20 Nisan 2015 Pazartesi

Alize & Poyraz 18. Bölüm

Karşılaşmanın üstünden on gün geçmişti. Bu süreç işlerin arasında birbirlerini düşünerek geçen bir süreçti ama iki tarafta bunu bilmeden yaşamıştı o günleri. Alize, Naz’ın yerinde olmak için neler yapabileceğini düşünüyor bazen kendisinden korkuyor bazen de aklına gelenlere kahkahalarla gülüyordu. Artık kabullenmişti. Naz ile Poyraz’ın magazincilere göre inişli çıkışlı da olsa aralarında yıkılmaz bir ilişki vardı. Alize’ye düşen onlara mutluluk dilemek ve yoluna devam etmekti.
Şirketin düzenlediği yemekler bunun için biçilmiş kaftandı… Eğlence dolu geceler kafasını dağıtmaya yarayacağı için bir sonraki yemeği iple çeker olmuştu. Çok beklemedi. Artık o kadar alışmışlardı ki birlikte eğlenmeye biraz gecikince arar olmuşlardı o eğlenceli yemeklerini. Havanın çok sıcak olması nedeniyle boğazda, hem gezen hem de yemek yenilebilen teknelerden birinde yer ayırttılar. O gece sıcağa tahammül edebilmek için Yunan tanrıçalarının kıyafetlerinden esinlenerek yapılmış krem rengi tek omuzlu bir elbise giymiş, ayaklarına dayine o dönemin ayakkabılarını anımsatan sandalet geçirmişti. Herkes kendisine yakın iskelelerden biniyordu. Alize restore edilmiş Moda iskelesine uzun yıllar sonra ilk kez gelmişti.
Poyraz, önünde taksiden inen ve iskeleye doğru yürüyen tanrıçaya bakmaktan kendisini alamıyordu. Alize'yi orada görmek hiç beklemediği bir şeydi. Kadıköy'de işi olduğu için arkadaşları ile çıkacağı tekne gezisine Moda iskelesinden binmekistemişti. Şimdi çok memnundu bu kararından. Aynı teknede olma ihtimalleri yüksekti ama yine de çok ümitlenmek istemedi. Ama arkasından yürümeye ve seyretmeye devam etti. Aslında yanına gidip konuşmak istiyordu ama ne diyecekti? Zaten kısa süre içinde tekne yanaşınca konuşmak için geç kalmıştı. Fakat buna hiç üzülmedi. Şans kendisinden yanaydı. Aynı teknede olacakları için nasılsa konuşma fırsatı bulacaklardı. Neden tek başına olduğunu da öğrenirdi böylece! Aklını ve kalbini kavuran merak bu gece yanıtlarını bulacaktı. Ya devam edecek ya da vazgeçecekti.
Tekne yanaştığında izleniyormuş hissi ile atrafına bakmak istese de tek bir bayan olarak bundan kaçındı. Yanlış anlaşılmak istemezdi. İsim listesine göre binildiği için kimliğini gösterdi ve kendisine yardımcı olan görevlinin elini tutarak tekneye atladı. Kısa bir sallanma sonrası dengesini buldu ve masalarının olduğu üst kata doğru ilerledi.
Alize, kendilerine ayrılan masanın ilk konuğu olmuştu. Diğer arkadaşlarının çoğunu yoldan alacaklardı. Yirmi kişilik masada tek başına oturmamak için teknenin arka tarafına doğru yürüdü ve denizi martıları ve İstanbul'u izlemeye başladı. Bu gece İstanbul kendisine başka bir güzel gözüküyordu. Hislerine güvenirdi Alize. Güzel şeyler olacağı zaman etrafını daha farklı algılardı. Bu gecenin de çok güzel geçeceğinden emindi. Kim bilir belki de yeni biri ile tanışırdı! Pozitif düşünecekti her zamanki gibi. Böyle hissettiği her zaman başına güzel şeyler geldiğine göre, artık hayatına farklı bir yön vereceğine dair aklına ve kalbine dolanların izinden gidecekti. Şimdi manzaraya daha farklı bakıyordu.
İngiltere'de geçirdiği yıllarda en çok bu manzarayı özlemişti. Dört aya yakın bir süredir İstanbul'da olsa da daha doyamamıştı. Derin derin içini çekip yeniden başını martılara kaldırdı.
“ Neden o kadar derin iç çektin? Martı mı olmak isterdin?” sesi tanımış ve hayretle kaşlarını kaldırmıştı. “Poyraz Bey, bu ne rastlantı?” sesi çıkmıştı değil mi? Çıkmış ki Poyraz da yanıt veriyordu.
“Evet, hoş bir rastlantı! En azından benim için! Ama hala soruma yanıt alamadım.”
Alize, hem şaşkınlığını hem de bu kadar yakın olmanın etkisini üzerinden atmak için soruyu düşünürmüş gibi yaptı ve “ Haa martı mı olmak istiyorum diye sormuştunuz, değil mi? Yok, hayır sadece İstanbul'u ne kadar özlediğimi düşünüyordum.” Az önce düşündüklerini aklına getirmek istemiyordu. Pozitif düşünecekti ama o kadar da değil!
“Yaz aylarında gelmediniz mi hiç?”
Bu soru asıl soru olmasa da yardımcı olacak soruydu. Poyraz ilgisini belli etmeden yanıt almanın yollarını arıyordu. Başka bir kadın olsa tüm konuşmayı o yönlendirir ve isteklerini belli ederdi ama Alize ile böyle olmuyordu.
Alize, ilk kez normal bir sohbet yaptıklarının bilincinde açıklama yaparak yanıtladı sorusunu. “Her sene geldim ama ailem yazlıkta olduğu için hep yanlarına gittim. İstanbul'a geçen sene Aslı'nın babasını kaybettiğimizde gelmiştim ama yine gezemedim elbette.” Sesindeki hüznü fark edince Aslı’nın Alize için önemli bir arkadaş olduğunu anladı. Üzüntüsünü paylaştığını belli eden tonlama ile yanıt verdi.
“Elbette. Aslı ve Ercan nasıl?” İşte konu düğüne geliyordu.
Poyraz muhabbetin istediği doğrultuda ilerlediğini fark edince sevindi. Bundan sonraki soru tüm merak ettiklerini anlamasını sağlayacaktı. Ya alacağı yanıt kendisi için kötü olursa? O zaman ne yapacaktı? Onu da o zaman düşünecekti. Şimdi tek yaptığı ümit etmekti. Çocukluğundan beri bir şeyi bu kadar istediğini anımsamıyordu. O kadar dalmıştı ki kendi düşüncelerine, Alize’nin bir süre susup kendisini izlediğini ve sonra yanıt verdiğini fark etmedi.
“İyiler. Japonya'dan döndüler ama hala orada gibi yaşıyorlar. Umarım tüm hayatları balayı gibi geçer.” Alize, söylediklerinin dinlendiğinden emin değildi. Poyraz’ın gözlerinde başka kıvılcımlar var gibiydi. Ne olduğunu anlamaya çalışmış ama o gözlere bakmak kendisini çok daha fazla heyecanlandırınca bakışlarını yeniden denize çevirmişti.
Poyraz, o gözlerden mahrum kalınca kendi bakışlarını da denize çevirdi. Beşiktaş İskelesine doğru yol alan teknenin arkasındaki köpükleri izlemek, İstanbul’u seyretmek çok güzeldi. Alize’nin de aynı yerlere baktığını bilmek miydi güzelleştiren? Öğrenecekti… Gece bitmeden öğrenecekti. Aynı konuya kaldıkları yerden devam etti.
“Umarım. Duyduğuma göre aşklarının evveliyatı varmış. Aslı çok gençmiş galiba ilk tanıştıklarında.”
“Evet, Aslı on beş yaşında âşık oldu Ercan'a. O gün bu gün de hiç değişmedi.”
İşte bu… Poyraz nihayet fırsatı bulmuştu… Bu yanıt yolu açtı kendisine!
“ Ya sen? Sen ne zaman âşık oldun eşine?” Nihayet sormuştu. Asıl önemli olan artık alacağı yanıttı. Ya gerçekten evliydi ya da Poyraz düğünde yanılmıştı! Heyecanla beklediğini fark edince de kendisini sorgulaması gerektiğini kabul etti. Bu kadar önemlimiydi yanıt?
“Kime?”
Neler oluyordu? Poyraz ne demek istiyordu? Neden bunu merak ediyordu? Hem nerden çıkmıştı bir eş? Alize, konuşmaya başladıklarından beri heyecanını bastırmaya uğraşıyordu. Çünkü ne ardına saklanacağı bir iş vardı elinde, ne de kendisini koruyacak Alp ya da Faruk! Soruyu doğru duyduğundan da emin değildi. O yüzden yeniden sormuştu.
“Aslı'nın düğününde yanında gördüğüm bey eşin değil miydi?” Neden uzatıyordu ki yanıtı? Söyle ve kurtul diyordu içinden Poyraz.
İçinde yeniden filizlenen ümidi bastırdı Alize. Naz gibi bir kadınla birlikte olan erkek, sadece hal hatır sormak için kocasını araştırırdı. Sakince yanıtladı bu kez.
“Alp mi? Hayır eşim değil. Çok yakın bir arkadaşım. Hatta eşi onu bana emanet etti. Kimseye bakmasın diye.” sözlerini tamamlarken gülümsüyordu. Ama aklında olan aslında bu soruların neden sorulduğu idi!
Poyraz, sıkıntılarının çok büyük bir kısmının yok olduğunu fark etti. Sanki artık daha rahat nefes alıyordu. Demek o adam arkadaştı. İşte bu, bu gecenin en bomba cümlesi idi. Alize evli değildi. İyi ama bu hayatında başka erkek olmadığı anlamını taşımıyordu ki! Ya mağazada gördüğü kişi? Onu da sorduğu takdirde ilgisini açıkça belli etmiş olacaktı. Sormazsa da sıkıntısının kalan kısmını asla yok edemeyecekti. Tam kararını vermiş sorusunu soracakken arkalarından merak edilen erkeğin sesi duyuldu.
“Alize, masada göremedik seni. Kaçırdın sandık tekneyi.” Faruk, Alize ile konuşan adamı bir yerlerden tanıyordu ama toparlayamamıştı. Poyraz ise içinden 'iti an çomağı hazırla' diye söyleniyordu.
Alize, iki erkeği tanıştırdı. “Poyraz Bey, sizi Faruk Beyle tanıştırayım. Aynı dergide çalışıyoruz. Şirket yemeğimiz var bu akşam.”
Poyraz, biraz daha rahatlamıştı ama iş arkadaşı ile alışverişe çıktığını düşünüp yakınlıklarını merak etti. Bu böyle olmayacak bir fırsat yaratıp öğrenmem lazım, diye düşünmeye başladı. Tam o on aklına geldi, “Şirket yemeği ise İsmet Amca da sizinledir. ” Eğer o da varsa masalarına uğramanın mazereti hazırdı. Kendi arkadaşları nasılsa sorun değildi. Hepsi Beşiktaş İskelesinden binmiş ve uzaktan kendisine el sallayıp masalarına oturmuştu. Onların yanında çok kalması şart değildi.
“Evet, o da var. Hatta eşi de yanında.” Poyraz duyduklarına memnun olmuştu. Çünkü Mürüvvet Hanımı telefonla aramış ama ziyaretine gitmemişti. Arkadaşlarına söyleyeceği çok iyi bir mazereti vardı artık. Bu arada Faruk hakkında da bilgi alabileceğini düşünüyordu.
Faruk’un ise Alize'ye gözlerini dikmiş izleyen bu erkeğe pek güven duymadığı belliydi. Konuşmanın bittiğini düşünen Faruk, Alize'nin beline elini koyup ağzının içinde 'iyi akşamlar' kelimelerini yuvarlayıp masalarına doğru döndü. Alize de başı ile kısa bir selam vermişti. Çünkü masalarına geleceğinden emindi. İsmet amcasını ziyaret edecekti elbet!
Poyraz, Faruk’un tavrından erkek arkadaşı olmak istediği sonucunu çıkartmıştı. Çünkü Alize’nin davranışlarında sevgilisine hesap veren değil arkadaşına açıklama yapan bir tavır vardı. Yine emin değildi! Yine öğrenememişti. Ve artık bu durum çok sıkıntı vermeye başlamıştı. Faruk denen zibidi erkek arkadaşı değilse bile olmaya uğraşıyordu. Erkek arkadaşıysa 'başkasına ait' bir kadının peşine düşecek değildi. Peşine düşmek! Evet, tam da buydu yapmak istediği. Çünkü ilk gördüğünden beri o bal rengi gözlerde kayboluyordu. Alp’in kocası olmadığını öğrenmiş olması içini rahatlatsa da bu Faruk denen zibidinin kim olduğunu öğrenene kadar soru işaretlerinden kurtulamayacaktı. Eğer Faruk da sınır dışı kalacaksa işte o zaman rahatlayacak ve o gözlere bakma hakkını sadece kendisi için ele geçirecekti.
 
Alize ise Faruk’un sahiplenen elini belinde hissediyordu. Bunu neden yaptığını doğru yorumlamak istediğini düşünüyordu. Sadece arkadaş! Lütfen Faruk bu sınırımızı aşma, dedi içinden. Ve Faruk konuşmaya başlayınca arkadaş konusunda yanılmadığını anladı.

“O herif beni kıskandı. Ama sen bana ‘o herif benim için önemli’ dersen o kıskanç bakışlarını düzeltmeyi de bilirim. Yok, ‘ o adamdan iyi ki kurtardın’ dersen bu kez de gece bitmeden bizim sevgili olduğumuzu bile düşündürtürüm. Kararını ver ve beni olası kavgalardan kurtar.”

Alize, duyduklarını komik bulmaktan çok içi rahatladığı için gülmeye başladı. Faruk iyi biriydi ve bunu her fırsatta belli ediyordu.

“Keşke o tek başına olsaydı da ben de sana ‘ o herif önemli’ deseydim. Onun için önemli olan kadın ben değilim. Çok güzel bir sevgilisi var.” İşte arkadaşına kısacık da olsa anlatmıştı.

“Emin misin? O bakışlar pek de sevgilisi olan erkeğin bakışları değil. Hem ben o adamı nereden tanıyorum. Sima tanıdık gibi geldi ama bir türlü çıkartamadım.” Faruk kız kardeşi gibi gördüğü Alize’nin ilk kez sesinde üzüntülü tınılar yakalıyordu.
 
Alize “Poyraz Kurt. Kurter Holdingin veliahdı ve genel müdürü. Mutlak resimlerini dizgi anında falan görmüşsündür. Benim röportajımda resim kullanmadık ama daha önce rastlamış olman lazım.” dedi.
 
“Bu Poyraz Kurt, Naz Çağlar’ın sevgilisi olan kişi mi? Hiç şansın yokmuş.”

“Sağ ol be. Evet, Naz Çağlar ile birlikteler.”

“Artık değiller.”

1 yorum: