5.Bölüm
Mine çalışma odasına girdiğinde onları işe gömülmüş buldu. Üstünde
çalıştıkları konu kendi bölümü ile ilgili değildi. O daha çok eğlence sektörü
ile ilgili yatırımlarla ilgileniyordu.
Necdet Bey, şirketlerin genel hatları ile üçe bölünmesini istemiş, turizm
ve eğlence sektörünü Mine’ye, madencilik sektörünü Sedef’e bağlamıştı. Kendisi
ise gıda ve hayvancılıkla ilgili şirketlerin işlerini daha yakından takip
ediyordu. Ama her iki kızı da diğer işleri mutlaka takip ediyor, kimse
konulardan bihaber çalışmıyordu. Büyük sözleşmelerde imza yetkisi dört
kişideydi. Dördünce kişi holdingin genel müdürü Yiğit Uçar’dı.
Bu dört kişiden en az üçünün imzası ile sözleşmeler kabul görüyordu.
Başlarda kızlar için aşırı bir tedbir olarak gözükse de zamanla bu tarz imza
olayının ne kadar doğru olduğunu rakiplerin yaşadığı olumsuzluklarla
görmüşlerdi. kendi başlarına gelmemesi için alınmış tedbirlerin zararı olmazdı.
Okulun son iki yılında ikizleri holdingde çalışmaya ikna
etmişti. Babasının zamanında kendisine yaptığını büyük bir zevkle
kızlarına yapmış, işe en alttan başlatmıştı. Elbette bu filmlerde
işlendiği kadar komik ya da eğlenceli değildi. Gerçekten iş başı eğitimi
alıyorlardı. Aslında kendi elemanları olan kişilerin denetiminde, onların
değerlendirmeleri ile her kademede çalışmışlardı. Hem staj hem de şirketin
yaptığı işleri öğrenme anlamında çok faydalı olmuştu. Okuldan aldıkları
eğitime, dedelerinden ve kendisinden aldıkları yönetim meziyetlerini
eklemişlerdi. Aradan geçen yıllar sayesinde kızlarının kararlarına güveni
artmıştı. Birçok işi onların omuzlarına bırakabiliyor, iş takiplerinde kendisi
pek fazla rol oynamıyordu.
Mine, Sedef'in kağıtları topladığını görüp yanlarına gitti. Kendi işi zaten
bir iki kontrol gerektiriyordu. Önemli işin en azından içeriğini öğrenmek için
neler olduğunu sordu. Son gelişmeleri de bilirse herkes kadar bilgiye sahip
olacaktı. Sedef yanıtladı ikizini, "Bor madenlerimiz için teklif
yapanlarla son toplantımız bugün. Son kontrollerimizi yaptık. Enerji uzmanlarının
da raporlarını ekledik. Onların teklifine karşı bizim hazırlığımız daha değerli
oldu."
"Satmaya mı karar verdin baba?" Mine, babasının kolay kolay karar
değiştirdiğini bilmezdi. yine de daha öncekilerden daha detaylı bir hazırlık
yapıldığını anlayacak kadar onu tanıyordu. Acaba karar değişmiş
miydi? Dosyanın içeriğini bildiği içindi bu tepkisi. Gerçi Necdet
Beyin yüzünü görünce yanıtın olumsuz olduğunu anlamıştı. Kararı
değişmemişti.
"Hiç niyetim yok. Ama adamların teklifi gerçekten çok iyi. Neredeyse
holdingin değerinin dörtte biri gibi bir rakam verdiler."
"Çok iyiymiş. Ben o kadar çok olduğunu düşünmemiştim."
"Evet çok iyi."
"O zaman neden satmıyorsun?"
"Çünkü 'fazla' iyi. Anladın mı? Fazla iyi!"
Mine, babasını kızdıracağını bile bile "Tamam, satalım o zaman."
dedi.
Necdet Bey kapıya doğru ilerlerken konuşuyordu, "Sedef, şu ikizini al
başımdan. Ne demek satalım? Satmıyorum, onu da açıkla sana
zahmet. Ben karımla vedalaşıp geliyorum." Necdet, bıkkın suratla diğer
kızına bakıp oflayarak çıktı odadan.
Mine, babasının çıkmasından sonra son kez masanın üstüne bakıp, kalan evrak
olmadığından emin olan Sedef'e döndü. "Rakam gerçekten o kadar büyük
mü?"
"Evet, canım ve satmıyoruz."
"Neden? Daha büyük teklif mi var?"
"Babam orayı satmayı hiç düşünmüyor biliyorsun. Daha fazlasına
satacağını sanıyor musun?"
"İyi ama o zaman ne yapacak? Bu kadar geniş hazırlık niye?
Satmayacağını zaten biliyorduk. Daha önce de bir çok teklife hayır dedi ama bu
kadar derinlemesine çalıştığını hiç anımsamıyorum. "
"Sence?"
Sedef kardeşinin kendisi ile tıpa tıp aynı olan gözlerine bakıp gülümsedi.
Mine nihayet anlamıştı. Evet, rakam büyüktü ama babalarının bazı kuralları
vardı. Yine o kurallardan biri devreye girmişti. Kendi malının yurt dışına
'daha çok para kazanmaları' adına satılmasını kesinlikle istemiyordu. O
maden zaten dedelerinin satıp sonra geri aldıkları madendi. Satılması söz
konusu değildi ama bu hazırlık aşamasını da nihayet anlamıştı. "Biz
işleyeceğiz!"
"Aynen öyle canım. Acelemiz yok, önümüzdeki sene yeni bir fabrika
kuracak ve bor madenini işletmeye başlayacağız."
Babası son teklifin ardından böyle bir karar verdiğini kimseye söylemeden
hazırlıkların detaylanmasını istemişti. Tüm fizibilite çalışmalarının tamamlanması
ile teklif verenlerin haklılığı ortaya konmuş, o paranın yatırıma dönüşmesinin
ardından kazancın ne kadar yüksek olacağı anlaşılmıştı. Son raporlar da
toparlanıp masaya konduğunda hayır demek daha da kolaylaşmıştı.
Sedef madencilik işinin kendisine ne kadar uygun olduğunu düşünüyordu. Bir
şeylerin kazılarak elde edilmesi, işlenmesi ve değerlendirilmesini hep çok
önemli ve güç bir iş olarak görmüştü. Ara sıra madenlerin
çalışmalarını denetlemek için kendisi de gidiyordu ocaklara. Yer altı ya da yer
üstü olması fark etmiyordu. Çalışanlar patronlarının moda ya da
magazin dergilerinden tanıdıkları –tabii okuyorlarsa- kızlarından birini
karşılarında görünce şaşırıyordu başlarda. Artık bu duruma alışmışlar, haberli
giderse hepsi kendine çeki düzen verir olmuştu. Etrafı da biraz
düzenlediklerini, en azından oturacağı yerlerin temiz olmasını sağladıklarını
biliyordu.
"Senin iş büyüyor. Ama ben hala bu kadar pis bir işe niye kalkıştığını
anlamadım. Şu son gittiğimiz madenin içinde nefes bile alamıyorduk tozdan."
"İyi ki ocaklara bir iki kere geldin. Sanki tüm gün madenlerde taş
kırdın! Ben rahatsız olmuyorum." Elbette kardeşini kızdırmak için
söylüyordu. Çünkü alışkın olmadıkları ortam ikisini de rahatsız ediyordu. Sedef
de çok zaman Mine'nin idare ettiği turizm sektöründeki iş yerlerine gidiyordu
ama bu geziler çok keyifli oluyordu. Genelde bir iki günlük kısa tatillere
dönüşüyordu. Birbirlerinin işlerini diğeri yokken idare edebilecek kadar bilmek
bir zorunluluktu. Baba kuralları...
Babalarının merdivenden inen ayak sesleri kendilerine kadar ulaşınca
çalışma odasından çıkmak için hareketlendiler.
Kapıdan çıkmak üzereyken telefon çalınca Mine geri dönüp açtı. Şirket saat
sekiz otuzda iş başı yapıyordu. Öğle paydosu ise başka şirketlerin aksine bir buçuk
saatti. Bu dedelerinden beri devam eden bir kuraldı. Öğlen yemek yedikten sonra
isteyene uyuması için bir saate yakın süre kalıyordu. Öğleden sonraki verim
için iyi bir dinlenmenin herkesin hoşuna gideceğini düşünüyordu dedesi. Kızlar
da memnundu bu uygulamadan. Sedef, bulunduğu yerden gördüğü şirket hattının
yanıp sönen ışığı ile geçmişe küçük bir seyahat yaptı.
İlk hafta tek yaptıkları fotokopi çekip, evrakları dosyalara takmak
olmuştu. İlk ayın sonunda terfi etmişler, santral memuru ile vakit geçirmeye
hak kazanmışlardı! Onlarca hattı idare eden, kim nerede bilen ve kime hangi
telefonu bağlaması gerektiğini, hangisini ertelemesi gerektiğini kimseye
sormadan başarabilen kadını izlerken hayret içinde kalıyorlardı. Onların bir
süre sonra kendi işini yapabilecek kadar olaylara vakıf olmaları santral memuru
Aylin’i mutlu ediyordu. İşini birilerine, hatta patronlarının kızlarına
öğreteceğini hiç düşünmemişti. Bunu hala kızlara söylerdi.
Sedef bir süredir işlerinin yoğunluğu yüzünden Aylin ile denk gelip
konuşmadıklarını düşündü. En kısa sürede birlikte yemeğe
çıkmalıydılar.
“Nereye daldın?” Sedef'e seslenen Mine sesini duyuramamıştı. İkincisinde de
duymayınca biraz daha yüksek sesle sormuştu bu soruyu. Sedef sıçrayarak kendine
geldi.
“İlk günlerimize ve Aylin’e!”
Açık kapıdan bakan Necdet Bey'in yüzünde soru dolu ifadeyi gören Mine,
araya girip az önceki konuşmayı aktardı önce, "Bugünkü toplantı saat 10.30
da olacakmış. Gecikme için özür diliyorlarmış. Çok önemli bir sorun olduğu için
gecikiyorlarmış. Bu sizin büyük alıcılar mı?"
"Evet, önemli değil."
Bu bir taktikti aslında. Bakın iyi teklif verdik ama diğer işlerimizden
daha önemli değilsiniz!
Necdet içten gelen bir gülümsemeyle başını salladıktan sonra, Sedef'e
dönüp, "Aylin’e ne olmuş, Sedef?” diye sordu.
İskeleye doğru yürümeye başlayan babasının yanına gidip koluna
girerken yanıtladı sorusunu. “Bir şey olmadı. Uzun zamandır onunla yemek
yiyemedik onu hatırladım. Bana göre hala şirketin en önemli elemanı o!”
“Bana göre de öyle. Beni hiç masrafa sokmuyor.” Necdet Bey gülüyordu. Aylin
eski tip santral makinelerini çok başarılı idare ediyordu. Yönetici kadrosu
hariç herkese yeni santral numaraları üzerinden PBX sistemi ile
ulaşılırken Aylin'e neredeyse iş düşmüyordu ama iki kademeli hatlar için eski
makineyi kullanmakta ısrar etmiş, ‘Ben düğmeleri seviyorum’ diyerek odasına
kimseyi dokundurtmamıştı. Sekreterlerin hatları uzun konuşmalar yüzünden sık
sık meşgul olduğundan santral memurunun önemi büyük oluyordu.
Necdet, kızlarını ilk kez o bölüme yolladığında ikisinin de şaşkınlıkla
açılmış gözlerini bugün gibi anımsıyordu. Ama bugünkü hallerini,
ilk günlerde iş başı eğitimi aldıkları bölümlere borçluydu ikisi
de. Kızların şirket içindeki saygınlığı her geçen gün artmıştı. Artık kimse
onlara özel okulda okumuş zengin kızı diye bakmıyor, belli samimiyeti korumakla
beraber büyük saygı besliyorlardı. Gereksiz hatta yağcılık boyutundaki
samimiyetsiz saygıyı ayırt edecek kadar çok insan tanımıştı. Kızlarının saygıyı
hak etmek için mesafeli bir samimiyet göstermeleri ve çalışkan olmalarının
yeterli olduğunu biliyordu. Şirket içinde, kimin özel hayatında
paylaşılmaya değer bir değişiklik olursa olsun kendilerinin haberi olurdu. Kız
istemeden, doğum haberine, hastalıktan, ölümlerin yasına kadar her türlü haberi
bu samimiyet sayesinde öğrenirlerdi. Elemanların özellikle Genel Müdürlük
binasında bu akışı sağlaması birlik içinde çalışmak için çok önemliydi.
Şirketinin bu konumundan da geldikleri yerden de memnundu. Daha güzel
yerler için kızları yetişiyordu. Bir de uygun damatlar bulursa
çok daha başarılı işler yapacaklarını biliyordu.
Uygun damat... Necdet kızlarını birilerine vermeyi hiç istemiyordu ama
artık yaşları yirmi beş olmuştu. Emindi yakında birilerini karşısına
getirecekler ve damat diye tanıtacaklardı. Tek kriteri vardı, ne para ne pul
gibi kıstasları yoktu. Hiç de olmamış, kızlarını da böyle yetiştirmemişti. Tek
isteği kızlarını üzmeyecek, mutlu edecek birileri olmasıydı. Onların hata
yapmayacağına inanıyordu ama yine de adayları gördüğünde kendisi de iyi bir
değerlendirmeden geçirecekti.
Sedef, babasının düşüncelerinden habersiz kendi aklındakini nasıl
söylemesi gerektiğini planlıyordu. Babasının meşhur inadını harekete
geçirmemek için onu kızdırmadan ikna etmek doğru noktayı bulmaktan
geçiyordu. Bu da babadan öğrenilen bir özellikti. Babanın kararlarına saygı
duyulmalı ama kendi bildiklerinizi ve doğrularınızı da ona
anlatmalı...
Satış aslında çok kârlıydı. Ama bu saatten sonra kesinlikle o yönde
karar vermeyeceğini bilecek kadar tanıyordu babasını. O yüzden işletme
ortaklığı üzerinde konuşmaya devam etti.
"Baba, satmayacağız ama işletme ortağı olmamızın bir sakıncası yok.
Fabrika ve madenin çıkartılması için gereken para oldukça yüksek.
Bu yılın bütçesinden böyle bir para çekemeyiz. Bu durumda, biz
işletirsek, seneye fabrikanın kurulması, öbür sene de işletmeye başlanması
gerekecek ki bu da en iyi ihtimal üç sene sonra kâra geçilecek demektir. Şu
ortaklık isteyen Çin firması ile görüşmeleri bu yönde sürdürsek, onlardan
gelecek para ile hemen fabrikayı kursak altı ay
sonra çalışmaya başlarız ve bir buçuk sene sonra da kâra geçeriz. Ayrıca
onları yüksek bir ortaklık vermeyiz. Çok istiyorlarsa % 20 lik bir
paya razı olurlar." Aklında bu oranla bile fabrikanın rahatça kurulacağı
hesapları vardı. Çinlilerin ilk teklifi geldiğinde bile rakamlar iyiydi
ama öncelik Amerikan kökenli firmayı bertaraf etmekti.
"Ben o maden için hiçbir şirketin bizimle ortak olmasını istemiyorum.
Senin neden ısrarcı olduğunu biliyorum. Sana gereken desteği vereceğim. Bütçeyi
düşünmeyeceksin. O almak istediğin yerin hazırlıklarını da yap. Yönetim
Kurulu Başkanı olarak bir toplantı ile ek bütçeye bakar bu iş."
Sedef, ne diyeceğini bilemez şekilde baktı babasına, sonra tüm yüzü ile
gülerek konuştu. "Dosyası hazır, istediğin an masana bırakırım."
Necdet kızına baktı, sonra da kahkahasını atarak iskelede bağlı
yata bindi.
Sedef, bu ihtimali hep düşündüğü için iki büyük şirkete ‘hayır’ yanıtlarını
hazırlarken kendisi için de bir dosya hazırlamış, her yeni adıma göre dosyasını
da yenilemişti. Mutlaka noksanları vardı. Bu kez iş teklifi şeklinde son
detayları da ekleyip sunacaktı. En çok yarım günlük işi vardı.
Mine, onları dinlerken etrafı izliyor, akşam erkenden yatmanın
planlarını yapıyordu. Hala içinin uyuduğunu kimseye belli etmek
istemiyordu. Nadiren ikizinden ayrı devam ederdi geceye. Sedef’in erken
ayrılması da bu sabahki toplantı yüzündendi. Şu an başındaki ağrının artışı ile
daha da büyüyen pişmanlığını yok edecek bir şeyler bulmaya uğraşıyordu. Bir
daha yapmama kararı belki de en doğru hareket olurdu. Tabii bu kararı
verebilirse…
Necdet Beyin aksine kızlar kısa deniz yolculuğu süresinde iş ile
ilgili bir şeyler yapmayı sevmezdi ama bu sabah Sedef için istisna sabahlardan
biriydi. Tabletini eline alıp not defteri kısmını açıp aklındakileri yazmaya
başladı. Bütçe sözü aldığı için aklındaki küçük detayları da not etmek
akıllıcaydı. Son ana bırakılan işler hata ihtimalini arttırıyordu. Babasına
vereceği dosyada hata olmamalıydı. İş planını ve tüm hesaplamaları yeniden
gözden geçirmesi gerektiğini, kendi ikna olursa babasına teklif şeklinde
sunması gerektiğini biliyordu. Kimden yardım alacağını da!
Yiğit, böyle konularda çok dikkatli ve detaycıydı. Zaten babasının bu kadar
güvenini kazanmak için daha azı olamazdı. Yiğit’e bile danışmadan önce kendi
yapacaklarını hızlıca not etti. Aklına gelenleri de ekleyince yapılacaklar
listesi uzamıştı. Bütçesinin doğru rakamlara ulaşması için her şeyi ince ince
detaylandırmalıydı. Notlarını tamamlarken babasının gazetedeki haberi yüksek
sesle okuduğunu duyup kulak kabarttı.
Çıkacak yeni yasa, yabancı yatırımcıların madenlerdeki hisselerini
azaltmaya yönelikti. Yerli sermayeyi ayakta tutmak, yer altı
zenginliklerini yabancıların denetimine daha fazla vermemek için tedbir
alınacağını yazmışlardı. Ama bir önceki gün de tam tersi bilgiler vardı. Sedef
babasına bunu anımsattı.
“Baba, o yasa çıksa bile yabancı işletmelerin payının daha yüksek olacağı,
yerli yatırımcıya kota konulacağı söyleniyor.”
Bu kadar zıt bir bilgi ile doğru karar vermek mümkün
değildi. Zaten gerçekten iş yapmak istese bunların önemi
olurdu. Satılmayacak arazi için bunlar sadece bilgi edinmeden öteye
gidemiyordu.
Siyasi çevreler, çıkarlar doğrultusunda yapılacakların bir sonraki çıkar
çatışmasında nasıl terse döneceğini iyi bildiğinden her çıkan yasa ile en doğru
hareketi yapma telaşına düşen iş adamlarının rahatlamasını sağlayan cümleler
kuruyordu. en sağlam bilgi yine o siyasetçilerden kapalı kapılar ardında
alınıyordu. Bu konuda babasının çevresine güvenirdi kızlar.
Necdet Bey, meclise yakın tanıdıkları ile yaptığı görüşmeleri kızları ile
paylaşmamıştı. Bunlar gayri resmi konuşmalardı ama artık kızlarına çıtlatmanın
vakti gelmişti. En azından Sedef'e!
“Böyle saçma bir yasa çıkmaz. Bugünkü bilgileri ben uzun süre önce
duymuştum. Yabancıların şu ara madenlerimize saldırması da benim
kaynağımı doğruluyor. Yabancıların kotası düşecek. yasalar geriye doğru
işletilemeyeceği için edinilmiş mallar kazançları olacak. Farkındaysanız farklı
maden ocaklarında hep el değiştirmeler var. Küçük büyük demeden tüm arazileri
almaya çalışan, Sözde farklı, özde aynı kişilere ait bir çok işletme yurtiçinde
yatırım yapmaya başladı. yıllar önce kazandığımız savaşın intikamını yasal
yollarla almaya çabalayanlar yüzünden adımlarımızı çok dikkatli atmalıyız. Ben
sağ olduğum sürece hiç kimse benim madenlerimi satın alamaz. Benim şartlarımda
işletme ortağı olabilir ama sahibi olamaz. En doğrusu o madenleri biz
işleteceğiz. Devlet teşvik verecek. Biz de yeni istihdam yaratacağız. Kâr
kısmını söylemiyorum bile. Fizibilite çalışmalarımız o yönde devam edecek.
İşlenmiş bor madeni satışı ile hem biz hem ülke kazanacak.”
Babasının milliyetçi tarafı her zaman çok kuvvetli olmuştu. Babadan,
dededen gördükleri hatta dedesinin ve babaannesinin savaş zamanlarında
yaşadıkları sıkıntılar yüzünden toprak çok kıymetliydi. Kızlarına da aşıladığı
bu sevgi özellikle böyle zamanlarda ortaya çıktığında sesindeki kızgınlık ve
gurur birbirine karışıyordu.
Sedef, daha fazla heyecanlandırmadan konuyu başka tarafa çekti. “Anladım.
Yani bu işten çok para kazanacağız öyle mi?”
Her yatırımı elbette başarılı değildi ama çoğunda geleceği çok doğru
değerlendirmiş ve sağlam kârlar elde etmişti. Necdet Bey gülümseyerek kızını
yanıtladı, “Evet, sanırım en az şu anki madenlerden elde
ettiğimiz kazancımızın dört beş katını elde edeceğiz.”
Sedef, konuyu istediği noktaya getirmişti. Babasına göz kırptıktan sonra,
“O zaman ben Mine’den dört beş kat daha zengin olacağım. Eğlenceye bu kadar
düşkün olmasaydı en çok o kazanırdı.”
“Herkesin ilgi alanı farklı. O eğlenmeyi seçti.”
Mine, adını duyduğu andan beri ikisini dinliyordu. Kendisi ile
uğraştıklarını anlamış, “Ben sizin gibi iş kolik olmayacağım, gezip tozup
eğlenip az para ile mutlu olacağım.”
Şirketin eğlence ve turizm yatırımlarının da en az madencilik kadar
kazandırdığını hepsi biliyordu. Zaten kâr ortaklıkları tartışılamazdı bile.
Necdet Bey'in tüm düzenlemeleri çocuklarının geleceğine yönelikti. Esra ile bir
bebekleri olursa onun da geleceği aynı şekilde güvence altına alınacaktı.
Kızları ile bu konuyu daha evlenmeden önce konuşmuştu. İç rahatlığı ile ikisine
birden takıldı, “Sonra miras kavgası yapmayın da!” derken tepkiyi bekliyordu.
‘Babaaaa’ diye kızgınlıkla bağıran kızlarına bakıp gülümsedi. Oğulları
olmasını istemiş miydi? Evet ilk hamilelik haberini aldığında oğlu
olabileceğini düşünmüştü. Sonra ikiz olduklarını öğrenmişler ve bu kez de biri
kız biri erkek olsa ne güzel olur demişti. Şimdi ise iyi ki bu iki muhteşem kıza
sahibim diye şükrediyordu. İşlerini gönül rahatlığı ile bırakacağı iki kızı
vardı. Damatların konusunda biraz tedirginlik yaşamıyor değildi. İki kızın da
çevresindeki erkeklerin benzer aile yapıları vardı. Yine de hiç birine gönül
rahatlığı ile damat gözü ile bakamıyordu. Kısa süre sonra birilerinin karşısına
aday olarak getirileceğini tahmin ediyordu. Doğru kişi olmaları, kızlarını
gerçekten sevmeleri onun için yeterliydi. Motorun sesindeki değişiklik ile
toparlandı. Kısa yolculuk bitmiş, yat, motor iskelesine yanaşmıştı.
Şoförleri, aynı zamanda güvenlik görevlisi olan Ali üçlüyü bekliyordu. Genç
kızların inmelerini sağladıktan sonra Necdet Beyin çantasını alıp onun da
inmesini bekledi. Sonra da arkalarından hızlı adımlarla araca olan kısa yolu
yürüdü.
Saat dokuz olduğunda hepsi masasının başındaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder