4 Temmuz 2015 Cumartesi

BUZDAKİ ATEŞ 41. Bölüm



Arabayı Uğur kullanıyordu. Erhan yine onun arabasındaydı. Zeycan arka koltukta oturuyordu. O yüzden yine aralarında belli bir mesafe varmış gibi davranıyordu ikisi de. Zeycan ise arkada mesaj çekiyordu. Ama aldığı yanıt ile hayal kırıklığına uğramıştı. İbrahim işi olduğunu yazmıştı. Üzüleceğini bile bile...

Bu kez çok güzel bir lokale gelmişti grup. Üstelik İbrahim onlardan önce ulaşmıştı. Zeycan, kandırılmış olmanın hırsı ile surat asıyor, İbrahim ise gönlünü almaya çabalıyordu. Yuvarlak bir masaya oturmuştu grup. En çok Erhan memnundu bu konumdan. Uğur yanında oturuyordu. Bazen bacakları bazen elleri birbirine değiyordu. İkisi de çekmek istemiyordu bu temaslarda kendilerini. Aslında bir süre sonra çok zor gelmeye başlamıştı uzak davranmak. Yine de dişlerini sıkacaklardı. Bu birlikte gezmeler daha uzamayacaktı ya. Hepsi ayrı ayrı eğlenmek isteyecekti. En azından Erhan kesinlikli öyle isteyecekti. 


Sahne alan grup çok neşeli şarkılar çalıyordu. Önce hepsi kurtlarını döktü. Erhan ile Uğur bile pistteydi. İkisi de rahat rahat müziğin ritmine uyuyordu. Erhan artık bastonu bile kullanmıyordu. Uğur onun çok iyi olduğuna karar vermişti. Tek engeli şu an araba kullanmasıydı. Aslında rahatlıkla kullanabileceğini biliyordu ama bir süre daha dikkatli olmasını istiyordu. 

İlk oturanlar Uğur ile Erhan olmuştu. Diğerleri, dans müziği ile pistte salınmaya devam ediyordu.  Erhan o kadarına dayanamazdı. En iyisi oturmak demiş masaya dönmüştü. Sahneyi gören bir şekilde oturuyorlardı. Eli masanın altında Uğur'un elini bulmuş, parmakları ile avucunun içini okşuyordu.

“Bu durumu ben yarattım değil mi? Aklıma şaşayım. Seni kollarıma alamadıktan sonra burada olmak neye yarar? Gerçi o pistte de olmak zor. Uğur hanım bir çare bulsanız?”

“Kelin merhemi olsa desem halimi anlar mısın?”

“Anlarım. Ben de seni öpmek istiyorum güzelim. Çok istiyorum.” Bunları söylerken yüzüne bakmıyor, sanki havadan sudan konuşuyormuş gibi bir elinde çatal ile muhabbet ediyordu. Oysa diğer elleri kenetlenmiş bir şekilde masanın altında duruyordu.

“Yarın ne yapalım?” Erhan, o kadar doğal gelen bu soruya karşılık neredeyse orada sarılacaktı Uğur'a. “Sen ne istersen onu yapalım.”

“Sinemaya gidelim mi?”

“Olur.”

Bir süre sonra diğerleri de masaya gelmişti. Geç saatlere kadar masada eğlence hiç eksilmedi. Erhan ile Uğur masada baş başa kaldıkları zaman yine el ele oturuyorlardı. Eve dönüş yolunda ise hiç beklemedikleri bir şekilde arabada yalnız kaldılar. İbrahim, Zeycan’ı eve bırakmak istediğini söylemiş, kendi arabasına almıştı. Böylece Erhan ile Uğur, aradıklarını bulmuş oldu. Bu kez manevra yapma sırası Uğur'daydı. Diğerlerine önden gitmelerini, kendisinin hastasının sarsmamak için daha yavaş kullanacağını söylemişti. Kimsenin şüphelenmediği cümlesini tamamladığında Erhan neredeyse yakalanmalarına neden olacaktı. Çünkü kahkahasını zor bastırmıştı.

Arabalar yola çıktıktan sonra Uğur süratini iyice düşürdü. En sonunda bir sokakta arabayı durdurdu.

“Erhan, sakın sonra bu yaptığımı kafama kakma. Ama seni arabada öpeceğim.”

“Bu konu hakkında tek bir alaycı söz söylersem bana da Erhan demesinler.”

Erhan, genç kadını kollarına aldığında cümlesini yeni bitmişti. O dudaklara ulaşana kadar geçen saliseler bile çok uzun gelmişti. Sonrası ise cennete düşmüş gibi hissettirmişti. Tüm gece bu anı beklemişti ikisi de. Çılgınca öpüşüyorlardı. Hatta o güne kadar olan tüm tutkulu öpüşmelerini gölgede bırakacak kadar ateşliydiler. Erhan zorlukla durdurdu kendisini.

“Uğur, dayanamıyorum artık. Seni o kadar çok istiyorum ki delireceğim.”

“Ben de. Erhan, ben de seni çok istiyorum. Tüm gece ellerimi uzak tutmaya çalışmaktan yoruldum.”

“Neden böyle hissettiğini biliyor musun? Bu tutku mu? Sadece çekim mi? Sevişirsek bitecek mi?”

“Sence?”

“Sence ne olacak? Ben benim için olan halini biliyorum. Sana soruyorum.”

“Erhan, bu tutku değil. Bu sadece çekim değil. Seninle aramızda yaşanacakları bunlarla kısıtlayamayacağımı biliyorum. Ama her ne yaşarsak yaşayalım çözümünü bulamayacağımız sorunların yaşanacağını da biliyorum.”

“Sorunlarımızı çözmek istiyor musun?”

“Elbette istiyorum.” Yanıt veren sesi şaşkınlık doluydu.

“Neden? Bir süre sonra belki de beni görmek istemeyeceksin! Neden sorun kalmasın istiyorsun aramızda?” Erhan, o an Uğur'u açabileceğini hissediyordu.

“Sen benimle görüşmek istemeyeceğini mi düşünüyorsun? Sıkıldın mı?”

“Ben sorularımı dolaylı soruyorum ama sen benden daha dolaylı yanıt veriyorsun. Uğur, benim gözlerim yanılmaz. Şu an gözlerinde gördüğümü soruyorum.”

“Ne görüyorsun?”

Erhan, Uğur'un da çok büyük aşama kaydettiğinin farkındaydı ama konuşması gerekenin de Uğur olduğunu biliyordu. Kalbinde ve beyninde engelleri olan oydu. O engellerin aşıldığını bilmeliydi. “Ben söylemeyeceğim. Sen itiraf edeceksin. Çünkü senin bunu söylemene o kadar çok ihtiyacım var ki.”

Uğur, Erhan'a uzun uzun baktı. Gece ve arabanın karanlığı o gözlerdeki ifadeyi görmesine engel değildi. Kendi gözlerindekilerin yansıması gibiydi gördükleri. Neden önce kendisinin söylemesini istediğini biliyordu. Çünkü geçmişi ile bağlarını kopartması gereken Uğur idi. Kendi duygularını bilmeden Erhan'ın kendi duygularını ifade etmeyeceğini biliyordu. Çünkü Erhan bunu yaparak kendisine baskı uygulayacağını düşünecek kadar iyiydi. Erhan'ı doğru anladığından emindi. Bunu da o iki kelimeyi söyleyerek gösterdi.

“Seni seviyorum.”

Erhan, onu kollarına aldı. Başını boynuna gömdü ve nefes gibi bir sesle “Ben de seni seviyorum. Çok seviyorum.” dedi. Sonra uzun uzun öptü. Boynunu, saçlarını, dudaklarını... Defalarca kez yeni baştan başladı, izlediği yola... Yeniden milim milim öperek tadına baktı o dudakların.

“Uğur, keşke bu gece benimle kalsan?”

“Yarına kadar sabret canım. Ben de çok isterdim ama en olmayacak gece bu gece sanırım.”

“Biliyorum. Ama bu seni kollarımda istememe engel değil.”

“Yarın, önce sinemaya gideriz, sonra da senin evine gideriz. Olur mu?” Sevildiğinden emin Erhan'a takılıyordu Uğur.

“Önce sinema mı? Aklından bile geçirme.” Erhan onun bu fütursuz haline bayılmıştı. Her geçen gün daha çok sevmenin mümkün olduğunu öğreniyordu.

Bir süre daha öpüşmeye devam ettiler. Kendilerine gelmelerini çalan cep telefonu sağladı. Uğur'u arıyordu Umut. Nerede kaldıklarını soruyordu. Uğur tereddütsüz, polis çevirmesine takıldıklarını söyledi. Onlar geçerken hiç polis olmadığını söylemesi ise Uğur’u kızartmıştı. “Ben sözde daha az virajlı bir yola saptım ama şansıma orada karşıma çıktılar. Neyse ki ben alkol almamıştım. Sorunsuz geliyoruz.”

Telefonu kapattıktan sonra eğilip Erhan'ın dudaklarına bir öpücük kondurdu.

“Çok rahat yalan söylemeye başladın. Bunlar son yalanlarınız küçük hanım. Bir daha duymayacağım.”

“Bu konuda en az senin kadar sinir oluyorum kendime. Ama o iki cadının aramızdakileri öğrendiğinde maskarası olacağımı da çok iyi biliyorum. Birkaç yalandan sonra bitecek inşallah.”

Erhan, Uğur'un bazen ses tonundan, bu ilişkinin ömrünün kısa olacağını düşündüğünü hissediyordu. O anlarda sesine bir korku tınısı yerleşiyordu. Onun korkularını yok etmek istese de mesleğinin bunu imkansız kıldığını biliyordu. Uğur, onun asker olması gerçeği ile yüzleştiği an korkularını yaşıyordu. Erhan onun tüm karmaşık düşüncelerini  biliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Ne yapacaktı? Nasıl yapacaktı?

Uğur'un beklentilerinin aksine Erhan uzun ömürlü bir ilişki, daha doğrusu evlilik istiyordu. Uğur'suz bir hayatın anlamının olmayacağını çok iyi anlamıştı. Onlar, tanıştıkları ilk günden beri birbirini adım adım tanımış, aynı adımlar onları birbirine yaklaştırmış, sonunda aralarında büyük bir aşk doğmuştu. Şimdi bunları yok saymak mümkün müydü? O zaman çözüm ne olacaktı? Zaman, dedi Erhan, arkasını yaslanmış dışarıya bakarken zaman diye tekrarladı.

Evin önüne gelmeden vitesteki eli tutup öpücük kondurmuştu. Ertesi gün on bir gibi Bostancı'daki evde buluşacaklardı. Hepsi onları bekliyordu. Erhan arabadan inip elini uzatıp teşekkür etti, Uğur’a. Uğur da polis çevirmesine takıldıkları için özür diledi yeniden. Erhan, önemsiz der gibi başını salladı ve Yunus'un kullandığı arabaya geçti.

Oyunculuk yetenekleri her geçen gün artıyordu...

***** 

O geceyi Umut'un gözünden bir kez daha dinleyerek uykuya çekildi kızlar. Ertesi sabah kardeşlerinin planlarını öğrenen Uğur rahattı. Umut ile Yunus buluşup kendi arkadaşları ile nişanı kutlayacaklardı. Akşama kadar Umut evdeydi. Onur ise ders çalışacaktı. Uğur yalanlarına yenisini ekledi ve arkadaşları ile adaya gideceklerini söyledi. Akşama döneceklerdi. Hatta geç bir saatte geleceklerdi. Beni merak etmeyin dedi.

Aynısını Erhan söyleyemeyeceğine göre, farklı bir yalana başvurdu. Akşamüstüne kadar bir grup, akşam da başka bir grup arkadaşı ile olacağını söyledi. Yalanının anlaşılmaması için bir ara eve uğrayacak, sonra yeniden Uğur'un yanına dönecekti. Raporu bitince işler çok olacağından gezemeyeceğini söylüyordu evde. Zaten kimse hesap sormazdı ama son zamanlarda sık sık çıkınca merak etmeye başlamışlardı. 

Eve Uğur'dan önce geldi. Hemen kombiyi ve elektrik sobasını yaktı. Evin içi buz gibiydi. Uğur gelmeden ısınmasını istiyordu. Ayrıca markete uğramış, akşama kadar tüketebilecekleri bir sürü yiyecek almıştı. Aklındakileri uygularsa zaten çok acıkacaklarından emindi. Ama yemek yemeyi akıl edebileceklerinden emin değildi!

Saat on kırk beşte kapı çaldı. Uğur da biraz erken gelmişti. Ama sıcak eve girmek hoşuna gitmişti. O gün için özel bir şeyler giymemiş, pantolon ve kazakla çıkmıştı evden. Kazağın yumuşak dokusu vücudunu sarmış, Erhan'a göz zevki sunuyordu. Erhan o kısacık sürede tepeden tırnağa süzdü genç kadını. Sonra kapının içine çekti ve hemen kollarına aldı. Kulağına fısıldayarak, “Her geçen gün daha da güzelleşiyorsun sanırım. Nefes alamıyorum sana bakınca.” dedi.

Uğur bir şey söyleyememişti. Tek yapabildiği daha sıkı sarılmak oldu. Göğüslerinin değdiği vücut onu delirtiyordu. Erhan da onu öpüp koklamaya başlayınca, Uğur onun da kendinden aşağı kalmadığını anladı.

Birkaç dakika sonra birbirlerine saygılarından biraz uzaklaştılar. Erhan, her ihtimale karşı sokak kapısını içeriden kilitledikten sonra, elinden tutup salonu götürdü Uğur'u.

Salondaki halının üstüne kalın bir battaniye sermişti. Aldığı meyveleri, kuruyemişi, kuru pastaları tabaklara koymuştu. Canları ne isterse bir kol mesafesindeydi. Saat erkendi ama kırmızı şarap, iki kadeh ve açacak da hazırdı. Ama asıl hazır olan odayı biraz loşlaştıran panjurların inik olması ve çok kısık sesle çalan müzikti.

Uğur, onun da sadece sevişmek için sevişmek istemediğini anlıyordu. Onun için çaba harcamıştı. Emek vermişti. Ödülünü almalıydı. Uğur, Erhan'ın kulağının altındaki hassas bölgeye dudaklarını dayadı. Önce öptü sonra hazırlık için teşekkür etti. Erhan onu karşısına aldı. Bir süre gözlerine baktı. O gözlerde sadece teslimiyet ve aşk vardı. Nihayet gölgeler yok olmuştu. Yeniden kollarına aldı ve kulağına onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Sonra yere attığı koltuk minderlerine oturdu. Sırtını koltuğa dayadı ve Uğur' da kucağına oturttu.

“Uğur, o kadar güzelsin ki. Seni ilk gördüğümde o gözlüklerin ardında bir şeye benzemediğini düşünüyordum. Oysa sen benim gördüğüm en güzel kadınsın. İçin dışın her şeyin güzel.”

“O kadar emin olma. Sen benim ters tarafıma denk gelmedin henüz.” Uğur, gülüyordu. Erhan'ın itirafları kırıcı değil aksine dürüsttü. İlk başlarda birbirlerine o gözle bakmadıklarının ikisi de farkındaydı. Ama zamanla ne büyük değişim yaşanmıştı. Şimdi de o değişimin meyvelerini yiyorlardı.

“Senden gelecek tersliklere de razıyım. Otoriter olduğunu anlıyorum zaten. Ama benim de otorite ile ilgili sorunum yok. Hatta bazen beni de idare etmen hoşuma bile gidiyor. Elbette en başta çok kızmıştım. Ama sonra bu huyunu ne kadar çok sevdiğimi fark ettim.”

“Ben de senin bu yapıcı halini seviyorum. Her olaya bir çözüm buluyorsun.”

“Elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum. İnsanların zaaflarını bilmek onlara hoşgörülü davranmak lazım! Aksi halde kavgasız gün geçmez.”

“Benim zaafım ne?”

“En son edindiğin zaafını söyleyeyim.”

“Neymiş o?”

“Ben!” Erhan, büyük bir gururla söylemişti bu sözü.

“Çok kendini beğenmişsin. Ama doğru. Sana hayır demek her geçen gün zorlaşıyor.”

“O zaman, artık sus ve beni öp dersem, hayır demezsin!”

Uğur, yanıt vermedi. Sadece öptü. Üstelik bu kez öpüşmelerinin nasıl sonuçlanacağını bilerek başladı öpmeye. Bir süre sonra eli Erhan'ın kazağına gitti. Onu başından çıkarttığında aylardır masaj yaptığı bedene, dudakları ile masaj yapmaya başladı. Erhan o kadar memnundu ki halinden sadece dudaklarından kısa inlemeler dökülüyordu. Bir süre sonra o da Uğur'un kazağını çıkarttı. Karşısındaki bedene hayran gözlerle baktı. Uğur utanacağını sanıyordu. Aksine onun beğeni dolu bakışları iyice tahrik etmişti. Uzak durmaya dayanamayarak bedenini erkeğin bedenine yasladı. Erhan, belini, sırtını, göğüslerini okşuyor, her noktasını öpüyordu.

Elleri pantolonların beline aynı anda ulaştı. Birbirlerini soymaları beklediklerinden uzun sürmüştü. Önce Erhan, pantolondan kurtulan bacakları keyifle okşayıp öpücüklere boğdu. Sonra Uğur, Erhan'ı sırtüstü yatırdı. Pantolonu sıyırdı. Kalkmak isteyen Erhan'a boğuk bir sesle “Sana altta kalmanı emrediyorum, seni yeniden sakatlamayalım” dedi. Erhan, hayatının en güzel sevişmesini yaşadı. Tüm inisiyatif Uğur'daydı. Erhan'ı çıldırtan hareketler ile başlayan sevişmeleri aynı şekilde son bulmuştu. Erhan, çekingen olacağını sandığı Uğur'un yaptıkları karşısında dilini yutmuş gibiydi.

Uğur, Erhan'ın yanına, battaniyenin üstüne uzanmak istemişti. Ama Erhan onu göğsüne yatırmıştı.

Halinden memnundu Uğur. Tatmin olmuş bedeni ile uzanmıştı göğsüne Erhan'ın. Nefesleri düzene girene kadar ikisi de sesini çıkartmadı. İlk konuşan Uğur oldu. Aklı başına geldiğinde kendine hayret etmişti. Düşündükçe az önce yaptıklarını kendisinin yaptığına aklı ermiyordu.

“Bu ben miydim?”

“Sendin güzelim. Müthiştin.”

Uğur, Erhan yanıt verince sesli düşündüğünü anlayıp utandı. Yüzünü saklamak için kıpırdandı ama Erhan o yüzü çenesinin altından tutup kaldırdı.

“Sakın, sakın benim yanımda utanma. Daha önce böyle şeyler yapmamış olman bundan sonra yapacak olmanı değiştirmez. Benim yanımda özgür ol lütfen.”

“Az önce sen bambaşka bir Uğur'u tanıdın. Benim bile ilk kez gördüğüm bir Uğur bu.”

Erhan, onun ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Onu yeniden öpmeye başladı. “Ben tanıdığım Uğur'u o kadar çok seviyorum ki sözcükler ile ifade edemiyorum.”

“Uğur da seni seviyor. Yine de açlığını unutmuyor. Bir şeyler yiyelim mi?”

“Ne kadar romantiksin. Soğuk sandviçler almıştım. Şarabımızı da açarsak süper bir yemek olur.”

Öyle de yaptılar. Biraz atıştırarak, biraz öpüşerek, biraz sevişerek akşamı ettiler. Saat altıda Erhan, Uğur'u evde bırakıp taksi ile evine geçti, üstünü değiştirip tekrar geri geldi. Böylece söylediği program yalanını desteklemiş oldu. Yirmi dakikada geri dönmüştü bile. Bu sürede Uğur, dolaptaki hazır yemeklerden bir şeyler yapmıştı. Kalan şarap ile peynirleri de masaya eklemişti. Erhan için bir şeyler yapmak hoşuna gidiyordu. Kapı çaldığında keyifle açtı kapıyı.

Anahtarı olmasına rağmen çalıp girmek istemişti Erhan. Uğur ile aynı evi paylaştığında bunun ne kadar doğal olacağını düşündü. Ama o evi paylaşabilmek için evlenmek, evlenmek için de Uğur'u ikna etmek gerekiyordu. Bunun için asla acele etmeyecekti.

Uğur, Erhan'ın eve girişi ile kendisini öpüşü arasında geçen birkaç saniyede aynı hisleri paylaştığından habersizdi. Sanki akşam eve dönen Erhan'ı karşılamıştı. Çok doğal gelmişti bu hareketi. Ama bu kadar bağlanmak doğru gelmiyordu. Ya yine kaybedersem, korkusunu içinden atamadığı sürece de tüm hayatını ona bağlamak istemiyordu. Ama bu onu sevmesine, onunla birlikte olmasına engel değildi. Sonuna kadar elindekiler ile yetinecek ve dolu dolu yaşayacaktı...

Birlikte televizyon izlemek, bir şeyler içmek, konuşmak ikisini de çok mutlu etmişti. Birbirlerinden etkilendiklerini kabul ettikleri günden beri en uzun ve en doyurucu günü yaşamışlardı. Son kez seviştiklerinde bu kez yatak odasını kulandılar.  Saat onu gösterirken evi eski haline getirmiş ve kapıyı kilitlemişti iki aşık.

***** 

O günden sonra kaçamaklarına devam etti ikili. Aşklarını konuşuyor, buldukları fırsatta sevişiyor ama asla gelecek üzerine konuşmuyorlardı. Tabulaşan bu konu ikisini de korkutuyordu. Sessizce aldıkları bir kararı uyguluyor, günü yaşıyorlardı.

Yunus ile Umut, son sürat evlilik hazırlıklarına devam ediyordu. Haziran ayında düğün yapmak istiyordu Umut. O zamana kadar evin tüm eksiklerini tamamlayacaklarını biliyordu. Hafta sonu kermesten de belki işe yarar şeyler bulurum diye düşünüyordu. Evini örtülerle, dantellerle doldurmak istemese de güzel süs eşyaları bulabilirdi.

Onur, Sedat'ın teklifini beklemekle günlerini tüketmeye başlamıştı. En sonunda dayanamamış bir akşam kendisini almaya geldiğinde, bu mayıs kesin mezun oluyorum, demişti. Sedat bir süre yüzüne bakmış, sonra avucundaki eli dudaklarına götürmüş küçük bir öpücük bırakmış ve çok güzel canım, demişti. Onur hayal kırıklığı içinde eve dönmüştü.

Hasan Bey, tüm kızlarının hayatlarının değişimini izliyordu. Uğur artık eski Uğur'du. Onu bu kadar mutlu eden kişinin kim olduğunu tahmin etse de soramıyordu. Kızlarının mutluluğu kendisine yetiyordu. Onların üçünün de evden uçacakları günü düşünüyor ve Nadide'si ile evde baş başa kalacağı günü bekliyordu. Ablası, nişandan sonraki pazar günü yine lafı evliliğe getirmişti. Kızların artık teker teker yuvadan uçacağını, tek kalacağını söylemiş, kendisine uygun birisini bulabileceğini, böylece yalnız kalmayacağını belirtmişti. Ama o yalnız değildi ki. Çok sevdiği karısının yerine kimseyi koyamayacağını biliyordu. Ama ablasının da gözünden kaçmayan bir gerçek vardı. Ertaş ailesi üç kızını da elinden alacaktı. Ya da en doğrusu Ertaş ailesinin erkekleri, oğlu olacaktı. Sedat'ın okulu beklediğini biliyordu. Erhan ise Uğur'u bekliyordu. Bunu anlamak için ikisine bir kez bakmak yetmişti...

Uğur da artık eskisi gibi değildi. Bunu onun yüzüne her bakışında fark ediyordu. Bazen dalıyor, yine gözlerine gölgeleri yerleşiyordu ama kısa sürede dağılıyordu o puslu havası. Belki Erhan başarır ve kızını tamamen normale döndürürdü. Tek sıkıntısı Erhan'ın asker olmasıydı. Uğur asker olan birini ister miydi yeniden?

***** 

Sedat, Onur'un mezun olacağının kesinleşmesinden sonra planlar yapmaya başlamıştı. Bir an önce evlenmek istiyordu. Ağabeyi ile konuştuklarında onlarla birlikte evlenmelerinin unutulmaz bir düğün yaşatacağını söylemişti Yunus. Umut da buna sıcak bakıyordu. O zaman mayısı beklemeden evlenme teklifini yapması gerekiyordu. Ama Onur mezuniyete kadar düğün lafını duymak istemiyorum demişti. Nasıl bir çözüm bulacağını bilemiyor, sadece bunu düşünüyordu.

Yunus, artık kafa olarak çok rahattı. Seviyor, seviliyor ve düğüne gün sayıyordu. Evine eşya seçmek, onların yerleştirilmesinde aktif rol oynamak dünyanın en güzel şeyiydi. Umut ile o evde yaşayacağı günleri büyük bir keyifle bekliyordu. Rahat beklemesinin tek nedeni o evi şimdiden evleri olarak kullanmalarıydı. Özellikle hafta sonları orada olmak, yemek hazırlamak, sevişmek ve bol bol gülmek çok güzeldi. Umut ile aşklarını itiraf ettikleri günden beri, gülüyorlardı. Arada bir kapışsalar da ikisi de birbirini çok iyi tanıyor, kısa sürede barışıyordu. Arkadaşlıklarının çok sağlam bir evlilik sağlayacağın inanıyordu. Eski hovarda günlerini özlemiyor, ne yaparsa Umut ile birlikte yapmak istiyordu. Aşkın insanı değiştirdiği söylerdi arkadaşları. Yaşamadan inanamayacağı bir değişim vermişti aşk ona...

Meliha Hanım, ortanca oğlunun hazırlıklarını takip etse de karışmıyordu. Kendi kaynanası da karışmamıştı. Aralarında tek sorun anımsamazdı. Arada bir kendi annesi ile atışsa da kayınvalidesi ile hep iyi anlaşmıştı. Kötü kaynanalık yapan insanların kendi çektiklerinin intikamını aldığını düşünürdü. Oysa kendisi kaynanasından en ufak bir kötülük görmemişti. O yüzden gelinlerinin de kendisi kadar mutlu olmasını istiyordu. Umut, nişandan sonra sık sık aramış hatırını sormuştu. Kermes için hazırlıkları yakından takip etmişti. Artık son hazırlıkları tamamlanmıştı. Cumartesi günü beklenen gündü. Kendisini en çok şaşırtan Erhan'ın da kermese gelecek olmasıydı. Kendi maketlerini satmak için orada olacaktı. Oğluna evde oturmak yaramıştı! Ya da orada görmek istediği birileri vardı... Kermeste Uğur ile Erhan için elinden geleni yapacaktı!

Alihan Bey, dünürü ile buluşmalarını sıklaştırmıştı. Artık çok daha yakın olan iki erkek herkesten habersiz diğer çocukları için konuşmuştu. Alihan Bey, Hasan Beyin de farkında olduğundan emin olduğu için bir gün konuyu açmıştı. Sedat için küçük kızına talip olduklarını, gençlerin okulun bitmesini beklediğini anlatmıştı. Sedat, kendisine açıldığında yine evlerine ziyarete geleceklerini söylemişti... Hasan Bey de onun bu açık sözlülüğü karşısında teşekkür etmişti. İkisi de Erhan ile Uğur hakkında düşündüklerini ise kendilerine saklamıştı...

Zeycan, yine uzaklarda olan İbrahim'in yokluğunda Meliha Hanım ile kermes hazırlıklarına katılmıştı. Organizasyonları yaparken fikirlerini söylemiş, kabul gören bazı fikirleri hemen uygulanınca da mutlu olmuştu. Boş oturmak istemediğine, artık çalışmak üretmek istediğine de o zaman karar vermişti.  İbrahim döner dönmez bunu konuşacaktı. Kendisine uygun bir iş arayacaktı. Hem ağabeyleri de gelecekti bir sonraki hafta sonu. Onlarla da konuşacaktı bazı şeyleri. Artık kendi kararlarını vermek istiyordu. Son yaşananlar hayatın nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu öğretmişti kendisine.

İbrahim, yine uzaklarda hasretlik çekiyordu. Ama artık içi rahattı. Sevdiği tamamen güvendeydi. En tepedeki yakalanmıştı. Tüm çetesi ve o çeteye yardım ve yataklık eden yetmiş kadar kişi gözaltına alınmıştı. Celal ve kardeşlerini tehdit eden telefonlar da kesilmişti. Artık korkulacak bir şey kalmamış hatta şehirde efsane haline gelmişlerdi. Büyük bir çetenin çökertilmesinden sorumlu oldukları için korkulan kişiler olmuşlardı. İşleri yeniden düzene girmişti. Ama tüm bunlara rağmen Zeycan artık Gaziantep de yaşamak istemiyordu. İbrahim de bundan son derece memnundu. İstese onun için Antep ve civarında çalışabilirdi. Ama onun olaylardan uzakta olması içini rahatlatıyordu. Kısa süreli de olsa onun Ünsal denen soysuzun olduğu şehre gidecek olması bile sinirlerini bozuyordu ama artık kayınbiraderlerine güveniyordu. O herifi yanına yaklaştırmazlardı...

***** 

Cumartesi sabahı geldiğinde yine iki evde tatlı telaş vardı. Bu kez kermes için erkenden yola çıkmıştı herkes. Kermes büyük bir lokalde düzenlenmişti. Lokalin sahibi her yıl ücretsiz verdiği kullanım alanı ile destek oluyordu kermese.

Kızlar kekleri, kurabiyeleri paketlemişti. Dördü de elleri kolları dolu kendileri için ayrılmış masaya yürüdüler. Hasan bey kızların hazırladıklarını taşımaya yardım ettikten sonra, satmaya kıyabildiği el oymalarını da taşımak için çıkışa yürürken Sedat ve Yunus ona yardıma gittiler. Kısaca selamlaşıp hemen hazırlıklara başlamıştı hepsi.

Erhan'ın maketleri ile kızların kekleri yan yana duran masalardaydı. Meliha Hanım, yine küçük bir ayarlama ile onları yan yana oturtmuştu. Erhan'ın maketlerini satmak için getirmiş olması çok duygulandırmıştı Uğur'u. Hem nakit destek verecekti, hem de emeklerini satacaktı. Ama asıl şaşırtan, birkaç tane yeni maketin kutularını görmek oldu. Basit, hemen yapılabilecek maketleri orada yapacağını, böylece çocukların ilgisini çekeceğini söylemişti. Çok da haklıydı. En kalabalık masalardan biri Erhan'ın masasıydı. Böylece hemen yanlarında olan kızlar da yiyecekleri ve pet şişeler ile alınmış içecekleri satıyordu. O masaların kalabalık olması yeni gelenlerin de ilgisini çekiyordu.

Bir ara kızlar diğer masaları gezmeye çıktı. Biraz alışveriş yapacaklardı. Babalarının masasının da ilgi çektiğini hatta iki parçanın satıldığını görüp sevindiler. Hepsi mutluydu satışların hızından. Meliha Hanım da kızlar ile birlikte diğer masalara gidince Erhan ile Uğur tek kalmıştı. Uğur, saçlarına bağladığı bandana ile çok güzel gözüküyordu.

“Nasılsın uğurum?” diyen Erhan'a bakıp, “İyiyim canım. Seni böyle keyifli görünce daha da iyi oluyorum.”

“Eh o zaman sorun yok. Ben seni iyi gördükçe keyiflendiğime göre...”

“Bu ne güzel bir iltifat böyle!”

“İltifat değil!”

“Babalarımız duyacak.” Aslında çok hoşuna giden konuşmaya devam etmek istiyordu ama Erhan'ın sözleri utandırıyordu. Kızardığını düşünüp panik olmuştu. O sırada yeni gelen müşterileri Uğur'u kurtarmıştı. Erhan ona gülümseyerek bakarken kendi masasına gelen küçük bir çocuğun, gemilere bakması ile onu yanına çağırdı. Yarım gemi maketinin bir parçasını eline verdi ve takılması gereken yeri gösterdi. Henüz beş altı yaşında olan çocuğun parçayı yerine takarken dilini küçük dudaklarının arasından çıkartması ve yaptığı işe odaklanmasını keyifle izledi. Artık baba olmak istediğini de biliyordu. Annesini bulduktan sonra ondan çocuk istemek zaten çok normaldi. Tek engel vardı. Seçtiği anneyi ikna etmek! Yanında bir keki peçeteye saran Uğur'a baktı. İkna edecekti...

Anneleri dönerken ikisi de yaptıkları işe dönmüştü. Ciddi bir yüzle satışları devam ediyordu. Vakfın üyelerinin çevresinin etkisi ile oldukça kalabalık bir kermes oluyordu. Erken yapılmasına rağmen satışlar da çok yüksekti. Diğer kermeslerin birbiri ardına yapıldığı mayıs ayını daha sakin olan mart ayı ile değiştirmiş olan yönetim üç yıldır çok başarılı satışlar yapıyordu.

Öğlene kadar Erhan'ın maketlerinin yarısı satılmıştı. Bir sürü çocukla yeni maketlerin parçalarını yapıştırmış, neredeyse onları bile bitirmişti. Uğur'ların masasının da farkı yoktu.  Babaları bir duvar saati satınca çok keyiflenmişti. Böylece üç parça olmuştu satılanlar. Meliha Hanımın masası ise kumaş boyama işleri ve el işleri ile doluydu. Elbette çok satış yapılan masalardan biriydi. Çünkü hepsi orijinal parçalardı. Özellikle çeyiz almak isteyen kadınların uğrak yeriydi. Yunus ile Sedat bir süre kaldıktan sonra ayrılmıştı kermesten. Kızlar ise Meliha Hanımın yanındaydı.

Bazı alışveriş yapan kadınların iki genç kızı beğeni ile süzmesi ve annesi ile bir şeyler konuşmaları annesinin başını olumsuz ifade ile sallaması ve arada Uğur'a bakması Erhan'ı işkillendirmişti. Meliha Hanım neler planlıyordu?

İlk bulduğu fırsatta Uğur ile konuştu yine Erhan. O kadar insanın içinde ona karşı hissettiklerini saklamak için yine çok çaba harcıyordu. Üstelik bazı kadınların ona bakmaları, kimisinin cep telefonuna sarılması da günü ilginç hale getirmişti. Erhan, kendi gözlemlerine şaşıyordu. Uğur'u ortada olmayan rakiplerden kıskanıyordu. Aşkın kendisine ettiklerini listelemeye kalksa oldukça uzun bir liste olacaktı!

Meliha Hanım, masasına yaklaşan kadınlara ürünlerini göstermek için ayağa kalkmıştı. Kadınlar uzun uzun örtülere baktılar. Hangisini seçeceklerini bilemez halde bir örtülere bir Onur ile Umut'a bakıyorlardı. Meliha Hanım, kadınların niyetini anlamış, iki kızı da gelinlerim diye tanıtmıştı. Umut rahattı ama Onur çok utanmıştı.  Daha bir şey yokken gelinim demesi hem çok hoşuna gitmiş hem de Sedat'tan o teklifi ne kadar çok beklediğini anlamasına neden olmuştu. O sırada Hasan Bey kızlarını yanına çağırmıştı. Sattığı dördüncü parçanın hediye paketi yapılması gerekiyordu.

İki genç kız babalarının yanına giderken kadınlar hayal kırıklığı ile konuşmaya başlamışlardı. Meliha Hanım, onların bu halinden faydalanmak için ‘kızların ablaları ile tanıştınız mı?’ diye sordu. İlgiyi Uğur'a yönlendirmek istiyordu. İki kadının bu kez Uğur'a bakması ile amacına ulaşmıştı. Hiçbir şeyden haberi olmayan Uğur en doğal hali ile masasındaki çocuklara kurabiye veriyordu. Erhan ise annesinin ne yapmaya çalıştığının farkında, sahnenin devamını bekliyordu.

Kadınlar Meliha Hanım'a dönüp, Uğur'u çok beğendiklerini söyleyip, yaşının kaç olduğunu sordular. Yirmi dokuz olduğunu söylediğinde iki kadın bir kez daha baktı Uğur'a. Yaşını göstermediğini Erhan da biliyordu. Ama onların yiyecekmiş gibi bakması tüm sinirlerini tepesine çıkartmıştı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi annesi işi biten Uğur'u yanına çağırdı. Kadınlar ile tanıştırdı. Kadınlardan birinin oğlu ile ilgili konuşmaya başlaması, hatta çağırayım, o da alışveriş yapsın demesi Uğur'u uyandırdı. Erhan'ın dediği oluyordu. 

“Çok iyi olur. Ne kadar erken biterse mallarım o kadar çabuk sevgilim ile buluşabilirim.” dedi.  Meliha Hanım, Uğur'a bakmıştı şaşkınlıkla. İki kadın da masadan uzaklaşmıştı. 

Meliha Hanım, bu kez Erhan'a bakmaya başlamıştı. Erhan'ın konuşmaları duymaması mümkün değildi ama en ufak bir tepki vermemişti. Yanılmış mıydı? Erhan'ın Uğur'a ilgisi yok muydu? Ya da varsa da onun erkek arkadaşı olduğunu öğrenince vaz mı geçmişti? Tüm bunları soracaktı.

“Uğur'cuğum, kusura bakma kadınlar seni çok beğendiklerini söyleyince, ben de hayatında biri yok sandığımdan tanışman için davet ettim. Hay Allah, utandım şimdi.”

“Meliha Teyze, utanılacak bir şey yok. Hayatımda, çok sevdiğim biri olduğunu şu an sizden başka kimse bilmiyor ki. Umarım bu bir süre aramızda sır olarak kalır.”

“Elbette. Unuttum bile.”  Unutmamıştı tabii ki! Uğur biraz uzaklaşınca oğlunun yanına oturdu.

“Sen Uğur'un hayatında biri olduğunu biliyor muydun?”

“Evet.”

“Neden bana söylemedin?”

“Sormadın ki!”

“Aman Erhan, sormam mı lazım. Ben de neler düşünüyordum!”

“Neler düşünüyordun? Yine ne planlar yapıyordun?”

“Önemli değil. Hepsi hayal olarak kalacakmış zaten. Neyse ben biraz dışarıya çıkıyorum. Kızın da hayatına burnumu soktum.”

“Önemli olduğunu sanmıyorum. Bu kızlar olayları uzatacak sorun çıkartacak tipler değiller. Uğur da senin iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalıştığını anlamıştır.”

“He tabii, iyi niyetle yaptım.” Ses tonu iyi niyetle yapmadığını ele veriyordu.

“Hiç de öyle durmuyorsun, anne. Neydi ki maksadın?”

“Aman Erhan, onun senin yanına ne kadar yakıştığını gördüğümden beri üç oğluma üç kardeşi almayı planlıyordum ama kısmet değilmiş. Neyse ben gerçekten hava almaya çıkıyorum.” Oğlunun kıskanacağını, duygularını belli edeceğini düşünerek yaptığı küçük oyun ters tepmişti. Bu ikisi arasında hiç de sandığı gibi bir yakınlık olmadığını anlayınca çok üzülmüştü.

Uğur, Erhan'ın yanına geldiğinde o hala annesinin ardından gülümseyerek bakıyordu.

“O yakışıklı sevgilimin sen olduğunu öğrendiğinde bugünün acısını çıkartır mı?”

“Bilmem. Ama o bizi öğrendiğinde yeni istekleri olacaktır.”

“Ne gibi?”

“Her anne gibi... O yüzden, bence en son öğrenen annem olsun. Bugünden sonra beni de bir süre rahat bırakır nasılsa.”

Uğur, Erhan'ın neyi kastettiğini anlamıştı. Ne onun ailesi ne kendi babası, resmiyete dökülmemiş bir birlikteliği kabul etmezlerdi. İkisi de onların sözlerini dinleyecekleri yaşları çoktan geçmişti ama kalp kırmayı istemeyecekleri için orta yolu nasıl bulacaklardı? Erhan evlilik lafını hiç açmamıştı. Uğur da o sözleri duymayı hiç istemiyordu. Yanıtını bildiği bir soruydu o. Evlenmeyecekti! Bir askerle kesinlikle evlenmeyecekti!


*****  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder