17 Mart 2024 Pazar

Azra 7. Bölüm


 

Azra, yol boyu yaptığı görüşmeyi düşünmüştü. Lale Haznedar ve Çınar Gürkan. Biri avukat biri savcı iki kardeş. Şansı dönüyor muydu acaba? Rastlantılara inanmazdı. Olayları en başından beri düşününce gerçekten rastlantı olduğuna aklı yattı. Tevafuk işlemeye devam mı ediyordu? Elbette öyleydi. Çünkü yaşadıklarının ayarlanabilir olması mümkün değildi? Ne bulduğu otel ne mesleğine uygun iş bulamayıp temizlik firmasında çalışması ne de Lale Haznedar'ın bürosunun temizlenmesi planlanmış olamazdı, çünkü hepsini kendisi kararlaştırmış ve yapmıştı. Tamamen rastlantı ve şans devredeydi. Çınar Gürkan'a güvenecekti.  

Genç adamı düşünmeye başladı. Çok şık bir takım elbise vardı üstünde. Jilet gibi tanımına en uygun insanlardan biriydi. Gömleğinin temizliği kravatının düzgün duruşu kendisiyle yaptığı konuşmadan sonra bir toplantıya gidecekmiş hissi yaratıyordu. Gür ve geriye doğru taranmış saçları siyah, şakaklarında bazı teller beyazdı. Yaşını sormamıştı ama otuzlu yaşların sonunda olmalıydı. Evli miydi acaba? Yüzük takmıyor olması bekar olduğu anlamına gelmiyordu. Kız kardeşi akşama bekliyorum derken eşinden bahsetmemişti. Belki gerek duymamıştı.  

Konuşurken gözlerinin içine bakan, her hareketi takip eden biriydi. Gözleri yeşil mi ela mı karar verememişti. İlk gördüğünde yeşil sanmıştı. Güneş yön değiştirince onun da gözleri kahveye dönmüş gibiydi. Ela gözlü olmalıydı. Gözlerine niye takılmıştı acaba? 

Çünkü adam çok çekiciydi. Yakışıklı değildi. Hokka gibi tarif edilecek bir yüzü yoktu. Kaşlarının arasında oluşan çizgi kalıcı hale gelmişti, kemerli bir burun, biraz sert hatlar ile en doğru tanım çekici oluşuydu. İşinde iyi miydi acaba? Daha önce Teoman için uğraşmış ama başarılı olamamıştı. Sebeplerini anlasa da aklının bir köşesinde acaba vardı. Çok başarılı biri mi, çok azimli biri mi lazımdı? Başarı azimle gelmez miydi? Evet bu adam bu iş için doğru kişiydi. Hemen gelmiş, detaylara girmiş, yardımcı olacağını söylemiş ve neyle karşı karşıya olduklarını bildiğini belirtmişti. Azra için bu nokta önemli olmalıydı. Çekicilik, gözünün rengi hiç önemli değildi. Aslında biraz önemliydi. Kendine itiraf ediyordu. Adamı düşünmekten neredeyse ineceği yeri kaçıracaktı.  

*****  

İş görüşmesi tahmininden ilginç geçmişti. Bir gökdelenin onuncu katının tamamını kaplayan bir yer beklemiyordu. On masa saymıştı. Duvar taraflarında ise cam duvarlı üç büro vardı. Bunlarda daha yetkili, deneyimli elemanların çalıştığını anlamıştı. Sonra da Orhan beyin bürosunu görmüştü. Büro müşterilerinin önemini belli edecek büyüklükte ve kalitedeydi. Çiçekler ve tablolar da odanın kalitesine uygun güzellikteydi. Hayran gözlerle incelemişti çevresini. Uzun yıllar önce benzer büroda çalışıyordu. Daha sonra büyük bir şirket davet etmiş, o da tatil dönüşü başlamak üzere anlaşmıştı.  

Görüşmenin detaylarını tekrar aklından geçirdi.  

Yanına gelen genç bir erkek, görüşme için kendisini beklediklerini söyleyip yolu göstermişti. Ceviz ağacından yapılmış büyük bir masa, masanın üstünde üç ayrı bilgisayar ekranı vardı. Masanın arkasında ellili yaşların ortalarında, biraz saçları seyrelmiş, biraz da yer çekimine yenilmiş yüzü ile şirin biri oturuyordu. Niye böyle tanımladığını sorgulamayacaktı. Adamın yarattığı ilk intiba buydu. Hâlâ da öyle düşünüyordu.  

Orhan bey onu ayağa kalkarak karşılamış, elini kuvvetlice sıkmış, oturmasını istediği koltuğu gösterdikten sonra yerine oturmuştu.  

"Nihayet sizinle görüşebildik Azra Hanım. Ben, Orhan Karahan." 

"Teşekkürler ederim, memnun oldum Orhan Bey." 

"Önünüzdeki sehpada bir dosya var. Onu bir beş dakika inceler misiniz? Ben de o arada şu özgeçmişinizi bir inceleyeyim." 

"Elbette." Henüz hiç tanımadığı birine bir müşterisinin dosyasını niye incelettiğini anlamamıştı. Tamam deneme için yapılırdı da biraz konuştuktan ve işe almaya karar verdikten sonra teyit amaçlı olurdu. Daha hiçbir şey konuşmadan yapması ya vakit ayırmak istememesi ya da zaten beceriksiz olmasını beklediğinden olabilirdi. Heyecanlanmayı bekliyordu ama aksine son derece sakindi. Dosyayı aldı, ilk sayfayı inceledi, karşılıklara baktı, ekteki belgeleri gözden geçirdi, rakamları kabaca toparladı ve dosyanın kapağını kapatıp sehpaya koydu.  

"Ne oldu? İlginç bir şey bulamadınız mı?" 

"Stok rakamları ile oynamışlar. Giriş çıkış devir ile tutmuyor. Zarar yazmaları ondan. Bu kadar saç... böyle bir hata yapmamalıydılar." 

Orhan Karahan kısa bir an baktıktan sonra kahkaha ile gülmeye başladı. Nihayet sustuğunda telefonuna uzandı, sekreterini çağırıp arkasına yaslandı. 

"Ne içersin Azra?" 

"Çay alayım." 

"Nüfus cüzdanın yanında mı?" 

"Evet." 

"Tamam, onu da ver Aslı'ya. Aslı, işe giriş işlemlerini başlatsınlar. Biz biraz laflayacağız." 

Azra, robot gibi çantasından kimliğini çıkartıp uzattı. Daha hiçbir şey konuşmadan işe mi alınmıştı? Aslı gülümseyerek odadan çıkarken o hala şaşkın bir ifade ile bakıyordu.  

"Ama..." 

"Tamam, şimdi ama kısmını konuşacağız. Neden seni benden önce kimse kapmadı? Neden son üç senedir bir yerlerde çalışmadın? Evlendin de evinin kadını mı oldun? Yazık etmişsin derim." 

Azra, gülümsedi, "Hapisteydim." dedi ve Orhan Karahan'ın sekreterinden kimliği geri getirmesini söylemesini bekledi. Orhan Bey, genç kadına baktı bir süre, zaten bildiği bir gerçeği bu kadar açıkça söylemesini takdir etti, sonra o da arkasına yaslandı ve sadece tek kelime söyledi. "Anlat." 

Anlattı. Yine bekledi, o arada çayları gelmiş, sekreter sessizce dışarı çıkmıştı. Konuşmaları biterken yeniden kapı çalınmış, bu kez bir sürü evrak getirilmişti. Kimliğini uzatan sekretere gülümseyerek teşekkür etti. Genç kız dışarı çıktıktan sonra ayağa kalkıp vedalaşmak için elini uzatmıştı ki Orhan Bey kaşlarını çattı. "Nereye gidiyorsun?" 

"Şey..." 

"Otur, şu sözleşmeyi imzalayalım. Yarın başlayabilir misin?" 

"Emin misiniz?" 

"Elbette eminim. Seni bana öneren bir avukat. Avukatın ağabeyi bir savcı. Onlar senin burada çalışabileceğini düşündüklerine göre benim kadar akıllılar demek ki. Tek bir şey isteyeceğim. Bu durumdan iş arkadaşlarına bahsetme. Benim açımdan bir sakıncası yok ama onların hepsinin benim gibi tepki vermesini beklemeyeceğini biliyorsundur. Kendi rahatın için ikimizin arasında kalsın. Sabıka kaydını da getirme. Alınışının altına ben imza atıyorum." 

"Ben de sizden bir şey rica edeceğim, siz de kimseye anlatmayın. Ben utanmıyorum ama etrafımdaki insanların hayatlarını tehlikeye atacağımı düşünüp korkuyorum. Siz de bilmiyorsunuz. Soran olursa haberiniz yok." 

"Anlaştık. Yarın gel de biraz çalışalım." 

Maaş konuşmadıklarını, tüm görüşmeyi aklından geçirdiğinde fark etti. Gerçi ne verirlerse razı olacaktı. Hem yıllardır çalışmamış hem de günlerce iş bulamamıştı. Çok çabalayacağını biliyordu. Farkında değildi ama yüzünde bir gülümseme vardı. Cep telefonu çaldığında ekranda tanımadığı bir numara vardı. Korku ile kimin aradığını düşündü. Nihayet açtığında tanıdık bir ses vardı kulağında.  

"Nasıl geçti görüşme?" 

"Siz?" Adını söylemekten son anda vazgeçti. Minibüste izlenebileceği son anda aklına gelmişti. 

"Evet, benim. İşi aldın mı? Bak Lale de bekliyor yanıtını." 

"Evet, işe alındım. Yarın başlıyorum." 

"Çok sevindim. Lale de sevgilerini yolluyor. İyi akşamlar." 

"Onunla konuşabilir miyim?" 

"Elbette. Bir saniye." 

"Azra? Çok sevindim. Biliyordum seni kaçırmayacaklarını." 

"Size özel olarak teşekkür etmek istedim. Orhan beye durumu anlattım ama sadece o bilecek. Kimsenin canı yansın istemiyorum." Son cümleyi o kadar kısık sesle söylemişti ki, Lale tahmin yürütebilmişti.  

"Orhan abi çok özel bir insandır. Tanıyacağın en şirin insan diyebilirim. " 

"Ben de görür görmez, şirin diye düşünmüştüm. " 

"Neyse artık orada görüşürüz. Kendine çok iyi bak. İlk maaşınla bana yemek ısmarla, yoksa hiç rahat bırakmam seni." Lale bunu söylerken hemen yanında olan Çınar’ın başı ile olumsuz işaret yaptığını göremeyen Azra, gülümseyerek yanıtlıyordu. "Lafı bile olmaz. Tekrar teşekkürler." 

"Rica ederim. İyi akşamlar." 

Çınar, Lale’ye, niye böyle söylediğini, olayların içinde yer almamak için mutlaka Azra’dan uzak durması gerektiğini söylüyordu. Lale ise inatla, “Hayır, o kadının hayatının normale dönmesi lazım. Ben de bunun için çabalayacağım. Dikkatli olurum.” 

“En azından bunun için acele etme.” 

“Tamam, gerçekten dikkatli olacağım.” 

Aynı anda telefonu kapatmış olan Azra, keyifle gülümsüyordu. Çınar'ın numarasını kaydetti. Hoşuna gitmişti arayıp sorması. Tamamen iş içindi biliyordu ama yine de hoşuna gitmişti. Sonra yemek için verdiği sözü hatırladı. Nasıl ısmarlayacaktı? Kadınla dışarıda görüşmesi hata olurdu. Çok istese de onu tehlikeye atamazdı. Teşekkürün şeklini sonra düşünecekti.  

Minibüsten evine kadar olan yolu yürürken artık göz aşinalığı oluşan mahalleli ile selamlaşmaya başladı. Yabancı birilerini ayırt etmek için herkese çok dikkatli bakıyor, değişik birini görürse hareketlerini takip ediyordu. Daha rahat izlemek için güneş gözlüğü takmaya karar verdi. En kısa sürede bir tane edinecekti. Evine ulaştıktan sonra aklına Selma ya da Fikret ile görüşmesi gerektiği geldi. Selma'yı aradı önce. Semahat abla ile birlikte olduğunu öğrenince sevindi. Son haberi ikisiyle paylaşmak, cıvıl cıvıl mutlu seslerini duymak çok rahatlatmıştı.  

Selma iş konusunda olduğu gibi yine yardımcıydı. "Fikret beye ben söylerim, sen hiç dert edinme. İçerdeki paranı da ben getiririm sana." 

"Cumartesi yarım gün çalışılır genelde. Fırsat bulursam öğleden sonra gelirim vedalaşırım. Ayıp olmasın adama. Belki yine işsiz kalırım, arayı sıcak tutayım." 

"Tamam, gel sen ama Fikret Bey takılmaz öyle şeylere." 

"Biliyorum. Çok iyi biri. Ben tüm olanlardan sonra sanırım şans meleğinin eteğine yapıştım." 

"İnşallah öyledir. Annem de öpüyor, kibarcık kendine yakışan işi bulmuş, diyor." 

"Sen de onu benim için öp. Uğrayacağım ona bir ara." 

"Çok iyi olur, özledi seni." 

"Ben de onu. Öpüyorum seni de Selma, iyi geceler." 

Nihayet farklı bir akşam geçiriyordu. Ertesi gün giyeceği eteği ve üstüne gömleği askıdan alıp ütüsünü kontrol etti. Dolabında bir takım daha etek gömlek vardı. Bir hırka almış ikisine de uydurmuştu. Hafta sonu alışveriş yapmayı planlamıştı ama sonra vedalaşmak ve teşekkür etmek için Fikret beyin yanına gitmeye karar vermişti. Öğle paydoslarında uzun uzun gezemezdi. En iyisi akşam iş çıkışı bir iki yere uğrayıp yeni bir şeyler almaktı. Eşyalarının ve kıyafetlerinin akıbetini bilmiyordu. Babasına hala ulaşamamış olmanın en sinir bozucu tarafı buydu. Eşyalarını da satmış mıydı? Ucuz yollu giyinmek mümkündü elbette ama modası geçmeyen, hatta beş sene sonra yeniden moda olan mutlaka bir şeyleri olmalıydı. Yeni baştan hepsini almak istemiyordu.  

Babasının evinde yatılı çalışan kadını aramayı akıl ettiğinde kendisine sağlam bir tokat atabilirdi. Nasıl unutmuştu onu? Hiç sevmezdi, suratsız, sevimsiz biriydi ama hem babasının yerini hem de eşyalarının durumunu ondan öğrenebilirdi. Kadının adını ve soyadını anımsıyordu. Evinin nerede olduğunu bir süre düşündü. Yatılı kaldığı için evinin hangi semtte olduğunu anımsayamamıştı. Saat geç olmuştu. Çınar beyi arayıp rahatsız etmek istemediği için bilinmeyen numaralardan kadının adını ve soy adını vererek tüm numaraları istedi. Hepsini veremeyeceğini söyleyen kıza sinir olsa da emir kulu diyerek uzatmadı. Böyle ulaşması çok zor olacaktı.  

Yarın... dedi, yarın Çınar halleder... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder