3 Mart 2015 Salı

Teklif

Ailemin başka şehirde yaşaması ve yaşımın artık yirmi dört olması sayesinde iki yıldır erkek arkadaşımla aynı evi paylaşıyorum. Hemen her konuda anlaşabiliyoruz. Bu iki yıl içinde defalarca kavga ettik ve barıştık.

En son kavgamızı iki gün önce yaptık. Hala küsüz. Bu kez bitti. Ne kadar seversem seveyim, barışmayacağım. Adamın derdini anlamıyorum ki! Bazen çok basit bir şeyden büyük kavgalar çıkartabiliyor.

Neymiş, ben onun kıyafetlerini seçerken yardımcı olmuyor muşum! Pehhh ne kadar önemli bir konu. Ama tabii bu kadar basit bir konudan nasıl ilişki bitirilir noktasına tek başına gelmedi. Ben de elimden geleni yaptım. İçimde ne kadar birikmiş öfke varsa ona yönlendirdim. İş yerimdeki stresim yetmiyor sanki! Beni anlayacağına gömleğime karar ver, diyor.

Ben hiç ona diyor muyum, elbisemi sen seç diye? O neden her şeyi benim yapmamı istiyor. Annem hep der, bu erkeklere elini ver kolunu alamazsın diye. Bırak kendi işlerini kendisi yapsın, sen karışma. Hatta sorarsa ben bilmem de, derdi. Ben de kulakları çınlasın, annemi dinliyorum.


Adama bakın yahu, bugün gömleği seç diyen, yarın çorabımı al, bokserımı al da der. O kadar da uzun boylu değil. Ben anca kendi işlerime yetiyorum. Çok da yettiğim söylenemez ya. Geçen gün ondan rujumu almasını rica ettim. Aman çok da önemli değil ki bu. Marka ve numarasını söyledim. Yolunun üstündeki dükkandan aldı. Tüm yaptığı bu! Ama ona sorarsan benim için dünyanın en önemli işini yaptı. Hediye paketi yaptırmış. Şey gerçi yanına sevdiğim kokuyu da eklemiş. Bitmeye yakın olduğunu fark etmiş, o an aklına gelmiş almış.

Bunun için madalya beklemiyor değil mi? Ben de onun sevdiği pizzayı almıştım o akşam. Evde yemek yok diye kızmasın demiştim. Pek uygun örnek olmadı sanırım. Ama öyle işte. Ben çok yoğun çalışan biriyim. Bazen hafta sonu bile çalışıyorum. Arada böyle yemek kaçamakları yapmama ses etmemeli. Ne ses etmesi. Hakkını yiyemem. Mehmet bu güne kadar tek bir kez bile yemek yok diye laf etmemiştir. Bu akşam da ona yemek yapacak değilim. Hamburger mi alsam acaba?

Eve kapı çalmadan girmeye sinir oluyorum. Eminim yine surat asan bir Mehmet olacak kapıda. Kapı çalacağıma anahtarımla açarım. Asansörden inip kapıya yaklaştığımda kendiliğinden açıldı kapı. Mehmet yüzünde gülümseme ile bakıyor bana. Bu adamın aşık olduğum tarafı bu işte. O da dayanamıyor küs kalmaya. Daha kapıyı kapatmadan boynuna sarıyorum kollarımı ve kocaman bir barışma öpücüğü veriyorum.

Seni seviyorum, demek ne kadar kolay. Seviyorum çünkü. Kaçıncı olduğunu bilmediğim öpücükten sonra kendimizi yatak odasında buluyoruz. Bu barışma sevişmeleri neden diğerlerinden daha zevkli oluyor? Kaybetme korkusunu tatmak ve yeniden bulduğunu bilmekten sanırım.

Yataktan kalkıp mutfağın yolunu tuttuğumda aklımda onun sevdiği sosla yapacağım makarna vardı. Hamburgerleri atmayı istemezdim ama üzgünüm… bu akşam masaya Mehmet’in sevdiği şeyler konacak.

“Deniz, ne yapıyorsun hayatım?”

“Senin sevdiğin soslu makarnadan.”
“Hamburgerleri ne yapacaksın?”

“Barışma şerefine onları yok sayacağım.”

“Deniz, benim için önemli olan onları seninle yemek! Makarnayı yarın yaparsın. Şunları mikrodalgaya at da ısınsın.”

“Ciddi misin hayatım? Su nerdeyse kaynayacaktı.”

“Ciddiyim. Ben yere örtüyü sereyim de minderlerde yiyelim olur mu?”

“Olmaz mı? Mehmet?”

“Efendim.”

“Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum canım.”

***** 

Sevgi böyle işte… Bir an gözünü mü oysam derken bir an sonra birbirine sarılmış aynı hamburgeri paylaşarak karnını doyurabiliyorsun.

Elbette her kavga bu kadar kolay tatlıya bağlanmıyordu. Üstelik tüm arkadaşlarımız ne zaman evleneceğimizi sorarken biz daha çok kavga etmeye başladık.

İncir çekirdeği bile bazı kavgalarda büyük kalıyordu. Ama hep barışmanın yolunu buluyoruz.

Evimin her köşesinde Mehmet ile çekilmiş resimlerimiz var. Seviyorum aşık halimizi görmeyi. O da seviyordu ki bol bol ikimizin resimlerini çerçeveletiyor.

Bu akşam elinde yeni bir resim ile geldi. Yine çok seven gözlerle bakmışız. Ama bunu şimdi bir yerlere koyamam.

“Aşkım, üzgünüm ama bu bir süre kendine çekmecede yer bulacak.”

“O niye?”

“Sen de evine döneceksin!”

“Sen neler söylüyorsun?”

“Annemle babam bu hafta sonu bana geliyor. En az on gün kalacaklar. Ve seninle yaşadığımızı bilmiyorlar.”

“Öğrensinler!”

“Olur tabii. Zaten biz çok marjinal bir aileyiz. Annem hep övünür, kızım sevgilisi ile yaşıyor diye.”

“Çok iyi. Tam annene göre biriyim işte.”

“Mehmet, canım beni kızdırmak istiyorsan başarıyorsun. Hadi gel de toparlayalım şunları. Az önce şöyle bir göz attım da dünya kadar eşya var ortadan kalkması gereken.”

Neden bu kadar kızdı bilmiyorum. Ama o andan itibaren Mehmet’in yüzü bir daha hiç gülmedi. Tüm eşyalarını topladı. Resimlerin hepsini kutuladı. Dolaptaki eşyalarını hatta kirlideki kıyafetlerini bile poşetledi. Kendi evi olmasına rağmen uzun zamandır birlikte olduğumuz için çok eşya birikmişti bende. Toplanması bittiğinde evin yarısını da yanında götürüyor gibi hissettim.

Hiç sormamıştım daha önce ama bu akşamki tavrından annemlerle tanışmak istediği anlamını çıkarttım. Yine de emin olmak için sormayı tercih ettim.

“Bir akşam seni yemeğe çağırsam gelir misin?”

“Zahmet etme.”

“Mehmet, neden bu kadar kızıyorsun anlamıyorum. Annemlerin karşısına bir anda çıkartamam ama önce anlatırım sonra tanışırsınız.”

“Gerek yok.”

“Ne demek gerek yok?”

“Kusura bakma ama tanışmak istemiyorum.”

O kadar üzüldüm ki anlatmam mümkün değil. Mehmet sanki eşyaları ile birlikte sevgisini de alıp gidiyor. Yemek bile yemedi. Sabah gidersin dedim, dinlemedi. Eşyalarını arabasına yüklediği gibi kuru bir öpücük bırakıp yanağıma, evine gitti.

*****

Annemlerle geçen on gün cehennem azabı gibiydi. Onlara belli etmemek için çok çaba harcadım. Bu çaba bende baş ağrısı olarak etkisini gösterdi. Sonunda onları mutlu olduğuma ikna edip uğurladım.

Bu süreçte birkaç kez aradım Mehmet’i. Hep soğuk konuştu benimle. Tüm ortak arkadaşlarımızı aradım. Herkes Mehmet’in çok normal gözüktüğünü, hiç üzgün olmadığını söyledi. Yıkıldım resmen.

Bu adam değil miydi on gün önce beni sevdiğini söyleyen? Ne oldu da her şey değişti? Annemleri bahane edemez. Benim nasıl bir aileden geldiğimi ve onunla yaşamaya başlamamın nasıl büyük bir değişim olduğunu biliyor.

Acaba bunların hepsi bahane mi? Bıktığı ve bitirmek istediği için mi böyle yapıyor? Ben bu kadar üzgünken onun son derece normal davranması, hiç normal değil. Kavgalarımızda hep ikimiz de üzgün olurduk. Ama bu kez tek üzülen benim.

Tek başıma geçecek ilk gecem. Her üzüldüğümde yaptığım şeyi yapıyorum. Puzzle yaparak vakit geçiriyorum. Daha önce söylememiştim değil mi? Evde, onlarca bitmiş ve çerçevelenmiş puzzle var.

Bir şey yiyemedim. İçim almıyor. Mehmet yokken neden böyle oluyorum? Çünkü onu çok seviyor ve çok özlüyorum. Bir kaseye yoğurt koydum. Bir dilim de ekmek aldım. Yeter bu bana. Bir yandan küçük parçalarla uğraşıyorum, bir yandan da yoğurttan bir iki kaşık yiyorum.

Bir sat kadar sonra kapı çaldı. Kimdi bu?

O tabii ki!

Kapıyı sonuna kadar açtım. Hemen kucağına atladım. Şaşkın adam düşecekti nerdeyse. Bilmiyor mu benim ani hareketlerimi? O kadar özlemişim ki yüzünde öpülmedik yer bırakmadım. Kucağından bırakmadan içeri girip kapıyı kapattı. Özlemle öptü, öptü öptü. Kapı çalınınca bıraktı beni. Yine kim geldi diye kapıyı açtığımda, kapıcı karşımda duruyordu.

“Abla bu valizleri içeri almayacak mısınız? Çalınırlar valla.”

Şaşkın aşkım, ben öyle kucağına zıplayınca valizlerini unutmuş dışarıda. Hemen içeri aldık ve dolaba yerleştirmeye başladık. Bir sürü resim de olması gereken yerlere dağıldı. Bunları yaparken de on günün hasreti ile sık sık öpüştük. İşimiz bittiğinde evim yine eski sıcak haline bürünmüştü.

Bir paket vardı resimlerin yanında. Merak ettim içinde ne olduğunu. En sonunda onu eline aldı. Yemek masamın üstüne yaydı içindekileri.

Son çektirdiğimiz resmi de yanına koydu.

“Bu yeni puzzleın.”

“Ne bu?”

“Bizim resmimiz.”

“AAA nasıl yaptın?”

“Ben yapmadım. Yapan bir firma buldum onlara yaptırdım.”

“Süper bir hediye. Çok teşekkür ederim aşkım.”

“Ne kadar zamanda tamamlarsın?

“Vaktime bağlı ama sanırım bir haftada tamamlanır. Sen de yardım eder misin?”

“Bu kez tek başına yapacaksın.”

Oysa hep yardım ederdi. İkimiz yapınca çok daha çabuk biterdi. Bitmiş halini duvarımda görmek istiyorum. Ama madem tek başıma yapacağım hemen işe koyulmalıyım.

O akşam yemek masasının üstündeki parçalardan kenarları birleştirdim. Ama daha fazla oyalanmadım. Kapatmamız gereken bir açık var. 

Neden bana surat yaptığını, neden on gün boyunca tafrasından geçilmediğini o akşam sormadım. Bir kez daha tadımız kaçmasın istedim. Ertesi gün konuştuk. Meğer kızmamış, sadece ben öyle sanayım da hayatındaki yerini anlayayım diye yapmış. Sanki bilmiyorum.

Ama galiba o benden daha çok biliyor benim kıymetimi. Bazen düşünüyorum da, o daha verici bir yapıya sahip. Sanırım benim de silkelenmem ve kendime gelmem lazım. Biraz bencilim çünkü.

*****

Ertesi gün birlikte alış verişe çıktık. Bir kazak gördüm. Ben bu kazakları çok severim. Şöyle kalın yünden kar tanesi desenli kazaklar vardır ya. İşte onlardan. Mehmet için ona uygun bedeni, kendim içinde en küçük bedeni almaya karar verdim. Umarım sever. O pantolon denerken ben kazakları paketlettim bile. Acaba Kızılay dağıtmış gibi giyinmekten memnun olur mu?

Bir de kot alacak. Çok yakıştı giydiği kot. O sırada bir gömlek dikkatimi çekti. Oduncu gömleği tarzı. Ama kollar dirseğe yakın bir noktaya kadar katlanmış. İçine de uzun kollu kalın bir penye konmuş. Mankenin üstünde çok güzel duruyordu. Sevgilimin gözlerine uygun olsun diye mavisini sordum. Varmış.

“Bunu alalım mı? Sana yakışır.” dediğimde çok mutlu oldu. Allahım ben bu adamı bu kadarcık mutluluktan bile mahrum etmişim. Oysa o benim için ne çok şey yapıyor. Şimdi kesinlik kazandı, ben bencil domuzun tekiyim.

Dükkandan çıkarken daha da sıkı sarıldı bana.

“Seni özledim.”

“Özledin mi?”

“Evet. Başka bir şey yoksa alınacak eve dönelim.”

Ev… Orası bizim evimiz. Ama biz neyiz?

Sakın bu halimizden şikayetçi olduğumu sanmayın. Onunla çok mutluyum. Ama bazen adımızın konması gerektiğini düşünüyorum. O da düşünürse söyleyecektir. En iyisi eve gitmek ve bu günümüzün tadını çıkartmak.


Kazağını çok sevdi. Ben de onun kazağı sevmesini sevdim. Ve üstelik ikimizde seviştikten sonra çıplak bedenlerimize giyerek defile yaptık. Meğer benim sevgilim pek muzipmiş.

*****

Akşamları beni hemen masanın başına oturtuyor. Bitir artık şu resmi diyor. Kolay sanki. Neden şöyle bol renkli bir remimizi değil de bol beyazlı bir remimizi puzzle yaptırmış ki? Ne kadar zorlanıyorum yaparken. Haftayı yarıladığımda onu da yarılamıştım. Lanet adam tek bir tane bile parça yerleştirmedi. Hatta ben yaparken yanıma gelip seyrettiği anlarda bile yardımcı olmadı.

Bu akşam lafı ikide bir annemlere getirmesi de ilginç.

“Beni anlatmayı düşünüyor musun hala?”

“Elbette sen istersen anlatırım.” Yok öyle topu bana atıp kaçmak. Benim de bir gururum var. Sıkıştırdım köşeye…

“Eh o zaman daha anlatma.”

Elimdeki minicik puzzle parçası olacağına neden beyzbol sopası olmadı ki. Şöyle kafasına vursam, donkkk diye ses çıksa? Ay yok kıyamam. O da anlat diyecektir bir gün.

“Sen de onlara gidip kalmayı düşünüyor musun?”

“Şu ara değil. Yeterince ayrı kalmadık mı? Yine mi ayrılalım istiyorsun?”

“Ben halimden memnundum. Sorun olmaz.” Anladım mahsus yapıyor. “Benim için de sorun olmaz ama önce onları biraz özleyeyim.”

“Tamam. Özleyince söyle de seni uçakla yollayayım.”

“O kadar mı bıktın benden?”

“Bıkmadım. Sadece senin isteklerin benim için önemli. Onu demeye çalışıyorum.”

“Ama çok kaba bir şekilde söylüyorsun.”

“Sen benimle uğraşma bitir şunu hadi.”

On dakika sonra iki kadehe şarap koyup geldi. Kadeh bittiğinde ben de bittim. Gözlerim yoruldu ama bir kısmını daha bitirdim. Üç dört güne kadar tamamen bitecekti.

*****

Bugün ilkokuldan beri ayrılmadığım arkadaşım aradı. Sevgilisinden ayrılmış. Aldatmış kızı. Hödük. Önce ayrıl sonra ne yaparsan yap. Ama olur mu? İstenilen erkek desinler. Hödük mü dedim. Az bile dedim. Mehmet de yapar mı?

Umarım yapmaz. Büyük konuşmayayım. Konuşan herkesin başına geldi çünkü. Yine de içim içimi yedi. Ben bir arasam? Yok iş yerine sürpriz ziyarette bulunayım.

Elime de bir demet çiçek alayım. Bir kutu da kurabiye. Bir şeyler yakalarsam kafasına atmak kolay olsun.

*****

Kurabiyelerin yanına çaylar gelince Mehmet de işine ara verdi. Çok yoğun çalışıyor sevgilim. Neyse ki aldatmıyor. Yani en azından bugünlük! Ama beni herkese sevgilim diye tanıtıyor. Biraz daha rahatladım.

Arkadaşımın başına geleni anlattım. Zeki adam şu Mehmet. “Sen de beni kontrole mi geldin?” dedi hemen. Olmuş karpuz içi kadar kırmızıyım eminim.

“Özür dilerim. Ama bir an korktum.” Sarıldı yine. Biraz daha rahatladım.

“Kork tabii. Beni kapacak kadın çok. Ayağını denk al.”

“Gözlerini oyarım onların.”

“Cani”

“Dalga geçme. Çok korktum.”

“Tamam korkma artık. İşe mi döneceksin?”

“Hayır senle eve gideriz diyordum. Çok mu işin?”

“Az kaldı. Yemek yer eve öyle gideriz.”

Öyle de yaptık.

*****

Bugün Cumartesi. Ben hapşırıyorum. Soğuk algınlığı serdi beni resmen. Tüm günü uyuyarak geçirdim. Mehmet ilaçlarımı verdi. Çorba yaptı ve ıhlamur kaynattı. İnsanın iyi ve kötü gününde yanında olan erkekten daha iyi bir şey yok.

Ona hastalığı geçirmemek için öpmüyorum. Kıyamam. Ya o da hastalanırsa?

Yine uyuyorum. Gece ne yapacağım? Ama gözüm açılmıyor! Yapacak bir şey yok.

*****

Sabaha karşı üçte uyandım. Gayet iyiyim. Ve elbette uykumu almış durumdayım. Salona geçtim. Oda sıcak. Kaloriferi kısmamış. Daha fazla üşütmeyeyim diye yapmıştır. Ayağımda kalın yün çoraplarım. Üstümde bir örnek kazağımız ve eşofmanımla salonda biraz oturdum. Televizyonda bir şey yok. Kitap okursam uyurum dedim ama o da pek zevkli gelmedi bu saatte.

En iyisi puzzleın başına oturmak. Zaten az kaldı. Son köşeyi yapıyorum. Sabah saat altı olduğunda hala uykum yoktu. İki fincan ıhlamur bitirmiştim, bir de puzzleımı.

Çok güzel gözüküyoruz. Çok da aşık bakıyoruz. Bu aşkı kaybetmek istemiyorum. Umarım hep yanımda kalır diye dua ettim. Sonra da asıl önemli işi yapmak için kartonu aldım.

Kaybolmasını, dağılmasını engellemek için yapıştırmam gerekiyor. Bu işlerde tecrübeliyim. Her yaptığımı bir karton üstünde yaparım. Bir başka kartonu da ters çevirmek için kullanırım.

Başardım. Hiç dağılmadı. Şimdi de tersten tutkalı süreyim. İş bitsin. Sonra yatar uyurum. Kartonu kaldırdığım an öylece kaldım. Puzzleın arka yüzünde bir yazı vardı. Defalarca kez okudum o yazıyı.

Ne kadar zaman ayakta öylece kaldığımı bilmiyorum.

Müthiş üç kelime yazılıydı orada…

“BENİMLE EVLENİR MİSİN?”

Beynim çılgın gibi çalışıyordu. Bu adam deliydi. Şunu sorsaydı ya. Bir haftadır bunu bitirmek için uğraşıyordum. Meğer uğraştığım hayatta duyabileceğim en önemli soruymuş!

Ne yapacağımı düşünüyordum. Mehmet daha uyanmazdı nasılsa. Hemen çekmeceleri karıştırdım. Aradığım şeyleri bulup çıkarttım. Makas ve bantı da aldım.

Hediye paketlerini saklamak çocukluğumdan kalma alışkanlıktı. Renkleri uygun olanları yan yana sıraladım. Makası elime alıp uygun şekillerde kestim. Birbirlerine ekledim sonra da yatak odasına gittim. Ses çıkartmadan yatağın karşısındaki duvara yapıştırdım. Gayet güzel olmuştu.

Mehmet’i uyandırmadan yatağa girdim. Sevdiğim erkeğe baktım. Huzurlu bir uykuya daldım.

*****

Yüzüme ve dudaklarıma konan öpücüklerle uyandım. Mehmet gülerek bakıyordu.

“Sadece 'Evet' deseydin yeterdi.” dedi.

“Sen de sadece 'Benimle Evlenir Misin?' deseydin yeterdi.” dedim.

“Artık beni annenlerle, evleneceğin erkek olarak tanıştırır mısın?”

“En kısa sürede”


                                               SON




4 yorum:

  1. Ablacığım senin kısa hikayelerindeki lezzet inan hiç bir şeyde yok. Defalarca bıkmadan usanmadan tebessümle okuyorum, okuyacagim. Yüreğine sağlık ♥

    YanıtlaSil
  2. Asuman 😍kısa hikayelerdeki başarın inanılmaz güzel insanın ağızında tat bırakıyor😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler canım, ben de çok keyifle yazıyorum ama sizlerin bu kadar keyif alması başka bir güzellik.

      Sil