Hafta sonu sanki hiç dertleri yokmuş gibi neşe içinde geçmişti. Bir ara
Yiğit uğramış, iyi olduklarından emin olduktan sonra kalkmak istemiş, zorla
akşam yemeğine kalmıştı. Kızlar dikkatli gözlerle izliyor, her hareketinden bir
anlam yakalamaya uğraşıyorlardı.
Fırat ile Sedef, sanki yıllardır o evi paylaşıyormuş gibi rahattı. Fırat’ın
uyum sorunu yoktu zaten. Gece olup da Yiğit vedalaşıp gittiğinde Fırat’da
önceki gece kaldığı odaya gitmek için iyi geceler dilemişti.
Sedef, onun bu haline gülüp kardeşine göz kırptıktan sonra Mine’ye iyi
geceler dilemiş ve arkasından misafir odasına girmişti. Genç adamın genç kızı
gördüğünde yaşadığı şok her şeye değerdi.
“Üst kata çıkamayacak kadar yorgun musun?”
“Çok yorgunum. Şuraya kıvrılıp uyumak istiyorum.”
“Emin misin?”
“Hayatımda hiç bu kadar emin olmamıştım.”
Fırat, ummadığı anda karşısına çıkan Sedef’e doğru bir iki adım attı.
Değecek kadar yakınlaştığında karşısında durdu. Dokunmuyor sadece bakıyordu.
Duman rengi gözlerde gördüğünden memnun olmuş olmalı ki önce bir elini kaldırıp
yanağını elinin tersi ile okşayıp, saçlarına doğru kaydı. Aynısını diğer
yanağına da yaptıktan sonra iki eli ile yüzünü tutup dudaklarına eğildi.
Salonda, bahçede, arabada, teknede defalarca öpüşmüşlerdi. Ama hiçbiri bu
etkiyi vermemişti. İkisi de minik soluk araları veriyor ve öpüşmeye devam
ediyordu. Nihayet eller vücutlarında dolaşmaya, dolaştığı yerdeki fazlalıkları
çıkartmaya başlamıştı.
Çift kişilik yatağa uzandıklarında ikisinin de üstünde hiçbir şey kalmamıştı.
Başlardaki yavaşlık yerini belli bir hıza bırakmıştı. Tatmak istedikleri zevki
geciktirmekten korkar gibiydiler.
Solukları normale döndüğünde Fırat, yanında yatan genç kadını kendine iyice
çekip sarıldı.
“Uyumayı düşünüyor musun?”
“Aklımdaki uyumak değil, biraz dinlenip devam etmek.”
“Sen akıl mı okuyorsun?”
“Evet, çok kötü bu huyum.”
“Bence çok güzel. Hadi anlat bana ne oldu da bu muhteşem geceyi yaşamaya ve
yaşatmaya karar verdin?”
“Seni seviyorum. Yetmez mi?”
“Bana yeter elbette. İki gece önce niye gelmediğini anlamak istiyorum. İki
günde bir şey mi değişti?”
“Hayır, o gece gerçekten korkuyordum ve kardeşim de en az benim kadar
korkmuştu. Onu yukarıda yalnız bırakamazdım. Hem zaten saatlerce uyumadan
konuştuk. Bu konuda çok net olacağım. Bu dünya üstünde benim her zaman ikizim
birinci öncelikli olacak. Seni çok seviyorum, yanında olmaktan tarifsiz bir
keyif alıyorum. Huzur veriyorsun bana. Yine de bir sorun olduğunda önce o… Her
zaman o.”
“Bununla yarışmayı, değiştirmeyi aklımdan bile geçirmem.”
Sedef, yakışıklı yüzüne bakmak için yattığı omuzdan kalktı, çıplak
göğüslerini genç adamın çıplak göğsüne dayadı. Onun etkilendiğini hissederken
bir yandan da yüzünü inceliyordu. Samimiydi. Son derece dürüst bakıyordu o
gözler. Genç kadın gülümsedikten sonra az önceki cümlenin döküldüğü dudakları
öpmeye başladı. Sonra kulak memesini ısırırken bir yandan da sordu, “Dinlendin
mi?”
*****
Pazartesi sabahı kardeşler şirkete ulaştığında kapının önünde bir sürü
gazeteci ile karşılaştılar. İki gün boyunca evin çevresinde de beklemişler ama
polis ekipleri dağıtmıştı. Kızlar da evden çıkmayınca hepsi çekilmişti. Fırat
bu süreçte merak konusu olmuştu.
İş yerinin önünde ise halktan birileri de vardı. Merakla kimin geleceğine
bakıyorlar, gazetecilere sorular soruyorlardı. Kızların korumaların eşliğinde
yürüdüğünü gördükçe merak artıyordu. ‘Yorum yok’, cümlelerinin uçuştuğu
kısa bir yürüyüşten sonra ortamı yetkililere bırakıp içeri girdiler. Daha sonra
basın açıklaması yapılacaktı nasılsa. Önce polis raporunu beklemeleri
gerekiyordu.
Büroya çıktıklarında onları Yiğit karşıladı. Cumartesi gelmiş, pazar günü
aramıştı. Fırat’ın orada olduğunu öğrenince rahatlamış gibiydi. Elbette
kızların şüphelerini gidermeye yaramıyordu bu tavırlar. İçleri acıyor ama uzak
duruyorlardı.
Anneleri patlamanın üstünden iki gün geçtikten sonra aradığı için Yiğit’in
bu ilgisi son derece yoğun sayılırdı. Yine de Mine, Fırat gibi onun da evde
olmasını istediğini kendine itiraf ediyordu.
Binnur ile yaptığı konuşmayı hatırladı Mine. Telefonla iyi olup
olmadıklarını sormuş, arkadaşları ile Çeşme’de tatilde olduğunu, isterlerse
gelebileceğini söylemişti. Çok sıcak(!) bir konuşmaydı. Kızlar onun uzakta
olmasından mutluluk duyduklarını gizlememiş, tatilin tadını çıkartmasını istemişlerdi.
Arkadaşlarım dediği büyük ihtimalle genç sevgilisiydi. Belki yanlarında bir iki
para yiyici tip de vardı! Polisin onu da ifade için çağıracağını biliyorlar,
tepkisini bekliyorlardı.
Yiğit’in yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Sanki yaşlanmış gibiydi.
Uykusuz hali gözaltlarına kadar kendini belli ediyordu. “İyi misin?” diye önce
Mine’ye, sonra aklına gelip aynı soruyu Sedef’e de yöneltti. “Ya sen?”
Şüpheleri olmasa Sedef buna gülebilirdi bile. Bu o kadar doğaldı ki.
Aklındaki kadın aynı zamanda kalbindeki kadın olunca korkusu da ona
yönelikti. Ya hainken de aşık olmuştu ya temizdi ve gerçekten aşıktı ya
da hala rol yapıyordu. Sedef ikisi adına da iyi olduklarını
söyledi. “İyiyiz, polislerden haber var mı?”
“Henüz yok.”
“Toplantımız kaçta? On muydu on çeyrek mi?”
“On çeyrek ama istersen iptal ettirebilirim.”
Yiğit, kiminle konuştuğunu anlamaya çalışır gibi baktı. Bir tuhaflık var
gibiydi. Kızların ikisinin de yara izleri geçmişti. O sayede teyit edebileceği
bir şey de kalmamıştı. Toplantıya gerçekten Sedef’in girmesi gerekirdi. İsim
karmaşası olmasa böyle olmalıydı. Şimdi de Sedef giriyordu. Hallolmuş muydu?
Merakla bakıyordu kardeşlere. Nihayet herkes kendi adını kullanmaya başlamış
mıydı? Sormak istedi ama Sedef konuşmaya başlayınca sustu.
“Gerek yok, işler devam edecek.” Odaya girdiler ve kızlar gerçekte
kullandıkları masalarına yerleştiler. Ekranlar, kalemler ve diğer her şey
gerçek sahiplerine kavuşmuştu. Yiğit ikisi arasında kısa bir an durup baktı.
Sonra Sedef’in masasına geçip elindeki tableti açarak dosyayı açtı.
“Hemen üstünden geçelim mi?”
“Önce kahve içelim. Basının ilgisi sinir bozucu.”
“Haklısın.”dedi ve masanın üstündeki telefona uzandı. Siparişleri
vermeden önce Mine’ye dönüp, ‘Mine, sen de istiyor musun?’ diye sordu. Genç
kadının başını olumlu sallaması ile üç kahve söyledi. Rahatlamıştı. En
azından bir şeyler yoluna girmişti.
İşe koyulduklarında olanları arkalarında bırakmışlardı.
Toplantıdan sonra ikizler baş başa kaldılar. Yemek için odadan çıkmadan
önce on dakikaları vardı. Sedef gözlerini kapının solundaki orijinal
tabloya dikmiş, boş boş bakıyor gibiydi. “Ne düşünüyorsun?” Mine, onun bir
şeyler planladığını neredeyse beynindeki çarkların seslerinden anlayacaktı.
Hızlı hızlı hareket eden gözlerinin sanılanın aksine boş değil hesaplarla dolu
bakışlar attığı belliydi. Bir eline doladığı bir tutam saçı da düşüncelerine
eşlik eder hızda parmaklarına dolanıp geri açılıyordu.
Mine’nin hiç tahmin etmediği bir yanıt geldi Sedef’ten. “Şu satış işini
ciddi olarak düşünüyorum. Bu olayı çözmek için kullanacağımız bir kozumuz
var.”
“Sedef, bunca ay benimle inatlaştın, başımıza olmadık işler açıldı, şimdi
bir şeyleri yoluna koymuşken satıştan mı bahsediyorsun? Başımızı derde sokacak
bir şey olmasın. Bu adamların şakası yok. Nasıl çözeceğiz?”
“Biz çözemeyiz Jeyan Hanım ile konuşalım.” Tam o sırada kapı
çalındı ve Fırat’ın yardımcısı Ayça Bulan kapıdan başını uzattı. Yüzünde
endişeli bir ifade vardı. Gözleri korkuyla irileşmiş, rengi atmıştı. “Rahatsız
etmiyorum ya?”
“Hayır gel, bugün eğitim mi vardı?”
“Yoktu ama patlamayı bu sabah öğrendim. Yurt dışındaydım. Direkt şirkete
gittim. Fırat söyledi. Gelip geçmiş olsun diyeyim dedim. Sekreteriniz masasında
yoktu. Habersiz geldim ama… İyisiniz değil mi? Bir yerinize bir şey olmadığını
söyledi Fırat ama korkusu yeter.”
“Kesinlikle öyle. Otursana. Sen nasılsın?”
“İyiyim, malum seminerler bitmiyor. Fırat, aklındakini gerçekleştirene
kadar böyle bir ayak yurt dışı yaşamaya devam… beni boş verin. Kim yapmış? Niye
yapmış? Ay inanamıyorum, ya size bir şey olsaydı?”
Mine, kızın gereksiz özür dileme çabasını bitirmek ister gibi, “Yolculuk
alışkın olunsa da yoruyor insanı. Yemeğe iniyoruz, sen de gelsene. Olayı da
unut. Polis araştırıyor. Bulacaklardır neler olduğunu.”
Ayça, gülümseyerek baktı, “Tamam, şirketi arayıp geç geleceğimi
söyleyeyim.” Elinde telefonu koridora çıktı. Yanlarında konuşmaması tuhaf geldi
Sedef’e. Bilgiyi kendi üstünde olan tek kişiye yani Fırat’a ya da sekretere
iletecekti. Niye yanlarında konuşmamıştı? Aklı karışık olarak kapıya yönelmişti
ki telefonunun çaldığını duydu. Fırat arıyordu. Demek ki onu aramamıştı.
Sekretere söylüyor olmalıydı. “Merhaba canım. Şimdi seni
düşünüyordum.”
“Ben de seni düşündüğüme göre çok normal. Nasıl geçti gün? Bir sorun var
mı?”
“Hayır, her şey normal. Şimdi de yemeğe ineceğiz.”
“O zaman sana afiyet olsun. Ararım yine. Mine’ye selam söyle.”
“Söylerim.”
Telefonu kapattığında Ayça da yanlarına gelmişti. “Bazen bu patronlara
basit bir şeyi söylemek bile külfet oluyor. En çok bir saat gecikirim. Sizin
elemanlar çok şanslı. Bir buçuk saatlik öyle paydosu gerçek bir nimet.”
Kızlar birbirine bakıp dilerinin ucuna kadar gelen soruyu yuttular. Özel
birini aramış bunu da kızların duymasını istememiş olacağını düşündü,
Sedef. Fırat ile konuşacağını aklına
getirmemiş olmalıydı. Hoş, Fırat ile birlikte olduğunu bilip bilmediğinden bile
emin değildi. Fırat, daha önceki yanlış anlamaların açıklığa kavuşmasından
sonra yanında Ayça ile ilgili iş haricinde bir şey konuşmuyordu. Belki kızın haberi
bile yoktu! Üstünde durmaya değer bir şey değildi. Her şeyden, herkesten
şüphelenmek paranoyak yapacaktı ikisini de…
“Hadi gel, şu bir buçuk saatimizi güzel bir yemekle dolduralım.”
*****
Sedef, kardeşi ile baş başa kaldığından düşündüğünü ona anlattı. Onay
alınca Jeyan’ı aradı. Emniyet amiri, bir şeyler düşüneceğini, kendi başlarına
hareket etmemelerini söylediği için sabırla bekliyorlardı. Bu süreçte tüm
ilgileri Yiğit’in hareketlerine yoğunlaşmıştı. Son günlerde onda bir değişiklik
vardı. Anlatmadığı bir şeyler olduğunu ikisi de anlamış, sorduklarında sadece
yoğunluktan yorgun olduğu yanıtını almışlardı. Oysa daha yoğun günlerin
üstesinden gelecek kadar dayanıklı olduğunu herkes biliyordu. İzin teklifini
geri çevirmesi ise dikkat çekiciydi. “Bu kadar olay varken sizi burada bırakıp
tatil yapamam. Bir şey anlamam o tatilden.”
Şüpheleri artmış, bunu da yine Jeyan’a bildirmişlerdi. Jeyan, ilk incelenen
kameraların görüntülerinde bir şey bulunmadığını, kapalı oto parkın tüm
kayıtlarının incelenmesinin ertesi gün biteceğini çünkü neredeyse tüm ekibini
kırıp geçiren bir grip salgını olduğunu söylemişti.
Sedef, Mine’ye ilk fırsatta tüm kayıtları izlemek istediğini söylediğinde o
da kabul etti. Kendilerine getirilen kopyaları bilgisayara takıp sıra ile
izlemeye başladılar. Siyah beyaz görüntüleri izlediklerinde Mine gerilmişti. Patlamanın
olduğu gün, Melda’nın şirkete geldiğini izlemek hiç hoşuna gitmemişti. Kadın
arabadan indikten sonra düz ayakkabılarını çıkartmış, topuklularını giymişti.
Tekrar düzeldiğinde boyunun uzamasından anlaşılıyordu. Düz ayakkabılarını
arabaya koyup elinde bir sürü poşetle asansöre ilerlediğini görmüşlerdi. Kızlar
bunu hep tuhaf bulmuştu. İkisi de topuklularla daha rahat araba kullandıklarını
biliyordu. Melda on dakika sonra arabasına gittiğinde bu kez ayakkabılarını
değiştirmemişti. Yüzü de asıktı. Elinde hiç poşet yoktu. O on dakikada ne
olmuştu?
Sedef, o günden sonra bir daha Melda hakkında hiç konuşulmadığını, Yiğit’in,
kadının adını anmadığını anımsadı. Acaba?
Mine’ye bir şey söylemedi ama konuyu araştırmayı aklına yazdı. Genç kadının
elindekileri bir kez daha incelemişti. İki büyük mağazanın poşeti, bir küçük
sırt çantası ve normal bir poşet. Yiğit masumsa ve Melda olayı bitmişse işler
kardeşi açısından yoluna girecek demekti. Umut güzeldi…
O gün fırsat yaratamadı. Yiğit’in toplantıları uzamıştı. Zaten çok da acele
etmiyordu. Önce masumiyet!
“Mine, şu ara yeni atılımlar yapıyoruz. Bir tane daha yapalım mı?”
“O neymiş?”
“Fırat…” ve uzun uzun genç adamın anlattığı işi, o iş ile ilgili babasında
olan dosyayı ve üzerindeki notları anlatmaya başladı. İlk gün kabaca teklifi
anlatmıştı ama şu an elinde hem kendisine verilmiş yeni teklif, hem de
babasındaki eski teklif vardı. Babasının sayfalar arasına koyduğu sorularla ilgili
post-itlerin hepsinin yeni dosyada karşılığı vardı. Necdet Söğüt, bu işle
gerçekten ilgilenmişti.
Mine ile bir saate yakın iki dosya üzerinde konuştular. Akılları yatmıştı.
Sıra Yiğit’i ve yönetimi ikna etmekteydi. Çok zorlanacaklarını sanmıyordu Sedef.
Eğitime katkının isimlerine ne kadar itibar kazandıracağını bilecek kadar
yönetimdekileri tanıyordu.
*****
Fırat, akşamları geliyor, bazen kalıyor, bazen evine dönüyordu. Git gide
kalışlar artmıştı. Kaldığı geceler artık misafir odasını kullanmıyordu. Genç
kızın odasında sevişmek, uyumak, sabah o odanın muhteşem manzarasına karşı
kahve yudumlamak kolaylıkla alışılabilecek bir şeydi. Babası hayatta olsa bunu
asla yapmazdı ama artık bu yalı tamamen onlarındı.
Nihayet o gün yalının yeni misafirleri geliyordu. Bebeklerin eve
çıkabileceği söylendiği için bir gün önceden Suat ve Hümeyra Hanım gelmiş
odalarına yerleşmişti. Tutulan dadı da bir haftadır yanlarındaydı.
Kızlar öğleden sonra hastaneye gitmiş, bebeklerin çıkışlarını yapmış,
tanıdıkları hemşireleri, doktorları ve görevlileri ziyaret etmişlerdi. Ayla’yı
orada görmek Sedef’i çok mutlu etti. Genç kızla kısa süre konuşup çılgın makyaj
yapmak istediğinde kendisini arayacağını söyledi. Bebeklerin odasının önündeki
bekleme koltuklarında oturan adamı görünce Sedef gülümsemesini saklayamadı.
Genç koruma ayağa kalktı ve oturdu. O da gülüyordu. Sedef kardeşine sonra
anlatacağı olayı aklına yazıp bebeklerin yanına girdi. Sonra bebeklerin konduğu
ana kucaklarını taşıyan korumalarla hastaneden ayrıldılar.
*****
Yönetim kurulu ile ön görüşme yapılmış ve Fırat’ın teklifi değerlendirmeye
alınmıştı. Herkes yeni fikirler ortaya atmış, iş biraz farklı ve biraz daha
büyük bir şekil almıştı. Başta Fırat bunun altından kalkamayacağını düşünmüştü.
Dosyanın üstünde çalıştıkça bu halinin çok daha iyi işler çıkartmalarına
yarayacağını anlamış, daha neler yapılabileceğini düşünür olmuştu.
Sedef, bu işe aklının yattığını söylerken boşa konuşmamıştı. Akşamları Mine
ile birlikte yarım saat kadar görüşüyor, neler olabileceğini tartışıyorlar,
ertesi gün Fırat yeni fikirlere göre hazırlıklar yapıyordu. Kalan sürede ise
sevgililer ya baş başa, ya da Mine’nin de olduğu ortamda, bebeklerle biraz
vakit geçiriyordu. Hümeyra Hanım daha rahatlamıştı. O kadar çok güvenlik
tedbiri vardı ki bunaldığını, hafta sonları evine kaçmaya can attığını
söylüyordu. Suat yeni düzene kolay uyum sağlamıştı. Fırat ile bazen sinema
odasında maç izliyorlar, bazen de kızlarla sinema gecesi yapıyorlardı. Böyle
akşamlarda Mine, Yiğit’in de orada olmasını çok istediğini hissediyor,
diğerlerine belli etmemek için yoğun çaba harcıyordu.
Sedef, laf arasında öğrendiği Melda-Yiğit ayrılığını kardeşinden
saklıyordu. Tam da tahmin ettiği gibi o poşetler, Melda’nın evinde kalan
eşyaları idi ve kadın hepsini iade etmişti. Yiğit, üzgün gözükmüyor, aksine
rahatlamış ifadesi ile mutluluk saçıyordu. Sadece Mine’ye bakışlarında hüzün
vardı. Mine’nin bu ayrılığı bildiği halde kendisine ilgi göstermediğini, artık
önemi olmadığını düşündüğünü de söylemişti Sedef’e. Sedef ise sadece süre
gerektiğini söylemişti. Şüphelerin giderilmesi için bu süreye ihtiyaç
duyduklarını söyleyememişti.
Hümeyra
Hanım, akşamları kızların kardeşleri ile vakit geçirmelerini keyifle izliyordu.
Bebekler biraz daha toparlamıştı. Dadıları gün içinde hep yanlarındaydı. Ev
kalabalık olmuş, sesler çoğalmıştı. Yine de herkes kendi özel hayatını
yaşayabiliyor, odasına çekildiğinde sessiz dünyasına kavuşuyordu.
Sedef,
Fırat’ın bebeklerle ilgilenmesine hayran gözlerle bakıyordu. Yeğenleri olduğunu
öğrenmişti. Onlarla da yakın olduğu için çok yabancılık çekmiyordu. Oğlanları
ayırt edebiliyor oluşu kızları eğlendiriyordu. “Seni asla kandıramayacaklar.”
Çok ileri vadeli bir cümle kurduğunu sözler dudaklarından döküldüğünde fark
etti. Fırat ise farkında bile olmadan yanıt verdi. “Arada öyle sanmalarını
sağlarım. Bize de eğlence çıkar.”
Sedef
sadece gülümsedi ve yanıtladı.“Akıllıca.”
*****
Bora, ikizlere şaşkınlıkla bakıyordu. Ona yeni bir iş daha teklif
ediyorlardı.
“Siz delirdiniz mi? Niye sizden orayı alacakmışım?” Bora’nın yatında
konuşuyorlardı. Şu ara en güvenli konuşmaların yapılacağı yerler ev ve şirket
haricindeki yerlerdi. Güvenlikler etraflarında kuş uçurtmuyordu. Ses
dinlemelerini bozacak cihazlar bile devreye sokulmuştu. Mine, yakında casuslara
ders vereceğiz, diyordu.
Sedef, iş dendiğinde kilometrelerce uzağa kaçacak ruh durumuna bürünen
arkadaşına otomotiv işini kabul ettirmişti. Bunu da edeceğinden emindi. Aslında
gerek bile olmayabilecek bir satış için ikna etmeye uğraşıyorlardı. Tek amaç
yalanlamaması ve kendini korumasıydı. Zaten son saniye ortaya çıkacak ve
birilerinin saldırması beklenecekti.
“Bora, sen bizi niye hiç
dinlemiyorsun? Sonra geri alacağız. Sadece öyle gerektiğini bil yeter.” Fakat
Bora yine işle ne kadar alakasız biri olduğunu belli etmiş, söylenenleri
kavrayamamıştı.
“Geri
alacaksanız neden satıyorsunuz? Üstelik bana? Siz deli misiniz?”
Bu kez
Mine sözü aldı. “Bora, bize yardım etmiş olacaksın. Bak şimdi anlatamadığımız
bir sürü olay var. Sadece sana satacak, sonra geri alacağız. Bu kadar basit bir
işi niye büyütüyorsun? Senden başka kimseye güvenemeyeceğimizi bilmen lazım!”
Çünkü bir başkası o madeni geri satmayı düşünmezdi bile. Bora’nın başının derde
girmemesi için çok akıllıca davranmaları, başta sessiz ve hızlı olmaları, sonra
da haberi hızlı yaymaları gerekiyordu. Tabii hepsinden önce sevgili
arkadaşlarını bu işe razı etmeleri gerekiyordu.
“Bana
bakın, paraya ihtiyacınız varsa bir şey satmanıza gerek yok. Ben hallederim. Ne
oldu? Borç mu yaptınız?”
“Evet,
eve büyük ekran TV alalım dedik, çok pahalı geldi. Bora, aklını başına toplar
mısın? Daha saçma fikirler üretmeden tüm algılarını açarak dinle. Sorunumuz var
evet ama olay para değil. Bahsi gecen arazinin talipleri ile aramız biraz
bozuk. Onlara satmak istemiyoruz.”
“Mafya?
Siz mafyadan kaçıyorsunuz! Benim başımı derde sokacaksınız.”
İkizlerin
birbirlerine bakışını yakalamıştı. Bu kez doğru tahminde bulunduğunu anlayıp
gülmeye başladı.
“Siz
cidden benim başımı derde sokacaksınız. Kim bunlar?”
“Bilmiyoruz.
Yani biliyoruz da asıl kişiye ulaşmaya çabalıyoruz. O yüzden bize yardım etmen
lazım.”
“Tamam.”
“Bak,
seni de koruyacaklar, bizi bir dakika bile boş bırakmıyor güvenlikler.
Bildiğimiz bilmediğimiz bir sürü adam tarafından takip ediliyoruz. Senin de
işler sonuçlanana kadar korunman sağlanacak. Ayrıca geri alırken belli bir de
kar veririz. Bu konuda yardım et bize. Gerçekten senden başka kimseye
güvenemeyiz bu konuda.”
“Tamam.”
“Hem,
böyle olayların içinde olmak sonra kızlarla konuşacak değişik bir konu…Tamam
mı? Tamamsa niye bizi konuşturuyorsun?” Sedef şaşkın suratındaki gülümsemeyi
silemiyordu. Bora da gülmeye başladı. “Susmadınız ki!”
“Bora,
sen dünyanın en iyi arkadaşısın, biliyorsun değil mi?”
“Hiç
sanmıyorum. Öyle olsam bunca ay sonra öğrenmezdim.”
“İnan, bizden
sonra bilen tek kişisin. Tabii polisler hariç.”
“Jale?
Banu?”
“Hayır,
onlar da bilmiyor ve bilmeyecek.” Mine öyle bir söylemişti ki Bora ciddileşti. “O
zaman detayları konuşalım.”
Plan
Sedef’indi. Detayları o verdi. Önce olanları anlattı kısaca. Sonra da neler
yapacaklarına geldi sıra. “Şirket olarak bize teklif vereceksin. Araziyi
isteyecek, fiyatı da bizim belirlediğimiz rakam olarak yazacaksın. Bize gelen
en düşük teklifin bile altında bir rakam olacak. Maksat adamları kızdırmak.”
“Siz
delisiniz. Adamlar bunca ay uğraşmışsa başkasına satmanıza izin verir mi?”
“Biz de
bunu istiyoruz. Kim neyi öğreniyor, kim engel olmaya çabalayacak, köstebek
kim?”
“Şüphelendiğiniz
kimse var mı?”
İkisi de
isim veremedi. Bora ısrarcı olmadı. Bir iki küçük detay daha konuştular. Asıl
kurdukları iş hakkında büyük keyifle konuşan Bora babadan kalan şirketin
yönetimindekileri bile şaşırtmıştı. Adamların kendisi ile ilgili anekdotlarını
anlatıp kızları neşelendirdi. Akşam yemeğini teknede yediler. Uzun zamandır
yapmadıkları kadar rahat bir gece geçirdiler.
Eve
geldiklerinde kardeşlerinin uyuyan yüzlerini izlediler. O gece Fırat evindeydi.
Suat ve Hümeyra Hanım çoktan yatmıştı. Kızlar Süheyla hanıma da yatmasını
söyledi. Üst kata çıkarken dedelerinin portresinin önünde durdular. Sanki
kaşlarını çatmış gibi hissedip ikisi de fısıltı ile özür dilemeye başladı.
Daha
sonra basamaklara oturdular. Dedelerinin ve aynı zamanda babalarının yüzüne
bakıp “Hepimizin geleceği için bu plan işe yaramalı.” dedi, Sedef.
Mine söze
devam etti. “Dede, inan sadece kısa süreli bir satış olacak. Hemen geri
alacağız arazini. Bizi affet.”
Bir süre
dedeleri ile dertleştikten sonra yatmak için üst kattaki odalarına ağır ağır
çıktılar. Son basamağa geldiğinde Sedef kardeşine bakıp fısıltıyla sordu.
“Yiğit
çıkarsa ne yapacaksın?”
“Fırat
çıksaydı ne yapardın?”
“Yıkılırdım.”
“Yıkılacağım.”
Olaylar karıştığından beri en şüphelilerden biri melda bu bölümde daha da şüphelerim arttı ...
YanıtlaSilFırat'ın yardımcısı olan ayçaydı sanırım ilk sırada şüpheli bu bölümde :))) yazmayı unutmuşum
YanıtlaSil