15 Nisan 2015 Çarşamba

Alize & Poyraz 13. Bölüm

“Neden diğer çiftle vedalaşmadın? Düşman mı onlar?” Naz yine dayanamamıştı.

“Ne düşmanı?” Anlamazlığa gelmek huyu olmasa da vakit kazanmalıydı.

“Ne bileyim, adam hasmın mı? Eski aşkını elinden mi aldı diye merak etmedim desem yalan olur. Hatta o kızı kapmış galiba senden?” Boş atıp dolu tutmak! Ya da altıncı his! Bu kadınların radarları inanılmaz çalışıyordu. Eh erkekliğin de onda dokuzu kaçmaktı. Bu da huyu değildi ama galiba bu akşam en kolay yol buydu.

“Naz, yok öyle bir şey. O kızı daha önce de o çocukla görmüştüm. Yıllar önceden beri birlikteler ama ben ikisini de şahsen tanımıyorum. O yüzden ellerini sıkma gereği duymadım.” Sesi yine olması gerekenden sert çıkmıştı. Denetimini kaybettiğini düşünüp toparlanmak istedi. Oysa Naz’ın buna meydan vermeye niyeti yoktu. Bu gece bu kadına ne olmuştu?

“Yani, o kızın senle ilgisi yok, öyle mi?”

“Evet öyle. Hem sen neden soruyorsun bunları?” İşte yine sert ses tonu! Naz artık şüphelerinden emin olmuştu…

“İçgüdü desek?”

Poyraz, kadınların bu yanılmaz içgüdülerine bir kez daha hayran oldu. Kısacık iki bakıştan sayfalar dolusu senaryo yazabilecek yetenekteki kadınların hışmından korunmak için Allah’a dua etmeye başladı. Zaten kalıcı ilişkilerden uzak duruyordu. Çünkü ailesinde var olan intihar eğilimi, dedesinden sonra amcasının da benzer bir teşebbüste bulunması, doktorların kalıtımsal bir sorun olduğu yolundaki teşhisleri hayatında kalıcı insanları sınırlama ihtiyacı yaratmıştı. Evlenmek bir nebzeydi ama çocuk sahibi olmak asla aklından geçmiyordu. Ancak bu şartları kabul eden birisi ile evliliği düşünebilirdi. O da öyle yapıyordu.

“Neydi bu tafra?” Alp kendisine gösterilen tavra kızmıştı. Bunda biraz da alkolün etkisi vardı.

“Her zamanki hali! Tanımadığı insanlara karşı soğuktur. Biz de yakın değilizdir. Babamla babası tanışır. Yanındaki de belli ki baş başa kalmayı, düğünümüzde kalmaya tercih ediyor.”  Ercan’ın açıklaması Alp’i yatıştırırken Alize’yi sinir etmişti. 

İlk geldikleri an gördüğü kadını aklından silmek istese de başaramayacağı ortadaydı. Bunu neden yapmak istediğini de bilmiyordu. Duygularını adlandıramıyordu. Uğraşmaktan vazgeçti. Aklından geçen son şey ‘Allah sahibine bağışlasın’ oldu. Sonraki düşüncesi ise gitgide annesine benzediği idi…


Düğün geç saatlere kadar devam etti. Belli bir saatten sonra yavaş müzik yerini hızlı parçalara bırakmış, davetlilerin birçoğu soluğu pistte almıştı. Suzan ile Ajlan Hanım bile kurtlarını döküyordu. Ercan’ın annesi ve babası da onlara eşlik ediyordu. Güngör Bey ise daha piste çıkmamıştı. O sadece vals yapardı. Bunu da yıllardır sadece kızı ile yapardı. Çok da beklemesi gerekmedi. Orkestra Ercan’ın talimatı ile vals çalmaya başlayınca, Alize babasını dansa kaldırdı. Baba kızın dans gösterisi bittiğinde alkışlar beğenileri ifade ediyordu.

Düğün bittiğinde saat üçü gösteriyordu. Ercan ile Aslı, o gece çiftlikte kalacak ertesi gün on günlük Japonya seyahatlerine başlayacaklardı. Alize annesi ve babası ile eve giderken Alp ile vedalaşmış, ertesi akşam aynı uçakla döneceğini öğrenince kahvaltıya, daha doğrusu öğle yemeğine davet etmişti. Bu saatte yatıp kaçta kalkacaklarını bilemedikleri için saat konusunda anlaşamamıştı ikisi de. Aslı ve Ercan ile vedalaşmaları ise çok daha uzun sürmüştü. On gün sonra İstanbul’da buluşmak üzere anlaştılar.


Alp geldiğinde saat on iki olmuştu. Yüzünde hala uykulu bir ifade vardı. Alize de yeni kalktığı için kahvaltıya oturdular. Sonra da kısa tatilin tadını çıkartmak için denize indiler. Uçak akşam dokuz buçuktaydı. Çok vakit vardı daha.

Havlularını plaja bırakıp tesis ile sitenin arasında olan şamandıraların hizasından suya girdiler. İkisi de suyun tadını çıkartıyordu. Biraz kulaç attıktan sonra Alize dönmek istedi. Alp, devam edeceğini söyleyince de kıyıya doğru yüzmeye başladı. Kıyıya yaklaştığında tanıdık bir yüzün tesislerin oradan kendisine baktığını gördü. Kıyıya çıkıp havlusunu aldı. Biraz kurulanıp havluyu üstüne sarıp site ile tesisi arasındaki kapıyı kullanıp tatil köyünün barına doğru yürümeye başladı.



“Yunus Ağabey? Sensin değil mi?”

Alize yıllar önce barından buzlu meyve suları içtiği barmeni karşısında görünce çok sevinmişti. Yunus da küçücük kızı, karşısında gördüğünde gözlerine inanamamıştı. Benzetmiş ama emin olamamıştı. Oysa şimdi o küçük kız karşısında duruyordu.

“Alize sensin! Ne kadar büyümüşsün. Yüzme stilini benzettim ama emin olamamıştım.”

“Üzgünüm sen de yaşlanmışsın ve evet kimse benim gibi yüzemez!” Sesindeki kendini beğenmişlik abartılıydı ve Yunus ağabeyini yıllar sonra yeniden güldürmüştü. Eh bu kızın huyu değişmeyecekti.

“Her zaman dobraydın zaten. EE anlat bakalım neler yapıyorsun? Evlendin mi, o denizden çıkan eşin mi?” Yıllar sonra karşılaşan ve yıllar öncesinde kaldıkları yerden muhabbet etmeye çalışan kişilerin en doğal soruları ile başlamıştı konuşma.

“ Alp arkadaşım. Evli o, baba olacak yakında. Dün Aslı’nın düğünü vardı. Onun için geldik bu akşam dönüyoruz. Sen hala buradasın! Çok sevindim seni gördüğüme.”

“Ben artık buranın müdürüyüm. Eski müdür geçen sene emekli oldu. Yerine beni atadılar. “

“Çok sevindim. Buldun mu en sonunda buradan güzel bir kız?”

“Buldum tabii. Ama konuk değil. O da burada çalışıyor. Mutfaktan sorumlu.”

Alp denizden çıktığında Alize’yi görememişti. Sonra tatil köyünden bir garson kendisine yaklaşıp tesiste olduğunu söylemiş ve yol göstermişti. Alp de gelince Yunus ile tanışmış, ayaküstü muhabbet etmeye başlamıştı



Onlar konuşurken en yakın villanın balkonunda oturan çift de onları izliyordu.

“Poyraz, sert esmeye başladın!” Naz iki günde ikinci kez aynı bakışları yakalıyordu.

“Ne demek o?”

“O kıza yine dalgın dalgın bakıyorsun. Beğendin mi? Gerçi beğenilmeyecek gibi de değil ama benim yanımda bu kadar dikkatli bakman, başka şeylere yorulur.” Sesindeki ima ve gülümsem çok açıktı.

“Güzel bir bayana ilk defa bakmıyorum. Senin yanında da ilk defa bakmıyorum. Neden sen bu kadar ilgilendin?” Bu kez gerçekten merak ediyordu. Naz böyle değildi. Kendisi de gerçi böyle değildi. O kadından gözlerini alamadığı bir gerçekti ve bunu da açıklamak hele ki Naz’a açıklamak, geçmişi anlatmak en son isteyeceği şeydi.

“Seni ikidir bu kadar sert gözlerle bakarken görüyorum. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibisin. Üstelik ikisinde de aynı genç bayana takılı kaldın!”

“Naz, sadece güzel bir vücudu izledim. Başka bir şey arama ardında. Senin yanındayken başka bir kadına bakmama kızmaman gerek.” Naz ile olan yakınlıkları birçok şeyi kaldıracak cinstendi. Açıklamaya çalışmak zor gelmişti.

“Ben kızmıyorum ama magazinciler yine yazıp çizmeye başlarsa kime ne yanıt vereceğini senin düşünmen gerekiyor. Her seferinde ayrıldık barıştık demekten bana fenalık geliyor. Kısa zamanda bu işin adını koymak lazım.”

“Çok haklısın. Aslında en başta hata yaptık. Neyse ki kısa sürede her şeyi yoluna koyacağım. Şirketin şu sallantısını da atlatalım. Bu konuya ağırlık vereceğim.”

“Babanla daha ne kadar kavgalı kalmayı düşünüyorsun?”

“Kavgalı değilim. Sadece aramız biraz limoni. Ama gördüğün gibi küs değiliz. Dünkü düğüne onun isteği ile gitmedik mi?”

“Öyle eve, ama yine de soğuk olduğunuz ortada. Ayrıca bu kırgınlık da ilk değil sanırım?”

“Değil ama bu kez o yatırım ile ilgili çok uğraştım. Girmemesi için çok baskı yaptım ama karar benim, dedi. Şimdi o zararı telafi edecek başka yatırımlara ihtiyaç var.”

“Ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Hayrola? İş kadını mı olacaksın? Mankenliği bu kez kesin bırakıyor musun?”

“Bu hafta sonu Paris’teki defileden sonra karar vereceğim. Ya orada kalıp bir yıl daha devam ederim. Ya da yurda döner seninle bir şeyler yaparım. Gerçi işletmecilikten falan anlamam ama öğrenirim herhalde?”

“Öğretirim sana. Yeter ki iste!”

“Teşekkür ederim canım. Seni çok sevdiğimi söylemiş miydim?”

“Ben de seni seviyorum.”

Poyraz, Naz içeriye girince tekrar bara döndü. Hala orada konuşuyorlardı. Hatta artık Yunus’un eşi de katılmıştı onlara. İki çift de çok yakışıyordu. Bunu düşünmek ise Poyraz’ın canını sıkıyordu. O kehribar rengi gözlerin başkalarına bu kadar sevecen bakması midesini ağrıtıyordu. Kafasını başka tarafa çevirip izlemekten vazgeçti. Gereksiz bir karmaşa yaşamanın manası yoktu. Zaten bu aralar başı yeterince dertteydi. Ailesi Naz hakkında sıkıştırmaya başlamıştı. Uzatmalı sevgilisi ile ne zaman evleneceğini soruyorlardı. Her zamanki gibi geçiştiriyor ve evlenmeyi düşünmediğini söylüyordu. Ne zaman ve kiminle evleneceğine kendisi karar verecekti.


Alize, Alp ile bardan ayrılıp yeniden denize girdiğinde aradan neredeyse bir saat geçmişti. Bir saat boyunca konuşmuşlar, çocukluklarında yaptıkları haylazlıkları anlatmışlardı. Yunus’un eşi Mine de onlara katılınca buzlu meyve suları eşliğinde konuşmalar uzamıştı. Son kez denize girip dönüş için yola çıkmaları gerekiyordu. İlkinden daha uzun kalarak iyice yüzmüş, bir daha fırsat bulana kadar özlemini gidermişti. Alp, gelirken valizini de yanına aldığı için oradan direkt havaalanına gideceklerdi. Duş, akşam yemeği vedalaşma derken saati yedi yaptılar. İstanbul’a dönüş saati gelmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder