2 Mart 2015 Pazartesi

LİSTE





Etrafımda tam yedi tane erkek var. Çünkü şirkette tek bayan benim. Biri evli, altısı bekar iş arkadaşlarımın bana bakışlarına, ilgi göstermelerine bayılıyorum. Yok hepsi değil… Bir kısmı ilgi gösteriyor. Tam sayı vermem gerekirse üç tanesi… Sesinizi duyar gibiyim… Bence de YUHH ama ne yapayım ki onların ilgisi ile mutluyum.

Ayrıca ekonomik olarak da çok keyifli bir olay! Aklınızdan neler geçiyor? İçiniz fesat…

Sık sık öğlen yemeğimi ısmarlıyorlar. Akşam eve bırakıyorlar, gitmek istediğim bir film veya konser varsa biletini buluyorlar. Çoğunda onlar yanımda olmasa bile bu küçük hediyeler ile beni mutlu ediyorlar.

Biraz terbiyesizce değil mi?

Haklısınız. Ne diyebilirim ki? Ama ben kimseye bunları yapması için yeşil ışık yakmıyorum. Aksine hepsine hayatımda kalıcı bir erkek istemediğimi defalarca kez söyledim. Ama hepsi neredeyse aynı yanıtı veriyor.

Ben, senin hayatının erkeğiyim!

Ben bile bilmezken hayatımın erkeğini, onlar nasıl bilebilir?

Birincisi… Yakup Dağıstan, Üç yıldır şirkette. Çok başarılı, takım elbise çok yakışıyor, çok sarışın, çok konuşkan…

Gerçekten çok konuşuyor! Biraz daha az konuşsa belki de olacak bu iş… Yok, yine de olmaz…

Bu kadar “çok”u hayatında barındıran biri benden de “çok” şey isteyebilir. En azından susmamı isteyebilir…

İkincisi… Ali Kılıçali… Bir sarışın da bu ve çok terbiyeli… Annesini her gün en az iki kez arar ve nasıl olduğunu sorar… Bunu yaparken de anneciğim, der… Kötü değil ama… Yok bu da olmaz… O kelime bana hep ama hep yapmacık gelmiştir. Doğal değil… Bir erkekten duymak hiç doğal değil… Bazıları bana kızabilir ama ben böyle düşünüyorum…

Kabul sorun bende…

Üçüncü… Doğan Yalvaç… İşte aklımı en çok karıştıran… Bu da kumral… Kaşı gözü de öyle güzel ki… Ben zaten esmer sevmem… Ya kumral olacak ya da sarışın… Ama her kumral ya da sarışın da olmaz tabii… Boyum çok uzun değil… Ama bu zatı şahanenin boyu iki metreye iki santim kala durmuş… Hep topuklu mu giyeceğim? Gerçi halamın genç kızlığında çektirdiği resimlerdeki apartman topuklar, farklı modellerle de olsa yine moda olmuştu ama insan arada spor ayakkabılarını ayağına takıp dolaşmak da istiyor…

Kararsız olmamı anlıyorsunuz değil mi?

Birinin çok konuşması, birinin ana düşkünlüğü, birinin boyu derken kararsız olmam ve hayatıma erkeksiz devam etmeye karar vermem çok normal.

Şirkette üç bekar daha var. Birinin başı bağlı. Nişanlandı ve yakında evlenecek. Belki de içlerinde en iyisi o ama çoktan kapılmış. Zaten komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş ya… İki kez çıksam kim bilir ne kusurlar bulacağım ama yok işte olmuyor şimdi gözüme kusursuz gözüküyor… Ah ahhh alan almış bile…

Birinin de hayatında benim bildiğim en az üç tane hatun kişi var. Bu adam nasıl yapıyor da hiç birini diğerine karıştırmadan üçü ile de rahat rahat çıkabiliyor? Üstelik en az bir yıldır devam ediyor üç ilişkisi de… Bana asılamaması da bundandır. Biliyorum ya!

Sona kalan dona kalır derler… Evet, işte sona kalan don... Aman bu don, külot olandan değil… Adam don yağı dediğimizden. Tayfun Demir… Aslında evli patronumuzun sağ kolu… Çünkü kardeşinin oğlu! Yani akrabasının yanında çalışan biri! İş bulamamış da bu şirkete girmiş sanmayın. Aksine çok çalışkan ve bilgili! Babası ölmüş, annesi işi bilmediği için genç yaşta oğlunu, babasının işine sokmuş ve böylece bir nevi ortaklık devam etmiş.

Ben bu don yağı kıvamındaki adamdan bu kadar bilgiyi nasıl mı aldım?

Elbette başkalarına sordum. Ne var? Merak edemez miyim? Ederim. Herkese o kadar kulp taktım da ben sütten çıkma ak kaşık mıyım? En kötü huyum merakım? Biraz da fazla konuşuyorum. Zaten bir numara konusunda kararsız olmamın en büyük nedeni, kendi gevezeliğim, ‘Ya o benden çok konuşursa’ korkum!

Yakup’u elemeliyim değil mi? Zaten aynı şirkette üç erkeğin her an ilgi göstermesi sonunda beni işimden edecek.


Bu arada yazmadan geçemeyeceğim. Bunca zamandır ben bu erkekleri öpüşmeden bile nasıl etrafımda tuttum bilmiyorum. Fena sayılmam ama çok da güzel değilim. Hani kabaca eli yüzü düzgün denilenlerdenim. Ama dilim tatlıdır. İçtenimdir. Üç erkek de diğeri ile o gün ne yaptığımı biliyor. Yine mi fesatlık? Dedim ya öpüşmedim bile. Sanırım bilinçaltım şunu diyor “Biri ile öpüşürsen ve bir başkasında karar kılarsan, o öpüştüğün hep senin nasıl öpüştüğünü bilecek!”

Bu konu bile nasıl bir yapım olduğunu anlatıyordur.

Tuhaf!

Kararsızlığımı yenip ilk kararımı veriyorum.

Yakup ile artık öğle yemekleri yok. Akşam sinemaya gitmek ya da bilet kabul etmek de yok.

*****

Karar verdim ama uygulamam üç ayımı aldı. Çünkü sevdiğim sanatçıların verdiği iki konsere ve bir tiyatro oyununa ne yazık ki bileti Yakup buldu. Böylece ben de iki ay daha onunla sağa sola gittim. Son bir ayı da ret yanıtlarını kalbini kırmadan vererek geçirdim. Ama artık etrafımda ilgi gösteren iki erkek kaldı.

Yeni bir karar aşamasındayım… Bu erkeklerden biri hayatımın erkeği olabilir mi?

Sanırım olur… Yok olamaz… Olur olur… Ama nasıl olacak?

Biri bana her gün “karıcığım, anneciğimi aradım, çok iyiymiş, babacığımın gaz problemi hafiflemiş” mi diyecek?

Ya da diğeri ile yola devam edeceğim ve spor ayakkabı giymek istediğimde yanımdaki erkeğe, “sen kaldırımın altından yürü ki boyumuz dengelensin” mi diyeceğim? Çok saçma!

‘Boy’una takma demeyin. Çok kısa değilim, adam çok uzun! Zaten gençliğinde basketbol oynamış. Anladınız işte boyunu…

Ay çok sıkıldım bu işten. En iyisi ikisini de bırakmak. Artık hayatımda bir erkek olacaksa şirket dışından olacak. Evet en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.

Ben de karar verdim. Hayatımda kimseyi istemiyorum. Zamanı geldiğinde doğru kişi zaten karşıma çıkacaktır.

Doğru kişi…

1-   Boyu boyuma, huyu huyuma uymalı
2-   Benim standartlarıma göre tipi olmalı yani kumral ya da sarışın olmalı. Uzun saç, kısa saç, saçsız…fark etmez.
3-   Sakalı da bıyığı da olabilir ama onlara iyi bakmalı
4-   Toplum içinde konuşmayı, oturmayı kalkmayı ve bana saygı göstermeyi bilmeli
5-   Kavgayı baş başayken yapmalı, barışmayı da öyle, barışmak için de saçma sapan pahalı hediyeler ile beni kandırmaya uğraşmamalı
6-   Yemek konusunda ukalalık derecesinde bilgili ya da ne konsa yerim derecesinde damak tadından uzak olmamalı,
7-   Çok alkol almamalı, yerinde ve dozunda içmeli ki keyfimi kaçırmamalı
8-   Sigarayı hiç kullanmamalı
9-   İleride çocuğumuz olursa en az benim kadar ilgilenecek yapısı olmalı (Bunu en sonlara mı yazsaydım? Acele etmeye ne gerek var ki?)
10-  Bu (9) dan daha önemli bir madde aslında. Mutlaka ev işlerinde bana yardım etmeli… Birlikte yaparsak çabuk biter, böylece birlikte daha çok vakit geçiririz…
11-  Hep takım elbise ya da hep kot giymemeli. İkisini de yakıştırmalı, yerine göre giyinmeli
12-  Denizi sevmeli
13-  Dağı da sevmeli
14-  Maçı sevmesinde sakınca yok ama yedi yirmi dört maç izlememeli
15-  Çoraplarını salonda çıkartıp, yatak odasında aramamalı, çıkarttığı yeri bilmeli
16-  Diş macununu istediği yerden sıkabilir, ben de sıkarım çünkü ama neden buradan sıktın dememeli…
17-  Sporu sevmeli ve yapmalı… ileride kocam göbekli olmamalı… tamam ben de göbekli olmamalıyım… ya da göbeğimi “ayva” göbeğim var diye satmaya çalışabilirim… o kadar kusur kadı kızında da olur…
18-  Dans etmeyi sevmeli
19-  Sesi kötüyse de şarkılara eşlik etmeli, insan keyfini çıkartamadıktan sonra neye yarar eğlenceye gitmek…
20-  Daha çok maddem vardır mutlaka ama aklıma geldikçe yazarım… En sona şimdilik şunu ekleyeyim… Hayatımdaki erkek bazen de susmalı ve benim de susmama izin vermeli…


Tüm bunları bir erkekte bulur muyum? Bilmiyorum ama ben yukarıdaki listeyi kendi bilgisayarımdaki bir dosyaya ekledim bile. Unutmamak ve kontrol etmek için yaptım bunu. Çünkü karar verirken hepsi lazım olacak.

Evet artık planlarım hazır.

Ben bunları yazarken hayattan koptum mu acaba? Biri bana sesleniyor. Ah evet masamdaki telefon çalıyormuş.

“Efendim”

Karşımda patron, beni çağırıyor, birazdan devam ederim arkadaşlar. Biraz da iş yapayım değil mi?

*****

Birkaç ay sonrasına geldik. Kararsızlığımı yendim. Artık çok kararlıyım. İş ortamındaki arkadaşlarım erkek arkadaş statüsü alamayacaklarını, sadece arkadaş kalacaklarını öğrendi.

Zor oldu ama başardım hepsi ile iyi arkadaş kaldım. Biraz bozulsalar da onlar da artık kabullendi. Hatta yeni aşklara yelken açtılar.

Ben de yeni arkadaşlıklara yelken açtım. İki ay içinde toplam beş kişi ile çıktım. Ama ne yazık ki çok da başarılı geçmedi bu buluşmalar. Ben çok mu armutta sap, üzümde çöp görüyorum. Ama görüyorum işte ne yapayım.

Bu akşam altıncı aday ile görüşeceğim. Tavsiye eden arkadaşım çok kalite bir erkek dedi. Bu ne demek? Bilmiyorum ama akşama öğreneceğim. Az önce ‘kalite erkek’ beni aradı. Buluşmadan önce telefon etmesi, kalite gereği mi? Sanırım öyle.

“Akşam altıda çıkıyorum. Beni yedi buçuk da iskeleden alırsanız çok iyi olur.”

Beni Galata Kulesine götürecek arkadaşlar. Aslında tüm yolu araba ile gelmeyi teklif etti. Ben itiraz ettim. Ne gerek var, koca köprü yolunu aşmaya? Ama bu arada arabalı vapur ile geçmeyi ve beni alıp geri dönmeyi akıl edememesine bozuldum. Beyimiz sıra bekleyemiyor sanırım.

Ay neyse akşam çıkar sonra size biraz bilgi veririm. Bu arada benim bugün şirkette iki yılım doldu. Üçüncü yılın sonunu görür müyüm bilmiyorum. Patronumum sağ kolu ile aramız çok kötü. Her an işten atılabilirim. Adı gibi tayfun esiyor şirkette. Meğer benim merakım ve diğerlerinin bilgisi bile yetersiz kalmış bizim Tayfun beyin bir sevgilisi varmış, ayrılmışlar. Canı ondan sıkkın demek ki! O da en yakınında bulduğu tek dişiye diş geçirmeye kalkıyor.

İyi ama benim ne kabahatim var? Sen don yağı gibisin kardeşim. Güldüğün görülmüş şey değil. Konuştuğun zaman ya günaydın, ya iyi akşamlar dersin arada da iş buyurursun. Eh ne yapsın kız seni? Haklı vallahi.

Doğru kişi listeme ekleme yapmam lazım

            43- Soğuk erkek olmayacak. Tayfun bey gibi biri ASLA olmayacak

Siz şimdi aradaki 22 maddeyi merak ediyorsunuz değil mi? Onlar da böyle anlık karar verdiğim maddeler. Siz kopya çekmeyin kendi listenizi kendiniz yapın.

Kayıt edip kapattım mı yeni maddem de eklenmiş olacak. Yine telefon çalıyor. Hah işte iti an çomağı hazırla. Tayfun bey çağırıyor. Gidiyorum arkadaşlar, hakkınızı helal edin. Bu adam bu sinirle beni kesin işten atar. İkinci yılımı tamamladığım gün işten atılan kişi olarak şirket tarihine geçeceğim.

“Çağla hanım, kapıyı kapatın lütfen” İşte, kovacak ve kimse duymasın diye kapıyı kapattırıyor.

“Tabii.” Başka bir şey çıkmıyor ağzımdan.

“Bugün iki yılınızı tamamlamışsınız.”

“Evet, umarım nice iki yıllar yaşarım bu şirkette.” Acaba böyle konuşursam atmaktan vazgeçer mi?

“Bu gün sizi biraz fazla çalıştırsak kızmazsınız o halde?” Önce işi yaptırıp sonra mı atacak?

“Yok neden kızayım?”

“Bu aralar sık sık program yapıyorsunuz da engel olmayayım diye sordum.” Eyvahhh, engel oluyor ama bu da denmez ki!

“Bugün hiçbir işim yok. Rahatlıkla çalışabilirim.”

“İyi, bu dosyanın bu akşama kadar bilgisayara aktarılması ve hesapların incelenmesi gerekiyor.”

Yuhhh… Hem aktar hem incele! Üstelik akşama kadar bitmesi lazım! Elindeki dosyada en az iki yüz sayfa evrak var. Saat bir buçuk! Yani sadece dört buçuk saatim var. Mümkün değil. Ama bunu söylemek de mümkün değil.

“Elimden geleni yaparım.”

“Anlamadım? Yetiştiremem mi demek istediniz?”

“Öyle demedim ama sanırım yetişmesi zor.” Yalana gerek yok yetişmez işte.

“O zaman birisi daha yardım etsin.”

“Herkesin işi var elinde. Malum yılsonu ve hesaplar kapanacak.”

“Tamam o zaman sabah ona kadar süre nasıl?” Aman süper! Bu adam deli! Zır deli… sabaha kadar şirkette kalsam belki yetişir.

“Tamam, teşekkür ederim. Sabaha masanızda olur.”

“Biliyordum yapabileceğini.”

Biliyormuş… Çatlak… Elimde yeni müşterinin dosyası ile odadan çıktım. Kapıyı arkamdan kaparken bana baktığını hissedip başımı kaldırdım. Gülümsüyor muydu? Ya ya gülümsüyordu. Zaten kırmızı kar bu yılbaşı yağacakmış!

Masama gidip kendimi koltuğa bıraktım. Sanırım fazla yüksekten ve fazla sert bıraktım ki popom acıdı. Ve o acı ile kendime geldim. İlk iş akşam randevusunu iptal etmek oldu. Çok üzülmüşmüş… Vah vah. Sen bir arabalı vapurla gelirim demeyi teklif etme, sonra da çok üzüldüm de.

Aç listeyi kızım…

44- Kıçını kaldıramayan erkekten hayır gelmez… Kaliteli olsa bile…
45- İşkoliklerle de olmaz…

Sonrasını tahmin edersiniz. Çılgın bir tempoda çalışmaya başladım. Aralığın on beşinden sonra yeni müşteri alınmasını engelleyen yasa tasarısı için meclise önerge vereceğim. Milletvekili tanıdığı olan var mı?

Saat beş oldu ve ben sadece tuvalete gitmek için masamdan kalktım. Elbette bu arada bana bu işi veren hakkında ne kadar iyi niyetim varsa tuvalette sıraladım. Merak etmeyin yüksek sesle söylemedim ama söylesem bile bu şirketin en iyi tarafı bayanlar tuvaletini tek başına kullanıyor olmam.

Yerime döndüğümde masamda bir sürpriz beni bekliyordu. Tayfun bey gelmiş ve ekranımda bir şeylere bakıyordu. Nasılsa dosyadaki ilerlemeyi anlamak için gelmiştir. Sorun değil. Bu görüntü bizim sık karşılaştığımız bir olay. Eğer ekran açıksa bu diğer çalışanlara ekrana bakma izni vermek demektir. Çünkü müşterilere yanıtları acil vermek gerekir. Anlayacağınız hiççççç de umursamadım…

Ben gelince Tayfun bey, normal olarak kalkıp koltuğumu bana bırakmalı. Ama yapmadı. Çünkü ekranda ne okuyorsa fena dalmıştı…

Evet… Anladınız… Yanılmadınız… Ben BİTTİMMMMMM

Doğru Kişi dosyası açık… ve maddeleri aşağı doğru okumaya devam ediyor. Allah benim cezamı verecek. Hatta verdi. Şu an beni fark etti ve kafasını çevirdi. Yüzünde korkunç bir ifade var. Yer ne zaman yarılır? Yarılacaksa işte o an şu an. Ama yok daha kıyamet tarihine ulaşamamışız. Hala ayağımın altında halıyı hissedebiliyorum. Lanet olsun. Evet kesinlikle bugün benim hayatımın en kötü günü…

Tek söz etmedi. Kalktı ve yüzüme son derece kötü bir bakış attıktan sonra odasına gitti. Kapıyı… Hayır çarpmadı. Aksine o kadar yavaş kapattı ki, duyulmadı bile.

Bu dosyayı yarım bıraksam iyi olacak. Nasılsa en geç yarın sabah atılmış biri olarak iş aramaya başlayacağım. Neden bitirmeye uğraşayım ki?

Ama olmaz. Ben başladım en azından “kovuldun” denene kadar çalışıp, olduğu kadarını tamamlayayım.

Saat altı oldu ve hala ses çıkmadı. Dışarısı kapkaranlık ama bürolarımız sarı ve beyaz florasan ışıkları ile güneş varmış gibi aydınlık. Bir de benim ruh rengimi sorun. Siyah ötesi…

İşi biten gidiyor. Acaba veda etsem mi?

Sonra da arar ederim. Şimdi canlarını sıkmayayım.

Sadece ben kaldım şirkette. Bir de beni atmak için Tayfun Bey.

İşin biteceği yok ama ben elimden geleni yapıp en azından ‘işini yapamıyordu’ dedirtmeyeceğim. Saat neredeyse sekiz oldu ve henüz anca yarıladım. Sabaha kadar şirkette kalmam mı gerekecek?

Karnım acıktı. Çekmecemi karıştırdım. Yarım paket çubuk kraker buldum. Ne kadar tutarsa beni… Çubuk krakerin bari tadını çıkartayım. Çocukluğumdan beri onu tavşan gibi kemirerek yemeyi severim. Huşu içinde bitirdim yarım paketi. Doymadım ama…

En iyisi tost söylemek! Elim telefona uzandığında kapı açıldı. Tayfun bey, “İkimize de yiyecek bir şeyler söyle.”  dedi. Sesi biraz yumuşamış mı? Tam devam edecekti ki şirinlik yapma ihtiyacı duydum. “Salatanız soğansız olacak.”

“Teşekkürler” dedi ve son kez bakıp odasına girdi. Sesi belki ama bakışları asla değişmemiş. Siyah saçlarının altındaki karakaşları ve gözleri korkunç gözüküyor.

Yinede aç yollamayacak olmasına sevindim. Hemen aradım hep yemek yediğimiz lokantayı. Yine işe döndüğümde oda kapısının aralık olduğunu fark etmedim. On beş dakika kadar sonra yemekler gelmişti. Tam kapısını çalıp haber verecektim ki karşıma dikildi. Başımı kaldırıp baktım. “Yemeklerimiz geldi.”

“Elimi yıkayıp geliyorum.” dedi. Ben de hemen ellerimi yıkadım. Mutfak kısmına geçtiğimde tabakların kapakları açılmıştı. Mis gibi kokuyor yemekler ama ben tat alacağımdan şüpheliyim. O maddelerin hepsini okumamıştır değil mi?

Ne kadar kaldım ki tuvalette? En fazla sekiz on tanesini okumuştur. Olsun o kadarı bile başımı kaldırmama engel. Çok açtım ama yiyemiyorum. Oysa o gayet sakin yemeğini yiyor.

Şu lanet listeme bunu da eklemeliyim. “Seni üzüp, bir şey olmamış gibi davranan erkekten de uzak dur.”

“Ne mırıldanıyorsun?”

“Hiç”

“Bir madde daha mı geldi aklına?”

Nasıl bildi? Ve ben nasıl salakça başımı kaldırıp ona baktım. Yüzüm “evet” diye bağırıyordur eminim. Salağım işte. Yine aynı hızla başımı eydim ama ne fayda.

“Neden öyle bir listen var?”

“Saçma bir şey. Önemli değil.”

“Önemsiz olsa 45 madde yazmazdın.”

“Hepsini okudunuz mu?”

“Evet, ben çok hızlı okurum.”

“Çok özür dilerim. Biliyorum, affedilecek gibi değil yaptığım ama lütfen siz affedin.”

“Neden affedeyim? Esmerleri sevmediğin için mi? Gülen ve seni güldüren erkek aradığın için mi? Yoksa beni soğuk bulduğun için mi?”

“Onu kızgınlıkla yazdım. Bu akşam bir randevum vardı. Siz bu işi verince onu iptal ettim. O sinirle yazdım. Yoksa asla yazmazdım.”

“Yazmaman öyle hissettiğin gerçeğini değiştirmiyor ki. Beni soğuk buluyormuşsun.”

“Şey… Bakın o listede yazanlar aslında genel noktalar.”

“Başlarda bunu ben de fark ettim ama kendi adımın olduğu madde tüm bu fikirleri sildi attı. Çünkü sadece o maddede bir isim vardı. Neden özellikle benim adımı yazdın? Sadece bir randevuya gitmeni engellediğim için mi? Yoksa aslında diğer maddeler de benimle mi ilgili?”

“Neden sizinle ilgili olsun? Sadece o madde. Şey bir de son madde.”

“Son madde neydi?”

Hay benim dilimi eşek arısı sürüsü soksun emi. Yanıt vermesem olmaz. Versem hiç olmaz.

“Söyle hadi. Daha fazla kızamam nasılsa.”

“İş kolik olmamalı, demiştim.”

“Bu çok da kötü bir madde değilmiş. Ben de iş kolik olmaktan hoşlanmıyorum ama sene sonları yoğunuz işte. Yemeğini ye. Soğuttun.”

Bu adam bana kızgın mı, değil mi anlamıyorum. Sanki çok normal şeylermiş gibi benim doğru kişi listemden bahsediyoruz. Sesi de kızgın gibi değil.

“Özürüm kabul edildi mi?”

“Neden bu kadar önemli benim seni affetmem?”

“Buna göre bu akşam çıkarken masamı toplayacak ve veda edeceğim.”

“Neden?”

“Nasıl neden? Kovuldum ya da affedildim.”

“Kovulmadın.”

“Kovulmadım mı?” Doğru duydum değil mi? Yüzümün ne hal aldığını bilmiyorum ama bana dik dik baktığını görüyorum. Çok mu kaba güldüm acaba? Ama o zaman kötü bakardı. Aksine gülerek bakıyor. AAA gülüyor. Bu adam gülebiliyor. “İnanmıyorum!” diye çıkan sesimi son anda duydum.

“Kovulmadın. Neden inanmıyorsun?”

“Yok, ona inanıyorum. Ama güldüğünüze inanamıyorum.”

“Çağla, benim hakkımda ön yargıların mı var?”

“Ön yargım yok ama güldüğünüzü hiç görmedim.”

“O zaman bundan sonra görürsün.”

“Nasıl görürüm?”

“Bundan sonra hayatımda çok şey değişecek. Daha az iş ve daha çok gülümseme olacak. Senin şu listen çok işe yarayacak.”

“Siz de kendi listenizi yapmalısınız. Ben o listeyi yaparken hayatıma çeki düzen vermek için yaptım.”

“İşe yaradı galiba. Artık seni bürodan kimse ile çıkarken görmüyorum.”

“Onlar benim arkadaşlarım. Hepsi ile hala dostum ama onlar hayatımın erkeği değil. Bunu da o liste ile anladım.”

“Hayatının erkeği için oldukça kabarık bir listen var.”

“Öyle. Hayatımın erkeği diyorum ya. Ömrümü o insanla geçirmeyi düşünüyorum. Bu durumda maddeler de çoğalıyor.”

“Ya karşına tüm kararlarını silip atmana neden olacak biri çıkarsa?”

“O nasıl olacak?”

“Aşk ile!”

“Aşk mı? Ama insan kendisine uymayan birisine aşık olamaz ki!”

“Neden olamasın? Ben oldum. Onun için çok şeyden vazgeçebilirim. Bana uymayan bazı hareketlerini bile sevebilirim.”

Bu adam ne diyor?

Tayfun Beyin aşık olduğu şu kadın ayrıldığı sevgilisi mi, yoksa onu uğruna terk ettiği başka bir kadın mı? Hem bu adam neden şimdi bana aşk hayatını anlatıyor? Mutlu mu olmam lazım? Bana ne onun aşk hayatından! Kim ister ki onun gibi birini?

Hem zaten onun aşk anlayışı bir tuhaf. Uyumsuz birine aşık olur mu insan? Aşk bunlara zemin hazırlar mı? Aşık olan tüm kararlarını silip atabilir mi? Sınırı ne olur?

Kendi listemdekilerden hangilerini aşk için silebilirim? Bilmiyorum. Ben hiç aşık olmadım ki!

Kimi hayatımda istemeyeceğimi araştırmaktan, kimi hayatımda istediğimi hiç bilemedim.

Yüzüm düşmüş. Öyle dedi bana.

“Sen hiç aşık olmadın mı?”

“Olmadım.”

“Emin misin? Her an düşündüğün, kızsan da düşünmekten vazgeçmediğin kimse yok mu?”

Yok… Var mı? Ama nasıl olacak ki? Ben o kafamı karıştıran kişi ile hiç çıkmadım! Sadece beni sinirlendiriyor. Yanıt veremedikçe daha çok sandalyede kıvranmaya başladım.

“Yanıt veremiyor musun?”

Deli bu adam! Sorduğu sorunun karşılığı ona söylenmez ki! “Beni en çok sinir eden, her an tetikte gezmemi sağlayan, neyin ne olduğunu karıştırmama neden olan, kişi sensin” mi diyeceğim? Ben çılgın hatta kimine göre deli olabilirim ama o kadar da değilim.

“Yok… Yok öyle biri.”

“Olsa da sarışın ya da kumral olur öyle mi?”

“Bilmiyorum.” Gerçekten bilmiyorum şu an. Kafam iyice karıştı. Acaba esmer bir erkeğe aşık olabilir miyim?

“Maddelerinde böyle bir bilgi var. Maddelerinin geçerliliği kalmadı mı yoksa?”

“Kafamı çok karıştırdınız.” Şu an kendimi sebze çorbası gibi hissediyorum. Bir sürü maddeden yapılan ama yiyene göre sebzenin tadının farkına varılan çorbalardan. Ben neden bunları konuşuyorum? Çok değil yarım saat kadar önce işten atılacağımı düşünüyordum. Şimdi ise yöneticimin aşk hayatından kendi aşk hayatıma direkt geçiş yapıyorum.

En iyisi işimin başına dönmek! “Afiyet olsun. Ben dosyaya döneyim. Ağır adımlarla önce su ısıtıcısına bastım. Sonra da masama yürüdüm.

Dört dakika sonra Tayfun Bey elinde iki fincanla masama geldi. Bu akşam bu adam beni şaşırtmaktan vazgeçmiyor. Üstelik tam istediğim gibi bol sütlü ve üç şekerli getirmiş. Biliyor nasıl içtiğimi? Ben de onun az süt ve tek şekerli içtiğini biliyorum. İlginç ama bu akşama kadar onun hakkında bildiklerimin bu kadar fazla olduğunu fark etmemiştim.

Daha fark etmediğim neler var acaba? Gözlerinin çok güzel olduğunu ve hafif bir gülümsemeyle baktığında yüzünün o gözler sayesinde aydınlandığını da fark etmemiştim. Üstelik dişleri de düzgün. Yaptırdı mı acaba? Ama o öyle şeylere sağlık haricinde önem vermez. Mutlaka kendi dişleridir. İşte bunu da biliyorum. Ben bu adam hakkında gerçekten çok şey biliyorum.

Kahve fincanımı alıp teşekkür ettim ama o odasına gitmek yerine bir koltuk çekip yanıma oturunca elimdeki fincanı nerdeyse düşürüyordum. Şaşkınlıkla baktım.

“Benim işim bitti ama senin daha çok var. Biraz birlikte çalışalım. Sonra seni eve bırakırım. Sabah devam ederiz.”

Ben artık ruhumu teslim ediyorum. Tüm duyduklarım beni her an kalp sektesinden götürecek cinsten. Bu adama ne oldu?

“Çok teşekkür ederim.” Ve o andan itibaren tam iki saat çok uyumlu bir şekilde çalıştık. Saat on buçuk olduğunda esnememi engelleyemedim ve bir anda elimin üstüne dosya kapağının hafifçe kapatıldığını hissettim.

“Hadi kaydet dosyayı da çıkalım. Ben de çok yoruldum.”

On dakika sonra büroyu kilitleyip çıktık. Ben taksiyle gideceğimi söyledim ama o ısrarla beni bırakacağını, aksini kabul etmeyeceğini söyledi. Benim evim ile onun evi arasında tam otuz kilometre var. Üstelik onun evi büroya en fazla on dakika mesafede…

“Konuşabilirsin. Ben dinlerim.”

“Anlayamadım”

“Ben nasılsa konuşan biri değilim ama sen konuş, ben dinlerim.”

“Konuşmasam?”

“Susmana izin vermemi mi istiyorsun?”

“Yine anlamadım”

“Listendeki maddelerden biri ara sıra sussun ve benim de susmama izin versin, gibi bir şeydi.”

“Aynen öyleydi. Bu nasıl bir hafıza?”

“Sanırım önem verdiğim konular aklımda yer ediyor.”

“Önem verdiğiniz mi?”

“Elbette. Sen bizim için önemli bir elemansın. Senin mutlu olman da önemli!”

Bu akşam benim hayatımın en şaşkın akşamı. Bu adam bana neler söylüyor? Ben de ona neyi neden yaptığımı açıklamalıyım. Bunu hak etti.

“Listem aslında dört beş ay önce oluşmaya başladı. Ne istediğimi bilmeden gezip tozduğum, tüm arkadaşlarımın sevgilin kim, diye sorduğu dönemdi. Çünkü hiç biri benim sevgilim değildi. Bürodakiler arkadaşımdı ama acabalarım vardı. Sonra onların yerlerini belirlemek için ne istediğimi yazmaya başladım. Daha doğrusu ne istemediğimi anlamak için yaptım o listeyi. Zamanla her ters geleni eklemeye başladım. Liste kabardıkça benim etrafımdaki erkekler azaldı. En sonunda diğer arkadaşlarım bana birilerini ayarlamaya başladı.”

“Şu an biri var mı?”

“Hayır. Bu akşam sözde biri ile tanışacaktım. Ama olmadı.”

“Üzüldün mü?”

“Hayır.” Tam kıçını kaldırıp da beni almaya gelmedi diyecektim ki şu an Tayfun’un arabası ile dünya yoldaki evine gittiğimi anımsadım. İki erkeği kıyaslamak o an ne kadar doğruydu?

“Siz de ayrılmışsınız. Umarım çok üzülmezsiniz.”

“Ben zaten çoktan bitmiş bir ilişkiyi noktaladım. Uzun zaman önce bitmişti aslında ama nokta konmamıştı.”

“Aşık olduğunuz kadın yüzünden mi bitti?”

Biri bitmeden diğeri başlamış olabilir miydi? Bana ne bundan? Ama işte merak ediyorum yine. Üstelik bu kez alacağım yanıt da önem kazandı.

“Aşık olduğumu anlamadan önce bitti.”

“İyi”

“Bu kadar mı?”

“Ne bu kadar mı?”

“Başka söyleyecek bir şeyin yok mu?”

“Ne söyleyebilirim ki? Umarım çok mutlu olursunuz.” Sesimdeki tını pek de mutluluk diler gibi çıkmamıştı. Farkındaydım ama neden olduğunun farkında değildim. Eve yaklaştığımızı fark edince yolu tarif etmeye başladım. Kapıya geldiğimizde de yolculuğun bitmesinden memnun teşekkür edip indim arabadan.

*****

Ertesi gün kaldığımız yerden devam ettik çalışmaya. Tüm başlar sık sık benim masama dönüyordu. Ama umurumda bile değildi. İşten atılmamış, elimdeki dosyayı büyük ölçüde tamamlamıştım. Bazen Tayfun beyin bir sayfayı okumasını bekliyordum. O sırada arkama yaslanıyor ve onun siyah saçlarına bakıyordum. Ne kadar güzeldi saçları. Ne çok uzun ne çok kısa. Kendinden hafif dalgası da vardı. Bir an elimi o saçların içine sokmayı düşündüm. Nasıl bir histi acaba? Hayatımda ilk kez böyle bir şeyi merak ediyordum. Kendimi toparlamaya çalıştım. Öksürdüm. Ama öksürüğüm kesilmeyince Tayfun koşa koşa mutfağa gitti. Hemen bir bardak dolusu su getirdi. İki yudum içtikten sonra rahatladım. Gözlerim yaşarmıştı. “İyi misin?” diye sordu.

“İyiyim. Anlamadım ne oldu birden” diyebildim.

Ona kadar bitsin dediği dosya ikimizin çalışmasıyla bile öğleden sonraya sarkmıştı. Herkes yemeğe çıkarken bize de sordular ama yine içerde kalmayı ve çalışmayı tercih ettik. Yemeklerimiz gelene kadar devam ettik. Sonra yine mutfakta yedik. Bu kez kahveleri ben hazırladım. Masama yürürken orda olmadığını fark ettim. Odasına geçmişti. Hayal kırıklığı ile kahvesini odasına götürdüm.

“Bana yardım eder misin?” dediğinde ne için yardım istediğini anlayamadım. “Elbette” dedim.

“Ben de doğru kişi listesi yapmak istiyorum.”

“Siz zaten bulmuşsunuz o kişiyi.”

“Olsun. Emin olmak istiyorum. Bana liste konusunda yardım eder misin?”

“Tabii” Bu adam beni sınıyor. Şimdi işi gücü bıraktık liste mi yapacağız? Üstelik onun aşk hayatı için!

1- dedi ve beklemeye başladı. “Yazacak bir şey yok mu?” diye sordum ama bana bakmaya devam etti. “Var.” dedi sonra yeniden ekrana döndü.
           
1-  Gözlerine baktığımda iş kolikliğimi unutacak kadar beni benden almalı
2-  Günümün kötü geçmesine aldırmadan onun konuşmalarını dinlemeli ve mutlu olabilmeliyim
3-  Giydikleri ile beni çıldırtsa da tarzını hiç bozmamalı…
4-  Saçları… Umurumda bile değil. İsterse kazıtsın. Ama yanımda olsun.

Bu adam yazdıkça ben sinirleniyorum. Bu nasıl bir aşktır. Yazdığı hiçbir şey olumsuzluk içermiyor. Yüzümün asıldığının farkındayım. Beni kimse böyle sevmeyecek.

5-  Benim neyi sevdiğimi bilmeli, bunu bana hissettirmeden yapmalı, bu içinden gelmeli
6-  Dağınık olsam da o affedici olmalı. Çorabımın nerde olduğunu unutursam anımsatmalı ama salonda çıkarttım diye kızmamalı
Bu madde benden mi çalınmış? İlginç…
7-  Diş macunun sıkıldığı yer önemini yitirmeli… Önemli olan ortak diş macunumuzun olması olmalı…
8-  Denizi dağı ormanı sevmeyi öğretmeli… Hep yanımda olursa severim zaten

Artık her yazdığından sonra yüzüne bakıyorum. Neler oluyor burada? Bana bir şey mi ima ediliyor? Yoksa misilleme mi yapılıyor

9-  Biraz göbeğim olursa spora yollamalı… Kendi göbeğini de benimle gelip yok etmeli… Olmuyorsa da umurumda değil…

Aklımı yitirmek üzereyim.
10-  Esmer ve soğuk bir erkeğe aşık olmalı… Aşkı ile onu ısıtmalı…

Artık, kafamı ekrandan yüzüne doğru çeviremiyorum. Kalbim ağzımda atıyor. Tayfun bey bana mı aşık? Ben hala ekrana bakarken o çenemden tutup yüzümü kendisine çeviriyor. “Bu listedekileri yapabilecek bir kadın tanıyor musun?”

Tanıyor muyum? Tanıyorum. Çok yakından tanıyorum. Ama yanıt veremiyorum. Sadece kafamı sallıyorum. Eli hala çenemde! Ve çenemi tutup kaçmamı engelleyerek dudaklarıma eğiliyor. Küçücük, ufacık bir öpücük. Hani arkasından tokat gelecek mi korkusuyla başlayanlardan. Tokat mı? Ben deli olabilirim ama o kadar da değil demiştim. Tokat yerine öpsem?

Öyle de yaptım. Ben de küçücük öptüm. Emin olmak için.

***** 

Üç ay sonra…

Ne mi oldu? Bana evlenme teklif etti.

İki ay sonra nişanımız var. Yaz sonuna doğru düğün. Acele etmiyoruz. Çünkü bu süre içinde birbirimiz için yeni yeni listeler yapıyor sonra da o listelerdekileri yerine getiriyoruz.

Benim ilk hazırladığım liste hala duruyor. Sadece tek bir madde ekledim ona..

            46- Yukarıdaki tüm maddeler doğru kişi karşınıza çıkınca önemini yitirir… Doğru kişiyi gönlünüz bulur…


                                               SON





















2 yorum:

  1. Yine güzel bir hikaye .... Kalemine sağlık şekerim :)

    YanıtlaSil
  2. Ahhh maddeler. ☺ Keşke hepimiz böyle liste hazirlayabilsek ve uyabilsek. Çok güzeldi, yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil