2 Mayıs 2015 Cumartesi

Alize & Poyraz 32. Bölüm

O gece en zoruydu. Sina Bey, o neşeli adam artık toprağın altındaydı. Onun da yeni Dünyasında ilk gecesiydi. Evde dualar okunuyordu. Her şey dini adetlere göre yapılıyordu. Mutfakta helva kavruluyordu. Fatma Hanım, isteyen herkesin dualar okuyup helvayı karıştırması için, kimseleri sokmadığı mutfağının kapılarını açmıştı. Dualar bittikten sonra tüm konuklar dağılmıştı. Evde o gece sadece Nur yenge kalmıştı. Alize de son bekâr gecesini evinde, ailesi ile geçirecekti.

Anne kız o gece uzun uzun konuştu. Alize yıllarca yurt dışında okumuş sonra da çalışmaya başlamış olsa da evlenip evden ayrılmak çok farklıydı. Annesi birkaç ufak tüyo veriyordu kızına. Evliliğin huzurlu yürümesi için verdiği tavsiyeleri can kulağı ile dinliyordu Alize. Saat epey ilerleyince ertesi günü düşünüp uyumaya gitti.


Poyraz, Alize'yi eve bıraktıktan sonra annesinin evine gitti. Önce kardeşinin odasına uğradı. Ilgın odasında albümlere bakarak ağlıyordu.

“Ağabey, neden yaptı bunu? Bana aile laneti deme. O doktora da o lanete de inanmıyorum. Babam bizi çok seviyordu. Ölmeyi asla istemeyecek kadar çok seviyordu. Bunu kabullenemiyorum.” Poyraz ne diyeceğini bilemiyordu. Aynı duyguları o da taşıyordu ama söze dökemiyordu.

“Bilmiyorum canım. İnan bilmiyorum. Zamanı geri döndürmeyi bir önceki akşama gitmeyi ve onu bu kararından caydıracak sözleri söylemeyi o kadar çok isterdim ki.”

“Keşke... Yine de sen bizden daha şanslıydın. O gece onunla görüşen son kişisin. Onunla konuşan son kişi! Ben de orada olmayı ne kadar çok isterdim.”

Buna verilecek bir yanıt yoktu. En sonunda kardeşinin saçlarına bir öpücük kondurup babasının resimleri ile baş başa bıraktı ve odadan çıktı. Kapının önünde yutkunup boğazındaki düğümü yok etmeye çalıştı. Başaramayınca annesinin odasına doğru yürüdü. O gece yengesi de onlarda kalıyordu. Misafir yatak odasının önünden geçerken odanın karanlık olduğunu fark etti. Yengesi uyumuştu bile. Benzer ama daha hafif bir üzüntüyü iki yıl kadar önce yengesi de yaşamıştı. Hatta sonrasında amcasını boşamaya bile kalkışmıştı. Doktorun yeniden deneyebilir demesi yüzünden vazgeçmişti kararından. Artık sorunlarını halletmişlerdi. Yengesinin de o korku ve üzüntü yüzünden uzun süre tedavi görmesi gerekmişti. Annesini en iyi o anlardı. Ailenin psikologu o dönem karı kocayı tedavi etmişti. Hala da arada gidiyorlardı.

Annesinin odasından ışık sızıyordu. Kapıyı yavaşça çaldı. Ağlamaklı ses “Girin” dediğinde kapıyı yavaşça açtı. Annesi camın önünde oturmuş karanlığa bakıyordu. Önünde kâğıt mendil kutusu duruyordu.

“İlacını aldın mı anne?”

“Aldım ama işe yaramadı.”

“Yarar ama yaramasını istemek lazım. Üzülme demek ve bunu başardığını görmek için her şeyimi verebilirdim ama işe yaramayacağını biliyorum.” ilk kez annesi ile baş başa kalmıştı. Son geceyi anlattı annesine.

“Sana olan aşkı ile benim Alize'ye olan aşkımı karşılaştırdık. Ve bana son dersini verdi. 'Asla karını aldatma' dedi.”

“Biliyorum, tek bir gün bir başka kadın olmadı. Olduysa da ben hiç anlamadım. Ama içim hep beni asla aldatmadığını söyledi. Ama bu yaptığı? Bu da aldatmak değil mi? Tam her şey yolunda derken bırakıp gitmek de aldatmak değil mi? Tek başıma bırakmak aldatmak değil mi?”

“Anne ne diyebilirim inan bilmiyorum. Ama tek bildiğim bir gece önce aklında olan tek şey seninle çıkmak istediği dünya turuydu. Nerelere gideceğini bile düşünmüş. Onları anlattı durdu. O gece ne oldu bilmiyorum. Neden böyle bir karar verdi hiç bilmiyorum. Tek bildiğim aklı başında olsa bunu yapmayacağı idi. Şu lanetimiz gerçek ve ne yazık ki bizi bulup duruyor. Biliyor musun, en büyük korkum bunları Alize'nin de bir gün yaşayacak olması. Ama o tüm bunları bilerek benimle evlenmek istiyor. Tek mutlu gün bile bensiz olmaktan iyiymiş. Sen de babamla bir sürü mutlu gün yaşadın. Lütfen onların anısına babamı affet. Allah affetsin diye de dua et lütfen.”

“Duyduğum andan beri yaptığım hep bu. Affetmesi için Allaha yalvarıyorum. Ben çoktan affettim. Kızgınım ama affettim.”

“Yarın nikâh var anne, uyu istersen biraz.” Bir an ölümü, hemen ardından evliliği konuşmak tuhaf gelmişti. İçi hiç rahat değildi.

“Uyurum birazdan. Sen de git dinlen.” Annesinin buruk sesi tedirginliğini arttırdı.

“Anne, emin misin? Yarın evlenmek zorunda değiliz. İstersen bir hafta sonraya erteleriz. Yine babamın istediği olur.”

“Baban bu hafta sonu olmazsa üzülür. Bunu hisseder. Kesinlikle eminim. Yarın nikâh kıyılacak. Düğünü de iki ay kadar sonra yaparız.”

“Sen mutlu olacaksan öyle yaparız.”

“Siz de mutlu olun. Eskiler boşa dememiş ölenle ölünmez diye. Aksini yaparsak baban bizi rahat bırakmaz. Bilirsin çok inattır. Yani... İnattı.” annesi yeniden ağlamaya başlamıştı. Koltuğa annesinin yanına oturup omuzlarına sarıldı.

“Ağla annem, ağla. Lütfen benim için de ağla.” Oğlunun sesindeki boğukluk, onun ağlamadığını düşündürttü.

“Sen hiç ağlamadın mı?”

“Ağladım.” Annesinin soran bakışlarını görünce “Alize Ankara'ya geldiğinde onun omzunda da ben ağladım.” Diyerek annesinin başını yeniden omzuna yasladı.
“Biliyor musun, şu ana kadar sevginden şüphem varsa da artık zerrece kalmadı. Senin gibi bir erkek bir kadının omzunda ağlıyorsa o kadına tapıyordur. Sakın üzme gelinimi.”

“Onu üzmemek için ne gerekirse yapacağım." Bu sözler neredeyse bir yemin gibi çıkmıştı dudaklarından.


Nur Hanım, kızları ve damatları ile nikâh kıyılacak odadaydı. Her şeyle ilgilenmişti. Önce eleştirse de Baki Bey’in de, abisinin böyle isteyeceğini söylemesinden sonra destek vermişti. Başkalarının ne diyeceğini çok düşünen, aile adının karalanmasını istemediği için kılı kırk yaran bir yapısı vardı. Büyük kızı ve damadı da kendisi gibiydi. Nurhan ve Özcan karşı gelmeyecek kadar akıllıca davransalar da yüzlerindeki ifade bu nikâhın vakitsiz olduğunu gösteriyordu. Alize bu çifti de seviyordu ama küçük kız ile kocasını daha sıcak buluyordu.

Nur Hanımın, Nurhayat ya da evde herkesin, neşesinden dolayı Hayat dediği küçük kızı ise çok mutluydu. Aileye yeni birisinin gelmesi mutlaka kutlanacak bir şeydi. Cenazenin üzüntüsünü ayrı, nikâhın sevincini ayrı yaşıyordu. Onun eşi de daha yumuşak yapılıydı. İkisi de dost canlısıydı. Alize hepsini olduğu gibi kabullenmişti. Kendisi ne de olsa bu aileye yeni katılıyordu. İlk başlarda tanımaya çalışmak en doğrusuydu. Ön yargılı olmayacaktı. Daha önceki tecrübelerinden insanların göründüğü gibi olmadığını biliyordu. En son yanılgısı ise Poyraz’dı. Poyraz’ın gülmeyen, sert karakterli biri olduğunu düşünüyordu. İş çevresinde öyleydi ama ailesi ile birlikteyken bambaşkaydı. Alize ile olduğu zamanlarda ise daha da başkalaşıyordu.

Şimdi de bambaşkaydı. Siyah takım elbisesi içinde çok yakışıklıydı. Aşağıda birkaç konuk vardı. Annesi onların yanındaydı ama birazdan o da yukarı çıkacaktı. Alize ise annesi ve Aslı ile birlikte yan odada hazırlanıyordu. Ziyarete gelenlerin yanında sade bir diz altı elbise ile oturuyordu. Nikâh için beyaz şifon bir elbise giymişti. Aslı saçlarını toplamış, iki taraftan taşlı tokalar ile tutturmuştu. Makyaj yapmak istememiş zaten bronz olan tenine çok hafif bir ruj sürmüş göz kalemi ile gözlerini belirginleştirmişti. Sade ama çok çekiciydi. Her şey hazır olduğunda odadan çıktılar. Alize çok sakindi. Annesi ile Aslı ondan daha heyecanlıydı.

“Ben düğünümde buz gibi terler döküyordum. Sen düğün sonra olacak diye mi bu kadar sakinsin?”

“Sakinim çünkü istediğim erkekle evleniyorum. O da beni istiyor. Başka ne ister ki insan?”

“Sen hep böyleydin. Ne istediğini bilen ve onu elde eden kişi. Ama Poyraz'ı bulman gerçek bir mucize! Hadi o mucizeyi fazla bekletmeyelim.” kapıyı açtıklarında Poyraz ile burun buruna geldiler. “O mucize kişi ben miyim?”

“Kapı mı dinliyorsun sen? Ya kötü bir şeyler söyleseydim?”

“Kötü tarafım yok ki korkayım.”

“Duyuyorsun değil mi Aslı? Ne kadar da alçak gönüllü!”

“Al seni vur ona. Hadi gevezeliği bırakın memur bekliyor.”

Poyraz kolunu uzattı. Nişanlısı o kola girdi. Yeni hayatlarının başlayacağı odaya geçtiler.

Üst kattaki yemek odasının mini nikâh salonuna çevirmişlerdi. Hizmetiler bile o odaya sokulmamıştı. Her şeyi Nurhan, Hayat ve Ilgın yapmıştı. Masaya çiçek bile konmuştu. Odanın o halini ve tüm yeni akrabalarının sessiz çabası Alize’nin gözlerini yaşartmıştı. Belli etmeden silmeye çalışırken annesine yakalandı. Hafif bir tebessümle bakışlarına karşılık verdi. Poyraz sandalyesini çekip nikâh masası haline getirilmiş yemek masasına oturttu. Kendisi de yanına oturup odada nikâha şahitlik edenlere baktı. Annesi, amcası ve yengesi, Alize'nin anne ve babası ile en öndeki sandalyelerde oturuyordu. İkinci sırada kuzenler ve eşleri ile Ercan vardı. İsmet Bey Poyraz'ın, Aslı da Alize'nin şahidi idi!

Sessiz ama heyecanlı bir nikâh töreni olmuştu. Nikâh memuru da ailenin içinde bulunduğu durumu bildiği için son derece sade bir konuşma yapmış, evli çifti kutlamıştı. Alkış sesinin bile olmadığı nikâhta Alize’yi şaşırtan şey babasının gözyaşını siliyor olmasıydı. Baki Amca da duygusal bir adam olduğunu belli etmiş. Sessiz hıçkırıklarla izlemişti. Annelerin zaten gözleri dolu doluydu. Yüzünde gülümseme ile izleyen neredeyse sadece Hayat’tı.

Nikâh kıyıldıktan sonra Neslişah Hanım, “Sina şimdi rahatlamıştır. Huzur içinde uyusun” dediğinde herkesin gözleri dolmuştu. Odadakiler çok hızlı şekilde kutlamış, gelini ve damadı öpen hemen alt kata, taziye için gelenlerin yanına inmişti. Babasının kısacık sarılması ve kırmızı gözler ile kaçar gibi odadan çıkışı Alize’yi üzmüş, Poyraz’ın elini sıkması ile toparlanmıştı. En sona anneler kalmıştı.

“Alize, ne senin ne de benim istediğim düğün böyle değildi kızım ama en kısa zamanda hak ettiğin düğünü yapacağım sana. Sen Sina'nın gelinisin. O seni ilk gördüğü an sevdi. Kendisi de mutlaka çok daha iyisini isterdi ama şimdilik sadece bu elimden geliyor. Lütfen bunu kabul et.” Elinde, gerdanlığı küpeleri bileklik ve yüzüğü ile tam takım bir elmas set vardı. Alize, gördüğü en güzel mücevher olduğuna emindi. Özel imalat olduğu belliydi. Nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu. Sıkıca sarılıp teşekkür ettiğinde yeni annesinin yüzündeki ifade en doğru teşekkürü ettiğini belli ediyordu. Suzan Hanım da dünürünün hareketlerinden mutlu olmuştu. Poyraz ise yüzünde mutlu ama buruk bir ifade ile izliyordu hayatının merkezindeki kadınları. Sonra anneler de çıktı odadan. Yeni evli çift baş başa kalmıştı. Poyraz, Alize'yi kollarına aldı. Beline sarılıp vücuduna yasladı.

“Karım benim.”

“Kocam benim.”

Gülümseyerek bakan Poyraz, “Hayatıma, sıcak bir rüzgâr gibi girdin. Ilıklığınla sardın, nefesim oldun. Son nefesime kadar da seni solumak istiyorum.”

“Bunu sağlamak için hep yanında olacağım. İyi günde de kötü günde de bir tanem.”

“Seni seviyorum, aşkım.”

“Ben de seni seviyorum. Çok seviyorum.” Dudakları birleştiğinde ikisi de bundan sonraki hayatlarının ilk öpüşmesini yaşıyordu. Yüzünü ellerinin arasına almış, tüm hayatı Alize'ye bağlıymış gibi öpüyor, kısacık sürelerle nefes almak için duruyor sonra yeniden çok daha büyük istekle dudaklarına saldırıyordu. “Geceyi beklemek o kadar zor ki”

“Biliyorum canım ama unutma aşağıda bizi bekleyen görevimiz var.”

“Babama birkaç şey için çok kızgınım. Elbette en kızdığım şey canına kıyması! Bunu ailenin lanetine bağlasam da yine de 'şimdi mi olmak zorundaydı' demekten kendimi alamıyorum. Çok mu kötüyüm? Bencillik mi bu? En mutlu olacağımız gün, ama her şeyi noksan yaşıyoruz. Annemin ısrarı olmasa daha yaşayamayacaktık da. İşte bunun için babama gerçekten çok kızıyorum.”

“Aşkım, bencillik değil bu. Aslında bu günün anlamı farklı olacaktı. Düğün çok da önemli değildi. O bizim bu evliliğe ne kadar istekli olduğumuzu dostlarımıza göstermek içindi. Hiç yapmasak da olur. Önemli olan bizim birbirimizi seviyor olmamız. Baban kim bilir hangi ruh halindeydi? Bunun için onu da suçlama, kendini de bunları hissettiğin için suçlama. Hadi şimdi biz de aşağı inelim ve taziyeleri kabul edelim.”

“Tamam canım. Bu arada, ben hediyemi eski usul vereceğim. Yüz görümlüğü olarak.”

“Hediyem sensin benim başka neye ihtiyaç duyayım ki?”

“Bunu unutma canım. Akşam anımsatacağım sana!”

Taze evliler merdivenlerden aşağı inerken altta Nur yengesi duruyordu. İkisine bakıp gözünden akan yaşı sildi. “Çok yakışıyorsunuz. İnşallah çok mutlu olursunuz.”

“Teşekkür ederim yenge. İçerisi çok kalabalık mı?”

“Tüm dostlarımız burada desem yeri. Siz yukarıdayken gidenler de oldu. Her şeyi Özcan not ediyor. Sonra gereken teşekkürleri de yaparız.”

“Özcan mı not tutuyor? Nihal Hanım nerede? O bunun için buradaydı.”

“Yemek yemesi de mi yasak? O yemek yerken Özcan devraldı işi. Bilirsin işten kaçmaz Özcan. Senin en büyük destekçindir o.”

“Biliyorum yenge. İşi severek yapıyor. Ona da ayrıca teşekkür ederim. Bu kötü günlerde çok destek oldu bana.”

“Biz aileyiz. Böyle günler için lazım aile. Hadi girin siz de içeriye.”

 Tüm öğleden sonra gelenler ile ilgilenip taziyeleri kabul etmeye devam ettiler. Saat beşe gelirken Neslişah Hanım, “Hadi çocuklar siz çıkın artık buradan. Kendi evinize gidin.”

“Anne, erken daha! Akşam gelecek olanları birlikte karşılayalım.”

“Ben iyiyim oğlum. Karşılarım hepsini. Eğlenceye gidemeyeceğinize göre evinizde vakit geçirin biraz.”

Alize, yanaklarının kızardığını hissediyordu. Onun o halini gören kayınvalidesi yanağını okşadı. “Hadi kızım gidin artık. İsterseniz kahvaltıya gelirsiniz. Dolabınız dolu ama burada size hizmet edecek birileri var nasılsa. Karar sizin ama!”

Alize daha da kızardığını hissetti. Onun bu halleri hem annesini hem de nikâhtan beri yüzü gülmeyen babasını gülümsetti. Küçük kızları büyümüştü. Hem de istediği gibi aşk evliliği yapmıştı. İkisinin de içinde bunun huzuru vardı. Onlar da artık evlerine gitmek için ayağa kalktılar. Hepsi birden evden çıktı.

Araba gözden kaybolana kadar arkalarından el salladılar. Sonra da kendi villalarına doğru yavaş adımlarla yürümeye başladılar. Alize'nin elleri buz gibiydi.

“Korkuyor musun?”

“Tedirginim. Korku değil bu” Doğru söylüyordu. Sadece tedirgindi. Mutlu edememekten, tatmin edememekten kaynaklanan tedirginlik…

Poyraz da anlamış gibi “Eve girdiğimizde tedirginliğini yok edeceğim canım.” dedi.

“Tedirginliğim arttı ama!”

“Hım, demek ki aklınız fikriniz başka şeylerde. Siz neden tedirginsiniz hanımefendi? Sizi memnun etmesi gereken benim. Tadı damağında kalmalı ki tüm ömrün boyunca her an istemelisin! Sadece beni istemelisin!”

“Aksi söz konusu değil. On iki yaşımdan beri benim için tek erkeksin. Bundan sonra da öyle olacaksın. Hadi evimize gidelim.”

Kapıdan içeri girer girmez sözünü tuttu, Poyraz. Kapıyı kilitledi. Alize içeri doğru adımını attığı an bileğinden tutan kocası tarafından durduruldu. Merakla yüzüne bakınca oradaki tutkuyu gördü. Poyraz, kendisine doğru çektiği karısını önce küçük öpücüklere boğdu. Tutkunun yükseldiğini hissettiğinde ise kapı ağzında başlayan öpücüklerin derinleşebilmesi için, ardından gelecekleri yaşayabilmek için, kollarını dizlerinin altından geçirdi. Kucağına aldığı eşini üst kata kadar taşıdı.

Alize sadece gözlerine bakabiliyordu. Yatak odasına girdiklerinde ise sadece yaşanacaklar vardı akılda. Yavaşça yere bıraktı. Elleri elbisenin üstünden tüm vücudunu okşuyordu. Ağızlarından sadece sevgi sözcükleri dökülüyordu. Hem birbirlerini soyuyor hem öpüşüyor hem de aşk sözlerini fısıldıyorlardı. Üstlerinde hiçbir şey kalmadığında ayakta duracak halleri de kalmamıştı. Alize tecrübesizliğine rağmen doğal içgüdüleri ile yanıt veriyor, farkında olmadan Poyraz'ı delirtiyordu. Daha fazla dayanamayacağını hissettiğinde kulağına sadece “Şimdi aşkım” demişti. 

1 yorum:

  1. Ben Ilgin'in sezilerini kacirmisim o zamanlar. :)

    yoruma ad eklenmeyi de cözersem harika olacak, facebook eksik listede.

    YanıtlaSil