Ferhat, yanıtı duyduğu an öpmeye başlamıştı, Aden’i. Öpüşmeleri
derinleşince zorla da olsa ayrılan Aden oldu….
“Aşkım, farkında mısın, biz her olayı bu araçta yaşamaya başladık. Lojmana uğrasak ve sonra evimize gitsek artık.”
“Evimize mi? O evde mi yaşamak istiyorsun?”
“Neden olmasın? Sevmiştim evini. Gerçi işe biraz uzak ama bakarız.”
Ferhat, bunları konuşurken arabayı tekrar hareket ettirmişti. O an aklından geçen tek şey, bu kadının kısa süre sonra karısı olacağıydı. Geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktu. Önce lojmana uğradılar. Kapıdaki askerler selam verip gerekli kontrolleri yaptıktan sonra Aden’in lojmanına ait anahtarı verdiler. İçeriye girdiklerinde sade döşenmiş odaları kısaca gezdiler. Burayı kullanmaya niyeti olmadığı için çok da önemsemedi eşyaları, Aden.
Valizleri yatak odasının ortasında açılmadan duruyordu. Kataloglardan seçilmiş kıyafetlerin bedenine uygun olduğundan emindi. Kendi evindeki kıyafetleri ise zaten oldukça eski moda kalmıştı. Yine de modası hiç geçmeyen kıyafetlerini evine gittiğinde toparlayıp getirmek istiyordu. O bunları düşünürken Ferhat çoktan valizleri yüklenmiş kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Aden, sevdiği erkeğin ardından gülümseyerek baktı ve kapıyı kilitleyip merdivenlere yöneldi. Kendi elinde de ufak bir valiz vardı. Kapının önünde nöbette olan askerler her ikisinin elinden de valizleri alıp arabaya kadar taşıdılar.
Acıbadem’e ulaştıklarında ikisi de çok daha rahatlamıştı. Ferhat’ın evine girdiklerinde Aden, kendisini gerçekten yuvasına gelmiş gibi hissetti. Üstelik bu evde daha önce sadece yarım saat kadar kalmıştı. Valizleri yatak odasına bıraktılar. İkisi de sanki ilk kez baş başa kalıyormuş gibi çekingendi. Ferhat ne içeceğini sorduğunda, Aden çekinerek yanıt verdi. İkisi de üstlerindeki bu çekingenliği atmanın yolunu arıyordu. Ferhat mutfağa girdiğinde kendi kendine söyleniyordu… ‘İnanmıyorum’
“İnanamadığın ne canım?” Aden de arkasından mutfağa girmişti. Daha fazla uzak durmaya dayanamayacağını hissediyordu.
“Biliyorsun. Bu gece yaşananlar… Seninle evleniyor olmamız. Artık benim karım olacaksın.” Ferhat, hala şaşkındı…
“Sen de benim kocam!”
“Kocan… Sevdim bu ünvanı. Yarın ailen ile tanıştığımda, seni istemeye geleceğimizi de söyleyeceğim. Umarım ailen sorun çıkartmaz?” Sesinde gerçek bir tedirginlik vardı.
Aden, bir an anne ve babasının tepkisini düşündü. Onlara uygun bir şeyler anlatmalıydılar.
“Bilemiyorum. Babam kolay kolay vermeyebilir.”
“Ciddi misin?” Bu kez sesine yerleşen ise korkuydu. Yeniden uzak durmaya dayanamayacağı sesinden belli oluyordu.
“Evet ne yazık ki ciddiyim. Babam, seni hiç tanımadan, tavlada üç beş kez yenmeden hayatta beni sana vermez.”
“Hangisi daha önemli? Beni tanıması mı, tavlada yenebilmesi mi?”
Ferhat rahatlamış ve yakında karısı olacak bu neşeli yaratığın oyununa katılmıştı. İlk tanıştıklarında buz gibi davranan aksi genç kadın gitmiş yerine oyunlardan keyif alan neşeli biri gelmişti.
Aden, ailesinin kendi kararlarını sorgulamayacağını zaten biliyordu. Aksi olsa bunca zaman yurt dışında kalmasına, askerîyede görev almasına da karışabilirlerdi. Ailesinin tek yaptığı, verdiği karardan emin olup olmadığını sorgulamak oluyor, emin olduğunu anladıkları anda da destek veriyorlardı. Tabii bu kez karar tüm hayatı etkileyecek kadar önemli olunca yine aynı tepkiyi verip vermeyecekleri konusunda tereddütleri vardı Aden’in. Üstelik daha önce hiç duymadıkları, hiç görmedikleri biri kızları ile birlikte geliyordu. Onlar için sürpriz olacaktı.
“Ferhat… İlter’i mi tercih edersin?”
“Sen hangisini istersen?”
Aden, kısık sesle devam etti. Eski alışkanlıklar kolay bırakılmıyordu. Evde, Ayşe olduğu döneme ait bir şeyler konuşmak yine de rahatsız ediyordu. Üstelik bu evde ve Ferhat’ın arabasında ses kaydını engelleyici düzenekler konulduğunu öğrendiği halde!
“Ferhat o zaman…” bir süre sevdiği erkeğin yüzüne baktı. “Canım, aileme seninle Kanada’da tanıştığımızı söylememiz en doğrusu olacak sanırım. Gerçi hiç gittin mi bilmiyorum ama o kadar da deşecek değiller ya! Başka her şey kafalarında soru işareti yaratır.”
“Haklısın. Geçen yıl Kanada’da bir seminere katılmıştım. O zaman tanıştık, sonra internet üzerinden görüşmeye devam ettik. Ve sen beni sevdiğin, benimle evlenmeyi kabul ettiğin için yurda döndün. Evet bu iyi bir plan… Ailen beni hemen kabullenir. Kızlarını yurda döndüren kişi olarak artı puan kazanırım.”
“Sen fazla uyanık çıktın. Ama haklısın bu iyi bir plan. Böylece neden acele ettiğimizin de sorgusundan kurtuluruz.”
Mutfakta kahve suyu kaynayana kadar ayakta konuşmaya devam etmişler ama bu süreçte en ufak bir temasta bile bulunmamışlardı. İkisi de hala üstlerindeki bu manasız çekingenliği aşamayınca ilk hareketi Aden yaptı ve yavaşça kollarını Ferhat’ın beline sardı. Ferhat da kollarını beline dolayıp kendisine iyice yaslayınca, üstlerindeki çekingenlik kalktı. İlk hissettiği saçlarına konan öpücük oldu. Yavaşça kafasını kaldırınca gözleri buluştu. Ardından gelen öpücük ise ikisinin de kanını ateşleyen kıvılcım oldu. Su ıstıcısının sesi ile birbirlerinden ayrıldılar. Kollarının çemberini açmayan Ferhat, “Kahve içmek istiyor musun?” diye sorduğunda sesi boğuk çıkmaya başlamıştı bile. Aden ise sadece kafasını hayır anlamında sallayabildi.
Ferhat, elinden tutup yatak odasına doğru yürümeye başladı. Aden, bekar evinde bulunan bu odadan tedirgin oldu. Kendisinden önce kimlerin burayı kullandığını bilemediği için o yatak gözüne batıyordu. Fısıltıyla, “salondaki kanepeyi tercih ederim” dediğinde Ferhat gerçekten şaşkınlıktan açılmış gözleri ile bakmaya başladı. “Anlamadım. Neden kanepe?”
“Bu yatakta yatmak istemiyorum. Kanepeyi tercih ediyorum.”
Ferhat, istekle dolu olmasa o an kahkahalarla gülebilirdi.
“Çok kıskançsın aşkım. Ama kimi kıskandığını anlayamadım. Bu eve hiçbir bayan gelmedi senden önce. Aslında senin de burayı bilmemen gerekiyordu ama hangi akla hizmet seni buraya getirdiğimi hala bilemiyorum. Sanırım sonumuzun böyle olmasını istediğim için o an doğru kararı verdim.”
“Bunu şimdi mi söylüyorsun? Az önce yine kan beynime sıçradı. Ben neden böyle oluyorum anlamıyorum ki? Neden bu kadar kıskanıyorum seni?”
“Seviyorsun canım. Bana, benim sana aşık olduğum gibi aşıksın. Benim seni kıskandığım gibi kıskanıyorsun. Bunları sorgulamaktan vazgeç artık. Şimdi…” demiş ve kapı ağzından bir adım öteye geçmeyen Aden’i bu kez kucağına alıp yatağa doğru yürümüştü.
“Ait olduğun yere gel bakalım esmer güzelim. Bu halini çok beğendiğimi söylemiş miydim?”
“Sarışın halimden daha mı çok?”
“O halinle aşık oldum sana. Ama şimdiki halinde en az sarışın halin kadar güzel.”
“O zaman çok konuşmada öp o güzel kadını”
“Emredersiniz, hanımefendi. Ömrümün sonuna kadar öpmeye devam edeceğim.” Bu sözlerden sonra ikisi de sanki daha önce hiç sevişmemiş gibi bir birlerini keşfe çıktılar. İlk kez aralarında hiç sır ve yalan olmadan sevişiyorlardı. Bu kez ikisi de çok daha fazla zevk almış, severek ve sevildiğini bilerek her anın tadını ayrı yaşamıştı. Birbirlerinden ayrıldıklarında, duygularını ifade edecek kelime bulamadılar. Aden daha şanslıydı. Gözünden süzülen tek damla yaş çok şey ifade ediyordu. Ferhat parmaklarının ucuyla o yaşı aldı ve sımsıkı sarıldı sevdiğine.
Ertesi sabah erkenden uyanmış, uyku mahmurluğunu yine birbirlerinin kollarında atmışlardı. Kahvaltıdan sonra yola çıkmak için hazırlandılar. Aden valizleri açmadığı için kendisine kızdı hemen her şeyi buruşmuştu. Eline gelen bir kot pantolonu giyerken Ferhat beline sarılıp kendisine çekti. İkisi de dengesini yitirince yatağa sırt üstü düştüler. Gülerken sordu Aden, “Neden yaptın bunu? Geç kalacağız uğraşma benimle.”
“Yine kot giyiyorsun da onun için yaptım. O muhteşem bacakları görmeyi tercih ederdim.”
“Şimdilik kotla idare et canım, tüm kıyafetler buruşmuş, beni kot kurtarır ancak. Bugün Pazar ve ben kuru temizlemeye de bir şey veremem. Bari bir kısmını askılara asayım da buruşukluklar açılsın.” Dediğini de yapıp iki kıyafetini hemen askılara astı. Sonra üstüne bir bol batik desenli bürümcük bir bluz geçirdi. Hem yol için uygundu hem de zaten kendinden buruşuktu.
Evden çıktıklarında Pazar sabahının çok erken saatleri olmasına rağmen, Nadide teyze ile burun buruna geldiler. Ferhat’ı görünce gülümseyen kırışık yüzü, Aden’i görünce asılmıştı. Ferhat yanına yaklaşıp elini öptü. Sonra da Aden’i yeniden tanıştırdı.
“Hani birkaç hafta önce sarışın bir bayan vardı ya yanımda. İşte o bayan bu güzel bayan. Ufak değişiklik seni de şaşırttı sanırım.”
“Beni şaşırtan evinden bir bayanın çıkması! Sen böyle şeyler yapmazdın” dediğinde Aden akşamki konuşmanın doğru olduğundan emin olup, hala içindeki kıskançlığı atamadığına inanamayarak kendisine kızdı.
“Nadide teyze, seni nişanlımla tanıştırmama izin ver o zaman.”
Yaşlı kadının yüzü nihayet gülünce ikisi de çok mutlu oldu. “Nihayet oğlum, nihayet buldun mu gönlünün sultanını. Zaten o gün yanında görünce bir şeyler var, demiştim ama yaşlılara söz düşmüyor diye susmuştum. Oh nihayet apartmanımıza gelin geliyor.”
Kadının neşesinin yerine gelmesi ikisini de mutlu etmişti. Vedalaşıp yola çıktıklarında saat daha sekizdi. Havaalanına doğru yol alırken Aden koltuğun arkasını biraz yatırıp rahat bir pozisyon aldı.
“Uykun mu var? İyice yatırıp uyu istersen.”
“Hayır uykum yok. Kendimi rahat hissedeceğim şekle göre ayarladım. Daha önce bunu yapma hakkım yokmuş gibi hissediyordum.”
“Buna sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum.”
“Sevin artık. Hep mutlu olalım. Bana verdiğin sözü de unutma. Beni hep güldür.”
“Söz bir tanem, senin yüzünü güldürmek için elimden geleni yapacağım.”
“Aşkım, farkında mısın, biz her olayı bu araçta yaşamaya başladık. Lojmana uğrasak ve sonra evimize gitsek artık.”
“Evimize mi? O evde mi yaşamak istiyorsun?”
“Neden olmasın? Sevmiştim evini. Gerçi işe biraz uzak ama bakarız.”
Ferhat, bunları konuşurken arabayı tekrar hareket ettirmişti. O an aklından geçen tek şey, bu kadının kısa süre sonra karısı olacağıydı. Geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktu. Önce lojmana uğradılar. Kapıdaki askerler selam verip gerekli kontrolleri yaptıktan sonra Aden’in lojmanına ait anahtarı verdiler. İçeriye girdiklerinde sade döşenmiş odaları kısaca gezdiler. Burayı kullanmaya niyeti olmadığı için çok da önemsemedi eşyaları, Aden.
Valizleri yatak odasının ortasında açılmadan duruyordu. Kataloglardan seçilmiş kıyafetlerin bedenine uygun olduğundan emindi. Kendi evindeki kıyafetleri ise zaten oldukça eski moda kalmıştı. Yine de modası hiç geçmeyen kıyafetlerini evine gittiğinde toparlayıp getirmek istiyordu. O bunları düşünürken Ferhat çoktan valizleri yüklenmiş kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Aden, sevdiği erkeğin ardından gülümseyerek baktı ve kapıyı kilitleyip merdivenlere yöneldi. Kendi elinde de ufak bir valiz vardı. Kapının önünde nöbette olan askerler her ikisinin elinden de valizleri alıp arabaya kadar taşıdılar.
Acıbadem’e ulaştıklarında ikisi de çok daha rahatlamıştı. Ferhat’ın evine girdiklerinde Aden, kendisini gerçekten yuvasına gelmiş gibi hissetti. Üstelik bu evde daha önce sadece yarım saat kadar kalmıştı. Valizleri yatak odasına bıraktılar. İkisi de sanki ilk kez baş başa kalıyormuş gibi çekingendi. Ferhat ne içeceğini sorduğunda, Aden çekinerek yanıt verdi. İkisi de üstlerindeki bu çekingenliği atmanın yolunu arıyordu. Ferhat mutfağa girdiğinde kendi kendine söyleniyordu… ‘İnanmıyorum’
“İnanamadığın ne canım?” Aden de arkasından mutfağa girmişti. Daha fazla uzak durmaya dayanamayacağını hissediyordu.
“Biliyorsun. Bu gece yaşananlar… Seninle evleniyor olmamız. Artık benim karım olacaksın.” Ferhat, hala şaşkındı…
“Sen de benim kocam!”
“Kocan… Sevdim bu ünvanı. Yarın ailen ile tanıştığımda, seni istemeye geleceğimizi de söyleyeceğim. Umarım ailen sorun çıkartmaz?” Sesinde gerçek bir tedirginlik vardı.
Aden, bir an anne ve babasının tepkisini düşündü. Onlara uygun bir şeyler anlatmalıydılar.
“Bilemiyorum. Babam kolay kolay vermeyebilir.”
“Ciddi misin?” Bu kez sesine yerleşen ise korkuydu. Yeniden uzak durmaya dayanamayacağı sesinden belli oluyordu.
“Evet ne yazık ki ciddiyim. Babam, seni hiç tanımadan, tavlada üç beş kez yenmeden hayatta beni sana vermez.”
“Hangisi daha önemli? Beni tanıması mı, tavlada yenebilmesi mi?”
Ferhat rahatlamış ve yakında karısı olacak bu neşeli yaratığın oyununa katılmıştı. İlk tanıştıklarında buz gibi davranan aksi genç kadın gitmiş yerine oyunlardan keyif alan neşeli biri gelmişti.
Aden, ailesinin kendi kararlarını sorgulamayacağını zaten biliyordu. Aksi olsa bunca zaman yurt dışında kalmasına, askerîyede görev almasına da karışabilirlerdi. Ailesinin tek yaptığı, verdiği karardan emin olup olmadığını sorgulamak oluyor, emin olduğunu anladıkları anda da destek veriyorlardı. Tabii bu kez karar tüm hayatı etkileyecek kadar önemli olunca yine aynı tepkiyi verip vermeyecekleri konusunda tereddütleri vardı Aden’in. Üstelik daha önce hiç duymadıkları, hiç görmedikleri biri kızları ile birlikte geliyordu. Onlar için sürpriz olacaktı.
“Ferhat… İlter’i mi tercih edersin?”
“Sen hangisini istersen?”
Aden, kısık sesle devam etti. Eski alışkanlıklar kolay bırakılmıyordu. Evde, Ayşe olduğu döneme ait bir şeyler konuşmak yine de rahatsız ediyordu. Üstelik bu evde ve Ferhat’ın arabasında ses kaydını engelleyici düzenekler konulduğunu öğrendiği halde!
“Ferhat o zaman…” bir süre sevdiği erkeğin yüzüne baktı. “Canım, aileme seninle Kanada’da tanıştığımızı söylememiz en doğrusu olacak sanırım. Gerçi hiç gittin mi bilmiyorum ama o kadar da deşecek değiller ya! Başka her şey kafalarında soru işareti yaratır.”
“Haklısın. Geçen yıl Kanada’da bir seminere katılmıştım. O zaman tanıştık, sonra internet üzerinden görüşmeye devam ettik. Ve sen beni sevdiğin, benimle evlenmeyi kabul ettiğin için yurda döndün. Evet bu iyi bir plan… Ailen beni hemen kabullenir. Kızlarını yurda döndüren kişi olarak artı puan kazanırım.”
“Sen fazla uyanık çıktın. Ama haklısın bu iyi bir plan. Böylece neden acele ettiğimizin de sorgusundan kurtuluruz.”
Mutfakta kahve suyu kaynayana kadar ayakta konuşmaya devam etmişler ama bu süreçte en ufak bir temasta bile bulunmamışlardı. İkisi de hala üstlerindeki bu manasız çekingenliği aşamayınca ilk hareketi Aden yaptı ve yavaşça kollarını Ferhat’ın beline sardı. Ferhat da kollarını beline dolayıp kendisine iyice yaslayınca, üstlerindeki çekingenlik kalktı. İlk hissettiği saçlarına konan öpücük oldu. Yavaşça kafasını kaldırınca gözleri buluştu. Ardından gelen öpücük ise ikisinin de kanını ateşleyen kıvılcım oldu. Su ıstıcısının sesi ile birbirlerinden ayrıldılar. Kollarının çemberini açmayan Ferhat, “Kahve içmek istiyor musun?” diye sorduğunda sesi boğuk çıkmaya başlamıştı bile. Aden ise sadece kafasını hayır anlamında sallayabildi.
Ferhat, elinden tutup yatak odasına doğru yürümeye başladı. Aden, bekar evinde bulunan bu odadan tedirgin oldu. Kendisinden önce kimlerin burayı kullandığını bilemediği için o yatak gözüne batıyordu. Fısıltıyla, “salondaki kanepeyi tercih ederim” dediğinde Ferhat gerçekten şaşkınlıktan açılmış gözleri ile bakmaya başladı. “Anlamadım. Neden kanepe?”
“Bu yatakta yatmak istemiyorum. Kanepeyi tercih ediyorum.”
Ferhat, istekle dolu olmasa o an kahkahalarla gülebilirdi.
“Çok kıskançsın aşkım. Ama kimi kıskandığını anlayamadım. Bu eve hiçbir bayan gelmedi senden önce. Aslında senin de burayı bilmemen gerekiyordu ama hangi akla hizmet seni buraya getirdiğimi hala bilemiyorum. Sanırım sonumuzun böyle olmasını istediğim için o an doğru kararı verdim.”
“Bunu şimdi mi söylüyorsun? Az önce yine kan beynime sıçradı. Ben neden böyle oluyorum anlamıyorum ki? Neden bu kadar kıskanıyorum seni?”
“Seviyorsun canım. Bana, benim sana aşık olduğum gibi aşıksın. Benim seni kıskandığım gibi kıskanıyorsun. Bunları sorgulamaktan vazgeç artık. Şimdi…” demiş ve kapı ağzından bir adım öteye geçmeyen Aden’i bu kez kucağına alıp yatağa doğru yürümüştü.
“Ait olduğun yere gel bakalım esmer güzelim. Bu halini çok beğendiğimi söylemiş miydim?”
“Sarışın halimden daha mı çok?”
“O halinle aşık oldum sana. Ama şimdiki halinde en az sarışın halin kadar güzel.”
“O zaman çok konuşmada öp o güzel kadını”
“Emredersiniz, hanımefendi. Ömrümün sonuna kadar öpmeye devam edeceğim.” Bu sözlerden sonra ikisi de sanki daha önce hiç sevişmemiş gibi bir birlerini keşfe çıktılar. İlk kez aralarında hiç sır ve yalan olmadan sevişiyorlardı. Bu kez ikisi de çok daha fazla zevk almış, severek ve sevildiğini bilerek her anın tadını ayrı yaşamıştı. Birbirlerinden ayrıldıklarında, duygularını ifade edecek kelime bulamadılar. Aden daha şanslıydı. Gözünden süzülen tek damla yaş çok şey ifade ediyordu. Ferhat parmaklarının ucuyla o yaşı aldı ve sımsıkı sarıldı sevdiğine.
Ertesi sabah erkenden uyanmış, uyku mahmurluğunu yine birbirlerinin kollarında atmışlardı. Kahvaltıdan sonra yola çıkmak için hazırlandılar. Aden valizleri açmadığı için kendisine kızdı hemen her şeyi buruşmuştu. Eline gelen bir kot pantolonu giyerken Ferhat beline sarılıp kendisine çekti. İkisi de dengesini yitirince yatağa sırt üstü düştüler. Gülerken sordu Aden, “Neden yaptın bunu? Geç kalacağız uğraşma benimle.”
“Yine kot giyiyorsun da onun için yaptım. O muhteşem bacakları görmeyi tercih ederdim.”
“Şimdilik kotla idare et canım, tüm kıyafetler buruşmuş, beni kot kurtarır ancak. Bugün Pazar ve ben kuru temizlemeye de bir şey veremem. Bari bir kısmını askılara asayım da buruşukluklar açılsın.” Dediğini de yapıp iki kıyafetini hemen askılara astı. Sonra üstüne bir bol batik desenli bürümcük bir bluz geçirdi. Hem yol için uygundu hem de zaten kendinden buruşuktu.
Evden çıktıklarında Pazar sabahının çok erken saatleri olmasına rağmen, Nadide teyze ile burun buruna geldiler. Ferhat’ı görünce gülümseyen kırışık yüzü, Aden’i görünce asılmıştı. Ferhat yanına yaklaşıp elini öptü. Sonra da Aden’i yeniden tanıştırdı.
“Hani birkaç hafta önce sarışın bir bayan vardı ya yanımda. İşte o bayan bu güzel bayan. Ufak değişiklik seni de şaşırttı sanırım.”
“Beni şaşırtan evinden bir bayanın çıkması! Sen böyle şeyler yapmazdın” dediğinde Aden akşamki konuşmanın doğru olduğundan emin olup, hala içindeki kıskançlığı atamadığına inanamayarak kendisine kızdı.
“Nadide teyze, seni nişanlımla tanıştırmama izin ver o zaman.”
Yaşlı kadının yüzü nihayet gülünce ikisi de çok mutlu oldu. “Nihayet oğlum, nihayet buldun mu gönlünün sultanını. Zaten o gün yanında görünce bir şeyler var, demiştim ama yaşlılara söz düşmüyor diye susmuştum. Oh nihayet apartmanımıza gelin geliyor.”
Kadının neşesinin yerine gelmesi ikisini de mutlu etmişti. Vedalaşıp yola çıktıklarında saat daha sekizdi. Havaalanına doğru yol alırken Aden koltuğun arkasını biraz yatırıp rahat bir pozisyon aldı.
“Uykun mu var? İyice yatırıp uyu istersen.”
“Hayır uykum yok. Kendimi rahat hissedeceğim şekle göre ayarladım. Daha önce bunu yapma hakkım yokmuş gibi hissediyordum.”
“Buna sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum.”
“Sevin artık. Hep mutlu olalım. Bana verdiğin sözü de unutma. Beni hep güldür.”
“Söz bir tanem, senin yüzünü güldürmek için elimden geleni yapacağım.”
***
Havaalanına geldiklerinde aracı parka bırakıp hemen içeriye
girdiler. Ankara uçağına gidiş-dönüş bilet alıp bekleme koltuklarına doğru
yürüdüler. Yarım saat sonra uçak vardı. Ankara’ya kadar havadan sudan, biraz
Çiğdem ve Serdar’dan konuştular. Ferhat, Çetin ile tanıştığını ve sevdiğini
söyleyince Aden kıkırdamaya başladı. Sonra onun da benzer sıkıntılarının bir an
önce çözülmesi için dua etti. Aden de en merak ettiği soruyu sordu. Kendisinden
uzak durduğu günlerde Foça’da ne yapıyordu? Anlattıklarına inanmadığını
söyleyince yüzü asılmıştı Ferhat’ın.
“Senden ayrılmış, o dağ evinde tek başına çözüm ararken çektiklerimi bir ben biliyorum. Duvarlar üstüme yıkılacak gibiydi. Yemeden içmeden kesilmenin ne olduğunu da orada öğrendim. Anımsamak bile istemiyorum.”
“Boş verelim o zaman eskiyi eskide bırakalım. Artık yeni bir hayat başlıyor. Söyle bakalım Ankara’ya yaklaştıkça heyecan artıyor mu?”
“İlk kez böyle şeyler hissediyorum ve inanamazsın ama heyecandan ölmek üzereyim.”
“Sakın ha! Sen bana lazımsın. Annemi ve babamı çok seveceksin. Onlar da seni sevecek emin ol. Kardeşlerimi, şanslıysak görürüz. Pazar bugün ve kendilerini Gölbaşı’na atmış olabilirler. Kız kardeşim benden beş yaş küçük. Üniversiteyi bitirir bitirmez işe başladı ve halen aynı şirkette devam ediyor. En son konuştuğumuzda flörtü olduğunu söylemişti. Yani geziyor olma ihtimali çok yüksek. Erkek kardeşimiz de tekne kazıntısı olduğu için haytalık peşindedir. O henüz on üç yaşında. Hiç ummadığımız bir anda aramıza katıldı. O yüzden çok sevilir ve şımartılır. Tabii ben onları görmeyeli beş koca yıl olunca görüntüleri hakkında çok detay bir şey söyleyemem. Arada bir Kanada üzerinden üsse gelen resimleri ile son hallerini biliyorum.”
“Özlemişsin!”
“Evet, uzak olunca anlamıyordum ama eve yaklaştıkça özlediğimi anlıyorum. Hem bu kez çok farklı nedenlerle de heyecanlıyım. Seni tanıştıracağım, kararımızı açıklayacağım. Önden hiç bilgi vermediğim için tüm ters bakışlara karşı koyacağım. Uff vaz mı geçsem evlenmekten?”
“Bu kez oyununa gelmeyeceğim canım. Vazgeçemezsin. Bana sözün var artık.”
“Vazgeçmem”
Bindikleri taksi eve yaklaşırken heyecanı artınca elini tutan Ferhat’a minnetle baktı. Bir çiçekçiden güzel bir kır çiçeği buketi yaptırdılar. Daha ağır bir çiçek hoş olmaz diye düşünmüşlerdi. Kapıyı çaldıklarında içeriden annesinin, babasına seslenen melodik sesini duyduğunda gözleri yaşarmıştı Aden’in. Babasının ayak seslerini duyduğunda iyice gerildi. Yanında Ferhat da en az kendisi kadar gergindi. Yine de bir eli ile sırtına destek vererek yanında olduğunu hissettiriyordu.
Babası Kemal bey kapıyı açtığında gözlerine inanamadı. Önce kızına uzun uzun baktı. Ardından yanındaki uzun boylu, uzun saçlı erkeği süzdü. Bu sürede tek söz etmeyince Aden, babasını kızdırdığını düşünmeye başladı. Ama kızına verdiği mizah gücüne sahip Kemal bey yavaşça elini dudaklarına götürerek sus işareti yaptı. Sonra kızına sımsıkı sarıldı. Yanaklarından defalarca kez öperken arkadan annesinin sesi geliyordu. “Kimmiş kapıyı çalan?.... Kemal?... Ses versene Kemal.” Bu arada Kemal bey kızının yanında gelen ve ne maksatla geldiği çok da belli olan erkeğe elini uzattı. Diğer eli ile ona da sus diyordu.
İki genç de bu ilk karşılamanın şirinliği ile heyecanlarını bastırdılar. Kemal bey, arkadan gelen ayak sesini duyunca kapıyı hafifçe kapatıp gözükmelerini engelledi. Nazlı hanım kapıya yaklaşırken söyleniyordu. “Sesleniyorum duymuyor musun? Kim var kapıda. Satıcı ise bir şey almayacağız.”
“Satıcı değil ama galiba alıcı” dediğinde, Ferhat şaşkınlığını ve gülmesini saklamak için öksürmeye başlamıştı. Kayınpederini daha kapıda bu kadar sevdiğine göre, her şey yolunda gidecek demekti. Yarı kapalı kapıyı açan Nazlı hanım bir an gözlerine inanamadı. Sonra sevinç çığlığını atıp kızına sımsıkı sarıldı. Bir yandan yanaklarını öperken bir yandan da ağlıyordu. Aden de annesinden farklı değildi. Uzun yıllar süren hasret ikisini de ağlatırken Ferhat, kıyamadığı o gözlerden dökülen yaşlara üzüntüyle bakıyordu. Nihayet ana kız ayrılınca kapı ardına kadar açıldı ve hepsi içeriye girdi. Salona geçildiğinde Aden, Ferhat’ı tanıttı.
“Anne, baba sizi Ferhat İlter Kaya ile tanıştırmak istiyorum. Ferhat, babam Kemal Sarp, annem Nazlı Sarp.” Bu tanıştırma o kadar resmiydi ki… Kemal bey hemen ortamı yumuşattı.
“Hangisini kullanıyorsunuz, Ferhat’ı mı, İlter’i mi?”
“Ferhat’ı tercih ediyorum. Aden o ismimi daha çok sevdi. Ve lütfen ‘siz’ demeyin.”
“Dur bakalım delikanlı, o kadar çabuk samimi olmak yok.”
Ferhat, bir an pot kırdığını düşünse de aklına Aden’in kelime oyunları gelince ve Kemal beyin gülen yüzünü görünce, “samimi olmak için galiba önce tavlada yenilmem gerekiyormuş” dedi.
“Aden, aile sırları ortaya dökülmüş. Tavlada ifadeni alacağım ama önce şöyle bir rahat rahat konuşalım bakalım.” Dedi ve koltuğa oturdu. Aden, annesinin kaçamak bakışlarla Ferhat’ı süzdüğünü görüyordu. Babası kadar rahat karşılamamıştı galiba damat adayını. Babası ise son derece normalmiş gibi önce kızına Kanada hakkında işi hakkında bir sürü soru sormuştu. Bir nevi üçüncü yaşamı olan Kanada hikayesine uygun yanıtlar verip o konuyu kapattılar. Artık İstanbul’da çalışacağını söylediğinde annesi de babası da çıldırmıştı sevinçten. Mesafeler kısalmıştı nihayet. Bu dönüşün nedeni olarak Ferhat’ı görmeleri de daha rahatlatmıştı ikisini de. Yine de annesi tedirginliğini atamamış gibiydi.
Annesi öğlen yemeği saati geldiği için içecek teklif etmemiş, kısa süre sonra kalkıp mutfağa geçmişti. Aden de bunu fırsat bilip Ferhat’ın karşısındaki koltuktan fırlamış ve babası ile sevgilisini baş başa bırakmıştı. Mutfağa girdiğinde annesinin şaşkın şaşkın söylendiğini duydu. “Deli kız, kimi getirdi böyle? Bu kız gerçekten deli!” diyordu. Aden, annesinin yanına gitti. Beline sarıldı ve kulağına “Deliyim doğru. Deli gibi aşığım ve hiç vakit kaybetmek istemiyorum.” Dedi. Annesi, yüzünü kızına dönüp gözlerine baktı. O gözlerde gördüklerinden sonra kızına sarıldı ve “Ya o?
“O da” dediğinde annesinin yüzü de gülmeye başladı.
“Baban, ‘Bu kız bir gün koluna birini takacak ve ben evleniyorum’ diyecek, derdi. Adamın sözünü doğru çıkarttın. Ama bu böyle olmaz. Usulünce olsun her şey.”
“Anne, zaten bugün tanışmaya geldi Ferhat. Sonra ailesi ile ben de tanışacağım. En kısa zamanda istemeye gelecekler.” Aden, hem konuşuyor hem de beş yıldır yeri değişmemiş tabakları kaşık çatalları çıkartıyordu. Annesi fırına yemeği atmış, salata yapmaya başlamıştı. Sanki o evden hiç çıkmamış gibi eski düzenlerinde mutfakta ana-kız iş yapınca kendilerini rahatlamış hissettiler. Ayrı kalınan yılların önemi yoktu.
Ferhat ise içeride kayınpederi olacak olan, doğal mizah gücü ile ortamı çok rahatlatmış Kemal bey ile muhabbet ediyordu. Nasıl tanıştıklarını sorduğunda aralarında ayarladıkları yalanı söylemiş ve bu aileye başka yalan söylememek için kendisine söz vermişti. Bu yalanın da tek nedeni görevleriydi. Ailesi hakkında sorular sorduğunda Merzifon’da yaşadıklarını, bir kız kardeşi olduğunu anlattı. Babası emekli olduktan sonra köyüne dönmüş ve tarımla uğraşmaya başlamıştı. Kız kardeşi de Kadın Girişimcileri Destekleme Projesinde görev yapıyor, kendi halkına iş imkanlarını arttırmak için destek oluyordu. Birkaç kez yanına İstanbul’a çağırmış ama getirtememişti. Bunları anlatırken sesinden kardeşi ile nasıl gurur duyduğu anlaşılıyordu. Aden de mutfaktan bunları dinliyor, hiç bilmediği bilgileri böylece alıyordu. Gerçek yaşamları hakkında ne kadar az şey bildiklerini fark edince birden ürktü. Sonra, en kötü halleri ile birbirlerini tanıdıklarını anımsadı ve korkusu dağıldı. Bilmedikleri bildiklerinin yanında telafisi mümkün şeylerdi.
Yemeğe oturduklarında artık çok daha rahattılar. Aden kardeşlerini sormuş, akşam üstü döneceklerini öğrenince üzülmüştü ama annesi hemen dönmek zorunda olan kızının üzüntüsüne dayanamamış ikisini de evde önemli bir konuk olduğunu söyleyip hemen çağırmıştı. Yemeğin sonuna doğru ilk gelen Vural oldu. Ablasını en son sekiz yaşındayken görmüştü. Önce yadırgamış sonra telefonda duyduğu sesin sahibine sımsıkı sarılmıştı. “Bir daha gitmeyeceksin değil mi?” dediğinde Aden içinin burulduğunu hissetti.
“Gitmeyeceğim ablam. Bundan sonra İstanbul’dayım. Uçağa atlar bir saatte gelirsin.” Demişti.
“Sen de gelirsin o zaman.”
“Geliriz tabii” diye yanıtı veren Ferhat oldu. Vural ablası ile gelmek isteyen bu erkeğe baktı. Sonra uzun saçları ve kulağındaki küpesi hoşuna gitmiş olacak ki, “Tamam” dedi. Babasına attığı bakışa aldığı yanıt…” Okul bitmeden ne saçın uzar ne kulağın delinir delikanlı” oldu.
Herkes gülerken Vural’ın suratı asılmıştı. Sonra okul hayatının en azından lise kısmını bitirene kadar bir şey yapamayacağını aklı basmış olacak ki sadece ‘tamam’ dedi.
Çaylarını içerken kapı yeniden çaldı. Bu kez gelen Nergiz’di. Ablasını gördüğünde çığlık çığlığa koşup sarılmış Ferhat’ı görmemişti bile. İki kardeş sarılmayı bitirdiğinde aradan dakikalar geçmişti. Ferhat’ı gördüğünde şaşırmış ve utanmıştı. Tanıştırıldığında ablasına dönüp göstere göstere göz kırpmış onay vermişti. Ferhat bu duygularını gizlemeyi bilmeyen aileyi çok sevmişti. Aden’in neden bu kadar açık yürekli aklına geleni söyleyen bir yapısı olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Haftaya kendi ailesi ile tanışmaya gittiğinde onlarında bu kadar sıcak davranması için dua ediyordu. Otuz iki yıllık oğullarının isteğini kabulleneceklerini biliyordu ama yine de Aden’i üzecek bir şey yapmalarından korkuyordu.
İki hafta sonra ailesi ile gelmek için izin istediğinde olumlu yanıtı almak rahatlatmıştı. Zaten ilk karşılaştıkları andan itibaren aile kabullenmişti damadı.
Saat beş olduğunda yola çıkmak için kalktılar. Hava alanına babası bırakmak istemişti. Annesi de gelince Ferhat’a ön koltuk düşmüş ana-kız arkada oturmuştu. Hava alanında vedalaşırken yine gözler dolmuştu. Bu kez ayrılıklar kısa olacağı için daha kolay olmuştu ayrılmak. Uçağa binene kadar Aden hüzünlüydü. Sonra yine eski neşesine kavuştu. Ferhat’ın heyecanlı hallerini anımsayıp dalga geçmeye başlayınca Ferhat da “Susmazsan seni uçakta öper herkese rezil ederim” diye tehdit savurdu. Aden, öpüşmenin hayali ile susunca da gülümsemeye başladı.
Pazartesi yeni iş hayatı başlamıştı. Artık Küçükyalı da bulunan hizmet binasında geri görevde, bodrum katta evrak kontrol eden bir subaydı. Odasına gelen giden olmayacağı için o odadan üsse gitmek çok kolay oluyordu. Saat tam dokuzda üs de albayın karşısındaydı. Bu kez ikisi de her şeyin açıklığa kavuşmasından dolayı rahatlamıştı. Kendi yerine yetiştireceği her anlamda sapasağlam karakteri olan Aden’i sevgiyle kucakladı.
“Bir ay sonra terfin açıklandığında bu oda da bu masa da senin. Ama o güne kadar konuğumsun. Şartlarımızı zaten biliyorsun artık diğer detayları öğreneceksin. Bu arada İlter nasıl?”
“Albayım, Ferhat’ı tercih ediyoruz. Çok iyi. Dün ailem ile tanıştı. Haftaya da ben onun ailesi ile tanışacağım. Aksi bir durum olmazsa bir aya kadar evlenmeyi düşünüyoruz.”
“Kutlarım ikinizi de. Ferhat seni üzmemek için çok çabaladı. Çok korktu sana kötü bir şey olacak diye. Ve bunun tek suçlusu benim. İkinizin de bu kadar derin duygular hissedeceğinizi hiç hesaba katmadım ama şu an ikiniz adına da çok mutluyum. Tek sorun Ferhat’ı artık bayan personelde kullanamayacak olmamız.” Dediğinde Aden’in gözleri çakmak çakmak olmuştu. Ferhat’ın işi yine kıskanmasına neden olmuştu. Albay Mustafa,
“Senden önce kimse için bana gelip görevi bırakmak isteğinde bulunmadı. Ama senin için beni neredeyse tehdit etti. Üstelik daha önceki ‘işlerinin’ hepsi suçluydu ve tek sorun bunların ispatlanmasıydı. Bunlar elle tutulan suçlar da değildi. Hırsızlık gibi somut deliller yoktu. Mutlak itiraf gerekiyordu. Ferhat da bu konuda ustaydı kısa sürede kadınlar işlerini ona anlatmaya başlıyordu. Ferhat, çok açık ve nettir. Güven kazanır ve bununla da işi kısa sürede çözerdi. Hiç birisi ile gönül ilişkisi de olmadı sadece flört etti ve o tarz flört kadınların güvenini arttırdı. İçin rahat olsun. Bundan sonra asla böyle görev vermeyeceğiz.”
“Teşekkür ederim. Ferhat’a güvensizlik değil ama içimdeki kıskançlığı yenemiyorum. Bunun da yarın evliliğimize olumsuz etki etmesini istemiyorum. Tedbir alınabilecek bir şey varsa başta almanın da sakıncası olmadığını düşünüyorum.”
“Doğru bir mantık. Eh yeter bu kadar muhabbet. Artık seni çalıştırma zamanı. Ama bak bu işe başlayınca fikirlerini askıya almak yok. Çok çalışıp evi ihmal etmek de yok. Sizler benim çocuklarımsınız artık. Yakında diğer çocuklarım da güzel kararlarla gelirler mi karşıma?”
“Umuyorum efendim. Çiğdem de Serdar da hak ediyor mutluluğu. Çetin… Serdar’ın arkadaşı, benzer bir sorunumuz var ama ne çözüm buluruz bilemiyorum. Kızdan emin olmamız lazım.”
“Ooo sen kendin mutlusun herkes olsun istiyorsun bakıyorum.”
“Evet, efendim. Aynen öyle hissediyorum!” albay, sevgiyle gülümseyerek bakıyordu, yetişmesinde ve başarılarında katkısı olan subayına.
“Senden ayrılmış, o dağ evinde tek başına çözüm ararken çektiklerimi bir ben biliyorum. Duvarlar üstüme yıkılacak gibiydi. Yemeden içmeden kesilmenin ne olduğunu da orada öğrendim. Anımsamak bile istemiyorum.”
“Boş verelim o zaman eskiyi eskide bırakalım. Artık yeni bir hayat başlıyor. Söyle bakalım Ankara’ya yaklaştıkça heyecan artıyor mu?”
“İlk kez böyle şeyler hissediyorum ve inanamazsın ama heyecandan ölmek üzereyim.”
“Sakın ha! Sen bana lazımsın. Annemi ve babamı çok seveceksin. Onlar da seni sevecek emin ol. Kardeşlerimi, şanslıysak görürüz. Pazar bugün ve kendilerini Gölbaşı’na atmış olabilirler. Kız kardeşim benden beş yaş küçük. Üniversiteyi bitirir bitirmez işe başladı ve halen aynı şirkette devam ediyor. En son konuştuğumuzda flörtü olduğunu söylemişti. Yani geziyor olma ihtimali çok yüksek. Erkek kardeşimiz de tekne kazıntısı olduğu için haytalık peşindedir. O henüz on üç yaşında. Hiç ummadığımız bir anda aramıza katıldı. O yüzden çok sevilir ve şımartılır. Tabii ben onları görmeyeli beş koca yıl olunca görüntüleri hakkında çok detay bir şey söyleyemem. Arada bir Kanada üzerinden üsse gelen resimleri ile son hallerini biliyorum.”
“Özlemişsin!”
“Evet, uzak olunca anlamıyordum ama eve yaklaştıkça özlediğimi anlıyorum. Hem bu kez çok farklı nedenlerle de heyecanlıyım. Seni tanıştıracağım, kararımızı açıklayacağım. Önden hiç bilgi vermediğim için tüm ters bakışlara karşı koyacağım. Uff vaz mı geçsem evlenmekten?”
“Bu kez oyununa gelmeyeceğim canım. Vazgeçemezsin. Bana sözün var artık.”
“Vazgeçmem”
Bindikleri taksi eve yaklaşırken heyecanı artınca elini tutan Ferhat’a minnetle baktı. Bir çiçekçiden güzel bir kır çiçeği buketi yaptırdılar. Daha ağır bir çiçek hoş olmaz diye düşünmüşlerdi. Kapıyı çaldıklarında içeriden annesinin, babasına seslenen melodik sesini duyduğunda gözleri yaşarmıştı Aden’in. Babasının ayak seslerini duyduğunda iyice gerildi. Yanında Ferhat da en az kendisi kadar gergindi. Yine de bir eli ile sırtına destek vererek yanında olduğunu hissettiriyordu.
Babası Kemal bey kapıyı açtığında gözlerine inanamadı. Önce kızına uzun uzun baktı. Ardından yanındaki uzun boylu, uzun saçlı erkeği süzdü. Bu sürede tek söz etmeyince Aden, babasını kızdırdığını düşünmeye başladı. Ama kızına verdiği mizah gücüne sahip Kemal bey yavaşça elini dudaklarına götürerek sus işareti yaptı. Sonra kızına sımsıkı sarıldı. Yanaklarından defalarca kez öperken arkadan annesinin sesi geliyordu. “Kimmiş kapıyı çalan?.... Kemal?... Ses versene Kemal.” Bu arada Kemal bey kızının yanında gelen ve ne maksatla geldiği çok da belli olan erkeğe elini uzattı. Diğer eli ile ona da sus diyordu.
İki genç de bu ilk karşılamanın şirinliği ile heyecanlarını bastırdılar. Kemal bey, arkadan gelen ayak sesini duyunca kapıyı hafifçe kapatıp gözükmelerini engelledi. Nazlı hanım kapıya yaklaşırken söyleniyordu. “Sesleniyorum duymuyor musun? Kim var kapıda. Satıcı ise bir şey almayacağız.”
“Satıcı değil ama galiba alıcı” dediğinde, Ferhat şaşkınlığını ve gülmesini saklamak için öksürmeye başlamıştı. Kayınpederini daha kapıda bu kadar sevdiğine göre, her şey yolunda gidecek demekti. Yarı kapalı kapıyı açan Nazlı hanım bir an gözlerine inanamadı. Sonra sevinç çığlığını atıp kızına sımsıkı sarıldı. Bir yandan yanaklarını öperken bir yandan da ağlıyordu. Aden de annesinden farklı değildi. Uzun yıllar süren hasret ikisini de ağlatırken Ferhat, kıyamadığı o gözlerden dökülen yaşlara üzüntüyle bakıyordu. Nihayet ana kız ayrılınca kapı ardına kadar açıldı ve hepsi içeriye girdi. Salona geçildiğinde Aden, Ferhat’ı tanıttı.
“Anne, baba sizi Ferhat İlter Kaya ile tanıştırmak istiyorum. Ferhat, babam Kemal Sarp, annem Nazlı Sarp.” Bu tanıştırma o kadar resmiydi ki… Kemal bey hemen ortamı yumuşattı.
“Hangisini kullanıyorsunuz, Ferhat’ı mı, İlter’i mi?”
“Ferhat’ı tercih ediyorum. Aden o ismimi daha çok sevdi. Ve lütfen ‘siz’ demeyin.”
“Dur bakalım delikanlı, o kadar çabuk samimi olmak yok.”
Ferhat, bir an pot kırdığını düşünse de aklına Aden’in kelime oyunları gelince ve Kemal beyin gülen yüzünü görünce, “samimi olmak için galiba önce tavlada yenilmem gerekiyormuş” dedi.
“Aden, aile sırları ortaya dökülmüş. Tavlada ifadeni alacağım ama önce şöyle bir rahat rahat konuşalım bakalım.” Dedi ve koltuğa oturdu. Aden, annesinin kaçamak bakışlarla Ferhat’ı süzdüğünü görüyordu. Babası kadar rahat karşılamamıştı galiba damat adayını. Babası ise son derece normalmiş gibi önce kızına Kanada hakkında işi hakkında bir sürü soru sormuştu. Bir nevi üçüncü yaşamı olan Kanada hikayesine uygun yanıtlar verip o konuyu kapattılar. Artık İstanbul’da çalışacağını söylediğinde annesi de babası da çıldırmıştı sevinçten. Mesafeler kısalmıştı nihayet. Bu dönüşün nedeni olarak Ferhat’ı görmeleri de daha rahatlatmıştı ikisini de. Yine de annesi tedirginliğini atamamış gibiydi.
Annesi öğlen yemeği saati geldiği için içecek teklif etmemiş, kısa süre sonra kalkıp mutfağa geçmişti. Aden de bunu fırsat bilip Ferhat’ın karşısındaki koltuktan fırlamış ve babası ile sevgilisini baş başa bırakmıştı. Mutfağa girdiğinde annesinin şaşkın şaşkın söylendiğini duydu. “Deli kız, kimi getirdi böyle? Bu kız gerçekten deli!” diyordu. Aden, annesinin yanına gitti. Beline sarıldı ve kulağına “Deliyim doğru. Deli gibi aşığım ve hiç vakit kaybetmek istemiyorum.” Dedi. Annesi, yüzünü kızına dönüp gözlerine baktı. O gözlerde gördüklerinden sonra kızına sarıldı ve “Ya o?
“O da” dediğinde annesinin yüzü de gülmeye başladı.
“Baban, ‘Bu kız bir gün koluna birini takacak ve ben evleniyorum’ diyecek, derdi. Adamın sözünü doğru çıkarttın. Ama bu böyle olmaz. Usulünce olsun her şey.”
“Anne, zaten bugün tanışmaya geldi Ferhat. Sonra ailesi ile ben de tanışacağım. En kısa zamanda istemeye gelecekler.” Aden, hem konuşuyor hem de beş yıldır yeri değişmemiş tabakları kaşık çatalları çıkartıyordu. Annesi fırına yemeği atmış, salata yapmaya başlamıştı. Sanki o evden hiç çıkmamış gibi eski düzenlerinde mutfakta ana-kız iş yapınca kendilerini rahatlamış hissettiler. Ayrı kalınan yılların önemi yoktu.
Ferhat ise içeride kayınpederi olacak olan, doğal mizah gücü ile ortamı çok rahatlatmış Kemal bey ile muhabbet ediyordu. Nasıl tanıştıklarını sorduğunda aralarında ayarladıkları yalanı söylemiş ve bu aileye başka yalan söylememek için kendisine söz vermişti. Bu yalanın da tek nedeni görevleriydi. Ailesi hakkında sorular sorduğunda Merzifon’da yaşadıklarını, bir kız kardeşi olduğunu anlattı. Babası emekli olduktan sonra köyüne dönmüş ve tarımla uğraşmaya başlamıştı. Kız kardeşi de Kadın Girişimcileri Destekleme Projesinde görev yapıyor, kendi halkına iş imkanlarını arttırmak için destek oluyordu. Birkaç kez yanına İstanbul’a çağırmış ama getirtememişti. Bunları anlatırken sesinden kardeşi ile nasıl gurur duyduğu anlaşılıyordu. Aden de mutfaktan bunları dinliyor, hiç bilmediği bilgileri böylece alıyordu. Gerçek yaşamları hakkında ne kadar az şey bildiklerini fark edince birden ürktü. Sonra, en kötü halleri ile birbirlerini tanıdıklarını anımsadı ve korkusu dağıldı. Bilmedikleri bildiklerinin yanında telafisi mümkün şeylerdi.
Yemeğe oturduklarında artık çok daha rahattılar. Aden kardeşlerini sormuş, akşam üstü döneceklerini öğrenince üzülmüştü ama annesi hemen dönmek zorunda olan kızının üzüntüsüne dayanamamış ikisini de evde önemli bir konuk olduğunu söyleyip hemen çağırmıştı. Yemeğin sonuna doğru ilk gelen Vural oldu. Ablasını en son sekiz yaşındayken görmüştü. Önce yadırgamış sonra telefonda duyduğu sesin sahibine sımsıkı sarılmıştı. “Bir daha gitmeyeceksin değil mi?” dediğinde Aden içinin burulduğunu hissetti.
“Gitmeyeceğim ablam. Bundan sonra İstanbul’dayım. Uçağa atlar bir saatte gelirsin.” Demişti.
“Sen de gelirsin o zaman.”
“Geliriz tabii” diye yanıtı veren Ferhat oldu. Vural ablası ile gelmek isteyen bu erkeğe baktı. Sonra uzun saçları ve kulağındaki küpesi hoşuna gitmiş olacak ki, “Tamam” dedi. Babasına attığı bakışa aldığı yanıt…” Okul bitmeden ne saçın uzar ne kulağın delinir delikanlı” oldu.
Herkes gülerken Vural’ın suratı asılmıştı. Sonra okul hayatının en azından lise kısmını bitirene kadar bir şey yapamayacağını aklı basmış olacak ki sadece ‘tamam’ dedi.
Çaylarını içerken kapı yeniden çaldı. Bu kez gelen Nergiz’di. Ablasını gördüğünde çığlık çığlığa koşup sarılmış Ferhat’ı görmemişti bile. İki kardeş sarılmayı bitirdiğinde aradan dakikalar geçmişti. Ferhat’ı gördüğünde şaşırmış ve utanmıştı. Tanıştırıldığında ablasına dönüp göstere göstere göz kırpmış onay vermişti. Ferhat bu duygularını gizlemeyi bilmeyen aileyi çok sevmişti. Aden’in neden bu kadar açık yürekli aklına geleni söyleyen bir yapısı olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Haftaya kendi ailesi ile tanışmaya gittiğinde onlarında bu kadar sıcak davranması için dua ediyordu. Otuz iki yıllık oğullarının isteğini kabulleneceklerini biliyordu ama yine de Aden’i üzecek bir şey yapmalarından korkuyordu.
İki hafta sonra ailesi ile gelmek için izin istediğinde olumlu yanıtı almak rahatlatmıştı. Zaten ilk karşılaştıkları andan itibaren aile kabullenmişti damadı.
Saat beş olduğunda yola çıkmak için kalktılar. Hava alanına babası bırakmak istemişti. Annesi de gelince Ferhat’a ön koltuk düşmüş ana-kız arkada oturmuştu. Hava alanında vedalaşırken yine gözler dolmuştu. Bu kez ayrılıklar kısa olacağı için daha kolay olmuştu ayrılmak. Uçağa binene kadar Aden hüzünlüydü. Sonra yine eski neşesine kavuştu. Ferhat’ın heyecanlı hallerini anımsayıp dalga geçmeye başlayınca Ferhat da “Susmazsan seni uçakta öper herkese rezil ederim” diye tehdit savurdu. Aden, öpüşmenin hayali ile susunca da gülümsemeye başladı.
Pazartesi yeni iş hayatı başlamıştı. Artık Küçükyalı da bulunan hizmet binasında geri görevde, bodrum katta evrak kontrol eden bir subaydı. Odasına gelen giden olmayacağı için o odadan üsse gitmek çok kolay oluyordu. Saat tam dokuzda üs de albayın karşısındaydı. Bu kez ikisi de her şeyin açıklığa kavuşmasından dolayı rahatlamıştı. Kendi yerine yetiştireceği her anlamda sapasağlam karakteri olan Aden’i sevgiyle kucakladı.
“Bir ay sonra terfin açıklandığında bu oda da bu masa da senin. Ama o güne kadar konuğumsun. Şartlarımızı zaten biliyorsun artık diğer detayları öğreneceksin. Bu arada İlter nasıl?”
“Albayım, Ferhat’ı tercih ediyoruz. Çok iyi. Dün ailem ile tanıştı. Haftaya da ben onun ailesi ile tanışacağım. Aksi bir durum olmazsa bir aya kadar evlenmeyi düşünüyoruz.”
“Kutlarım ikinizi de. Ferhat seni üzmemek için çok çabaladı. Çok korktu sana kötü bir şey olacak diye. Ve bunun tek suçlusu benim. İkinizin de bu kadar derin duygular hissedeceğinizi hiç hesaba katmadım ama şu an ikiniz adına da çok mutluyum. Tek sorun Ferhat’ı artık bayan personelde kullanamayacak olmamız.” Dediğinde Aden’in gözleri çakmak çakmak olmuştu. Ferhat’ın işi yine kıskanmasına neden olmuştu. Albay Mustafa,
“Senden önce kimse için bana gelip görevi bırakmak isteğinde bulunmadı. Ama senin için beni neredeyse tehdit etti. Üstelik daha önceki ‘işlerinin’ hepsi suçluydu ve tek sorun bunların ispatlanmasıydı. Bunlar elle tutulan suçlar da değildi. Hırsızlık gibi somut deliller yoktu. Mutlak itiraf gerekiyordu. Ferhat da bu konuda ustaydı kısa sürede kadınlar işlerini ona anlatmaya başlıyordu. Ferhat, çok açık ve nettir. Güven kazanır ve bununla da işi kısa sürede çözerdi. Hiç birisi ile gönül ilişkisi de olmadı sadece flört etti ve o tarz flört kadınların güvenini arttırdı. İçin rahat olsun. Bundan sonra asla böyle görev vermeyeceğiz.”
“Teşekkür ederim. Ferhat’a güvensizlik değil ama içimdeki kıskançlığı yenemiyorum. Bunun da yarın evliliğimize olumsuz etki etmesini istemiyorum. Tedbir alınabilecek bir şey varsa başta almanın da sakıncası olmadığını düşünüyorum.”
“Doğru bir mantık. Eh yeter bu kadar muhabbet. Artık seni çalıştırma zamanı. Ama bak bu işe başlayınca fikirlerini askıya almak yok. Çok çalışıp evi ihmal etmek de yok. Sizler benim çocuklarımsınız artık. Yakında diğer çocuklarım da güzel kararlarla gelirler mi karşıma?”
“Umuyorum efendim. Çiğdem de Serdar da hak ediyor mutluluğu. Çetin… Serdar’ın arkadaşı, benzer bir sorunumuz var ama ne çözüm buluruz bilemiyorum. Kızdan emin olmamız lazım.”
“Ooo sen kendin mutlusun herkes olsun istiyorsun bakıyorum.”
“Evet, efendim. Aynen öyle hissediyorum!” albay, sevgiyle gülümseyerek bakıyordu, yetişmesinde ve başarılarında katkısı olan subayına.
***
Aden ile Ferhat yeni düzenlerine alışmışlardı. Aden artık Ferhat
ile birlikte yaşıyordu. Evde ufak tefek değişiklikler yapmışlardı. En önemli
değişiklik yatak odasındaki dolabın büyütülmesi oldu. Çarşamba akşamı eve
yorgun argın geldiğinde yeni dolabı gördüğüne sevinmişti. Nihayet kıyafetlerini
sabah yeniden ütülemeden giyebilecekti. Ferhat, evde yardımcıydı. Her hafta
perşembe günleri gelen kadın ile tanışması için sabah biraz geç çıkmıştı ikisi
de. Kadın önce şaşırmış sonra çok sevinmişti. Tebrik ettikten sonra da işe
başlamıştı. Ferhat, Aden’i işe bıraktıktan sonra kendi şirketine gidiyordu. Bu
sabah da aynı şeyler yaşandı.
Aden, odasına girdiğinde üsse geçiş kapısına ulaştı. Eski bürosuna benzer bir düzenek burada da vardı ama zaten askeriyenin içinde olduğu ve görevi gereği kimse ile görüşmesine gerek olmadığı için çok rahattı. Diğer çalışanlar gibi her gün başka bir kapıdan giriş yapması gerekmiyordu. Tek sorun terfi aldığında da bu vasat işte çalışıyor olmasını kime nasıl açıklayacağı idi. Soran olursa o zaman düşünürüm, diyerek bu konuyu aklında geri planlara atıyordu.
Alt kattaki albay ile paylaştığı odaya girmeden Çiğdem’e uğradı. Akşam için buluşma kararı aldılar. Müstakbel eşlerinin iyi anlaşıyor olmasından da çok mutluydular. Serdar daha teklif etmemişti ama eli kulağında diyordu Çiğdem. Aden, arkadaşının mutluluğuna gölge düşmemesi için dua ediyordu. Sonra albayın odasına girdi ve sıcacık selamlaştılar. Yaşananlardan sonra Aden, kendisini daha da yakın hissediyor bir ay kadar sonra ayrılacak olmalarına üzülüyordu.
Akşam iş çıkışı Aden, eve geldiğinde hemen mutfağa girdi. Aldıklarını tezgaha dizip Ferhat da gelmeden yiyecekleri kolaylamak için koşturmaya başladı. Ev yeni temizlendiği için içi rahattı. Sadece yemek hazırlayıp masa kuracaktı. Yarım saat kadar sonra yemekler pişmeye başlamıştı. Sadece salata yapılacaktı. O sırada kapı çalıp Ferhat gelince salatayı ona bıraktı ve önce kendisi duşa girdi. Çıktığında salata da masadaki yerini almıştı.
“Ben salata yaparken, beni öpmen gerekmiyor muydu?”
“Haklısın aşkım ama misafirler gelmeden yetişmek için seni öpmemem gerekiyor… Yoksa sonumuz yatak odası oluyor.”
“Bu kez mutfağı kullanırdık!”
“Terbiyesiz.” Derken gülüyor ve çapkın bir bakışla bu fikri sonra değerlendireceğini belli ediyordu.
On beş dakika sonra her şey hazırdı… Ev sahipleri de dahil! Kapı çaldığında ilk kez evlerinde misafir ağırlamanın telaşı ile koşturdular kapıya. Serdar elinde koca çiçek demetinin ardında neredeyse kaybolmuştu. Çiğdem ise yaz gününe uygun iki kutu dondurmayı sallayarak giriyordu içeriye…
“Vayy ne güzel ev bu böyle. Çok şanslısın Aden. Kurulu ev ve her şey çok zevkli.”
“Elbette zevkliyim, Aden’i sevmemden belli değil mi?”
“Hiç fırsatı kaçırmıyor gördüğün gibi. Hemen yemeğe oturalım mı, Biraz muhabbet mi edelim?”
“Oturalım ben çok açım.”
“Sen hep açsın, hadi geçin masaya.”
Serdar da Çiğdem de arkadaşlarının yanında çok rahattı. Yemekten sonra koltuklarda otururken sımsıkı sarılıyordu Çiğdem’e. Hafta sonu yapılacak Merzifon seyahatinden bahsederken, Aden’in heyecanı belli oluyordu.
“Korkuyor musun yoksa?”
“Vallahi ne yalan söyleyeyim Çiğdem, korkuyorum. Heyecan o kadar yüksek ki! Ya beni beğenmezlerse? Ya Ferhat’a uygun bulmazlarsa diye kendimi yiyorum.”
“Sen deli misin aşkım? Sana bayılacaklar. Benden ümidi kestikleri bir anda sen beni evliliğe ikna eden kadınsın. Nasıl sana tavır yapabilirler? Tek sorun onlar baban kadar şakacı değildir. Biraz soğuk olsalar da bu senden değil kendilerinden kaynaklanacak. Artık daha rahat ol lütfen.”
“Demesi kolay. Gel de mideme ve kalbime anlat. Neyse ki yanımdasın. Bana destek olacaksın.”
“Elbette. Hemen akabinde de isteme işini halledip nikah hazırlıklarını yapmam lazım.”
“Nikah hazırlığını yapın da iş arkadaşlarını nasıl çağıracaksın? Kızı tavlamak için şirket yemeğine götürdün. Tanıştırdın! Şimdi ne diyeceksin?”
“En zor kısmı biliyor musun? Saç değişse de herkes anımsıyordur. Nasıl öyle bir hata yaptığımı ben de bilmiyorum. Ama o gece yanımda olmasını o kadar çok istedim ki sonrasını düşünemedim. Galiba nikahı Ankara’da yapıp iş yerindekilere sürpriz yapacağım. Yakın olduğum birkaç kişiyi de kutlama yemeğine çağırır, kullanmadığı adıymış der geçiştiririm.”
“Mantıklı… çok meraklılar da derdine yansın. Tabii bu arada bizim de Ankara’ya gitmemiz şart oldu.”
“Gelmeseydiniz bir de?”
“Kızma canım gelmez miyiz? Hem ailenle de tanışırız.”
“Siz ne zaman ailelerinizle tanışacaksınız?”
“Ferhatttt!!!” İki kız da Ferhat’ın bu zamansız sorusu ile şaşkına dönmüştü. Ferhat ise Serdar’ın kıvranmalarının önünü açmak, rahatlamasını sağlamak için sormuştu. Serdar yutkundu ve,
“Sanırım sizin nikahtan sonra sıra bize gelir. Şimdi acele edip rol çalmayalım. Değil mi hayatım?”
“Ciddi misin?”
“Elbette Çiğdem. Zaten niyetimiz belli. Sırası gelince biz de gerekenleri yaparız. Önce bu kumruların işleri bir yoluna girsin.”
Çiğdem o kadar mutluydu ki beklediği teklif yapılmış gibi hissediyordu. Artık gerisi zamanla yaşanacak formalitelerdi. Gece başladığı kadar güzel bitmişti. Misafirleri gitmeden masayı ve mutfağı toparladıkları için doğru yatak odasına geçtiler. Yarın akşam Amasya’ya uçacakları için valizlerini de hazırlayıp geceyi birbirinin kollarında noktaladılar.
Uçak Amasya Merzifon Havaalanına indiğinde Aden heyecandan konuşamıyordu. Ailesinin haberi olduğu için daha rahat olan Ferhat da onu sakinleştirmek için uğraşıyordu. Taksi ile evin önüne gelene kadar elini elinden ayırmamış destek vermişti.
Kapıyı çalmadan önce kulağına eğilip “Yarın bu hallerine güleceksin aşkım” dedi. Aden de içinden bunu umuyordu. Kapıyı Ferhat’ın kız kardeşi Figen açtı. Önce abisine sımsıkı sarıldı. Sonra da sıcak bir şekilde Aden’in elini sıkıp yanaklarından öptü. Aden, kendisi ile aynı yaşta olan bu genç kadını sıcak bulmuştu. Ferhat’ın o kadar hazırlaması işe yaramamış ama kız kardeşinin tavrı bir anda rahatlamasını sağlamıştı.
İçeriye girerken anne ve babasının da kapıya doğru yürüdüğünü gördü. Ferhat tanıştırdı. Annesi Züleyha ile babası Emin kısaca el sıkışmışlar ve içeriye buyur etmişlerdi.
“Aç mısınız? Bir şeyler hazırlayayım mı?”
“Aç değiliz anne. İçecek bir şeyler yeter. “
“Tamam oğlum. Ne içersiniz, sıcak mı soğuk mu?”
Hava sıcak olunca hepsi soğuk bir şeyler içmek istemişti. Züleyha hanım mutfağa giderken Aden de babasının sorularına yanıt vermeye başlamıştı. Kendi ailesine söylediği yalanları yineliyordu. Bunların son yalanlar olmasını ister bir hali vardı. Ferhat da yanında oturmuş temas etmese de desteğini belli etmeye çalışıyordu. Haklıydı Ferhat, kendi ailesinin şakacılığı yoktu onun ailesinde. Yine de Aden’i sevdiklerini belli eden tavırları gözden kaçmıyordu. Saat iyice geç olduğu için yatakların hazırlanması gerekiyordu. Züleyha Hanım, bir ara Ferhat’ı dışarıya çağırmıştı. Ferhat içeri girerken göz kırpmıştı, Aden’e.
“Annem odanı hazırladı. İstediğin zaman yatabilirsin canım. Senin yanındaki oda Figen’in. Ben de aşağıdaki odayı kullanacağım.” Aden kısa süre daha oturup, yatmak için izin istedi. Aileyi de baş başa bırakmak, rahat konuşmalarını sağlamak da diğer amacıydı.
Ferhat, ailesinin gözlerinde beğeniyi görmüştü. Yine de duymak istediği için öncelikle annesine sordu. Aldığı yanıt politikti.
“Senin sevdiğini biz de severiz.”
“Anne, ya seversin ya sevmezsin. Ben senin ilk düşüncelerini soruyorum.”
“Vallahi ne yalan söyleyeyim, sevdim. Seni sevdiğini gözlerinde görünce daha da sevdim ama beni bilirsin. Hemen kaynaşamam. Önemli olan onun da bizleri sevmesi. Bakalım o ne düşünüyor?”
“O sevdi eminim. Baba sen ne düşünüyorsun?”
“Ben de sevdim. Hanım biri. Gerçi uzun yıllar yurt dışında kalmış ama bozulmamış.”
“Neden bozulsun ki? Bizim adetlere bağlı biri. Haftaya ailesi bizleri bekliyor.”
“Gideriz bakalım. Zaten siz işi formalitelere bırakmışsınız, belli. Biz de tamamlarız o formaliteleri.”
“Tamam baba. Ben de yatmak istiyorum. Gün de, yolculuk da yorucuydu. Sabah kahvaltıda görüşürüz.”
Ferhat, beklediğinden daha yumuşak geçen görüşmeden sonra odasına girmişti. Aslında Aden şu an kendi odasında kalıyordu. Uzun yıllardır o odada kimse kalmamıştı. Kendisi de alt katta misafirler için olan odayı almıştı. Annesi kızara bozara, ‘Aden’e ayrı oda veriyorum’ dediğinde Ferhat annesinin yanaklarını sıkmış, ‘Elbette ayrı oda vereceksin’ diyerek içini rahatlatmıştı. İki gece ayrı kalsalar da sonrasında ayrı kalmayacakları günler gelecekti.
Odasına girdiğinde hemen telefona sarıldı. İlk çalışta açılınca Aden’in de aramasını beklediğini anlayıp mutlu oldu.
“Aşkım, seni seviyorum. Ve seni benden başkaları da seviyor.”
“Emin misin?”
“Evet bir tanem. Seni sevdiler. Demiştim ya senin ailen kadar sıcak değiller ama yalan da söylemezler.”
“Teşekkürler canım. Hadi uyu artık. Çok yoruldun bugün.”
“İyi geceler hayatım.”
İkisi de sıcak havada birbirlerini düşünerek daha da ısınmış ama yine de yorgunluğa yenik düşmüşlerdi. Sabah Ferhat mutfaktan gelen seslerle uyandı. Üstünü değiştirip mutfağa gittiğinde gözlerine inanamadı. Aden ocağın başında krep yapıyor, annesi de yanında çayı demliyor, mutfağı yıllardır ortak kullanan insanların rahatlığı ile hareket ediyorlardı. Onları böyle görünce içinin mutlulukla dolduğunu hissetti. Önce annesinin ardında da Aden’in yanaklarını öptü. İki kadın da gülerek karşılık verince şımararak masaya oturdu. Biraz sonra tüm aile bir araya gelmişti. Dün akşamki mesafe daha da kapanmıştı. Bir süre sonra muhabbetler derinleşmişti. Kahvaltıdan sonra Merzifon’u gezerek günü tamamlamışlardı. Akşam evin arka bahçesinde mangal yakıp bahçenin de tadını çıkartmışlar geç saate kadar konuşmuşlardı. Birbirlerinden ayrı geçirecekleri ikinci gece daha zor gelmişti. Bu kez telefon açan Aden oldu.
“Seni çok özledim.”
“Ben de canım. Yarın akşam kollarımdasın.”
Ertesi gün kahvaltıdan sonra valizlerini toplamış vedalaşıp havaalanına doğru yola çıkmışlardı. Bir hafta sonra hepsi ile Ankara’da yeniden görüşeceklerdi.
Aden, odasına girdiğinde üsse geçiş kapısına ulaştı. Eski bürosuna benzer bir düzenek burada da vardı ama zaten askeriyenin içinde olduğu ve görevi gereği kimse ile görüşmesine gerek olmadığı için çok rahattı. Diğer çalışanlar gibi her gün başka bir kapıdan giriş yapması gerekmiyordu. Tek sorun terfi aldığında da bu vasat işte çalışıyor olmasını kime nasıl açıklayacağı idi. Soran olursa o zaman düşünürüm, diyerek bu konuyu aklında geri planlara atıyordu.
Alt kattaki albay ile paylaştığı odaya girmeden Çiğdem’e uğradı. Akşam için buluşma kararı aldılar. Müstakbel eşlerinin iyi anlaşıyor olmasından da çok mutluydular. Serdar daha teklif etmemişti ama eli kulağında diyordu Çiğdem. Aden, arkadaşının mutluluğuna gölge düşmemesi için dua ediyordu. Sonra albayın odasına girdi ve sıcacık selamlaştılar. Yaşananlardan sonra Aden, kendisini daha da yakın hissediyor bir ay kadar sonra ayrılacak olmalarına üzülüyordu.
Akşam iş çıkışı Aden, eve geldiğinde hemen mutfağa girdi. Aldıklarını tezgaha dizip Ferhat da gelmeden yiyecekleri kolaylamak için koşturmaya başladı. Ev yeni temizlendiği için içi rahattı. Sadece yemek hazırlayıp masa kuracaktı. Yarım saat kadar sonra yemekler pişmeye başlamıştı. Sadece salata yapılacaktı. O sırada kapı çalıp Ferhat gelince salatayı ona bıraktı ve önce kendisi duşa girdi. Çıktığında salata da masadaki yerini almıştı.
“Ben salata yaparken, beni öpmen gerekmiyor muydu?”
“Haklısın aşkım ama misafirler gelmeden yetişmek için seni öpmemem gerekiyor… Yoksa sonumuz yatak odası oluyor.”
“Bu kez mutfağı kullanırdık!”
“Terbiyesiz.” Derken gülüyor ve çapkın bir bakışla bu fikri sonra değerlendireceğini belli ediyordu.
On beş dakika sonra her şey hazırdı… Ev sahipleri de dahil! Kapı çaldığında ilk kez evlerinde misafir ağırlamanın telaşı ile koşturdular kapıya. Serdar elinde koca çiçek demetinin ardında neredeyse kaybolmuştu. Çiğdem ise yaz gününe uygun iki kutu dondurmayı sallayarak giriyordu içeriye…
“Vayy ne güzel ev bu böyle. Çok şanslısın Aden. Kurulu ev ve her şey çok zevkli.”
“Elbette zevkliyim, Aden’i sevmemden belli değil mi?”
“Hiç fırsatı kaçırmıyor gördüğün gibi. Hemen yemeğe oturalım mı, Biraz muhabbet mi edelim?”
“Oturalım ben çok açım.”
“Sen hep açsın, hadi geçin masaya.”
Serdar da Çiğdem de arkadaşlarının yanında çok rahattı. Yemekten sonra koltuklarda otururken sımsıkı sarılıyordu Çiğdem’e. Hafta sonu yapılacak Merzifon seyahatinden bahsederken, Aden’in heyecanı belli oluyordu.
“Korkuyor musun yoksa?”
“Vallahi ne yalan söyleyeyim Çiğdem, korkuyorum. Heyecan o kadar yüksek ki! Ya beni beğenmezlerse? Ya Ferhat’a uygun bulmazlarsa diye kendimi yiyorum.”
“Sen deli misin aşkım? Sana bayılacaklar. Benden ümidi kestikleri bir anda sen beni evliliğe ikna eden kadınsın. Nasıl sana tavır yapabilirler? Tek sorun onlar baban kadar şakacı değildir. Biraz soğuk olsalar da bu senden değil kendilerinden kaynaklanacak. Artık daha rahat ol lütfen.”
“Demesi kolay. Gel de mideme ve kalbime anlat. Neyse ki yanımdasın. Bana destek olacaksın.”
“Elbette. Hemen akabinde de isteme işini halledip nikah hazırlıklarını yapmam lazım.”
“Nikah hazırlığını yapın da iş arkadaşlarını nasıl çağıracaksın? Kızı tavlamak için şirket yemeğine götürdün. Tanıştırdın! Şimdi ne diyeceksin?”
“En zor kısmı biliyor musun? Saç değişse de herkes anımsıyordur. Nasıl öyle bir hata yaptığımı ben de bilmiyorum. Ama o gece yanımda olmasını o kadar çok istedim ki sonrasını düşünemedim. Galiba nikahı Ankara’da yapıp iş yerindekilere sürpriz yapacağım. Yakın olduğum birkaç kişiyi de kutlama yemeğine çağırır, kullanmadığı adıymış der geçiştiririm.”
“Mantıklı… çok meraklılar da derdine yansın. Tabii bu arada bizim de Ankara’ya gitmemiz şart oldu.”
“Gelmeseydiniz bir de?”
“Kızma canım gelmez miyiz? Hem ailenle de tanışırız.”
“Siz ne zaman ailelerinizle tanışacaksınız?”
“Ferhatttt!!!” İki kız da Ferhat’ın bu zamansız sorusu ile şaşkına dönmüştü. Ferhat ise Serdar’ın kıvranmalarının önünü açmak, rahatlamasını sağlamak için sormuştu. Serdar yutkundu ve,
“Sanırım sizin nikahtan sonra sıra bize gelir. Şimdi acele edip rol çalmayalım. Değil mi hayatım?”
“Ciddi misin?”
“Elbette Çiğdem. Zaten niyetimiz belli. Sırası gelince biz de gerekenleri yaparız. Önce bu kumruların işleri bir yoluna girsin.”
Çiğdem o kadar mutluydu ki beklediği teklif yapılmış gibi hissediyordu. Artık gerisi zamanla yaşanacak formalitelerdi. Gece başladığı kadar güzel bitmişti. Misafirleri gitmeden masayı ve mutfağı toparladıkları için doğru yatak odasına geçtiler. Yarın akşam Amasya’ya uçacakları için valizlerini de hazırlayıp geceyi birbirinin kollarında noktaladılar.
Uçak Amasya Merzifon Havaalanına indiğinde Aden heyecandan konuşamıyordu. Ailesinin haberi olduğu için daha rahat olan Ferhat da onu sakinleştirmek için uğraşıyordu. Taksi ile evin önüne gelene kadar elini elinden ayırmamış destek vermişti.
Kapıyı çalmadan önce kulağına eğilip “Yarın bu hallerine güleceksin aşkım” dedi. Aden de içinden bunu umuyordu. Kapıyı Ferhat’ın kız kardeşi Figen açtı. Önce abisine sımsıkı sarıldı. Sonra da sıcak bir şekilde Aden’in elini sıkıp yanaklarından öptü. Aden, kendisi ile aynı yaşta olan bu genç kadını sıcak bulmuştu. Ferhat’ın o kadar hazırlaması işe yaramamış ama kız kardeşinin tavrı bir anda rahatlamasını sağlamıştı.
İçeriye girerken anne ve babasının da kapıya doğru yürüdüğünü gördü. Ferhat tanıştırdı. Annesi Züleyha ile babası Emin kısaca el sıkışmışlar ve içeriye buyur etmişlerdi.
“Aç mısınız? Bir şeyler hazırlayayım mı?”
“Aç değiliz anne. İçecek bir şeyler yeter. “
“Tamam oğlum. Ne içersiniz, sıcak mı soğuk mu?”
Hava sıcak olunca hepsi soğuk bir şeyler içmek istemişti. Züleyha hanım mutfağa giderken Aden de babasının sorularına yanıt vermeye başlamıştı. Kendi ailesine söylediği yalanları yineliyordu. Bunların son yalanlar olmasını ister bir hali vardı. Ferhat da yanında oturmuş temas etmese de desteğini belli etmeye çalışıyordu. Haklıydı Ferhat, kendi ailesinin şakacılığı yoktu onun ailesinde. Yine de Aden’i sevdiklerini belli eden tavırları gözden kaçmıyordu. Saat iyice geç olduğu için yatakların hazırlanması gerekiyordu. Züleyha Hanım, bir ara Ferhat’ı dışarıya çağırmıştı. Ferhat içeri girerken göz kırpmıştı, Aden’e.
“Annem odanı hazırladı. İstediğin zaman yatabilirsin canım. Senin yanındaki oda Figen’in. Ben de aşağıdaki odayı kullanacağım.” Aden kısa süre daha oturup, yatmak için izin istedi. Aileyi de baş başa bırakmak, rahat konuşmalarını sağlamak da diğer amacıydı.
Ferhat, ailesinin gözlerinde beğeniyi görmüştü. Yine de duymak istediği için öncelikle annesine sordu. Aldığı yanıt politikti.
“Senin sevdiğini biz de severiz.”
“Anne, ya seversin ya sevmezsin. Ben senin ilk düşüncelerini soruyorum.”
“Vallahi ne yalan söyleyeyim, sevdim. Seni sevdiğini gözlerinde görünce daha da sevdim ama beni bilirsin. Hemen kaynaşamam. Önemli olan onun da bizleri sevmesi. Bakalım o ne düşünüyor?”
“O sevdi eminim. Baba sen ne düşünüyorsun?”
“Ben de sevdim. Hanım biri. Gerçi uzun yıllar yurt dışında kalmış ama bozulmamış.”
“Neden bozulsun ki? Bizim adetlere bağlı biri. Haftaya ailesi bizleri bekliyor.”
“Gideriz bakalım. Zaten siz işi formalitelere bırakmışsınız, belli. Biz de tamamlarız o formaliteleri.”
“Tamam baba. Ben de yatmak istiyorum. Gün de, yolculuk da yorucuydu. Sabah kahvaltıda görüşürüz.”
Ferhat, beklediğinden daha yumuşak geçen görüşmeden sonra odasına girmişti. Aslında Aden şu an kendi odasında kalıyordu. Uzun yıllardır o odada kimse kalmamıştı. Kendisi de alt katta misafirler için olan odayı almıştı. Annesi kızara bozara, ‘Aden’e ayrı oda veriyorum’ dediğinde Ferhat annesinin yanaklarını sıkmış, ‘Elbette ayrı oda vereceksin’ diyerek içini rahatlatmıştı. İki gece ayrı kalsalar da sonrasında ayrı kalmayacakları günler gelecekti.
Odasına girdiğinde hemen telefona sarıldı. İlk çalışta açılınca Aden’in de aramasını beklediğini anlayıp mutlu oldu.
“Aşkım, seni seviyorum. Ve seni benden başkaları da seviyor.”
“Emin misin?”
“Evet bir tanem. Seni sevdiler. Demiştim ya senin ailen kadar sıcak değiller ama yalan da söylemezler.”
“Teşekkürler canım. Hadi uyu artık. Çok yoruldun bugün.”
“İyi geceler hayatım.”
İkisi de sıcak havada birbirlerini düşünerek daha da ısınmış ama yine de yorgunluğa yenik düşmüşlerdi. Sabah Ferhat mutfaktan gelen seslerle uyandı. Üstünü değiştirip mutfağa gittiğinde gözlerine inanamadı. Aden ocağın başında krep yapıyor, annesi de yanında çayı demliyor, mutfağı yıllardır ortak kullanan insanların rahatlığı ile hareket ediyorlardı. Onları böyle görünce içinin mutlulukla dolduğunu hissetti. Önce annesinin ardında da Aden’in yanaklarını öptü. İki kadın da gülerek karşılık verince şımararak masaya oturdu. Biraz sonra tüm aile bir araya gelmişti. Dün akşamki mesafe daha da kapanmıştı. Bir süre sonra muhabbetler derinleşmişti. Kahvaltıdan sonra Merzifon’u gezerek günü tamamlamışlardı. Akşam evin arka bahçesinde mangal yakıp bahçenin de tadını çıkartmışlar geç saate kadar konuşmuşlardı. Birbirlerinden ayrı geçirecekleri ikinci gece daha zor gelmişti. Bu kez telefon açan Aden oldu.
“Seni çok özledim.”
“Ben de canım. Yarın akşam kollarımdasın.”
Ertesi gün kahvaltıdan sonra valizlerini toplamış vedalaşıp havaalanına doğru yola çıkmışlardı. Bir hafta sonra hepsi ile Ankara’da yeniden görüşeceklerdi.
****
Bu kez Ankara’ya da Cuma akşamından gidilmişti. Merzifon’dan gelen Ferhat’ın ailesi otelde kalmak istemiş ama anne ve babası buna izin vermeyince ev oldukça kalabalık olmuştu. Aden, Nergiz ve Figen aynı odayı paylaşmış geç saatlere kadar muhabbet edip Aden’e takıldıkları için de uykularını tam alamamışlardı. Ferhat da Vural ile aynı odayı paylaşmak zorunda kalmıştı. Aileler tahminlerden daha kısa sürede kaynaşmıştı. Ertesi gün komik bir nişan töreni yaşamışlardı. Normal de çiçek ve çikolatası ile gelmesi gereken ailenin üç ferdi evde hazırlanırken, Ferhat çiçek çikolata işini halledip tek başına kapıdan giriş yapmıştı. O saate kadar muhabbeti koyultmuş dünürler ise onun ve Aden’in heyecanını alay konusu yapmış takılıp duruyorlardı. Hep beraber hazırlanan ve yenen akşam yemeğinden sonra ortalık toparlanmış ve sıra kız istemeye gelmişti. Bu kez dünürler karşılıklı oturmuş Ferhat da ailesinin yanındaki tekli koltuğa geçmişti.
Kahveleri yapıp gelen Aden, Ferhat’ın soru dolu bakışlarına göz kırparak yanıt vermişti. Kahvesinin hep duyduğu iğrenç tuzlu kahvelerden olmadığını anlayıp rahatlamıştı. Kahveler bittiğinde babası Aden’i istemiş, Kemal bey de formaliteyi tamamlayıp kızını vermişti. Her şey çok hızlı yaşanmış ve tatlılıkla sonuçlanmış, yüzükleri babalar karşılıklı takmış kurdeleyi ise evin en küçüğü kesmişti.
Kutlamalardan sonra yine tören öncesi rahatlığa kavuşulmuştu. Tek fark Ferhat bu kez Aden’i de yanına oturtabilmek için ikili koltuğa geçmişti. İkisi de yaşadıkları tantanalı günleri düşünerek birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşken, aileler de iki hafta sonra terfi töreninden hemen önce yapılacak nikahın hazırlıklarını konuşuyorlardı. Aden, sadece gelinliğinin provalarına katılacak Ankara’ya gelirken de yanında getirecekti. Sonra tören için Otuz Ağustos da İstanbul da olunacak, ardından da balayına gideceklerdi. Ferhat balayı için gidilecek yeri sır gibi saklıyordu.
Tüm detaylar konuşulduktan sonra yine bir önceki günün düzeninde odalara çekilmişti herkes. Ama bu kez çiftimiz kendi kutlamalarını yapmak için aynı bahane ile mutfağa kaçmış su içmek için girdikleri mutfakta birbirlerini içmeye başlamıştı.
“Bu işler çok uzamaya başladı. Yarına kadar sabretmem lazım ama nişanlımı, doğru düzgün öpemeden o kadar sabırlı olamam.”
“Az kaldı canım. İki hafta sonra ne bu evde ne de başka yerlerde ayrı yatmamız gerekmeyecek. O yüzden son kez öp ve sabır depola. Yarın akşam birlikteyiz aşkım.”
Aden, odaya girdiğinde Nergiz de Figen de gülüyordu. “Ne kadar uzun sürdü su içmen? Galiba kötü niyetli kurda rastladın?” diyen Nergiz kafasına yastığı yediğinde susmuştu ama Figen’in susmaya niyeti yoktu. O hala “Benim ağabeyim hain kurt, benim ağabeyim hain kurt” diye mırıldanıyordu.
“Seni de göreceğiz Figen Hanım. Hadi anlat bakalım, Merzifon’da gözü gören hiç erkek yok mu da sen de hala bekarsın?”
“Uzun süre bekar kalmaya niyetim yok. Ağabeyimle seni gördükten sonra elimi çabuk tutma kararı aldım.”
“Demek öyle, hadi anlat kim o?”
“Kim kim? Yok öyle bir şey!”
“Anlat… Yutmadım bu yanıtı”
“Nergiz, ablan bir facia. Ağabeyimin vay haline. Yalan söylenemiyor.”
“Ne yazık ki öyle Figen. Ablam yalanları anında yakalar.”
Aden ise hayatının en büyük yalanlarını söyleyen adamı yakalayamadığını düşünüyordu. Ama asıl konu şu an Figen’in anlatacakları olduğu için dikkatini ona verdi. Kadın Girişimciler işinde birlikte çalıştığı birisi vardı. Figen anlatırken gözlerinin parıltısı çok şeyi ele veriyordu. Tek sorun bu kişinin daha önceki evliliğinden iki çocuğu olmasıydı. Çocuklar henüz küçük de olsa ailesinin tepkisinden çekiniyordu. Aden, Ferhat’a anlatıp anne babasını ikna etmesini istemeyi aklına not etti. Sonra da uyumak için kızları ikna etti.
Sonraki iki hafta göz açıp kapayana kadar geçti. Çünkü bu kez çok daha fazla işleri vardı. Akşamları mağazaları gezmiş, damatlık işini halletmiş, gelinlik için provaları sıklaştırmışlardı. Yirmi sekiz ağustos günü nikahları kıyılacaktı. Albay Mustafa, nikah şahidi olmayı kabul etmişti. Ankara’ya başka bir konu ile ilgili gidecekler oradan da nikaha katılacaklardı. Albay aynı zamanda Aden’in şimdi çalıştığı bölümünde başında olduğu için bu şahitlik sorun yaratmayacaktı. Ferhat da kendi patronunu şahit olarak çağırmıştı.
Nikahtan bir gün önce her şey tamamdı. Ertesi gün rahat bir uykunun kollarından kalkmıştı Aden. Kendisini çok rahat ve mutlu hissediyordu. Sanki o kadar olayı yaşayan, sıkıntıları aşanlar onlar değilmiş gibiydi. Her şeyin yolunda gitmesi için tedbirler alınmıştı. Aileler ve arkadaşlar davet edilmiş, nikah saatine kadar her şey tamamlanmıştı. Çiğdem ile Serdar konukların arasında el ele oturuyordu. Çetin gelememiş ama nikahtan hemen önce arayarak mutluluklar dilemişti.
Yanıtlar verilip imzalar atıldıktan sonra Ferhat kısa duvağı kaldırıp karısının dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. İkisinin de nihayet kendileri oldukları en gerçek hayatları resmi belgelerle belgelenmişti. Albay Mustafa iki sevdiği elemanının mutluluğunu paylaşıyor olmaktan çok büyük kıvanç duyuyordu. Ferhat’ın patronu da keyifliydi. Aynı zamanda bir elemanı neredeyse kızağa alacak olduğunun bilincindeydi. Ferhat’ın yaşamına yeni bir renk katmak için bölüm başına geçirmeye karar vermişti. Ferhat artık kendisi gibi elemanlar yetiştirecekti. Bunu da nikahtan sonra kutlarken söyledi.
Aden, duyduklarına Ferhat’dan daha çok sevindi. Nihayet korkusuzca işe yollayabilecekti!
Nikah sonrası gittikleri restoranda masalarına yerleştikten hemen sonra gelinle damat sahneye çağırılmıştı. Çiğdem’in orkestradan istediği şarkı, çift için o kadar uygundu ki… Barış Akarsu’nun seslendirip sevdirdiği Gözlerin’i istemişti.
Gözlerin boşluğa dalıp gider
Sahipsiz bakışların benim olsun isterim.
SIRLARIM acıdan ağlar örer
Kendi kayboluşlarım sende dursun isterim
Ağladım senin için ilk defa
Elimde parçalanmış bir hayat var aslında
Hapsoldum söylediğim YALANLARA
Çıkışlar hep kapanmış
Ruhum dar sokaklarda...
SIRLARIM acıdan ağlara örer
Kendi kayboluşlarım sende dursun isterim.
Ağladım senin için ilk defa
Elimde parçalanmış bir hayat var aslında.
Hapsoldum söylediğim YALANLARA
Çıkışlar hep kapanmış
Ruhum dar sokaklarda...
İki sevgili şarkı sözlerini yüzlerinde buruk birer tebessümle dinlediler. Ferhat, Aden’in kulağına “Artık ne sır ne de yalan yok… Seni çok seviyorum.” Dediğinde Aden’in gözlerinde yaşlar parlamaya başlamıştı.
“Seni seviyorum.”
Üç ay içinde hayatında çok büyük değişiklikler olmuştu. Suçlanmış, kendisini aklamış, terfi etmiş ve en önemlisi aşık olmuş, aşık olduğu erkekle evlenmişti. Hızına kendisi bile inanmıyordu. Yıllarca hayatına kimseyi sokmamış biri olarak bu hıza bazen şaşıyor bazen de korkuyordu. Ama evlendiği erkek ile ilgili hiç şüphesi yoktu. Aşıktı ve kendisi kadar aşık bir kocası vardı. Gerçek Aden ile Ferhat hakkındaki noksan bilgiler de zamanla tamamlanırdı.
Terfisini aldıktan kısa süre sonra Albay’dan boşalan masaya oturan Aden, yeni görevi ile birlikte kendi projelerini de yürütüyordu. En büyük yardımcısı en yakın dostu Çiğdem’di. Bir ara bu terfinin Çiğdem ile aralarına kıskançlık sokmasından korksa da, Çiğdem yapısındaki dürüstlüğü ortaya koymuş, en ufak bir kıskançlık hissetmemişti. Aksine arkadaşı ile birlikte yeni projelere imza atmaya başlamıştı.
Aden ile Ferhat’ın düğünlerinden yedi ay kadar sonra Çiğdem ile Serdar da nikah yaptılar. Nikah sonrası yine bir davet yine güzel bir organizasyon vardı. Bu kez her şey İstanbul’da yapıldığı için koşuşturma çok daha az olmuştu.
Ankara ve Merzifon’dan gelen misafirlerin yanında bu kez tanımadıkları bir erkek , üç ve dört yaşında iki de ufak kız çocuğu vardı. Aden görür görmez görümcesinin aşık olduğu adam olduğunu anlamıştı. Ferhat’a konuyu açmış, ailesi ile konuşmasını da sağlamıştı ama kendisi de kocası da ilk kez görüyordu damat adayını. Ferhat ile tanıştırılan Yusuf aileye kabul edilmenin mutluluğunu yaşıyordu. İlk eşini ikinci kızının doğumunda yitiren genç adam Figen’i sevdiğini her an belli ediyordu.
İşlerin yoluna giriyor olması en çok Ferhat ile Aden’i mutlu ediyordu. Yedi aydır çok mutlu bir evliliği sürdürüyorlar, ufak tefek kavgaları da kısa sürede tatlıya bağlıyorlardı. Bazen Aden’in oyunculuğu yüzünden kavga ediyorlar yine aynı oyunlar ile barışıyorlardı. Hayatlarının neredeyse vazgeçilmezi olmuştu bu oyunlar.
Aden, nikah için aldığı yeni elbisesinin eteklerini düzelterek kocasının yanındaki sandalyede kıpırdanıyordu. Ferhat, kulağına eğilip kısık sesle sordu.
“Neyin var?”
“Bir şeyim yok canım. Yoruldum sanırım.” Aden de aynı kısık sesle yanıt verdi.
“Emin misin?”
“E… Evet eminim.”
“Değilsin. Rahatsız mısın?”
“Aşkım, bunu sana evde söylemeyi düşünüyordum ama galiba bekleyemeyeceğim.” İçinde tutamayacaktı artık.
“Ne oldu?”
Sesini daha da alçaltarak, “Bir şey olmadı ama olacak!” dedi.
“Bilmece gibi konuşma. Ne olacak? Yine başladın oyunlarına!”
“Canım, bu kez oyunu beraber oynadık. Ödülünü de Nisan gibi kucağımıza alacağız.”
“Ne?” Bu kez sesi biraz yüksek çıkmış, masadakilerin meraklı bakışları kendilerinden yana dönmüştü. Aden, bir şey belli etmemek için hafifçe gülümsemiş, yine kulağına,
“Off bazen sana bir şey anlatmak ne kadar güç. Hamileyim işte. Ne var bunda anlamayacak?”
“Anladım deli kadın anladım. O sadece şaşkınlıktan sorulan soruydu. Şimdi ben baba mı olacağım?”
“Evet bu oyunda baba sen olmalısın. Bırak da anneliği ben yapayım. Anlaştık mı?”
“Anlaştık. Ama bunu şimdi tüm aileye söylememiz lazım. Hepimiz bir aradayken kutlayalım bebeğimizi.”
“Çiğdem ile Serdar’dan rol çalma hayatım. Serdar, sırf bizim evliliğimizin üstünden vakit geçsin diye ne kadar bekledi.”
“O evlenme teklif etmeyi beceremediğinden bekledi. Ben öyle değilim bu haber burada hemen kutlanacak. Kızarsa da sevdirmeyiz yavrumuzu.”
Aden Ferhat’ın mutlulukla çatallaşmış sesini dinlerken kocasına gülümsüyordu. Onu engelleyemeyecek olmanın bilgeliği ile arkasına yaslandı. Kocası eline kadehi alıp herkesi susturduğunda, yanaklarının kızarmaya başladığını hissetti.
“Evet bayanlar baylar ve aile büyüklerimiz… Serdar çok düşünceli ve çok sevdiğim bir arkadaşım. Ben de onun bu mutlu gününde, onun deyimi ile “rol çalmak” istemezdim… Üzgünüm Serdar… Bu haberi daha sonraya bırakamam çünkü ben “baba” oluyorum.”
Ferhat sustuğunda tüm masada sevinç çığlıkları yükseldi. Anneler babalar torun haberinin sevinci ile çılgına dönmüşken Çiğdem arkadaşına sarılmış mutlulukla ağlıyordu. Serdar ise Ferhat’ı elini sıkarak kutlamış “olmadı ama bu” demiş, sonra da sımsıkı sarılıp, “Rol çalan yeğenim olsun yeter ki” demişti.
Kaprissiz hamile Aden, ne yazık ki çok güzel geçen hamileliğinin son günlerinde sıkıntılı zamanlar yaşıyordu. Normal doğum yapmak istediği için her şeyin doğal olmasını beklerken, ne yazık ki oğulları yaramazlık yapmaya anne karnında başladı. Kordon boynuna dolandığı için hem kendisini hem de annesini tehlikeye sokan Pamir bebek doktorların uzun uğraşlarından sonra hayata gözlerini açtı. İlk hali ile annesini ve babasını korkutsa da gelişimi tam olduğu için kısa sürede mor rengini normale çevirip tüm aileyi mutlu etti.
Karısının doğum sancılarını beklerken, bir anda ikisini birden kaybetme korkusu yaşayan Ferhat’ı bu kez yatıştıranlar Serdar ile Çetin oldu. Çiğdem ise arkadaşının ne kadar güçlü olduğunu, mutlaka başaracağını söylüyordu. Ferhat her desteğe muhtaç hali ile dostlarının arasında karısının ve oğlunun sağlığı için dua etmekten başka bir şey yapamamıştı.
Şimdi ise karısına sarılmış, meme emen oğlunu izliyordu. Korkuları geride kalmıştı. Şimdiki tek korkusu çok sevdiği bu iki varlığı koruyamayacağı korkusuydu. Bunu üstünden hiç atamayacağını babası söylemişti. Hep korumak isteyeceksin, hep kendini yetersiz sanacaksın, bir gün büyüdüğünde ona hep yettiğini anlayacaksın, demişti, torununu görmeye geldiğinde. Tüm aile yine İstanbul’da toplanmıştı. Bu kez Pamir neden olmuştu bu toplanmaya. Şimdi ise hepsi eve gitmiş Pamir için hazırlık yapıyorlardı.
Aden, hastanenin kapısına bakan koltukta oturuyor, kendisini almaya gelecek olan siyah jeepi bekliyordu. Kollarında tuttuğu oğluna baktı.
“Son iki yılda ne çok şey yaşadım. Bir gün belki sana babanla nasıl tanıştığımın gerçek hikayesini anlatırım. Şimdi ise sadece seni ve babanı sevmek istiyorum.”
“Babası da sadece karısını ve oğlunu sevmek istiyor”
Ferhat, karısının koluna girerek birkaç basamağı inmesine yardım etti… Evlerine gitmek üzere yola çıktılar….
SON
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder