27 Ocak 2016 Çarşamba

KORKUTAN MİRAS 18. Bölüm

Mine, odaya girdiğinde Sedef’i dalmış çalışırken buldu. Aşağıda içemediği kahvesinin yerine yenisini hazırlamak için odalarının bir köşesindeki makineye doğru yürüdü. Sedef, başını kaldırıp bakmış, neredeydin, diye sormuş, Mine’de kızlara denk geldim, biraz konuştum onlarla diye geçiştirmişti. Sedef’in yoğun işi olmalıydı ki kardeşinin yuvarlak yanıtının farkına bile varmamıştı.

Hazırladığı kahveden bir fincan da kardeşine doldurdu ve masasına götürdü. Lafı dolandırma gereği duymadan, “Fırat ile aranızda ne oldu?” diye sordu. Sedef şaşkınlıkla kaldırdı başını.


“Bir şey olmadı? Niye sordun?”
“Bizi karıştırmıyor farkındasın değil mi?”
“Bilmem, dikkat etmedim.”
“Ben ettim. Sen nasıl Yiğit konusunda netsen ben de Fırat konusunda netim. O bizi ayırt edebiliyor.”
“Yiğit konusunu kapattık sanıyordum.”
“Evet ama bu benim hatalı olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Üzgünüm. Seni çok saçma nedenlerle üzdüm. Hatta kırdım da!” Nihayet günlerdir yapmak istediği konuşmayı gerçekleştiriyordu. Heyecanlanmış, hatta elleri terlemeye başlamıştı. Hata kabul etmekte sorun yaşamazdı. Oysa ikizine karşı hata yapmadığı için bu duruma düşmenin telafisini bilemiyordu. Ya kırgınlığı geçmezse?
“Üzüldüm ama hiç kırılmadım. Sana kırılmam, senin için üzülürüm biliyorsun.”

“Şu an da benim için üzülüyorsun. Yiğit’i bir şekilde kaçırdığımın farkındayım ve bunda senin hiç suçun yok. Endonezya’da bir hata yaptığını anladı ama benim sandığım gibi seni düşündüğünden değil, beni istemediğindendi o vazgeçiş. Sen de şu an Fırat seni istemiyor sanıyorsun. Oysa o beni sen sanıp aranızdakileri çözmek için bir adım attı. Hatta bence ikinci adım için plan yapmaya başladı bile.”
“Sen ne yaptın? Fırat ile ne konuştun? Ne adımından bahsediyorsun?” Sedef paniklemişti.

Mine kısaca aşağıda yaşananları anlattı. Sedef şaşkınlıkla dinliyordu. “Ona oyun yapmak nereden aklına geldi? Hem zaten aramızda bir şey yoktu ki. Böyle bir şey yapmana gerek yoktu.”

“Sedef’ciğim, beni kandıramazsın. Adamdan hoşlanıyordun, o da sanki senden hoşlanıyor gibiydi. Sonra ne olduysa tüm davetlerini geri çevirdin. Sanırım Ayça ile olan yakınlıkları yüzünden ama bana dediğine göre Ayça sadece yanında çalışan biri.”

“Eminim öyledir. Aman neyse, beni ilgilendirmiyor. Ne onu, ne de diğerini düşünemem. Senin mobilyalarınla ilgili bir atölye açmayı düşünüyorduk ya. Bugün çok iyi bir yer bulduğunu bildiren bir e-posta aldım emlakçıdan. Sanırım ben istedim sanıyor.” Hem gülümsemiş hem de konuyu değiştirdiğini düşünüp rahatlamıştı.

Mine, bunu anlamış ve gülümseyerek yerinden kalkmıştı. Son zamanlarda yaptıkları en içten konuşmaydı. Masasına gitmek yerine masanın arkasına dolanıp kız kardeşinin kolsuz bluzundan açıkta kalan omzuna bir öpücük bıraktı. “Tekrar özür dilerim. Bir daha aramıza bir erkeğin girmesine izin vermeyeceğim. Fırat konusunda da sadece onun da seninle ilgili planları olduğunu bilmeni istedim. İşinize karışmak niyetinde değildim. Sen anlatmayınca ben de ondan bir şeyler öğrenmenin iyi olacağını düşündüm. Benim yolum kapandı ama senin halen açık bir kapın var.”

“O kapıyı da ben kapattım.”

*****

Kasım ayı içinde kızlara iki kez daha isimsiz çiçek gelmişti. Biri tenis antrenmanı yaptıkları spor salonuna, biri de eve!

Güvenlik görevlileri çiçekleri inceliyor, temiz olduklarından emin olunca teslim alıyorlardı. Necdet Bey eve gelen çiçekten sonra haberdar olmuştu daha önce de benzer şekilde kızlara bulundukları yerlere çiçek geldiğinden. Gittikleri yerlerin bu kadar iyi bilinmesi sinirine dokunmuştu. Ahmet ve Ali ile konuşmuş, kızların etrafında tuhaf birilerini gördükleri an müdahale etmelerini istemişti. Gelen çiçeklerin izini sürüp kim olduğunu anlamaları için de emir vermişti.

Her seferinde farklı bir çiçekçiden, nakit ödenerek sipariş veriliyordu. Sipariş verenlerin kimisinin kamera kayıtları vardı. Tanınmalarını sağlayacak bir görüntü elde edememişlerdi. Üstelik siparişi verenler aynı kişi de değildi. En az üç ayrı kişi olduklarını anlamışlardı.

Güvenlik ekibi Necdet beye durumu aktarmıştı. Daha önceki konuşmalarında ekibinin kızların özel hayatı ile ilgili şüpheleri olduğunu anlamış, böyle bir şey olsa haberi olacağını, şu anki durumu bunu göz ardı ederek değerlendirmelerini istemişti. Haklı çıkmıştı. Hiçbir erkek sevgilisine çiçeği bu kadar dolambaçlı yollarla ulaştırmak istemezdi.

 Ali ile Ahmet, ellerindeki görüntüleri sunduğunda Necdet tedirgin oldu. Yanılmamıştı, bu olayın normal bir hayran hareketi olmadığı kesinleşmişti.  
Adamlar çıktıktan sonra Mert’i aradı.  Mert ile ikisinin arasındaki sır halen sürüyordu. Gizli güvenlik ekibinden kimsenin haberi olmamıştı. Mert ile konuştuğunda güvenlik tedbirlerinin aynı şekilde kalmasına karar vermişlerdi. Gizli ekip çiçekler konusunda yeniden uyarılacaktı.

Necdet, son gelen zarfın içinden çıkan fotoğraflara bakıyordu. Tehditler sıklaşmıştı…


*****


Akşam Esra’nın doğum günü için evde küçük bir parti yapıyorlardı. İstanbul’daki akrabalara, yakın arkadaşlar ve Yiğit ile Melda da eklenmişti. Elli kişi kadar olan parti, yılbaşı partisi için biraz da prova niteliğindeydi.

Yiğit, Melda’yı daha önce de iki kez yalıya getirmişti. Aslında tatlı bir kadındı Melda. Hoş sohbet ve kibardı. Kızlarla da arası tahmin edilenden iyiydi. Mine bile artık umursamıyordu. En azından öyle gözüküyordu.

Yiğit, onun bu tavırlarını gördükçe doğru karar verdiğinden emin oluyordu. İlk zamanlarda sorun yaşasalar da zamanla atlatmışlardı. Bu akşam da Mine’nin yanında biri vardı. Yiğit tanımadığı genç adamı bir süre inceledi. bunu yaparken tek düşündüğü Mine idi. Ona layık biri ile mutlu olmasını istiyordu. Kendisi de o zaman mutlu olacaktı. Adamın elinin Mine’nin belinde gördüğünde içinde uyanan duyguları bastırdı. Yakışıklı, kibar biriydi. Hem genç kadınla da çok yakından ilgileniyor, başkalarına ise pek fazla ilgi göstermiyordu. Mine’nin de yüzünde erkeğe bakarken bir yumuşama oluyordu. Nihayet o da kendisine uygun birini bulmuştu. Yiğit artık mutlu olabilirdi. Keşke bu, düşünmek kadar kolay olabilseydi. Melda ile iyiydi ama bir tarafı,  aralarında noksan bir şeyler olduğunu hep hissediyordu.
    
Esra, düşük yaptığından beri daha durgun bir hayat sürüyordu. Ekim ayında doktoru ile yaptığı konuşmada artık kendisini yeni bir bebek için hazır hissettiğini söylemişti. Böylece bu süre içinde tamamen toparlanmış ve doktorunun izni ile yeniden hamile kalmak için doğum kontrol ilaçlarını bırakmıştı. 

Yakın arkadaşlarını katıldığı bir parti ile yeni yaşını kutlamak, kocasının hediyesi, zırhlı olduğunu bilmediği arabasının anahtarını almak moralini yükseltmişti. Seviyor, seviliyordu. İkizlerin aldığı bileklik ve kolye takımını de keyifle hemen takmıştı. Karşılıklı birbirlerinin zevklerini biliyor olmak hoşuna gidiyordu. Yine çok beğenerek kullanacağı bir takımı olmuştu.

Gecenin sonunda herkes yılbaşı için verilecek partiye davet edilmişti.

*****


Yılbaşı için aralık ayının son haftasında yalıda bir parti verilecekti. Tüm hazırlıklar tamamlanmış, davetliler bekleniyordu. Çok kalabalık olmayan partinin samimi geçmesi için her türlü konfor düşünülmüştü. Bahçenin ısıtılması da sağlanmıştı. Dileyen yağışsız kış gecesinde dışarıda da oturabilecekti.  
Evin içinde bir sürü görevli hizmet ediyordu. Hepsi özel olarak seçilmişti. Balo salonu olarak düzenlenen büyük salonda yüz kişiyi ağırlamak mümkündü. Davetliler özel olarak düzenlenmiş bir kontrol kapısından geçiyordu ama bunun farkına bile varmıyorlardı. Sessiz olan kapıda kimlerin üzerinde silah olduğu tespit ediliyordu. Necdet, son ayda yeni tehdit almasa da eskilerin etkisinden çıkabilmiş değildi. Evin çevresi güvenlik kameraları ile donatılmıştı. Benzer tedbirler şirkette de arttırılmıştı.

Davetlilerin çoğu geldiğinde açık büfe yemek servisi de başladı. Bir yanda canlı müzik çalıyor bir yanda insanlar kokteyl masalarında bir şeyler yerken konuşuyordu. Esra ve kızlar tüm konuklarla tek tek ilgilenirken yorulduklarını iyi saklıyorlardı.

Yiğit yine Melda ile katılmıştı partiye. Mine, bu kez de başka bir erkek arkadaş çağırdığı için Yiğit’in canı sıkılıyordu. Her ay başka birisi ile karşısına çıkıyordu. Üstelik bu kez şen kahkahaları canını daha çok yakıyordu. Kendisine ve Melda’ya hoş geldin derken de çok samimiydi. Yiğit, onun artık aklında, kalbinde yeri olmadığını anlayıp Melda’nın beline sarılıp yürüdü. Herkesin hayatında taşlar yerine oturuyordu.

Fırat ise Ayça’sız gelmişti. Sedef, genç adamı gördüğünde yanında kimi getirdiğini anlamak için bakmış ama kimseyi görememişti.  Sedef sormadan Fırat açıkladı. Ayça, başka bir müşterilerinin partisinde olacağını için selam söylemiş ve erken ayrılabilirse uğrayacağını, aksi halde mutlu yıllar dilediğini iletmesini istemişti.

Sedef, bu uzun açıklamanın ayrı olmanın hüznünden kaynaklandığını düşünüyordu. Mine’nin küçük oyunundan sonra içinde bir yerler minik de olsa bir umut oluşmuştu. Aradan geçen zaman o umudu da yok etmişti. Sedef, yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile eğlenmesini söyleyip başka konukların yanına gitti. Fırat, genç kızın arkasından bakarken gülümsüyordu. Şirketteki eğitim sürecinin bitmesine altı ay vardı. Sonra onu görmek pek mümkün olmayacaktı o zaman bu süreyi değerlendirmesi gerekiyordu. O akşam ilk adımı atacaktı. Ayça’yı hala kıskanıyordu. Bunu gözlerinde görmek hoşuna gitmişti.

Esra bir ara yatak odasına çıkmış, kısa bir süre dinlenmişti. Artık bu belirtilerin nedenini biliyordu. Bu kez kötü bir şey olmaması için dua edip, on dakikalık dinlenmenin yeteceğini düşünüp aşağı indi.   

Açık büfenin olduğu yerdeki kalabalık azalmıştı. Deniz ürünlerinin ağırlıklı olduğu akşamın olmazsa olmaz lezzetlerine şarap ve şampanya eşlik etmişti. Üç barmenin aralıksız çalıştığı bar kısmına geçen Sedef, alkolsüz bir kokteyl istedi.  Hemen herkes meyve tabakları ve kuruyemişler eşliğinde küçük kanepelerle dolu masalarda içkilerini içiyordu. O da kendine en uygun masayı bulmak için gözlerini etrafta gezdirdi.

Fırat, Sedef’i dansa kaldırmayı düşünüyordu. Bir türlü sıra gelmemişti. İkizler bol bol dans etmişti. Bunlar genelde eski arkadaşları ya da babasının iş arkadaşları oluyordu. Hiç birinin özel olduğunu hissetmemiş, Sedef kimseyle yakınlık kurmamıştı. Bu cesaret vermişti Fırat’a. Mine ise artık erkek arkadaşı ile dans etmeye başlamıştı. Kısa bir an Yiğit’ten tarafa baktı. Yanılmamıştı, gözlerini Mine’ye dikmiş bu dansı izliyordu. Yiğit’in yerinde olmadığı için kendini şanslı hissediyordu.

Sedef’i dansa kaldırmak için yürürken kapı tarafında bir hareketlilik hissetti. Gece çok ilerlediği için yeni birilerinin gelmesini beklemiyordu. Ama Sedef birisini bekliyor olmalıydı ki bir anda bardan ayrılmış ve yüzünde büyük bir gülümseme ile kapıdan gireni karşılamış, sarılarak hoş geldin demişti. Genç adam da Sedef’e sarılmış yanaklarından öpüyordu. Bir sürü kişiyi karşılarken izlemişti ama ilk kez birisi ile böyle sarılmıştı genç kız. Kaşlarını çattığını fark etmemişti ama gözlerinin kısıldığını kısa bir an sora görüşü bozulunca anladı. O kadar dikkatli bakıyordu ki görüntü buğulanmış gibi geldi. Kafasını başka tarafa çevirdiğinde Mine ve sevgilisinin Sedef ile yanındaki adamın olduğu tarafa yürüdüğünü gördü. önce Mine sonra da diğer erkek sarılmıştı gelene. Bunlar birbirini tanıyordu! Kimdi bu kapıdan giren?

Yanıt o erkeğin elinin belinde olmasında gizliydi. İki dakika önce Yiğit’e acırken aynı durumda buldu kendisini. Diğer erkekler de sinir bozmuştu ama bu kez canı sıkılmıştı. Hayır, bunu sıkılmak olarak basitleştiremiyordu. Canı mı yanıyordu? Kesinlikle içinde bir yerler acıyordu.

Sedef, gelen erkeği babasının yanına götürdü. Adam elini genç kızın belinden o ana kadar çekmemişti. Sadece el sıkışmak için bırakıp hemen sonra yeniden sarılmıştı.

Gecenin tüm tadı kaçmıştı. Gitmek için fırsat kolluyordu. Birilerinin vedalaşmak için Necdet beyin olduğu tarafa gitmelerinin ardından o da hareketlendi. Yeterince orada vakit geçirmiş, yeni müşteriler için gereken tanışmaların bir kısmını gerçekleştirmiş, muhteşem yiyecekler eşliğinde şampanyasını yudumlamıştı. Hepsi için teşekkür edecek ve gözünün önünde flört eden ikiliye daha fazla katlanmayacaktı.

Kızların erkek arkadaşlarının Necdet Beyin yanında olduğunu, ikizlerin ise başka bir yerde kendi yaşlarında birileri ile konuştuklarını görünce harekete geçti. Son dansa gelindiğini düşünüp Sedef’e yaklaştı. Sanki emin değilmiş gibi, “Sedef?” diye seslendi. Genç kızın dönmesi ile rahat nefes almış gibi yapıp elini uzattı. “Dans edelim mi?” 

Sedef, bunu beklemediğini ve şaşırdığını kabul etti. Geceyi dans etmeden bitireceğinden emindi Fırat’ın. Ayça olmayınca başka birisi ile dans etmeyi düşünmüyor sanmıştı. Piste yürüyüp ilk adımlarını attıklarında doğal bir uyumla dans ettiklerini görüp gülümsedi Sedef. “Dans etmeyi biliyormuşsun! O zaman niye bu saate kadar hiç dans etmedin?”
“Beni merak ettiysen neden dansa sen kaldırmadın?” 

“Merak ettiğimi söylemedim. Tüm konuklarımızın eğlendiğini görmek istiyoruz. Ayrıca erkeklerin davet etmesi gerektiğini öğrenerek büyüdüm.” Çok da doğru değildi. İstedikleri şey için savaşmaları gerektiğini de öğrenmişlerdi. Sadece genel geçer kurallar konusunda daha dikkatli olmalarını, karşı tarafın onurunu zedeleyecek hareketlerden kaçınmaları gerektiğini söyleyen bir dedeleri vardı. Aynı dede torunlarına, asla kendinizi ezdirmeyin. Sizin onurunuz her şeyden önemli, de diyordu. Toplum kurallarının bir kısmı esnemiş ama erkeklerin kadınlara olan tavırlarında çoğu kural değişmemişti.

Ben de öyle tahmin ettim. Tüm davetleri kabul ettiğini fark ettim. Şansımı denediğim için sevgilinden yumruk yemeyeceğimi umuyorum.” Yanıt? Ne diyecekti? Belki de sevgilisi değildi!
“Arkadaşlarıma kızmayacak kadar medenidir.” Fırat, hayal kırıklığı yaşadığını saklamaya çabaladı. Gülümsedi. “Benden üstün olduğunu kabul etmem lazım. Zaten bir şey söylerse, geceyi böyle bir güzellikle dans etmeden noktalamak, yeni sene için uğursuzluk olabilir, diye dansa kaldırdığımı söylerim.” Şaka mıydı? Değildi. Gerçekten böyle düşünüyordu. Umutlarının yerle bir olması düşüncelerine çok etki etmemişti. Boşa harcadığı ayları düşündü. İkisi için gelecek görmemişti. Aklındakileri yapana kadar geçecek zamanı düşününce haklı olduğunu biliyordu. Yine de kaybettiği gerçeğini kafasından atamıyordu.

Sedef, cümlelerin ardında anlamlar aramayacak kadar kendini soyutlamıştı. Basit bir flört ve ortamı yumuşatma çabasıydı bunlar. Yiğit’in Mine’ye attığı bakışları defalarca kez yakalamıştı ama Fırat’ı hiç öyle görmemişti. Gülümseyerek konuşan bu kez Sedef’ti. “Ayça’nın olmaması kötü olmuş desene.” 

“Neden?” Ayça nereden çıkmıştı yine?
“O zaman uğursuzluk ihtimali olmazdı. Bol bol dans ederdiniz.” İkisinin birlikte olmasına takılmadığını, bunun kendisini üzmediğini daha açık nasıl anlatabilirdi?

Fırat, bunu ya anlamamış ya  da anlamazlığa gelmişti. Aynı rahatlıkla yanıtladı, “Ayça burada olsaydı da son dansı seninle yapmayı tercih ederdim. Hatta senin için uygunsa yılbaşı gecesi de seninle dans etmek isterim. Erkek arkadaşınla bir planın yoktur umarım!”

“Elbette ki var. Eminim Ayça’nın da o gece için planları vardır. Yoksa yine ayrı partilere mi davetlisiniz?” 

Fırat küçük hatta seksi denecek kadar küçük bir kahkaha ile kulağına eğildi, “Sanırım ikimiz hakkında yanlış fikirlerin var. O benim yardımcım. Sevgilim değil.” 

Sedef, biraz kendini geri çektiğinde ne kadar yakın dans ettiklerini fark etti. Erkeğin gözlerine bakarken “İş ilişkisinden öte bir şey yok yani?” diye sordu. 
“Hiç olmadı.” diyen dudaklar samimi gözüküyordu. Üstelik çok da öpülesiydi. Sonra babasının yanında duran genç adama baktı, “Bazı açıklamalar ve davetler o kadar geç kalıyor ki. Sanırım o yüzden çok da inandırıcı gelmiyor. Müzik bitti. Konuklarımın yanına gitmeliyim.”  

*****


Partiden sonra herkes yorgunlukla odasına çekilmişti. Necdet Bey o akşam yaptığı bazı konuşmalar ile ilgili notlar almak için çalışma odasına girdi. Masasının üstünde duran zarfa şaşkınlıkla baktı. Kendisi bırakmamıştı. İçini açtığında her tarafı bir toz kapladı. İlk aklına gelen şarbon olmuştu. Şarbonu tanımıyordu ama ölümcül olduğunu biliyordu. Panikle evdekileri o odaya sokmadan uzaklaştırmak için yakın koruması Ali’yi aradı. Hemen kapısının önündeydi ama içeri girmemesini söyledikten sonra olanları anlattı. Ali o odaya kimin girdiğini bilmiyordu. Tozun şarbon olma ihtimaline karşı kimseyi içeri sokmayacaktı. Diğer güvenliklerden iki kişiyi çağırıp kızları ve Esra hanımı oradan çıkartmasını söyledi. 

Zarfın içinden küçük bir kağıt düşmüştü… “Satmadığın her dakika ölüme biraz daha yaklaşıyorsun” 

Önceki tehdit mesajı ile aynı yazı mıydı? Büyük ihtimalle öyleydi. Evin içinde yine bir panik havası oluşmuştu. Esra telaş yapmak istemiyordu. İkinci kez düşük yapmayı aklına bile getirmek istemezken bu korku ile aksini ummak büyük hayalperestlik diyordu. Ama yine de derin nefeslerle kendini rahatlattı. Kızlar babalarının yanına girmek için ısrarcı olunca içeriden Necdet’in sesini duydular. Kesinlikle içeri girmelerine izin vermiyordu.

Esra, eşine iyi olduklarını ve annesinin evine gideceklerini söyleyip herkesi rahatlattı. Aklı Necdet’te kalmıştı. Kocasının evde bulunan gaz maskelerinden biri ile oturduğunu ve artık o tozu solumadığını bilse de ilk anda ne kadar soluduğu konusunda fikri yoktu. Yeniden baba olacağını öğrenmeden ölmesine izin veremeyecekti. 

En yakın hastaneden karantina ekibi çağırılmıştı. Polisler de evi sarmıştı. Hiç siren çalınmamış, hiç ışık yakılmamıştı. Kimse o evde böyle bir sorun olduğunu anlamayacaktı. Karantina ekibi geldiğinde ambulansı gören komşuların da en çok partide biri fenalaştı diye düşüneceğini umuyorlardı.
  
Güvenlik görevlileri kızları ve Esra’yı Hümeyra Hanımın evine getirmişti. Esra kısaca annesine olanları anlatmıştı. Hümeyra Hanım paniklemiş ama kızının sakin tavrı ile biraz rahatlamıştı. Esra kendisine şaşıyordu nasıl bu kadar sakin olabiliyordu? Sonra elini karnına götürdü ve gücü nereden aldığını anlayıp gülümsedi. Babası da dayanacak, çocuğuna, belki de oğluna kavuşacaktı.
  
Suat, Banu ile erken ayrılmıştı partiden. Bir başka davete gitmişlerdi. Henüz eve yeni geldiği için olaylardan habersiz, karşısındakilere bakıyordu. Bir kez de ona anlatıldı her şey. Karantina ekibi ile hastaneye giden Necdet, karısını arayıp iyi olduğunu, zarfın içinden çıkan tozun sadece bebe pudrası olduğunu, korkutma amaçlı yapılmış bir saldırı olduğunu söylediğinde gülmeye, gülerken ağlamaya başlamıştı genç kadın. Telefonun hoparlörünü açtığı için herkes aynı anda rahatlamıştı. İki saate yayılmış telaş yerini rahatlamaya bırakmıştı. 


***** 


Eşinin ve kızlarının aksine Necdet polislerle görüşürken hiç rahat değildi. Evde ve bahçede bir sürü kamera vardı ama çalışma odasını gösteren kameralar devre dışı bırakılmıştı. Bunu o gece orada olanlardan birisinin yaptığından emindi polisler. Necdet de onlar gibi düşünüyordu. Evine yabancı olarak sadece güvenlik firmasının denetiminden geçen garsonlar ve birkaç fazladan koruma girmişti. kameraların bina dışından bir yerden yönlendirilmesi mümkündü ve bunu araştıracaklardı.  

O gece kimseye uyku yoktu. Sabaha kadar güvenlik ekibinden de sonuç isteyen Necdet, en azından eşinin ve kızlarının sağlığından şüphe etmiyordu. Oradaki güvenlik tedbirleri paranoyaklık seviyesine çıkartılmıştı. Evin içinde ve dışında düzinelerce adam vardı. Üstelik dört tane de kadın güvenlik görevlisi evdeki kadınların yanından bir an olsun ayrılmıyordu.  

***** 
  
Ahmet Doğanay, tüm elemanlarını karşısına dizdiğinde bir kişinin noksan olduğunu gördü. 

“Nazif nerede? O kadınların yanında mı?” 
“Hayır, Nazif dün akşam burada görevliydi. Sonra da evine gitti. Bu olaylar olduğunda onu aradık ama telefonu kapalıydı. Evindedir.” 
“Hemen arayın gelsin.” 
Birkaç dakika sonra Nazif Değirmenci’nin ne cep ne de ev telefonunun yanıt vermediğini söyleyen adamına adresine gidip kontrol etmesini söyledi. Neler oluyordu? 

*****  

Polisler evdeki diğer kameraların görüntülerini kontrol ederken çalışma odasına girdiği muhtemel bir sürü misafir olduğunu, hepsinin sorguya çekilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Kamera açıları kimlerin içeri girdiğini tam göstermese de o tarafa yürüyen herkesi tespit edebilmişlerdi. Necdet şiddetle itiraz etti buna. Elle tutulur başka bir ipucu bulunmaz ise o zaman kendi vereceği isimlerin bir şekilde sorgulanmasını kabul edebilirdi, iş arkadaşlarının zan altında tutulması çok çirkindi. Sadece aile dostları da değil, şirketten birçok kişi de aynı odaya girmişti. Yiğit ile Melda, hatta Fırat bile girmişti kameraya göre! Önceliği Nazif Değirmenci’ye vermelerini istedi. Ortadan kaybolduğuna göre şüpheli olması gereken oydu.

Polis ile birlikte Nazif’in evine giden güvenlik görevlileri geri dönmüştü. Nazif evinde değildi. Komşuları bir gün önce görmüşlerdi en son. Evden çıkarken yanında valiz olduğunu söyleyen birisi de şüphelerin tamamen ona yönelmesini sağlamıştı. Hazırlıkları bir gün önceden yapmış, son gün görevi bir başkasına devretmiş olabilirdi. Polis tek kişinin işinin olamayacağından emindi.

Bu olay, önceki silahlı saldırı ile aynı ekibe verilecekti. Sonuçta birkaç ay ara ile aynı insanı ikinci kez ölümle burun buruna getiren bir saldırı gerçekleşmişti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder