26 Ağustos 2015 Çarşamba

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 7. Bölüm

Şubat ayının ortası geldiğinde zorlamamak için verdiği kararlara pek uymamıştı. Yakup’un da ısrarları ile baş başa gidilen yemeklerin sayısı biraz artmıştı. Çağla’da her buluşmada onu daha yakından tanımaya çalışıyordu. Bu süreçte diğer iki erkeğin de kalbini kırmamaya uğraşıyor uzun aralıklarla onlarla da bir şeyler paylaşmış olmak için yemek ya da sinema davetlerini kabul ediyordu.
Yakup ile gerçekleşen her buluşma, bitmek bilmez konuşmaları ile çok sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
Nokta koyma zamanı gelmişti.

***** 

Berna ve Jülide ile buluştuğunda kızların sorularına sabırla cevap verdi. Aslında diğer ikisini beklemesi daha doğru olacaktı. Çünkü onlar da aynı soruları soracaktı. Beş kız okul arkadaşıydı. İki kız geç saatlere kadar çalıştıkları için onlarla buluşmak daha güç oluyordu. Berna işten yeni ayrılmış, yeniden iş aramaya başlamıştı. Jülide ise babasının şirketinde vakit geçiriyordu. Yeni sözlenmişti ve kısa zaman sonra nişanı vardı.
Çağla’nın açıklamalarından sonra Berna daha fazla dayanamadı. “Bak kızım, bu kadar naz aşık usandırır. Ben en çok Doğan’ı beğendim. Sana önceden de söyleştim. En kalitelisi o.”
        Çağla son zamanlarda aklında dolanan tilkileri çok da açık etmeden yanıtladı arkadaşını. “Allah aşkına Berna, onun boyuna bak bir de bana bak. Otuz santim fark var aramızda.”
Berna bir yandan başlarına gelmiş garsona siparişleri veriyor bir yandan da Çağla’ya yanıt veriyordu. “Yıllar önce bir laf duymuştum ‘yatakta boy farkı kalmaz’ diye. Ne dert ediyorsun ki?” Garsonun fal taşı gibi açılmış gözler ile Berna’ya bakması ve arkasını dönüp gitmesi bir olmuştu. Çağla, Berna’nın bacağını çimdikleyerek “Kızım senin şu çenen ne zaman kapanacağını neden bilmiyor? Bir daha buraya gelip yemek de yiyemeyeceğiz. Hem senin aklın neden yatağa çalışıyor? Benim derdim o değil. Topuklu bile giysem en az yirmi - yirmi beş santim fark olacak aramızda. Annemin eski erkek arkadaşı varmış çok uzun boylu. Ona ‘sen kaldırımın altından yürümezsen senin yanında yürümem herkes bize bakıyor’ dermiş. Ben de öyle mi yapacağım? Adam hep kaldırım altında yürürse bir gün maazallah bir arabanın ya da otobüsün altında kalır. Ben de dul kalırım.” Çağla, üzülmüş gibi sesini de ağlamaklı hale getirmişti. Berna’nın o akşam keyfi yerindeydi. Yine ona uygun bir yanıt geldi. “AAA iyi fikir kız. Erkenden ikinciyi alırsın. Daha ne istiyorsun?” Berna her zamanki gibi vurdumduymazlık yapıyordu. Çağla, nefesini vererek Jülide’ye döndü. “Jülide, benim kolum yetişmeyecek sen şunun ağzına bir tane çarpsana. Ne biçim şeyler söylüyor.”
Jülide, Çağla’yı dinleyeceğine, Berna’ya destek verdi. “Ne çarpacağım? Haklı kız. Fakat bir sorun var. Doğan zengin mi? Mirası falan kalacak mı? Ona göre erken kurtulmakta fayda var ya da yok karar verelim. Hem sen birinciyi bulmakta bu kadar güçlük çekiyorsun, dul kalırsan daha da güç olmasın. Evlenir evlenmez hamile kal sen. En iyisi bu!”
“Ay saçmalamayın akşam akşam kafa dağıtalım dedim, kafamı bozdunuz. Nerde kaldı Yeşim ile Elif? Onlar sizin hakkınızdan gelir. Ben yorgunum.” Çağla, kızların takılmalarından kurtulamayacağını anlayınca çareyi kaçmakta buldu.
Jülide, “Yeşim gelecek ama Elif mesaiye kalıyormuş.” Diye açıkladı.
“Yine mi? Bu kız ya şirketten birini buldu mesai yapıyor, ya birinden kaçmak için mesai yapıyor.” Berna yine fikirlerini sıralamaya başlamıştı. O sırada makyajı tamamen gitmiş Yeşim kapıdan girdi. Yorgun olduğu belliydi. Her sabah ve akşam üç vesait ile karşıya gidip gelmek onu çok yoruyordu. Çağlayan’da çalıştığı için araba ile geçmek mantıksızdı. O da doğal olarak yoruluyordu yollarda. Üç kız yorgun arkadaşlarına acıyan gözlerle baktı. Yeşim onların bakışlarının farkına varınca biraz daha acındırdı kendisini. Sandalyeye kendini attıktan sonra derin nefesler alıp ancak selamlaştı. Daha üstündekileri çıkartmamıştı bile.
“Sizi öpemeyecek kadar yorgun ve halsizim. Sanırım hasta oluyorum.” Der demez hapşırınca hepsi birden “Çok yaşa” dedi. O arada bir yandan başından beresini çıkartıyor, bir yandan burnunu silmeye uğraşıyordu. Sıra şalına gelemeden bir kez daha hapşırdı.
Jülide kızgın gözlerle bakıp söylenmeye başladı “Kapmışsın gerçekten hastalığı. Ama sana dedim o galaya straplez tuvalet ile gidersen üşütürsün diye. O gece kar yağıyordu. Bizim hatun seksi gözükecek ya, giymiş topuklu ayakkabı, üstüne de tuvaleti. Onların üstüne de ayıp olmasın diye taklit kürkünü takmış. Dötü dondu tabii.”
“O gece üşümeyecek kadar ısınmıştım hayatım.”
Bu yanıta şaşıran Çağla “O nasıl oluyormuş?”  diye sordu.
“Benimki izne geliyormuş. Onunla konuşunca o kadar mutlu oldum ki soğuğu falan unuttum.”
Bir süre Yeşim’in askerdeki sevgilisi hakkında konuştular.  Gelen yiyeceklere yenilerini eklediler. İçecekler ikişer kadehin üstüne çıkmayacağı için hepsi temkinli gidiyordu. Masa biraz sakinleştiğinde üç kız da son yılın en önemli konusu olan Çağla’nın hamile kalmasını konuşmaya başladı.
“Baba adayın ne durumda?” Kızlara anlattıklarından habersiz olan Yeşim merakla sormuştu.
“Baba adayım yok daha. Yakup… Yakup’u hatırlıyorsun değil mi? Şu sarışın kahverengi gözlü olan.”
“Çok konuşan desene şuna. Daha kolay anımsar.” Jülide, kendi az konuşan sözlüsünden sonra herkesi çok konuşan diye tanımlıyordu ama Yakup için bu kesin doğru bir tanımdı.
“Haklısın.” Sonra Yeşim’e dönüp, kızlara daha önce anlattıklarını kısaca tekrarladı. Sonra da kararını tasdik etmeleri için kızlara zarf attı. “Geçtiğimiz ay onunla biraz daha fazla zaman geçirdim. Çok konuşmasa fena değil ama sanki öyle birinin çocuklarımın babası olmasını istemiyorum gibi geliyor.”
“Bence de olmamalı.”
“Kesin olmamalı. Boşa vakit kaybetme.”
“Doğan’ı seç diyorum sana.” Berna yine aynı kişiyi söyleyince masadakiler biran baktılar. Çağla “Bekle biraz daha o da olmazsa seni onunla tanıştırırım olur mu? Madem bu kadar çok beğendin değerlendirirsin fırsatı.” Aslında aklındakilere uymuyordu bu dedikleri ama o an tutamamıştı kendisini. Berna onun söylediklerine aldırmadan yanıtladı. “Çağlacığım, beni biri ile tanıştıracaksan Fatih ile tanıştır. Müthiş yakışıklı biri”
“Tamam biraz sabırlı olursan o iş kolay, şu anki kızlardan birini yakında sepetler, ben de seni kontenjandan sıraya sokarım. Sen de elinden geçen ama bir şey elde edemeyen kızlardan biri olursun.” Berna’nın Fatih takıntısını nasıl da unutmuştu. Bu kızın onda ne bulduğunu hiç anlamıyordu. Aslında ne zaman konu şirkettekilere gelse hep Fatih’i anıyordu. Yakışırlardı ama karakterleri tersti. Neyse ki Berna da anlamış gibiydi, üstündeki kazağın yakasını çekip tükürürmüş gibi yaptı “Tu tu tu tu. Aman yok istemem. Harbi yakışıklı ama o kadar kız varsa bana iş çıkmaz. Çıksa da her gittiğimiz yerde karşımıza çıkacak kızları yol yol bitmez.”
“Emin ol ondan sana da iş çıkar da senin istediğin gibi olmaz.”
“Haklısın. O gün büroya geldiğimde beni fark etmedi bile.” Berna’nın sesi gerçekten hayal kırıklığı yüklüydü.
“Bir daha gelirken kıçının altında biten bir etek ya da şort giy, biraz da göğüs dekoltesi yap. Bak bakalım görmemesi mümkün mü? Tüm mıknatıslarını kuşanmış olacaksın. O da sana çekilecek.”
“Hadi be. Uğraşamam ben onunla. O gitsin öyle kızlarla aşık atsın. Gerçi öbürü kimdi? Hani esmer olan?”
“Caner mi? O nişanlı.”
“Yok ya o değil küçük patron?”
“Tayfun bey mi?” Şaşırmıştı Çağla. Onu ne zaman gördüğünü anımsamıyordu ama Tayfun Bey yakışıklı değildi. Hatta çekici tek bir tarafı bile yoktu. Esmer, karakaş kara gözlü biriydi. Birkaç sene önce izlediği bir gençlik dizisindeki repliği anımsadı.  “Sen kara ben kara, iki kara yan yana olmaz” O zamandan beri emindi kendisinin tipi sarışındı. Arada kumrallardan da beğendiği oluyordu ama asıl tipi kesinlikle sarışınlardı. Yine de Berna’nın Tayfun Beyi ne zaman görüp de fark ettiğini anımsayamadı.
“Evet, o işte. Yakışıklı adam valla! Ama kız arkadaşı var. Bakmaz o da bana.”
“Kız arkadaşı mı var? Nereden biliyorsun?” Kendisi bile bilmezken Berna nerden öğrenmişti? Hem kimdi o kız? Elbette biri olacaktı. Kaç yaşında adamdı. Hayatında birilerinin olması çok normaldi. Normal olmayan bunu Berna bilirken kendisinin bilmemesiydi.
Düşüncelerinin üstüne tuz biber eken Berna ballandırarak anlatmaya başladı. “Geçenlerde gittiğim bir lokantada gördüm. Çok aşık belli. Gözünü kızdan bir an bile ayırmadı. Çok güzel sarışın biriydi. Müthiş güzel makyaj yapılmış. Manken olabilir. Boyu da adama uygundu. En az bir yetmiş beş vardı. Aa topuklu giymiştir belki.” Berna kızın dış görüntüsünü bir yandan imrenerek anlatırken, bir yandan da kusurunu bulmaya çabalıyordu. 
“Bize ne Allah aşkına topuklu mu topuksuz mu giymiş. O adam gülmeyi bile bilmiyor. Kızın yüzüne bakması da ondandır. Ne konuştuğunu anlamaya çabalıyordur. Espiri yaparsa belki anlar da gülerim diye zorlamıştır kendisini.” Kendi sesinin bu kadar sert çıkmasını tuhaf buldu. Sinirlenmiş miydi? Galiba patronundan bahsederken bu kadar beğendiğini belli etmesi sinir etmişti.
Çağla’nın içten içe verdiği tepkilerden habersiz olan Berna anlatıyor, diger iki kız da onların arasında geçen konuşmayı ilgi ile izliyordu. “Güldüğünü görmedim fakat kıza dokunmasından çok etkilendim. Biraz hüzünlü bir masaydı galiba. Yine de o kıza değer verdiği kesin.”
Çağla dinlediklerinden sonra patronun sevgilisini daha çok merak etmeye başladı. Şirkette hiç konuşulmayan bir konuydu bu. Bunun nedeninin öyle biri olmadığını sanması kendi hatasıydı. Bu adam bu yaşında kadınsız olacak değildi ya. Acaba ilişkileri ciddi miydi? Evlenecekler miydi? Ona neydi ki? En iyisi bu konuyu kapatmaktı.
Utançla sipariş alan garson bu kez de meyve tabağını getirmişti. Adamın şansına masada yine bebek konusu açılmıştı.
“Sen şu bebek işini bir an önce hallet kızım. Yeğen sevelim.” Yeşim kendi planını anlatmıştı. Sevgilisi askerliğini bitirir bitirmez evleneceklerdi. Zaten kısa dönem er olarak gitmişti. İlk yıl hemen bebek istiyordu Yeşim. Sonra iki yıl ara verecek ikinci çocuğu yapacaktı. Planı buydu. Ne de olsa onun planlarını aksatacak bir sorunu yoktu.
“Senin aşık olduğun adam da planların da hazır kızım. Ben ne adamı buldum ne plan yapabildim. Hiç yok mu etrafınızda bana uygun erkek?” Çağla, bunu sorarken ne kadar çaresiz olduğunu belli etmişti.
Kızlar özel olarak birbirlerine kimseyi ayarlamazlar, ortak gidilmiş ortamlarda tanışılmasına zemin hazırlarlardı. Jülide, “Bak, benim nişanda Ali’nin bir sürü arkadaşı olacak. Onlardan birine belki abayı yakarsın? O zaman seninle elti gibi de oluruz. Güzel olur.”
En yakın ortak görüşme bu nişandı. İyi değerlendirmesi gerekiyordu. Çağla, o zamana kadar başkasını bulmazsa bu fırsatı asla kaçırmamalıydı.
“Olur tabii. Aslında bu sene sonuna kadar birini bulup mutlaka evlenmem lazım. Yoksa…”
“Yoksa ne? Evlenmeden mi doğuracaksın?” Yeşim hayretle söylemişti son cümleyi. Garson boş tabakları toplarken duyduğu bu cümle ile öksürmeye başlamıştı. Çağla bir daha o lokantaya gelemeyeceğinden emindi…
“Yavaş kızım. Tüm masalar bize bakıyor. Elbette evlenmeden doğurmak istemiyorum ama çok az zamanım kaldığında hala birini bulamamışsam öyle de deneye bilirim şansımı.”
“Saçmalıyorsun.” Kocaman gözlerle bakıyordu arkadaşına Yeşim.
“Saçmalamıyorum. Şu an aklımda olan iki konudan biri bu.”
“Diğeri ne?” Soran Jülide idi.
Çağla üçüne de baktı. Yanıtını çok merak ettiği soruyu sordu.  “Çocuk doğurmak şart mı?”
“Şart” diye yanıtladı üç kız da Çağla’yı.
Arkadaşlarının yüzüne baktı. Evet şart olmalıydı. En azından kadınların dörtte üçü, ki bu masaya göre alınmış bir istatistikti, ‘şart’ diyordu. Demek ki şarttı. Çağla içini çekti. Kaçışı yoktu. Aşık olacak, evlenecek ve doğuracaktı.
“Doğurmak şartsa, babanın kim olduğuna da kadının karar vermesi şarttır değil mi?”
“EEE bu saçma sorunun ardından ne gelecek?” Jülide kızgın bakmaya başlamıştı. Yeşim ile Berna da ondan aşağı değildi.
“Şu gelecek. Ben eğer bu yılın sonuna kadar koca bulamazsam, bir baba da olmasını istediğim özellikleri sıralayacağım. Yaptığım listeye uygun bir adayın Türkiye’de olma ihtimali düşük. Vardır da ben o kişiyi bulamam. Böylece tek alternatif kalıyor geriye…” Çağla susar susmaz kızların hepsi bir ağızdan “Sperm bankası” diye bağırdı. İşte o an gerçekten tüm masalar onlara baktı. Çağla başını elindeki kadehe eğmiş, o konuşmalar kendisi ile ilgili değilmiş gibi davranıyordu.
“Kızlar, beni daha fazla rezil edemezdiniz. Kapayın şu çenenizi.”
Kızlara ilk kez anlattığı bu konuyu uzun zamandır düşünüyordu. Sırf bu nedenle para biriktirmeye başlamış masraflarını kısmıştı. Ailesinin karşı çıkacağını bildiği için bir süre Amerika’da yaşayacağı haberini yayıp orada evlenip ayrılmış gibi yapabilirdi. Kimsenin bilmesi gerekmiyordu doğruları. Yine de arkadaşlarına söylemişti. Onların kendisini anlayacağından emindi.
Jülide arkadaşının ciddi olduğunu anlayınca, verdiği kararın zorluklarından bahsetmeye başladı “Bu çok sorumluluk isteyen bir karar. Babasız bir çocuk büyüteceksin. Büyüdüğünde babasını sorduğunda ne diyeceksin?”.
“Bak tatlım, şu an tek başına çocuk bakan anneler yaygın. Benim çocuğum büyüyene kadar da sperm bankasından edinilmiş çocuklar yaygınlaşır. Onların arasında yaşar gider. Hatırlamıyor musunuz? Biz çocukken tüp bebek konuları açıldığında ne kadar yadırgamıştık. Tüpte çocuk nasıl oluyor diye konuşup dururduk. Şimdi bir sürü tüp bebek kocaman genç kız ya da delikanlı oldu ve hiç yadırganmıyorlar.”
Yeşim başını sallayarak konuştu. “Haksız değilsin ama yine de bir risk değil mi bu?”
“Kızlar akşam akşam felsefe yaptırmayın bana. Aşık olup evleneceğim erkeğin risk olmadığının garantisi var mı? Kavun mu bu?”
“Kavundan koca olmaz. Sen yine de bizleri dinle. Bu aralar bol bol erkeklerin olduğu ortamlara gir. Mutlaka gönlüne göre birini bulacaksın.” Jülide hala nişanından umutluydu.
“Umarım.”
Gecenin sonu gelmişti ama kızların kalkmaya niyeti yoktu. Kahvelerini söyleyip biraz daha sakin bir ortamda konuşmaya devam ettiler. Yeşim o ana kadar içinde tuttuklarını söylemeye başladı.
“Çağla, şu anlattığın planların var ya, onlardan vazgeç. Çünkü bu yaptığın çok büyük ayıp! O erkekleri gıyabında listelemişsin, sonra da pazar tezgahındaki tadına bakılıp atılacak yiyecekler gibi deniyorsun. Kendini de onları da rahat bırak. Hem sen değil miydin, ilk çıktığımda ilişkinin ne olacağını anlıyorum diyen? Neden boşuna vakit kaybediyorsun?”
Mantıklıydı söylenenler. Çağla, tüm planlarının bir anda yerle bir olduğunu hissetti. Yakup çok iyi bir arkadaştı. En azından kısa sürede olmayacağını söylemeliydi. Kızlar haklıydı. Arkadaşım dediği insanların yüzüne sonra nasıl bakacaktı? Yakup ile ne evliliği ne de ondan çocuk yapmayı düşünmüyordu. Bunu en kısa sürede ona da belli etmeliydi.
Yaptığı tüm planları yeniden gözden geçirmeliydi. İşte arkadaşları ile hayatının önemli olaylarını paylaşmayı bunun için seviyordu. Kızlar ile fikir jimnastiği yapmak kararlarını sorgulamak daha doğru kararlar almasını sağlıyordu. 
O düşünürken uzun süredir susan Berna, Çağla’nın fikrini değiştirdiğinden habersiz bir anda patladı. “Çağla, sen koca mı arıyorsun, yoksa damızlık mı? Saçma sapan kararlar almışsın.” Ah bu garson! Adam yine en olmayacak zamanda fincanları toplamaya gelmişti. Berna’nın dediklerini duyar duymaz fincanları bırakıp uzaklaştı. Acaba bahsi geçen damızlığın kendisi olacağını falan mı sanmıştı?
Çağla aklından geçenlerle güldü. Sonra kendisinden yanıt bekleyen arkadaşlarına açıkladı. “Hepiniz haklısınız. Saçma ama etrafımda olan erkekler onlar. Üçü de defalarca kez aksini belli etsem de etrafımda olmaktan, hayatımın erkeği olduklarını sanmaktan vazgeçmedi. Ben de bir şans vereyim istedim. Anladım ki böyle olmayacak. Planlarımı ve sıraya koyduğum üçlüyü iptal ettim. Üçlü de değil ya neyse siz üçlü bilin.”
“Ne demek siz üçlü bilin? Kızım sen ne anlatıyorsun? Şimdi bu erkeklerle çıkmaktan vazgeçtin mi? Geçmedin mi?”
“Geçtim. Onlar benim iş arkadaşlarım.”
Sözlü olmanın verdiği romantizm ile Jülide “Sen belki de en sonunda ilk görüşte aşık olacaksın. Böylece kaybettiğin vakti de kazanacaksın.”
“Keşke öyle olsa tatlım.”
“Sık dişini iki ay sonra benim nişanım var. Ondan iki ay kadar sonra da düğüne niyetimiz var. İkisi de senin için fırsat.”
“Ya elimiz boş dönersek?”
“O zaman Amerika işini ciddi olarak düşünürsün.”
Kızların da aklına yatmıştı son çare. Sonuçta arkadaşlarının sorununu da, nasıl çözülmesi gerektiğini de biliyorlardı. Oldu oldu, olmadı alternatif yolu deneyecekti.
“Dengesizleştiğinin farkındasın değil mi? Şu yirmi beş yaş sende takıntılar oluşturdu. Doktora gittin mi bu arada?” Yeşim konuyu birden ciddileştirmişti.
“Gitmedim. Haftaya randevum.”
“O zaman şu yazıyı bir oku. Sonra da doktorunla bunu konuş.” Çantasından çıkarttığı kağıdı uzattı. “Neymiş o yazı?” diyerek Yeşim’in uzattığı kağıdı aldı. Bilgisayar çıktısında bir kadın doğum uzmanının verdiği bilgiler yer alıyordu.
“Yazının tamamı önemli ama özellikle senin için aşağıda bir bölümü kırmızıyla işaretledim. Orası seni yakından ilgilendiriyor galiba.”

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu ile yaptığımız röportajı mutlaka okuyun.

- Yumurtaların saklanması işlemini tanımlar mısınız?
Yumurta dondurma yöntemiyle yumurtalarını saklayan bir kadın kendini hazır hissettiği zaman, isterse 50'li yaşlarda bile çocuk sahibi olma şansını yakalayabilmektedir. Bunun için ilk olarak tüp bebek tedavisinde kullanılan yumurtalıkları uyaran ilaçlar yardımıyla kadının fazla sayıda yumurta hücresi üretmesi sağlanır. Toplama işlemi sonrasında yumurtalar etrafındaki hücrelerden temizlenir ve normal olan olgun yumurtalar hızlı dondurma tekniğiyle dondurularak sıvı nitrojen içerisinde (-196°C) saklanır. Çok hassas olan yumurtaların dondurma işlemi esnasında kullanılacak yöntemin seçilmesi çok önemlidir. Yavaş dondurma yönteminin uygulandığı ilk yıllarda çözme işlemi sonrasında yüzde 60 oranında yumurtalar canlı kalırken, günümüzde Montreal`deki McGill Üniversitesi'nde geliştirilen hızlı dondurma (vitrifikasyon) yöntemiyle bu oran yüzde 90`lara ulaşmıştır.

- Hangi durumlarda bu işleme gerek duyulabilir?
Bu yöntem, yumurtalık kapasitesini erken yaşta kaybetme riski ile karşı karşıya kalan kadınlar için kullanılmaktadır. Genç yaşta kanser hastası olan kadınlara tedavi süresince verilen ilaçlar ve ışın tedavisi yumurta hücrelerini öldürmekte ve kadın erken dönemde menopoza girerek doğurganlık yeteneğini kaybetmektedir. Fakat yumurta dondurma yöntemi ile bu kadınlar eski sağlığına kavuştuktan sonra çocuk sahibi olabilmektedir. Bu yöntemin uygulandığı diğer hastalar ise, ameliyat ile yumurtalıkları alınacak olan ve genetik olarak erken menopoza girme riski olan kadınlardır. Yumurta dondurulması son dönemde özellikle kariyer nedeniyle çocuk sahibi olmayı ertelemek isteyen genç kadınlar için de bir şans yaratmaktadır.

- Sperm ve yumurta dondurulması ülkemizde kaç yıldır uygulanıyor?
Yumurta dondurma yöntemi 20 yıldır uygulanmaktadır. Ancak yeni geliştirilen yumurtanın hızlı şekilde dondurulması (vitrifikasyon) tekniği dünyada 1 yıldır, ülkemizde ise 5-6 aydan beri uygulanmaktadır. Sperm dondurma işlemi ise uzun yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı 'yumurta ve sperm' dondurulmasına izin veren tasarı yasalaşmanın son aşamasındadır. Türkiye'de şu anda yumurta ve sperm bankacılığı yasak olduğu için yumurta ve sperm dondurma işleminin bazı yasal sınırlamaları vardır. Dondurma işlemi ancak tıbbî zorunluluk halinde ve sadece kişinin kendisine kullanılmak üzere yapılabilmektedir. Yumurta dondurulması için tıbbi zorunluluk halleri, kadının kanser tedavisi ve yumurtalık ameliyatları öncesinde üreme fonksiyonlarını kaybedecek olması ve erken menopoz riskidir. Sperm için ise; hastanın döllenme yönünden sperm kalitesini etkileyebilecek bir operasyon (testislerin alınması v.b.) geçirecek olması, ileri aşamalarında üreme hücrelerinin zarar görme olasılığı olan tedavi yöntemleri (kemoterapi/radyoterapi) öncesi ve sperm hücrelerinin ancak cerrahi işlemler (TESE, TESA, MESA ve PESA) sonucu elde edilmesidir.

- Bir kadın yumurtalarını ileride hamile kalmak üzere dondurduğunda, kaç yıl söz konusu, yani işlem kadına bir kerede kaç yıl tanıyor?
Elde edilen yumurtalar bir kez dondurulduktan sonra sıvı nitrojen içinde saklamanın süresi yoktur. Kadın isteği sürece yumurta hücreleri bu şekilde yıllarca saklanabilmektedir.

- Bu işlemin fiyatı nedir?
Yaklaşık işlem ücreti ………, yıllık saklama ücreti ise ………  arasındadır.

- Yumurta dondurma işleminin avantajları ve dezavantajları nedir?
Yaşla birlikte gebelik oranlarının düşmesinin en önemli sebeplerinden biri yaş ilerledikçe yumurta kalitesinin azalmasıdır. Bu işlemin avantajı yumurtayı dondurduğumuz anda yaşlanma sürecinin de durmasıdır. Bu yumurtalar ile gebelik elde etme şansı kadının yaşı ilerlese bile yüksek olmaktadır. Yumurta dondurma yönteminin en çok tartışma yaratan tarafı ise; kadınların üreme fonksiyonunun kaybolduğu menopoz sonrası dönemde geç yaşta anne olmanın etik sorumluluğudur. Bu konuda AB ülkeleri de olayın yasallığına ilişkin görüş birliğine varmış değildir.

Yeşim belki de tüm kararları değiştirecek bir bilgi vermişti. Çağla, bunu neden araştırmamış olduğunu düşünüp kendisine kızıyordu. Evet işte Amerika’ya gitmeden de yirmi beş yaş sınırına takılmadan da bu işi başaracaktı. Mutlaka bunu konuşmalıydı doktoru ile. İyi de o doktor neden kendisine bu olasılığı anlatmamıştı? Acaba bunu bilmeyen birine mi çatmıştı? Eğer öyle ise en kısa zamanda doktorunu değiştirecekti. Yine de bir umut doğmuştu içine. O doğal yolları zorlayacak olsa da alternatif edinmiş olması mükemmeldi.
Sevinçle sarıldı Yeşim’e. “Teşekkür ederim. Bu sayede süre uzamış oldu. Artık takıntılı olmama gerek yok. Yirmi beşi geçsem de doğurabileceğim.”
“Artık şu kimi koca yapsam, hangisi iyi baba olur saçmalığını bırakmalısın.”
“İyi de canım. Yumurtaların kullanılır olma ihtimali yüzde doksanmış. Bu kaderle benimki o yüzde ona denk gelirse?”
“AA sen ne zamandan beri bu kadar olumsuz oldun? Kızım konuş doktorunla. O sana ne yapacağını söyler. Böylece sen de biz de rahatlarız.”
Gece bitip dağıldıklarında hepsinin hem keyfi yerine gelmiş hem de hasret gidermişti. Kızlarla vedalaşıp evinin yolunu tuttu. Kafasının içindeki tilkiler biraz sakinleşmişti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder