15 Temmuz 2015 Çarşamba

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 8. Bölüm

İlk mesai gününün akşamı, Fevzi Beyin emeklilik yemeğine katılmıştı. Aslında ne vakti ne de keyfi vardı ama saygısızlık olacağını bildiğinden 'hayır' diyememişti. Evi Anadolu yakasındaydı. Babasının zamanında Kozyatağı’nda aldığı dairelerden birine yerleşmişti. Babası aksini zaten kabul etmemişti.

Parti Ortaköy’deki polis evinde yapılacaktı. Arabasının bagajında her zaman yedek bir kot ve t-shirt olurdu. Bir de bürosunda olurdu yedek kılık. Ama daha büroya o kadar yerleşmemeyi doğru bulmamıştı. Önce Fevzi Bey ayrılsın sonra yerleşirim, diye düşündü.

Polis evine de resmi kıyafetle ya da takım elbiseyle gitmeyi düşünemiyordu bile. Arabasından kıyafetleri alıp hemen üstünü değiştirdi. Yola çıktığında saat sekiz olmuştu bile.


Neyse ki kendisi gibi gelen çok polis vardı. Kimisi eşlerini de getirmişti. Oldukça kalabalık bir partiydi. Bir saat kadar oturmuş, yemeğini yemiş, Fevzi Beyin emekliliğini tebrik etmiş ve evine gitmek üzere yola çıkmıştı.

Ertesi gün, yeni hayatının, yeni düzeninin, yeni ama eski şehrinin ilk tüm gün mesaisine gidecekti... İstanbul'u özlemişti. İlk boş vaktinde gezmek, tanıdık yerlerin değişimini yakından görmek için kendine söz verdi.

Bu şehrin yeni hayatında kendisine neler sunacağını bilmeden vermişti bu sözü...


*****


Gün bittiğinde iki dükkânı da kapatmış, kasa sayımlarını yapmıştı. Muhasebeciye verilecek evraklarını hazırlamış, ertesi gün için çantasına koymuştu.

Günün sonunda, eskiden anne ve ablası ile yaptığı bahçe keyfini artık tek başına yapıyordu.

Yemeğini tepsiye koyduktan sonra asmanın altındaki masaya taşıdı. Alt kattaki televizyonu her zaman yaptığı gibi pencereden dışarı bakacak şekilde çevirdi. Televizyonun altına döner bir parça almış, böylece gündüz kuaför dükkânında, yaz geceleri de bahçede kullanılmak üzere ayarlamıştı. Haberleri açtı. Yine canının sıkılacağını bilerek izlemeye başladı. Yanılmamıştı, güzel denilebilecek tek bir haber yoktu. Yazın güzel bir dizi de bulamayınca, müzik kanallarından birine çevirdi televizyonu. Bir yandan yemek yiyor bir yandan da şarkı mırıldanıyordu...

Yemekten sonra yine aynı asma çardağının altına bu kez yumuşak minderli yuvarlak koltuğunu çıkarttı. İşte akşam keyfi asıl şimdi başlıyordu. Çardaktaki lambayı yaktı. Kitabını yanına aldı. Önce kahvesini yudumlayacak sonra da dondurmasını yiyecekti. Kahvesini yarılanmadan televizyonda başlayan Kazım Koyuncu şarkısı ile gözleri dolmuştu. Annesi ne çok severdi rahmetliyi. Hem onunla söylemiş hem ağlamıştı... Sonra gözyaşları kurumuş, aşk şarkılarına eşlik ederek kahvesini bitirmişti.

Güzel ve bereketli bir günü geride bırakmanın rahatlığı ile etrafı toplayıp yatak odasına çıktı. Yarın daha güzel bir güne uyanmak istiyordu penceresini açtı. Dışındaki tül sayesinde sinek böcek girmiyordu. Gökyüzüne baktı bir süre. Yıldızları izledi. Ağaçların yaydığı kokuyu içine çekti. Kitap okuyarak bir saat daha geçirdi. Artık gözleri kapanıyordu. Bahçede ettiği duasını tekrarladı.

Yarın daha güzel bir gün olsun...


******


Cuma sabahı saat yedide koruluk alanda koşu yapan iki erkek, köpeklerinin ısrarla havlaması ve o yöne koşması sonucunda parçalanmış sarışın bir kadın cesedi bulmuştu.

İlk incelemede cesedin en az on gündür orada olduğu anlaşılmıştı. Sürüklenerek ilk olay yerinden uzaklaştırıldığı vücudundaki sürtünmeden oluşan izlerden anlaşılıyordu. Asıl ölüm yeri bulunduğu yerden yüz metre kadar ilerideydi. Büyük vahşi hayvanlar şehrin göbeğindeki ormanlarda yaşamazdı. Katil ya da katillerinin sürükleyerek olay yerinden uzaklaştırdığı sanılıyordu. Ne bulunduğu ne de öldürüldüğü yerde ipucu yoktu. Etraf çok dikkatli bir şekilde temizlenmiş ve izler yok edilmişti. Zaten üstünden geçen süre gerçek izleri yok edecek kadar uzundu. Bu sürede ormanlık alan defalarca yağmur almıştı. Kısa süreli de olsa yağmurlar da izlerin bozulmasına yardımcı olmuştu. Sadece kan izinden cinayetin nerede işlendiği anlaşılıyordu.

Cesedin ilk görünümünden nasıl öldüğü anlaşılmıyordu. Ölüm sebebi otopsiden sonra kesinlik kazanacaktı.

Sarışın, uzun saçlı, uzun boylu kadının aslında ‘travesti’ olması ise işlerin bundan sonra karışma ihtimalini arttırıyordu.


*****


Hakan, eldivenlerini giyip cesedi yakından incelemeye başladı. Cinayet silahının ne olabileceğini tahmin etmeye çalışmış ama parçalanmış cesette gerçek ölüm sebebinin ne olduğunu gösteren, gözle görülür bir bulguya rastlayamamıştı.

Ormanın serinliğinde bile terlemeye başlamıştı. Cesetten yayılan koku da dayanılır gibi değildi. Herkes burnunu kapatmaya çalışıyor, tek elle etrafı incelemeye uğraşıyordu.

Esmerliğini daha da vurgulayan mavi t-shirt sırtına yapışmaya başlamıştı. Unutmuştu İstanbul’un nemini. Artık arabasında ve bürosunda en az ikişer takım kıyafet bulunduracaktı. Doktorların çok iyi iş çıkarttığı, yüzündeki tüm hatların kadınsı görünüme kavuştuğu cesede son kez baktı. Savcı ulaştığında ceset de ambulansla adli tıbba gönderilecekti. Artık etrafı son kez incelemekten başka yapacak şey kalmamıştı. Akın ile yeniden tüm alanı karış karış gezdiler. Ağaçlarda bile iz aradılar.

Geniş bir çember yapılmış, meraklılar uzak tutulmaya çalışılıyordu. Korulukta o saatte bu kadar koşan olamayacağına göre, kalabalığın sebebi polis ve ambulans sirenlerinin yarattığı merak olmalıydı! Haftanın son günü olması ve savcının halen gelmemiş olması olayı daha da trajik hale sokuyordu.

Bir saat daha geçmiş, nihayet savcı gelmişti. Tutanakların hazırlanmasından sonra ceset ambulansa konulup otopsi için gönderilmişti. Hakan nihayet elindeki eldivenlerden kurtulmuştu.

 Katilin çok akıllı olduğunu düşünüyordu Hakan. Çünkü ilk olayın yaşandığı yerin çevresinde çok geniş bir alanda olası izleri yok etmişti. Bu da bir sürü ipucunun silinmesi demekti. Yine de kusursuz cinayet olmayacağına göre, eninde sonunda bir ipucu bulacaktı.

Büroya dönmeden, bir başka olay ihbarı gelmiş, hemen olay yerine gitmişlerdi. Bu kez bir şey araştırmaları gerekmiyordu. Çünkü maktul de, katil de aynı yerdeydi. Komşusunu, çöp atma yeri yüzünden öldüren adam, cesedin başında polisin gelmesini beklemişti.

Hakan, bazen kendisini, her olay bu kadar kolay çözülse, derken buluyordu. Sonra da içindeki iyi taraf bu iç sese kızıyordu. Keşke hiç suç olmasa... Hiçbir şeyi çözmek zorunda kalmasalar...

Öğlen yemeği bile yiyemeden saati üç yapmıştı. Akın'a, yemek teklif etmiş, birlikte yakındaki bir lokantaya girmişlerdi. Çoğu insanın az önce gördüklerinden sonra günlerce midesi bulanır, yemek yiyemezdi. İlk meslek yılında polislerin de çoğunda görülen bu durum bir süre sonra çok normal gelmeye başlıyordu. Akın da kendisi gibi o yılları geride bırakmıştı.

Dosyasına göre işini iyi yapan biriydi, Akın. Bir haftadır birlikte çalışıyorlardı ve onun olaylara çok yönlü bakmasından memnundu. Tek sorun, Deren'e olan ilgisiydi. Deren de ilgili gibiydi. Gerçi işlerine yansıtmıyordu ikisi de ama bir süre sonra onları ayırmak zorunda kalmaktan korkuyordu. Aynı büroda aşk ne yazık ki sadece dizilerde oluyordu. İşlerinin tehlikesi bunu engelliyordu.

“Amirim, bu kez hiç elle tutulur bir bilgi yok. İşimiz zor gözüküyor! Üstelik çok zaman geçmiş üstünden. Ne bulacaklar acaba?”

“Haklısın Akın. Detaylı incelemede de bir şey çıkacak gibi gelmiyor. Otopsi sonucunu bekleyelim bakalım. Kullanılan cinayet aletinin ne olduğunu anlayınca belki bir şeyler buluruz. Bunca gün kayıp ilanı veren kimse çıkmamış mı? Hem arabası da günlerdir orman alanının girişinde duruyormuş. Neden insanlar bu kadar meraksız oldu?”
“Başlarını derde sokmaktan korkuyorlar amirim. Kafasını çevirip gidiyor çoğu kişi.”

“Olay yerine göre zaten görülmesi çok zormuş. Onu ortaya kesin hayvanlar çıkartmıştır. Yoksa daha kolay kolay bulunmazdı. Açık alan kokuyu da bir yere kadar dağıtıyor. Benim anlamadığım bu cinayeti açık alanda işleyecek kadar ne geçti aralarında. Başkaları da burada spor yapıyor!”

Akın, biraz düşündü sonra,

“Planlı bir cinayet sanırım, amirim. Bu travesti cinayeti mi? Yoksa alelade bir cinayet mi? Eğer travesti cinayeti ise devamı gelebilir. Katilin etrafındaki tüm izleri yok etmesi de ilginç!”

“Neden?”

“Daha önce de travestileri öldüren biri vardı. Ama ardında özel izler bırakırdı.”

“İz bırakması kendini güçlü görmesinden. Ayrıca bunun iz bırakıp bırakmadığını bilmiyoruz. O kadar az şey kalmış ki geriye anlamak zor.”

Katillerin profilleri çeşit çeşitti. Kimin neyi neden yaptığı ayrı bir uzmanlıktı. Eğitimlerden aklında kalanları kullanmaları bazen yetersiz olabiliyor, o zaman uzmanlardan yararlanıyorlardı. “Diğer katili nasıl buldunuz?”

“Sonunda travestilerden biri onu öldürdü. Adamı yakalamak için çok uğraşmıştık. Bizden önce, kendi hedefindekinin hedefi oldu. O çocuk da kendini korurken katil oldu.”

 “Nefsi müdafaa ise az ceza almıştır.” Hakan işin hukuki kısmındaydı ama Akın'ın söylediği başkaydı.

“Ne olursa olsun insanın kendine verdiği ceza çok ağır oluyor.”

“Doğru, ömür boyu bir can almış olmanın ezikliğini yaşayacak.”

Hakan, daha önce iki kişiyi öldürmüştü. Her ikisi de azılı katil olsa da günlerce rüyalarına girmişti. İkisi de birilerinin evladı, birilerinin eşi idi. O günleri anımsamaktansa, özele girmeden iş ile ilgili konularda konuşarak yemeği tamamlamak çok daha iyi idi. Astları ile samimi olmaktan ziyade belli bir seviyede konuşmayı tercih ederdi. Akın ile de bu seviyeyi tutturmuştu. Daha masadan kalkmadan yine anons gelmişti. Denizden bir ceset çıkmıştı. İntihar sanılmış ama kafasının arkasındaki ezik, birisinin öldürmüş olabileceği hissi yarattığı için cinayet masasının da incelemesi istenmişti.


“İş bekliyor, hadi gidelim.” Hesabı ödeyip kalktıklarında akıllarında sadece o günkü cinayetler vardı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder