31 Ocak 2016 Pazar

KORKUTAN MİRAS 19. Bölüm

“Bu uyarı yeterli olacak mı?” Ronald Creig, İstanbul’da işlerin şirket içindeki takibini yapan elemanı ile görüşüyordu. Bazen yüz yüze görüşmeler telefondan etkili oluyordu. Karşısındaki gözlerinin içine bakarak yanıtladı. O gözlerde, hırsı, azmi görmek hoşuna gitmişti. Sesindeki öz güveni de duyunca rahat bir nefes aldı. Başaracaklarından emindi.

“Yeterli olmazsa kendisi bilir.” Necdet tedbir almış olabilirdi. Kendisini küçük görmek gibiydi bu. Fark etmeyeceği, içeride adamının olmayacağı gibi düşünceler zekasını küçümsemekti. On yıldır bu işlerin içindeydi. Neyi ne zaman kiminle yapacağını biliyordu. Ronald’ın da bunu anlaması gerekirdi. Çocuk gibi devamlı kontrol ve talimat yağmuru geriyordu onu.


Yaptıkları işin ucundaki tüm haberleri takip ediyordu. “Yasa değişikliği ertelendi. Hatta iki sene kadar sonra yeniden gündeme geleceği söyleniyor. Mevcut hükümetin bu yasayı çıkartmaya niyeti yok. Yenisi gelse de en iyi ihtimal bir sene sonra gündeme getirirmiş. En kötü bir yılımız var demektir. ” 

“Biliyorum. Ben de o yüzden ona yeni süre veriyorum. Şanslı adam!” Türk Hükümeti, yasa için yükselen seslerden sonra, yeni düzenlemeden vazgeçtiğini belirtmişti. Daha önce de böyle kararlar alıp hemen akabinde aksini yapmaları ile meşhurdular. Fakat son bilgiler gerçekten en iyi ihtimal altı ay sonra, meclis tatile girmeden hızlı kararlar ile yasayı çıkartacakları yönündeydi. Tatil boyunca yükselen sesler yaşanacak birçok olayla kısa sürede kesilecekti. Sağlam ve saçma bir taktikti. Hiç şaşmıyordu.

“Korku ile yaşamak şans değil.” Sanki o korkuyu yaşamasını sağlayan dahil olduğu kendi ekibi değilmiş gibi konuşuyordu.
“Yaşamamak ile kıyaslasana… Şanslı işte. Sen ne durumdasın? İstediğin adımları atabiliyor musun?” 
“Hem de kendi davetleri ile giriyorum her yere.” 
“Senin vaktin azalıyor.” 
“Farklı engeller çıkıyor. Farklı sorunlarla süre uzayabilir.”
“Eski tarihlere sadık kalmaya çalış. İşin bitmeden işi bitir!”
“Hiç merak etme.” 


*****


Olayın üstünden bir hafta geçmiş, Nazif Değirmenci bulunamamıştı. Hayat biraz daha normale dönmüştü. O geceki kadar olmasa da herkesin korkuları devam ediyordu.  

Esra, o karmaşada açıklayamadığı ve ertesi gün tekrar doktoru ile görüştüğü bebek haberini yeni yılın ilk sabahı açıklayacaktı. Elbette o akşam kocasına söyleyecek, sabaha da kızlara anlatacaktı. 

Henüz beş haftalık hamileydi ve çok korkuyordu. Sağlıklı bir şekilde kollarına almak için dualar ederek dolaşıyordu evde.  


*****  

Son iş günü şirkette herkes neşeliydi. Yeni sene yeni umutlarla başlıyordu. Mini kutlamalarla her bölüm kendi partisini yapmış, öğleden sonra neredeyse kimse çalışmamıştı. İşini ayarlayan personel erkenden çıkmıştı.


*****
  
Sedef ve Mine, gecenin daha başında kız arkadaşları ile oturduğu masanın ilgi odağı olacağını anlamıştı. İşte yine birisi dans teklifi ile gelmişti. Neredeyse tüm parti boyunca dans eden genç kızların artık ayakları sızlıyordu. “Memnuniyetle” derken bile sesi yorgun çıkmıştı, Mine’nin.

“Çok yorulmuş olmalısınız ama sizinle tanışmak için başka bir yol bulamadım.”
“Yorgun değilim desem yalan olur.” Sonra adamın yüzündeki hüzne bakıp yeni bir pot kırmaya karar verdi. Belki gülümsetebilirdi! “Aslında hangimizle dans etmek istediğinizi bilmediğinizden eminim. İkizlerden birini kaldırıp tanışayım mı dediniz?” Yüzündeki gülümsemeyi gören genç adam da güldü.
“Sizin Mine Söğüt olduğunuzu öğrendim. O yüzden bilerek sizi davet ettim.”
“Dürüstçe bir yanıt. Peki ben de kiminle dans ettiğimi öğrenebilir miyim?”

Dans ettiği adamın yüzü yakışıklıydı. Kaşının üstünde küçük bir yara izi vardı. Başka bir kusur gözükmüyordu. Kemerli bir burun vardı ama erkeklerde bu görüntü daha sert bir ifade verdiği için genelde kadınlar tarafından beğeniliyordu. Kendisi ise daha düz burunları severdi. Çok uzun olmayan, muntazam… Tıpkı Yiğit’in… Hemen aklındakileri kovaladı. Artık onu düşünmeyecekti.
  
Adının Volkan Kapan olduğunu öğrenince onu aslında bir şekilde tanıdığını anladı. Sık sık ekonomi sayfalarında adını okuyordu. Ortak noktaları olduğunu anlayınca konuşmak için dansı şarkının yarısında bırakıp masaya geçtiler.  Volkan Kapan da kendisi gibi turizm işleri ile yakından ilgiliydi. Üretim alanından turizm alanına geçtiği için henüz ortak bir toplantıda bir araya gelmemişlerdi. Bu akşam rastlantı sonucu tanışmaları, daha sonra mutlak olan tanışmayı biraz öne almıştı. kimse bundan şikayetçi değildi.

“Sizi dans ile daha çok yormak işime gelmedi. En azından yarın akşam da görebilmek için dinlenmenizi sağlamalıyım diye düşündüm.” Yeni bir teklif ile söze devam etmesi Mine’nin hoşuna gitti. Çekici birinin kibar davetini geri çevirmenin hiç anlamı yoktu. Az önceki terbiyesizliğini de açıklama fırsatı bulmuştu.

“Yorgun olduğumu kabul etmem lazım. Bu son hafta sanırım her akşam partilerdeydim. Yeni yıl partileri bitmek bilmiyor.” 
“Katılmasak da olmuyor. Benim şansım sık sık yurt dışına çıkıyor olmam. Ya gidiyor ya geliyor oluyorum çoğuna katılamıyorum.” 
“Bu kadar seyahat de ayrı bir yorgunluk.” 
“Öyle ama bak bu akşam buradayım ve bunca zamandır karşılaşmamış olmamızın benim seyahatlerim yüzünden olduğunu bilerek kendime kızıyorum.” Çok hızlı mı gidiyordu? Mine bir an bunu düşündü ama o da adamdan hoşlanmıştı. Neden olmasın diye düşündü.  
“Bazen olayları zamana bırakmak lazım!” Çünkü bir süre öncesine kadar Yiğit yüzünden aklı karışıktı. Onun artık hayatında Melda vardı ve kendisi de yeni kararlar aldığı için her ay başka birisi ile kısa flörtler yaşamıştı. Kafasında bitirdiğini biliyordu. Yani bitirmişti… Tek sorun kalbi henüz buna ikna olmamıştı.

İçkilerini tazeleyen garsona teşekkür eden Volkan son cümleye gülüyordu. “Kaderci olduğunu söylemeyeceksin değil mi?” 
“Hayır değilim. Sadece hayatta her şeyin bir düzen içinde yürüdüğüne ve bizlerin yeni adımlara hazır olduğumuzda karşımıza çıkmasına inanırım. Öncesi erken, sonrası geç olur.” 
“Tam zamanında karşılaşmamıza” diye kadehini kaldırdı genç adam. Mine de gülümsedi, kadehini kaldırdı. “Tam zamanında”


*****


Sedef, kardeşinin yüzünde hoş bir ifade ile masadaki adamı dinlediğini görünce dans ettiği genç adamla bir parça için daha devam etmeye karar verdi.

Dansın sonuna doğru kalabalık bir grup kapıdan girdi. Arada tanıdık bir yüz gören Sedef şaşkınlıkla duraladı.

Fırat, dört beş erkek ve bir o kadar kadının olduğu grubun içindeydi. Bakışları hemen Ayça’yı arasa da bulamadı. O yoksa da başkası ile gelmiş olmalıydı. Bu partide kendisinden başka kimi tanıyor olabilirdi? Bir çok kişiyi! Fırat çok fazla şirketle çalışmıştı ve çalışmaya devam ediyordu.

Davet ettiği parti bu muydu? O kadar rastlantı olacağını düşünmüyordu. ‘Eminim başka yere götürecekti. Ben kabul etmeyince başka plan yapmış olmalı. Kiminle geldi acaba?’ Merakını gidermek için yanlarına gitmeyi düşünmüyordu.

Masalarına doğru giden kalabalığı izlerken hepsinin keyfinin yerinde olduğunu gördü. Dansa ayak uydurmaya çalışmaktan vazgeçip kavalyesinden özür dileyip masasına doğru yürüdü. Oturduğu yerden onları incelemesi daha kolay olacaktı.
 Kardeşi Volkan Kapan ile tanıştırdığında genç adamı nereden anımsadığını düşündü. Neyse ki Mine imdadına yetişmişti.

“Kendisi turizm sektörüne yeni giriş yaptı. Hakkında bir iki yazı okumuştuk.”
“Anımsadım. Hayırlı olsun diyelim. Rakibimizsiniz artık!”
“Sizlere rakip olmak çok zor. Piyasada gerçekten çok iyi tanınıyor ve iyi hizmet veriyorsunuz. Ben henüz bu sektörün çömeziyim. Kardeşinizin daha çok ilgilendiğini bildiğim için ondan bir kaç tüyo almaya çabalıyorum.”
“Meslek sırlarımızı vermiyorsun değil mi Mine?”
“Sadece, artık kullanmadıklarımızı.” Üçü de gülmeye başlayınca yakın masalardan başlar kendilerine doğru dönmüştü. Çünkü müzik bitmiş, kısa bir sessizlik olmuştu.

Bu hareketlilik Fırat’ın da dikkatini çekip başını çevirince şaşkınlıkla açılmıştı gözleri. Masadakilerden izin isteyip Sedef ile Mine’nin masasına gitti. Onu bu akşam görmeyi düşünmemişti. Hayır dediği davetinden sonra şirkette de karşılaşmamışlardı.

“Merhaba!”
Sedef, sesi duyunca başını hızla çevirdi. “Fırat? Merhaba.”
“Güzel bir parti. Eğleniyor musunuz?” Soruyu ortaya sormuştu ama Sedef’e bakıyordu. Mine, gerilimi fark etmiş, “Evet, çok güzel bir parti. Seni Volkan Kapan ile tanıştırayım.” Erkekler birbirini ölçüp el sıkışırken Mine devam etti, “Ayça da geldi mi?”

Fırat ne o gecenin tadına, ne de aralarındaki iş ilişkisine yakışmayan bir tavırla yanıtladı. “Bizim Ayça ile göbeğimiz bir mi kesildi sanıyorsunuz? Gelmedi. O arkadaşları ile gitti.” Gereğinden fazla sert ve iğneleyici bir yanıt olmuştu. Sedef de Mine de öyle düşünüyordu. Yüzleri ile bunu belli edince Fırat derin bir nefes aldı.

“Kusura bakmayın, bu düşünce sıkça karşıma çıkmaya başladı. Sanırım rahatsızlığım bundan.”
“Ayrılmaz ikili gibisiniz de buradaysa, masamıza davet et diyecektim.” Mine, onun derdini anladığını belli ederek gülümsüyordu. Sedef ise kaşı gözü ile kardeşine işaret etmeye çabalıyor, Mine bir an bile ondan yana bakmıyordu. Fırat, bakışlarını Mine’ye çevirerek yanıtladı.
“Teşekkürler. Arkadaşlarımla geldim. Sizi görünce selam vereyim istemiştim. İyi eğlenceler.”
“Arkadaşlarını da alıp bize katılabilirsin.” Sedef bu teklifin kendisinden çıktığına şaşırmıştı.
Fırat, az önceki sert çıkışının üstünde durulmadığını anlayınca rahatladı. “Çok kalabalığız, ama siz bize katılabilirsiniz.”
“Biz de öyle ne yazık ki. Kızlar pistteler. Suat da burada.”
“O zaman sonra yine uğrarım. iyi eğlenceler.”

Fırat, masasına giderken Mine’nin yakınında oturan adamın Esra’nın doğum günündeki kişi olmadığını anımsadı. Sedef’in de yanında kimse yok gibiydi. Koltuğunun onlara arkasının dönük olması kötüydü. İlk fırsatta yerini değiştirecekti. Çok beklemedi. Boşalan bir koltuğa geçerek ikizlerin masasını gözetim altına aldı. Kızlar pistten dönerken yabancı bir erkek de onlarla masaya kadar geldi, Jale’ye teşekkür edip ayrıldı. Şimdi, masada dört kız ve sadece iki erkek vardı. Bir süre daha bekleyip başka gelen olup olmadığını izledi. Kendi masasındakilerin muhabbetlerine katılamadığını biliyor ama dikkatini toplayamıyordu.

“Kimi kesiyorsun?”
“Kimseyi kesmiyorum.”
“Peki o zaman gözün dalıp nereye gidiyor? Kaç dakikadır aynı noktaya bakıyorsun. Masada dört güzel bayan olunca hangisi olduğunu çözemedim. Üstelik ikisi ikiz. Yani bu durumda senin şu yeni çalıştığın şirketin sahibinin kızları mı bunlar?”
“Ben sizlere işimle ilgili ne çok şey anlatmışım! Biraz çenemi tutmam lazım.”
“Şimdi zamanı değil. Hangisi?”
“Ayırt edemezsin boşa zorlama.”
“Yani hangisi olursa fark etmez, karıştırınca, aa pardon yanılmışım mı diyorsun?”
“Çeneni dağıtmamı istemiyorsan sus.”
“Çeneni mi dağıtacaksın? Ciddi misin?”

Fırat, deminden beri kendisini sıkıştıran İsmail’e ters ters baktı. Yan yana evlerde bir ay ara ile doğmuşlardı. Kardeşten öte arkadaşlık varsa o da İsmail ile kendi arasındaki idi ve şu an ona gerçekten kızgındı.

“Sinirim tepemde, gelme üstüme.”
“Ne olduğunu anlat da yol bulalım.”
“Bu akşam için davet etmiştim, hayır dedi ve şimdi burada. O masaya kim oturacak diye bekliyorum.”
“O masada başka kimse yoktu. Biri o erkekle gelip oturdu, diğerini biri masaya bıraktı ve uzaklaştı. Sonra da diğer kızlar geldi.”
“Emin misin? Nereden biliyorsun?”
“Masadaki tek erkek sen misin? Bizim de gözümüz güzelliklere takılıyor. O masada dört tane afet var. Tamam tamam bakma ters ters. bilmiyordum, bakmam bir daha. Hem…”
Fırat, gülümsemeye başladı. İsmail gerçekten korkmuş gibiydi. “Eee? Hem dedin kaldın!”
“Kimsenin gözü kapıda değil. Bekledikleri olsa en azından arada bir bakarlar değil mi?”
“Haklı olabilirsin!”
“Bence de haklıyım ve bak ikizler tuvalete doğru gidiyor. Hadi sen de git. Yolda yeniden konuşacak bir şeyler bulursunuz.”
“Gerek yok, masaya dönünce dansa kaldırırım.”

On dakika sonra ikili dans ediyordu. Sedef, tuvalete gidip gelirken masayı belli etmeden incelemiş, Fırat’ın tek geldiğinden emin olmuştu. İki tarafında da erkekler oturuyordu. Dönüş yolunda bakışları karşılaştığında Fırat’ın gülümsemesine karşılık da vermişti. Bu da dans daveti ve birbirlerinin kollarında dans etmeye kadar uzamıştı.

“Neden bana hayır dedin?”
“Kalktım ya dansa!”
“Bu geceye davetimi kastettiğimi biliyorsun. Anlamazlığa gelme.”
Sedef, hislerini çok ortaya dökmeden nasıl yanıt vereceğini kısa bir an düşündü.
“Başka bir planım vardı. O iptal olunca kızlarla toplanalım dedik.”
Fırat, fırsatı bulduğu için sevinerek bir soru daha sordu. “Esra’nın doğum günündeki arkadaşınla mı buluşacaktın? O neden yok bu akşam?”
“İşi varmış!”
“Seni ekecek kadar önemli ne işi varmış?” Kabalaşmış mıydı? Öyle düşünmeyen Sedef, sakin bir sesle yanıtladı. “Karısı ile eğlenecekmiş!”
“Karısı mı? Evli miymiş? Sen bunu biliyor muydun?”
“Sen benim evli bir erkekle birlikte olacak birisi olduğumu mu düşünüyorsun?” Sesine kızgın bir ton katmak için kendini zorlamıştı. Panikle yanıtlayan Fırat’ı duyunca başarılı olduğunu anladı. “Elbette düşünmüyorum ama o kadar normalmiş gibi anlatıyorsun ki şaşırdım.”
“Çünkü o benim kuzenim. Anne tarafımdan sanırım sevdiğim tek akrabam o ve kardeşi.”
“Kuzen mi? Onlar kuzeniniz mi?”
“Neden o kadar şaşırdın?”
“Necdet Bey sanki yeni tanışmış gibi gelmişti. Yanılmışım.”
“Babam uzun zamandır görmemişti onları. O yüzden duraksadı karşısında görünce.” Ailevi konuları daha fazla açıklamanın yeri değildi. Fırat da aynı şeyleri düşünüyordu.
“Pekala, daha fazla kuzenlerini konuşmak istemiyorum.”

İkinci müzik boyunca da dans etmeyi sürdürdüler. Ortak tanıdıkları ve birinin tanıyıp diğerinin tanımadığı kişilerle konuşarak geçen dans, romantizmden çok uzaktı. Sanki eteklerdeki gereksiz taşlar dökülsün, dans edenler de un ufak etsin diye konuşuyor gibiydiler. İşten, ilişkilerden, tatil planlarından, gelen hediyelerden… Kısacası ikisi de duygular hariç her şeyden bahsetti. Yine de kendilerini daha yakın hissettiklerini biliyorlardı. Bir süre sonra müzik hızlanınca oturmak istediklerinde Fırat Sedef’e kendi arkadaşları ile tanışmasını ve bir süre onlarla oturmasını önerdi. Yarım saat kadar sonra garsonlara diğerlerinin masalarını da yanlarına taşımaları söylediler. Sedef, kalabalık grubun keyifli olduğunu görüp kendi arkadaşlarının da onları tanımasını istemişti.

Sedef ile Fırat, muhteşem bir gece geçiriyordu. Fırat ilk kez tüm duvarları indirmiş ve kendi arkadaş grubunun yanında çok eğlenceli biri olmuştu. Sedef o kadar çok gülmüştü ki, artık utanmaya başlamıştı. Alkolün etkisi olduğunu düşünüyordu ama her zamankinden daha az içtiğinin farkındaydı.  
“Eğleniyor musun, dememe gerek yok sanırım?” 
“Kesinlikle yok. Uzun zamandır bu kadar çok gülmemiştim. Arkadaşların çok neşeli insanlar.” 
“Öyledirler. Hele de böyle bir güzelliği etkilemek istediklerinde.” 
“Öyle deme, kızlar da aynı neşeye sahip.” 
“Evet öyleler. Biz ilkokuldan beri hiç kopmadık. Aramıza sınıf farkını sokmadık. Kimisi düşük gelirli bir memur, kimimiz büyük zengin bir ailenin veliahdı ama hepimiz bu masanın etrafında eşitiz.” 
“Güzel bir arkadaşlık. Kimsenin kimseyi ezmediği böyle arkadaşlıklar benim çevremde yok. Sanırım en büyük etken ilkokul yıllarımızdan beri aynı çevrede olmamız ve hepsinin varlıklı olması.”
“Bu masa seni rahatsız ediyor mu?” 
“Ediyor gibi mi duruyorum? Bir hata mı yaptım?” ikinci soruyu sorarken gözlerindeki telaşlı korkuyu gizleyememişti.
Fırat, bir süre o gözlerin dumanları arasında kayboldu. “Hayır aksine mutlu gözüküyorsun.” 
“Sen bana söylemesen ben burada birilerinin diğerlerinden farklı olduğunu asla anlamazdım. O yüzden bu saçma konuşmayı kapatalım. İnsanların gelirlerinin yüksek olması, her zaman güzel değildir.” Bunu söylerken Fırat’a anlatmadığı tehditler aklındaydı. Her an korumalarla gezdiğini biliyor ama nedenini sadece zenginlikten sanıyordu. Oysa hepsinin hayatı tehlikedeydi. Babası önceki tehdidi de anlatmış korumalardan asla kaçmamalarını söylemişti. İlk kez babalarının da korktuğunu görüyorlardı. O nedenle hayatları biraz daha denetim altındaydı. Herkesin konuk sandığı en az dört koruma etrafta kendilerini izliyordu. Fırat, tüm bunlardan habersiz, genç kıza gayet yakın oturuyordu. Sedef, bu yakınlıktan rahatsız değildi. Diğer tarafında oturan İsmail ile de ara sıra konuşuyor, onun daha çok Jale ile muhabbet etmesinden hoşlanıyordu. Jale, belki bu kez doğru birileri ile tanıştığını düşünebilirdi…
Umutsuz vaka arkadaşını düşünmek yerine omzunda hafifçe dolaşan parmakların tadını çıkartmayı tercih etti.


*****


Saat on ikiyi vurduğunda iki ayrı mekanda üç ayrı çift yeni yıla birbirini öperek giriyordu. 

Necdet az önce aldığı hediyenin sarhoşluğu ile sarılmıştı karısının dudaklarına. Dakikalardır öpüyordu. Çok mutluydu ve bu kez kaybetmeyeceklerdi. 
Mine, o akşam tanıştığı ama etkilendiğini kabul ettiği adamın küçük öpücüğüne aynı şekilde karşılık vermişti. İlk öpücük sayılmayacak kadar kısa olduğu için Volkan homurdanmış ve yeniden öpmüştü. İkincisi çok daha iyiydi. Mine bundan hoşlandığını kabul etmişti. Volkan ile yeniden görüşeceğini biliyordu. Uzun zaman sonra nihayet öpüşünden tat aldığı birisi vardı.

Sedef, ise o akşam Fırat’ın iyi niyet öpücüğünün devamını beklemişti. Fakat diğer arkadaşları da yeni yılın ilk dakikalarını kutlamak isteyince o küçük varla yok arası öpücükle yetinmek zorunda kalmıştı. Belki de böylesi daha iyiydi. Henüz yanıtlanmamış çok soru vardı ve bu kadar keyifli bir ortam bunları konuşmak için hiç uygun değildi. Herkes kutlamaları bitirmiş yerlerine oturmuştu ki Fırat çenesinin altına parmaklarını koydu, yüzüne birkaç santim mesafeden baktıktan sonra, “O sayılmaz, bence bunu gerçek yeni yıl öpücüğü saymalıyız.” dedi ve uzun uzun öptü… Etraf hala loş olsa da masadakilerden tezahüratlar yükselmişti.


*****    

   
Yılın ilk günü öğlene doğru yenen sabah kahvaltısı yeni müjdelerle keyifli bir hale bürünmüştü. Necdet zaten mutluluğunu saklayamıyordu. Bebek haberi kızları çok mutlu etmişti. Henüz beş haftalık hamilelik herkesi tedirgin ediyor, bu tedirginlik mutluluğu bastırmayı başaramıyordu. Sedef ve Mine Esra’yı kutladıktan sonra, ona dinlenmesi için bir sürü şey söylediler. Kimse önceden yaşananların tekrarlanmasını istemiyordu. Hatta işe dönüşümlü gitmeyi mutlaka evde yanında birisinin kalmasını bile planlamışlardı.  

Necdet, kardeş haberinin kızları için sürpriz olmamasına, bu kadar sevinçle karşılanmasına çok sevinmişti. Yaşı çok ileriyken çocuk sahibi olmayı düşünmemişti ama Esra hayatını değiştirmişti. O artık yeni bir bebek heyecanı ile yaşıyordu. Kızlarını kucaklayıp geliştirdikleri fikre olumlu baktığını söyledi. Esra ise sadece kendisini kötü hissettiği durumlarda yanında birisinin olmasını isteyeceğini, hasta gibi davranmamalarını istemişti. O günü evde birlikte geçireceklerdi.

Kızlar kahvaltı sonrası ellerinde kahveleri ile kış bahçesine geçmiş güzel geçen yılbaşı partisini konuşuyorlardı. Fırat ve Volkan hakkında ikisi de uzun uzun yaşadıkları anları paylaştılar. Neredeyse her bir saniyeyi anlatmışlardı birbirlerine.  

“Fırat ile devam edecek misiniz?”
“Hiç fikrim yok. Vedalaşırken yeni bir randevu almadı. Belki sadece gecenin tadını çıkartmak için o kadar yakın davrandı. Biliyorsun daha önce de böyle yapıp kendini geri çekmişti.”
“Biz erkekleri korkutuyoruz farkında mısın? Bir adım atıyor, üç adım geri kaçıyorlar.”
“Volkan kaçtı mı?”
“Bu akşam için hayır dedim. Bakalım yeni randevu isteyecek mi?”
“Sence?”
“İstemezse kendi kaybeder.” İkisi de gülüyordu…



*****  


Nihayet ilk üç ayı tamamlamış olan Esra rahatlamıştı. Doktoru da artık daha rahat hareket edebileceğini, bebeğin sağlığının çok iyi olduğunu söylemişti.  
Mine ve Volkan bir süre çıkmış ama Volkan’ın iş yoğunluğu yüzünden yine yurt dışına gitmesi ile ilişkinin bir yere gitmeyeceğini anlayan, uzaktayken özlemediği için bu sonuca varan Mine ayrılmalarının ama dost kalmalarının daha iyi olacağını söylemişti. Genç adamın ısrar etmemesi onun da benzer şeyler hissettiğini gösteriyordu.   

Sedef ile Fırat ise o geceden sonra ilişkilerinde ilerleme kaydetmek yerine yine uzaklaşmışlardı. Bu ikinci kez oluyordu ve artık Sedef yakınlaşmayı düşünmüyordu. Genç adamın neden böyle davrandığını hiç anlamamıştı. Zaten görüşmeleri için zaman da yok gibiydi. Ocak ayının üçünde yurt dışına çıkmış, on sekiz gün dönmemişti. Döndüğünde ise yurt içinde iki ayrı şehirde eğitim programı vardı ve bu süre içinde Sedef’i iki kısa bir de uzun telefon görüşmesinden başka aramamıştı. Şubat ayının sonuna geldiklerinde Fırat şirkette toplamda yedi gün bulunmuştu. Kalan süreyi çoğunlukla yeni anlaştıkları bir şirkette geçirmişti. Bir de yurt dışında bağlantısı olan firma olduğu için yine sık sık seyahat etmeye başlamıştı. İngiltere ile ortak iş yapan, personelinin bir kısmını eğitmek isteyen bir firma Şubat ayının son günü Londra’ya yollamıştı. Dönüşü martın sonunu bulacaktı. Fırat gitmeden önce vedalaşmak için aramış, yılbaşı gecesi hakkında tek laf etmemişti. Önemi olsa böyle davranmayacağını bilecek kadar erkek arkadaşı olmuştu.

Sedef, tüm bunları düşününce hayatında kalıcı bir sevgili aradığına karar vermişti. Mine de öyleydi. İkisinin de gerçekten birlikte olmayı düşündükleri erkeklerle olamıyorlarsa onları düşünmek için bu kadar vakit ayırmanın gereği yoktu.


*****


Kızların mart ayının on ikisindeki doğum gününden çıkan en bomba haber Esra’nın ikiz erkek bebek beklemesi olmuştu. Cinsiyetlerini net göremeyen doktor, ikizlerin birbirlerine sarılmış görüntüsünü basıp ultrason kağıdını anneye uzattığında Esra keyifle ağlıyordu. Nihayet ayrılmışlar ve ikisinin de erkek olduğu anlaşılmıştı. Akşama kutlamanın anlamını büyüten bu yeni haber hepsini çok mutlu etmiş, günü unutulmaz kılmıştı.

Büyük bir parti vermişler, Binnur Canel’de partiye katılmıştı. Aldığı haber ile tüm neşesi ve rengi kaçan kadının kızlarını kutladıktan kısa süre sonra partiden ayrılması bitmeyen bir dedikodu konusuydu. Ertesi günün gazetelerinde yine aynı haberler yer alacaktı.

Son zamanların alışılagelmiş görüntüsü olarak Yiğit yine Melda ile gelmişti. İlişkilerinin ciddiyet kazandığı ima edilse de henüz öyle bir adım atmamıştı Yiğit.

Fırat ile Ayça ikilisinin iş ilişkisinde değişiklik yoktu. Yine çok yere birlikte gidiyorlardı. Doğum günlerinde ise Fırat yoktu. Yurt dışında olacağını zaten biliyordu Sedef ve çok da önemsememişti. O gün gelen telefon ise sürpriz olmuş ve mutlu etmişti. Unutmamıştı! Sonra Ayça’nın anımsatmış olabileceğini düşünüp canını sıkmıştı. Sonra da kendine kızıp gülümsemeye başlamıştı. Aramak zorunda mıydı? Aramış, kutlamış dönüşte görüşeceklerini söylemişti. Bu bile keyiflenmesi için yeterliydi.

Yeni yılın ilk üç ayı bittiğinde ne yasalar değişmiş, ne tehditler artmıştı. Yeni tehditler gelmeyince polis dosyayı kapatmıştı. Necdet Bey artık kendi ekibine geri dönmeyi düşünüyordu ki nisan ayının son haftası sürpriz bir şekilde yasa meclise sunuldu. Meclis tatile girmeden görüşülüp yabancıların yatırımlarının kısıtlanması konusunda karar çıkması neredeyse kesinleşmişti.

Haberi meclisteki dostlarından o gece almıştı ve düşündüğü tedbirlerin azaltılmasını hemen aklından uzaklaştırmıştı. Yeni tedbirleri düşünüyordu. Kızlarına doğum gününde hediye ettiği araçlar kurşun geçirmezdi. Tedbirlerin bunlarla sınırlı kalmaması için her an tetikte duracak bir ekip oluşmuştu. Deniz yolu ile gidiş gelişlerinde de tekne her gün didik didik aranıyordu. Bombalı saldırı ihtimali her zaman vardı.

Bazen tüm bunlara değer mi diyordu… Sat gitsin… Sonra vazgeçiyordu. O korkup sinecek biri değildi. tedbirini alır ve düşmanının kalleşçe değil dürüstçe karşısına çıkmasını beklerdi. Fakat bu kez karşısında dürüst bir düşman yoktu. Bunca zaman çeşitli şekillerde kendisini göstermiş ama asla direkt karşısına çıkmamışlardı.

Yasa haberinin resmiyet kazanması ile yeni bir teklif alacağını ve bunun da o düşmandan geleceğini biliyordu.


*****


Şirketin neredeyse tüm bilgilerini ele geçirmişti. Artık eskisi kadar sık gelmese de her geldiğinde insanlardan istediği bilgileri rahatlıkla alıyordu. Herkesle konuşabiliyor, masalarında onları ziyaret edebiliyor olmanın rahatlığı ile hareket etmişti. Kimsenin aklına gelmeyecek tek şey onun bir casus olacağıydı. Her şey tahmininden bile kolay olmuştu.  

Bir kahve ya da çay içimi sırasında yapılan konuşmalarla zaten küçük sırları kapıyordu. Üstün tarafı insanları belli ettirmeden konuşturmak üzerineydi. Çok başarılı olduğu gerçekti. Polisin sorgu tekniklerinden çok daha ileriydi kullandığı yöntemler.

Şirketin otoparkına inip arabasına doğru yürüdü. Oradaki kameraların yerlerini çok iyi biliyordu. Hangisi en az görüntü alıyordu hangisi kör noktada kalıyordu, hepsini öğrenmişti. Zaten gerektiği an güvenlik kameralarının üzerlerine görüntü yükleyecek kadar da işinin ehliydi.  

Arabasına bindikten sonra torpido gözünde sakladığı diğer telefonunu aldı. Kayıtlı tek numarayı çevirdi ve dinlenemeyen telefonundan aramayı gerçekleştirdi.

Diledikleri zaman…   

Artık her şeye hazırlardı… Sadece son atağı yapacakları zamanı bildirecek telefonu bekliyordu.


Oysa büyük patronunun başka planları vardı… 

2 yorum:

  1. Oooo çok sıkı olmaya başladı hikaye ....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eh biraz daha karıştık ama hala karışacağız... hem de bayaaaaa :)))))

      Sil