Cuma günü hareketli başlamıştı hayat. İbrahim erkenden gelmişti.
Akşama beklendiği için de evde bayram havası esmişti. Elbette en çok Zeycan
sevinmişti. Erhan ağabeyinden öğrendiği son haberleri İbrahim'e ilettiğinden
beri ikisi de çok daha rahattı. Yengesi de zaten güzel haberler vermişti. Şimdi
de sevgilisi sürpriz yapmış erkenden gelmişti.
İbrahim, normalde akşam uçağı ile gelecek ancak cumartesi sabahı
Zeycan'ı görebilecekti. Pazar günü tekrar uçacak pazartesi Gaziantep de davaya
çıkacaktı. Bir günlük hasret gidermenin yetmeyeceğini biliyordu. Aslında yine
de bu plana sadık kalacaktı ama hakimin rahatsızlanıp rapor alması işine
yaramış, hemen gelmişti Zeycan'a. Şu an kapı ağzında herkesin önünde sarılamasa
da birazdan kollarına alacaktı aşkını.
Erhan, onun içinin gittiğini görmüş herkesi içeriye
yönlendirmişti. Zeycan'a da, İbrahim bir elini yüzünü yıkasın sen ona lavaboyu
göster demişti. Sanki daha önce geldiğinde öğrenmemiş gibi...
Ama ikisi de Erhan'ın yaptığından memnun, banyoya doğru yürüdü.
Meliha Hanım ile Alihan Bey önden girmişti mutfağa. Meliha Hanım hemen yeni
servis koymuştu misafirlerine. Artık kız evi sayıyordu kendisini. Zeycan'ın
annesi sayılırdı. Gerçi Erhan ağabeyinin, Zeycan için neler çevirdiğini az çok
tahmin etse de onların genç olduğunu ve birbirlerini çok özlediklerini
biliyordu.
Alihan Bey de masadaki yerine otururken karısını izliyordu.
“İkinci kez mi kız vereceğiz hanım. Bu çocuk kaçırmaz artık bu kızı elinden.”
“Neden kaçırsın? Deli mi? Hem ikisi de çok seviyor birbirini
baksana hallerine.”
“Akıllı adam. Buldu güzel kızı. İkisi de sevdi birbirini. Darısı
bizim evdekinin başına.”
“Hiç bana sarmayın, baba. Ben de zamanı geldiğinde bulduğum güzeli
kaçırmam. Ama o zaman kadar elinizin altındaki üç çiftle uğraşın. İşiniz çok.
Kermes, düğün derken boş vaktiniz yok.”
“Ne o hemen savunma Erhan Bey. Mahkemede değiliz. Ayrıca sana sıra
geldi de geçiyor.”
“Önce dertlerin hepsinden kurtulayım. Sonra bakarım etrafıma anne.
Bu kadar güzel çiftlerin arasında tek olmak hoş değil zaten. Ama sıkboğaz etme
beni olur mu?”
“Olur. Sen de gelinlerim kadar güzel bir kız bul, gıkım çıkarsa ne
olayım.”
“Bulurum inşallah.” Buldum ama size söylemem, diye geçiriyordu
aklından. Uğur'u kaçırmak istemiyordu ama aralarında konuşulmayan sorun
yüzünden rahat edemiyordu. Askerlik konusunu da çözdüklerinde konuşulacak çok
şey vardı.
*****
İbrahim ile Zeycan banyo kapısının önünde gözlerden uzakta
sarılmıştı birbirine. İbrahim, hem kokluyor hem öpüyordu. Daha kaç gün geçmişti
ki bu kadar özlemişti. Ya kızı vermezlerse diye düşündüğü günlerde içi içini
yemişti. Şimdi daha rahattı ama yine de her geçen gün daha çok özlüyordu.
Zeycan da özlemişti. Sımsıkı sarıldı. Birilerine yakalanma
korkusunu aklına bile getirmeden öptü İbrahim'i.
“Ne iyi ettin de erken geldin. O kadar sevindim ki.”
“Belli aşkım. Ben de sevindim ama seni boğmuyorum.” İbrahim
halinden memnun boynunu sımsıkı sarmış kıza takılıyordu. Zeycan kollarını
gevşetmek isteyince “Sakın... sakın çekme kollarını. Ben halimden memnunum.”
“Ben de.”
“Hadi gidelim. Ayıp olmasın.”
Mutfağa girdiklerinde herkes onları bekliyordu. İkisi de utanmıştı
beklettikleri için ama Meliha Hanım, her zamanki anlayışlı hali ile masada
yerlerini göstermişti. Zeycan hemen çayları koydu. Sonra İbrahim'in yanındaki
sandalyeye oturdu. Erhan ikisinin haline bakıp gülmeye başladı. İkisi de
gözlerini ayıramıyordu. Özlemle bakıyorlardı. Erhan, onlara hak veriyordu.
Çünkü kendisi de Uğur'u çok özlüyordu. Kendi derdini bir yana bırakıp İbrahim'e
takıldı.
“İbrahim, kızı önce bizden isteyeceğini biliyorsun değil mi?
Bakalım annem sana verecek mi kızını?”
İbrahim, kızmak yerine hemen Erhan'ın annesine döndü. Masum bir
tavırla, “Meliha Teyzem, bana verirsin değil mi kızını? Oğluna sor, vallahi çok
iyi damat olacağım.”
Erhan arkadaşının yalvaran bakışların gördükçe gülüyordu. Onun bu
haline İbrahim kızmış gibi yaptı. “Seni de göreceğiz Erhan Bey. Bir aşık olun
da bakalım nasıl davranıyorsunuz?”
“Önce kızı bulmam, sonra aşık olmam, sonra da şu işkenceye
katlanmam lazım. Çok var daha.” Hepsi hazırdı ama kimse bilmese kendisi için
daha hayırlı olacaktı... İbrahim’e söylemek istiyordu ama o Zeycan’a, Zeycan da
annesine söylerdi… Bir süre onlar da bilmemeliydi!
“İyi beklerim. O zaman seninle uğraşmazsam bana da İbrahim
demesinler.”
“Ben de sana söylemeden yaparım her şeyi.” İki koskoca adamın
birbirine sataşması çok komikti. ‘Hadi çaylarınızı için, sonra da çıkın
mutfağımdan akşam yemeği yapmam lazım’, diyerek kovalamıştı, Meliha Hanım
hepsini.
O günü öğlene kadar bir arada geçirdi üçlü. Sonra Erhan'ı sağlık
merkezine bıraktılar.
Erhan yarım ağız davet etmişti ikisini de ama onlar bir an önce
baş başa kalmak için kabul etmeyince de memnun olmuştu.
Yine iki Uğur da odadaydı. Ama artık çekinmiyordu Erhan. Uğur'a
başı ile selam verip sevgilisini yanaklarından öptü. Üstelik bunu yaparken
belinden en ufak bir rahatsızlık duymadan eğilmişti.
“Çok daha iyisin değil mi?”
“Evet, artık neredeyse hiç sıkıntım kalmadı. Uzun süre oturmak da
beni rahatsız etmiyor artık. Kermese hazırladığım maketlerimi bitirdim dün. Üç
saate yakın çalışmışım. Ama eskiden hissettiğim ağrıları bile hissetmedim.
Ellerine sağlık canım.”
“Bunları söyleyerek bugünkü çalışmadan kurtulacağını sanıyorsan
yanılıyorsun. Zaten en fazla önümüzdeki hafta da devam ederiz. Bir daha gelmene
gerek kalmaz.” Onun iyileşmiş olmasından memnundu ama artık daha seyrek
göreceği için de üzgündü. Ama Erhan onu hayal kırıklığına uğratmadı.
“Kim demiş onu? Raporum bitene kadar buralardayım. Tedavim
olmayınca kapınız kapanacak mı bana?”
“Asla kapanmayacak.” derken onu kolundan tutmuş kapıya
sürüklüyordu, Uğur. Çalışma odasına girdiklerinde bu kez ikisi de kilitlenmeyen
kapıyı önemsemedi. Hatta ilk öpen Uğur oldu.
“İyileşmene çok seviniyorum ama seni daha az göreceğim ya da...”
Devam edemedi.
“Daha az göreceksin belki! Belki de tahmininden çok göreceksin.
Ama cümleler yarım kalmayacaktı hani? O cümleni tamamla.”
“Ya da göremeyeceğim diyecektim dilim varmadı.”
“E saçma bir cümle
olduğundan dilin bile söyleyememiş. Beni daha az görebilirsin ama mutlaka
göreceksin. Uğur...”
“Efendim?”
“Beni görmek istiyorsun değil mi?”
“Evet.” Kısa, net ve içten bir yanıttı. Erhan da rahatlamıştı.
Bazı şeyler netleşmeden bu tedirginlik bitmeyecekti.
Sonra, akşam yemeğinde birbirlerine biraz soğuk davranacaklarını,
bunun ikisini de kırmaması gerektiğini konuştular. Hem gülüyor hem de
kızdırıyorlardı birbirlerini.
Ertesi gün öğleden sonra Uğur'u aradığında kızlarla kuaförde
olduğunu öğrendi. Ne yaptıracağını sorduğunda “Belki kestiririm” yanıtını alınca
sessiz kalmıştı Erhan. Yine kestirecek miydi? Evet, kısa saç yakışıyordu ama
uzatır mısın artık dediğinde, evet demişti. Hani kestirmesine gerek yoktu
artık? Ne değişmişti ki?
“Tamam. Akşama görürüm nasılsa.” demiş, kısa bir vedadan sonra
kapatmıştı telefonu.
Akşam iki taksi ile çıktılar yola. Alkol alıp direksiyona oturmak
istemiyordu kimse. Erhan, İbrahim ve Zeycan bir taksi ile gitmişti. Yunus ile
Sedat ayrı taksideydiler.
Kızların evine geldiklerinde onların da hazır olduğunu gördüler.
Erhan Uğur'u süzdüğünde saçlarının kısalmadığını görüp mutlu oldu. Zaten daha
ancak kulaklarını kapatmıştı. Biraz şekil verilmişti ama yine aynı
uzunluktaydı. İçinin sevinçle dolduğunu hissetti. Erhan, kendi kendine
saçmaladığını söyledi. Alt tarafı saçtı bu! Devlet meselesi haline getirdiğini,
o halini görünce anlamıştı. İçindeki bu sahiplenme ve kıskançlık duygularına o
kadar yabancıydı ki kendine şaşıyordu. Ölen biri için yapılan bir hareketi bile
kıskanıyordu.
Uğur arka kapıyı açıp Zeycan'ın yanına oturduğunda İbrahim ile
tanıştı. O da Erhan gibi kısa saçlı, bakımlı bir erkekti. Kısaca tokalaşmıştı
onunla. Erhan ön koltukta oturuyordu. Yan dönüp elini uzattı arkaya. Uğur ile
tokalaştığında elini bir süre tuttu. Sadece bunu yapabileceğini biliyordu. Ama
bu bile ikisine özeldi. Uğur mutlu bir şekilde arkasına yaslanmıştı.
*****
Lokantada bayanlar ile baylar karşılıklı oturmuştu. Böylece hepsi
sevdiğinin yüzünü rahatça görebiliyordu. Üç çift rahat rahat sevdiğini izlerken
Uğur ile Erhan, sanki aralarında bir şey yokmuş gibi havadan sudan konuşuyor,
hatta bazen sadece etraf ile ilgili dedikodu yapıyordu. Ama tüm bunları zorla
yapıyorlardı! Yine de canlı müzik başlayana kadar çok iyi idare ettiler. Sahne
alan genç kız çok güzel slow şarkıları peş peşe söylemeye başlayınca üç çift de
sahneye çıkmıştı. Nihayet masada rahat kalan ikili birbirlerine gülerek baktı.
“Seni görmek için katlandığım şeylere bak. Bunu birine anlatsam
beni on yedisinde sanır.”
“Benim için katlanmak?”
“Tabii, şunları bir başkası için asla yapmazdım. Kıymetini bil.”
“Sen kıymetimi bil. Sana bunları yaptırttığım için.” Uğur'un
sesindeki kendine güven tınısı Erhan'ın çok hoşuna gitti. “Sen bu günlerde çok
farklısın. Neler oluyor?”
“Bir şey olmuyor. Sadece birbirimize neler yaptığımızı anımsadım.”
Gözlerinde şuh bir bakış vardı. Erhan o gözlere uzun uzun bakmayı çok
istiyordu.
“Bak, güzel gözlü kadın! Seni kollarıma alır piste çıkarım ve
orada herkese aslında aramızda neler olduğunu bir bir gösteririm. O zaman
karşılıklı neler yaptığımız çıkar ortaya.”
“Neden dans etmiyoruz peki?”
“Sen cidden kaşınıyorsun bu akşam. Seni kollarıma alırsam uzak
duramam. Bunu sen de biliyorsun. İstersen beni zorlama.”
“Biliyorum. Ama kardeşlerimin şu an oldukları konumu da
kıskanmıyorum dersem yalan olur.”
“Bu akşam son kez onlarla birlikte çıktık o zaman. Bu durum benim
de hiç hoşuma gitmedi. Ben de sana sarılmak istiyorum. Böyle havadan sudan
konuşuyormuş gibi durmak çok saçma.”
“İyi ama kızlar haftaya bize gelmenizi istiyor. Yemeğin iadesi
akıllarından çıkmıyor. O zaman sen gelmeyecek misin?”
“Senin olduğun bir ortama gelmememi beklemiyorsun değil mi? Sen
varsan ben de varım. Ama bir daha böyle bir gece olmasın. Ya da biz aramızdakinin
adını koyana kadar olmasın.” Dili böyle dese de onun olacağı her yerde olmak
isteyeceğini biliyordu.
İbrahim ile Zeycan masaya geldiği için konuyu değiştirdiler.
Takımın hafta içinde başlayacağı yükselme maçlarından konuşuyorlardı. Erhan
maçlara gideceğine söz vermişti. Takım ile bir arada olmak iyi gelecekti.
“Burada olsaydım ben de isterdim maça gelmeyi. Ama nasılsa birine
denk gelirim. Çok keyifli olacağından eminim.”
“İbrahim, takımı bir izlesen aklın şaşar. O kadar çevikler ki!”
Erhan, hala onların nasıl bu kadar iyi oynadıklarını anlayamayan bir ses tonu
ile konuşuyordu.
“Zeycan anlatmıştı bana çalışmaları. O da çok etkilenmiş.” İbrahim
Derince de yaşananlarla ilgili bir sürü şeyi öğrenmişti zaten.
Bir süre takımından bahsetti Uğur. Yükselme maçlarının yarattığı
heyecan sesine yansıyordu. Daha sonra Yunus ile Umut da masaya gelince, ertesi
gün tuttukları eve gitmekten bahsettiler. Sadece evin konumuna bakılacak, neler
alınması gerektiği konuşulacaktı ama bir anda masada ertesi gün o evde hepsinin
buluşması konuşulur olmuştu. İbrahim oradan havaalanına gidecekti. Erhan
mahkemeye gitmek istediğini söylediğinde İbrahim, 'İstiyorsan gel ama boşuna
geleceksin.' demişti. Uğur da hemen destek vermişti. Erhan da onu
kıramayacağını biliyordu. Zaten artık orada yapılacak bir şey yoktu.
Dört çift, uzun süren akşam yemeğinde çok keyifli vakit geçirdi.
Onur ile Umut hareketli parçalarda oynamak için kalkmak isteyince erkekler de
onları yalnız bırakmamıştı. Zeycan da katılmak istiyordu ama İbrahim'in istemeyeceğini
düşünüyordu. Sandalyesinde biraz öne eğilmiş pisttekileri imrenen gözleri ile
izliyordu.
“Sen de ister misin?” İbrahim masaya doğru eğilip sormuştu.
“Neyi? Oynamayı mı? Yok istemem.” Oysa yüzünden içinin gittiği
belli oluyordu.
“O zaman ben kalkarsam kızar mısın? Çok eğleniyorlar.”
“Sen oynar mısın?”
“Oradan beceriksiz gibi mi duruyorum?”
“Yok, yani, şey, yani ben senin oynamayacağını sandım. O zaman ben
de oynarım.”
“Ne yani, sen istiyordun ama ben istemem diye vaz mı geçtin?”
“Yani ne bileyim, istemezsin sandım. Senin istemeyeceğin bir şeyi
yapmak istemedim.”
“Zeycan bunu bazı şeylerde kabul ederim ama mutlaka bana sorman
şartıyla. Kendi kendine karar verme. Ben de kendim karar vermeyeceğim. Sana
soracağım.”
“Anladım. Sanırım seni tanıdıkça daha kolaylaşacak her şey.”
“Kesinlikle öyle olacak.”
Erhan özellikle dinlemiyordu ama duyuyordu konuşmaları.
İbrahim'in, Zeycan'a olan tutkusunu, sevgisini görüyordu. Basit bir olayla
birbirlerinin huylarını öğrenmek çok iyiydi. Ama Uğur ile arasındaki konu basit
sorular ile anlaşmaya varılacak gibi değildi. Ya Uğur onun askerliğe dönmesi
ile her şeye nokta koyarsa? Bunun için önlerinde iki aydan biraz fazla zaman
vardı. Bu süreçte onu mesleğine rağmen kendisinden vazgeçmemeye ikna edebilirse
sorun kalmayacaktı. Uğur'a baktı. O da kendisine bakıyordu. Bu kadından
vazgeçemeyeceğini biliyordu. O kısacık saçları, dolgun dudakları ve gözleri ile
kendisini esir almıştı.
Tüm gece eğlence devam etmiş, kızların masaya sadece terlerini
biraz soğutmak için oturmaları ile genelde uğur ile Erhan baş başa kalmıştı.
İkisi de bu durumdan memnundu.
O geceyi kazasız atlatmışlar, kimseye yakalanmadan evlerine
dönmüşlerdi.
*****
Pazar günü kahvaltıdan sonra üç erkek kardeş yanlarına Zeycan'ı da
alıp Yunus'ların tuttuğu eve gitti. İbrahim'e adres verilmişti. Onlardan on
dakika kadar sonra o da ulaştı. Kızlar daha ortalıkta yoktu. Bir on dakika daha
geçtiğinde kapı çaldı. Kızlar elleri poşetlerle dolu bir şekilde kapıdan
girdiler. Ev için seçilmiş salon takımı çoktan teslim edilmişti. Üstlerindeki
poşetleri çıkartmadan kullanıyorlardı. Yunus çıkartmak istediğinde Umut itiraz
etmişti. Büyükler en azından orada vakit geçirmediklerini düşünsün istiyordu.
Zaten onlara sormadan evin tutulması eşyaların seçilmesi sorun yaratacaktı. Bir
de o evde vakit geçirdiklerini anlamalarını istemiyorlardı.
“Çok güzel olmuş eviniz. Gerçi daha çok noksanı var ama zevkinizi
yansıttığı ortada.” Uğur gerçekten beğenmişti evi. Odaları gezdiğinde ana
mobilyaların tamamlandığını gördü. Çok güzel bir yatak odası takımı vardı ve o
oda, salon gibi kullanılmamış bir oda değildi! Uğur, kardeşini utandırmak
istemediği için hemen çıktı odadan. Bu arada Onur mutfakta, evden getirdikleri
tabaklara servisleri hazırlıyordu.
Erkekler ise salonda muhabbet ediyordu. Kızların evi gezmesi
bittiğinde hepsi salona doluşmuştu. Bir önceki akşamın sekizlisi yine bir
aradaydı. Meyve suları ile birlikte Umut'un yaptığı kekler ve kurabiyeleri
yediler.
Bir saat sonra İbrahim ile Zeycan müsaade isteyip kalktı. İbrahim
uçağı kalkmadan biraz Zeycan ile baş başa kalmak istiyordu.
Onlardan on beş dakika kadar sonra Erhan da kalkmak isteyince,
Uğur, diğerlerini yalnız bırakmak için kalktığını anlayıp, kendisi de kalktı.
Onur, ablasına bir saat daha kalmasını sonra birlikte dönmelerini söylese de
Uğur kalmadı.
“Sizler kalın, sonra gelirsiniz. Benim biraz alışveriş yapmam
lazım. Erhan'ı eve bırakır oradan da çarşıyı gezerim biraz. Görüşürüz.”
“Ben ne zaman araba kullanabileceğim? Bu eve bırakılma işlerinden
nefret ettiğimi hissediyorum. Bir an önce arabamı kullanmak istiyorum.” Sesi
oldukça ciddiydi. Sanki Uğur ile gitmekten hoşlanmıyormuş gibi...
“Aslında artık kullanabilirsin sanırım. Yine de on beş gün kadar
daha beklersen çok daha iyi olur.” Uğur Erhan’ın terslenmesinin oyun olduğunu
anlamıştı.
“Şu beklersen iyi olur cümlelerinden de hoşlanmıyorum.” Sesi biraz
daha sertleşmişti.
“Sen bilirsin. İstersen eve dönerken arabayı kullanabilirsin. Ama
on beş gün sonra senin için de diğer şoförler için de daha güvenli olur.
Reflekslerin ile ilgili testlerini yapalım önce.”
Diğer dörtlü onların bu konuşmalarını dinliyordu. Erhan inat
ediyordu ama Uğur da ondan aşağı kalmıyordu. Kavga etmelerinden korkarak
bakıyorlardı.
“Tamam anladım. Biraz daha idare ederim. Hem salı günü geldiğimde
şu testleri yapalım.”
“Çok iyi olur. Hem böylece hepimizin içi rahat eder.”
Evden konuşa konuşa çıktılar. Arkalarından bakanların
şüphelenecekleri bir ortam yoktu. Akıllarının köşesinden bile geçmemişti!
Oysa ikili arabaya binip görünmeyecekleri bir yere geldiklerinde
kahkahalarla gülüyordu. Erhan ile biraz gezmiş, yemek yemiş daha sonra da eve
bırakmıştı.
*****
Bir sonraki hafta da bir önceki gibi geçmişti. Tek farkla.
Pazartesi Erhan'ın suçsuzluğu kesinleşmiş sanıklar mahkûm olmuştu. O akşam evde
bayram havası vardı. Uğur gündüz öğrenmiş ve kutlamıştı. Erhan, artık sadece
raporluydu. Raporu biter bitmez görevine sicilinde sabıka kaydı olmadan
dönecekti!
Erhan, suçsuzluğunun ispatlanmasına çok sevinmişti. Kendisi bilse
de başkalarının gözünde suçluymuş gibi gözükmesinden hoşlanmıyordu. Erhan o gün
meslektaşlarından gelen tebrik telefonları ile oldukça meşguldü. Bir kısmı
zaten suçlu olduğuna inanmadığını en başta dile getirmişti. Diğerleri de farklı
zamanlarda zaten arayıp destek vermişti ama o gün hepsinin sesinde
rahatladıklarını gösteren ton Erhan'ı mutlu ediyordu. Sevenleri onun için
üzülmüştü.
İbrahim ise herkesten daha mutluydu. Artık en azından Gaziantep
yolculukları sadece sevdiği kızın ailesinden istenmesi ve düğün için olacaktı.
Erhan'ı daha salondan çıkar çıkmaz aramış müjdeyi vermişti. Erhan da ona
teşekkürünü, aksilik ederse Celal ile konuşup kızı vermesi için ikna edeceğini
söyleyerek yapmıştı.
Akşam yemeğinde tüm aile bir aradaydı. Ailenin canını sıkan en
büyük sorun çözülmüştü. Bunu kutlamak için rakı açılmış, balıklar ızgaraya
atılmıştı. Soğan salatası ile helva masayı tamamlıyordu. Üç erkek de o gece
yanlarında sevgililerinin eksikliğini hissediyordu.
Yemek biterken Yunus'un telefonu çaldı. Arayan Umut’tu. O da daha
önce Erhan'ın mahkemesi için aramıştı. Bu kez Yunus ile konuşmak için aramıştı.
Havadan sudan konuşarak biraz lafladılar. Sonra telefonu kapayan Yunus babasına
döndü, “Bu hafta sonu Umut'u istemeye gidelim mi?”
“Hayrola? Ne bu böyle? Kız bir şey mi dedi yoksa?”
“Yo, o sadece bizleri hafta sonu yemeğe davet etti. Ama ben o eve
girip bir şey yokmuş gibi çıkmak istemiyorum. Eğer gideceksek bunun anlamı
farklı olsun istiyorum.”
Erhan, Yunus'un artık işleri hızlandırmaya niyetlendiğini
görüyordu. Yaz başında düğün istediğini söylemişti zaten. Sedat ise Yunus'a
imrenerek bakıyordu. Onur ile evliliği konuşmuş, ama sevgilisi diplomayı
almadan düğünün d’sini bile ağzına almamasını söylemişti. Şu an babasına iki
kızı da isteyelim, demeyi çok istiyordu. Ama Onur'a söz vermişti. Bekleyecekti.
Bu yaz çok hareketli geçecekti. Meliha Hanım, oğlundan bu sözleri
bekliyordu. Zaten kamptan döndüklerinden beri hazırlıklarına başlamıştı. Bu yaz
çok fazla işi olacaktı. İlki yola çıkmıştı bile. Sırada Sedat ve burnunun
dibindekini görebilirse Erhan vardı. Aslında üçünü aynı yıl evlendirmeyi
düşünmemişti. Hep ilk önce Erhan'ın evleneceğini ummuştu. Sedat iki yıl önce
hepsinin önüne geçmişti ama sonu gelmemişti. Şimdi ise Yunus yaza kadar
evlenmek istediğini söylüyordu. Sedat, okul bitince yani Yunus'tan en fazla bir
ay sonra evlenecekti. Belki onlardan bir ay sonra da Erhan evlenirdi! Ama onun
işi en zoruydu. Meliha Hanım, en büyük oğluna baktı. Onun da bir an önce
mutluluğu sevdiği kadının yanında bulmasını istiyordu ama elinden bir şey
gelmiyordu.
*****
Hafta sonu geldiğinde iki evde de tatlı bir telaş vardı. O akşam
hem kız istenecek hem nişan takılacaktı. Söz kesmeye gerek duymamışlardı. Umut
çok mutluydu. Yunus onu aramış, akşam yemeğine gelemeyeceklerini, onun yerine
kız istemeye geleceklerini söylemişti.
Zaten beklenen bir seremoniydi. Ama iki evde de telaşa neden
olmuştu. Nişan yapılmasına kız tarafı karar vermişti. Bir tek halalarını çağırmıştı
kızlar. Zaten başka akrabaları yoktu. Kendilerinin büyümesinde emeği olan hala
en çok hak eden kişiydi orada olmayı. Erkek tarafı da eşi dostu akrabayı düğüne
çağırmayı kararlaştırmıştı.
Kızların evi bir gün önceden hazırlanmıştı. Onur da çok yardımcı
olmuştu. Son notlarının çok yüksek gelmesi ile mutluluğu katlanmıştı. Artık
aklı rahattı. Sedat'a bunu bir şekilde söylemek istiyordu. Çünkü mezun olacağı
kesinleşmişti ama Derince’de yaptıkları son konuşmadan sonra bir daha Sedat
evlilik lafını dile getirmemişti. Hem kendi istediğini uyuyor diye takdir
ediyor, hem de, bir daha evliliği ağzına almadı diye kızıyordu. Kendi
dengesizliğine söylenirken ablasının nişanı için aldığı kıyafetinin eteklerini
düzeltiyordu. Çok sade, U yakalı, dizlerinin altında biten yeşil bir elbise
giymişti. Sedat çok şaşıracaktı.
Uğur, üstü bedenine oturan, erkek yakalı, beline kadar beyaz inen,
belden aşağısı siyah dar etekten oluşan elbisesinin içinde kum saati gibi
kıvrımları ile muhteşemdi. Kısa saçlarını biraz kabarık bir modelde
yaptırmıştı. Böylece gözlerinin şekli daha da belirgin olmuştu. Biraz daha koyu
bir makyaj yapmışlardı kuaförde. Hoşuna gitmişti aynadan bakan kadın. Erhan
beğenecek miydi?
Umut, ellerinin terlemesini engelleyemiyordu. Aslında misafirlerin
hepsini yakından tanıyor ve seviyordu. Ama yine de heyecan yapmıştı. Ablasının
telkinleri ile biraz rahatlamıştı. Yine de halası ile eniştesi geldiğinde
tekrar heyecanlandı. Çünkü halaları kendisinin en son haberi olmasına bozulmuş,
sorguya çekip duruyordu.
Onur, Umut'un halini gördükçe halasına çıtlatmak istiyordu Sedat
ile kendisini. Ama hışmından korkuyordu. Ya yaşınız küçük falan derse diye
çekiniyordu. Zaten önce Sedat'ın teklifi gelmeliydi. Konuşmalarında, sonra
gerçek teklif gelecek, demişti. En iyisi beklemek, sonra konuşmaktı. Son kez
aynaya baktı. Artık hazırdı.
İlk önce Uğur inmişti alt kata. Sonra Onur gözükmüştü
merdivenlerde. Şimdi de Umut en tepedeydi. Hasan bey, kızlarına bakarken
karısını yanında hissediyordu. Nadide de onun kadar beğenerek bakıyordu üç
güzele. Aynı gururla izliyordu kızlarını. Gözleri dolmuştu Hasan Beyin.
Yüzündeki yaşlara aldırmadan bakıyordu kızına.
Umut, tek kolu kapalı, diğer omzunu açıkta bırakan narçiçeği
rengindeki diz üstünde biten dar kesimli elbisesinin içinde çok güzeldi.
Saçlarını dağınık toplatmış, Birkaç bukleyi açıktaki omzunun olduğu tarafa
düşürtmüştü. O da biraz daha belirgin bir makyaj ile çıkacaktı bu gece
misafirlerinin karşısına.
Babasının kendisine bakan gözlerindeki yaşları görünce kendisinin
de gözleri doldu. Uğur onların yanında ağlamamak için uzaklaştı. Kimse
bilmiyordu üç yıldan sonra göz pınarlarının yeniden faaliyete geçtiğini. Daha
da bilmesinler dedi, mutfağa kaçarken.
Her şey hazırdı artık. Kapı çaldığında Umut yine heyecanlandı.
Kapıyı Onur açtı. Önden Meliha Hanım ile Alihan Bey girdiler. Arkalarında Erhan
ve Sedat vardı. En sona elinde çiçeği ve çikolatası ile Yunus kalmıştı. Onun da
heyecanı yüzüne yansımıştı. İçeriye girdiklerinde sanki kız istemeye ya da
nişana gelinmiş gibi değildi ailelerin halleri. Hala ve enişte ile tanışan
erkek tarafı ile Hasan Beyin samimiyeti halanın ön yargılarını yıkmış gibiydi.
Kız istemelerin standart ee daha daha ne var, muhabbetleri
yaşanmıyordu. Çünkü iki ailede birçok ortak noktayı konuşuyordu. Böylece yarım
saate yakın zaman geçtiğinde, hala kaşı gözü ile Umut'a kahve zamanını
anımsattı. Uğur da kardeşine yardım etmek için mutfağa gitmişti. O zamana kadar
Erhan ile sadece selamlaşmıştı. Sonraki konular boyunca arada bir bakış atsa da
onunla karşılaşmamıştı bu bakışlar. O akşamın böyle geçeceğini ikisi de bir gün
önce konuşmuştu. Bir süre daha sadece kendilerine ayırmışlardı ilişkilerini...
Onur ise odada kalmış, iki koltuk ötesinde oturan Sedat ile
dersleri hakkında konuşuyordu. Sedat sınav sonuçlarını o akşam öğrenmişti. Çok
mutlu olmuştu notların son halinden. Son sınavlardan sonra artık engel
kalmayacaktı. Zaten çok yüksek notlar alan Onur'un geçememesi için hiçbir neden
kalmamıştı. Yakın bir zamanda benzer bir gece de kendileri için yaşanacaktı.
Bunun hayali bile hoşuna gitmişti Sedat'ın.
Onur'a artık resmi teklifini yapabilecekti! Yüzünde bir tebessüm
ile arkaya yaslandı. Ağabeyinin heyecanla bekleyişini izledi. Gülmemeliydi,
yakında kendisi o şekilde olacaktı. Hem de yine aynı evde...
Uğur, önden girip az önce kalktığı koltuğa oturdu. Erhan ile
bakışları karşılaşmış, Erhan gülümseyerek bakmıştı. Uğur, o bakışla bile
kendisini çok daha iyi hissetmişti. Umut, elinde kahveler ile gelip, önce
Alihan Beyden dağıtmaya başladı. En sonunda ablasının yanındaki koltuğa oturdu.
Kahveler bitmeden Alihan Bey konuşmaya başlamıştı. Hasan Bey, ikinci kez kız
veriyordu. Kızların babası olmasına rağmen usuleten ablasına da söz hakkı
vermişti. Halalarının da onayı ile Hasan Bey, ortanca kızını, Yunus'a vermişti.
Hasan Bey, yakında damatlarının çoğalacağını bilerek onayladı bu
ricayı. Böylece yedi genç evden çıktılar. Erhan, daha evden çıkarken Zeycan'a
belli etmeden, İbrahim'i aramış nereye gittiklerini söylemişti.
Sona geliyor 😪
YanıtlaSil