Arabayı Uğur kullanıyordu. Erhan yine onun arabasındaydı. Zeycan
arka koltukta oturuyordu. O yüzden yine aralarında belli bir mesafe varmış gibi
davranıyordu ikisi de. Zeycan ise arkada mesaj çekiyordu. Ama aldığı yanıt ile
hayal kırıklığına uğramıştı. İbrahim işi olduğunu yazmıştı. Üzüleceğini bile
bile...
Bu kez çok güzel bir lokale gelmişti grup. Üstelik İbrahim
onlardan önce ulaşmıştı. Zeycan, kandırılmış olmanın hırsı ile surat asıyor,
İbrahim ise gönlünü almaya çabalıyordu. Yuvarlak bir masaya oturmuştu grup. En
çok Erhan memnundu bu konumdan. Uğur yanında oturuyordu. Bazen bacakları bazen
elleri birbirine değiyordu. İkisi de çekmek istemiyordu bu temaslarda
kendilerini. Aslında bir süre sonra çok zor gelmeye başlamıştı uzak davranmak.
Yine de dişlerini sıkacaklardı. Bu birlikte gezmeler daha uzamayacaktı ya.
Hepsi ayrı ayrı eğlenmek isteyecekti. En azından Erhan kesinlikli öyle
isteyecekti.
Sahne alan grup çok neşeli şarkılar çalıyordu. Önce hepsi
kurtlarını döktü. Erhan ile Uğur bile pistteydi. İkisi de rahat rahat müziğin
ritmine uyuyordu. Erhan artık bastonu bile kullanmıyordu. Uğur onun çok iyi
olduğuna karar vermişti. Tek engeli şu an araba kullanmasıydı. Aslında
rahatlıkla kullanabileceğini biliyordu ama bir süre daha dikkatli olmasını
istiyordu.
İlk oturanlar Uğur ile Erhan olmuştu. Diğerleri, dans müziği ile
pistte salınmaya devam ediyordu. Erhan o
kadarına dayanamazdı. En iyisi oturmak demiş masaya dönmüştü. Sahneyi gören bir
şekilde oturuyorlardı. Eli masanın altında Uğur'un elini bulmuş, parmakları ile
avucunun içini okşuyordu.
“Bu durumu ben yarattım değil mi? Aklıma şaşayım. Seni kollarıma
alamadıktan sonra burada olmak neye yarar? Gerçi o pistte de olmak zor. Uğur
hanım bir çare bulsanız?”
“Kelin merhemi olsa desem halimi anlar mısın?”
“Anlarım. Ben de seni öpmek istiyorum güzelim. Çok istiyorum.”
Bunları söylerken yüzüne bakmıyor, sanki havadan sudan konuşuyormuş gibi bir
elinde çatal ile muhabbet ediyordu. Oysa diğer elleri kenetlenmiş bir şekilde
masanın altında duruyordu.
“Yarın ne yapalım?” Erhan, o kadar doğal gelen bu soruya karşılık
neredeyse orada sarılacaktı Uğur'a. “Sen ne istersen onu yapalım.”
“Sinemaya gidelim mi?”
“Olur.”
Bir süre sonra diğerleri de masaya gelmişti. Geç saatlere kadar
masada eğlence hiç eksilmedi. Erhan ile Uğur masada baş başa kaldıkları zaman
yine el ele oturuyorlardı. Eve dönüş yolunda ise hiç beklemedikleri bir şekilde
arabada yalnız kaldılar. İbrahim, Zeycan’ı eve bırakmak istediğini söylemiş,
kendi arabasına almıştı. Böylece Erhan ile Uğur, aradıklarını bulmuş oldu. Bu
kez manevra yapma sırası Uğur'daydı. Diğerlerine önden gitmelerini, kendisinin
hastasının sarsmamak için daha yavaş kullanacağını söylemişti. Kimsenin
şüphelenmediği cümlesini tamamladığında Erhan neredeyse yakalanmalarına neden
olacaktı. Çünkü kahkahasını zor bastırmıştı.
Arabalar yola çıktıktan sonra Uğur süratini iyice düşürdü. En
sonunda bir sokakta arabayı durdurdu.
“Erhan, sakın sonra bu yaptığımı kafama kakma. Ama seni arabada
öpeceğim.”
“Bu konu hakkında tek bir alaycı söz söylersem bana da Erhan
demesinler.”
Erhan, genç kadını kollarına aldığında cümlesini yeni bitmişti. O
dudaklara ulaşana kadar geçen saliseler bile çok uzun gelmişti. Sonrası ise
cennete düşmüş gibi hissettirmişti. Tüm gece bu anı beklemişti ikisi de.
Çılgınca öpüşüyorlardı. Hatta o güne kadar olan tüm tutkulu öpüşmelerini
gölgede bırakacak kadar ateşliydiler. Erhan zorlukla durdurdu kendisini.
“Uğur, dayanamıyorum artık. Seni o kadar çok istiyorum ki delireceğim.”
“Ben de. Erhan, ben de seni çok istiyorum. Tüm gece ellerimi uzak
tutmaya çalışmaktan yoruldum.”
“Neden böyle hissettiğini biliyor musun? Bu tutku mu? Sadece çekim
mi? Sevişirsek bitecek mi?”
“Sence?”
“Sence ne olacak? Ben benim için olan halini biliyorum. Sana
soruyorum.”
“Erhan, bu tutku değil. Bu sadece çekim değil. Seninle aramızda
yaşanacakları bunlarla kısıtlayamayacağımı biliyorum. Ama her ne yaşarsak
yaşayalım çözümünü bulamayacağımız sorunların yaşanacağını da biliyorum.”
“Sorunlarımızı çözmek istiyor musun?”
“Elbette istiyorum.” Yanıt veren sesi şaşkınlık doluydu.
“Neden? Bir süre sonra belki de beni görmek istemeyeceksin! Neden
sorun kalmasın istiyorsun aramızda?” Erhan, o an Uğur'u açabileceğini
hissediyordu.
“Sen benimle görüşmek istemeyeceğini mi düşünüyorsun? Sıkıldın
mı?”
“Ben sorularımı dolaylı soruyorum ama sen benden daha dolaylı
yanıt veriyorsun. Uğur, benim gözlerim yanılmaz. Şu an gözlerinde gördüğümü
soruyorum.”
“Ne görüyorsun?”
Erhan, Uğur'un da çok büyük aşama kaydettiğinin farkındaydı ama
konuşması gerekenin de Uğur olduğunu biliyordu. Kalbinde ve beyninde engelleri
olan oydu. O engellerin aşıldığını bilmeliydi. “Ben söylemeyeceğim. Sen itiraf
edeceksin. Çünkü senin bunu söylemene o kadar çok ihtiyacım var ki.”
Uğur, Erhan'a uzun uzun baktı. Gece ve arabanın karanlığı o
gözlerdeki ifadeyi görmesine engel değildi. Kendi gözlerindekilerin yansıması
gibiydi gördükleri. Neden önce kendisinin söylemesini istediğini biliyordu.
Çünkü geçmişi ile bağlarını kopartması gereken Uğur idi. Kendi duygularını
bilmeden Erhan'ın kendi duygularını ifade etmeyeceğini biliyordu. Çünkü Erhan
bunu yaparak kendisine baskı uygulayacağını düşünecek kadar iyiydi. Erhan'ı
doğru anladığından emindi. Bunu da o iki kelimeyi söyleyerek gösterdi.
“Seni seviyorum.”
Erhan, onu kollarına aldı. Başını boynuna gömdü ve nefes gibi bir
sesle “Ben de seni seviyorum. Çok seviyorum.” dedi. Sonra uzun uzun öptü.
Boynunu, saçlarını, dudaklarını... Defalarca kez yeni baştan başladı, izlediği
yola... Yeniden milim milim öperek tadına baktı o dudakların.
“Uğur, keşke bu gece benimle kalsan?”
“Yarına kadar sabret canım. Ben de çok isterdim ama en olmayacak
gece bu gece sanırım.”
“Biliyorum. Ama bu seni kollarımda istememe engel değil.”
“Yarın, önce sinemaya gideriz, sonra da senin evine gideriz. Olur
mu?” Sevildiğinden emin Erhan'a takılıyordu Uğur.
“Önce sinema mı? Aklından bile geçirme.” Erhan onun bu fütursuz
haline bayılmıştı. Her geçen gün daha çok sevmenin mümkün olduğunu öğreniyordu.
Bir süre daha öpüşmeye devam ettiler. Kendilerine gelmelerini
çalan cep telefonu sağladı. Uğur'u arıyordu Umut. Nerede kaldıklarını
soruyordu. Uğur tereddütsüz, polis çevirmesine takıldıklarını söyledi. Onlar
geçerken hiç polis olmadığını söylemesi ise Uğur’u kızartmıştı. “Ben sözde daha
az virajlı bir yola saptım ama şansıma orada karşıma çıktılar. Neyse ki ben
alkol almamıştım. Sorunsuz geliyoruz.”
Telefonu kapattıktan sonra eğilip Erhan'ın dudaklarına bir öpücük
kondurdu.
“Çok rahat yalan söylemeye başladın. Bunlar son yalanlarınız küçük
hanım. Bir daha duymayacağım.”
“Bu konuda en az senin kadar sinir oluyorum kendime. Ama o iki
cadının aramızdakileri öğrendiğinde maskarası olacağımı da çok iyi biliyorum.
Birkaç yalandan sonra bitecek inşallah.”
Erhan, Uğur'un bazen ses tonundan, bu ilişkinin ömrünün kısa
olacağını düşündüğünü hissediyordu. O anlarda sesine bir korku tınısı
yerleşiyordu. Onun korkularını yok etmek istese de mesleğinin bunu imkansız
kıldığını biliyordu. Uğur, onun asker olması gerçeği ile yüzleştiği an
korkularını yaşıyordu. Erhan onun tüm karmaşık düşüncelerini biliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Ne
yapacaktı? Nasıl yapacaktı?
Uğur'un beklentilerinin aksine Erhan uzun ömürlü bir ilişki, daha
doğrusu evlilik istiyordu. Uğur'suz bir hayatın anlamının olmayacağını çok iyi
anlamıştı. Onlar, tanıştıkları ilk günden beri birbirini adım adım tanımış,
aynı adımlar onları birbirine yaklaştırmış, sonunda aralarında büyük bir aşk
doğmuştu. Şimdi bunları yok saymak mümkün müydü? O zaman çözüm ne olacaktı?
Zaman, dedi Erhan, arkasını yaslanmış dışarıya bakarken zaman diye tekrarladı.
Evin önüne gelmeden vitesteki eli tutup öpücük kondurmuştu. Ertesi
gün on bir gibi Bostancı'daki evde buluşacaklardı. Hepsi onları bekliyordu.
Erhan arabadan inip elini uzatıp teşekkür etti, Uğur’a. Uğur da polis
çevirmesine takıldıkları için özür diledi yeniden. Erhan, önemsiz der gibi
başını salladı ve Yunus'un kullandığı arabaya geçti.
Oyunculuk yetenekleri her geçen gün artıyordu...
*****
O geceyi Umut'un gözünden bir kez daha dinleyerek uykuya çekildi
kızlar. Ertesi sabah kardeşlerinin planlarını öğrenen Uğur rahattı. Umut ile
Yunus buluşup kendi arkadaşları ile nişanı kutlayacaklardı. Akşama kadar Umut
evdeydi. Onur ise ders çalışacaktı. Uğur yalanlarına yenisini ekledi ve
arkadaşları ile adaya gideceklerini söyledi. Akşama döneceklerdi. Hatta geç bir
saatte geleceklerdi. Beni merak etmeyin dedi.
Aynısını Erhan söyleyemeyeceğine göre, farklı bir yalana başvurdu.
Akşamüstüne kadar bir grup, akşam da başka bir grup arkadaşı ile olacağını
söyledi. Yalanının anlaşılmaması için bir ara eve uğrayacak, sonra yeniden
Uğur'un yanına dönecekti. Raporu bitince işler çok olacağından gezemeyeceğini
söylüyordu evde. Zaten kimse hesap sormazdı ama son zamanlarda sık sık çıkınca
merak etmeye başlamışlardı.
Eve Uğur'dan önce geldi. Hemen kombiyi ve elektrik sobasını yaktı.
Evin içi buz gibiydi. Uğur gelmeden ısınmasını istiyordu. Ayrıca markete
uğramış, akşama kadar tüketebilecekleri bir sürü yiyecek almıştı. Aklındakileri
uygularsa zaten çok acıkacaklarından emindi. Ama yemek yemeyi akıl
edebileceklerinden emin değildi!
Saat on kırk beşte kapı çaldı. Uğur da biraz erken gelmişti. Ama
sıcak eve girmek hoşuna gitmişti. O gün için özel bir şeyler giymemiş, pantolon
ve kazakla çıkmıştı evden. Kazağın yumuşak dokusu vücudunu sarmış, Erhan'a göz
zevki sunuyordu. Erhan o kısacık sürede tepeden tırnağa süzdü genç kadını.
Sonra kapının içine çekti ve hemen kollarına aldı. Kulağına fısıldayarak, “Her
geçen gün daha da güzelleşiyorsun sanırım. Nefes alamıyorum sana bakınca.”
dedi.
Uğur bir şey söyleyememişti. Tek yapabildiği daha sıkı sarılmak
oldu. Göğüslerinin değdiği vücut onu delirtiyordu. Erhan da onu öpüp koklamaya
başlayınca, Uğur onun da kendinden aşağı kalmadığını anladı.
Birkaç dakika sonra birbirlerine saygılarından biraz uzaklaştılar.
Erhan, her ihtimale karşı sokak kapısını içeriden kilitledikten sonra, elinden
tutup salonu götürdü Uğur'u.
Salondaki halının üstüne kalın bir battaniye sermişti. Aldığı
meyveleri, kuruyemişi, kuru pastaları tabaklara koymuştu. Canları ne isterse
bir kol mesafesindeydi. Saat erkendi ama kırmızı şarap, iki kadeh ve açacak da
hazırdı. Ama asıl hazır olan odayı biraz loşlaştıran panjurların inik olması ve
çok kısık sesle çalan müzikti.
Uğur, onun da sadece sevişmek için sevişmek istemediğini
anlıyordu. Onun için çaba harcamıştı. Emek vermişti. Ödülünü almalıydı. Uğur,
Erhan'ın kulağının altındaki hassas bölgeye dudaklarını dayadı. Önce öptü sonra
hazırlık için teşekkür etti. Erhan onu karşısına aldı. Bir süre gözlerine
baktı. O gözlerde sadece teslimiyet ve aşk vardı. Nihayet gölgeler yok olmuştu.
Yeniden kollarına aldı ve kulağına onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Sonra
yere attığı koltuk minderlerine oturdu. Sırtını koltuğa dayadı ve Uğur' da
kucağına oturttu.
“Uğur, o kadar güzelsin ki. Seni ilk gördüğümde o gözlüklerin
ardında bir şeye benzemediğini düşünüyordum. Oysa sen benim gördüğüm en güzel
kadınsın. İçin dışın her şeyin güzel.”
“O kadar emin olma. Sen benim ters tarafıma denk gelmedin henüz.”
Uğur, gülüyordu. Erhan'ın itirafları kırıcı değil aksine dürüsttü. İlk başlarda
birbirlerine o gözle bakmadıklarının ikisi de farkındaydı. Ama zamanla ne büyük
değişim yaşanmıştı. Şimdi de o değişimin meyvelerini yiyorlardı.
“Senden gelecek tersliklere de razıyım. Otoriter olduğunu
anlıyorum zaten. Ama benim de otorite ile ilgili sorunum yok. Hatta bazen beni
de idare etmen hoşuma bile gidiyor. Elbette en başta çok kızmıştım. Ama sonra
bu huyunu ne kadar çok sevdiğimi fark ettim.”
“Ben de senin bu yapıcı halini seviyorum. Her olaya bir çözüm
buluyorsun.”
“Elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum. İnsanların
zaaflarını bilmek onlara hoşgörülü davranmak lazım! Aksi halde kavgasız gün
geçmez.”
“Benim zaafım ne?”
“En son edindiğin zaafını söyleyeyim.”
“Neymiş o?”
“Ben!” Erhan, büyük bir gururla söylemişti bu sözü.
“Çok kendini beğenmişsin. Ama doğru. Sana hayır demek her geçen
gün zorlaşıyor.”
“O zaman, artık sus ve beni öp dersem, hayır demezsin!”
Uğur, yanıt vermedi. Sadece öptü. Üstelik bu kez öpüşmelerinin
nasıl sonuçlanacağını bilerek başladı öpmeye. Bir süre sonra eli Erhan'ın
kazağına gitti. Onu başından çıkarttığında aylardır masaj yaptığı bedene,
dudakları ile masaj yapmaya başladı. Erhan o kadar memnundu ki halinden sadece
dudaklarından kısa inlemeler dökülüyordu. Bir süre sonra o da Uğur'un kazağını
çıkarttı. Karşısındaki bedene hayran gözlerle baktı. Uğur utanacağını
sanıyordu. Aksine onun beğeni dolu bakışları iyice tahrik etmişti. Uzak durmaya
dayanamayarak bedenini erkeğin bedenine yasladı. Erhan, belini, sırtını,
göğüslerini okşuyor, her noktasını öpüyordu.
Elleri pantolonların beline aynı anda ulaştı. Birbirlerini
soymaları beklediklerinden uzun sürmüştü. Önce Erhan, pantolondan kurtulan
bacakları keyifle okşayıp öpücüklere boğdu. Sonra Uğur, Erhan'ı sırtüstü
yatırdı. Pantolonu sıyırdı. Kalkmak isteyen Erhan'a boğuk bir sesle “Sana altta
kalmanı emrediyorum, seni yeniden sakatlamayalım” dedi. Erhan, hayatının en
güzel sevişmesini yaşadı. Tüm inisiyatif Uğur'daydı. Erhan'ı çıldırtan
hareketler ile başlayan sevişmeleri aynı şekilde son bulmuştu. Erhan, çekingen
olacağını sandığı Uğur'un yaptıkları karşısında dilini yutmuş gibiydi.
Uğur, Erhan'ın yanına, battaniyenin üstüne uzanmak istemişti. Ama
Erhan onu göğsüne yatırmıştı.
Halinden memnundu Uğur. Tatmin olmuş bedeni ile uzanmıştı göğsüne
Erhan'ın. Nefesleri düzene girene kadar ikisi de sesini çıkartmadı. İlk konuşan
Uğur oldu. Aklı başına geldiğinde kendine hayret etmişti. Düşündükçe az önce
yaptıklarını kendisinin yaptığına aklı ermiyordu.
“Bu ben miydim?”
“Sendin güzelim. Müthiştin.”
Uğur, Erhan yanıt verince sesli düşündüğünü anlayıp utandı. Yüzünü
saklamak için kıpırdandı ama Erhan o yüzü çenesinin altından tutup kaldırdı.
“Sakın, sakın benim yanımda utanma. Daha önce böyle şeyler
yapmamış olman bundan sonra yapacak olmanı değiştirmez. Benim yanımda özgür ol
lütfen.”
“Az önce sen bambaşka bir Uğur'u tanıdın. Benim bile ilk kez
gördüğüm bir Uğur bu.”
Erhan, onun ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Onu yeniden
öpmeye başladı. “Ben tanıdığım Uğur'u o kadar çok seviyorum ki sözcükler ile
ifade edemiyorum.”
“Uğur da seni seviyor. Yine de açlığını unutmuyor. Bir şeyler
yiyelim mi?”
“Ne kadar romantiksin. Soğuk sandviçler almıştım. Şarabımızı da
açarsak süper bir yemek olur.”
Öyle de yaptılar. Biraz atıştırarak, biraz öpüşerek, biraz
sevişerek akşamı ettiler. Saat altıda Erhan, Uğur'u evde bırakıp taksi ile
evine geçti, üstünü değiştirip tekrar geri geldi. Böylece söylediği program
yalanını desteklemiş oldu. Yirmi dakikada geri dönmüştü bile. Bu sürede Uğur,
dolaptaki hazır yemeklerden bir şeyler yapmıştı. Kalan şarap ile peynirleri de
masaya eklemişti. Erhan için bir şeyler yapmak hoşuna gidiyordu. Kapı
çaldığında keyifle açtı kapıyı.
Anahtarı olmasına rağmen çalıp girmek istemişti Erhan. Uğur ile
aynı evi paylaştığında bunun ne kadar doğal olacağını düşündü. Ama o evi
paylaşabilmek için evlenmek, evlenmek için de Uğur'u ikna etmek gerekiyordu.
Bunun için asla acele etmeyecekti.
Uğur, Erhan'ın eve girişi ile kendisini öpüşü arasında geçen
birkaç saniyede aynı hisleri paylaştığından habersizdi. Sanki akşam eve dönen
Erhan'ı karşılamıştı. Çok doğal gelmişti bu hareketi. Ama bu kadar bağlanmak
doğru gelmiyordu. Ya yine kaybedersem, korkusunu içinden atamadığı sürece de
tüm hayatını ona bağlamak istemiyordu. Ama bu onu sevmesine, onunla birlikte
olmasına engel değildi. Sonuna kadar elindekiler ile yetinecek ve dolu dolu
yaşayacaktı...
Birlikte televizyon izlemek, bir şeyler içmek, konuşmak ikisini de
çok mutlu etmişti. Birbirlerinden etkilendiklerini kabul ettikleri günden beri
en uzun ve en doyurucu günü yaşamışlardı. Son kez seviştiklerinde bu kez yatak
odasını kulandılar. Saat onu gösterirken
evi eski haline getirmiş ve kapıyı kilitlemişti iki aşık.
*****
O günden sonra kaçamaklarına devam etti ikili. Aşklarını
konuşuyor, buldukları fırsatta sevişiyor ama asla gelecek üzerine
konuşmuyorlardı. Tabulaşan bu konu ikisini de korkutuyordu. Sessizce aldıkları
bir kararı uyguluyor, günü yaşıyorlardı.
Yunus ile Umut, son sürat evlilik hazırlıklarına devam ediyordu.
Haziran ayında düğün yapmak istiyordu Umut. O zamana kadar evin tüm eksiklerini
tamamlayacaklarını biliyordu. Hafta sonu kermesten de belki işe yarar şeyler
bulurum diye düşünüyordu. Evini örtülerle, dantellerle doldurmak istemese de
güzel süs eşyaları bulabilirdi.
Onur, Sedat'ın teklifini beklemekle günlerini tüketmeye
başlamıştı. En sonunda dayanamamış bir akşam kendisini almaya geldiğinde, bu
mayıs kesin mezun oluyorum, demişti. Sedat bir süre yüzüne bakmış, sonra
avucundaki eli dudaklarına götürmüş küçük bir öpücük bırakmış ve çok güzel
canım, demişti. Onur hayal kırıklığı içinde eve dönmüştü.
Hasan Bey, tüm kızlarının hayatlarının değişimini izliyordu. Uğur
artık eski Uğur'du. Onu bu kadar mutlu eden kişinin kim olduğunu tahmin etse de
soramıyordu. Kızlarının mutluluğu kendisine yetiyordu. Onların üçünün de evden
uçacakları günü düşünüyor ve Nadide'si ile evde baş başa kalacağı günü
bekliyordu. Ablası, nişandan sonraki pazar günü yine lafı evliliğe getirmişti.
Kızların artık teker teker yuvadan uçacağını, tek kalacağını söylemiş,
kendisine uygun birisini bulabileceğini, böylece yalnız kalmayacağını
belirtmişti. Ama o yalnız değildi ki. Çok sevdiği karısının yerine kimseyi
koyamayacağını biliyordu. Ama ablasının da gözünden kaçmayan bir gerçek vardı.
Ertaş ailesi üç kızını da elinden alacaktı. Ya da en doğrusu Ertaş ailesinin
erkekleri, oğlu olacaktı. Sedat'ın okulu beklediğini biliyordu. Erhan ise
Uğur'u bekliyordu. Bunu anlamak için ikisine bir kez bakmak yetmişti...
Uğur da artık eskisi gibi değildi. Bunu onun yüzüne her bakışında
fark ediyordu. Bazen dalıyor, yine gözlerine gölgeleri yerleşiyordu ama kısa
sürede dağılıyordu o puslu havası. Belki Erhan başarır ve kızını tamamen
normale döndürürdü. Tek sıkıntısı Erhan'ın asker olmasıydı. Uğur asker olan
birini ister miydi yeniden?
*****
Sedat, Onur'un mezun olacağının kesinleşmesinden sonra planlar
yapmaya başlamıştı. Bir an önce evlenmek istiyordu. Ağabeyi ile konuştuklarında
onlarla birlikte evlenmelerinin unutulmaz bir düğün yaşatacağını söylemişti
Yunus. Umut da buna sıcak bakıyordu. O zaman mayısı beklemeden evlenme teklifini
yapması gerekiyordu. Ama Onur mezuniyete kadar düğün lafını duymak istemiyorum
demişti. Nasıl bir çözüm bulacağını bilemiyor, sadece bunu düşünüyordu.
Yunus, artık kafa olarak çok rahattı. Seviyor, seviliyor ve düğüne
gün sayıyordu. Evine eşya seçmek, onların yerleştirilmesinde aktif rol oynamak
dünyanın en güzel şeyiydi. Umut ile o evde yaşayacağı günleri büyük bir keyifle
bekliyordu. Rahat beklemesinin tek nedeni o evi şimdiden evleri olarak
kullanmalarıydı. Özellikle hafta sonları orada olmak, yemek hazırlamak,
sevişmek ve bol bol gülmek çok güzeldi. Umut ile aşklarını itiraf ettikleri
günden beri, gülüyorlardı. Arada bir kapışsalar da ikisi de birbirini çok iyi
tanıyor, kısa sürede barışıyordu. Arkadaşlıklarının çok sağlam bir evlilik
sağlayacağın inanıyordu. Eski hovarda günlerini özlemiyor, ne yaparsa Umut ile
birlikte yapmak istiyordu. Aşkın insanı değiştirdiği söylerdi arkadaşları.
Yaşamadan inanamayacağı bir değişim vermişti aşk ona...
Meliha Hanım, ortanca oğlunun hazırlıklarını takip etse de
karışmıyordu. Kendi kaynanası da karışmamıştı. Aralarında tek sorun
anımsamazdı. Arada bir kendi annesi ile atışsa da kayınvalidesi ile hep iyi
anlaşmıştı. Kötü kaynanalık yapan insanların kendi çektiklerinin intikamını
aldığını düşünürdü. Oysa kendisi kaynanasından en ufak bir kötülük görmemişti.
O yüzden gelinlerinin de kendisi kadar mutlu olmasını istiyordu. Umut, nişandan
sonra sık sık aramış hatırını sormuştu. Kermes için hazırlıkları yakından takip
etmişti. Artık son hazırlıkları tamamlanmıştı. Cumartesi günü beklenen gündü.
Kendisini en çok şaşırtan Erhan'ın da kermese gelecek olmasıydı. Kendi
maketlerini satmak için orada olacaktı. Oğluna evde oturmak yaramıştı! Ya da
orada görmek istediği birileri vardı... Kermeste Uğur ile Erhan için elinden
geleni yapacaktı!
Alihan Bey, dünürü ile buluşmalarını sıklaştırmıştı. Artık çok
daha yakın olan iki erkek herkesten habersiz diğer çocukları için konuşmuştu.
Alihan Bey, Hasan Beyin de farkında olduğundan emin olduğu için bir gün konuyu
açmıştı. Sedat için küçük kızına talip olduklarını, gençlerin okulun bitmesini
beklediğini anlatmıştı. Sedat, kendisine açıldığında yine evlerine ziyarete
geleceklerini söylemişti... Hasan Bey de onun bu açık sözlülüğü karşısında
teşekkür etmişti. İkisi de Erhan ile Uğur hakkında düşündüklerini ise
kendilerine saklamıştı...
Zeycan, yine uzaklarda olan İbrahim'in yokluğunda Meliha Hanım ile
kermes hazırlıklarına katılmıştı. Organizasyonları yaparken fikirlerini
söylemiş, kabul gören bazı fikirleri hemen uygulanınca da mutlu olmuştu. Boş
oturmak istemediğine, artık çalışmak üretmek istediğine de o zaman karar
vermişti. İbrahim döner dönmez bunu
konuşacaktı. Kendisine uygun bir iş arayacaktı. Hem ağabeyleri de gelecekti bir
sonraki hafta sonu. Onlarla da konuşacaktı bazı şeyleri. Artık kendi
kararlarını vermek istiyordu. Son yaşananlar hayatın nasıl pamuk ipliğine bağlı
olduğunu öğretmişti kendisine.
İbrahim, yine uzaklarda hasretlik çekiyordu. Ama artık içi
rahattı. Sevdiği tamamen güvendeydi. En tepedeki yakalanmıştı. Tüm çetesi ve o
çeteye yardım ve yataklık eden yetmiş kadar kişi gözaltına alınmıştı. Celal ve
kardeşlerini tehdit eden telefonlar da kesilmişti. Artık korkulacak bir şey
kalmamış hatta şehirde efsane haline gelmişlerdi. Büyük bir çetenin
çökertilmesinden sorumlu oldukları için korkulan kişiler olmuşlardı. İşleri
yeniden düzene girmişti. Ama tüm bunlara rağmen Zeycan artık Gaziantep de
yaşamak istemiyordu. İbrahim de bundan son derece memnundu. İstese onun için
Antep ve civarında çalışabilirdi. Ama onun olaylardan uzakta olması içini
rahatlatıyordu. Kısa süreli de olsa onun Ünsal denen soysuzun olduğu şehre
gidecek olması bile sinirlerini bozuyordu ama artık kayınbiraderlerine
güveniyordu. O herifi yanına yaklaştırmazlardı...
*****
Cumartesi sabahı geldiğinde yine iki evde tatlı telaş vardı. Bu
kez kermes için erkenden yola çıkmıştı herkes. Kermes büyük bir lokalde
düzenlenmişti. Lokalin sahibi her yıl ücretsiz verdiği kullanım alanı ile
destek oluyordu kermese.
Kızlar kekleri, kurabiyeleri paketlemişti. Dördü de elleri kolları
dolu kendileri için ayrılmış masaya yürüdüler. Hasan bey kızların
hazırladıklarını taşımaya yardım ettikten sonra, satmaya kıyabildiği el oymalarını
da taşımak için çıkışa yürürken Sedat ve Yunus ona yardıma gittiler. Kısaca
selamlaşıp hemen hazırlıklara başlamıştı hepsi.
Erhan'ın maketleri ile kızların kekleri yan yana duran
masalardaydı. Meliha Hanım, yine küçük bir ayarlama ile onları yan yana
oturtmuştu. Erhan'ın maketlerini satmak için getirmiş olması çok
duygulandırmıştı Uğur'u. Hem nakit destek verecekti, hem de emeklerini
satacaktı. Ama asıl şaşırtan, birkaç tane yeni maketin kutularını görmek oldu.
Basit, hemen yapılabilecek maketleri orada yapacağını, böylece çocukların
ilgisini çekeceğini söylemişti. Çok da haklıydı. En kalabalık masalardan biri
Erhan'ın masasıydı. Böylece hemen yanlarında olan kızlar da yiyecekleri ve pet
şişeler ile alınmış içecekleri satıyordu. O masaların kalabalık olması yeni
gelenlerin de ilgisini çekiyordu.
Bir ara kızlar diğer masaları gezmeye çıktı. Biraz alışveriş
yapacaklardı. Babalarının masasının da ilgi çektiğini hatta iki parçanın
satıldığını görüp sevindiler. Hepsi mutluydu satışların hızından. Meliha Hanım
da kızlar ile birlikte diğer masalara gidince Erhan ile Uğur tek kalmıştı.
Uğur, saçlarına bağladığı bandana ile çok güzel gözüküyordu.
“Nasılsın uğurum?” diyen Erhan'a bakıp, “İyiyim canım. Seni böyle
keyifli görünce daha da iyi oluyorum.”
“Eh o zaman sorun yok. Ben seni iyi gördükçe keyiflendiğime
göre...”
“Bu ne güzel bir iltifat böyle!”
“İltifat değil!”
“Babalarımız duyacak.” Aslında çok hoşuna giden konuşmaya devam
etmek istiyordu ama Erhan'ın sözleri utandırıyordu. Kızardığını düşünüp panik
olmuştu. O sırada yeni gelen müşterileri Uğur'u kurtarmıştı. Erhan ona
gülümseyerek bakarken kendi masasına gelen küçük bir çocuğun, gemilere bakması
ile onu yanına çağırdı. Yarım gemi maketinin bir parçasını eline verdi ve
takılması gereken yeri gösterdi. Henüz beş altı yaşında olan çocuğun parçayı
yerine takarken dilini küçük dudaklarının arasından çıkartması ve yaptığı işe
odaklanmasını keyifle izledi. Artık baba olmak istediğini de biliyordu.
Annesini bulduktan sonra ondan çocuk istemek zaten çok normaldi. Tek engel
vardı. Seçtiği anneyi ikna etmek! Yanında bir keki peçeteye saran Uğur'a baktı.
İkna edecekti...
Anneleri dönerken ikisi de yaptıkları işe dönmüştü. Ciddi bir
yüzle satışları devam ediyordu. Vakfın üyelerinin çevresinin etkisi ile oldukça
kalabalık bir kermes oluyordu. Erken yapılmasına rağmen satışlar da çok
yüksekti. Diğer kermeslerin birbiri ardına yapıldığı mayıs ayını daha sakin
olan mart ayı ile değiştirmiş olan yönetim üç yıldır çok başarılı satışlar
yapıyordu.
Öğlene kadar Erhan'ın maketlerinin yarısı satılmıştı. Bir sürü
çocukla yeni maketlerin parçalarını yapıştırmış, neredeyse onları bile
bitirmişti. Uğur'ların masasının da farkı yoktu. Babaları bir duvar saati satınca çok
keyiflenmişti. Böylece üç parça olmuştu satılanlar. Meliha Hanımın masası ise
kumaş boyama işleri ve el işleri ile doluydu. Elbette çok satış yapılan
masalardan biriydi. Çünkü hepsi orijinal parçalardı. Özellikle çeyiz almak
isteyen kadınların uğrak yeriydi. Yunus ile Sedat bir süre kaldıktan sonra
ayrılmıştı kermesten. Kızlar ise Meliha Hanımın yanındaydı.
Bazı alışveriş yapan kadınların iki genç kızı beğeni ile süzmesi
ve annesi ile bir şeyler konuşmaları annesinin başını olumsuz ifade ile
sallaması ve arada Uğur'a bakması Erhan'ı işkillendirmişti. Meliha Hanım neler
planlıyordu?
İlk bulduğu fırsatta Uğur ile konuştu yine Erhan. O kadar insanın
içinde ona karşı hissettiklerini saklamak için yine çok çaba harcıyordu.
Üstelik bazı kadınların ona bakmaları, kimisinin cep telefonuna sarılması da
günü ilginç hale getirmişti. Erhan, kendi gözlemlerine şaşıyordu. Uğur'u ortada
olmayan rakiplerden kıskanıyordu. Aşkın kendisine ettiklerini listelemeye
kalksa oldukça uzun bir liste olacaktı!
Meliha Hanım, masasına yaklaşan kadınlara ürünlerini göstermek
için ayağa kalkmıştı. Kadınlar uzun uzun örtülere baktılar. Hangisini
seçeceklerini bilemez halde bir örtülere bir Onur ile Umut'a bakıyorlardı.
Meliha Hanım, kadınların niyetini anlamış, iki kızı da gelinlerim diye
tanıtmıştı. Umut rahattı ama Onur çok utanmıştı. Daha bir şey yokken gelinim demesi hem çok
hoşuna gitmiş hem de Sedat'tan o teklifi ne kadar çok beklediğini anlamasına
neden olmuştu. O sırada Hasan Bey kızlarını yanına çağırmıştı. Sattığı dördüncü
parçanın hediye paketi yapılması gerekiyordu.
İki genç kız babalarının yanına giderken kadınlar hayal kırıklığı
ile konuşmaya başlamışlardı. Meliha Hanım, onların bu halinden faydalanmak için
‘kızların ablaları ile tanıştınız mı?’ diye sordu. İlgiyi Uğur'a yönlendirmek
istiyordu. İki kadının bu kez Uğur'a bakması ile amacına ulaşmıştı. Hiçbir
şeyden haberi olmayan Uğur en doğal hali ile masasındaki çocuklara kurabiye
veriyordu. Erhan ise annesinin ne yapmaya çalıştığının farkında, sahnenin
devamını bekliyordu.
Kadınlar Meliha Hanım'a dönüp, Uğur'u çok beğendiklerini söyleyip,
yaşının kaç olduğunu sordular. Yirmi dokuz olduğunu söylediğinde iki kadın bir
kez daha baktı Uğur'a. Yaşını göstermediğini Erhan da biliyordu. Ama onların
yiyecekmiş gibi bakması tüm sinirlerini tepesine çıkartmıştı. Tüm bunlar yetmezmiş
gibi annesi işi biten Uğur'u yanına çağırdı. Kadınlar ile tanıştırdı.
Kadınlardan birinin oğlu ile ilgili konuşmaya başlaması, hatta çağırayım, o da
alışveriş yapsın demesi Uğur'u uyandırdı. Erhan'ın dediği oluyordu.
“Çok iyi olur. Ne kadar erken biterse mallarım o kadar çabuk
sevgilim ile buluşabilirim.” dedi.
Meliha Hanım, Uğur'a bakmıştı şaşkınlıkla. İki kadın da masadan
uzaklaşmıştı.
Meliha Hanım, bu kez Erhan'a bakmaya başlamıştı. Erhan'ın
konuşmaları duymaması mümkün değildi ama en ufak bir tepki vermemişti. Yanılmış
mıydı? Erhan'ın Uğur'a ilgisi yok muydu? Ya da varsa da onun erkek arkadaşı
olduğunu öğrenince vaz mı geçmişti? Tüm bunları soracaktı.
“Uğur'cuğum, kusura bakma kadınlar seni çok beğendiklerini
söyleyince, ben de hayatında biri yok sandığımdan tanışman için davet ettim.
Hay Allah, utandım şimdi.”
“Meliha Teyze, utanılacak bir şey yok. Hayatımda, çok sevdiğim
biri olduğunu şu an sizden başka kimse bilmiyor ki. Umarım bu bir süre aramızda
sır olarak kalır.”
“Elbette. Unuttum bile.”
Unutmamıştı tabii ki! Uğur biraz uzaklaşınca oğlunun yanına oturdu.
“Sen Uğur'un hayatında biri olduğunu biliyor muydun?”
“Evet.”
“Neden bana söylemedin?”
“Sormadın ki!”
“Aman Erhan, sormam mı lazım. Ben de neler düşünüyordum!”
“Neler düşünüyordun? Yine ne planlar yapıyordun?”
“Önemli değil. Hepsi hayal olarak kalacakmış zaten. Neyse ben
biraz dışarıya çıkıyorum. Kızın da hayatına burnumu soktum.”
“Önemli olduğunu sanmıyorum. Bu kızlar olayları uzatacak sorun
çıkartacak tipler değiller. Uğur da senin iyi niyetle bir şeyler yapmaya
çalıştığını anlamıştır.”
“He tabii, iyi niyetle yaptım.” Ses tonu iyi niyetle yapmadığını
ele veriyordu.
“Hiç de öyle durmuyorsun, anne. Neydi ki maksadın?”
“Aman Erhan, onun senin yanına ne kadar yakıştığını gördüğümden
beri üç oğluma üç kardeşi almayı planlıyordum ama kısmet değilmiş. Neyse ben
gerçekten hava almaya çıkıyorum.” Oğlunun kıskanacağını, duygularını belli
edeceğini düşünerek yaptığı küçük oyun ters tepmişti. Bu ikisi arasında hiç de
sandığı gibi bir yakınlık olmadığını anlayınca çok üzülmüştü.
Uğur, Erhan'ın yanına geldiğinde o hala annesinin ardından
gülümseyerek bakıyordu.
“O yakışıklı sevgilimin sen olduğunu öğrendiğinde bugünün acısını
çıkartır mı?”
“Bilmem. Ama o bizi öğrendiğinde yeni istekleri olacaktır.”
“Ne gibi?”
“Her anne gibi... O yüzden, bence en son öğrenen annem olsun.
Bugünden sonra beni de bir süre rahat bırakır nasılsa.”
Uğur, Erhan'ın neyi kastettiğini anlamıştı. Ne onun ailesi ne
kendi babası, resmiyete dökülmemiş bir birlikteliği kabul etmezlerdi. İkisi de
onların sözlerini dinleyecekleri yaşları çoktan geçmişti ama kalp kırmayı
istemeyecekleri için orta yolu nasıl bulacaklardı? Erhan evlilik lafını hiç
açmamıştı. Uğur da o sözleri duymayı hiç istemiyordu. Yanıtını bildiği bir
soruydu o. Evlenmeyecekti! Bir askerle kesinlikle evlenmeyecekti!
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder