21 Nisan 2015 Salı

Alize & Poyraz 19. Bölüm

Alize bir an duyduğunu doğru anlayıp anlamadığını sorguladı, beyninde. Bakışları ile o sözlerin doğruluğunu aradı gözlerinde.
“Ayrıldılar mı? Sen nereden biliyorsun?” sesi titriyordu.
“Çünkü işlerini takip edecek kadar çok beğendiğim nadir mankenlerdendir. Ama Poyraz’ın resimlerine hiç dikkat etmemişim demek ki. Son yıllarda ikisini bol bol gördüm magazin dergilerinde. Ama kadına bakmaktan yanındaki gereksiz varlığa dikkat etmemişim.” Sesindeki gülümseme aslında o erkeğe de dikkat ettiğini ama o an tanıyamadığı için yalan söylediğini belli ediyordu.
“Vay magazin dergisi okuyorsun öyle mi?” Sevincini belli etmemek için işi şakaya vurmaya çalışıyordu ama ses hala heyecanlı çıkıyordu.
 “Meslek icabı desem! Unutma ben dergide çalışıyorum. Bizim diğer yayınları da yakinen takip ediyorum. Ayrıca güzelim, biraz daha param, biraz daha büyüleyici özelliklerim olsa o kadının peşinden ayrılmazdım.”
“Sen ciddisin değil mi?”
“Evet, ama rakibim çok dişliydi. Şimdi ise Naz’ı yâd eller aldı.”
“Ne demek o?” Bu arada yavaş adımlarla masaya gelmiş, yerlerine oturuyorlardı.
“Şu demek, Paris’te bir yıl kalacak. Zaten ayrılma nedenleri de o. Duyduğuma göre Poyraz gitmesini istememiş ama Naz inat etmiş. Böylece iniş çıkışlı aşk inmiş çıkamamış. Sen hiç magazin okumaz mısın? Tüm dergiler yazdı.” 
Alize, duyduklarına olan memnuniyetini gülümseyerek belli etti. Birilerinin mutsuzluğu neden kendisini mutlu etmişti. Çünkü o gri gözlü kendisinin ilk ve tek aşkıydı. Uzaktan da olsa hep sevmişti. Bir araya geldikleri birkaç sefer bu duygularını çok derinlere gömmüştü. Çünkü onun hayatında biri vardı ve kendisine en ufak bir ilgi göstermemişti.  
Şimdi ise hayatında artık kimsenin olmadığını öğrenmişti. İşte o andan beri içinde bir yerlerde gizlenmiş aşk yine su yüzüne çıkıyordu. İyi de hayatında başkası olmadığını duymamıştı ki. Naz’ın olmadığını duymuştu. Faruk'a yanıt vermediğini fark edince kısık sesle, 
“Okumam ne yazık ki.  Gerçi ayrılmış olmalarının ne önemi var? Yeni biri girmiştir hayatına!” 
“Kimse ile adı çıkmadı. Ya da ben okumadım. Zaten ilgi alanıma asla girmez. Tek ilgilendiğim Naz Çağlar'ın Paris'te bir yıl çalışması sonucunda temelli ülkeye döneceği kısmı. Bu sürede ben de hem para biriktireceğim hem de karizma edineceğim. Döndüğünde Naz'ı tavlamam kolay olur.” 
Faruk'tan duyduklarından sonra başını kaldırdı ve güvertede Poyraz’ı aradı. Çok uğraşması gerekmiyordu. Çünkü o gri gözler, gecenin tüm siyahını yansıtarak kendisine bakıyordu. Üstelik oldukça da sinirli gözüküyordu. Faruk ‘kıskanıyor’ dediğinde üstünde durmamıştı ama haklı mıydı? Neden kızgındı? Faruk ile konuşmasını gördüğü için olabilir miydi? İnşallah diyordu içinden. İnşallah yanılmıyorumdur o da benim onu beğendiğim kadar beni beğenir.
Bir an sonra yine düşünceleri karamsarlaştı. Yeni bitmiş bir ilişkisi vardı Poyraz’ın. O ilişkiyi unutmak için kullanılacak kadın olmak istemiyordu. Bunu bilmesine imkân da yoktu. O yüzden en iyisi uzak durmaktı. İlgisi gerçek ise nasılsa bunu anlar ve o zaman gereken yakınlığı o da gösterirdi. Evet, en doğrusu buydu. Bir hafta önce bir başka kadınla aşk yaşayan bir erkekle birlikte olamazdı.
Poyraz ise masasında birkaç dakika oturup, İsmet Amcasının yanına gitmek ve gecenin kalanının o masada geçmesini sağlamak istiyordu. Faruk adlı zibidinin de gerçekte kim olduğunu anlayacaktı. O birbirine eğilmiş kafaları ayırmak, Faruk’un çenesine de yumruğu geçirmek istiyordu. Elbette saçmalıyordu. Adamın ne kabahati vardı? Üstelik birliktelerse kadınına göz diken de o yumruğu hak eden de kendisiydi! Kısır döngünün içinde daha fazla dayanamayacağını anlayıp arkadaşlarından özür diledi ve masaya doğru yürümeye başladı.
İsmet Bey yanına gelen Poyraz'ı görünce çok sevinmişti. Uzun zamandır görüşmemişlerdi. Sıkıca sarılıp selamlaştılar. Mürüvvet Hanım da mutlu olmuştu. Poyraz elini öpmüş ve sonra da sıkıca sarılıp peş peşe özürlerini dile getirmişti. Aslında o tarihlerde gerçekten yoğundu. Çünkü Naz ile Paris'e gidişinin hazırlıklarını yapıyorlar, ne zaman gelebileceğini ve o sırada neler yapabileceklerinden bahsediyorlardı. Basından gizli yapmaları gereken işlemler vardı. Elbette bunları söyleyememiş, sadece işin yoğunluğundan ve üst üste toplantılarından bahsetmişti. Hal hatır sorma kısmı bittiğinde kendisi için masada bir yer açılmıştı. Üstelik Alize'nin solunda olan bu sandalye kendisini çok memnun etmişti.
Aynı şey Alize için geçerli değildi. İsmet Beyin kendisine yakın olsun diye Alize ile arasına yeni bir sandalye istemesi işleri karıştırmıştı. Az önce verdiği tüm kararlar bir anda geçerliliğini yitirir gibi olmuştu. Çünkü yan yana oturmak bile tüm duyularını ayaklandırmıştı. Aralarındaki elektriği kendisi mi uyduruyordu yoksa gerçekten öyle bir elektrik var mıydı? Varsa da Poyraz bu konuda ne hissediyordu? Soramayacağına göre yemeğe dönmesinden daha doğru bir hareket olamazdı. Tabağındaki soğuk mezeleri çatalı ile didiklemeye başladı. Bir süre sonra yanağında sıcak bir nefes hissetti ve boş bulunup korku ile soluna doğru döndü. İşte o an, gri gözler hiç olmadığı kadar yakındı. Üstelik içlerindeki parıltı yakın olmaktan memnun olmuş bir ifadeyi gösteriyordu.
“Arkadaşın benim gelmemden pek memnun olmadı sanırım. Fazla mı kıskanç? Ama haklı. Benim sevgilim de bu kadar güzel olsa, onun kimse ile konuşmasını istemezdim.”
“ İltifat mı hakaret mi anlayamadım? Güzelim ama hafif biriyim ve benimle konuşan herkesle flört mü ederim? Bu sözlerden bunu mu anlamalıyım?”
“Zekânı bilmesem şu söylediklerinde ciddi olduğunu düşünebilirdim ama tam tersine beni çok iyi anladığını biliyorum.”
“Ben de sizin sevgilinizin olmadığı bir ortamda başkaları ile gönül eğlendiren bir çapkın olduğunuzu biliyorum.”
“Sevgilim olsaydı belki bu düşüncende haklı olabilirdin.”
Alize, Faruk’tan öğrendiklerini bilmiyor gibi davranıyordu. Böylelikle şu an hayatında biri olup olmadığını anlamak istiyordu. Çünkü az önce kendi kendine verdiği söz çoktan yürürlükten kalkmıştı. İlk kez bir erkek bu kadar çekici geliyordu ve tüm kararlarını bir anda ortadan kaldırıyordu.
“Naz Hanım ile ayrıldınız mı? Öyle ise üzüldüğümü belirtmeliyim. Çok yakışıyordunuz.” İçinden kendisini tebrik ediyordu. Ustaca bir yalanla üzülmüş gibi yapmıştı. Tabii bu düşüncesi “Yalan söyleyemiyorsun. Gözlerin ele veriyor seni. Ayrıca üzülmeni gerektirecek kadar yakın değiliz ki!” cümlesine kadar sürdü.
Alize kızardığını hissediyordu. Çünkü doğruydu. Nedenleri farklıydı ama üzülmemiş aksine mutlu olmuştu. “Yakın olmasak da üzüldüm.” diyerek kendisine inanmasını sağlamaya çalıştı.  
Poyraz ise hala net bir bilgi alamamıştı. Naz ile olan durumu olabildiğince açıklamaya çalışmıştı. Çünkü alacağı yanıtların kendisi ile ilgili bilgilere göre yön değiştireceğini tahmin etmek güç değildi.
Tüm bu süre içinde kendilerini izleyen üç çift göz vardı. İkisi İsmet Bey ve eşine diğeri ise Faruk'a aitti. Faruk, Alize'nin sağındaki sandalyede oturduğu için konuşmaların bir kısmını duyuyordu ama özellikle Poyraz çok kısık sesle konuştuğu için anlayamıyordu. Anladığı tek şey ise Alize'nin de ilgisinin olduğu idi. Onun kararları önemliydi. Üstelik böylece Naz'ın hayatına yeniden girmesini de engelleneceği için Poyraz ile aralarının iyi olmasını tercih ederdi. Kendisine gülmeye başladı. Hep imkânsız aşkların peşinde mi koşacaktı. O kadın kendisine bakmazdı bile.  
“Peki ya sen?” Poyraz'ın sorusuna şaşırmıştı. 
“Ne olmuş bana?” 
“Sen bu aralar birilerinden ayrıldın mı? Üzüldüm yalanını söylemem gereken bir durum var mı?” Kendisi ile flört eden havada konuşma tarzından yanında oturan adamla da ilgisi olmadığını anlamış ama bunu itiraf ettirmek için işi biraz şakaya vurmuştu. 
“Ayrılmış olsam sevineceksin yani?” Alize öyle bir cümle kurmuştu ki, sanki hayatında biri var izlenimi vermişti. Tam kendi hatasını düzelteceği an, Poyraz’ın gözlerini Faruk’a diktiğini ve o gözlerde yine kızgın ifadenin oluştuğunu gördü.
 Alize, “Yok, sen üzülmüş yalanına sığınma. Sadece bana gözlerini açıkla! Seni de gözlerin ele veriyor.” dediği an ne dediğini fark etti. Eli ile kendi ağzını kapattığında Poyraz onun bu çocukça tepkisine gülüyordu. Alize ise kendisine inanamıyordu. Bunu gerçekten sormuş muydu? 
“Nesi varmış açıklanacak gözlerimin?” Sesi eğlendiğini belli ediyordu. Alize, Poyraz'ın tavrından sonra rahatlamıştı.
 “Burası karanlık ve ben yanılıyorum sanırım. Ya da sen şu an gerçekten Faruk’u öldürmeyi düşünüyorsun!”
Faruk adı geçince kulak kabartmış, ardından da ‘ölüm’ kelimesini duyduğunda hızla başını Poyraz’a doğru çevirmişti. Zavallı Faruk, Naz Çağlar ile ilgili düşüncelerini sesli dile getirdiğinden korkmuştu.
“Neler oluyor?”  
Alize, gülümseyerek Faruk’a dönmüş “Önemli bir şey yok. Sadece konuşuyoruz.” demiş ve yeniden Poyraz’a dönmüştü. Tam sorusunu yenileyeceği an Poyraz’ın cep telefonu çaldı. Ekranda yanan isim ise Alize’nin tüm düşündüklerinin ne kadar boş şeyler olduğunu gösteriyordu. Naz’ın adı ışıklı ekranda gözükmeye devam ediyordu. Poyraz ise az önceki konuşmanın üstüne kötü bir tesadüf yaşadığını düşünüyordu. Naz da tam arayacak zamanı bulmuştu. Yine de yerinden kalkmadan konuşmaya başladı.  
“Naz, nasılsın?” sorunun yanıtını beklerken Alize’nin asılan suratını izliyordu. Artık emindi Faruk ile aralarında bir şey olmadığından ve kendisine ilgi duyduğundan. Konuşmanın gidişatı da Naz’ın yeni işi ile ilgili yapacağı kısa Nijerya ziyareti olunca kısa sürede bitmişti. Alize ise dilinin ucuna kadar gelen sözleri zorlukla tutuyordu.  
“Dostça ayrıldık.” 
“Belli.” 
“Alize, Naz ile uzun zamandır bir aradaydık ve birbirimizle paylaştığımız çok şey var ama bu az önce söylediklerimi değiştirmez.” 
“Ne kadar güzel! Bu akşamki tekne turunu da keşke paylaşsaydın. Ama tabii bu aramak için hoş bir mazeret. Daha sonra arar anlatırsın.” 
“Anlatmaya değer bir şey olursa ararım.” 
“Anladım.” 
“Hayır, anlamadın ve bunu bize gözlerini dikmiş bunca insanın içinde konuşamayız. Gel dans edelim.” Sözleri bittiğinde elini tutup ayağa kalkmıştı bile. Emrivaki ile piste çıkmak zorunda kalmak mı yoksa kollarında olmak mı daha çok sinirlendiriyordu kendisini?  
“Çok kibarsın!” 
“Öyle bir meziyetim olduğunu sanmıyorum.” 
“Dans teklif edilir, zorla kaldırılmaz.” 
“Teklif etseydim kalkar mıydın?” 
“Hayır” 
“O zaman doğru olanı yapmışım.” 
Her geçen dakika Alize daha da çok sinirleniyordu. Bu adam kendisini ne sanıyordu? Her istediğini her an yaptırabilecek bir hükümdar mı? Gözlerinden çıkan ateşten habersiz uzak bir noktadaki aydınlatılmış bir gökdeleni izlemeye başladı. Böylece onun kollarında olmanın içinde yarattığı heyecanı da bastırıyor, duygularını sinirinin ardına gizliyordu. 
Poyraz ise gözlerini başka bir yere çevirmiyor, o güzel yüzdeki siniri nasıl yatıştıracağını düşünüyordu. O siniri yok edip gözlerine bambaşka duygular yerleştirebilmeyi istiyordu. Kollarında tuttuğu kadını istiyordu. Ama o gözlerdeki kızgınlığı değil o kızgınlığın ardındaki tutkuyu istiyordu. Keşke ona tüm olayları açıklayabilecek kadar yakın olsaydı! Şimdi kollarında olmasının tadını çıkartmak istiyordu.  
Oysa o an Alize, kendine daha çok kızmış ve yeni kararlar almıştı. Eski aşkı ile hala görüşen bir erkek kendisine göre değildi. O nedenle, her ne derse desin yanıtı ‘hayır’ olacaktı.  
Dansa devam etseler de ikisi de ne müziği duyuyor ne de etraflarındakileri fark ediyordu. Poyraz kollarındaki kadının yatışmasını bekliyor, Naz ise çektiği işkencenin bitmesini diliyordu. Derin bir nefes alıp biraz uzaklaşmaya çalışınca, Poyraz şansını yeniden denedi.  
“Alize, Naz konusunu netleştirdiğimizi düşünüyordum. O telefon çok farklı bir amaçla yapıldı. Bir gün her şeyi anlatırım ama şimdi sadece onunla çok iyi iki dost olduğumuzu bil.” 
“Bunu anladım. Beni ilgilendirmediğini de anladım. Dost kalabilmek güzel olmalı. Eski eşlerin dost kalışlarını anlıyordum da sevgililerin de başarması hoş oluyormuş. İkinizi de kutlarım.” Sözlerinin duygularını ele verdiğinin farkındaydı ama dilini tutamamıştı.  
“Alize, bu kinayeli yanıt bana inanmadığını belli ediyor. Bu konuda söyleyeceğim başka bir şey yok. Naz ve ben iyi dostuz.” 
“Ne kadar oldu ayrılalı?”
“Neden öğrenmek istiyorsun?” 
“Soruma soru ile yanıt vermen kaçak dövüştüğün anlamına geliyor. Ne kadar oldu ayrılalı ve kim ayrılma kararını verdi?” 
“On gün önce Paris'e gitti. Bu da ortak kararımızdı. Şimdi soruma yanıt alayım. Neden öğrenmek istedin bunları?”
“On gün, eski sevgilinin unutulması için çok kısa bir süre. Üstelik hâlâ görüşmeye devam edenler için bu neredeyse imkânsız. İşte bunlar benim kinayeli yanıtımın nedeni.”
“Bir gün, tüm bu konuşmayı baştan sona tekrarlayacağız. O zamana kadar Naz konusu benim için tamamen kapandı. Şimdi ise yeni bir konum var ve o konuyu kollarımda tutuyor olsam da kendisi kilometrelerce uzakta.” 
“Konu mu?” 
“Kötü bir tanım kabul ama en azından sinirinin yönünü değiştirecek bir kelime seçmeye çalıştım.” 
“Yön değişse de yine de sinirlendiğim kişi aynı.” 
“Pekâlâ, ne yapabilirim bu siniri yatıştırmak için?” 
“Beni masaya geri götürür ve bir daha karşıma çıkmayabilirsin!” 
“Bu şıkkı beğenmedim. Diğeri?” 
“Diğeri yok.” 
“Sanmıyorum. Sen de ben de çok iyi biliyoruz ki, birbirimizden etkileniyoruz. Seni düğünde gördüğümden beri aklımdasın. Şimdi de hayatımda olmanı istiyorum.” Daha eskiyi anlatmanın yeri de zamanı da değildi.  
“Neden? Boşluk doldurmak için mi? İstemem kalsın.” 
“Alize, adınla ne kadar uyumsuz bir yapın var. Senin mülayim olman gerekmiyor mu?” 
“Babamın hatası ne yapalım. Mülayim olamayacağım kadar, bana ters bir ‘konu’ bu.” 
Konu kelimesinin üstüne basarak söylenmesi, Poyraz’ı güldürmüştü.  
“Oturalım mı artık?” 
“Hayır, oturmak istemiyorum. Bu işi açıklığa kavuşturmadan da oturmayacağım.” En son istediği şey kollarındaki bu kadını o masaya götürmekti.
“Poyraz Bey, gereksiz bir muhabbet olduğunu düşünüyorum. Israrınızı da anlamıyorum. Masaya oturmak ve bu konuyu kapatmak istediğimi bir kez daha yineliyorum.”  
Poyraz Alize’nin sesindeki sertlikten sonra ısrar etmek istemedi. Kendisine inanmayan bir kadının peşinde daha fazla yalvar yakar dolaşmak yapısına uymuyordu. Alize de kendisini isteseydi, inanır ya da inanmış gibi yapardı. Daha fazla üstelemedi ve müzik bitmeden masaya doğru yöneldi.  
Kolları birbirinden ayrıldığında sıcak yaz gecesinde bile ürpermişti, Alize. O sıcaklığı aramıştı yeniden. Yine de kimsenin hayatında, eski aşkı unutmak için kullanılacak kişi olmayacaktı. Bu kez verdiği kararı geri almayacaktı. Yerine otururken kısaca teşekkür etmiş, aynı şekilde Poyraz da yanıt vermişti. Ama bu kez masaya oturmak yerine vedalaşmak için İsmet Beyin yanına gitmiş, sonra da kendi masasına dönmüştü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder