“Bu uyarı yeterli olacak mı?” Ronald Creig, İstanbul’da işlerin şirket
içindeki takibini yapan elemanı ile görüşüyordu. Bazen yüz yüze görüşmeler
telefondan etkili oluyordu. Karşısındaki gözlerinin içine bakarak yanıtladı. O
gözlerde, hırsı, azmi görmek hoşuna gitmişti. Sesindeki öz güveni de duyunca
rahat bir nefes aldı. Başaracaklarından emindi.
“Yeterli olmazsa kendisi bilir.” Necdet tedbir almış olabilirdi.
Kendisini küçük görmek gibiydi bu. Fark etmeyeceği, içeride adamının olmayacağı
gibi düşünceler zekasını küçümsemekti. On yıldır bu işlerin içindeydi. Neyi ne
zaman kiminle yapacağını biliyordu. Ronald’ın da bunu anlaması gerekirdi. Çocuk
gibi devamlı kontrol ve talimat yağmuru geriyordu onu.
Yaptıkları işin ucundaki tüm haberleri takip ediyordu. “Yasa değişikliği
ertelendi. Hatta iki sene kadar sonra yeniden gündeme geleceği söyleniyor.
Mevcut hükümetin bu yasayı çıkartmaya niyeti yok. Yenisi gelse de en iyi
ihtimal bir sene sonra gündeme getirirmiş. En kötü bir yılımız var demektir.
”
“Biliyorum. Ben de o yüzden ona yeni süre veriyorum. Şanslı adam!” Türk
Hükümeti, yasa için yükselen seslerden sonra, yeni düzenlemeden vazgeçtiğini
belirtmişti. Daha önce de böyle kararlar alıp hemen akabinde aksini yapmaları
ile meşhurdular. Fakat son bilgiler gerçekten en iyi ihtimal altı ay sonra,
meclis tatile girmeden hızlı kararlar ile yasayı çıkartacakları yönündeydi.
Tatil boyunca yükselen sesler yaşanacak birçok olayla kısa sürede kesilecekti.
Sağlam ve saçma bir taktikti. Hiç şaşmıyordu.
“Korku ile yaşamak şans değil.” Sanki o korkuyu yaşamasını sağlayan
dahil olduğu kendi ekibi değilmiş gibi konuşuyordu.
“Yaşamamak ile kıyaslasana… Şanslı işte. Sen ne durumdasın? İstediğin
adımları atabiliyor musun?”
“Hem de kendi davetleri ile giriyorum her yere.”
“Senin vaktin azalıyor.”
“Farklı engeller çıkıyor. Farklı sorunlarla süre uzayabilir.”
“Eski tarihlere sadık kalmaya çalış. İşin bitmeden işi bitir!”
“Hiç merak etme.”
*****
Olayın üstünden bir hafta geçmiş, Nazif Değirmenci bulunamamıştı. Hayat
biraz daha normale dönmüştü. O geceki kadar olmasa da herkesin korkuları devam
ediyordu.
Esra, o karmaşada açıklayamadığı ve ertesi gün tekrar doktoru ile görüştüğü
bebek haberini yeni yılın ilk sabahı açıklayacaktı. Elbette o akşam kocasına
söyleyecek, sabaha da kızlara anlatacaktı.
Henüz beş haftalık hamileydi ve çok korkuyordu. Sağlıklı bir şekilde
kollarına almak için dualar ederek dolaşıyordu evde.
*****
Son iş günü şirkette herkes neşeliydi. Yeni sene yeni umutlarla başlıyordu.
Mini kutlamalarla her bölüm kendi partisini yapmış, öğleden sonra neredeyse
kimse çalışmamıştı. İşini ayarlayan personel erkenden çıkmıştı.
*****
Sedef ve Mine, gecenin daha başında kız arkadaşları ile oturduğu masanın
ilgi odağı olacağını anlamıştı. İşte yine birisi dans teklifi ile gelmişti.
Neredeyse tüm parti boyunca dans eden genç kızların artık ayakları
sızlıyordu. “Memnuniyetle” derken bile sesi yorgun çıkmıştı, Mine’nin.
“Çok yorulmuş olmalısınız ama sizinle tanışmak için başka bir yol
bulamadım.”
“Yorgun değilim desem yalan olur.” Sonra adamın yüzündeki hüzne bakıp yeni
bir pot kırmaya karar verdi. Belki gülümsetebilirdi! “Aslında hangimizle dans
etmek istediğinizi bilmediğinizden eminim. İkizlerden birini kaldırıp tanışayım
mı dediniz?” Yüzündeki gülümsemeyi gören genç adam da güldü.
“Sizin Mine Söğüt olduğunuzu öğrendim. O yüzden bilerek sizi davet ettim.”
“Dürüstçe bir yanıt. Peki ben de kiminle dans ettiğimi öğrenebilir miyim?”
Dans ettiği adamın yüzü yakışıklıydı. Kaşının üstünde küçük bir yara izi
vardı. Başka bir kusur gözükmüyordu. Kemerli bir burun vardı ama erkeklerde bu
görüntü daha sert bir ifade verdiği için genelde kadınlar tarafından beğeniliyordu.
Kendisi ise daha düz burunları severdi. Çok uzun olmayan, muntazam… Tıpkı
Yiğit’in… Hemen aklındakileri kovaladı. Artık onu düşünmeyecekti.
Adının Volkan Kapan olduğunu öğrenince onu aslında bir şekilde tanıdığını
anladı. Sık sık ekonomi sayfalarında adını okuyordu. Ortak noktaları olduğunu
anlayınca konuşmak için dansı şarkının yarısında bırakıp masaya geçtiler.
Volkan Kapan da kendisi gibi turizm işleri ile yakından ilgiliydi. Üretim
alanından turizm alanına geçtiği için henüz ortak bir toplantıda bir araya
gelmemişlerdi. Bu akşam rastlantı sonucu tanışmaları, daha sonra mutlak olan
tanışmayı biraz öne almıştı. kimse bundan şikayetçi değildi.
“Sizi dans ile daha çok yormak işime gelmedi. En azından yarın akşam da görebilmek
için dinlenmenizi sağlamalıyım diye düşündüm.” Yeni bir teklif ile söze devam
etmesi Mine’nin hoşuna gitti. Çekici birinin kibar davetini geri çevirmenin hiç
anlamı yoktu. Az önceki terbiyesizliğini de açıklama fırsatı bulmuştu.
“Yorgun olduğumu kabul etmem lazım. Bu son hafta sanırım her akşam
partilerdeydim. Yeni yıl partileri bitmek bilmiyor.”
“Katılmasak da olmuyor. Benim şansım sık sık yurt dışına çıkıyor olmam. Ya
gidiyor ya geliyor oluyorum çoğuna katılamıyorum.”
“Bu kadar seyahat de ayrı bir yorgunluk.”
“Öyle ama bak bu akşam buradayım ve bunca zamandır karşılaşmamış olmamızın
benim seyahatlerim yüzünden olduğunu bilerek kendime kızıyorum.” Çok hızlı mı
gidiyordu? Mine bir an bunu düşündü ama o da adamdan hoşlanmıştı. Neden olmasın
diye düşündü.
“Bazen olayları zamana bırakmak lazım!” Çünkü bir süre öncesine kadar
Yiğit yüzünden aklı karışıktı. Onun artık hayatında Melda vardı ve kendisi de
yeni kararlar aldığı için her ay başka birisi ile kısa flörtler yaşamıştı. Kafasında
bitirdiğini biliyordu. Yani bitirmişti… Tek sorun kalbi henüz buna ikna
olmamıştı.
İçkilerini tazeleyen garsona teşekkür eden Volkan son cümleye gülüyordu.
“Kaderci olduğunu söylemeyeceksin değil mi?”
“Hayır değilim. Sadece hayatta her şeyin bir düzen içinde yürüdüğüne ve
bizlerin yeni adımlara hazır olduğumuzda karşımıza çıkmasına inanırım. Öncesi
erken, sonrası geç olur.”
“Tam zamanında karşılaşmamıza” diye kadehini kaldırdı genç adam. Mine de
gülümsedi, kadehini kaldırdı. “Tam zamanında”
*****
Sedef, kardeşinin yüzünde hoş bir ifade ile masadaki adamı dinlediğini
görünce dans ettiği genç adamla bir parça için daha devam etmeye karar verdi.
Dansın sonuna doğru kalabalık bir grup kapıdan girdi. Arada tanıdık bir yüz
gören Sedef şaşkınlıkla duraladı.
Fırat, dört beş erkek ve bir o kadar kadının olduğu grubun içindeydi.
Bakışları hemen Ayça’yı arasa da bulamadı. O yoksa da başkası ile gelmiş
olmalıydı. Bu partide kendisinden başka kimi tanıyor olabilirdi? Bir çok
kişiyi! Fırat çok fazla şirketle çalışmıştı ve çalışmaya devam ediyordu.
Davet ettiği parti bu muydu? O kadar rastlantı olacağını düşünmüyordu.
‘Eminim başka yere götürecekti. Ben kabul etmeyince başka plan yapmış olmalı.
Kiminle geldi acaba?’ Merakını gidermek için yanlarına gitmeyi düşünmüyordu.
Masalarına doğru giden kalabalığı izlerken hepsinin keyfinin yerinde
olduğunu gördü. Dansa ayak uydurmaya çalışmaktan vazgeçip kavalyesinden özür
dileyip masasına doğru yürüdü. Oturduğu yerden onları incelemesi daha kolay
olacaktı.
Kardeşi Volkan Kapan ile tanıştırdığında genç adamı nereden
anımsadığını düşündü. Neyse ki Mine imdadına yetişmişti.
“Kendisi turizm sektörüne yeni giriş yaptı. Hakkında bir iki yazı
okumuştuk.”
“Anımsadım. Hayırlı olsun diyelim. Rakibimizsiniz artık!”
“Sizlere rakip olmak çok zor. Piyasada gerçekten çok iyi tanınıyor ve iyi
hizmet veriyorsunuz. Ben henüz bu sektörün çömeziyim. Kardeşinizin daha çok
ilgilendiğini bildiğim için ondan bir kaç tüyo almaya çabalıyorum.”
“Meslek sırlarımızı vermiyorsun değil mi Mine?”
“Sadece, artık kullanmadıklarımızı.” Üçü de gülmeye başlayınca yakın
masalardan başlar kendilerine doğru dönmüştü. Çünkü müzik bitmiş, kısa bir
sessizlik olmuştu.
Bu hareketlilik Fırat’ın da dikkatini çekip başını çevirince şaşkınlıkla
açılmıştı gözleri. Masadakilerden izin isteyip Sedef ile Mine’nin masasına
gitti. Onu bu akşam görmeyi düşünmemişti. Hayır dediği davetinden sonra
şirkette de karşılaşmamışlardı.
“Merhaba!”
Sedef, sesi duyunca başını hızla çevirdi. “Fırat? Merhaba.”
“Güzel bir parti. Eğleniyor musunuz?” Soruyu ortaya sormuştu ama Sedef’e
bakıyordu. Mine, gerilimi fark etmiş, “Evet, çok güzel bir parti. Seni Volkan
Kapan ile tanıştırayım.” Erkekler birbirini ölçüp el sıkışırken Mine devam
etti, “Ayça da geldi mi?”
Fırat ne o gecenin tadına, ne de aralarındaki iş ilişkisine yakışmayan bir
tavırla yanıtladı. “Bizim Ayça ile göbeğimiz bir mi kesildi sanıyorsunuz?
Gelmedi. O arkadaşları ile gitti.” Gereğinden fazla sert ve iğneleyici bir
yanıt olmuştu. Sedef de Mine de öyle düşünüyordu. Yüzleri ile bunu belli edince
Fırat derin bir nefes aldı.
“Kusura bakmayın, bu düşünce sıkça karşıma çıkmaya başladı. Sanırım
rahatsızlığım bundan.”
“Ayrılmaz ikili gibisiniz de buradaysa, masamıza davet et diyecektim.”
Mine, onun derdini anladığını belli ederek gülümsüyordu. Sedef ise kaşı gözü
ile kardeşine işaret etmeye çabalıyor, Mine bir an bile ondan yana bakmıyordu.
Fırat, bakışlarını Mine’ye çevirerek yanıtladı.
“Teşekkürler. Arkadaşlarımla geldim. Sizi görünce selam vereyim istemiştim.
İyi eğlenceler.”
“Arkadaşlarını da alıp bize katılabilirsin.” Sedef bu teklifin kendisinden
çıktığına şaşırmıştı.
Fırat, az önceki sert çıkışının üstünde durulmadığını anlayınca rahatladı.
“Çok kalabalığız, ama siz bize katılabilirsiniz.”
“Biz de öyle ne yazık ki. Kızlar pistteler. Suat da burada.”
“O zaman sonra yine uğrarım. iyi eğlenceler.”
Fırat, masasına giderken Mine’nin yakınında oturan adamın Esra’nın doğum
günündeki kişi olmadığını anımsadı. Sedef’in de yanında kimse yok gibiydi.
Koltuğunun onlara arkasının dönük olması kötüydü. İlk fırsatta yerini
değiştirecekti. Çok beklemedi. Boşalan bir koltuğa geçerek ikizlerin masasını
gözetim altına aldı. Kızlar pistten dönerken yabancı bir erkek de onlarla
masaya kadar geldi, Jale’ye teşekkür edip ayrıldı. Şimdi, masada dört kız ve
sadece iki erkek vardı. Bir süre daha bekleyip başka gelen olup olmadığını
izledi. Kendi masasındakilerin muhabbetlerine katılamadığını biliyor ama
dikkatini toplayamıyordu.
“Kimi kesiyorsun?”
“Kimseyi kesmiyorum.”
“Peki o zaman gözün dalıp nereye gidiyor? Kaç dakikadır aynı noktaya
bakıyorsun. Masada dört güzel bayan olunca hangisi olduğunu çözemedim. Üstelik
ikisi ikiz. Yani bu durumda senin şu yeni çalıştığın şirketin sahibinin kızları
mı bunlar?”
“Ben sizlere işimle ilgili ne çok şey anlatmışım! Biraz çenemi tutmam
lazım.”
“Şimdi zamanı değil. Hangisi?”
“Ayırt edemezsin boşa zorlama.”
“Yani hangisi olursa fark etmez, karıştırınca, aa pardon yanılmışım mı
diyorsun?”
“Çeneni dağıtmamı istemiyorsan sus.”
“Çeneni mi dağıtacaksın? Ciddi misin?”
Fırat, deminden beri kendisini sıkıştıran İsmail’e ters ters baktı. Yan
yana evlerde bir ay ara ile doğmuşlardı. Kardeşten öte arkadaşlık varsa o da
İsmail ile kendi arasındaki idi ve şu an ona gerçekten kızgındı.
“Sinirim tepemde, gelme üstüme.”
“Ne olduğunu anlat da yol bulalım.”
“Bu akşam için davet etmiştim, hayır dedi ve şimdi burada. O masaya kim
oturacak diye bekliyorum.”
“O masada başka kimse yoktu. Biri o erkekle gelip oturdu, diğerini biri
masaya bıraktı ve uzaklaştı. Sonra da diğer kızlar geldi.”
“Emin misin? Nereden biliyorsun?”
“Masadaki tek erkek sen misin? Bizim de gözümüz güzelliklere takılıyor. O
masada dört tane afet var. Tamam tamam bakma ters ters. bilmiyordum, bakmam bir
daha. Hem…”
Fırat, gülümsemeye başladı. İsmail gerçekten korkmuş gibiydi. “Eee? Hem
dedin kaldın!”
“Kimsenin gözü kapıda değil. Bekledikleri olsa en azından arada bir
bakarlar değil mi?”
“Haklı olabilirsin!”
“Bence de haklıyım ve bak ikizler tuvalete doğru gidiyor. Hadi sen de git.
Yolda yeniden konuşacak bir şeyler bulursunuz.”
“Gerek yok, masaya dönünce dansa kaldırırım.”
On dakika sonra ikili dans ediyordu. Sedef, tuvalete gidip gelirken masayı
belli etmeden incelemiş, Fırat’ın tek geldiğinden emin olmuştu. İki tarafında
da erkekler oturuyordu. Dönüş yolunda bakışları karşılaştığında Fırat’ın
gülümsemesine karşılık da vermişti. Bu da dans daveti ve birbirlerinin
kollarında dans etmeye kadar uzamıştı.
“Neden bana hayır dedin?”
“Kalktım ya dansa!”
“Bu geceye davetimi kastettiğimi biliyorsun. Anlamazlığa gelme.”
Sedef, hislerini çok ortaya dökmeden nasıl yanıt vereceğini kısa bir an
düşündü.
“Başka bir planım vardı. O iptal olunca kızlarla toplanalım dedik.”
Fırat, fırsatı bulduğu için sevinerek bir soru daha sordu. “Esra’nın doğum
günündeki arkadaşınla mı buluşacaktın? O neden yok bu akşam?”
“İşi varmış!”
“Seni ekecek kadar önemli ne işi varmış?” Kabalaşmış mıydı? Öyle düşünmeyen
Sedef, sakin bir sesle yanıtladı. “Karısı ile eğlenecekmiş!”
“Karısı mı? Evli miymiş? Sen bunu biliyor muydun?”
“Sen benim evli bir erkekle birlikte olacak birisi olduğumu mu
düşünüyorsun?” Sesine kızgın bir ton katmak için kendini zorlamıştı. Panikle
yanıtlayan Fırat’ı duyunca başarılı olduğunu anladı. “Elbette düşünmüyorum ama
o kadar normalmiş gibi anlatıyorsun ki şaşırdım.”
“Çünkü o benim kuzenim. Anne tarafımdan sanırım sevdiğim tek akrabam o ve
kardeşi.”
“Kuzen mi? Onlar kuzeniniz mi?”
“Neden o kadar şaşırdın?”
“Necdet Bey sanki yeni tanışmış gibi gelmişti. Yanılmışım.”
“Babam uzun zamandır görmemişti onları. O yüzden duraksadı karşısında
görünce.” Ailevi konuları daha fazla açıklamanın yeri değildi. Fırat da aynı
şeyleri düşünüyordu.
“Pekala, daha fazla kuzenlerini konuşmak istemiyorum.”
İkinci müzik boyunca da dans etmeyi sürdürdüler. Ortak tanıdıkları ve
birinin tanıyıp diğerinin tanımadığı kişilerle konuşarak geçen dans,
romantizmden çok uzaktı. Sanki eteklerdeki gereksiz taşlar dökülsün, dans
edenler de un ufak etsin diye konuşuyor gibiydiler. İşten, ilişkilerden, tatil
planlarından, gelen hediyelerden… Kısacası ikisi de duygular hariç her şeyden
bahsetti. Yine de kendilerini daha yakın hissettiklerini biliyorlardı. Bir süre
sonra müzik hızlanınca oturmak istediklerinde Fırat Sedef’e kendi arkadaşları
ile tanışmasını ve bir süre onlarla oturmasını önerdi. Yarım saat kadar sonra
garsonlara diğerlerinin masalarını da yanlarına taşımaları söylediler. Sedef,
kalabalık grubun keyifli olduğunu görüp kendi arkadaşlarının da onları
tanımasını istemişti.
Sedef ile
Fırat, muhteşem bir gece geçiriyordu. Fırat ilk kez tüm duvarları indirmiş ve
kendi arkadaş grubunun yanında çok eğlenceli biri olmuştu. Sedef o kadar çok
gülmüştü ki, artık utanmaya başlamıştı. Alkolün etkisi olduğunu düşünüyordu ama
her zamankinden daha az içtiğinin farkındaydı.
“Eğleniyor
musun, dememe gerek yok sanırım?”
“Kesinlikle yok.
Uzun zamandır bu kadar çok gülmemiştim. Arkadaşların çok neşeli
insanlar.”
“Öyledirler.
Hele de böyle bir güzelliği etkilemek istediklerinde.”
“Öyle deme,
kızlar da aynı neşeye sahip.”
“Evet öyleler.
Biz ilkokuldan beri hiç kopmadık. Aramıza sınıf farkını sokmadık. Kimisi düşük
gelirli bir memur, kimimiz büyük zengin bir ailenin veliahdı ama
hepimiz bu masanın etrafında eşitiz.”
“Güzel bir
arkadaşlık. Kimsenin kimseyi ezmediği böyle arkadaşlıklar benim çevremde yok.
Sanırım en büyük etken ilkokul yıllarımızdan beri aynı çevrede olmamız ve
hepsinin varlıklı olması.”
“Bu masa seni
rahatsız ediyor mu?”
“Ediyor gibi mi
duruyorum? Bir hata mı yaptım?” ikinci soruyu sorarken gözlerindeki
telaşlı korkuyu gizleyememişti.
Fırat, bir süre
o gözlerin dumanları arasında kayboldu. “Hayır aksine mutlu
gözüküyorsun.”
“Sen bana
söylemesen ben burada birilerinin diğerlerinden farklı olduğunu asla
anlamazdım. O yüzden bu saçma konuşmayı kapatalım. İnsanların gelirlerinin
yüksek olması, her zaman güzel değildir.” Bunu söylerken Fırat’a anlatmadığı
tehditler aklındaydı. Her an korumalarla gezdiğini biliyor ama nedenini sadece
zenginlikten sanıyordu. Oysa hepsinin hayatı tehlikedeydi. Babası önceki
tehdidi de anlatmış korumalardan asla kaçmamalarını söylemişti. İlk kez
babalarının da korktuğunu görüyorlardı. O nedenle hayatları biraz daha denetim
altındaydı. Herkesin konuk sandığı en az dört koruma etrafta kendilerini
izliyordu. Fırat, tüm bunlardan habersiz, genç kıza gayet yakın oturuyordu.
Sedef, bu yakınlıktan rahatsız değildi. Diğer tarafında oturan İsmail ile de
ara sıra konuşuyor, onun daha çok Jale ile muhabbet etmesinden hoşlanıyordu.
Jale, belki bu kez doğru birileri ile tanıştığını düşünebilirdi…
Umutsuz vaka
arkadaşını düşünmek yerine omzunda hafifçe dolaşan parmakların tadını
çıkartmayı tercih etti.
*****
Saat on ikiyi
vurduğunda iki ayrı mekanda üç ayrı çift yeni yıla birbirini öperek
giriyordu.
Necdet az önce
aldığı hediyenin sarhoşluğu ile sarılmıştı karısının dudaklarına. Dakikalardır
öpüyordu. Çok mutluydu ve bu kez kaybetmeyeceklerdi.
Mine, o akşam
tanıştığı ama etkilendiğini kabul ettiği adamın küçük öpücüğüne aynı şekilde
karşılık vermişti. İlk öpücük sayılmayacak kadar kısa olduğu için Volkan
homurdanmış ve yeniden öpmüştü. İkincisi çok daha iyiydi. Mine bundan
hoşlandığını kabul etmişti. Volkan ile yeniden görüşeceğini biliyordu. Uzun
zaman sonra nihayet öpüşünden tat aldığı birisi vardı.
Sedef, ise o
akşam Fırat’ın iyi niyet öpücüğünün devamını beklemişti. Fakat diğer
arkadaşları da yeni yılın ilk dakikalarını kutlamak isteyince o küçük varla yok
arası öpücükle yetinmek zorunda kalmıştı. Belki de böylesi daha iyiydi. Henüz
yanıtlanmamış çok soru vardı ve bu kadar keyifli bir ortam bunları konuşmak
için hiç uygun değildi. Herkes kutlamaları bitirmiş yerlerine oturmuştu ki
Fırat çenesinin altına parmaklarını koydu, yüzüne birkaç santim mesafeden
baktıktan sonra, “O sayılmaz, bence bunu gerçek yeni yıl öpücüğü saymalıyız.”
dedi ve uzun uzun öptü… Etraf hala loş olsa da masadakilerden tezahüratlar
yükselmişti.
*****
Yılın ilk günü öğlene doğru yenen sabah kahvaltısı yeni müjdelerle keyifli
bir hale bürünmüştü. Necdet zaten mutluluğunu saklayamıyordu. Bebek haberi
kızları çok mutlu etmişti. Henüz beş haftalık hamilelik herkesi tedirgin ediyor,
bu tedirginlik mutluluğu bastırmayı başaramıyordu. Sedef ve Mine Esra’yı kutladıktan
sonra, ona dinlenmesi için bir sürü şey söylediler. Kimse önceden yaşananların
tekrarlanmasını istemiyordu. Hatta işe dönüşümlü gitmeyi mutlaka evde yanında
birisinin kalmasını bile planlamışlardı.
Necdet, kardeş haberinin kızları için sürpriz olmamasına, bu kadar sevinçle
karşılanmasına çok sevinmişti. Yaşı çok ileriyken çocuk sahibi olmayı
düşünmemişti ama Esra hayatını değiştirmişti. O artık yeni bir bebek heyecanı
ile yaşıyordu. Kızlarını kucaklayıp geliştirdikleri fikre olumlu baktığını
söyledi. Esra ise sadece kendisini kötü hissettiği durumlarda yanında birisinin
olmasını isteyeceğini, hasta gibi davranmamalarını istemişti. O günü evde
birlikte geçireceklerdi.
Kızlar kahvaltı sonrası ellerinde kahveleri ile kış bahçesine geçmiş güzel
geçen yılbaşı partisini konuşuyorlardı. Fırat ve Volkan hakkında ikisi de uzun
uzun yaşadıkları anları paylaştılar. Neredeyse her bir saniyeyi anlatmışlardı
birbirlerine.
“Fırat ile devam edecek misiniz?”
“Hiç fikrim yok. Vedalaşırken yeni bir randevu almadı. Belki sadece gecenin
tadını çıkartmak için o kadar yakın davrandı. Biliyorsun daha önce de böyle
yapıp kendini geri çekmişti.”
“Biz erkekleri korkutuyoruz farkında mısın? Bir adım atıyor, üç adım geri
kaçıyorlar.”
“Volkan kaçtı mı?”
“Bu akşam için hayır dedim. Bakalım yeni randevu isteyecek mi?”
“Sence?”
“İstemezse kendi kaybeder.” İkisi de gülüyordu…
*****
Nihayet ilk üç ayı tamamlamış olan Esra rahatlamıştı. Doktoru da artık daha
rahat hareket edebileceğini, bebeğin sağlığının çok iyi olduğunu
söylemişti.
Mine ve Volkan bir süre çıkmış ama Volkan’ın iş yoğunluğu yüzünden yine
yurt dışına gitmesi ile ilişkinin bir yere gitmeyeceğini anlayan, uzaktayken
özlemediği için bu sonuca varan Mine ayrılmalarının ama dost kalmalarının daha
iyi olacağını söylemişti. Genç adamın ısrar etmemesi onun da benzer şeyler
hissettiğini gösteriyordu.
Sedef ile Fırat ise o geceden sonra ilişkilerinde ilerleme kaydetmek yerine
yine uzaklaşmışlardı. Bu ikinci kez oluyordu ve artık Sedef yakınlaşmayı
düşünmüyordu. Genç adamın neden böyle davrandığını hiç anlamamıştı. Zaten
görüşmeleri için zaman da yok gibiydi. Ocak ayının üçünde yurt dışına çıkmış,
on sekiz gün dönmemişti. Döndüğünde ise yurt içinde iki ayrı şehirde eğitim
programı vardı ve bu süre içinde Sedef’i iki kısa bir de uzun telefon
görüşmesinden başka aramamıştı. Şubat ayının sonuna geldiklerinde Fırat
şirkette toplamda yedi gün bulunmuştu. Kalan süreyi çoğunlukla yeni anlaştıkları
bir şirkette geçirmişti. Bir de yurt dışında bağlantısı olan firma olduğu için
yine sık sık seyahat etmeye başlamıştı. İngiltere ile ortak iş yapan,
personelinin bir kısmını eğitmek isteyen bir firma Şubat ayının son günü
Londra’ya yollamıştı. Dönüşü martın sonunu bulacaktı. Fırat gitmeden önce
vedalaşmak için aramış, yılbaşı gecesi hakkında tek laf etmemişti. Önemi olsa
böyle davranmayacağını bilecek kadar erkek arkadaşı olmuştu.
Sedef, tüm bunları düşününce hayatında kalıcı bir sevgili aradığına karar
vermişti. Mine de öyleydi. İkisinin de gerçekten birlikte olmayı düşündükleri
erkeklerle olamıyorlarsa onları düşünmek için bu kadar vakit ayırmanın gereği
yoktu.
*****
Kızların mart ayının on ikisindeki doğum gününden çıkan en bomba haber
Esra’nın ikiz erkek bebek beklemesi olmuştu. Cinsiyetlerini net göremeyen doktor,
ikizlerin birbirlerine sarılmış görüntüsünü basıp ultrason kağıdını anneye
uzattığında Esra keyifle ağlıyordu. Nihayet ayrılmışlar ve ikisinin de erkek olduğu anlaşılmıştı. Akşama kutlamanın anlamını büyüten bu yeni
haber hepsini çok mutlu etmiş, günü unutulmaz kılmıştı.
Büyük bir parti vermişler, Binnur Canel’de partiye katılmıştı. Aldığı haber
ile tüm neşesi ve rengi kaçan kadının kızlarını kutladıktan kısa süre sonra
partiden ayrılması bitmeyen bir dedikodu konusuydu. Ertesi günün gazetelerinde
yine aynı haberler yer alacaktı.
Son zamanların alışılagelmiş görüntüsü olarak Yiğit yine Melda ile
gelmişti. İlişkilerinin ciddiyet kazandığı ima edilse de henüz öyle bir adım
atmamıştı Yiğit.
Fırat ile Ayça ikilisinin iş ilişkisinde değişiklik yoktu. Yine çok yere
birlikte gidiyorlardı. Doğum günlerinde ise Fırat yoktu. Yurt dışında olacağını
zaten biliyordu Sedef ve çok da önemsememişti. O gün gelen telefon ise sürpriz
olmuş ve mutlu etmişti. Unutmamıştı! Sonra Ayça’nın anımsatmış olabileceğini
düşünüp canını sıkmıştı. Sonra da kendine kızıp gülümsemeye başlamıştı. Aramak
zorunda mıydı? Aramış, kutlamış dönüşte görüşeceklerini söylemişti. Bu bile
keyiflenmesi için yeterliydi.
Yeni yılın ilk üç ayı bittiğinde ne yasalar değişmiş, ne tehditler artmıştı.
Yeni tehditler gelmeyince polis dosyayı kapatmıştı. Necdet Bey artık kendi
ekibine geri dönmeyi düşünüyordu ki nisan ayının son haftası sürpriz bir
şekilde yasa meclise sunuldu. Meclis tatile girmeden görüşülüp yabancıların
yatırımlarının kısıtlanması konusunda karar çıkması neredeyse kesinleşmişti.
Haberi meclisteki dostlarından o gece almıştı ve düşündüğü tedbirlerin
azaltılmasını hemen aklından uzaklaştırmıştı. Yeni tedbirleri düşünüyordu. Kızlarına
doğum gününde hediye ettiği araçlar kurşun geçirmezdi. Tedbirlerin bunlarla
sınırlı kalmaması için her an tetikte duracak bir ekip oluşmuştu. Deniz yolu
ile gidiş gelişlerinde de tekne her gün didik didik aranıyordu. Bombalı saldırı
ihtimali her zaman vardı.
Bazen tüm bunlara değer mi diyordu… Sat gitsin… Sonra vazgeçiyordu. O
korkup sinecek biri değildi. tedbirini alır ve düşmanının kalleşçe değil
dürüstçe karşısına çıkmasını beklerdi. Fakat bu kez karşısında dürüst bir
düşman yoktu. Bunca zaman çeşitli şekillerde kendisini göstermiş ama asla
direkt karşısına çıkmamışlardı.
Yasa haberinin resmiyet kazanması ile yeni bir teklif alacağını ve bunun da
o düşmandan geleceğini biliyordu.
*****
Şirketin neredeyse tüm bilgilerini ele geçirmişti. Artık eskisi kadar sık
gelmese de her geldiğinde insanlardan istediği bilgileri rahatlıkla alıyordu.
Herkesle konuşabiliyor, masalarında onları ziyaret edebiliyor olmanın rahatlığı
ile hareket etmişti. Kimsenin aklına gelmeyecek tek şey onun bir casus
olacağıydı. Her şey tahmininden bile kolay olmuştu.
Bir kahve ya da çay içimi sırasında yapılan konuşmalarla zaten küçük
sırları kapıyordu. Üstün tarafı insanları belli ettirmeden konuşturmak
üzerineydi. Çok başarılı olduğu gerçekti. Polisin sorgu tekniklerinden çok
daha ileriydi kullandığı yöntemler.
Şirketin otoparkına inip arabasına doğru yürüdü. Oradaki kameraların
yerlerini çok iyi biliyordu. Hangisi en az görüntü alıyordu hangisi kör noktada
kalıyordu, hepsini öğrenmişti. Zaten gerektiği an güvenlik kameralarının
üzerlerine görüntü yükleyecek kadar da işinin ehliydi.
Arabasına bindikten sonra torpido gözünde sakladığı diğer telefonunu aldı.
Kayıtlı tek numarayı çevirdi ve dinlenemeyen telefonundan aramayı
gerçekleştirdi.
Diledikleri zaman…
Artık her şeye hazırlardı… Sadece son atağı yapacakları zamanı bildirecek
telefonu bekliyordu.
Oysa büyük patronunun başka planları vardı…
Oooo çok sıkı olmaya başladı hikaye ....
YanıtlaSileh biraz daha karıştık ama hala karışacağız... hem de bayaaaaa :)))))
Sil