5 Ağustos 2015 Çarşamba

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 30. Bölüm

“Merhaba Nil. Dükkânda mısın?”

“Merhaba Hakan. Değilim. Yemeğe çıktım.” Nil, dün gecenin intikamını alacak fırsatı yakaladığını düşünüyordu.

Handan, arayanın Hakan olduğunu anlayınca gülmeye başladı.

“Yemeğe mi çıktın? Sen dükkânda yemiyor muydun?” Merak etmişti neden yemeğe çıktığını. Ama direkt de soramamıştı.

“Bir arkadaşım geldi. Beni yemeğe davet etti. Kıramazdım onu.”

“Öyle mi? O zaman size afiyet olsun.” Hakan bozulmuştu. Kimdi acaba arkadaşı? Arkadaşları hakkında bilgisi yoktu. Kiminle olduğunu sormak istiyordu. Onun için önemli miydi o arkadaş?


Nil ise, onun nefes alışından sinirlendiğini ve telefonu kapatmak istediğini anlamış eğlenmeye devam ediyordu. Gayet ciddi bir sesle konuşuyordu.

“Sen neden aramıştın?”

“Geç kalmışım, önemli değil.”

“A yoksa yemeğe mi çıkalım diyecektin?”

“Dedim ya geç kalmışım.”

Daha fazla üzmeyecekti...

“Yok, biz de daha yeni oturduk. Sen neredesin? Gel katıl bize.” Cümlesi bittiğinde Hakan'ın nefesini bıraktığını duydu.

“Rahatsız etmeyeyim.” Ama çoktan gitme kararı vermişti.

“Rahatsız etmezsin, adresi vereyim de gel.”

Hakan, on dakika sonra lokantanın arkasındaki oto parka bırakıyordu arabasını. Kapıdan içeri girdiğinde bakışları ile ortamı taradı. Nil onu görmüş el sallıyordu. Karşısında oturana çevirmişti hemen bakışlarını.

Handan!

Hakan’ın yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Hayatındaki iki önemli kadın kendisini kıvrandırmayı sevmişti anlaşılan. Yanlarına gittiğinde önce Handan’ı öptü. Sonra Nil’in yanına geldi ve beline sarılarak kendisine çekip yanaklarına küçük öpücükler bıraktı.

Çok özlemişti.

Çok kıskanmıştı.

Çok rahatlamıştı…

“Bunu ödeyeceksiniz.”

“Çok korktuk.” dedi Handan.

Nil ise onun yüzüne bakmaya devam ediyordu. Kısa zamanda hayatının başköşesine oturmuştu Hakan.

“Nasıl oldu da buluştunuz siz?”

“Bende bir değişiklik görmüyor musun?” Handan, saçlarını savurarak bakmıştı Hakan’a. Hakan, kardeşinin saçındaki değişikliği görmüştü artık.

“Çok güzel olmuş saçın. Kusura bakma fark etmedim.”

“Çünkü gözün beni görmüyor. Pabucum dama atıldı.”

“Öyle değil ama Nil’e bir özür borçluydum. Dün olaylı bir geceydi ve buluşamadık.”

“Biliyorum. Önemli olan bugün gelmen!” Handan, Hakan’ın halinden, dün gece kaçan fırsata üzüldüğünü anladı. Ağabeyi, hayatında bir kadına alışkın değildi ama ne yapması gerektiğini bilecek kadar kadınlarla arası iyiydi. 

“Evet, geldim ama her an çağırılabilirim. Mesai saatinde kaytarıyorum resmen.”

“Gece seni ikiye kadar çalıştırırken kaytarmanı da göze alsınlar. Telefonun çalarsa bakma.” Nil, onun hemen gitmesinden korkmuştu.

“Sen gitmemi istemiyorsan gitmem. Beklesinler biraz.” diyerek göz kırpmıştı. Bir eli Nil’in sandalyesinin arkasındaydı. Saçları ile oynadığının farkında bile değildi.

“Ben de bir şeyler yiyeyim.”

“Bizimkilerden atıştır. O arada seninki de pişer.”

“Bak buna memnun olurum. Çok açım.”

Handan, yemek bitince kalkmış ikisini de öperek vedalaşmıştı. Daha fazla onlarla kalmak istemiyordu. İkisinin de konuşacak çok az vakti oluyordu. Kapıdan çıkarken arkasını dönüp baktığında ikisinin de gözlerini birbirinden ayıramadığını gördü.

‘Bunlar çoktan âşık oldu!’ diyerek mutlulukla arabasına doğru yürüdü.


 ***** 



Hakan, Nil’in kahverengi gözlerine baktı bir süre. Sonra elini tutup,

“Beni korkuttun, biliyor musun?” dedi.

“Sen mi korktun?” Nil gerçek bir şaşkınlıkla sormuştu.

“Evet, yanında bir erkek bulacağımdan o kadar emindim ki.”

“Erkek mi? Olabilirdi de. Neden korktun?”

“Olabilir miydi?” Hakan, onun bu rahat tavrına şaşırdı. Nil, aynı rahatlıkla devam etti.

“Evet, olabilirdi. Benim erkek arkadaşlarım var. Ama onları kıskanmana gerek yok.”

“Kıskanmadım.” Hakan, aldığı yanıta bozulmuştu ama belli etmemeye uğraşıyordu.

“Kıskandın. Hala da kıskanıyorsun. Kim o arkadaşlarım merak ediyorsun.” Hakan, Nil’in dürüst gözlerine baktı. Haklıydı. Kıskanıyordu ve çok merak ediyordu. Saklamaya gerek yoktu.

“Doğru.”

“Arkadaşım sadece.”

“Öyle kalmalarında sakınca yok.” Kıskançlığını dizginleyemeyeceğini biliyordu ama Nil’i de gereksiz kaprislerle üzmek istemiyordu.

“Manken ile görüşüyor musun?” Bu kez de Nil, kendi kıskançlığını dışa vuruyordu. Üstünlük değil eşitlik sağlamaktı amacı. Hakan’ı kıskanıyordu ve bilmesinde sakınca yoktu.

“Ne mankeni?”

“Geçen gün göz göze konuştuğun manken?”

“Ha şu güzel kadın! Yok, ne yazık ki aramıyor. Ben de vakit bulup onun telefonunu aratamıyorum. Kaldı öyle.”

“Hazır masada bıçak varken kendin cinayet konusu olacaksın. Sus bence.”

“Sustum. Yalandı zaten. Aklıma bile gelmemişti.” Aklım sadece seninle dolu diyememişti. Oysa ne kolaydı o an o gözlere bakıp konuşmak. Filmlerde sevgisini rahat rahat söyleyen erkeklere şaşkınlıkla bakardı. Ama o an kendini aynı rahatlıkla konuşmamak için zor tutuyordu. Nil’i sevdiğini söylemek çok kolay olacaktı. Seviyordu onu… Sadece Nil’e zaman vermek, onun da duygularından emin olmasını beklemekti yaptığı…

Konuyu değiştirdi.

“Handan ile aranız çok iyi bakıyorum.”

“Evet, gerçekten çok iyi! Onunla zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. Tatil planlarımızı yaptık bugün.” Hakan’a, akşam Cenk ile yaşadıklarını konuştuklarını söyleyemezdi.

“Gerçekten gidecek misin onunla? İki hafta sensiz ne yapacağım?”

“Bunca zaman ne yapıyordun bensiz?”

“O eski zamandı. Artık sen varsın. Bilgisayarlarla aran nasıl?”

“Evde var ama aklıma gelmez açmak. Neden sordun?”

“Handan diz üstü bilgisayarını yanına almadan tatile gitmez. Ben de seninle görüntülü konuşurum öyle hasret gideririm.”

“A o kadarını beceririm. Tamam, bak bu iyi olur. Ben de özleyeceğim seni.”

“Bir hafta sonra mı çıkıyorsunuz?”

“Evet.”

“O zaman her fırsatta seni göreceğim.”

“Her fırsatta mı? Sen karşıda çalışmıyor musun? Nasıl geleceksin o kadar yolu?”

“Gelirim.”

“Benzin parasından iflas edeceksin.”

“İçin rahat olsun. Babamın şirketinin resmi olmasa da ortağıyım. Daha doğrusu Handan ve ben ortağız. Babamın işleri artık çok iyi! Ben devlet memuru olduğum için resmi olarak ortak olamıyorum ama paralarını harcamayı biliyorum.”

“Böyle söyleyince de baba parası yiyormuş gibi oldun.”

“Bir gün sana babamla ilgili gerçekleri anlatırım. Neden böyle dediğimi anlarsın. Ama şimdi babamdan bile bahsetmek istemiyorum. Zaten telefon çalacak diye…” sözünü bitiremeden telefonu çalmaya başlamıştı.

“Hay lanet…”

“Kızma, bak ne kadar zamandır çalmıyordu. Bunu da bulamayanlar var.”

“Çok önemli olmadıktan sonra aramamalarını söylemiştim.” O sırada üçüncü kez çalan telefonu açtı.

“Hakan Çevik, buyurun.”

“Amirim, bomba ile ilgili bilgiler ulaştı. İlginç bir durum var. Gelebilecek misiniz?”

“Bir saate kadar gelirim.”

Telefonu kapattığında gidecek olmanın sıkıntısı yüzüne yansımıştı.

“Üzgünüm.”

“Bugün geldin ve bu kadar görüşebildik ya. Ben üzülmüyorum. Fırsat bulduğunda gel yine. Ama mesaiden kaçma. Amirlerin kızmasın.”

“Kızmazlar. Zaten böyle sakin günler çok az oluyor. Hadi seni dükkâna bırakayım.”

“Gerek yok. Sen buradan hemen karşı yola gir. Tabelalar seni köprüye çıkartır.”

“Olmaz öyle şey.” Maço erkek tavırları sergilediğinde bayılıyordu ona. Ama kendisi de maço kadındı. Hakan öyle her istediğini yaptıramazdı.

“Ne demek olmaz. Hadi dediğimi yap. Beni bırakmak bu saatte o ara sokaklarda yirmi dakikadan fazla vakit kaybettirir. Ben bir taksiyle giderim.”

“Ama...”

“Aması yok.”

Lokantadan çıktıklarında Hakan zorla vedalaştı. Yine yanağına konan öpücük ile Nil, kendini ayakları yerden kesilmiş hissetmişti. Bu adamın dudaklarında tılsım olduğundan neredeyse emindi.

“Arayacağım.”

“Bekleyeceğim.”


***** 


Hakan, bombanın özelliklerini öğrendiğinden beri 'yanlış hedef' üstünde duruyordu. Bomba yıllardır kullanılmıyordu ama kullanıldığı zaman hep diplomat ölümlerinde kullanılmıştı.

Komşuların verdiği ifadelerden de benzer bilgiler almıştı. Alt sokakta oturan diplomat için koruma istenmişti. İkinci bir suikast ihtimaline karşı tedbir alınmıştı. Hakan, ikna olmasa da hata yapıldığını düşünmeye başlamıştı. Aklı karışmıştı. Başka bir neden olmadığından emin olamıyordu. İzlerin peşinden gitmeye devam edecekti.


***** 


“Nil, iyi misin?”

“Evet. Neden sordun?”

“İki adım mesafeden üç kere seslendim dönüp bakmadın bile. Kulaklarında sorun mu var?” Ayşegül, şaşkınlıkla bakıyordu Nil’e.

“Yok, dalmışım canım. Ne istemiştin?”

“Biraz bahçeye çıkıp birer kahve içelim mi?”

“Olur. Emine, sen bize iki kahve yap canım.”

İki genç kadın bahçeye inip divana oturdu. Nil cep telefonunu da yanına almıştı. Ayşegül onun ikide bir telefona kayan bakışlarını yakalamıştı. Zaten Nil de iki üç gündür bir farklılık vardı.

“Hayrola Ayşegül, sen gün ortası pek böyle mola vermezdin. Neye canın sıkkın?”

“Canım sıkkın değil. Sadece seninle iki çift laf etmek için mola aldım. Asıl senin neyin var?”

“Benim bir şeyim yok. Gayet iyiyim.”

“Zaten olay o. Çok iyisin! Keyfin yerinde. Neler oluyor?”

“Dedim ya yok bir şey!”

“Nil, senin ilk genç kızlığını bilirim. Var sende bir şey. Biri hatta. Kim bu?”

“Yok kimse!”

“Yok kimse derken bile yalan söylüyorsun? Bak vallahi küserim. Kim bu adam?”
Nil, arkadaşını, iş ortağını, dert ortağını ikna edemeyeceğini anlayınca anlatmaya karar verdi. “Ayşegül, sen korkunçsun? Handan'ın ağabeyi!” Rahatlamıştı…

“Handan'ın ağabeyi mi? Nerede tanıştın? Ne zaman tanıştın? Ne iş yapıyor? Yakışıklı mı?”

“Başka var mı?”

“Ne var mı?”

“Soracağın soru? Kaç tane sıraladın öyle?”

“Sen de bir tanesini bile yanıtlamadın hala. Hadi konuş. Bak vallahi Necla Ablaya söylerim yoksa!” Ayşegül çok heyecanlanmıştı. İlk kez Nil, böyle oluyordu.

“Hani Bayramoğluna gittim ya. Hakan da oradaymış. O zaman tanıştım. Yakışıklı. Hem de çok yakışıklı. Ama tabii bana göre öyle. Başkasına göre bilemem.”

“O ne demek? Ya yakışıklıdır ya değildir.”

“Olur, mu öyle? Herkese göre başkadır ölçüler. Bana göre Hakan çok çekici çok karizmatik biri.” Nil, öyle bir sesle anlatıyordu ki Ayşegül gülmeye başladı.

“Ohooo sen abayı yakmışsın.”

“Galiba öyle. Ayşegül, hani kitaplarda falan yazarlar ya onu gördüğümde de sesini duyduğumda da kalbim deli gibi atıyor. Ben gerçekten hiç böyle hissetmemiştim. Sanırım haklısın abayı yaktım.”

“Sus.”

“Ne?”

“Sus dedim.” O sırada Emine tepsi ile gözükmüştü. Kahveler gelmişti.

“Emine, sonra bana fal bak. Geçen günkü kır saçlı adam ile kapışmam çıktı. Bakalım başka ne göreceksin?”

“A çıktımı gerçekten abla? Bakarım tabii. Ay sevindim.”

“Sevindin mi? Kavga etmesine mi?” Ayşegül kızmıştı.

“Yok, Ayşegül abla, falımın çıkmasına! Nil abla gibi bakamam ama demek ki ben de anlıyorum biraz.” Emine, yüzündeki gülümsemeye engel olamıyordu.

“Anlıyorsun canım. Hadi siz içeride Bertuğ’ya yardım edin. Ben seni çağırırım.”

Emine içeri girince Ayşegül sordu. “Kiminle kavga ettin sen?”

“Kimse ile kavga etmedim. Hakan o bahsettiği kır saçlı!”

“A ne diyorsun sen? Hakan yaşlı mı? Kaç yaş var aranızda?”

“Yaşlı değil. Sadece saçları kırlaşmış ama ona çok yakışmış.”

“Ne abası sen dünyayı yakmışsın kızım. Âşık olmuşsun resmen.”

“Âşık olmak böyle ise sanırım oldum.”

“Ya o?”

“Bilmem. Bir şey söylemedi.”

“Söylemez kızım erkek o. Sen anlayacaksın!”

“O nasıl olacak?”

“Şimdi bak, tüm bildiklerimi anlatıyorum. Önce senin şöyle gözlerine bakıp dakikalarca dut yemiş bülbül gibi duruyor mu?”

“Hayır.”

“Olmadı şimdi. Peki, yanında bir erkek gördüğünde arkasını dönüp gidiyor mu?”

“Yanımda erkek görmedi ki!”

“Ay bu da olmadı. Dur bakayım başka neyle ölçersin... Hah tamam buldum. Senin eski sevgililerinden biri ile konuşmanı nasıl karşılayacağını sor.”

“Benim eski sevgilim yok ki!”

“Doğru söylüyorsun. Senin erkeği erkekler ile test etmen mümkün değil. Seni ailesi ile tanıştırdı mı?”

“Ayşegül. Sen beni dinlemiyor musun? Bizi zaten kız kardeşi tanıştırdı. Eniştesi ile de tanıştım. Bir babası var ama onunla tanışmadım.”

“Ay ben bu adamı çözemedim. Peki, seni hiç öpmeye sıkıştırmaya falan kalkıştı mı?”

“Ayşegüllll... Bunu sana söyleyecek değilim herhalde!”

“Öpüştün değil mi?” Ayşegül o an otuz beş yaşında değil en fazla on beş yaşındaydı. Tüm yüzünde koca bir gülümseme ile öpüşmesini anlatacağını umarak bekliyordu.

“Ayşegül, ver fincanını da bakayım. Sen çok konuştun.” Nil, utandığını gizlemeye çalışıyordu.

“Aman tamam anlatma. Ama yüzünden belli öpüşmüşsün de hoşlanmışsın da. Ama bil bu adamın seni sevdiği şüpheli.”

Nil elinde fincanla kalakalmıştı.

“O nereden çıktı?”

“Hiçbir şey yapmamış senin için. Sevse yapardı sanki.” Ayşegül, Nil’in damarına basıyordu. Amacına ulaşacağından emin arkasını yaslanıp kollarını kavuşturdu.

“O zaman şunu dinle. Hani şu ilaç almak için gelen adam vardı. Camı çerçeveyi indiren! O olayın olduğu gece geldi. Camcılar işlerini bitirip gidene kadar yanımda bekledi. Buluşacağımız bir gece acil işe gitmesi gerekince ertesi gün mesai saatinde taa karşıdan kalktı geldi sırf beni yarım saat görebilmek için. Bunlara ne diyorsun.”

“Ayyy Nillll bu adam sana aşıkkkk.”

“Ne oldu? Az önce şüpheliydi.”

“O dizilere göre aşk tahliliydi. Dizilerde hep öyle oluyor ama gerçek hayatta iş başkaymış. Bu adam seni seviyor bence.” Artık bulutlarda yürüyen Ayşegül’dü. Nil’in aşk hayatı romantik hayallere dalmasına yetmişti. Elinde tuttuğu fincanı gösterip,

“Hadi bak falıma artık. Ben de aşk istiyorum. Gör orada güzel bir aşk.”

“Dizilere göre aşk aramasan zaten bulacaksın ama senin aklın fikrin dizilerde.”

“Doğru diyorsun ama bizim işte erkekleri görmek mümkün değil ki. Nasıl bulacağım güzel bir aşkı?”

“Ben de dükkândan bulmadım ama dükkân sayesinde buldum Hakan'ı. Demek ki olabiliyor. Ama sen dizilere takıldın kaldın o yüzden biraz gözünü aç, biraz kafanı kaldır.”

“Evet, seni kendime örnek alacağım. Ama bu arada hala falıma bakmadın. Kuruyacak fincan. Hadi. Bak artık.”

Nil, bir süre Ayşegül'ün fincanına bakıp falını anlattı. Sıra tabağa geldiğinde bir süre baktı. Sustu... Sonra Ayşegül'e iki cümle daha söyledi ve tamam dedi. Gördüklerini doğru mu yorumluyordu? Elleri titremeye başlamıştı. Korkmuştu...

Ayşegül, fincanı ile tabağını alıp içeri girmişti. Nil bir süre düşündü ama sonra telefonun tuşuna bastı. Hakan'ın sesini duyduğunda yine heyecanlanmıştı.

“Hayrola tatlım. Sen beni aramama kararı almıştın.” Hakan, Akın’ın masasının başında bir dosyaya bakıyordu.

“Müsait misin?”

“Sesin neden bu kadar ciddi?”

“Bomba ile ilgili aradım.”

“Anladım. Bir saniye... Şimdi dinliyorum canım.” Hakan, odasına girip kapıyı kapatmıştı.

“Hakan, bomba ile ilgili bir şeyler gördüm. Ölmüş bir genç kız. Asmış kendisini. Onun için patlamış bomba. Bir de polis var. Bomba patladığında yaralanan polis var mıydı?”

“Yoktu. Neden sordun?”

“Sanki yaralı bir polis var. O olayı inceleyen kimse dikkatli olsun.”

“Söylerim çocuklara. Başka bir şey var mı canım?”

“Yok.”

“Sesin neden bu kadar kötü?”

“Sanırım gördüğümden etkilendim.”

“Tamam canım. Üzülme. Ben ilgileneceğim. Kendine dikkat et.”

“Sende... Hakan?”

“Efendim?”

“Yok, bir şey!”

“Ne demek yok bir şey? Ne söyleyecektin? Söylemezsen aklım sende kalır.”

“Canım demen çok hoşuma gitti. Onu söyleyecektim.”

“Söylemek de güzel. Ben de duyarım umarım.”

“Duyarsın elbette. Hakan...?”

“Söyle...”

“Üç gün sonra gidiyoruz Handan ile. Seni ne zaman göreceğim?”

“Bu akşam ayarlayabilirsem geleceğim. Sen müsait olur musun?”

“Olurum.”

“Nil... Teşekkür ederim. Yine işe yarayacak eminim.”

“Bir şey değil. Akşama görüşürüz.”

Telefonu kapattıktan sonra Hakan kısa bir süre durakladı. Sonra Deren ile Akın'ı çağırdı.

“İkiniz hemen Gülümser Bozkurt'a gidiyorsunuz. Kadının kocasının hayatında başka bir kadın var mı araştırıyorsunuz.”

“Emredersiniz. Amirim. Bombayı kıskanç bir kadın koymuş olamaz değil mi?”

“İstanbul’da kadınların neler yapabileceklerinin sınırı yok sanırım ama ben de bombayı bir erkek koymuştur diye düşünüyorum.”


İkisi de selam verip odadan çıktığında Hakan Nil'i düşünmeye başladı. Aklına takılanı hemen soruyor ya da söylüyordu, Nil. İçinde tutmayı bilmiyordu. Hakan, ona âşıktı bundan emindi artık. Nil onun hayatının en önemli parçası olmuştu. Babası ile tanıştırmayı istiyordu. Ama önce babası ile geçmişlerinden gelen sorunları anlatmalıydı. En önemlisi babasının hala kendisini affetmeyen tavırlarını açıklamaktı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder