Alize, ertesi sabah Aslı uyanmayınca, arkadaşının geceyi tatsız geçirdiğini anladı. Bir süre daha uyuması için bırakıp, kahvaltı masasına oturdu. Annesi, babası ile yemiş, kızı ile de muhabbet etmek için çayını yeniden doldurmuştu. Aslı uyanmasın diye kısık sesle konuşuyorlardı. En çok İngiltere’deki hayatından, ülkenin soğukluğundan, o soğukluğun insanlarının çoğuna da yansıdığından bahsedip durdu. Annesinin üzüldüğünü anlayınca da komşularından sevdiklerini anlatıp, içini rahatlattı.
Aslı, öğlene doğru kalkmış, çok uyuduğu için özür dilemişti. Alize, “Gece uyuyamadın mı?” diye sorduğunda da “Sabah uyudum” yanıtını almıştı. O gün için denize gitmekten vazgeçtiler. Aslı, tuhaf saatlerde uyumanın cezasını tüm günü sersem gibi gezerek ödedi. Öğleden sonra terasta, tatil köyünden gelen hafif müziğin keyfini çıkartarak, kitap okuyup, alkolsüz kokteyllerini yudumlayarak vakit geçirdiler. Oysa tüm gün yollarını gözleyen birisi, havuz başını ve denizdeki tüm genç kızları tarayıp duruyor, her seferinde de hayal kırıklığı yaşıyordu. Kehribar rengi gözlü, Alize isimli genç kızın ya başka bir tesiste ya da yazlıkçıların evlerinden birinde kaldığına karar verip, bara geçti.
Aslı, öğlene doğru kalkmış, çok uyuduğu için özür dilemişti. Alize, “Gece uyuyamadın mı?” diye sorduğunda da “Sabah uyudum” yanıtını almıştı. O gün için denize gitmekten vazgeçtiler. Aslı, tuhaf saatlerde uyumanın cezasını tüm günü sersem gibi gezerek ödedi. Öğleden sonra terasta, tatil köyünden gelen hafif müziğin keyfini çıkartarak, kitap okuyup, alkolsüz kokteyllerini yudumlayarak vakit geçirdiler. Oysa tüm gün yollarını gözleyen birisi, havuz başını ve denizdeki tüm genç kızları tarayıp duruyor, her seferinde de hayal kırıklığı yaşıyordu. Kehribar rengi gözlü, Alize isimli genç kızın ya başka bir tesiste ya da yazlıkçıların evlerinden birinde kaldığına karar verip, bara geçti.
Daha öncede benzerlerini yaşayan bu ikili yine karşılaşamamış, Poyraz’ın tatili bitmişti. Son gününü yine o kızı aramakla geçiremeyecekti. Biraz yüzmek için deniz kenarına gitti. Kendisini sulara bırakıp, uzun kulaçlarla bir müddet yüzdü. Hamladığını kabul ettiğinde kıyıdan oldukça uzaklaşmıştı. Tesise doğru yüzünü dönmüş, dinlenmek için hafif hareketlerle suyun üstünde duruyordu. O sırada arkadaki yazlıkçıların sitesine çıkan merdivenlerde gördüklerini tanımaya çabalıyordu. İki genç kız merdivenlerin tepesinde oturmuş konuşuyordu. Tek benzerlik, o kadar uzaktan gördüğü saçların dalgasıydı. İki gece önce gördüğü saçlara benziyordu ama rengi konusunda kararsızdı. Güneşin ışıkları daha da açık bir renk olarak gözlerine ulaştırıyordu o dalgaları. Aklı aksini söylese de çoktan kulaçları kıyıya doğru yönelmişti.
Sudan çıkar çıkmaz havlusunu boynuna atıp merdivenlerin olduğu taraftaki sınıra doğru yürümeye başladı. Kısa süreliğine merdivenler ile kendi tesislerinin sınırını kapamış olan bitkiler görüş alanını kısıtlasa da birkaç adım sonra merdivenlerin altına ulaştı. Kafasını kaldırdığında kendisini bir boşluk karşılamıştı. Merdivenin en üst basamağına inanmaz gözlerle bakıyordu. Bu kadar kısa sürede kaybolamayacaklarını düşünüp, hızlı adımlarla yukarıya çıktı. Kafasını sağa çevirdiğinde, iki genç kızın yanlarında, iki gece önce gördüğü erkeklerle bir arabaya doğru yürüdüklerini gördü. Yanılmamıştı ama yanılmayı istiyordu. Midesinde hissettiği yanmaya ad veremiyordu. Arabaya nasıl binildiğini izlemek için hala orada durmasını da kabullenemiyor ama geri de dönemiyordu. Kızlar arkaya oturmuştu. Yani? Acaba, erkek arkadaşları değil de tanıdıkları mıydı? Öyle olsa da bir daha göremeyeceği artık kesinleşmişti. Çünkü bir saat sonra havaalanına gitmek için yola çıkacaktı.
Alize, arka koltukta eli ayağı titreyen Aslı’ya şaşkın gözlerle bakıyordu. Arkadaşının elini hafifçe sıkmış ve güç vermek istemişti. Önde Alp direksiyondaydı. Ercan ise lafa nasıl başlayacağını bilemez bir halde camdan dışarıya bakıyor ama hiçbir şeyi görmüyordu. Alize, bu geziye katılmak istememişti. Ercan ile Aslı baş başa kalsınlar istemişti ama arkadaşının kabul etmeyeceğinden emin olduğu için en azından bu kez yanlarında gitmeyi daha doğru bulmuştu.
Alp, üçünü baş başa bırakacaktı. Sadece hava kızları terletmesin diye arabayla gelmişti. Aylin ile buluşacağı için üçlüyü gitmek istedikleri balık lokantasına bıraktı. Lokantanın deniz kıyısındaki masalarından birine oturdular. Gün batımını izleyebilsinler diye, kızları güneşe karşı oturtmuştu Ercan… Alize, Aslı’yı deniz tarafına oturtup, kendisi iç tarafa yerleşince, Ercan da Aslı’nın karşısına oturmuş, gözlerindeki minnetle sessizce teşekkür etmişti, Alize’ye.
Çok aç olmadıkları için önce biraz meze istemiş, yanında buz gibi beyaz şarap tercih etmişlerdi. Üçü de aynı şeyleri istedikten sonra arkalarına yaslanmış, önce havadan sudan ve okullardan konuşmaya başlamış, daha sonra yıllar önceye gidip, katıldıkları tekne turunu anımsayıp gülüp eğlenmişlerdi.
Aslı, nihayet ilginin gerçekten kendisine yönelik olduğunu anlamış, tadını çıkartmak için bazen işveli bazen ciddi konuşarak Ercan ile arasındaki buzları eritmişti. Tabii bunda, masadan sık sık kalkıp tuvalete giden, cep telefonu titreşimdeymiş de çalıyormuş gibi yapıp, masadan uzaklaşıp, konuşuyor gibi gözüken Alize’nin rolü büyüktü. Ercan ve Aslı anlasa da anlamazlıktan gelmeyi tercih etmiş, içinde bulundukları ortamın tadını çıkartmaya başlamışlardı. Alize, tam her şey yoluna giriyor derken Aslı, dilinin altındaki baklayı, bomba gibi patlattı.
“Selvi, neden gelmedi bu akşam?”
“Neden gelsin?” Ercan soruya bozulmuş ama soru işaretlerini yok etmek için elinden geleni de yapmaya niyetli olduğunu belli etmişti.
“Kız arkadaşın değil mi? Öyle tanıtmıştı kendisini.”
Alize, yanıtı duymak için ölse de, konu çok özele kaymıştı bir anda… Yine tuvalete gidiyor gibi yapıp masadan kalktı. İçeriye doğru yürürken, kendisini izleyen gözlerin farkındaydı. İçlerinde gri olan var mı diye bakmak istiyordu ama bunu yapacak cesareti bulamadı. Alize, içeri girdiğinde masadaki anlık sessizlik de bitmiş, Ercan kartlarını açık oynamaya başlamıştı.
“Ben öyle tanıtmazdım ama. O kendi hüsnü kuruntusuydu. Ya da daha doğru bir tabirle, aklınca, rakipleri bertaraf etme çabası. Ama yaptığı saçmalık ancak o kuş beyinden çıkabilirdi. O benim kız arkadaşım değil. O gün, Alp ve Aylin’in yanındaydı. Ben de ikisi rahat etsin diye onu ortamdan uzak tutmak için ilgilendim. Bundan nasıl böyle bir sonuç çıkarttığını açıklamak için onun kadar basit düşünebilmek lazım sanırım. O günden sonra da bir daha görmedim ve görmeye de niyetim yok. Alp için bile katlanamam.”
“Yine de o gün bir şeyler olmuş ki “kız arkadaşıyım” diyecek kadar kendisine güveniyordu.”
“O gün olan tek şey, teknede dördümüzün olmasıydı. Başka bir şey değil…”
Son cümleden sonra Aslı sessizliğe büründü. Aslında ilk açıklama da gayet netti ama yine de hemen yelkenleri suya indirmiş olmamak için aptalca cümlelerle olayı deşmeye başlamıştı. Ercan ise her şeye açıkça yanıt veriyordu. Aslı yanıtlardan çok memnundu.
“Selvi, seni neden bu kadar rahatsız etti?”
İşte bu soruyu beklemiyordu. Bu hatayı nasıl yaptığını bilemiyordu. Selvi konusunu sormamış olsa böyle bir soru gelmeyecek o da köşeye sıkışmayacaktı. Yalan söylese?
“Beni rahatsız falan etmedi. Sadece bu akşam neden seni yalnız bıraktığını merak etmiştim!”
“Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi? Sen ve ben yıllar önce pazarda ilk karşılaştığımız andan beri bir birimizi çekiyoruz. Ben senin gibi cümlelerle oynamayacağım. Seni henüz on beş yaşındayken bile çok beğenmiş, kendime de küçük bir kıza hissettiklerim yüzünden çok kızmıştım. Ertesi gün teknede tek fark ettiğim sendin. Aradan geçen yıllarda da seni beklediğimi biliyorum. Şimdi… Hem sana hem bana hem de bizi baş başa bırakmak için yemeğini bile yiyemeyen Alize’ye acı ve benden hoşlandığını kabul et.”
Aslı, duydukları karşısında şoke olmuştu. Hiç bu kadar açık ifadeler beklemiyordu. Evet hoşlanıyordu. Hem de çok ama hiç tanımıyordu. İyi de adam da evlenme teklif etmiyordu. Bir arkadaşlığın başlangıcı için son derece dürüst bir giriş olmuştu. Aslı, kendisine beklentiyle bakan yeşil gözlere, aynı dürüstlükle baktı. Sonra yavaşça başını eğdi. Siyah saçları yüzünü kapattığında dudaklarını yaladı ve konuşabilmek için kendisini hazırladı. Yine de kısacık bir cümle kurdu.
“Kabul ediyorum.”
Ercan, tam duyamasa da yüzüne teslimiyetle bakan siyah gözleri gördüğünde içinde oluşan mutluluk tarif edilemezdi. Yıllar önce küçük bir kızken gözlerini alamadığı güzellik ile yıllar sonra yeniden karşılaşmış olması ve aynı hisleri paylaşıyor olmak çok büyük mutluluktu. Yavaşça elini masanın üzerinden uzattı. Kucağında ellerini birleştirmiş olan Aslı, bu sessiz daveti, elini uzatarak kabul etti. Onları lokantanın kapalı alanından izleyen Alize, elinde telefonu ile masaya yaklaşıp,
“Siz devam edin, benim eve dönmem lazım. Annemin biraz başı ağrıyormuş. İlaç kalmamış. Nöbetçi eczane bulup eve gidiyorum.” demişti.
Ercan, tüm gece kendisi için çırpınan bu iyi yürekli kızın yeni beyaz yalanına inanmamış, o geceyi uzatmak istemesine rağmen, “Alize, az önce taşları döktük. Eteğimizde ağırlık kalmadı. O yüzden kendini üzme ve boşuna ayrı giderek Aslı’nın sorguya alınmasına neden olma. Kendi annesi olmasa da, senin ki yetecektir. Hadi sizi eve bırakayım. Yarın nasılsa yanınızda olacağım. Üstelik. Tüm yolu onun elini tutarak yürüyeceğim için keyfim de yerinde olacak.”
Alize, beyaz yalan bile olsa yakalanmış olmanın kızarıklığını yanaklarında hissediyordu. Ercan, her zamanki gibi açık sözlülükle tüm olayı özetlemiş ve kimseyi zorlamayacak şekilde geceyi sonlandırmayı kabul etmişti. Hesabı ödeyip yola çıktıklarında Ercan hiç çekinmeden hemen Aslı’nın elini tutmuş, şakalaşarak muhabbet ederek, bazen de sessizce yürüyordu. Aslı da ona uyum sağlamıştı. Kalbi kuşkanadı gibi çırpınırken ayakları yerden kesilmiş gibiydi. Alize, bu müthiş çifte keyifle bakıyordu. Esmer Aslı ile sarışın Ercan çok yakışıyordu.
Eve yaklaştıklarında o gecenin son yalanına başvurdu Alize. “Ben önden gitsem, bu kez gerçekten tuvalete yetişmem lazım.” Dediğinde inanmıştı iki yeni sevgili. Ya da işlerine gelmişti inanmak. Alize hızlanırken, Ercan yavaşlamıştı.
“Kız kardeşin olsa bu kadar iyi olur muydu acaba?”
“Sanmıyorum. Alize bambaşkadır.”
“Bu gece bunu ispatladı. Gerçi o ilk andan beri nedense benim tarafımdaydı.”
“Neden acaba?”
“O kadar tersliyordun beni ama demek ki Alize’ye gerçekleri söylüyordun!”
“Yeter bu gece bu konu. Seni ilk gördüğümde pazarcıydın… Çok beğendim… Ama çok büyüktün… Ben de çok küçük… Bugün ise her şey çok farklı… Ben de büyüdüm ve sen o ilk gün gördüğüm pazarcı kadar mütevazısın… Bu konuyu bu geceden sonra yeniden açılmamak üzere kapatsak?”
“Şimdilik kapatalım. Bir gün yeniden açabiliriz.”
Aslı, bu cümlenin ardındaki ifadelere kafa yormayacaktı. Şu an çok mutluydu. Yıllardır hayallerini süsleyen erkek, kendisinden hoşlanıyor, onunla birlikte olmak istiyordu. Balıkçıdan çıktıklarından beri elini hiç bırakmamıştı. Sanki nabzı avucunun içinde atıyordu. Eve yaklaştıkça heyecanlandı. Ercan da eve yaklaşırken aklından geçenleri yapıp yapmamakta kararsızdı. Dayanamayacağını biliyor ama tepkisinden korkuyordu. Sokağa girdikten birkaç metre sonra sokak lambalarının aydınlatmadığı bir noktada durdu. Komşulara malzeme vermeden o dudakların tadını burada alabileceğini düşünüyordu. Aslı, Ercan’ın durması ile ne olduğu anlamadı. Attığı adım neredeyse engellendi. Yüzüne baktığında Ercan’dan ilk iyi geceler öpücüğünü alacağını anlamıştı. Ercan, zorlamayan ısrarcı olmayan sadece içindekileri aktaran kısa bir öpücük kondurmuştu dudaklarına. Kısa ama etkili! İkisi de öpüşmenin etkisinden kurtulmak için bir süre nefeslerini tuttular. Birbirlerine baktıklarında gözlerinde yaşadıklarının heyecanı ve mutluluğu okunuyordu.
“İyi geceler esmer güzel. Kendine iyi bak. Sabah sahilde bulurum seni.”
“İyi geceler yeşil gözlü. Sen de kendine iyi bak. Bekliyor olacağım.”
Başka bir şey konuşmadan ayrıldılar. Aslı kendisini bulutlarda yürüyor gibi hissediyordu. Evden içeri girdiğinde Alize bekliyordu.
“Hiçbir şey sorma… Yarın anlatırım sanırım ama şu an değil. Sadece… Çok teşekkür ederim.”
Alize, o andan sonra arkadaşının yüzündeki tebessümü izlemekten başka bir şey yapmadı. Bir süre tüm ev halkı terasta oturup, hafif meltem ile burunlarına ulaşan denizin kokusunu içlerine çektiler. Aslı, kısa süre sonra iyi geceler dileyip odasına gittiğinde annesi, “Neden suskun? Dışarıdayken atıştınız mı yoksa?” diye sordu. “Hayır, anne, biz hiç atışmadık ki bugüne kadar. Yorulmuş sanırım.” Annesinin daha fazla soru sormasını engellemiş, bir süre daha oturup, erken yatmak için vedalaşmıştı. Kızlar evin üst katında karşılıklı odalarda kalıyorlardı. Aslı’yı merak etse de uyumuş olabileceğini düşünüp, kapısını çalmadan kendi odasına yöneldi.
Ertesi gün söylediği gibi kumsalda buldu kızları, Ercan. Alize, onları baş başa bırakmak istese de ne yapacağını bilemediği için yanlarında hep üçüncü olarak kaldı. Böyle zamanlarda kendisine bir erkek arkadaş edinmek istiyor, sonra vazgeçiyordu. Alize, iş olsun diye flört etmekten hoşlanmadığını, gerçekten tanımak istediği kişiler ile beraber olmayı sevdiğini fark etmiş, hayatına girmeye çabalayan ayrık otlarını temizlemişti.
Ercan, kısa süre sonra kızlarla tatil köyünün tesisine gidip barmenle tanışmıştı. Tatil köyü ile site sakinleri arasında yapılmış anlaşma gereği bardan her türlü yiyeceği içeceği almaları mümkündü. Üçü de içeceklerini alıp bir masaya oturdular. Alize, arkadaşını ve âşık olduğundan emin olduğu sevgilisini izlememek için devamlı kafasını diğer taraflara çeviriyordu. Bunu fırsat bilen Ercan, çoktan Aslı’nın elini avuçlarına almış, hayranlık okunan gözleri ile izlemeye başlamıştı.
“Yarın yine tekne turuna çıkalım mı?”
“Babamın teknesi ile mi?”
“Güngör Bey, beni Aslı’nın yanında görünce tekneden atmazsa, neden olmasın?”
“Neden atsın? Çok moderndir benim babam.”
“Baban modern ama ben utanırım, Alize.”
“Saçmalama. Babam çok sevinir sizi böyle görünce.”
“Babama anlatır. Babam küplere biner. Annem beni İstanbul’a geri çağırır. Yok, biz tekne turundan vazgeçelim.”
“Seni kaybetme tehlikem varsa bu saatten sonra sandala bile binmem.”
“Beni kaybetme tehliken her zaman olacak.”
Aslı, kendine olan güvenini yeniden kazanmanın verdiği rahatlıkla konuşuyordu. Üstelik konuşurken, bir eli ile Ercan’ın yüzünü okşamaya başlamıştı. İlk kez böylesine yakınlaşan çift birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşken, Ercan, yanağından çenesine doğru inen parmakların, çenesini sıkması ile küçük bir çığlık attı. Aslı elini çekmeden… “Selvi ve muadili dişi sineklerin tekini yanında göreyim, beni bir daha asla bulamazsın.”
“Çenemi bırak da konuşayım” derken Ercan’ın sesi tuhaf çıkıyor, onların bu hallerine Alize katılarak gülüyordu.
“Ercan, yol yakınken kaç kurtar kendini. Bak ben kaç yıldır sadece Aslı ile arkadaşlık edebiliyorum. Başka bir kızla muhabbet ettiğimi görünce saçlarımı yoluyor.”
“Fazla kıskanç diyecektim ama fazla kelimesi derdimi anlatmaya yetmeyecek sanırım. Yine de kaçmaya niyetimin olmadığını bil küçük hanım.” Diyerek Aslı’nın elini dudaklarına yaklaştırdı ve parmaklarını öptü. “Selvi ve benzerleri ile işim yok. Sanırım, istediğim tek kişi olduğunu net anlatabildim.”
“Göreceğiz Ercan Bey… Göreceğiz.”
“Alize, haklısın sanırım. Baksana şimdiden tehdit ediliyorum.”
Ercan ile Aslı’nın ilişkisi o günden sonra tatil bitene kadar devam etti. Ercan, kızlardan dört gün sonra İstanbul’da olacaktı. Zaten Alize, İngiltere’ye uçacağı için Aslı üzgünken, bir de sevgilisinden dört gün ayrı kalmak çok üzüyordu. Tatil süresince Ercan, Güngör Beyden sonra Suzan Hanım ile de tanışmıştı. Anne ile babası Alize’nin baskıları sonucu, Ajlan hanım ile Mustafa Beye bir şey söylememişlerdi. Yine de gözleri hep kızların üstündeydi. Aslı, âşık olduğundan emindi. Ercan ise beğendiğini, güzel bulduğunu söylemiş, hatta uzun vadeli bir ilişki istediğini ima eden cümleler kurmuş, yine de sevgisinden bahsetmemişti. İstanbul’a dönecekleri günün gecesinde iki arkadaş valizlerini toplamış, Aslı’nın odasında otururken, “Yaz aşkı olmaktan korkuyorum.” demişti, Aslı.
“Ercan’ın sana yaz aşkı olarak baktığını sanmıyorum. Sadece duygularından emin olmayabilir. Bir gün, o da kesin kararını verecek, o gün de sen çok mutlu olacaksın!”
“İnşallah demekten başka ne yapabilirim? Alize, ben onu on beş yaşımdan beri seviyorum. Eğer beni sevmezse, eğer vazgeçerse mahvolurum.”
“Aslı, seni sarsmak istiyorum. Sabırlı ol. Bak dört yıl hiç birbirinizi görmediniz. Şimdi ise neredeyse bir aydır hiç ayrılmadınız. Eğer seni sevmese ne işi var her gün yanında. Ayrıca gözünün içine bakıyor. Sen kuruntu ediyorsun. İstanbul’da bir arada olunca daha rahat olabilir. Bak burada babam bile çocuğun ensesinde.”
“Ne ilgisi var. Güngör amca, Ercan ile çok iyi geçiniyor. Çekineceği bir şey yok ki!”
“Aslı, yeter artık. Hadi uyu yarın erken saatte yola çıkacağız. Peşinden eve yerleş, valiz aç, kırışanları ütüle falan derken işin çok. Ayrıca, Ercan dönmeden güzel bir bakım da yaptır. Saçın güneşten yıpranmıştır. Farkına varmazsın burada…”
“Of, koyun can kasap et derdinde. Sevgilin yok diye amma halden anlamaz oldun sen. Ben daha şimdiden özledim Ercan’ı.” Sesinde gerçek bir özlem vardı. Alize arkadaşını çok iyi anlasa da o an yapacak başka bir şey yoktu.
“Kızım sabah göreceksin işte. Vedalaşmaya gelecek ya kahvaltıya!”
“Annenlerin yanında nasıl vedalaşacağım ki? Elini sıkmak yetmez.”
“Hop yavaş. Daha ne olsun. Hevesini İstanbul’a sakla. Orada buluşunca bol bol öpüşür açığı telafi edersin.”
“Rezilsin.”
“Sen de arsız. Fakir önünde ekmek yeme kızım. Bak benim bir sevgilim bile yok.”
Alize, bunları söylerken Aslı yastığı kapınca, kapıya doğru kaçmış, “Anlayışsızsın… Bana bulmadın ki!” diye söylenmeye devam ediyordu. Yastığın kapıya vuran yumuşak sesi ile gülümsemesi kahkahaya dönüşmüştü.
Sabah çok erken saatte kahvaltı masası kurulmuştu. Kızlar dört gibi yola çıkmak isteseler de babası izin vermemiş, altıdan önce kahvaltı bile edilmeyecek diye emir vermişti. Saat altı buçuk olduğunda gözlerindeki hüzün ile Ercan bahçe kapısından girdi. Artık herkes, bu çifti kabullendiği için kimse yadırgamadı. Alize, çay koyarken kendi sandalyesini Ercan’a vermiş, ikisinin yan yana oturmasını sağlamıştı.
İkisi de bir şey yemiyor, çatalla tabaklarındakileri didikliyorlardı. Güngör Bey, “Ben valizleri arabaya yerleştireyim.” Diyerek içeriye girerken, Ercan, “Yardım edeyim size.” demiş ama ret edilince de ısrarcı olmamıştı. Suzan Hanım, çaydanlığı yeniden ısıtma bahanesi ile içeri girince, Alize,” Madem evin büyükleri sizin baş başa kalmanıza izin verdi, ben de valizleri taşımada babama yardım edeyim, bari” deyip, gülerek içeriye girdi.
“Sayılı gün çabuk geçer diyenler halt etmiş. Şu dört gün şimdiden canımı yakmaya başladı.” Ercan’ın sözleri, Aslı’nın gözlerinin dolmasına neden oldu.
“Keşke sen de bizimle gelseydin. Neden dört gün daha buradasın ki?”
“Çünkü çok güzel bir kadın benim aklımı başımdan aldı. Yapmam gereken birçok işi yapamadım. Üstelik bunları yapabileceğim başka zaman da yok. O nedenle bu kısa ayrılık zorunlu oldu.”
“Kimmiş o çok güzel kadın? Ben tanıyor muyum?”
“Tanımazsın.”
Aslı, az önce yaşların süzüldüğü gözlerinde buruk kahkahalarla bakıyordu sevdiği erkeğe.
“Çok kıskanç olduğumu anımsatmam lazım sanırım.”
“Asla aklımdan çıkmadı. Gerçi ben söylemedim hiç ama ben de çok kıskancım. Bu dört günü sokağa çıkmadan yaşamanı istiyorum. Evden ekmek almak için bile çıkma!”
“Nee?”
“Elbette… Ben bu kadar güzel bir kadını sokakta görsem asla peşini bırakmam. Diğer erkekler de kör değil ya? Bak aklım sende kalmasın sakın evden çıkayım falan deme!”
“Ercan, saçmalıyorsun.”
“Evet.”
“Ne?”
“Aman be Aslı’m, kızdırmak için yapıyorum. Dört gün sonra yanındayım. O zamana kadar beni düşün.”
“Emredersin”
Aslı, kendisi ile dalga geçilmesine kızacaktı ama Ercan’ın özlemle bakan gözleri, tutkuyla seğiren çene kasları ve aralıksız yutkunması tüm sinirini geçirmişti. Ercan, teras kapısına doğru kısa bir bakış atıp, Aslı’nın dudaklarına uzandığında, uzun süredir ikisi de bunu boşuna geciktirdiklerini düşünüyordu.
Kızlar kısa süre sonra yola çıktı. Arabada az benzin olduğu için, çıkışta benzin alacaklar, sonra da uzun bir süre mola vermeden devam edeceklerdi. Planlarını babasına anlatıp, içlerini rahatlattıktan sonra ağlayarak vedalaşmışlardı. Çünkü en az altı ay Türkiye’ye dönmeyecekti Alize. Babasının da gözlerini kuruladığını fark eden Alize, dönüp ikisine birden yeniden sarıldı. O sırada Ercan da her şeye boş vermiş, Aslı’yı kucaklamıştı.
“Dikkatli gidin.”
Benzinciye yaklaştıklarında ikisi de yola çıktıklarından beri tek laf etmemişti. Çok farklı nedenlerle susuyor, yine aynı nedenlerle birbirlerini anlıyorlardı.
“Burası mı en iyi benzin olur dedikleri yer?”
“Evet, burasıymış. Nasıl fark olur ki bu kadar benzinler arasında?”
“Hiç kafanı yorma Aslı, biz anlamazmışız. Ercan öyle dedi.”
“Tamam, yormam.” Kıkırdıyordu bunları söylerken.
Alize, arabayı pompaya yaklaştırdı. Pompanın yazacağı fiyatı görmek için arabadan inen Alize, arabalarının arkasına hiç mesafe bırakmadan yanaşan diğer arabayı görüp kaşlarını çattı. Boş pompalar varken neden burası, diye düşünmeye fırsat kalmadan arabadan tanıdık biri indi. İnerken de parmaklarını dudaklarına götürüp, Alize’nin çığlığını bastırdı. Ercan yavaşça arabanın yolcu tarafına gelmiş, sakince arabanın kapısını açmıştı. Şaşkınlıkla bakan Aslı, Ercan’ı görünce çığlık atarak arabadan inmiş ve boynuna sarılmıştı.
“Neden geldin?”
“Gelmese miydim?”
“Olur, mu hiç? Çok mutlu oldum. Hiç beklemiyordum.”
“Biliyorum, sürpriz yapmak istedim. Ayrıca sevgilimi doğru düzgün öpemediğimi, böyle vedalaşamayacağımı anladım. Alize’ye söylediğim benzincide sizi yakalayacağımdan emindim. Çünkü buraya gelen kestirme yol var.”
“Delisin sen!”
“Deli ettin beni!”
Ercan, bunları söylerken çoktan arabadan uzaklaşmış, sabahın erken saatlerinde henüz kimsenin olmadığı bahçeye doğru yürümeye başlamıştı. Ağaçlar bir süre sonra doğal perde olduğunda Aslı’yı kollarına aldı ve öpmeye başladı. Dudakları Ayrıldığında Aslı’nın yanağından süzülen damlayı yavaşça sildi.
“Ağlama aşkım, dört gün sonra yanındayım.”
Aslı, ilk kez duyduğu bu kelimeye tüm kalbiyle inanmak istiyordu. Yine de gözyaşları peş peşe akmaya başladı.“Ağlama demedim mi? Beni neden üzüyorsun?”
Aslı, kendisini susturmak için biraz uzaklaştı. Gözlerini kırpıştırarak akmamış yaşları dağıtmaya çalıştı. Biraz durulduğunda, gözlerini Ercan’ın gözlerine kilitledi.
“Seni bekliyor olacağım. Hiç istemiyorum ama artık gitmem lazım.”
“Salı günü yanındayım aşkım.”
Son kez öpüşmeye başladıklarında ikisi de sanki dört gün için depolama yapar gibiydi. Belindeki kolların kendisini iyice sarmasından o kadar mutluydu ki, daha fazla mutlu olamayacağını düşünüyordu. Ta ki, kulağına söylenenleri duyana kadar!
“Seni seviyorum.”
Aslı, dün gece duymayacağından emin olduğu, sabahki hallerinden sonra ümitlendiği, benzincide kapısı açıldığından beri beklediği sözleri duymanın, bambaşka bir his olduğunu anlamıştı. Birkaç saniye önceki mutluluk bile şu an yetersiz kalıyordu. Seviyor ve seviliyordu. Bu kez gözyaşları mutluluktan iniyordu o duru yanaklardan. Siyah gözleri yaşların ardından parlıyor, Ercan’ın da dünyasını aydınlatıyordu.
Ercan’ın gözündeki soru işaretlerini gördüğünde önce şaşırdı. Sonra, yavaşça kulağına doğru parmak uçlarında yükseldi… “Ben de seni seviyorum. Üstelik on beş yaşımdan beri” dedi. Ercan, “Biliyorum, o gün seni pazarda gördüğümde, beni kendisine yakıştıramazsa, diye düşünmüştüm. Ama sen o gün de aynı ilgiyle bakıyordun bana. O an âşık oldum aslında sana. Ama o kadar küçüktün ki. Olmayacak şeylere kalkışamazdım. Şimdi ise kollarımda dünyanın en güzel kadınını tutuyorum. Üstelik o kadın da bana âşık.”
“Bu âşık kadın, biraz sonra arkadaşı tarafından ekilecek. Gerçi burada seninle kalmayı çok istesem de onu da yalnız bırakamam. Şimdi bu dört gün daha da uzun gelecek bana.”
Vedalaşmaları uzun sürse de bu kez iki genç kızın yolculuğu çok daha keyifli bir hale bürünmüştü. Ercan, arkalarından uzun uzun bakmış, sonra dört günü daha da kısaltmanın yollarını aramaya başlamıştı.
Alize, ertesi gün İngiltere’ye uçarken yine ardında ağlayan bir Aslı bırakmıştı.
İki gün sonra Ercan, sürpriz yapmış, Aslı’nın okulda kayıt yenileyeceğini bildiği için, okul kapısında beklemişti. Saatlerce Aslı’nın okula gelmesini beklemiş, sürpriz yapacağıma arasaydım keşke, demeye başlamıştı ama Aslı’nın kendisini gördüğünde yüzünde beliren aşk dolu gülümseme her şeye değmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder