Mine,
odaya girdiğinde Sedef’i dalmış çalışırken buldu. Aşağıda içemediği kahvesinin
yerine yenisini hazırlamak için odalarının bir köşesindeki makineye doğru
yürüdü. Sedef, başını kaldırıp bakmış, neredeydin, diye sormuş, Mine’de kızlara
denk geldim, biraz konuştum onlarla diye geçiştirmişti. Sedef’in yoğun işi
olmalıydı ki kardeşinin yuvarlak yanıtının farkına bile varmamıştı.
Hazırladığı
kahveden bir fincan da kardeşine doldurdu ve masasına götürdü. Lafı dolandırma
gereği duymadan, “Fırat ile aranızda ne oldu?” diye sordu. Sedef şaşkınlıkla
kaldırdı başını.
“Bir şey
olmadı? Niye sordun?”
“Bizi
karıştırmıyor farkındasın değil mi?”
“Bilmem,
dikkat etmedim.”
“Ben
ettim. Sen nasıl Yiğit konusunda netsen ben de Fırat konusunda netim. O bizi
ayırt edebiliyor.”
“Yiğit
konusunu kapattık sanıyordum.”
“Evet ama
bu benim hatalı olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Üzgünüm. Seni çok saçma
nedenlerle üzdüm. Hatta kırdım da!” Nihayet günlerdir yapmak istediği konuşmayı
gerçekleştiriyordu. Heyecanlanmış, hatta elleri terlemeye başlamıştı. Hata kabul
etmekte sorun yaşamazdı. Oysa ikizine karşı hata
yapmadığı için bu duruma düşmenin telafisini bilemiyordu. Ya kırgınlığı
geçmezse?
“Üzüldüm ama hiç kırılmadım. Sana kırılmam, senin için üzülürüm
biliyorsun.”
“Şu an da benim için üzülüyorsun. Yiğit’i bir şekilde kaçırdığımın
farkındayım ve bunda senin hiç suçun yok. Endonezya’da bir hata yaptığını
anladı ama benim sandığım gibi seni düşündüğünden değil, beni istemediğindendi
o vazgeçiş. Sen de şu an Fırat seni istemiyor sanıyorsun. Oysa o beni sen sanıp
aranızdakileri çözmek için bir adım attı. Hatta bence ikinci adım için plan
yapmaya başladı bile.”
“Sen ne yaptın? Fırat ile ne konuştun? Ne adımından bahsediyorsun?” Sedef
paniklemişti.
Mine kısaca aşağıda yaşananları anlattı. Sedef şaşkınlıkla dinliyordu. “Ona
oyun yapmak nereden aklına geldi? Hem zaten aramızda bir şey yoktu ki. Böyle
bir şey yapmana gerek yoktu.”
“Sedef’ciğim, beni kandıramazsın. Adamdan hoşlanıyordun, o da sanki senden
hoşlanıyor gibiydi. Sonra ne olduysa tüm davetlerini geri çevirdin. Sanırım
Ayça ile olan yakınlıkları yüzünden ama bana dediğine göre Ayça sadece yanında
çalışan biri.”
“Eminim öyledir. Aman neyse, beni ilgilendirmiyor. Ne onu, ne de diğerini
düşünemem. Senin mobilyalarınla ilgili bir atölye açmayı düşünüyorduk ya. Bugün
çok iyi bir yer bulduğunu bildiren bir e-posta aldım emlakçıdan. Sanırım ben
istedim sanıyor.” Hem gülümsemiş hem de konuyu değiştirdiğini düşünüp rahatlamıştı.
Mine, bunu anlamış ve gülümseyerek yerinden kalkmıştı. Son zamanlarda
yaptıkları en içten konuşmaydı. Masasına gitmek yerine masanın arkasına dolanıp
kız kardeşinin kolsuz bluzundan açıkta kalan omzuna bir öpücük bıraktı. “Tekrar
özür dilerim. Bir daha aramıza bir erkeğin girmesine izin vermeyeceğim. Fırat
konusunda da sadece onun da seninle ilgili planları olduğunu bilmeni istedim.
İşinize karışmak niyetinde değildim. Sen anlatmayınca ben de ondan bir şeyler
öğrenmenin iyi olacağını düşündüm. Benim yolum kapandı ama senin halen açık bir
kapın var.”
“O kapıyı da ben kapattım.”
*****
Kasım ayı içinde kızlara iki kez daha isimsiz çiçek gelmişti. Biri tenis
antrenmanı yaptıkları spor salonuna, biri de eve!
Güvenlik görevlileri çiçekleri inceliyor, temiz olduklarından emin olunca
teslim alıyorlardı. Necdet Bey eve gelen çiçekten sonra haberdar olmuştu daha
önce de benzer şekilde kızlara bulundukları yerlere çiçek geldiğinden.
Gittikleri yerlerin bu kadar iyi bilinmesi sinirine dokunmuştu. Ahmet ve Ali
ile konuşmuş, kızların etrafında tuhaf birilerini gördükleri an müdahale
etmelerini istemişti. Gelen çiçeklerin izini sürüp kim olduğunu anlamaları için
de emir vermişti.
Her seferinde farklı bir çiçekçiden, nakit ödenerek sipariş veriliyordu.
Sipariş verenlerin kimisinin kamera kayıtları vardı. Tanınmalarını sağlayacak
bir görüntü elde edememişlerdi. Üstelik siparişi verenler aynı kişi de değildi.
En az üç ayrı kişi olduklarını anlamışlardı.
Güvenlik ekibi Necdet beye durumu aktarmıştı. Daha önceki konuşmalarında
ekibinin kızların özel hayatı ile ilgili şüpheleri olduğunu anlamış, böyle bir
şey olsa haberi olacağını, şu anki durumu bunu göz ardı ederek
değerlendirmelerini istemişti. Haklı çıkmıştı. Hiçbir erkek sevgilisine çiçeği
bu kadar dolambaçlı yollarla ulaştırmak istemezdi.
Ali ile Ahmet, ellerindeki
görüntüleri sunduğunda Necdet tedirgin oldu. Yanılmamıştı, bu olayın normal bir
hayran hareketi olmadığı kesinleşmişti.
Adamlar çıktıktan sonra Mert’i aradı. Mert ile ikisinin arasındaki
sır halen sürüyordu. Gizli güvenlik ekibinden kimsenin haberi olmamıştı. Mert
ile konuştuğunda güvenlik tedbirlerinin aynı şekilde kalmasına karar
vermişlerdi. Gizli ekip çiçekler konusunda yeniden uyarılacaktı.
Necdet,
son gelen zarfın içinden çıkan fotoğraflara bakıyordu. Tehditler sıklaşmıştı…
*****
Akşam Esra’nın doğum günü için evde küçük bir parti yapıyorlardı.
İstanbul’daki akrabalara, yakın arkadaşlar ve Yiğit ile Melda da eklenmişti.
Elli kişi kadar olan parti, yılbaşı partisi için biraz da prova niteliğindeydi.
Yiğit, Melda’yı daha önce de iki kez yalıya getirmişti. Aslında tatlı bir
kadındı Melda. Hoş sohbet ve kibardı. Kızlarla da arası tahmin edilenden
iyiydi. Mine bile artık umursamıyordu. En azından öyle gözüküyordu.
Yiğit, onun bu tavırlarını gördükçe doğru karar verdiğinden emin oluyordu.
İlk zamanlarda sorun yaşasalar da zamanla atlatmışlardı. Bu akşam da Mine’nin
yanında biri vardı. Yiğit tanımadığı genç adamı bir süre inceledi. bunu
yaparken tek düşündüğü Mine idi. Ona layık biri ile mutlu olmasını istiyordu.
Kendisi de o zaman mutlu olacaktı. Adamın elinin Mine’nin belinde gördüğünde
içinde uyanan duyguları bastırdı. Yakışıklı, kibar biriydi. Hem genç kadınla da
çok yakından ilgileniyor, başkalarına ise pek fazla ilgi göstermiyordu.
Mine’nin de yüzünde erkeğe bakarken bir yumuşama oluyordu. Nihayet o da
kendisine uygun birini bulmuştu. Yiğit artık mutlu olabilirdi. Keşke bu,
düşünmek kadar kolay olabilseydi. Melda ile iyiydi ama bir tarafı, aralarında
noksan bir şeyler olduğunu hep hissediyordu.
Esra, düşük yaptığından beri daha durgun bir hayat sürüyordu. Ekim ayında
doktoru ile yaptığı konuşmada artık kendisini yeni bir bebek için hazır
hissettiğini söylemişti. Böylece bu süre içinde tamamen toparlanmış ve
doktorunun izni ile yeniden hamile kalmak için doğum kontrol ilaçlarını
bırakmıştı.
Yakın arkadaşlarını katıldığı bir parti ile yeni yaşını kutlamak, kocasının
hediyesi, zırhlı olduğunu bilmediği arabasının anahtarını almak moralini
yükseltmişti. Seviyor, seviliyordu. İkizlerin aldığı bileklik ve kolye takımını
de keyifle hemen takmıştı. Karşılıklı birbirlerinin zevklerini biliyor olmak
hoşuna gidiyordu. Yine çok beğenerek kullanacağı bir takımı olmuştu.
Gecenin sonunda herkes yılbaşı için verilecek partiye davet edilmişti.
*****
Yılbaşı için aralık ayının son haftasında yalıda bir parti verilecekti. Tüm
hazırlıklar tamamlanmış, davetliler bekleniyordu. Çok kalabalık olmayan
partinin samimi geçmesi için her türlü konfor düşünülmüştü. Bahçenin ısıtılması
da sağlanmıştı. Dileyen yağışsız kış gecesinde dışarıda da
oturabilecekti.
Evin içinde bir sürü görevli hizmet ediyordu. Hepsi özel olarak seçilmişti.
Balo salonu olarak düzenlenen büyük salonda yüz kişiyi ağırlamak mümkündü.
Davetliler özel olarak düzenlenmiş bir kontrol kapısından geçiyordu ama bunun
farkına bile varmıyorlardı. Sessiz olan kapıda kimlerin üzerinde silah olduğu
tespit ediliyordu. Necdet, son ayda yeni tehdit almasa da eskilerin etkisinden
çıkabilmiş değildi. Evin çevresi güvenlik kameraları ile donatılmıştı. Benzer
tedbirler şirkette de arttırılmıştı.
Davetlilerin çoğu geldiğinde açık büfe yemek servisi de başladı. Bir yanda canlı
müzik çalıyor bir yanda insanlar kokteyl masalarında bir şeyler yerken
konuşuyordu. Esra ve kızlar tüm konuklarla tek tek ilgilenirken yorulduklarını
iyi saklıyorlardı.
Yiğit yine Melda ile katılmıştı partiye. Mine, bu kez de başka bir erkek
arkadaş çağırdığı için Yiğit’in canı sıkılıyordu. Her ay başka birisi ile
karşısına çıkıyordu. Üstelik bu kez şen kahkahaları canını daha çok yakıyordu.
Kendisine ve Melda’ya hoş geldin derken de çok samimiydi. Yiğit, onun artık
aklında, kalbinde yeri olmadığını anlayıp Melda’nın beline sarılıp yürüdü. Herkesin
hayatında taşlar yerine oturuyordu.
Fırat ise Ayça’sız gelmişti. Sedef, genç adamı gördüğünde yanında
kimi getirdiğini anlamak için bakmış ama kimseyi görememişti. Sedef sormadan Fırat açıkladı. Ayça, başka bir
müşterilerinin partisinde olacağını için selam söylemiş ve erken ayrılabilirse
uğrayacağını, aksi halde mutlu yıllar dilediğini iletmesini istemişti.
Sedef, bu uzun açıklamanın ayrı olmanın hüznünden kaynaklandığını
düşünüyordu. Mine’nin küçük oyunundan sonra içinde bir yerler minik de olsa bir
umut oluşmuştu. Aradan geçen zaman o umudu da yok etmişti. Sedef, yüzüne
yerleştirdiği gülümseme ile eğlenmesini söyleyip başka konukların yanına
gitti. Fırat, genç kızın arkasından bakarken gülümsüyordu. Şirketteki
eğitim sürecinin bitmesine altı ay vardı. Sonra onu görmek pek mümkün
olmayacaktı o zaman bu süreyi değerlendirmesi gerekiyordu. O akşam ilk adımı
atacaktı. Ayça’yı hala kıskanıyordu. Bunu gözlerinde görmek hoşuna gitmişti.
Esra bir ara yatak odasına çıkmış, kısa bir süre dinlenmişti. Artık bu
belirtilerin nedenini biliyordu. Bu kez kötü bir şey olmaması için dua edip, on
dakikalık dinlenmenin yeteceğini düşünüp aşağı indi.
Açık büfenin olduğu yerdeki kalabalık azalmıştı. Deniz ürünlerinin
ağırlıklı olduğu akşamın olmazsa olmaz lezzetlerine şarap ve şampanya eşlik
etmişti. Üç barmenin aralıksız çalıştığı bar kısmına geçen Sedef, alkolsüz bir
kokteyl istedi. Hemen herkes meyve
tabakları ve kuruyemişler eşliğinde küçük kanepelerle dolu masalarda içkilerini
içiyordu. O da kendine en uygun masayı bulmak için gözlerini etrafta gezdirdi.
Fırat, Sedef’i dansa kaldırmayı düşünüyordu. Bir türlü sıra gelmemişti. İkizler
bol bol dans etmişti. Bunlar genelde eski arkadaşları ya da babasının iş
arkadaşları oluyordu. Hiç birinin özel olduğunu hissetmemiş, Sedef kimseyle
yakınlık kurmamıştı. Bu cesaret vermişti Fırat’a. Mine ise artık erkek arkadaşı
ile dans etmeye başlamıştı. Kısa bir an Yiğit’ten tarafa baktı. Yanılmamıştı,
gözlerini Mine’ye dikmiş bu dansı izliyordu. Yiğit’in yerinde olmadığı için
kendini şanslı hissediyordu.
Sedef’i dansa kaldırmak için yürürken kapı tarafında bir hareketlilik
hissetti. Gece çok ilerlediği için yeni birilerinin gelmesini beklemiyordu. Ama
Sedef birisini bekliyor olmalıydı ki bir anda bardan ayrılmış ve yüzünde büyük
bir gülümseme ile kapıdan gireni karşılamış, sarılarak hoş geldin demişti. Genç
adam da Sedef’e sarılmış yanaklarından öpüyordu. Bir sürü kişiyi karşılarken
izlemişti ama ilk kez birisi ile böyle sarılmıştı genç kız. Kaşlarını çattığını
fark etmemişti ama gözlerinin kısıldığını kısa bir an sora görüşü bozulunca
anladı. O kadar dikkatli bakıyordu ki görüntü buğulanmış gibi geldi. Kafasını
başka tarafa çevirdiğinde Mine ve sevgilisinin Sedef ile yanındaki adamın
olduğu tarafa yürüdüğünü gördü. önce Mine sonra da diğer erkek sarılmıştı
gelene. Bunlar birbirini tanıyordu! Kimdi bu kapıdan giren?
Yanıt o erkeğin elinin belinde olmasında gizliydi. İki dakika önce Yiğit’e
acırken aynı durumda buldu kendisini. Diğer erkekler de sinir bozmuştu ama bu
kez canı sıkılmıştı. Hayır, bunu sıkılmak olarak basitleştiremiyordu. Canı mı
yanıyordu? Kesinlikle içinde bir yerler acıyordu.
Sedef, gelen erkeği babasının yanına götürdü. Adam elini genç kızın
belinden o ana kadar çekmemişti. Sadece el sıkışmak için bırakıp hemen sonra
yeniden sarılmıştı.
Gecenin tüm tadı kaçmıştı. Gitmek için fırsat kolluyordu. Birilerinin
vedalaşmak için Necdet beyin olduğu tarafa gitmelerinin ardından o da hareketlendi.
Yeterince orada vakit geçirmiş, yeni müşteriler için gereken tanışmaların bir
kısmını gerçekleştirmiş, muhteşem yiyecekler eşliğinde şampanyasını
yudumlamıştı. Hepsi için teşekkür edecek ve gözünün önünde flört eden ikiliye
daha fazla katlanmayacaktı.
Kızların erkek arkadaşlarının Necdet Beyin yanında olduğunu, ikizlerin ise
başka bir yerde kendi yaşlarında birileri ile konuştuklarını görünce harekete
geçti. Son dansa gelindiğini düşünüp Sedef’e yaklaştı. Sanki emin değilmiş
gibi, “Sedef?” diye seslendi. Genç kızın dönmesi ile rahat nefes almış gibi
yapıp elini uzattı. “Dans edelim mi?”
Sedef, bunu beklemediğini ve şaşırdığını kabul etti. Geceyi dans etmeden
bitireceğinden emindi Fırat’ın. Ayça olmayınca başka birisi ile dans etmeyi
düşünmüyor sanmıştı. Piste yürüyüp ilk adımlarını attıklarında doğal bir uyumla
dans ettiklerini görüp gülümsedi Sedef. “Dans etmeyi biliyormuşsun! O zaman
niye bu saate kadar hiç dans etmedin?”
“Beni merak ettiysen neden dansa sen kaldırmadın?”
“Merak ettiğimi söylemedim. Tüm konuklarımızın eğlendiğini görmek
istiyoruz. Ayrıca erkeklerin davet etmesi gerektiğini öğrenerek büyüdüm.” Çok
da doğru değildi. İstedikleri şey için savaşmaları gerektiğini de
öğrenmişlerdi. Sadece genel geçer kurallar konusunda daha dikkatli olmalarını,
karşı tarafın onurunu zedeleyecek hareketlerden kaçınmaları gerektiğini
söyleyen bir dedeleri vardı. Aynı dede torunlarına, asla kendinizi ezdirmeyin.
Sizin onurunuz her şeyden önemli, de diyordu. Toplum kurallarının bir kısmı
esnemiş ama erkeklerin kadınlara olan tavırlarında çoğu kural değişmemişti.
“Ben de öyle tahmin ettim. Tüm davetleri kabul ettiğini
fark ettim. Şansımı denediğim için sevgilinden yumruk yemeyeceğimi umuyorum.”
Yanıt? Ne diyecekti? Belki de sevgilisi değildi!
“Arkadaşlarıma
kızmayacak kadar medenidir.” Fırat, hayal kırıklığı yaşadığını saklamaya
çabaladı. Gülümsedi. “Benden üstün olduğunu kabul etmem lazım. Zaten bir şey
söylerse, geceyi böyle bir güzellikle dans etmeden noktalamak, yeni sene için
uğursuzluk olabilir, diye dansa kaldırdığımı söylerim.” Şaka mıydı?
Değildi. Gerçekten böyle düşünüyordu. Umutlarının yerle bir olması
düşüncelerine çok etki etmemişti. Boşa harcadığı ayları düşündü. İkisi için
gelecek görmemişti. Aklındakileri yapana kadar geçecek zamanı düşününce haklı
olduğunu biliyordu. Yine de kaybettiği gerçeğini kafasından atamıyordu.
Sedef,
cümlelerin ardında anlamlar aramayacak kadar kendini soyutlamıştı. Basit bir
flört ve ortamı yumuşatma çabasıydı bunlar. Yiğit’in Mine’ye attığı bakışları
defalarca kez yakalamıştı ama Fırat’ı hiç öyle görmemişti. Gülümseyerek konuşan
bu kez Sedef’ti. “Ayça’nın olmaması kötü olmuş desene.”
“Neden?” Ayça
nereden çıkmıştı yine?
“O zaman
uğursuzluk ihtimali olmazdı. Bol bol dans ederdiniz.” İkisinin birlikte olmasına
takılmadığını, bunun kendisini üzmediğini daha açık nasıl anlatabilirdi?
Fırat,
bunu ya anlamamış ya da anlamazlığa gelmişti. Aynı rahatlıkla yanıtladı,
“Ayça burada olsaydı da son dansı seninle yapmayı
tercih ederdim. Hatta senin için uygunsa yılbaşı gecesi de seninle dans etmek
isterim. Erkek arkadaşınla bir planın yoktur umarım!”
“Elbette ki var. Eminim Ayça’nın da o gece için planları vardır. Yoksa yine
ayrı partilere mi davetlisiniz?”
Fırat küçük hatta seksi denecek kadar küçük bir kahkaha ile kulağına
eğildi, “Sanırım ikimiz hakkında yanlış fikirlerin var. O benim yardımcım.
Sevgilim değil.”
Sedef, biraz kendini geri çektiğinde ne kadar yakın dans ettiklerini fark
etti. Erkeğin gözlerine bakarken “İş ilişkisinden öte bir şey yok yani?” diye sordu.
“Hiç olmadı.” diyen dudaklar samimi gözüküyordu. Üstelik çok da
öpülesiydi. Sonra babasının yanında duran genç adama baktı, “Bazı
açıklamalar ve davetler o kadar geç kalıyor ki. Sanırım o yüzden çok da
inandırıcı gelmiyor. Müzik bitti. Konuklarımın yanına gitmeliyim.”
*****
Partiden sonra herkes yorgunlukla odasına çekilmişti. Necdet Bey o akşam
yaptığı bazı konuşmalar ile ilgili notlar almak için çalışma odasına girdi.
Masasının üstünde duran zarfa şaşkınlıkla baktı. Kendisi bırakmamıştı. İçini
açtığında her tarafı bir toz kapladı. İlk aklına gelen şarbon olmuştu. Şarbonu
tanımıyordu ama ölümcül olduğunu biliyordu. Panikle evdekileri o odaya sokmadan
uzaklaştırmak için yakın koruması Ali’yi aradı. Hemen kapısının önündeydi ama
içeri girmemesini söyledikten sonra olanları anlattı. Ali o odaya kimin
girdiğini bilmiyordu. Tozun şarbon olma ihtimaline karşı kimseyi içeri
sokmayacaktı. Diğer güvenliklerden iki kişiyi çağırıp kızları ve Esra hanımı
oradan çıkartmasını söyledi.
Zarfın içinden küçük bir kağıt düşmüştü… “Satmadığın her dakika
ölüme biraz daha yaklaşıyorsun”
Önceki tehdit mesajı ile aynı yazı mıydı? Büyük ihtimalle öyleydi. Evin
içinde yine bir panik havası oluşmuştu. Esra telaş yapmak istemiyordu. İkinci
kez düşük yapmayı aklına bile getirmek istemezken bu korku ile aksini ummak
büyük hayalperestlik diyordu. Ama yine de derin nefeslerle kendini rahatlattı.
Kızlar babalarının yanına girmek için ısrarcı olunca içeriden Necdet’in sesini
duydular. Kesinlikle içeri girmelerine izin vermiyordu.
Esra, eşine iyi olduklarını ve annesinin evine gideceklerini söyleyip
herkesi rahatlattı. Aklı Necdet’te kalmıştı. Kocasının evde bulunan gaz
maskelerinden biri ile oturduğunu ve artık o tozu solumadığını bilse de ilk
anda ne kadar soluduğu konusunda fikri yoktu. Yeniden baba olacağını öğrenmeden
ölmesine izin veremeyecekti.
En yakın hastaneden karantina ekibi çağırılmıştı. Polisler de evi sarmıştı.
Hiç siren çalınmamış, hiç ışık yakılmamıştı. Kimse o evde böyle bir sorun
olduğunu anlamayacaktı. Karantina ekibi geldiğinde ambulansı gören komşuların
da en çok partide biri fenalaştı diye düşüneceğini umuyorlardı.
Güvenlik görevlileri kızları ve Esra’yı Hümeyra Hanımın evine getirmişti.
Esra kısaca annesine olanları anlatmıştı. Hümeyra Hanım paniklemiş ama kızının
sakin tavrı ile biraz rahatlamıştı. Esra kendisine şaşıyordu nasıl bu kadar
sakin olabiliyordu? Sonra elini karnına götürdü ve gücü nereden aldığını
anlayıp gülümsedi. Babası da dayanacak, çocuğuna, belki de oğluna kavuşacaktı.
Suat, Banu ile erken ayrılmıştı partiden. Bir başka davete gitmişlerdi.
Henüz eve yeni geldiği için olaylardan habersiz, karşısındakilere bakıyordu.
Bir kez de ona anlatıldı her şey. Karantina ekibi ile hastaneye giden Necdet,
karısını arayıp iyi olduğunu, zarfın içinden çıkan tozun sadece bebe pudrası
olduğunu, korkutma amaçlı yapılmış bir saldırı olduğunu söylediğinde gülmeye,
gülerken ağlamaya başlamıştı genç kadın. Telefonun hoparlörünü açtığı için
herkes aynı anda rahatlamıştı. İki saate yayılmış telaş yerini rahatlamaya
bırakmıştı.
*****
Eşinin ve kızlarının aksine Necdet polislerle görüşürken hiç rahat değildi.
Evde ve bahçede bir sürü kamera vardı ama çalışma odasını gösteren kameralar
devre dışı bırakılmıştı. Bunu o gece orada olanlardan birisinin yaptığından
emindi polisler. Necdet de onlar gibi düşünüyordu. Evine yabancı olarak sadece
güvenlik firmasının denetiminden geçen garsonlar ve birkaç fazladan koruma
girmişti. kameraların bina dışından bir yerden yönlendirilmesi mümkündü ve bunu
araştıracaklardı.
O gece kimseye uyku yoktu. Sabaha kadar güvenlik ekibinden de sonuç isteyen
Necdet, en azından eşinin ve kızlarının sağlığından şüphe etmiyordu. Oradaki
güvenlik tedbirleri paranoyaklık seviyesine çıkartılmıştı. Evin içinde ve
dışında düzinelerce adam vardı. Üstelik dört tane de kadın güvenlik görevlisi
evdeki kadınların yanından bir an olsun ayrılmıyordu.
*****
Ahmet Doğanay, tüm elemanlarını karşısına dizdiğinde bir kişinin noksan
olduğunu gördü.
“Nazif nerede? O kadınların yanında mı?”
“Hayır, Nazif dün akşam burada görevliydi. Sonra da evine gitti. Bu olaylar
olduğunda onu aradık ama telefonu kapalıydı. Evindedir.”
“Hemen arayın gelsin.”
Birkaç dakika sonra Nazif Değirmenci’nin ne cep ne de ev telefonunun yanıt
vermediğini söyleyen adamına adresine gidip kontrol etmesini söyledi. Neler
oluyordu?
*****
Polisler evdeki diğer kameraların görüntülerini kontrol ederken çalışma
odasına girdiği muhtemel bir sürü misafir olduğunu, hepsinin sorguya çekilmesi
gerektiğini söylüyorlardı. Kamera açıları kimlerin içeri girdiğini tam
göstermese de o tarafa yürüyen herkesi tespit edebilmişlerdi. Necdet şiddetle
itiraz etti buna. Elle tutulur başka bir ipucu bulunmaz ise o zaman kendi
vereceği isimlerin bir şekilde sorgulanmasını kabul edebilirdi, iş arkadaşlarının
zan altında tutulması çok çirkindi. Sadece aile dostları da değil,
şirketten birçok kişi de aynı odaya girmişti. Yiğit ile Melda, hatta Fırat bile
girmişti kameraya göre! Önceliği Nazif Değirmenci’ye vermelerini istedi.
Ortadan kaybolduğuna göre şüpheli olması gereken oydu.
Polis ile birlikte Nazif’in evine giden güvenlik görevlileri geri dönmüştü.
Nazif evinde değildi. Komşuları bir gün önce görmüşlerdi en son. Evden çıkarken
yanında valiz olduğunu söyleyen birisi de şüphelerin tamamen ona yönelmesini
sağlamıştı. Hazırlıkları bir gün önceden yapmış, son gün görevi bir
başkasına devretmiş olabilirdi. Polis tek kişinin işinin olamayacağından
emindi.
Bu olay, önceki silahlı saldırı ile aynı ekibe verilecekti. Sonuçta birkaç
ay ara ile aynı insanı ikinci kez ölümle burun buruna getiren bir saldırı
gerçekleşmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder