6 Nisan 2015 Pazartesi

Alize & Poyraz 4. Bölüm

Alize, beline kadar uzanan, güneşten açılmış kahverengi saçlarını ensesinde topuz yapmış, sıcağın etkisini azaltmaya çalışmıştı. Bal rengi gözleri güneş altında daha da sarıya dönüyor, tarif edilemez bir renk cümbüşü oluşturuyordu. Güneşe bakarken gözlerini kısmasın diye annesi ısrarla güneş gözlüğü kullandırıyordu. Ama sıcakta gözlüğün bile fazla geldiğini hissetti. Dayanamayacağını anlayınca içerideki ayaklı vantilatörü dışarı taşıdı. Yazın en sıcak gününü yaşıyorlardı. Aslı da şikâyetçiydi ama Alize'ye göre daha koyu tenli ve sıcağı daha çok sevdiği için sesini çıkartmıyordu. Yine de tavandaki vantilatörle yetinmeyen arkadaşına minnetle baktı. Soğuk su dolu sürahiyi de masaya getirince rahatlamıştı Alize.
Evin önündeki pergolalı teras, kızların ders çalıştıkları yerdi. Yerler karo kaplıydı. Babası bu karoları yurt dışından getirdiğinde Alize bayılmıştı. Çünkü karolar, üç boyutlu bir görünüme sahipti ve sanki yerde, aralarından suların aktığı küçük kayalıklar varmış gibi gözüküyordu. İlk görenlerin hayretle izlediği bu karolar bile Alize'ye serinlik hissi veriyordu.

Babası uzun yıllar büyük seyahat gemilerinde 2. kaptanlık ve kaptanlık yapmıştı. Denizden uzak kalamayan babası emekli olduktan sonra kendisine ufak bir gezi teknesi almış, yaz ayları boyunca çeşme de tur düzenliyordu. Tamamen keyif için yaptığı bu işe, tecrübelerini de kattığı için diğer gezilerin standart eğlencesinden daha farklı turlar düzenliyordu.
Alize, “tango” turuna rağbetin yine çok olduğunu tahmin ediyordu. Tur boyunca civar otellerde gösteri yapan dans gruplarından biri tango gösterisi yapıyor, bilenler yarışıyor, bilmeyenler de öğrenmeye çabalıyordu. Teknede olan bu aktivite diğer teknelerdeki oryantal ağırlıklı eğlencelere alternatifti. Balık günü turları ise daha farklıydı... Herkes kendi tuttuğu balığı yiyordu. İki gün sonra babası ile o tura gitmeye karar vermişti. Aslı'ya da söylediğinde arkadaşı da bu değişiklikten hoşlanmıştı. Babası önce biraz açığa doğru yol aldığı gezide en çok balık bulunacak noktalarda demirliyor, konuklara oltaları dağıtıyor, öğlene kadar balık avlamalarını bekliyordu... Kesat günler için daima teknede balık olurdu ama hiçbir zaman o balıklar, kendi tuttukları balıklar kadar lezzetli olmazdı...
Alize, derslerden bunalıp ara verdi. Tatil köyünün barına bakan köşeye yürüdü. Barda oturanları gördüğünde her şeye boş verip oraya gitmek, eğlenmek istediğini fark etti. Tam Aslı'ya da aynı şeyi söyleyecekken arkadaşının kendisine bir şey sorduğunu fark etti. Kitaba eğilince az önce aklında olan boş verme isteği yok oldu. Yine masaya oturdu ve kitaplara gömüldü.
Ertesi gün yorulduklarını hissettiklerinde annelerini evde bırakıp yürüyüşe çıkan kızlar serinlemeye başlamış akşamüstünün tadını çıkartıyordu. Neredeyse tüm esnafın tanıdığı kızlar o gün pazarın kurulduğunu unutmuşlardı. Tezgâhların henüz toplanmadığını görünce sevindiler. Hemen pazara girip ufak tefek alış veriş yapmaya başladılar. Tezgâhlardan birinin arkasında dört tane pazarcı muhabbet ediyordu. Aslı ise o pazarcılardan bir tanesinden gözlerini ayıramıyordu.
Üç tezgâhtarında üstünde siyah kısa kollu penyeler vardı. Aslı'nın baktığında ise gözlerinin renginde yeşil bir penye vardı. Kollarının adaleleri belli oluyordu.
“Manavlar nasıl kas yapar?”
“Ne kası?”
“Manav yani pazarcı nasıl onun kadar kaslı olur? Şuna baksana ne kadar güzel gözüküyor!”
“Hoppala... Aslı... Pazarcı mı inceler oldun? Ayıp, bakılır mı öyle?”
“Aman Alize, sen de iyice şımardın. Ne varmış pazarcılarda?”
“Aslı, ben ne zaman o kadar züppe oldum. Sen ayıp ediyorsun diyorum. Şimdi laf atsalar, etrafta bu kadar tanıdık varken yanıt da veremeyiz. Rezil olduğumuzla kalırız.”
“Ama o yeşilli de bana bakıyor!”
“Eee sen diker gözünü bakarsan o da sana bakar. Hangisi o?”
“Alize kör müsün bir tane yeşilli var.”
“Şimdi anladım neden öyle bön bön baktığını. Yakışıklıymış gerçekten. Eh bak bakalım ama unutma bu pazar haftada bir kuruluyor. Yani bugün depoladın depoladın haftaya kadar bir daha göremezsin.”
“Senin kadar insanın moralini bozan başka biri yoktur. Bak onların tezgâhında şeftali var. Alalım mı?”
“Sen şeftali mi alacaksın?”
“Ya üstüme gelme, tüyleri yüzünden dokunamam ama sen dokunabilirsin. Başka bir şey alamayız çünkü elimizdeki poşetlerden her şey gözüküyor. Sadece şeftali var ve sen bana iyilik yapacaksın o tezgâhtan alacaksın tamam mı?”
“Eh iyi hadi bakalım... Ama bak o şeftalilerden yiyeceksin. Anlaştık mı?”
“Söz yiyeceğim.”
Kızlar, ayaklarındaki sandaletler, her zaman çok rahat buldukları bermuda pantolonlar ve üstlerindeki birbirine yakın bluzları ile iki kardeş gibiydi. Yeşilli genç adam tezgâha yaklaşan kızları uzun zamandır izliyordu. Siyah saçlı olan kızdan gözünü ayıramamıştı. Yaşlarının çok küçük olduğunu fark ettiğinde ise kızlar çoktan tezgâha yaklaşmışlardı. Hatlarına bakan daha büyük olduklarını düşünürdü ama Ercan, en fazla on beş- on altı yaşındaki kızları görünce moralinin bozulduğunu hissetti. Yine de gözünü siyah saçlıdan ayırmadan tezgâha yaklaştı.
“Hoş geldiniz küçük hanımlar, ne istemiştiniz?”
“Şeftali alacağız. Bir kilo tartar mısınız?”
Aslı, kendisinden en az beş yaş büyük gözüken genç adama hayran gözlerle bakıyordu. Sarı saçlı erkeğin saçlarının arasında gölgeler, güneşin eseriydi. Koyu yeşil gözleri ise çağlaya benziyordu. Yakışıklılığının farkında olan erkeklerin kendine has güveni ile hareket ediyordu. Aslı ise bu erkeğe duyduğu ilgi ile ne yapacağını bilmez halde bekliyordu. Genç adam, torbayı özellikle Aslı'ya doğru uzatmıştı. Alize de bu sırada parayı uzatıyordu. Tam o anda, “Keşke yanımızda daha çok para olsaydı, yarın teknede de dağıtırdık, hep karpuz ya da kavun dağıtıyoruz, değişiklik iyidir.” dedi. Genç adam, bu küçük kızların tekne ile ne işi olduğunu bilmiyordu ama bu kadar küçük kızlar ona göre değildi. O yüzden bu konuşmayı sadece kendisine atılan bir zarf olarak yorumladı.
“İyi olurdu ama zaten biz taşıyamazdık o kadar meyveyi. Güngör amca canımıza okurdu. Haftaya annemler ile geliriz hep birlikte alırız.” ‘Teknesi olan Güngör amca!’ bulmak zor değildi. İyi de neden bulacaktı ki?
“Haklısın... Teşekkürler.” diyerek paranın üstünü aldı ve tezgâhtan ayrıldılar. Aslı, arkasını dönüp bakmamak için kendisini zor tutuyordu. Alize de arkadaşının dikkatini dağıtmak için saç tokalarının incik boncuğun satıldığı bir tezgâha sürüklemeye başladı. Etkili de oldu. Bir süre sonra rengârenk bir sürü toka almışlardı.
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder