3 Temmuz 2015 Cuma

BUZDAKİ ATEŞ 40. Bölüm



Cuma günü hareketli başlamıştı hayat. İbrahim erkenden gelmişti. Akşama beklendiği için de evde bayram havası esmişti. Elbette en çok Zeycan sevinmişti. Erhan ağabeyinden öğrendiği son haberleri İbrahim'e ilettiğinden beri ikisi de çok daha rahattı. Yengesi de zaten güzel haberler vermişti. Şimdi de sevgilisi sürpriz yapmış erkenden gelmişti.

İbrahim, normalde akşam uçağı ile gelecek ancak cumartesi sabahı Zeycan'ı görebilecekti. Pazar günü tekrar uçacak pazartesi Gaziantep de davaya çıkacaktı. Bir günlük hasret gidermenin yetmeyeceğini biliyordu. Aslında yine de bu plana sadık kalacaktı ama hakimin rahatsızlanıp rapor alması işine yaramış, hemen gelmişti Zeycan'a. Şu an kapı ağzında herkesin önünde sarılamasa da birazdan kollarına alacaktı aşkını.


Erhan, onun içinin gittiğini görmüş herkesi içeriye yönlendirmişti. Zeycan'a da, İbrahim bir elini yüzünü yıkasın sen ona lavaboyu göster demişti. Sanki daha önce geldiğinde öğrenmemiş gibi...

Ama ikisi de Erhan'ın yaptığından memnun, banyoya doğru yürüdü. Meliha Hanım ile Alihan Bey önden girmişti mutfağa. Meliha Hanım hemen yeni servis koymuştu misafirlerine. Artık kız evi sayıyordu kendisini. Zeycan'ın annesi sayılırdı. Gerçi Erhan ağabeyinin, Zeycan için neler çevirdiğini az çok tahmin etse de onların genç olduğunu ve birbirlerini çok özlediklerini biliyordu.

Alihan Bey de masadaki yerine otururken karısını izliyordu. “İkinci kez mi kız vereceğiz hanım. Bu çocuk kaçırmaz artık bu kızı elinden.”

“Neden kaçırsın? Deli mi? Hem ikisi de çok seviyor birbirini baksana hallerine.”

“Akıllı adam. Buldu güzel kızı. İkisi de sevdi birbirini. Darısı bizim evdekinin başına.”

“Hiç bana sarmayın, baba. Ben de zamanı geldiğinde bulduğum güzeli kaçırmam. Ama o zaman kadar elinizin altındaki üç çiftle uğraşın. İşiniz çok. Kermes, düğün derken boş vaktiniz yok.”

“Ne o hemen savunma Erhan Bey. Mahkemede değiliz. Ayrıca sana sıra geldi de geçiyor.”

“Önce dertlerin hepsinden kurtulayım. Sonra bakarım etrafıma anne. Bu kadar güzel çiftlerin arasında tek olmak hoş değil zaten. Ama sıkboğaz etme beni olur mu?”

“Olur. Sen de gelinlerim kadar güzel bir kız bul, gıkım çıkarsa ne olayım.”

“Bulurum inşallah.” Buldum ama size söylemem, diye geçiriyordu aklından. Uğur'u kaçırmak istemiyordu ama aralarında konuşulmayan sorun yüzünden rahat edemiyordu. Askerlik konusunu da çözdüklerinde konuşulacak çok şey vardı.

***** 

İbrahim ile Zeycan banyo kapısının önünde gözlerden uzakta sarılmıştı birbirine. İbrahim, hem kokluyor hem öpüyordu. Daha kaç gün geçmişti ki bu kadar özlemişti. Ya kızı vermezlerse diye düşündüğü günlerde içi içini yemişti. Şimdi daha rahattı ama yine de her geçen gün daha çok özlüyordu.

Zeycan da özlemişti. Sımsıkı sarıldı. Birilerine yakalanma korkusunu aklına bile getirmeden öptü İbrahim'i. 

“Ne iyi ettin de erken geldin. O kadar sevindim ki.”

“Belli aşkım. Ben de sevindim ama seni boğmuyorum.” İbrahim halinden memnun boynunu sımsıkı sarmış kıza takılıyordu. Zeycan kollarını gevşetmek isteyince “Sakın... sakın çekme kollarını. Ben halimden memnunum.”

“Ben de.”

“Hadi gidelim. Ayıp olmasın.”

Mutfağa girdiklerinde herkes onları bekliyordu. İkisi de utanmıştı beklettikleri için ama Meliha Hanım, her zamanki anlayışlı hali ile masada yerlerini göstermişti. Zeycan hemen çayları koydu. Sonra İbrahim'in yanındaki sandalyeye oturdu. Erhan ikisinin haline bakıp gülmeye başladı. İkisi de gözlerini ayıramıyordu. Özlemle bakıyorlardı. Erhan, onlara hak veriyordu. Çünkü kendisi de Uğur'u çok özlüyordu. Kendi derdini bir yana bırakıp İbrahim'e takıldı.

“İbrahim, kızı önce bizden isteyeceğini biliyorsun değil mi? Bakalım annem sana verecek mi kızını?”

İbrahim, kızmak yerine hemen Erhan'ın annesine döndü. Masum bir tavırla, “Meliha Teyzem, bana verirsin değil mi kızını? Oğluna sor, vallahi çok iyi damat olacağım.”

Erhan arkadaşının yalvaran bakışların gördükçe gülüyordu. Onun bu haline İbrahim kızmış gibi yaptı. “Seni de göreceğiz Erhan Bey. Bir aşık olun da bakalım nasıl davranıyorsunuz?”

“Önce kızı bulmam, sonra aşık olmam, sonra da şu işkenceye katlanmam lazım. Çok var daha.” Hepsi hazırdı ama kimse bilmese kendisi için daha hayırlı olacaktı... İbrahim’e söylemek istiyordu ama o Zeycan’a, Zeycan da annesine söylerdi… Bir süre onlar da bilmemeliydi!

“İyi beklerim. O zaman seninle uğraşmazsam bana da İbrahim demesinler.”

“Ben de sana söylemeden yaparım her şeyi.” İki koskoca adamın birbirine sataşması çok komikti. ‘Hadi çaylarınızı için, sonra da çıkın mutfağımdan akşam yemeği yapmam lazım’, diyerek kovalamıştı, Meliha Hanım hepsini.

O günü öğlene kadar bir arada geçirdi üçlü. Sonra Erhan'ı sağlık merkezine bıraktılar.

Erhan yarım ağız davet etmişti ikisini de ama onlar bir an önce baş başa kalmak için kabul etmeyince de memnun olmuştu.

Yine iki Uğur da odadaydı. Ama artık çekinmiyordu Erhan. Uğur'a başı ile selam verip sevgilisini yanaklarından öptü. Üstelik bunu yaparken belinden en ufak bir rahatsızlık duymadan eğilmişti.

“Çok daha iyisin değil mi?”

“Evet, artık neredeyse hiç sıkıntım kalmadı. Uzun süre oturmak da beni rahatsız etmiyor artık. Kermese hazırladığım maketlerimi bitirdim dün. Üç saate yakın çalışmışım. Ama eskiden hissettiğim ağrıları bile hissetmedim. Ellerine sağlık canım.”

“Bunları söyleyerek bugünkü çalışmadan kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Zaten en fazla önümüzdeki hafta da devam ederiz. Bir daha gelmene gerek kalmaz.” Onun iyileşmiş olmasından memnundu ama artık daha seyrek göreceği için de üzgündü. Ama Erhan onu hayal kırıklığına uğratmadı.

“Kim demiş onu? Raporum bitene kadar buralardayım. Tedavim olmayınca kapınız kapanacak mı bana?”

“Asla kapanmayacak.” derken onu kolundan tutmuş kapıya sürüklüyordu, Uğur. Çalışma odasına girdiklerinde bu kez ikisi de kilitlenmeyen kapıyı önemsemedi. Hatta ilk öpen Uğur oldu.

“İyileşmene çok seviniyorum ama seni daha az göreceğim ya da...” Devam edemedi.

“Daha az göreceksin belki! Belki de tahmininden çok göreceksin. Ama cümleler yarım kalmayacaktı hani? O cümleni tamamla.”

“Ya da göremeyeceğim diyecektim dilim varmadı.”

“E  saçma bir cümle olduğundan dilin bile söyleyememiş. Beni daha az görebilirsin ama mutlaka göreceksin. Uğur...”

“Efendim?”

“Beni görmek istiyorsun değil mi?”

“Evet.” Kısa, net ve içten bir yanıttı. Erhan da rahatlamıştı. Bazı şeyler netleşmeden bu tedirginlik bitmeyecekti.

Sonra, akşam yemeğinde birbirlerine biraz soğuk davranacaklarını, bunun ikisini de kırmaması gerektiğini konuştular. Hem gülüyor hem de kızdırıyorlardı birbirlerini.

Ertesi gün öğleden sonra Uğur'u aradığında kızlarla kuaförde olduğunu öğrendi. Ne yaptıracağını sorduğunda “Belki kestiririm” yanıtını alınca sessiz kalmıştı Erhan. Yine kestirecek miydi? Evet, kısa saç yakışıyordu ama uzatır mısın artık dediğinde, evet demişti. Hani kestirmesine gerek yoktu artık? Ne değişmişti ki?

“Tamam. Akşama görürüm nasılsa.” demiş, kısa bir vedadan sonra kapatmıştı telefonu.

Akşam iki taksi ile çıktılar yola. Alkol alıp direksiyona oturmak istemiyordu kimse. Erhan, İbrahim ve Zeycan bir taksi ile gitmişti. Yunus ile Sedat ayrı taksideydiler.

Kızların evine geldiklerinde onların da hazır olduğunu gördüler. Erhan Uğur'u süzdüğünde saçlarının kısalmadığını görüp mutlu oldu. Zaten daha ancak kulaklarını kapatmıştı. Biraz şekil verilmişti ama yine aynı uzunluktaydı. İçinin sevinçle dolduğunu hissetti. Erhan, kendi kendine saçmaladığını söyledi. Alt tarafı saçtı bu! Devlet meselesi haline getirdiğini, o halini görünce anlamıştı. İçindeki bu sahiplenme ve kıskançlık duygularına o kadar yabancıydı ki kendine şaşıyordu. Ölen biri için yapılan bir hareketi bile kıskanıyordu.

Uğur arka kapıyı açıp Zeycan'ın yanına oturduğunda İbrahim ile tanıştı. O da Erhan gibi kısa saçlı, bakımlı bir erkekti. Kısaca tokalaşmıştı onunla. Erhan ön koltukta oturuyordu. Yan dönüp elini uzattı arkaya. Uğur ile tokalaştığında elini bir süre tuttu. Sadece bunu yapabileceğini biliyordu. Ama bu bile ikisine özeldi. Uğur mutlu bir şekilde arkasına yaslanmıştı.

***** 

Lokantada bayanlar ile baylar karşılıklı oturmuştu. Böylece hepsi sevdiğinin yüzünü rahatça görebiliyordu. Üç çift rahat rahat sevdiğini izlerken Uğur ile Erhan, sanki aralarında bir şey yokmuş gibi havadan sudan konuşuyor, hatta bazen sadece etraf ile ilgili dedikodu yapıyordu. Ama tüm bunları zorla yapıyorlardı! Yine de canlı müzik başlayana kadar çok iyi idare ettiler. Sahne alan genç kız çok güzel slow şarkıları peş peşe söylemeye başlayınca üç çift de sahneye çıkmıştı. Nihayet masada rahat kalan ikili birbirlerine gülerek baktı.

“Seni görmek için katlandığım şeylere bak. Bunu birine anlatsam beni on yedisinde sanır.”

“Benim için katlanmak?”

“Tabii, şunları bir başkası için asla yapmazdım. Kıymetini bil.”

“Sen kıymetimi bil. Sana bunları yaptırttığım için.” Uğur'un sesindeki kendine güven tınısı Erhan'ın çok hoşuna gitti. “Sen bu günlerde çok farklısın. Neler oluyor?”

“Bir şey olmuyor. Sadece birbirimize neler yaptığımızı anımsadım.” Gözlerinde şuh bir bakış vardı. Erhan o gözlere uzun uzun bakmayı çok istiyordu.

“Bak, güzel gözlü kadın! Seni kollarıma alır piste çıkarım ve orada herkese aslında aramızda neler olduğunu bir bir gösteririm. O zaman karşılıklı neler yaptığımız çıkar ortaya.”

“Neden dans etmiyoruz peki?”

“Sen cidden kaşınıyorsun bu akşam. Seni kollarıma alırsam uzak duramam. Bunu sen de biliyorsun. İstersen beni zorlama.”

“Biliyorum. Ama kardeşlerimin şu an oldukları konumu da kıskanmıyorum dersem yalan olur.”

“Bu akşam son kez onlarla birlikte çıktık o zaman. Bu durum benim de hiç hoşuma gitmedi. Ben de sana sarılmak istiyorum. Böyle havadan sudan konuşuyormuş gibi durmak çok saçma.”

“İyi ama kızlar haftaya bize gelmenizi istiyor. Yemeğin iadesi akıllarından çıkmıyor. O zaman sen gelmeyecek misin?”

“Senin olduğun bir ortama gelmememi beklemiyorsun değil mi? Sen varsan ben de varım. Ama bir daha böyle bir gece olmasın. Ya da biz aramızdakinin adını koyana kadar olmasın.” Dili böyle dese de onun olacağı her yerde olmak isteyeceğini biliyordu.

İbrahim ile Zeycan masaya geldiği için konuyu değiştirdiler. Takımın hafta içinde başlayacağı yükselme maçlarından konuşuyorlardı. Erhan maçlara gideceğine söz vermişti. Takım ile bir arada olmak iyi gelecekti.

“Burada olsaydım ben de isterdim maça gelmeyi. Ama nasılsa birine denk gelirim. Çok keyifli olacağından eminim.”

“İbrahim, takımı bir izlesen aklın şaşar. O kadar çevikler ki!” Erhan, hala onların nasıl bu kadar iyi oynadıklarını anlayamayan bir ses tonu ile konuşuyordu.

“Zeycan anlatmıştı bana çalışmaları. O da çok etkilenmiş.” İbrahim Derince de yaşananlarla ilgili bir sürü şeyi öğrenmişti zaten.

Bir süre takımından bahsetti Uğur. Yükselme maçlarının yarattığı heyecan sesine yansıyordu. Daha sonra Yunus ile Umut da masaya gelince, ertesi gün tuttukları eve gitmekten bahsettiler. Sadece evin konumuna bakılacak, neler alınması gerektiği konuşulacaktı ama bir anda masada ertesi gün o evde hepsinin buluşması konuşulur olmuştu. İbrahim oradan havaalanına gidecekti. Erhan mahkemeye gitmek istediğini söylediğinde İbrahim, 'İstiyorsan gel ama boşuna geleceksin.' demişti. Uğur da hemen destek vermişti. Erhan da onu kıramayacağını biliyordu. Zaten artık orada yapılacak bir şey yoktu.

Dört çift, uzun süren akşam yemeğinde çok keyifli vakit geçirdi. Onur ile Umut hareketli parçalarda oynamak için kalkmak isteyince erkekler de onları yalnız bırakmamıştı. Zeycan da katılmak istiyordu ama İbrahim'in istemeyeceğini düşünüyordu. Sandalyesinde biraz öne eğilmiş pisttekileri imrenen gözleri ile izliyordu.

“Sen de ister misin?” İbrahim masaya doğru eğilip sormuştu.

“Neyi? Oynamayı mı? Yok istemem.” Oysa yüzünden içinin gittiği belli oluyordu.

“O zaman ben kalkarsam kızar mısın? Çok eğleniyorlar.”

“Sen oynar mısın?”

“Oradan beceriksiz gibi mi duruyorum?”

“Yok, yani, şey, yani ben senin oynamayacağını sandım. O zaman ben de oynarım.”

“Ne yani, sen istiyordun ama ben istemem diye vaz mı geçtin?”

“Yani ne bileyim, istemezsin sandım. Senin istemeyeceğin bir şeyi yapmak istemedim.”

“Zeycan bunu bazı şeylerde kabul ederim ama mutlaka bana sorman şartıyla. Kendi kendine karar verme. Ben de kendim karar vermeyeceğim. Sana soracağım.”

“Anladım. Sanırım seni tanıdıkça daha kolaylaşacak her şey.”

“Kesinlikle öyle olacak.”

Erhan özellikle dinlemiyordu ama duyuyordu konuşmaları. İbrahim'in, Zeycan'a olan tutkusunu, sevgisini görüyordu. Basit bir olayla birbirlerinin huylarını öğrenmek çok iyiydi. Ama Uğur ile arasındaki konu basit sorular ile anlaşmaya varılacak gibi değildi. Ya Uğur onun askerliğe dönmesi ile her şeye nokta koyarsa? Bunun için önlerinde iki aydan biraz fazla zaman vardı. Bu süreçte onu mesleğine rağmen kendisinden vazgeçmemeye ikna edebilirse sorun kalmayacaktı. Uğur'a baktı. O da kendisine bakıyordu. Bu kadından vazgeçemeyeceğini biliyordu. O kısacık saçları, dolgun dudakları ve gözleri ile kendisini esir almıştı.

Tüm gece eğlence devam etmiş, kızların masaya sadece terlerini biraz soğutmak için oturmaları ile genelde uğur ile Erhan baş başa kalmıştı. İkisi de bu durumdan memnundu.

O geceyi kazasız atlatmışlar, kimseye yakalanmadan evlerine dönmüşlerdi.

*****  

Pazar günü kahvaltıdan sonra üç erkek kardeş yanlarına Zeycan'ı da alıp Yunus'ların tuttuğu eve gitti. İbrahim'e adres verilmişti. Onlardan on dakika kadar sonra o da ulaştı. Kızlar daha ortalıkta yoktu. Bir on dakika daha geçtiğinde kapı çaldı. Kızlar elleri poşetlerle dolu bir şekilde kapıdan girdiler. Ev için seçilmiş salon takımı çoktan teslim edilmişti. Üstlerindeki poşetleri çıkartmadan kullanıyorlardı. Yunus çıkartmak istediğinde Umut itiraz etmişti. Büyükler en azından orada vakit geçirmediklerini düşünsün istiyordu. Zaten onlara sormadan evin tutulması eşyaların seçilmesi sorun yaratacaktı. Bir de o evde vakit geçirdiklerini anlamalarını istemiyorlardı.

“Çok güzel olmuş eviniz. Gerçi daha çok noksanı var ama zevkinizi yansıttığı ortada.” Uğur gerçekten beğenmişti evi. Odaları gezdiğinde ana mobilyaların tamamlandığını gördü. Çok güzel bir yatak odası takımı vardı ve o oda, salon gibi kullanılmamış bir oda değildi! Uğur, kardeşini utandırmak istemediği için hemen çıktı odadan. Bu arada Onur mutfakta, evden getirdikleri tabaklara servisleri hazırlıyordu.

Erkekler ise salonda muhabbet ediyordu. Kızların evi gezmesi bittiğinde hepsi salona doluşmuştu. Bir önceki akşamın sekizlisi yine bir aradaydı. Meyve suları ile birlikte Umut'un yaptığı kekler ve kurabiyeleri yediler.

Bir saat sonra İbrahim ile Zeycan müsaade isteyip kalktı. İbrahim uçağı kalkmadan biraz Zeycan ile baş başa kalmak istiyordu.

Onlardan on beş dakika kadar sonra Erhan da kalkmak isteyince, Uğur, diğerlerini yalnız bırakmak için kalktığını anlayıp, kendisi de kalktı. Onur, ablasına bir saat daha kalmasını sonra birlikte dönmelerini söylese de Uğur kalmadı.

“Sizler kalın, sonra gelirsiniz. Benim biraz alışveriş yapmam lazım. Erhan'ı eve bırakır oradan da çarşıyı gezerim biraz. Görüşürüz.”

“Ben ne zaman araba kullanabileceğim? Bu eve bırakılma işlerinden nefret ettiğimi hissediyorum. Bir an önce arabamı kullanmak istiyorum.” Sesi oldukça ciddiydi. Sanki Uğur ile gitmekten hoşlanmıyormuş gibi...

“Aslında artık kullanabilirsin sanırım. Yine de on beş gün kadar daha beklersen çok daha iyi olur.” Uğur Erhan’ın terslenmesinin oyun olduğunu anlamıştı.

“Şu beklersen iyi olur cümlelerinden de hoşlanmıyorum.” Sesi biraz daha sertleşmişti.

“Sen bilirsin. İstersen eve dönerken arabayı kullanabilirsin. Ama on beş gün sonra senin için de diğer şoförler için de daha güvenli olur. Reflekslerin ile ilgili testlerini yapalım önce.”

Diğer dörtlü onların bu konuşmalarını dinliyordu. Erhan inat ediyordu ama Uğur da ondan aşağı kalmıyordu. Kavga etmelerinden korkarak bakıyorlardı.

“Tamam anladım. Biraz daha idare ederim. Hem salı günü geldiğimde şu testleri yapalım.”

“Çok iyi olur. Hem böylece hepimizin içi rahat eder.”

Evden konuşa konuşa çıktılar. Arkalarından bakanların şüphelenecekleri bir ortam yoktu. Akıllarının köşesinden bile geçmemişti!

Oysa ikili arabaya binip görünmeyecekleri bir yere geldiklerinde kahkahalarla gülüyordu. Erhan ile biraz gezmiş, yemek yemiş daha sonra da eve bırakmıştı.


*****

Bir sonraki hafta da bir önceki gibi geçmişti. Tek farkla. Pazartesi Erhan'ın suçsuzluğu kesinleşmiş sanıklar mahkûm olmuştu. O akşam evde bayram havası vardı. Uğur gündüz öğrenmiş ve kutlamıştı. Erhan, artık sadece raporluydu. Raporu biter bitmez görevine sicilinde sabıka kaydı olmadan dönecekti!

Erhan, suçsuzluğunun ispatlanmasına çok sevinmişti. Kendisi bilse de başkalarının gözünde suçluymuş gibi gözükmesinden hoşlanmıyordu. Erhan o gün meslektaşlarından gelen tebrik telefonları ile oldukça meşguldü. Bir kısmı zaten suçlu olduğuna inanmadığını en başta dile getirmişti. Diğerleri de farklı zamanlarda zaten arayıp destek vermişti ama o gün hepsinin sesinde rahatladıklarını gösteren ton Erhan'ı mutlu ediyordu. Sevenleri onun için üzülmüştü.

İbrahim ise herkesten daha mutluydu. Artık en azından Gaziantep yolculukları sadece sevdiği kızın ailesinden istenmesi ve düğün için olacaktı. Erhan'ı daha salondan çıkar çıkmaz aramış müjdeyi vermişti. Erhan da ona teşekkürünü, aksilik ederse Celal ile konuşup kızı vermesi için ikna edeceğini söyleyerek yapmıştı.

Akşam yemeğinde tüm aile bir aradaydı. Ailenin canını sıkan en büyük sorun çözülmüştü. Bunu kutlamak için rakı açılmış, balıklar ızgaraya atılmıştı. Soğan salatası ile helva masayı tamamlıyordu. Üç erkek de o gece yanlarında sevgililerinin eksikliğini hissediyordu.

Yemek biterken Yunus'un telefonu çaldı. Arayan Umut’tu. O da daha önce Erhan'ın mahkemesi için aramıştı. Bu kez Yunus ile konuşmak için aramıştı. Havadan sudan konuşarak biraz lafladılar. Sonra telefonu kapayan Yunus babasına döndü, “Bu hafta sonu Umut'u istemeye gidelim mi?”

“Hayrola? Ne bu böyle? Kız bir şey mi dedi yoksa?”

“Yo, o sadece bizleri hafta sonu yemeğe davet etti. Ama ben o eve girip bir şey yokmuş gibi çıkmak istemiyorum. Eğer gideceksek bunun anlamı farklı olsun istiyorum.”

Erhan, Yunus'un artık işleri hızlandırmaya niyetlendiğini görüyordu. Yaz başında düğün istediğini söylemişti zaten. Sedat ise Yunus'a imrenerek bakıyordu. Onur ile evliliği konuşmuş, ama sevgilisi diplomayı almadan düğünün d’sini bile ağzına almamasını söylemişti. Şu an babasına iki kızı da isteyelim, demeyi çok istiyordu. Ama Onur'a söz vermişti. Bekleyecekti.

Bu yaz çok hareketli geçecekti. Meliha Hanım, oğlundan bu sözleri bekliyordu. Zaten kamptan döndüklerinden beri hazırlıklarına başlamıştı. Bu yaz çok fazla işi olacaktı. İlki yola çıkmıştı bile. Sırada Sedat ve burnunun dibindekini görebilirse Erhan vardı. Aslında üçünü aynı yıl evlendirmeyi düşünmemişti. Hep ilk önce Erhan'ın evleneceğini ummuştu. Sedat iki yıl önce hepsinin önüne geçmişti ama sonu gelmemişti. Şimdi ise Yunus yaza kadar evlenmek istediğini söylüyordu. Sedat, okul bitince yani Yunus'tan en fazla bir ay sonra evlenecekti. Belki onlardan bir ay sonra da Erhan evlenirdi! Ama onun işi en zoruydu. Meliha Hanım, en büyük oğluna baktı. Onun da bir an önce mutluluğu sevdiği kadının yanında bulmasını istiyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.

***** 

Hafta sonu geldiğinde iki evde de tatlı bir telaş vardı. O akşam hem kız istenecek hem nişan takılacaktı. Söz kesmeye gerek duymamışlardı. Umut çok mutluydu. Yunus onu aramış, akşam yemeğine gelemeyeceklerini, onun yerine kız istemeye geleceklerini söylemişti.

Zaten beklenen bir seremoniydi. Ama iki evde de telaşa neden olmuştu. Nişan yapılmasına kız tarafı karar vermişti. Bir tek halalarını çağırmıştı kızlar. Zaten başka akrabaları yoktu. Kendilerinin büyümesinde emeği olan hala en çok hak eden kişiydi orada olmayı. Erkek tarafı da eşi dostu akrabayı düğüne çağırmayı kararlaştırmıştı.

Kızların evi bir gün önceden hazırlanmıştı. Onur da çok yardımcı olmuştu. Son notlarının çok yüksek gelmesi ile mutluluğu katlanmıştı. Artık aklı rahattı. Sedat'a bunu bir şekilde söylemek istiyordu. Çünkü mezun olacağı kesinleşmişti ama Derince’de yaptıkları son konuşmadan sonra bir daha Sedat evlilik lafını dile getirmemişti. Hem kendi istediğini uyuyor diye takdir ediyor, hem de, bir daha evliliği ağzına almadı diye kızıyordu. Kendi dengesizliğine söylenirken ablasının nişanı için aldığı kıyafetinin eteklerini düzeltiyordu. Çok sade, U yakalı, dizlerinin altında biten yeşil bir elbise giymişti. Sedat çok şaşıracaktı.

Uğur, üstü bedenine oturan, erkek yakalı, beline kadar beyaz inen, belden aşağısı siyah dar etekten oluşan elbisesinin içinde kum saati gibi kıvrımları ile muhteşemdi. Kısa saçlarını biraz kabarık bir modelde yaptırmıştı. Böylece gözlerinin şekli daha da belirgin olmuştu. Biraz daha koyu bir makyaj yapmışlardı kuaförde. Hoşuna gitmişti aynadan bakan kadın. Erhan beğenecek miydi?

Umut, ellerinin terlemesini engelleyemiyordu. Aslında misafirlerin hepsini yakından tanıyor ve seviyordu. Ama yine de heyecan yapmıştı. Ablasının telkinleri ile biraz rahatlamıştı. Yine de halası ile eniştesi geldiğinde tekrar heyecanlandı. Çünkü halaları kendisinin en son haberi olmasına bozulmuş, sorguya çekip duruyordu.

Onur, Umut'un halini gördükçe halasına çıtlatmak istiyordu Sedat ile kendisini. Ama hışmından korkuyordu. Ya yaşınız küçük falan derse diye çekiniyordu. Zaten önce Sedat'ın teklifi gelmeliydi. Konuşmalarında, sonra gerçek teklif gelecek, demişti. En iyisi beklemek, sonra konuşmaktı. Son kez aynaya baktı. Artık hazırdı.

İlk önce Uğur inmişti alt kata. Sonra Onur gözükmüştü merdivenlerde. Şimdi de Umut en tepedeydi. Hasan bey, kızlarına bakarken karısını yanında hissediyordu. Nadide de onun kadar beğenerek bakıyordu üç güzele. Aynı gururla izliyordu kızlarını. Gözleri dolmuştu Hasan Beyin. Yüzündeki yaşlara aldırmadan bakıyordu kızına.

Umut, tek kolu kapalı, diğer omzunu açıkta bırakan narçiçeği rengindeki diz üstünde biten dar kesimli elbisesinin içinde çok güzeldi. Saçlarını dağınık toplatmış, Birkaç bukleyi açıktaki omzunun olduğu tarafa düşürtmüştü. O da biraz daha belirgin bir makyaj ile çıkacaktı bu gece misafirlerinin karşısına. 

Babasının kendisine bakan gözlerindeki yaşları görünce kendisinin de gözleri doldu. Uğur onların yanında ağlamamak için uzaklaştı. Kimse bilmiyordu üç yıldan sonra göz pınarlarının yeniden faaliyete geçtiğini. Daha da bilmesinler dedi, mutfağa kaçarken.

Her şey hazırdı artık. Kapı çaldığında Umut yine heyecanlandı. Kapıyı Onur açtı. Önden Meliha Hanım ile Alihan Bey girdiler. Arkalarında Erhan ve Sedat vardı. En sona elinde çiçeği ve çikolatası ile Yunus kalmıştı. Onun da heyecanı yüzüne yansımıştı. İçeriye girdiklerinde sanki kız istemeye ya da nişana gelinmiş gibi değildi ailelerin halleri. Hala ve enişte ile tanışan erkek tarafı ile Hasan Beyin samimiyeti halanın ön yargılarını yıkmış gibiydi.
Kız istemelerin standart ee daha daha ne var, muhabbetleri yaşanmıyordu. Çünkü iki ailede birçok ortak noktayı konuşuyordu. Böylece yarım saate yakın zaman geçtiğinde, hala kaşı gözü ile Umut'a kahve zamanını anımsattı. Uğur da kardeşine yardım etmek için mutfağa gitmişti. O zamana kadar Erhan ile sadece selamlaşmıştı. Sonraki konular boyunca arada bir bakış atsa da onunla karşılaşmamıştı bu bakışlar. O akşamın böyle geçeceğini ikisi de bir gün önce konuşmuştu. Bir süre daha sadece kendilerine ayırmışlardı ilişkilerini...

Onur ise odada kalmış, iki koltuk ötesinde oturan Sedat ile dersleri hakkında konuşuyordu. Sedat sınav sonuçlarını o akşam öğrenmişti. Çok mutlu olmuştu notların son halinden. Son sınavlardan sonra artık engel kalmayacaktı. Zaten çok yüksek notlar alan Onur'un geçememesi için hiçbir neden kalmamıştı. Yakın bir zamanda benzer bir gece de kendileri için yaşanacaktı. Bunun hayali bile hoşuna gitmişti Sedat'ın.

Onur'a artık resmi teklifini yapabilecekti! Yüzünde bir tebessüm ile arkaya yaslandı. Ağabeyinin heyecanla bekleyişini izledi. Gülmemeliydi, yakında kendisi o şekilde olacaktı. Hem de yine aynı evde...


Uğur, önden girip az önce kalktığı koltuğa oturdu. Erhan ile bakışları karşılaşmış, Erhan gülümseyerek bakmıştı. Uğur, o bakışla bile kendisini çok daha iyi hissetmişti. Umut, elinde kahveler ile gelip, önce Alihan Beyden dağıtmaya başladı. En sonunda ablasının yanındaki koltuğa oturdu. Kahveler bitmeden Alihan Bey konuşmaya başlamıştı. Hasan Bey, ikinci kez kız veriyordu. Kızların babası olmasına rağmen usuleten ablasına da söz hakkı vermişti. Halalarının da onayı ile Hasan Bey, ortanca kızını, Yunus'a vermişti.

 Sonrası iki gencin el öpmesi ve nişan yüzüklerinin takılması ile devam etti. Bir süre de tören sonrası muhabbet edildi. Artık klasikleşmiş bir şekilde Yunus ile Umut yan yana oturuyordu. Erhan, gençlerin en büyüğü olarak Hasan Beye o gece bir kutlamayı da dışarıda yapmak istediklerini, kardeşlerine sürpriz yaptığını iznini istediğini söylemişti.

Hasan Bey, yakında damatlarının çoğalacağını bilerek onayladı bu ricayı. Böylece yedi genç evden çıktılar. Erhan, daha evden çıkarken Zeycan'a belli etmeden, İbrahim'i aramış nereye gittiklerini söylemişti.

1 yorum: