19 Nisan 2015 Pazar

Alize & Poyraz 17. Bölüm

Naz, bir yıl daha Paris'te kalacak ve mankenlik yapacaktı. Anlaştığı firma çok yüksek rakamlar teklif etmişti. Üstelik o süre içinde bir de kozmetik firmasının yüz ve el ürünleri için mankenlik yapacaktı. Poyraz, gurur duyduğunu hissetti. Naz'ın kalitesi ortadaydı zaten. Tek sorun bir yıllık süre sonunda yurda döndüğünde yeniden başlayacak dedikoduların önünü nasıl keseceğiydi. Bu süre içinde fırsat buldukça yurda geleceğini, hatta fırsat buldukça kendisini defilelerde yakalaması için tüm programını göndereceğini söylüyordu.

Poyraz, Naz'ın uzakta olmasının aslında işlerini kolaylaştıracağını umuyordu. Araştırmalarını o kadar gizli yapıyordu ki, belki de birkaç ayda bitecek iş ikinci yıla dönmüştü. Bunda elbette işleri yüzünden kaybettiği vakit de söz konusuydu. Sonuçlarından hiç memnun olmasa da araştırmayı yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Amcası ile ilgili gerçekleri bulmalıydı. Hatta dedesi ile ilgili gerçekleri de bulmalıydı.

Savaş Kurt, intihar edecek biri değildi. Eğer gerçekten öyle ise tüm ailenin erkeklerinde bu psikolojik rahatsızlık bir gün ortaya çıkacak demekti. Kendi geleceği için de bu çok önemliydi. Yaşı otuz bir olmuş ve artık evlenmeyi düşünmeye başlamıştı. Ama asıl istediği baba olmaktı. Oysa iki yıl önce duydukları ile bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı. İntihar edeceğini bile bile çocuk sahibi olmak? Kendi canından birine bunu yapmak istemediğine karar verdiğinde hayatına girecek kadının çocuksuz bir evliliğe 'evet' demesi gerektiğine de karar vermişti. İki kuzeni de evlenmişti. Üstelik kendisinden biri beş diğeri yedi yaş küçüktü. İkisinin de eşi, holdingde çalışan iki kardeşti. Evlenip damat statüsüne geçmelerinden sonra Baki Bey hisselerinin ufak bir kısmını vermiş ve yönetim kuruluna alınmalarını sağlamıştı.
Tüm bu gelişmeleri Poyraz doğru bulmasa da aile içinde sorun yaşanmaması için kabul etmişti. Elbette onların oyu karar vermeye yetecek kadar değildi. Poyraz, erkeklerin gerçekten kuzenlerine âşık olduklarına hiçbir zaman inanmamıştı. Ama kızların gözleri başka şey görmeyince susmak ve evliliklerine olumlu bakmak zorunda kalmıştı.
Nurhan, amcasının büyük kızıydı. Özcan Taşkent ile üç yıl önce evlenmişti. Özcan, şirketin yan kuruluşlarından birinde finans müdürüydü. Kardeşi Özkan da bir başka yan kuruluşta genel müdür yardımcısıydı. İşlerinde çok başarılı olan bu gençler, patronların kızları ile evlenerek yerlerini daha da sağlamlaştırmıştı. Poyraz, evliliklerin para için yapılıyor olabileceği korkusunu taşısa da erkeklerin aileleri de varlıklı olunca fikrinden caymış, kuzenlerinin mutlu olmasını istemekten başka bir şey yapmamıştı. Nurhayat ile Özkan'ın geçen sene yapılan düğünlerinden sonra, Poyraz bir daha aile içindeki aşklara ve evliliklere karışmama kararı almıştı. Çünkü küçük kuzen çok mutluydu. Hatta ablasından önce hamile bile kalmıştı. Hafta sonu tüm aileye üç aylık hamile olduğunu söylemişti. Amcasının durgunluğunu bu haber bile geçirememişti.
İntihar olaylarını tek kafaya takanın kendisi olduğundan emindi. Ama o böyleydi. Her şeyin kendi istediği gibi olmasını isterdi. Olmazsa da gerekeni yapar oldururdu. Yeter ki kafaya takmasın. Şimdi de şirketin içinde olduğu maddi sıkıntıyı bertaraf etmeli ve işleri yoluna koymalıydı. Maddi sıkıntı kısmı daha kolaydı. Ekonomik kriz beklentisinde olan ülkede, doğru yatırımlar para kazandırırdı.
Neler yapacağını düşünerek, havaalanına doğru yola devam etti. Elde olan gayrimenkulleri satışa çıkartmak istiyordu. En geç ekim ayında birçoğunun satılmış olması gerekirdi. En ölü mevsim olan aralık-ocak arasında yeniden gayrimenkul alarak, aradaki farkı kâr olarak yazacaktı. Hiç sevmese de döviz ile oynaması da gerekecekti. Bunu Alize'ye de söylemişti. Alize! Ne kadar güzel gözleri ve ne kadar hoş bir gülümsemesi vardı. O gökdelenin yirmi beşinci katından bakan ve arabaları küçük gördüğü için kahkahalar atan bir çocuktu. Ama tüm hatları, bir erkeğin aklını başından alacak kadar gelişmiş bir çocuk. Üstelik evli bir çocuk! Ya da evli olmayan bir çocuk! Bunu araştırmak istiyordu ama gururu buna engel oluyordu.
Alize'yi her düşündüğünde kendisinde fark ettiği değişimlere kızıyordu. Hiç evli kadınlarla birlikte olmamıştı. Hatta tanıdığı biri ile çıkıp ayrılmış kadınlarla bile birlikte olmamıştı. Zaten az sayıda da olsa magazin gazetelerinde yazılan kadınların hiç biri ile de birlikteliği yoktu. Onlar genelde gittiği yerde yanına gelen ayaküstü birkaç cümle konuştuğu tanıdıklarıydı. Ama ne yazık ki gazetelere hep aşkları olarak yansımıştı. Bazı şeylerin önüne geçemiyorsan, olduğu gibi bırakacaksın, belki bir gün yazmaktan vazgeçerler, diyordu. Gerçekte ise, herhangi bir yerde tanıştığı ve basına göstermeden birlikte olduğu kız arkadaşları oluyordu. Tek istisna Naz idi. O da öyle kalacaktı. İstisna!
Naz, terminal kapısından çıktığında doğruca Poyraz'ın yanına gitti. Tüm başların kendine çevrildiğini biliyor ama bilmezlikten geliyordu. Podyumda da aynı şeyi yapmıyor muydu? Üstünde uzun bacaklarını daha da uzun gösteren mini etek ve muntazam göğüslerini sergileyen spagetti askılı bluzu ile çok şıktı. Çok da gösterişli... Yine de sakin adımlarla Poyraz'a yaklaştı. Çok özlemişti. Sanki iki yıl öncesine kadar Poyraz mı vardı hayatında? Oysa şimdi, kısa süreli ayrılıklarda bile özlüyordu. Poyraz da Naz'a sarıldı. Yanaklarından öperken elinden de valizini alıyordu. Arabaya doğru yürürken konuşmaya başladılar.
“Hayatım, tüm valizin bu mu? Diğerlerini havaalanında mı unuttuk yoksa?”
“Poyraz, her seferinde soruyorsun ama temelli Türkiye'ye yerleşmem gerekene kadar böyle... İki evde de eşyam var ne taşıyayım o kadar çok şeyi yanımda?”
“Haklısın ama bu sorularımın ardında yatan sebep senin buraya temelli yerleşmen zaten.”
“Sen sonuca ulaşana kadar olmaz. Netleşmeden hayatımı değiştiremem.”
“Yine haklısın. Aslında bu aralar kafam da çok karışık ama çözüme yaklaştığımı umuyorum.”
“İnşallah.”
“Tüm sorun basının bir şeyler öğrenmesini engelleyebilmek. Bunun için neler yapılabilir bilmiyorum. Fakat öğrendikleri an canımıza okuyacaklar. Holding zaten kötü günler yaşıyor. Ciddi bir maddi zarar var. Üst üste gelirse çok zorlar bizi.”
“Keşke yapabileceğim bir şeyler olsa!”
“Bir şeyler olursa söylerim canım. Aç mısın?”
“Yok, Poyraz uçakta yedim evime gidip uyumak istiyorum.”
Poyraz da uyumak ve uyandığında tüm sorunlarının çözülmüş olduğunu görmek istiyordu. İmkânsızı istiyordu.
Alize, yeni sayı basıldığında artık başka unvanların da sahibiydi. Daha önce bahsedilen “ek” bu sayı ile basılmış ve tamamı Alize'nin elinden çıkmıştı. Derginin baskı sayısı da artmış, böylece adı tahminlerinden de hızlı yayılmaya başlamıştı. Hafta ortası olduğunda telefonlarla gelen danışmanlık tekliflerinin sayısı beşi bulmuştu. İsmet Bey ile bu konuyu konuştuğunda dilerse yapabileceğini, derginin böyle konularda kısıtlayıcı olmadığını belirtmişti. Tüm taleplere olumlu yanıt vermesi mümkün değildi ama birkaçını değerlendirmek istiyordu. Şirketler ile ilgili daha detaylı görüştüğünde özellikle ikisi için yapacağı başarılı çalışmaların tüm piyasada hemen duyulacağını söylemiş ve onları kabul etmesini istemişti. Alize de öyle yaptı.
Bu arada Poyraz aklının bir köşesinde duruyor, ara sıra onunla yaptığı görüşmeyi anımsıyordu. Bir gün parmakları arama motoru sayfasına 'Poyraz Kurt' yazdı ve tuşa bastı. Karşısına çıkan magazin haberleri sayfalarca devam ediyordu. Bu adamın özel hayatı iş hayatını gölgelemişti. Neden kendisine o kadar aksilendiğini daha iyi anlıyordu. Yine de dayanamayarak bazı yazıları okudu ve resimlere baktı. Günlerdir kendisini frenliyordu ama sonunda fren boşalmıştı. Başka birinin erkeğini inceliyordu. Onun başkasını seviyor olması kendi duygularını yok etmiyordu ki. Hala seviyordu. O yüzden kendisini ayıplamaktan vazgeçti. Tekrar haberleri okumaya başladı. Poyraz'ın yanında genelde başka kadınlar vardı ama tüm resimler poz verilerek çekilmişti. Yakalanma ya da gizli çekim değildi. Özellikle Naz ile olan resimlerinin hepsinde müthiş çift olarak anılmış ve buna uygun pozlar vermişti ikisi de...
Poyraz'ı seyretmek çok hoşuna gitse de tek başına resmi olmadığı için canı sıkıldı ve sayfayı kapatmaya karar verdi. Son anda holdingin adını yazdı ve sayfasına girdi. İşte orada tek resmi de vardı. Ama takım elbiseli, golf turnuvasında ve tenis kortunda çekilmiş resimleri de yer alıyordu. Hepsi de holding içi yarışmalarda diğer çalışanlarla olan fotoğraflarıydı. Personelle yakın ilişkiler içinde olduğunu söylemişti zaten. Üstelik resimlerin bazılarında gülümsüyordu. Kendisi bu halini hiç görmemişti. Görmesi de mümkün değildi. Birkaç dakika sonra sayfaya daldığını gözlerini resimden ayıramadığını fark etti. Sinirle sayfadan çıktı. Başkasının erkeğini hayranlıkla izlemenin bir manası yoktu.

Öğlen yemek saati geldiğinde Faruk ile sözleştiğini unutmuştu. Alt katta kendisini beklediğini haber veren sekreterine gülümsedi ve çantasını alıp hemen merdivenlere yöneldi. Faruk, erkek kardeşine kız isteneceği için kıyafet almak istiyor ama uzun zamandır spor giyindiği için saçmalamaktan korkuyordu. Alize yardım edeceğini söylediğinde çok sevinmişti. Hazır sandviçlerden ve kutu meşrubatlardan alıp yakındaki alışveriş merkezinin yolunu tuttular. Bir yandan yiyor bir yandan da vitrinlere bakıyorlardı. En sonunda manken üstende çok şık duran krem rengi yazlık bir takım elbise beğendiler. İçeriye girip denerken Alize de yediklerinin çöpünü atacak bir çöp kovası aranıyordu.
Birkaç adım ötede istediğini buldu. Çöpleri atmış dönerken, karşıdan gelen çifti gördü. Poyraz ve Naz konuşarak yürüyorlardı. Naz neşeli gözükse de Poyraz'ın yüzü ifadesizdi. Yine de ilgi ile dinliyor arada başını sallayarak onay veriyordu. Çeşme’de neyse de burada da onları böyle görmek içini sızlatmıştı. O kadar yakışıyorlardı ki yan yana. Onları izlemek başkaları için zevk olabilirdi. Oysa kendisi için tam bir eziyetti. Alize orada durmuş çifti izlediğini fark edip hızla mağazadan içeri girdi. Görünmediğini umuyordu. Görünmemişti ama bu bir şey ifade etmedi. Çünkü Naz kolundan sürükleyerek onların olduğu mağazaya soktu Poyraz'ı.
Alize, kapıdan girdiklerini gördüğünde Naz’ın özellikle oraya girmek için zorladığını anlamıştı. İyi ama neden? Yoksa Poyraz’a bakışlarını mı yakalamış, ‘ O benim erkeğim’ demek için mi yapmıştı. İşte yine art niyetleri su yüzüne çıkmıştı. Naz, sevdiği erkeğin yanında olmaktan başka ne yapmıştı ki? Sanki kıyafetlerle ilgileniyormuş gibi yapmaya devam ediyordu. Böylece onlara görünmeden belki de bu durumu atlatabilirdi. Reyonlar arasında gezinirken tüm çabalarının boşa olduğunu anladı. Artık karşı karşıyaydılar. Kaçacak ya da saklanacak bir yer olmadığı için başı ile gelenlere selam verdi. Böylece kendisini düğün gecesindeki baş selamının intikamını almış saymayı tercih etmişti. Naz, bir an durmuş ve ufak bir tebessümle selamı almıştı.
Poyraz ise ifadesiz yüzüne sinirli ifadeyi yerleştirmişti. Alize, erkek mağazasında kendine kıyafet alacak değildi ya? Mutlaka kocası olacak herifte oradaydı. Poyraz, kanının hızlandığını hissediyordu. Neden bu kadını bu kadar kafaya taktığını bilmiyor kendisine de açıklayamıyordu.
Naz ise yine karşılaştığı bu güzel kadını izliyor ve Poyraz'ın tepkilerini takip ediyordu. Bir şeyler olduğundan emindi artık. Ama Poyraz bu konuda inat ettiğine göre bir daha sormayacak, bir gün anlatmasını bekleyecekti. Bildiği bir şey varsa Poyraz bu kadına karşı boş değildi. İçgüdüleri yine işbaşı yapmıştı. Yanılmıyordu. Poyraz yine deli poyraz esmeye başlamıştı.
Bu esnada kabin kapısı açılmış ve Faruk kabinden çıkmış Alize'ye kıyafetini gösteriyordu. Poyraz, Alp'i beklerken hiç tanımadığı bu erkeği gördüğünde şaşkın bakışlarını Alize'ye çevirdi. Alize ise o bakışların farkında değildi. Çünkü bir an önce oradan çıkmak istiyordu.
Faruk “Nasıl oldu, güzellik?” dediğinde, Poyraz zıvanadan çıkmıştı. Bu adam kimdi? Alize'nin nesi oluyordu? Alize, gerçekten adama yakışmış kıyafeti onayladı ve içine uygun gömlek ile tamamlayıp hemen alışverişi bitirmek istedi. Faruk onun onayından sonra kabine tekrar girdi.
Bu arada, Naz da Poyraz'a zorla penyeler seçtirmeye uğraşıyordu.
“Naz, benim tatil yapacak vaktim yok. Boşuna zorlama.”
Naz ise itirazlara hiç aldırmadan, siyah saçlarını daha da ortaya çıkartacak kırık beyaz ve gözlerinin renginde gri iki tişört seçti ve kasaya doğru ilerlemeye başladı. Alize onlardan yana bakmasa da her şeyin farkındaydı. Faruk'un biraz daha oyalanmasını ve aynı anda kasaya gitmemelerini sağlamaya çalışıyordu. Oysa Faruk çok acele etmeye başlamıştı. Çünkü kabindeyken gelen telefonla dergiye dönmelerini gerektiren acil bir olay çıkmıştı. Kasaya geldiklerinde Naz kartını uzatıyordu kasa görevlisine. Bir dakika geç gelseler karşılamayacaklardı. Şans her zaman yüze gülmüyordu.
Poyraz da kasaya gelen diğer çifte bakıyordu. O erkek kimdi? Bu kadın ya gerçekten evli değildi, ya da kocasını aldatıyordu. Ya haklıydı ya da kendisi bir kadını en adi şekilde zan altında bırakacak kadar kötü düşünceliydi. Kendisinin kötü olduğunu düşünmek istemiyor aksine Alize'nin hayatında kendisi olmak istiyordu. Yüzüksüz parmaklarına baktı yeniden. Bir şeyler kesin yanlış yorumlanıyordu.
Alize, Faruk'un ödeme yapması için bir adım geride beklerken Poyraz'ın kendisini izlediğini fark etti. Ellerine bakıyordu! Hiç konuşmadan durmaları Naz'ın dikkatinden kaçmamıştı. Paketleri alırken “ Poyraz, hadi canım, çıkalım artık.” dedi. Poyraz o an fark etti gözlerini Alize'ye diktiğini. Hiç konuşmak istemese de vedalaşmak zorunda hissetti ve “Alize Hanım, iyi günler.” dedi. Ve Naz'ın ardından yürümeye başladı.
Faruk, o ana kadar aldıklarının karışmaması için uğraştığından hiç fark etmediği çiftin ardından hayranlıkla baktı. O giden kadın Naz Çağlar değil miydi? İşte bu sinir bozucu bir durumda. Alize adamı tanıyorsa kendisi ni de o afet ile tanıştırabilirdi! Kaçan fıstar için arkadaşına çıkışacaktı ki Alize’nin gözlerindeki acıyı fark etti. Hiçbir şey söylemedi. Bilmediği bir şeyler olduğunu anlamış ve susmayı tercih etmişti. Arkadaşı bir gün anlatırdı.
Paketleri bir eline alan Naz, Poyraz'ın koluna girdi. “Benim Paris de kalacak olmam sana yarayacak galiba?”
“Neden?”
“Poyraz, seni iki yıldır tanıyorum. Bir kadına nasıl baktığını biliyorum. Alize'ye de öyle bakıyorsun işte. Neyse ki biz ayrılıyoruz yeniden.” ufak bir kahkaha atmıştı.
“Sen emin misin bir yıl Paris de yaşamak istediğinden?”
“Bak canım yaşım otuz ve ben bu saatten sonra böyle bir teklifi tekrar alacak kadar özel bir manken değilim. Bu sanırım son işim olacak ve bunu değerlendirmek zorundayım. “
“ Sen daha iyi bilirsin. Arada gelirsin ama değil mi?”
“Özleyeceksin galiba?”
“Elbette özleyeceğim ama sana ihtiyacım da var biliyorsun.”
“Biliyorum canım merak etme geleceğim.”

Poyraz ile Naz alışveriş merkezinden çıktılar. Poyraz'ın aklı hala Alize'deydi. Yanındaki kimdi? Kardeşi mi? Neden tanıştırmamıştı? Yoksa gerçekten kocasını aldatıyordu ve bir yerlerde bunun ortaya çıkmasından mı çekiniyordu? Tüm bunların yanıtını öğrenmek istiyor ama dikkat çekmeden kime nasıl soracağını bilemiyordu. Naz'ı eve bırakıp büroya geçtikten sonra ellerine hâkim olamadı ve arama motoruna Alize Başar yazdı. Birkaç saat ara ile birbirlerini araştırdıklarından habersizdiler. Poyraz ekrana gelen bilgileri tek tek okudu. Genelde yazılar yurt dışındaki çalışmaları ile ilgiliydi. En sonunda özel hayatı ile ilgili ufak da olsa bir bilgi bulmuştu. Tek çocuktu. Yanındaki kardeşi değildi. Kimdi o halde?
Sorularının yanıtını aslında İsmet Amcadan alabileceğini biliyordu ama o zamanda hem onların hem de babasının diline düşebilirdi. Şu aralar babası ile arasındaki soğukluğu böyle bir olayla yozlaştırmak istemiyordu. Zamana bırakmakta fayda vardı. Nasılsa bir yerlerde yine bir araya geleceklerdi. Babası ile İsmet Amcanın yakınlığı buna neden olacak boyuttaydı. İsmet amcanın olduğu yerlerden birinde Alize de olacaktı. Tek isteği o rastlantının bir an önce gerçekleşmesiydi.

Alize büroya döndüğünde başı ağrıyordu. Naz ile Poyraz'ı bir arada görmek canını sıkmıştı. Neden böyle düşündüğünü biliyor ama kendisine engel olamıyordu. Duydukları ile gördükleri yakında bir düğün olacağının göstergesiydi. Başkasına ait bir erkeği düşünmemesi gerektiğini yeniden anımsattı kendisine ve işine döndü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder