13 Temmuz 2015 Pazartesi

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 6. Bölüm


Bir saate yakın, masadaki tüm dosyalar üzerinde çalıştılar. Ekibinin titiz bir çalışma şekli vardı. Hatta o kadar ki her dosyada evrakların sırası bile aynıydı. Olay, zanlılar, deliller, her dosyada aynı sıra ile gidiyordu. Bu da okurken çok büyük kolaylık sağlıyordu. En sonda da ekibin neler yaptığı ve neler yapacağı, nereden hangi sonucun beklendiği gibi notlar yer alıyordu. Dosyaya girmiş olan evraklar listeden silinmişti. Tüm bu çalışma süresince rahatsız olduğu tek şey Fevzi Baş komiserin içtiği sigara olmuştu. Havanın sıcak olmasından istifade camı açmış ve böylece dumandan duyduğu rahatsızlığı biraz telafi etmişti. Yeni de kokusu bile berbat geliyordu.

En sona kalan dosyayı önüne çeken Fevzi Bey, kapısına doğru bir göz attı. Kapalı olduğundan emin olduktan sonra Hakan'a döndü.


“Şimdi, sadece sana söyleyeceğim ve senin de sadece görevini devrederken yerine gelene aktaracağın bir sırrı paylaşacağım.”

Hakan duyduklarını şaşkınlıkla karşılamıştı. Şaka yaptığını sanmış ama ciddi ifadesini görünce merak etmişti.

“Sizi dinliyorum.”

“Bizim bölümün başarısının ardında yatan sırrı öğreneceksin. Bu duyduklarını garip karşılayacağından eminim. Tıpkı ilk duyduğumda benim yaptığım gibi. Ama sonra söylediğim her şeyin çok doğru olduğunu anlayacak ve birazdan aklından geçecek düşüncelerden utanacaksın. Neyse ki o utancı da tek başına yaşayacağın için sorun yok.”

Hakan, artık kesin bir şakanın kurbanı olduğunu düşünüyordu. Baş komiserin sözleri çok tuhaftı.

“Sil şimdi o şaşkın ifadeyi ve kulağını aç. Biri var... O sadece seni arayacak. Sadece sana konuşacak. Asla para almayacak. Asla da deşifre olmayacak. Kesinlikle adını herhangi bir olayda telaffuz bile etmeyeceksin.”

“Kim bu önemli muhbir?”

“Evet, bir nevi muhbir ama bizim her zaman çalıştıklarımıza benzemez. “

“Farkı ne?”

“Fal bakar!”

Hakan, kahkahasını engelleyememişti.

O binaya girdiğinden beri son derece ciddi bir yüzle hareket eden adam gitmiş yerine bir anda kahkaha atan adam gelmişti. Gözleri o an eladan yeşile dönmüştü. İlk kez yüzünde insani bir iki çizgi oluşmuştu. Fevzi, yeni baş komiserin işinin başında sert ama hayatın içinde keyifli biri olduğunu anlayıp mutlu olmuştu. Zaten zor olan iş, asık suratla çekilecek gibi değildi.

Hakan, kendisine bakan Fevzi Baş komiserin ciddi yüzünü görünce kahkahasının izlerini yok etmeye çalıştı.

“Fal mı bakıyor?” Konuşurken bile sesinde gülmenin izleri vardı. Gözlerinin etrafındaki küçük çizgiler hala gözüküyordu…

“Bana bak, emekli olmasam, sırf benim lafıma bu kadar güldün diye, seninle uğraşırdım. Ama dua et ki, ilk duyduğumda ben de aynı tepkiyi vermiştim.”

“Siz ciddi misiniz?” Hakan, toparlanmaya çalışarak yüzündeki gülümsemenin izlerini yok etti. Asayişin peşine düştüğü falcılardan biri cinayet masası için çalışıyordu. Sahtekâr olduğundan adı gibi emindi. Hatta üfürükçülük de yaptığından emindi. Kim bilir nasıl edindiği bilgileri polise aktarıyordu. Para almıyor olması başka şey almadığı anlamına gelmiyordu ki! Demek ki işini yaparken rahat bırakılmak için muhbirlik yapıyor, falcılığa da devam ediyordu. Polislerin ona dokunmamasını da cinayet masası ekipleri sağlıyordu... İçinden sunturlu bir küfür savurdu. Daha dakka bir gol bir, uğraşacak bir şey çıkmıştı...

Hakan, bu işe de el atma kararını verdi. Kendisinin görev yaptığı bir yerde illegal yöntemlerle asla çalışılmayacaktı...

O falcıyı da en kısa sürede tutuklatacaktı... 



*******


Ertesi gün, Nil, çalan telefon ile sıçradı. Elindeki dergiye dalmıştı.

“Uğur?”

“...”

“Cumartesi mi? Tamam canım. Yazdım. Kızlar da geliyor tabii! Geldiğinde anlatırsın artık bu şanslı adamı?”

Nil telefonu kapattığında kendini zor tutuyordu. Sevinç çığlığına az kalmıştı. Tüm salondakiler ona bakıyordu.

“Uğur mu arayan?”

“Evet, Necla abla!” Necla abla bugün de saçını kestirmek için gelmişti. Zaten haftanın en az üç dört günü dükkândaydı.

“Kimmiş o şanslı adam?” Sesi o kadar yüksekti ki arka bahçede oturan kadınlar da duymuş bir an seslerini kesmişti.

“Bilmem söylemedi.” dedi Nil, Necla abla daha fazla sormasın diye…

“Bak şuraya yazıyorum, kardeşleri, iki kardeşle evlendi ya, o da ağabeyleri ile evlenir!”

Nil, şaşkınlıkla baktı. Boş atıp dolu tutmak mı? Yoksa hayat tecrübesi mi? Galiba ikincisiydi.

“Ay ne güzel olur vallahi.” diye lafa girdi Bertuğ. “O adam çooook yakışıklıydı. Ben olsam asla kaçırmazdım elimden.” Bir önceki gelişini anımsıyordu Bertuğ!

“Bertuğ, sen kendi yakışıklına bak oğlum, başkasının adamını rahat bırak.”

Ayşegül seviyordu bu çocukla uğraşmayı. Bertuğ da onula… “Ay tamam abla ya, yakışıklıya yakışıklı demek de yasak.”

Bertuğ, ailesinin eşcinsel olmasını kabullenmediği için evini terk etmiş, daha önce erkek berberinde çalışmasına rağmen, artık kadınların arasında olmaya karar vermiş ve Nehir Hanımın yanında çalışmaya başlamıştı. Nil, annesi öldüğünde onun da kendisi kadar üzüldüğünü anımsıyordu. Öz annesi kendisini dışlarken Nehir Hanımın kabullenmesi hep onu gözünde ayrı bir yere oturtmuştu. Bertuğ, Yosun ile anlaşamazdı ama Nil ile arası hep iyiydi. Yosun eşcinsellere tepkiliydi. Bunu da Bertuğ'dan saklamazdı. Zaten anneleri kızlarını dürüst olmak konusunda iyi yetiştirmişti. Ama bazen kantarın topuzu kaçıyor kabalık derecesinde dobra oluyorlardı.

Bertuğ, Nehir Hanım öldükten sonra Nil'in yanında kalmaya karar verince müşteriler de çok memnun olmuştu. Çok başarılı saç kesimleri ve boya yaptığı için çok seviliyordu. Elbette bu sevginin altında şen şakrak hallerinin de payı çoktu. Tüm dünyaya meydan okuyan ve gülen hali ile hep mutluymuş gibi gözüküyordu.

“Kızlar da geliyor sanırım! Balayından dönmüşler mi?” Necla merakının peşinde koşuyordu hala...

“Onlar evleneli bir ay oldu. Kimde o kadar para var, bir ay balayı yapacak? Döndüler tabii.” Nil, Necla'nın laf alma çabalarını savuşturmaya çalışıyordu.

“Doğru diyorsun. O kızlar zengin koca bulabilirdi ama maaşlı adamlarla evlendiler.”

“Necla abla, zenginlik neyle ölçülür?” Soru on altı yaşındaki iki çıraktan biri olan Aydan'dan gelmişti. Aydan, Emine ile aynı yaşta olsa da daha çok serpilmişti. Görünen bir güzelliği varsa da, o farkında değildi. Ama Emine onun kendisinden güzel ve akıllı olduğunun farkındaydı. Aralarında yaşanan kıskançlıklara alışan Nil, sık sık onları yatıştırırdı.

“Aydan, sen büyüklerin işine karışma.” diye susturmaya çalışan Necla'nın aslında verecek yanıtı yoktu. Aydan da haklıydı. Zengin erkek ile evlilik mutluluk getirir miydi? Çevresinde ne kadar çok kötü örnek vardı aslında...

“Aydancığım, sen Necla Ablanın dün getirdiği kek tabağını getir de giderken götürsün. Kırılır falan, takımı bozmayalım.” Ayşegül, çoktan idareyi ele almıştı.

“Tamam, Ayşegül abla!” Aydan mutfağa giderken Emine, “Ben de zengin koca alacağım. Hiç olmazsa rahat ederim değil mi ama Necla abla?” diyordu.

Konunun kapatılmaya çalışıldığının ya farkında değildi ya da müşteriyi kendinden yana çekiyordu.

Nil yine Emine-Aydan zıtlığını görüp gülümsedi. 

******* 

Bir ay kadar önce iki kardeşini evlendiren Uğur, bu hafta sonu da kendisi evleniyordu. Nil zaten o gün falda gördüklerinden sonra bu haberi bekliyordu. Uzun yıllardır aynı semtte oturuyor olmalarının verdiği yakınlıkla üç kız kardeşi de iyi tanıyordu. İki kız kardeş, geçen ay iki erkek kardeş ile evlenmişti. Şimdi de Uğur, yani en büyük kardeş, damatların ağabeyleri ile evleniyordu.

Üç kardeşe üç gelin...

Nil, Uğur'un ilk evliliğini de biliyordu. Beş yıldan fazla olmuştu ilk evliliğini yapalı... Annesi ona gelin başı yaparken Nil de salonda izlemişti onların uğraşısını... Nikâha da gitmişlerdi. İlk kocası da subaydı. Üç buçuk yıl önce bir çatışmada şehit düşmüştü. Uğur, kocasının kaybından kendini sorumlu hissetmiş, yıllarca bir kabuk ardında yaşamıştı. Şimdi ise o kabuk yarayı tamamen kapatmış ve düşmüş, Uğur yeniden yaşamaya başlamıştı. Kız kardeşlerini evlendirdiği gün, ona baktığı falı anımsadı... Demek ki o falı doğru yorumlamıştı...

Nil, iki kardeşin düğününü hatırladı.  İkisi de çok güzel gelinler olmuştu. Düğün zaten hala konuşuluyordu. Hem kızları hem de düğünlerini kıskandığını düşündü. Ama bu tatlı bir kıskançlıktı. Kendisi de onlar kadar severek, onlar kadar mutlu bir evlilik istiyordu. İki ay sonra yirmi altı yaşına girecekti. Daha önce çıktığı erkeklerin yalanlarından, iki yüzlülüklerinden bıkmıştı. Çoğunu ilk buluşmada, bir kısmını da ikinci buluşmada elemişti. Çok nadir üçüncü kez buluşmuş, onlarda da kendisi bir şey hissetmeyince bir daha buluşmamıştı. Bu güne kadar hiç âşık olmamıştı. İşte bu yüzden üç kardeşin, üç kardeş ile yaşadığı aşkı kıskanıyordu. Gerçi, Umut kendisinden bir yaş, Uğur üç yaş büyüktü. Demek ki kendi şansı da hala devam ediyordu.

Uğur gelince her şeyi anlattıracaktı ona. Hem de o gece kendisi ile ilgilenen erkeğin, ertesi gün için randevu vermesini ve o randevuya gelmemesini de ona sorabilirdi... Gerçi, gerçekten ilgileniyor olsaydı gelir, gelemeyecek durumda olsa da arar haber verirdi değil mi? Aşk bana göre değil, diye düşündü. Çünkü o dürüstlükten yanaydı. Her ne olursa olsun doğruyu söylemek, doğru davranmak istiyordu. Bu da günümüz ilişkilerinde pek görülmeyen bir özellikti. O yüzden bir süre kimse ile çıkmayacak, gerçek aşkı bekleyecekti. Onu da inşallah bulurum, diyerek gülümsedi kendi kendine.

 Öğlen paydoslarında gelen müşterilerin işlerini hallettikten sonra, mutfağa yürüdü. Ara kapıdan eczane tarafına geçti. Evin aslında alt katının mutfağı, arka cepheyi boydan boya kaplıyordu. Annesi, kızının dükkânı mahallede olsun diye tutturunca, mutfağı ortadan ikiye böldürmüşler, araya bir kapı yaptırıp geçişi kolaylaştırmışlardı. Kalan kısmı her iki taraf da yine mutfak olarak kullanıyor, küçülen alan bir şeyleri ısıtmak için yetip de artıyordu. Bölünmesinin tek nedeni, yaygaracı hatunların seslerinin eczaneye gitmesini engellemekti.Tüm çabasına rağmen başaramadığı günler oluyordu. Uğur ve kardeşleri geldiğinde de aynı şeylerin yaşanacağından emindi. Herkes bu kardeşleri konuşturacaktı. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder