29 Mart 2015 Pazar

Sırlar, Yalanlar ve Kararlar 26. Bölüm

“Afedersiniz efendim, tam anlayamadım. Bizim projelerimiz çalınmamış mı? Ya o örgüt? Serpil yüzbaşı örgüt mü kurmuş?”

Çiğdem o kadar şaşkındı ki, söylenenleri anlayamıyor, tekrarlatma gereği duyuyordu. Aden ise duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu. Bunu tahmin ettiği halde neden bu kadar şaşırdığını bilemiyordu. Çok sevmese de bugüne kadar en ufak sürtüşmenin olmadığı birisi neden böyle bir şey yapmış olabilirdi? Bunu anlayamıyordu. Çalınan proje yoksa, para karşılığı vatanı satma da yoktu, çıkar sağlamak için yapılacak başka şeyde. İyide o zaman neden böyle yalan söylemişti. Aden aklından geçenleri sıraya sokmaya çalışırken albayın masasındaki telefon çaldı.

“Efendim.... Ooo İlter bey nasılsınız? ..... Ben de iyiyim teşekkürler.... O da iyi... hem de çok iyi.... Erhan binbaşı burada biliyorsun... benim iki elemanın davası vardı.... büyük kısmını çözdü.... sonucu bugün aldık... gerçi yüzbaşılardan birinin canına mal oluyordu ama .... evet..... evet..... hayır.... olmaz İlter... hayır ..... inan çok iyi..... ben seni sonra arayacağım.... ben arayana kadar yerinde kal....”

Aden, bu konuşmanın bir kısmını duymuş ama çok anlam verememişti. Davadan haberdar birisiydi konuşulan. Albay kolay kolay birisine bilgi vermezdi. Demek ki bilgileri alacak yetkiye sahip kişiydi. Gerçi daha kendileri bile tam bir bilgiye sahip değillerdi...

Erhan binbaşı, telefon konuşması sırasında susmayı tercih etmişti. Telefon kapanınca anlatmaya devam etti.

“Çiğdem yüzbaşı şaşırmakta haklısınız. Serpil yüzbaşı şu an sorguda. En iyisi en baştan anlatmak. Serpil yüzbaşı, üs de duymaması gereken bir şeyi duymuş ve kendince planlar yapmış. Bu konuyu albayım daha sonra açıklar. Duyduklarından sonra ikinizi karalamayı, hakkınızdaki olumlu düşünceleri yok etmeyi amaç edinmiş. Bunda da neredeyse başarılı oluyordu. Gerçek amacı aslında Aden Yüzbaşıyı karalamaktı ama tek onu hedef alırsa yakalanacağını tahmin edip, ikinizi birden suçlu konuma düşürmek istemiş. Tüm araştırmalar projelerin buradan çalınma ihtimalini kuvvetlendiriyordu. Mustafa albayımın, ‘bu projenin çalındığından emin değilim’, demesinin ardından araştırmalarımızı personel üzerinde yoğunlaştırmıştık. Yangın günü ve tehdit mesajlı çiçeğin bırakıldığı günlerde kimlerin üs de olmadığı ya da erken çıktığını araştırmak ise Aden yüzbaşının aklına gelen bir konuşmadan sonra yaptığımız çalışmaydı. Bu arada albayım, özür dileyerek açıklamak zorundayım. Araştırma sonucunda bahsedilen günlerde üs de olmayan üç kişiden biri de sizdiniz. Diğer kişi de binbaşı Ahmet idi. İlk araştırmamızı Serpil yüzbaşı üzerinden yaptık. Sanırım, Aden Yüzbaşının içgüdülerinin de devreye girdiği bir araştırma olduğunu da itiraf etmeliyim. Bundan sonrası ise Kazım binbaşı ile yaptığımız ufak bir oyunla başladı. Son hamleyi de Aden yüzbaşı şahsen yaptı. Ne yaptığını isterseniz o size anlatır. Bugün ise, nasıl olduğunu az önce öğrendiğimiz olaylar yaşandı. Dilerseniz devam edeyim dilerseniz siz anlatın.”

“Devamını ben anlatayım Erhan binbaşı. Teşekkürler. Evet, bayanlar... Aden'in bugün başına gelenlerin nedeni dün, öğlen yemeğinde yaptığı konuşma. O konuşmanın ardından Serpil yüzbaşı, kendine rakip olduğuna inandığı ve hapisten kurtulma ihtimali olduğunu sanmasıyla Aden'in yok edilmesine karar vermiş ve dün gece sizi takip etmiş. Aslında dün yapmayı planladığı kazayı, başkalarının da yanında olması nedeniyle gerçekleştirememiş. Karşıdan karşıya geçerken beş alltı kişi varmış yanında. O nedenle vazgeçmiş. Fakat Çiğdem ile feribot için bilet aldığınızı görmüş. Sizden sonra bilet gişesine gidip bugün için olan planınızı öğrenmiş. Sabahın erken saatinde olması işine yaramış. Üstelik daha önce de takip ettiği için Aden'in hangi yolu kullandığını da biliyormuş. Tuzak kurmak kolay olmuş. Biz de onu takibe almıştık. Fakat ezmek isteyeceğini, bu kadar ileri gideceğini düşünmek bile istemedik. Eğer sana bir şey olsaydı Aden Yüzbaşı... İşte o zaman ...”

Albay cümlesini tamamlayamadı. Aden yutkunduğunu gördüğünde, Mustafa albaydan bir an bile şüphelendiği için kendisine kızdı. Yine de duyduklarını kabullenmek zor geliyordu. Ama doğru olduğundan emindi. Çiğdem de şaşkınlıkla dinliyordu.

“Serpil yüzbaşı nasıl yakalandı efendim?”

“Serpil'den şüphelendiğinizi Kazım binbaşı bana iletti. Gerçi ona güvenip bana güvenmemenizin hesabını sonra soracağım ama şu an daha önemli işlerimiz var. Her ikinizde uzak takipteydiniz zaten. Bunu biliyorsunuzdur. Suçlu olma ihtimalinize karşın serbest bırakılmanız ancak böyle mümkündü. Uzak takipte görevli kişiler peşinizdeydi. Ayrıca görevlendirilmiş polislerimiz de yakınınızdaydı. Görevlerinden biri de sizleri bir süre oyalamaktı. Sanırım başarılı oldular!”

Çiğdem'e bakan Aden, arkadaşının kulaklarına kadar kızardığını fark etti. Çiğdem başını eğmiş, öyle dinlemeye başlamıştı.

“Bu sırada sivil ekipler jeepi yakaladılar. Serpil, yakalandıktan kısa süre sonra sorguya alındı ve her şeyi itiraf etti. Hemen hemen bir saattir sorgusu devam ediyor ama bizi ilgilendiren kısım buydu. Böylece hem projeleriniz açısından rahatladık, hem de görevleriniz açısından. Mahkeme yine yapılacak ama bu kez davanın düştüğüne dair sonuç alınacağı için artık sorun teşkil etmeyecek.”
Albay susunca Aden, aklını kurcalayan soruyu sorup sormamakta kararsız kaldı. O halini anlayan albay, “Hadi sor”

“Efendim, Serpil yüzbaşı inkara kalkışmadı mı? Ya da başkasını suçlamadı mı? Nasıl hemen her şeyi itiraf etti?”

“Kaza süsü vermeye çalışması, kaçma çabası ve evi ile hiç ilgisi olmayan bir yerde sabahın o saatinde olması inkarı önledi. Başkasını suçlamak ise belki de kendisini daha da kötü bir duruma düşürmemek için, sapmak istemediği bir yol oldu sanırım. Yine de bu kadar kolay itirafı ben de beklemiyordum. Sanırım biraz da çektiklerinizin vicdan azabını yaşamaya başladı. Kaçışının olmadığını anlayınca da her şeyi itiraf etti. Yangın da dahil.”

“Yangını nasıl çıkartmış? Evime nasıl girmiş?”

“Maymuncukla açmış kapını. Başörtüsü ve uzun pardesü ile dolaştığı için, o semtte kimsenin dikkatini çekmemiştir.  Uzak takip siz evde yokken evleri izlemeye almıyordu. Evinizin sorumluluğu da sizlerde olduğu için, biz de fark etmedik. Ama yangından sonra takipler yirmi dört saate çıktı.” Aden, bu cümleyi duyduğunda amirlerinin Ferhat'ın kendisinde kaldığı geceyi de bildiğini anladı. Bu kez kızarma sorası kendisindeydi. Yüzü alev alev yanmaya başlamış ama merakı ağır basmıştı.

“Neden yakma gereği duymuş ki? O olaydan dolayı Ferhat Beye halen borçluyum. Şirketten çekilen avansı da maaşımdan ödemem uzun sürecek. Buna neden gerek duymuş? Tek amacı korkutmak mı?”

“Elbette. Yoksa o da çok iyi biliyor, evinizde bir şey olmadığını. Sanırım çok da iyi düşünemedi. Çünkü senin yapında biri bu yangından korkup kaçmak yerine daha çok olayın peşine düşerdi. Sen de öyle yaptın.”

“Albayım, neden yapmış tüm bunları? Düşünüyor ve mantıklı bir açıklama bulamıyorum.”

“Yakında her şeyi anlayacaksın. Şimdilik bu konuyu açıklayamam.”

Aden, hissettiklerini tartmak için çabalıyordu. Rahatlamalıydı. Suçsuzdu. İşine dönecek ve kaldığı yerden yaşama devam edecekti. Ya Serpil ? Serpil gerçek suçluydu ve çok uzun yılları hapiste geçecekti. Üstelik bir tek suçtan da yargılanmayacaktı. Mutluluğunun üstünde bu sonuç kara bulut gibiydi. Eşi de askeriyede olduğu için, onun da belki başı belaya girecekti. İnsanlar hakkında neler düşünecekti. Belki de evlilik yıkılacak aile dağılacaktı... Canının acıdığını hissediyordu.

“Serpil yüzbaşı için yapılabilecek bir şey var mı, efendim?”

“Ne gibi?”

“Ceza indirimi için yapılabilecek bir şey var mı?”

“Ceza indirimi mi? Senin canına kasteden kişi için indirim mi istiyorsun? Öncesinde de ne senin mesleğini ne de başarılarını düşündü. En az on beş yıl hapis yatmanıza neden olacaktı!"

“Mustafa albayım, Serpil yüzbaşının bir ailesi var. Suçu belki büyük ama ailesinin de cezalanması çok acı. Yapılabilecek bir şey varsa ben yardımcı olmayı isterim.”

“Yüce gönüllülüğe gerek yok. Hak ettiği neyse onu yaşayacak. Şu an duygularına hakim olamıyorsun ama daha sonra, sana neler yapmak istediğini daha iyi anlayacaksın. Kaybın çok çok büyük olabilirdi Aden. Üstelik sırf senin değil Çiğdem'in de hayatıyla oynuyordu.”

Aden, hak veriyordu amirine. Yine de o an kendi rahatlamış ruh hali ile başkalarının da acı çekmesini engellemek istiyordu. Bir süre sonra bu duygularının değişeceğini biliyordu. Şimdi ise bir an önce iş başı yapmak, süresi dolana kadar TSK için yeni projeler gerçekleştirmek istiyordu. Süresi dolduğunda ise nasıl bir yol izleyeceğine karar verecekti. Bir buçuk seneden az kalmıştı. Sabredecek ve bu sürenin sonunda hayatî kararı verecekti. İçi kıpır kıpırdı.


*** 

Açıklamalar bitince yerlerinden kalktılar. Vedalaşırken, Erhan binbaşı ile son kez görüştüğünü fark etti. İçtenlikle elini uzattı ve teşekkür etti.

“Bana inandınız ve hep yanımda oldunuz. Size olan minnet borcumun ödenmesi mümkün değil. Her şey için çok teşekkür ederim.”

“Aden yüzbaşı, görevimi yaptım. Siz, zaten hakkınız olan bir beraati yine kendi çabanızla aldınız. Asıl teşekkürü albayım hak ediyor sanırım. Sizi tutuklamayarak belki de hayatının en doğru kararını vermiş. Bundan sonraki hayatınızda başarılarınızın devamını dilerim.”

Bu resmi konuşmalar aslında ikisinin de içinden geçen veda şekli değildi. Aden yardımları için sımsıkı sarılıp içten bir teşekkürü iletmek isterken farklı sebeplerle ama aynı istekle Erhan binbaşı da sarılabilmeyi tercih ediyordu. İki subay da kendisini tutup sadece tokalaştı.

Bir kez daha görüşemeyeceklerini bilerek ellerini ayırdılar. Erhan binbaşı dava sonuçlandığı için mutlu olsa da son görüşü olduğu çok üzgündü. Aden'in, duygularına asla karşılık verme ihtimali olmadığı için aslında bu sonuçtan memnun olmalıydı. Her geçen gün daha da çok bağlanıyordu. Ne kadar çabuk uzaklaşırsa o kadar çabuk unutmaya başlayacaktı. Unutabilirse!

Kapıdan çıkan Çiğdem'in arkasından yürürken albay durdurdu Aden'i. “Seninle konuşmam gereken başka bir şey daha var Aden.”

“Emredersiniz efendim.”

Aden, konunun Ferhat ile ilgili olacağını tahmin ediyordu. Yanılmamıştı.

“Aden, seninle artık daha rahat konuşabileceğiz. Şimdi rütbeleri bir yana bırakıyoruz ve dürüst oluyoruz. Anlaştık mı?”

“Emredersiniz efendim.” Bu yanıta gülen Albay Mustafa, bu kez masasına değil de önünde bulunan koltuklardan birine geçti. Aden’e de karşısındaki koltuğu gösterdi.

“Şimdi bana, çok açık ve net yanıt vereceksin. Ben senin amirin değil en yakın arkadaşın olsaydım nasıl yanıtlayacaksan aynı tarz bir yanıt bekliyorum. Bu Ferhat, olur da senin durumunu kabul ederse, hep gözümüzün üstünüzde olacağını bile bile, bir hata yaparsa yaşatmayacağımızı bile bile onunla birlikte olmayı ister miydin?”

“Mustafa Albayım..”

“Mustafa Ağabey… bugün ve bu an için Mustafa Ağabey”

“Mustafa Ağabey, ben bunu çok düşündüm. Beni söylediği kadar seviyorsa, bana inanır ve işimi gizler ama olur da bir gün aramızdaki aşk biterse? İşte o zaman onun ölüm fermanını ben imzalamış olurum. Sırf bu nedenle, Ferhat’ı kendimden uzak tutmam en doğrusu. İlginize de teşekkür ederim. Zamanla atlatacağım. Şimdi bana en lazım olan şey yaşadıklarımı unutturacak bir proje ve aklımda bir şeyler var. Eğer izniniz olursa hemen başlamak istiyorum.”

“Pekala güzel kız, Erhan binbaşı için bir şey düşünüyor musun?”

“O çok efendi ve çok düzgün biri ama benim açımdan olabilecek bir şey yok.”

“Anladım. Hala kalbinde Ferhat var yani?”

“Evet, sanırım uzunca bir süre de öyle olacak.”

“O zaman gönül işlerini çözdük diyelim ve projeni konuşalım. Nedir yeni projen?”

Aden aklındakileri bir bir sıralarken Albay Mustafa yine büyük bir beğeniyle dinliyordu. Bu kız dipsiz kuyu gibiydi. Yeni bir şey bulamasa da eskileri güncellemeyi, malzemeleri azaltmayı, ağırlıkları düşürmeyi, etki alanlarını arttırmayı başarıyordu. Şimdi de anlattığı, mayın tespiti için kullanılacak ayak bileklerine takılabilecek ve en az beş metre çapındaki alanda bulunan mayınları haber verecek bir cihazdı. Mevcut tansiyon aletlerine benzeyen bir cihaz planlamaya başlamıştı bile. Albay keyiflendiğini hissediyordu. Bu kızı izletmekle en doğru işi yapmıştı. Tek olumsuzluk başka bir olayla çakışmasıydı. Diğer konu da kazasız belasız çözüldüğüne göre, artık kendi planlarını uygulaması için önünde hiç engel kalmamıştı!

Aden, evine gitmek istiyordu. Proje hırsızlığı yaşandığı günden beri deliksiz uyuduğu gece yoktu. Oysa şimdi kendisini çok yorgun ve uykusuz hissediyordu. Bunu söylediğinde albay izin verdi. Aden, son kez çalacağı kapının önünde durdu. Az önce vedalaşmış olsalar da o kapının önünden uğramadan geçemeyeceğini biliyordu. Erhan binbaşıya çok şey borçluydu. Kapısını çalıp içeri girdi ve ayağa kalkan binbaşıya yaklaştı.

“Erhan binbaşım, dosyamızla ilgili yaptığınız her şey için tekrar teşekkür ederim. Bundan sonraki görevlerinizde başarılarınızın devamını dilerim.” Erhan binbaşı ise son konuşmaları olduğunu bilerek, yavaşça elini uzattı ve “Ben de size bundan sonraki hayatınızda başarılar dilerim.” Dedi ve başı ile de hafif bir selam verip elini çekti. Aden, arkasını dönüp odadan çıkarken gözleri nemlenmişti. Bu adamı sevse ne olurdu ki? Neden gönül söz dinlemiyordu? Neden cefasına aşık oluyordu? Kim bilir beklide her cefanın ardından, sefa sürülecek günlerin geleceğine dair bir umut doğduğundan mıydı?

Çiğdem, bekleme odasındaydı. Soğuk meyve suyunu yudumluyor hala az önce yaşananların şaşkınlığı ile yüzüne yerleşmiş gülümsemeyi silmeden oturuyordu. Aden de yanına gitti. Dolaptan kendisine de meyve suyu aldı. İçerideki konuşmalar ve üstlerine çöken rahatlık duygusu ikisini de susatmış ve terletmişti. Hiç konuşmadan birbirlerine baktılar. Aden en sonunda Çiğdem’in odadaki halini anımsadı ve hafif bir kahkaha attı. Sanki o an en önemli konu oymuş gibi…

“Polis Serdar’ı arayacak mısın?” dedi.

“Uğraşma benimle. Çok utandım. Ama arayacağım tabii. Gerçi o numara doğrumu bilemiyorum artık. Üstelik doğruysa da bana hesap verecek beyefendi!”

“Ah ah çocuk kime çattığını anladığında nereye kaçacak acaba?”

“Aden dalga geçme, şurada seni beklediğim sürece sadece onu düşündüm biliyor musun? İlk görüşte aşk var mı gerçekten?”

“Bence var. Çünkü ben Ferhat’ı sinemada ilk gördüğümde çarpıldım. Hatta film bittiğinde arka koltuğun boş olduğunu gördüğümde yaşadığım hayal kırıklığını bugün gibi hatırlıyorum. Gerçi öyle olduğunu geç anladım ama olsun…”

“Ben de yüzünü anımsıyorum. Şimdi ise o telefon numarası doğru çıkmazsa diye korkuyorum.”

“Dur bakalım korkma hemen. Hatta şimdiden ara bence… Buradan nasılsa ulaşırsın. Bak bakalım numara doğru mu?”Bu cümleyi söylediğinde Ferhat’ın kendisini aramasını anımsadı. Numarayı kontrol ettiğini söylemişti. Çok zaman geçmemiş olmasına rağmen, öyle hissediyordu. Yine midesinde karıncalanmalar başladı. Çok özlemişti. Bir süredir kendisini sıkıyor gözlerine hücum eden yaşları engelliyordu. Şimdi ise o fark etmeden yaşlar yuvarlanmaya başladı. Çiğdem, yüzüne baktığında yanaklarından süzülen yaşları gördü ve elleri ile yavaşça sildi.

“Ara onu. İnan bu kadar üzülmeye değmez. Ara ve her şeyi oluruna bırak. Hayat o kadar kısa ki.”

“Çiğdem, eğer arar ve bir araya gelirsek, bir gün sevgimiz bittiğinde ayrıldığımızda onun hayatı da tehlikeye girecek. Biliyorsun susmak için yeminli herkesin eşi. Ve ayrılırlarsa neler olacağını biliyor hepsi. Ama Ferhat bunları bilmiyor. Ya boşanırsak? … Ya o konuşur da hayatını tehlikeye atarsa? Ya da sevgisi bittiği halde sırf ettiği yemin yüzünden benimle kalırsa? Buna dayanamam. Onun yaşadığını bilmek yeter bana.”

“Bu kadar özveri fazla değil mi? Biraz da kendi mutluluğunu düşünsen?”

“Bunun aksi benim işi bırakmam. Düşünmedim değil ama yapamam. Çünkü bana inanan, güvenen bunca insana arkamı dönemem.”

“Diyorum işte hep kendinden veriyorsun. Sen bilirsin. Ama farklı bir karar versen de seni asla yargılamazdım. Bu dünyada mutlu olmayı hak eden nadir insanlardansın. Üstelik elini uzatsan yakalayacağın mutluluğu geri çeviriyorsun.”

“Neyse kapatalım artık bu konuyu. Şimdi sen bu Serdar’ı arayacak mısın, aramayacak mısın?”

“Bilmiyorum. Aramak istiyorum ama ya o anda rol yapmak için öyle ilgilendiyse? Ya gerçekte evli barklıysa? Ufffffff ne yapacağım ben?”

“Ara!”

Aden’in ısrarla ara demesi ve telefonu önüne doğru itmesi ile Çiğdem bekleme odasındaki hattan aradı. İzleri takip edilemeyen bu telefonlar sayesinde istedikleri yeri istedikleri hat üzerinden arayabiliyorlardı. Bunun projesi de Aden’e ait olduğu için rahatlıkla aratmıştı. Sanki Çiğdem muayenehanedeki hattan arıyormuş gibi görüyordu karşı taraf. Çiğdem telefon açılana kadar sabırsızlıkla bekledi. Karşıdan gelen sesle heyecanlanıp kekelemeye başladı.

“Eee şey .. eee polis memuru Serdar bey ile mi görüşüyorum?”

“Buyurun Fulya Hanım!”

“Nasıl tanıdınız?”

“Telefonunuzu bekliyordum. Öğrenmişsiniz.”

“Evet ve sanırım kızgınım!”

“Ne desem bilemiyorum. Ama anlayacağınızı düşünüyorum. Dilerseniz kendimi affettireyim, bu akşam müsaitseniz sizi ve arkadaşınızı yemeğe davet etmek isterim.”

“Demek yemek ile özür dileyeceksiniz? Ayşe müsait mi bir sorayım. Yeniden ararım.”

“Sabırsızlıkla bekliyorum.”

Aden, konuşmanın gidişatından anlamıştı neler olduğunu. Kafasıyla hayır diyordu. Çiğdem ise hiç umursamadan arkadaşına baskı yapıyordu.

“Çiğdem, mutlak yanında birisini daha getirecektir. Ben kimseyle buluşmak falan istemiyorum. Sen git işte bak bizdenmiş. Gizli görevdeymiş. Korkacağın bir şey de yok. Gönlünce eğlen.”

“Hayırrrrr, ya sen de gelirsin ya da ben asla gitmem. Bak bugün belki de hayatımızın en mutlu günlerinden biri. Davamızdan kurtulduk. Bunun kutlanması gerekmiyor mu? Geliyorsun. İtiraz kabul etmem.”

“Çiğdem, ne olursun baskı yapma. Eğlenebilecek durumda değilim.”

“Israr ediyor baskı yapıyor ve yetmezmiş gibi de tehdit ediyorum. Bu akşam gelmezsen seninle asla konuşmam.”

Aden, her şeye itiraz etse de bu son tehdit karşısında boyun eğdi. Küslüğe dayanamayacağı birisi varsa o da Çiğdem'di.

“Tamam ama sakın çöpçatanlık falan yapma. Asla tahammül edemem.”

“Söz veriyorum. Gerçi başkasını getireceğine dair bir şey konuşmamıştık ama yine de inan asla ve asla karışmayacağım.”

“İnşallah.” Dedi arkadaşını iyi tanıdığını belli eden bir tonda. Çiğdem, fikrini değiştirmeden hemen yeniden aramıştı Serdar'ı. İlk çalışta açılmıştı telefon!

Tahminlerinden daha uzun kalmışlardı. Aynı dükkandan çıkmak zorunda oldukları için üs de gerekli düzenlemeler yapılmıştı. Dükkan sahibi diğer elemanlarını dükkandan uzaklaştırmıştı. Kızlar kabinden çıkıp, iki elbiseyi paketletip dükkandan ayrıldılar. İkisi de içlerinden gelen gülme isteğini bastıramıyordu. Konuşup gülüşerek yolu bitirdiler. Çiğdem Aden'in kendisinde kalmasını istemişti ama Aden, evinde uyumak istiyordu. Daha çok erken olmasına rağmen üstüne çöken ağırlıkla evin yolunu tuttu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder