark etmedi, Alize.

Aslı da mutfak kısmında içecekleri dolaba yerleştiriyordu. Kalıp buzlar da tekneye ulaşmıştı. Balık tutamayan müşteriler için hazır alınmış olan balıklar bu buz kalıplarının arasında bekletiliyordu. İki kız da balık ayıklama konusunda ustalaştıkları için tekneye uygun giyinmiş, üstlerinin batmasını göze almıştı. Yine de yanlarına yedek kıyafetler de getirmişlerdi. Kısacık şortları ve boyundan bağlı bluzları ve çıplak ayakları ile ikisi de yaşından daha küçük duruyordu. Yaşlarını belli eden yuvarlak hatları ise yavaş yavaş gelişiyordu.

Saat dokuz olduğunda tüm işler ve gerekli kontroller tamamlanmış, yolcuları bekler hale gelinmişti. Teknede babasına yardım eden Hamit, akşam sattığı grup biletlerini alanların ilk iskeleden binmek istediğini saat dokuz buçuk olduğunda onları alacaklarını söylemişti. Yarım saat kadar sonra bahsedilen yolcu grubu gözüktü. Tam on beş kişilik grup kızlı erkekliydi.

Ayakkabıları ile gelenlerden çıkartmaları istendiğinde birkaç kızın mırın kırın ettiğini duydular ama babası gözü gibi baktığı teknesinde sadece tokyoya izin verdiği için o seslerin kısa sürede kesileceğinden emin, yolcuları karşılamak için teknenin burnuna doğru yürüdüler…

Herkese tek tek hoş geldiniz derken Aslı’nın cümlesi yarım kalınca, neler olduğunu anlamak için kafasını kaldırdı Alize. Dün, pazarda gördükleri tezgâhtar, bu kez de beyaz bir gömlek giymiş olarak, elinde meyve kasası ile grubun en arkasında duruyordu. Böyle bir rastlantıyı hiç beklemediği Aslı’nın bakışlarından anlaşılıyordu. Sessizliği, elindeki kasayı kızlara doğru hafifçe kaldıran pazarcı bozdu.

“Bunları soğutabileceğiniz bir yer var mı?” sesi de kendisi gibi etkilemişti Aslı’yı. Hiç sesi çıkmıyordu.

Alize, Aslı’nın dilini yuttuğunu sanıyordu. Sadece genç adama bakan arkadaşını hayretle izlemeye başladı.

“Böyle gelin mutfakta dolap var. Kasayı geri istiyor musunuz? Hepsini almaz sanırım dolap ama başka bir kaba boşaltabilirim.” Dün almayı düşündüğü şeftaliler ayaklanmış ve kendiliğinden tekneye gelmişti. Kendi kendine gülüyordu Alize, ‘Keşke o an başka bir şey dileseymişim!’ gerçi dileğinin yerine geleceğini sanmıyordu. O şeftaliler sadece Aslı için ayaklanıp gelmişti.

“Kasayı akşam giderken götürürüm.” Dediğinde bu kez şaşıran Alize oldu.

“Siz de mi tura katılıyorsunuz?”

“Neden katılmayayım? Arkadaşlarımla birlikte geldim. Hatta onları ben getirdim.”

İşte açık vermişti. Nasıl o kadar tekne içinde bu tekneyi bulduğu sorulsa ne yalan söyleyecekti? Alize’nin böyle bir şey sormaya niyeti yoktu. Zaten biliyordu neden o teknenin seçildiğini. Gülümseyerek yanıt verdi.

“Öyle mi? Çok iyi yapmışsınız. Ben bunların sığdığı kadarını dolaba yerleştireyim siz de arkadaşlarınızın yanına dönün o zaman.”

“Kardeşiniz de bizimle turda mı olacak?”

“Kardeşim mi? Haa Aslı mı? Evet, o da bizimle olacak ama o benim arkadaşım.”

“Adı Aslı mı? Çok güzelmiş.”

Alize, arkadaşının ilgisinin tek taraflı olmadığını anlamıştı ama zengin arkadaşları olan, en az yirmi yaşında gözüken adamın, arkadaşını üzeceğini de hesaba katıyor bir an önce Aslı’nın kulağını çekmek istiyordu. Tabii Aslı söz dinlerse… Söz dinlemek için dünyaya dönebilirse!

 Yola çıktıktan kısa süre sonra yolculardan talepler gelmeye başladı. Genelde kahvaltılıklarının yanına çay kahve isteyenler olduğu için kızlar servise yardım ediyordu. Aslı, pazarcı ile karşılaşmamak için mutfakta kalmaya özen gösteriyordu. Alize, fırsat bulup arkadaşı ile konuşamadığı için bu durumdan memnundu. Çünkü o pazarcı, arkadaşlarının arasında oldukça rahattı ve iki yanında iki güzel kızla muhabbet ediyordu. Kızların ikisi de ilk defa giyildiği belli şortları, yanık tenlerini iyice ortaya çıkartan beyaz ve gök mavisi bikinileri ile göz alıcıydılar.

Aslı, tüm bunları görmüş ve kendisini o nedenle neredeyse mutfağa kapatmıştı. Alize ile de konuşmuyor sadece istenenleri hazırlıyordu.

İkinci iskeleden sekiz, üçüncüsünden de beş kişi daha almışlardı. İşler arttıkça Alize, babasının bu kadar işe nasıl yetiştiğini düşünüyordu. Hamit de koşturuyor ama yine de işler bitmiyordu. Teknenin üst katı neredeyse tamamen dolmuştu. Alt katta ise baş başa kalmak isteyen çiftler oturuyordu. Kızlar bir süre sonra rahatlamış, azalan taleplere daha kolay yetişir olmuştu. Aslı, zaten hâla mutfak kısmındaydı. Alize ise mutfak ile teknenin üst katı arasında koşturmuş oldukça da yorulmuştu.

Pazarcı genç ise arkadaşlarının arasında hiç de yabancılık çekmeden oturuyor eğleniyor bazen kaçamak bakışlarla merdivenden çıkanın kim olduğuna bakıyordu. Koyları ziyarete başladıklarında zıpkınla ava çıkmak isteyenler güvenli mesafelerde yüzüyorlardı. Oltacılar ise teknenin sağlı sollu iki yanında misinalarını karıştırmadan balık avlamaya uğraşıyorlardı. Çoğu zaman oltaları boş çekseler de çabaları ile eğleniyorlardı. Kızlar da oltalarını denize atıp beklemeye başladılar. İlk balığı Alize tutmuştu. Alkışlarla tekneye çekilen balıktan sonra diğerleri de tek tük yakalamaya başlamıştı.

İlk balıklar yakalandıktan sonra, teknede bu kez de kim daha çok yakalayacak muhabbetleri başlamıştı. Birbirini hiç tanımayan insanlar bile daha öğle saatlerinde kaynaşmış eğlenmeye başlamıştı. Babası kendisi avlanmak için sabah çok erken çıkardı balığa… Ama turistlerin öyle bir organizasyona katılmasını beklemek mucize olacağı için bu tur onları memnun etmeye yetiyordu.
Ercan’ın arkadaşları da balık yakalamış en büyük kimin balığı diye yarışmışlardı.
Aslı, başını mutfak kısmından çıkarttığında artık yemek saati gelmişti. Yakalanan balıklarla, yanlarında getirilen balıklar hazırlanmaya başlamış, erken saatte Hamit'in yaktığı mangallar ızgaraya hazır hale getirilmişti. Alize usta ellerle balık ayıklamakta babasına yardım ederken mutfağa bir başkası da geldi.

“Size yardım edebilir miyim?”

Aslı sesi duyunca kızarmaya başlamıştı. Alize ise arkadaşının elinden küçük lavaboya düşen bardağa bakıyordu. Cam olmadığına sevinerek balık ayıklamaya devam etti. Babası, “Hiç elinizi kirletmeyin, şimdi hallederiz kızlarla” dediğinde, “Kızlar çok yoruldu. Ben de Çeşme’li olduğuma göre bu turistler benim de konuğum sayılır. Size yardım edersem daha hızlı yemeğe otururlar, daha da memnun olurlar.” Babası, bıçaklardan birini uzatınca o da başladı balıkları ayıklamaya. Elinin yatkınlığını gören Alize, memnun bir ifade ile gülümsedi. Arkadaşına baktığını fark ettiği bu genç adamı tanımak istiyordu. Babasının yanında rahatça sorguya başladı. Sanki bilmiyormuş gibi,

“Çeşme’de mi çalışıyorsunuz?” dediğinde genç adam hafifçe gülerek, “Hayır” dedi. “Çeşme’de ailem yaşıyor. Ben, yaz aylarında dönüyorum. Aslında okuyorum.” Alize, pazarcı çocuğun, yaz aylarında harçlık çıkartmak için çalıştığını anlayınca mutlu oldu. Arkadaşı da kulaklarını dikmiş bu konuşmaları dinliyordu.

“Nerede okuyorsunuz?”

“İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyorum. Geç de olsa istediğim yeri kazandım sonunda.”

Kızların ikisi de duydukları bölümden etkilenmişti. Alize merakla devam etti.
“Geç derken?”

“Üçüncü denememde tıbbı tutturdum. O yüzden biraz yaşlıyım diğer öğrencilerden.”

“Yaşlı mı? Yaşlılığı benim yaşımdayken anlıyorsunuz.”Babası, da lafa karışmıştı. O ana kadar tanışmadıklarını fark eden Alize, sıra ile babasını ve arkadaşını tanıttı.
“Babam, emekli kaptan Güngör Başar, bu arkadaşım Aslı ve ben de Alize”

“Alize mi? Ne kadar ilginç ismin var. Bildiğimiz o sıcak rüzgârdan mı geliyor adın?”

“Evet. Babam öyle uygun görmüş.” Alize, her zaman yeni tanıştıklarına anlattığı isim hikâyesini bu kez anlatmaktan vazgeçti. Çünkü Aslı için daha fazla bilgiye ihtiyaç olduğuna karar vermişti. Kızların bu tanışma faslına baba Güngör Bey hafif bir baş sallama ile yanıt verirken genç tıp öğrencisi “Ercan Soydan” diyerek kendisini tanıtıp son noktayı koydu. Babası birden kafasını kaldırınca Alize ne olduğunu anlamadı.

“Soydan… Baban kim Ercan?”

“Fazlı Soydan, efendim.”

“Bir gün aileni de konuk etmeyi isterim. Çok memnun oldum tanıştığımıza.” Babası Ercan’ın ailesini tanıyordu. Düşününce o ismi kendisinin de tanıdığını anladı. ‘Pazarcı’ Ercan’ın, aslında birçok tarlanın ve meyve bahçesinin sahibi olan bir aileden geldiğini anlamıştı. Hafifçe kızaran Alize, dünden beri aklında olan arkadaşına uygun olamayacağını düşündüğü bu erkeğin, artık farklı nedenlerle uygun olmadığını düşünüyordu. Kıt kanaat geçinen bir aileden geldiğini sandığında ki çekinceleri, çok varlıklı aileden olduğunu anladığında daha da artmıştı. Aslı ise hiçbir şey anlamadığı bu konuşmaları dinlemeye çabalıyor tek laf etmiyordu. Onu konuşturmak da Ercan’a düştü.

“Siz okuyor musunuz?”

“Evet, biz de bu sene lise hazırlık okuyoruz.”

“Aynı okulda mısınız?” dediğinde Alize, Ercan’ın ses tonunun kulağına farklı çalınmasından dolayı kafasını kaldırdığında sorunun, Aslı’ya sorulduğunu anladı. Aslı ise kısık bir sesle “Evet” diyebildi. Yine de bu ilk yanıt, sonrasının daha rahat gelmesini sağladı. Bir süre sonra Alize neredeyse kenara çekilmiş ikisinin konuşmasını izliyordu.

Ercan, beyin cerrahı olmak istiyordu. Ama bunun için çok çalışması gerekiyordu. Bıçak kullanmadaki ustalığını görünce hepsi şimdiden neşter gibi kullanıyorsun, diye beğenilerini ifade ettiler. Ercan da tebessümle karşılık verdi. Aslı, rahatlamaya başlamıştı ama bu kez de Ercan fazla muhabbet etmiyordu.
O an aklındaki tek düşünce henüz on beş yaşında bir genç kızla ilgilenmenin kendisine yakışmayacağı idi. Yirmi yaşındaydı. En az dört yıl daha okulu sonra uzmanlığı askerliği derken, uzun yıllar hayatında kalıcı ilişkiler olamayacağına göre şimdi on beş yaşında bir kızla gönül eğlendiremezdi. Az önce yanında oturanlar gibi, feleğin çemberi ile daha önce tanışmış kızlar kendisine daha uygundu. Yine de bu gezi boyunca o kızlarla da vakit geçirmek içinden gelmemişti. Tüm hedefleri, zengin ailenin yakışıklı oğlunu elde etmek olan kızların çabaları mide bulandırmıştı. Oysa Aslı, dün pazarda gördüğü tezgâhtar çocuğu beğenmişti. Gözlerini her yakaladığında kendisine bakan siyah gözlerde beğeniyi okumuştu. Tek kusuru yaşıydı Aslı'nın...

O tekne turu, bu iki gencin ikinci karşılaşması olarak hafızlara kazındı. Yaz bitene kadar ne Aslı bir daha pazara gitti ne de Ercan bir daha tekneye geldi.
Alize, arkadaşının ilk gerçek aşkını yaşarken hep yanında oldu. Destek olup konuşmak istediği zamanlarda dinledi. Bazen tek yaptıkları susmak bile olsa yan yana olmanın rahatlığını yaşadılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder