16 Aralık 2015 Çarşamba

KORKUTAN MİRAS 5. Bölüm

5.Bölüm  

Mine çalışma odasına girdiğinde onları işe gömülmüş buldu. Üstünde çalıştıkları konu kendi bölümü ile ilgili değildi. O daha çok eğlence sektörü ile ilgili yatırımlarla ilgileniyordu. 
  
Necdet Bey, şirketlerin genel hatları ile üçe bölünmesini istemiş, turizm ve eğlence sektörünü Mine’ye, madencilik sektörünü Sedef’e bağlamıştı. Kendisi ise gıda ve hayvancılıkla ilgili şirketlerin işlerini daha yakından takip ediyordu. Ama her iki kızı da diğer işleri mutlaka takip ediyor, kimse konulardan bihaber çalışmıyordu. Büyük sözleşmelerde imza yetkisi dört kişideydi. Dördünce kişi holdingin genel müdürü Yiğit Uçar’dı.


Bu dört kişiden en az üçünün imzası ile sözleşmeler kabul görüyordu. Başlarda kızlar için aşırı bir tedbir olarak gözükse de zamanla bu tarz imza olayının ne kadar doğru olduğunu rakiplerin yaşadığı olumsuzluklarla görmüşlerdi. kendi başlarına gelmemesi için alınmış tedbirlerin zararı olmazdı.

Okulun son iki yılında ikizleri holdingde çalışmaya ikna etmişti. Babasının zamanında kendisine yaptığını büyük bir zevkle kızlarına yapmış, işe en alttan başlatmıştı. Elbette bu filmlerde işlendiği kadar komik ya da eğlenceli değildi. Gerçekten iş başı eğitimi alıyorlardı. Aslında kendi elemanları olan kişilerin denetiminde, onların değerlendirmeleri ile her kademede çalışmışlardı. Hem staj hem de şirketin yaptığı işleri öğrenme anlamında çok faydalı olmuştu. Okuldan aldıkları eğitime, dedelerinden ve kendisinden aldıkları yönetim meziyetlerini eklemişlerdi. Aradan geçen yıllar sayesinde  kızlarının kararlarına güveni artmıştı. Birçok işi onların omuzlarına bırakabiliyor, iş takiplerinde kendisi pek fazla rol oynamıyordu.

Mine, Sedef'in kağıtları topladığını görüp yanlarına gitti. Kendi işi zaten bir iki kontrol gerektiriyordu. Önemli işin en azından içeriğini öğrenmek için neler olduğunu sordu. Son gelişmeleri de bilirse herkes kadar bilgiye sahip olacaktı. Sedef yanıtladı ikizini, "Bor madenlerimiz için teklif yapanlarla son toplantımız bugün. Son kontrollerimizi yaptık. Enerji uzmanlarının da raporlarını ekledik. Onların teklifine karşı bizim hazırlığımız daha değerli oldu."  

"Satmaya mı karar verdin baba?" Mine, babasının kolay kolay karar değiştirdiğini bilmezdi. yine de daha öncekilerden daha detaylı bir hazırlık yapıldığını anlayacak kadar onu tanıyordu. Acaba karar değişmiş miydi? Dosyanın içeriğini bildiği içindi bu tepkisi. Gerçi Necdet Beyin yüzünü görünce yanıtın olumsuz olduğunu anlamıştı. Kararı değişmemişti. 

"Hiç niyetim yok. Ama adamların teklifi gerçekten çok iyi. Neredeyse holdingin değerinin dörtte biri gibi bir rakam verdiler."  

"Çok iyiymiş. Ben o kadar çok olduğunu düşünmemiştim."
  
"Evet çok iyi."  

"O zaman neden satmıyorsun?"
  
"Çünkü 'fazla' iyi. Anladın mı? Fazla iyi!" 

Mine, babasını kızdıracağını bile bile "Tamam, satalım o zaman." dedi. 

Necdet Bey kapıya doğru ilerlerken konuşuyordu, "Sedef, şu ikizini al başımdan. Ne demek satalım? Satmıyorum, onu da açıkla sana zahmet. Ben karımla vedalaşıp geliyorum." Necdet, bıkkın suratla diğer kızına bakıp oflayarak çıktı odadan.   
Mine, babasının çıkmasından sonra son kez masanın üstüne bakıp, kalan evrak olmadığından emin olan Sedef'e döndü. "Rakam gerçekten o kadar büyük mü?" 

"Evet, canım ve satmıyoruz."  

"Neden? Daha büyük teklif mi var?"  

"Babam orayı satmayı hiç düşünmüyor biliyorsun. Daha fazlasına satacağını sanıyor musun?"  

"İyi ama o zaman ne yapacak? Bu kadar geniş hazırlık niye? Satmayacağını zaten biliyorduk. Daha önce de bir çok teklife hayır dedi ama bu kadar derinlemesine çalıştığını hiç anımsamıyorum. "  

"Sence?"  

Sedef kardeşinin kendisi ile tıpa tıp aynı olan gözlerine bakıp gülümsedi. Mine nihayet anlamıştı. Evet, rakam büyüktü ama babalarının bazı kuralları vardı. Yine o kurallardan biri devreye girmişti. Kendi malının yurt dışına 'daha çok para kazanmaları' adına satılmasını kesinlikle istemiyordu. O maden zaten dedelerinin satıp sonra geri aldıkları madendi. Satılması söz konusu değildi ama bu hazırlık aşamasını da nihayet anlamıştı. "Biz işleyeceğiz!"   

"Aynen öyle canım. Acelemiz yok, önümüzdeki sene yeni bir fabrika kuracak ve bor madenini  işletmeye başlayacağız."  

Babası son teklifin ardından böyle bir karar verdiğini kimseye söylemeden hazırlıkların detaylanmasını istemişti. Tüm fizibilite çalışmalarının tamamlanması ile teklif verenlerin haklılığı ortaya konmuş, o paranın yatırıma dönüşmesinin ardından kazancın ne kadar yüksek olacağı anlaşılmıştı. Son raporlar da toparlanıp masaya konduğunda hayır demek daha da kolaylaşmıştı.

Sedef madencilik işinin kendisine ne kadar uygun olduğunu düşünüyordu. Bir şeylerin kazılarak elde edilmesi, işlenmesi ve değerlendirilmesini hep çok önemli ve güç bir iş olarak görmüştü. Ara sıra madenlerin çalışmalarını denetlemek için kendisi de gidiyordu ocaklara. Yer altı ya da yer üstü olması fark etmiyordu. Çalışanlar patronlarının moda ya da magazin dergilerinden tanıdıkları –tabii okuyorlarsa- kızlarından birini karşılarında görünce şaşırıyordu başlarda. Artık bu duruma alışmışlar, haberli giderse hepsi kendine çeki düzen verir olmuştu. Etrafı da biraz düzenlediklerini, en azından oturacağı yerlerin temiz olmasını sağladıklarını biliyordu. 
   
"Senin iş büyüyor. Ama ben hala bu kadar pis bir işe niye kalkıştığını anlamadım. Şu son gittiğimiz madenin içinde nefes bile alamıyorduk tozdan." 

"İyi ki ocaklara bir iki kere geldin. Sanki tüm gün madenlerde taş kırdın! Ben rahatsız olmuyorum." Elbette kardeşini kızdırmak için söylüyordu. Çünkü alışkın olmadıkları ortam ikisini de rahatsız ediyordu. Sedef de çok zaman Mine'nin idare ettiği turizm sektöründeki iş yerlerine gidiyordu ama bu geziler çok keyifli oluyordu. Genelde bir iki günlük kısa tatillere dönüşüyordu. Birbirlerinin işlerini diğeri yokken idare edebilecek kadar bilmek bir zorunluluktu. Baba kuralları...  

Babalarının merdivenden inen ayak sesleri kendilerine kadar ulaşınca çalışma odasından çıkmak için hareketlendiler.  

Kapıdan çıkmak üzereyken telefon çalınca Mine geri dönüp açtı. Şirket saat sekiz otuzda iş başı yapıyordu. Öğle paydosu ise başka şirketlerin aksine bir buçuk saatti. Bu dedelerinden beri devam eden bir kuraldı. Öğlen yemek yedikten sonra isteyene uyuması için bir saate yakın süre kalıyordu. Öğleden sonraki verim için iyi bir dinlenmenin herkesin hoşuna gideceğini düşünüyordu dedesi. Kızlar da memnundu bu uygulamadan. Sedef, bulunduğu yerden gördüğü şirket hattının yanıp sönen ışığı ile geçmişe küçük bir seyahat yaptı.   

İlk hafta tek yaptıkları fotokopi çekip, evrakları dosyalara takmak olmuştu. İlk ayın sonunda terfi etmişler, santral memuru ile vakit geçirmeye hak kazanmışlardı! Onlarca hattı idare eden, kim nerede bilen ve kime hangi telefonu bağlaması gerektiğini, hangisini ertelemesi gerektiğini kimseye sormadan başarabilen kadını izlerken hayret içinde kalıyorlardı. Onların bir süre sonra kendi işini yapabilecek kadar olaylara vakıf olmaları santral memuru Aylin’i mutlu ediyordu. İşini birilerine, hatta patronlarının kızlarına öğreteceğini hiç düşünmemişti. Bunu hala kızlara söylerdi.

Sedef bir süredir işlerinin yoğunluğu yüzünden Aylin ile denk  gelip konuşmadıklarını düşündü. En kısa sürede birlikte yemeğe çıkmalıydılar.   
“Nereye daldın?” Sedef'e seslenen Mine sesini duyuramamıştı. İkincisinde de duymayınca biraz daha yüksek sesle sormuştu bu soruyu. Sedef sıçrayarak kendine geldi.
   
“İlk günlerimize ve Aylin’e!”  

Açık kapıdan bakan Necdet Bey'in yüzünde soru dolu ifadeyi gören Mine, araya girip az önceki konuşmayı aktardı önce, "Bugünkü toplantı saat 10.30 da olacakmış. Gecikme için özür diliyorlarmış. Çok önemli bir sorun olduğu için gecikiyorlarmış. Bu sizin büyük alıcılar mı?" 

"Evet, önemli değil." 

Bu bir taktikti aslında. Bakın iyi teklif verdik ama diğer işlerimizden daha önemli değilsiniz!

Necdet içten gelen bir gülümsemeyle başını salladıktan sonra, Sedef'e dönüp, "Aylin’e ne olmuş, Sedef?” diye sordu.
   
İskeleye doğru yürümeye başlayan babasının yanına gidip koluna girerken yanıtladı sorusunu. “Bir şey olmadı. Uzun zamandır onunla yemek yiyemedik onu hatırladım. Bana göre hala şirketin en önemli elemanı o!” 

“Bana göre de öyle. Beni hiç masrafa sokmuyor.” Necdet Bey gülüyordu. Aylin eski tip santral makinelerini çok başarılı idare ediyordu. Yönetici kadrosu hariç herkese yeni santral numaraları üzerinden PBX sistemi ile ulaşılırken Aylin'e neredeyse iş düşmüyordu ama iki kademeli hatlar için eski makineyi kullanmakta ısrar etmiş, ‘Ben düğmeleri seviyorum’ diyerek odasına kimseyi dokundurtmamıştı. Sekreterlerin hatları uzun konuşmalar yüzünden sık sık meşgul olduğundan santral memurunun önemi büyük oluyordu.  

Necdet, kızlarını ilk kez o bölüme yolladığında ikisinin de şaşkınlıkla açılmış gözlerini bugün gibi anımsıyordu. Ama bugünkü hallerini, ilk günlerde iş başı eğitimi aldıkları bölümlere borçluydu ikisi de. Kızların şirket içindeki saygınlığı her geçen gün artmıştı. Artık kimse onlara özel okulda okumuş zengin kızı diye bakmıyor, belli samimiyeti korumakla beraber büyük saygı besliyorlardı. Gereksiz hatta yağcılık boyutundaki samimiyetsiz saygıyı ayırt edecek kadar çok insan tanımıştı. Kızlarının saygıyı hak etmek için mesafeli bir samimiyet göstermeleri ve çalışkan olmalarının yeterli olduğunu biliyordu. Şirket içinde, kimin özel hayatında paylaşılmaya değer bir değişiklik olursa olsun kendilerinin haberi olurdu. Kız istemeden, doğum haberine, hastalıktan, ölümlerin yasına kadar her türlü haberi bu samimiyet sayesinde öğrenirlerdi. Elemanların özellikle Genel Müdürlük binasında bu akışı sağlaması birlik içinde çalışmak için çok önemliydi. Şirketinin bu konumundan da geldikleri yerden de memnundu. Daha güzel yerler için kızları yetişiyordu.  Bir de uygun damatlar bulursa çok daha başarılı işler yapacaklarını biliyordu. 

Uygun damat... Necdet kızlarını birilerine vermeyi hiç istemiyordu ama artık yaşları yirmi beş olmuştu. Emindi yakında birilerini karşısına getirecekler ve damat diye tanıtacaklardı. Tek kriteri vardı, ne para ne pul gibi kıstasları yoktu. Hiç de olmamış, kızlarını da böyle yetiştirmemişti. Tek isteği kızlarını üzmeyecek, mutlu edecek birileri olmasıydı. Onların hata yapmayacağına inanıyordu ama yine de adayları gördüğünde kendisi de iyi bir değerlendirmeden geçirecekti.  

Sedef, babasının düşüncelerinden habersiz kendi aklındakini nasıl söylemesi gerektiğini planlıyordu. Babasının meşhur inadını harekete geçirmemek için onu kızdırmadan ikna etmek doğru noktayı bulmaktan geçiyordu. Bu da babadan öğrenilen bir özellikti. Babanın kararlarına saygı duyulmalı ama kendi bildiklerinizi ve doğrularınızı da ona anlatmalı...  

 Satış aslında çok kârlıydı. Ama bu saatten sonra kesinlikle o yönde karar vermeyeceğini bilecek kadar tanıyordu babasını. O yüzden işletme ortaklığı üzerinde konuşmaya devam etti.  

"Baba, satmayacağız ama işletme ortağı olmamızın bir sakıncası yok. Fabrika ve madenin çıkartılması için gereken para oldukça yüksek. Bu yılın bütçesinden böyle bir para çekemeyiz. Bu durumda, biz işletirsek, seneye fabrikanın kurulması, öbür sene de işletmeye başlanması gerekecek ki bu da en iyi ihtimal üç sene sonra kâra geçilecek demektir. Şu ortaklık isteyen Çin firması ile görüşmeleri bu yönde sürdürsek, onlardan gelecek para ile hemen fabrikayı kursak altı ay sonra çalışmaya başlarız ve bir buçuk sene sonra da kâra geçeriz. Ayrıca onları yüksek bir ortaklık vermeyiz. Çok istiyorlarsa % 20 lik bir paya razı olurlar." Aklında bu oranla bile fabrikanın rahatça kurulacağı hesapları vardı. Çinlilerin ilk teklifi geldiğinde bile rakamlar iyiydi ama öncelik Amerikan kökenli firmayı bertaraf etmekti.

"Ben o maden için hiçbir şirketin bizimle ortak olmasını istemiyorum. Senin neden ısrarcı olduğunu biliyorum. Sana gereken desteği vereceğim. Bütçeyi düşünmeyeceksin. O almak istediğin yerin hazırlıklarını da yap. Yönetim Kurulu Başkanı olarak bir toplantı ile ek bütçeye bakar bu iş."
   
Sedef, ne diyeceğini bilemez şekilde baktı babasına, sonra tüm yüzü ile gülerek konuştu. "Dosyası hazır, istediğin an masana bırakırım."
  
Necdet kızına baktı, sonra da kahkahasını atarak iskelede bağlı yata bindi.  
Sedef, bu ihtimali hep düşündüğü için iki büyük şirkete ‘hayır’ yanıtlarını hazırlarken kendisi için de bir dosya hazırlamış, her yeni adıma göre dosyasını da yenilemişti. Mutlaka noksanları vardı. Bu kez iş teklifi şeklinde son detayları da ekleyip sunacaktı. En çok yarım günlük işi vardı.

Mine, onları dinlerken etrafı izliyor, akşam erkenden yatmanın planlarını yapıyordu. Hala içinin uyuduğunu kimseye belli etmek istemiyordu. Nadiren ikizinden ayrı devam ederdi geceye. Sedef’in erken ayrılması da bu sabahki toplantı yüzündendi. Şu an başındaki ağrının artışı ile daha da büyüyen pişmanlığını yok edecek bir şeyler bulmaya uğraşıyordu. Bir daha yapmama kararı belki de en doğru hareket olurdu. Tabii bu kararı verebilirse…

Necdet Beyin aksine kızlar kısa deniz yolculuğu süresinde iş ile ilgili bir şeyler yapmayı sevmezdi ama bu sabah Sedef için istisna sabahlardan biriydi. Tabletini eline alıp not defteri kısmını açıp aklındakileri yazmaya başladı. Bütçe sözü aldığı için aklındaki küçük detayları da not etmek akıllıcaydı. Son ana bırakılan işler hata ihtimalini arttırıyordu. Babasına vereceği dosyada hata olmamalıydı. İş planını ve tüm hesaplamaları yeniden gözden geçirmesi gerektiğini, kendi ikna olursa babasına teklif şeklinde sunması gerektiğini biliyordu. Kimden yardım alacağını da!

Yiğit, böyle konularda çok dikkatli ve detaycıydı. Zaten babasının bu kadar güvenini kazanmak için daha azı olamazdı. Yiğit’e bile danışmadan önce kendi yapacaklarını hızlıca not etti. Aklına gelenleri de ekleyince yapılacaklar listesi uzamıştı. Bütçesinin doğru rakamlara ulaşması için her şeyi ince ince detaylandırmalıydı. Notlarını tamamlarken babasının gazetedeki haberi yüksek sesle okuduğunu duyup kulak kabarttı.   

Çıkacak yeni yasa, yabancı yatırımcıların madenlerdeki hisselerini azaltmaya yönelikti. Yerli sermayeyi ayakta tutmak, yer altı zenginliklerini yabancıların denetimine daha fazla vermemek için tedbir alınacağını yazmışlardı. Ama bir önceki gün de tam tersi bilgiler vardı. Sedef babasına bunu anımsattı.    
“Baba, o yasa çıksa bile yabancı işletmelerin payının daha yüksek olacağı, yerli yatırımcıya kota konulacağı söyleniyor.”  

Bu kadar zıt bir bilgi ile doğru karar vermek mümkün değildi. Zaten gerçekten iş yapmak istese bunların önemi olurdu. Satılmayacak arazi için bunlar sadece bilgi edinmeden öteye gidemiyordu. 

Siyasi çevreler, çıkarlar doğrultusunda yapılacakların bir sonraki çıkar çatışmasında nasıl terse döneceğini iyi bildiğinden her çıkan yasa ile en doğru hareketi yapma telaşına düşen iş adamlarının rahatlamasını sağlayan cümleler kuruyordu. en sağlam bilgi yine o siyasetçilerden kapalı kapılar ardında alınıyordu. Bu konuda babasının çevresine güvenirdi kızlar.

Necdet Bey, meclise yakın tanıdıkları ile yaptığı görüşmeleri kızları ile paylaşmamıştı. Bunlar gayri resmi konuşmalardı ama artık kızlarına çıtlatmanın vakti gelmişti. En azından Sedef'e! 
   
“Böyle saçma bir yasa çıkmaz. Bugünkü bilgileri ben uzun süre önce duymuştum.  Yabancıların şu ara madenlerimize saldırması da benim kaynağımı doğruluyor. Yabancıların kotası düşecek. yasalar geriye doğru işletilemeyeceği için edinilmiş mallar kazançları olacak. Farkındaysanız farklı maden ocaklarında hep el değiştirmeler var. Küçük büyük demeden tüm arazileri almaya çalışan, Sözde farklı, özde aynı kişilere ait bir çok işletme yurtiçinde yatırım yapmaya başladı. yıllar önce kazandığımız savaşın intikamını yasal yollarla almaya çabalayanlar yüzünden adımlarımızı çok dikkatli atmalıyız. Ben sağ olduğum sürece hiç kimse benim madenlerimi satın alamaz. Benim şartlarımda işletme ortağı olabilir ama sahibi olamaz. En doğrusu o madenleri biz işleteceğiz. Devlet teşvik verecek. Biz de yeni istihdam yaratacağız. Kâr kısmını söylemiyorum bile. Fizibilite çalışmalarımız o yönde devam edecek. İşlenmiş bor madeni satışı ile  hem biz hem ülke kazanacak.”  

Babasının milliyetçi tarafı her zaman çok kuvvetli olmuştu. Babadan, dededen gördükleri hatta dedesinin ve babaannesinin savaş zamanlarında yaşadıkları sıkıntılar yüzünden toprak çok kıymetliydi. Kızlarına da aşıladığı bu sevgi özellikle böyle zamanlarda ortaya çıktığında sesindeki kızgınlık ve gurur birbirine karışıyordu.
Sedef, daha fazla heyecanlandırmadan konuyu başka tarafa çekti. “Anladım. Yani bu işten çok para kazanacağız öyle mi?”

Her yatırımı elbette başarılı değildi ama çoğunda geleceği çok doğru değerlendirmiş ve sağlam kârlar elde etmişti. Necdet Bey gülümseyerek kızını yanıtladı, “Evet, sanırım en az şu anki madenlerden elde ettiğimiz kazancımızın dört beş katını elde edeceğiz.” 

Sedef, konuyu istediği noktaya getirmişti. Babasına göz kırptıktan sonra, “O zaman ben Mine’den dört beş kat daha zengin olacağım. Eğlenceye bu kadar düşkün olmasaydı en çok o kazanırdı.”   

“Herkesin ilgi alanı farklı. O eğlenmeyi seçti.”  
Mine, adını duyduğu andan beri ikisini dinliyordu. Kendisi ile uğraştıklarını anlamış, “Ben sizin gibi iş kolik olmayacağım, gezip tozup eğlenip az para ile mutlu olacağım.”

Şirketin eğlence ve turizm yatırımlarının da en az madencilik kadar kazandırdığını hepsi biliyordu. Zaten kâr ortaklıkları tartışılamazdı bile. Necdet Bey'in tüm düzenlemeleri çocuklarının geleceğine yönelikti. Esra ile bir bebekleri olursa onun da geleceği aynı şekilde güvence altına alınacaktı. Kızları ile bu konuyu daha evlenmeden önce konuşmuştu. İç rahatlığı ile ikisine birden takıldı, “Sonra miras kavgası yapmayın da!” derken tepkiyi bekliyordu. ‘Babaaaa’ diye kızgınlıkla bağıran kızlarına bakıp gülümsedi. Oğulları olmasını istemiş miydi? Evet ilk hamilelik haberini aldığında oğlu olabileceğini düşünmüştü. Sonra ikiz olduklarını öğrenmişler ve bu kez de biri kız biri erkek olsa ne güzel olur demişti. Şimdi ise iyi ki bu iki muhteşem kıza sahibim diye şükrediyordu. İşlerini gönül rahatlığı ile bırakacağı iki kızı vardı. Damatların konusunda biraz tedirginlik yaşamıyor değildi. İki kızın da çevresindeki erkeklerin benzer aile yapıları vardı. Yine de hiç birine gönül rahatlığı ile damat gözü ile bakamıyordu. Kısa süre sonra birilerinin karşısına aday olarak getirileceğini tahmin ediyordu. Doğru kişi olmaları, kızlarını gerçekten sevmeleri onun için yeterliydi. Motorun sesindeki değişiklik ile toparlandı. Kısa yolculuk bitmiş, yat, motor iskelesine yanaşmıştı.

Şoförleri, aynı zamanda güvenlik görevlisi olan Ali üçlüyü bekliyordu. Genç kızların inmelerini sağladıktan sonra Necdet Beyin çantasını alıp onun da inmesini bekledi. Sonra da arkalarından hızlı adımlarla araca olan kısa yolu yürüdü.  

 Saat dokuz olduğunda hepsi masasının başındaydı.   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder