29 Nisan 2015 Çarşamba

Alize & Poyraz 28. Bölüm

Alize mutfağa doğru yürürken arkasından gelen “Ne? Kim? Ne zaman? Kimi isteyeceklermiş?” sorularının ardı arkası kesilmemişti.

Alize, hem gülüyor hem de bu kadar komik söylediği için kendisine kızıyordu. İnsan böyle şeyleri bu kadar lakayt söyler mi? Ya şimdi babası kızarsa? Ya böyle bir şeyi kabul etmezse? Etmezse Alize de kendi kararını uygular, sevdiği erkekle evlenirdi.

O bunları düşünürken annesi ile babası mutfağa dalmıştı bile. Babası,

“Alize kim bu Poyraz? Ne demek yarın beni istemeye geliyorlar? Biz neden böyle birisini tanımıyoruz? İlk defa duyuyorum. Suzan sen biliyor musun kim bu kızımı isteyen densiz?”



“Annem de bilmiyor baba. Hadi içecekler hazır. İçeride anlatayım her şeyi.”

Hemen her şeyi anlattı. Bebek konusu hariç! Geçmişten bu güne olanları anlattığında babası biraz tedirgin olmuştu. “Birbirinizi çok da iyi tanıdığınız söylenemez. Neden bu kadar acele ediyorsunuz. Biraz daha bekleseniz?”

“Beklemek istemiyoruz baba. Birbirimizi seviyoruz ve hemen evlenmek istiyoruz. Bu konuda sorun çıkartmayacağınızı umuyorum.”

“Ya sorun çıkartırsak?”

“Özür dilerim baba ama altı yıl İngiltere’de yaşadım. İsteseydim orada yaşamaya devam eder ve hiçbir şekilde hayatıma karışamadığınız bir yaşam sürerdim. Şimdi ise usulüne uygun, sizlerin de onayınızı alarak sevdiğim insanla evlenmek istiyorum. Aksi bir karar verirseniz, ben yine evlenirim. Ama bir tarafım mutsuz olur.”

Annesi sessizce dinliyordu konuşmayı. Kızını da eşini de çok iyi anlıyordu. Güngör Bey “Yani ailene karşı gelebilecek kadar çok seviyorsun öyle mi?” dediğinde, Alize iyice gerilmişti. Yine de geri adım atmayacak kadar çok sevdiğini belli etti.

“Öyle baba.”

“Eh, ben bu kızı bir yerlerden tanıyorum. İngiltere de okumak için de benimle savaşmış ve haklılığını göstermiştin. Gelsin bakalım damat bey.” Zaten amacı karşı çıkmak değil kızını tartmaktı. Alize her zaman doğru kararlar vermişti. Yine en doğru kararı verdiğinden emindi. Kızına güveniyordu.

Babasının onayına, Alize ve annesi çok mutlu oldu. Alize babasının boynuna sarılmış yanağına ıslak bir öpücük bırakmıştı. Babası yanağını silerken “Şımarma. Bu şımarıklıkla sen nasıl evlenip de birisinin eşi olacaksın? Daha büyümen lazım!”

Babası kakaosunu bitirip uyumak için odasına çekildiğinde annesinin sorgusu başladı. Emin miydi? Ya yürümezse? Poyraz’ın ailesinin maddi durumu kendilerinin çok üzerindeydi! Sınıf farkı yaşar mıydı? Annesi, Poyraz’ı televizyonlarda gördüğü züppe zenginlerden sanıyordu. Yarın tanıştığında Alize’yi daha iyi anlayacaktı. Anne ve babasının aklını bulandıran tek şey çok çabuk evleniyor olmalarıydı. Alize açıkça söylemese de ikisi de aralarındaki çekimin şiddeti yüzünden acele ettiklerini anlamıştı. Aslında bu bile doğru insan olduğuna inanmaları için yeterliydi. Poyraz birlikte yaşamaktan hiç bahsetmemişti. Hemen evlenmek istiyordu. O kadar emindi duygularından. Bu da Alize’nin rahatladığı noktaydı.

Çok benzer konuşmalar Poyraz'ın ailesinin yaşadığı evde de geçiyordu. Annesi hem çok sevinmiş hem de hiç tanımadığı bir aile ile dünür olacağı için tedirgin olmuştu. Ama oğlunun sınıf farklılıklarını asla önemsemediğini maddi imkânların her zaman için geçici olduğuna inandığını, sırf bu yüzden de gösterişsiz bir hayat sürdüğünü bilirdi. Zaten aile yapısı buydu. Savaş Kurt, yokluk çektiği günlerini ve sonradan ayağına gelen fırsatları değerlendirdiği için zengin olduğunu unutmamıştı. İki oğlunu da onların çocuklarını da öyle yetiştirmişti. Ama yine de hiç tanımadığı insanlar, Neslişah Hanımı tedirgin ediyordu.

Sina Bey daha rahattı. Zaten Poyraz söyler söylemez “Bekliyordum zaten. Birbirinize nasıl baktığınızı gördüğümde anlamıştım. Kutlarım oğlum.” demişti. Oğlunun hayatında aşkın yer almasından çok memnundu. Sevgisiz bir yaşamı düşünemezdi. Bunca yıllık evlilikte kavgaların olduğu günleri olmuş ama her gece sevdiği kadının yanına yatmıştı. Oğlunun da çok mutlu olacağına inanıyordu. Çünkü oğlu âşıktı.

Poyraz, Alize'den gelecek telefonu bekliyordu. Ailesinin ne diyeceği, kararlarını değiştirmese de onaylarını almak çok önemliydi. Aslında Alize'den haber gelmeden ailesine söylemek istemiyordu ama dayanamamış kararlarını paylaşmıştı. Kendi evine doğru yürürken telefonu çaldı. Arayın Alize idi.

“Lütfen, sorun çıkmadığını söyle hayatım.” Sesi meraklı aynı zamanda tedirgindi.

“Çıkmadı, canım. Her şey yolunda! Sen ne yaptın? Söyledin mi?” Alize, kendisinin kabul edilip edilmediğini merak ediyordu.

“Söyledim. Babam zaten şaşırmadı. Nasıl bakıyorsak birbirimize, ben bekliyordum, dedi. Annem önce şoke oldu ama sonra seni merak etti. Kimmiş beni nihayet kendine bağlayan bu kadın? Seni görünce neden bu kadar acele ettiğimi anlar.” Poyraz’ın, ailesinin tereddütlerini yumuşatmaya çalıştığını anlamıştı Alize. İstemiyor olabilirler miydi? Ya Poyraz ısrar etti diye kabul ettilerse?

“Poyraz. Eminsin değil mi?”

“Alize, süre kısalığı mı bu soruyu sorduran, yoksa sen emin değil misin?”

“Ben eminim ama senin de benim kadar emin olmanı istiyorum.”

“Seni çok seviyorum. En kısa sürede de evlenmek istiyorum. Birbirimiz hakkında bilmediklerimizi de daha sonra öğreniriz. Ben diş macununu ortadan sıkmam. Çok dağınık değilim ama düzenli olmak gibi bir hastalığım da yok. Bunlar çok mu önemli? Aksi olsa beni sevmeyecek misin?”

“İstersen dolap yerine koltuk arkalarını kullan umurumda değil. Ben seni sen olduğun için seviyorum. Senin de aynı şekilde sevdiğinden emin olduğum için artık rahat uyuyabilirim. Tabii bu heyecanla uyku tutarsa! Yarın annenle tanışacağım. Şimdiden her yerim buz kesti. Keşke hastanede şu tanışma işini halletseydim. O gün de senin yüzünden utanmıştım, annenden.”

Poyraz, suçlama karşısında gülmeye başladı. O günü düşününce, gerçekten tanışma fırsatı yaratmayan kişinin kendisi olduğunu anımsamıştı.

“Şu kaynana muhabbeti değil mi? Annem hep, kendi kaynanasından kaynanalık görmediği için bu konuda cahil olduğunu, gelininin çok rahat edeceğini söylerdi. Bakalım öyle miymiş? Yoksa sana yerleri mi fırçalatırmış?”

“Annenle dalga geçme. Eminim her kaynana kadar kaynanalık yapacaktır. Ama neyse ki seni doğurmuş olması o kadını gözümde yüce bir yere oturtuyor. İşte sırf bu yüzden onunla çok iyi geçineceğim.”

“Sen, ne kadar değişik bir varlıksın. Bu nasıl bir yaklaşım böyle! Hiçbir arkadaşımın eşinden böyle bir şey duymadım. Hadi bir tanem, uyumaya çalış. Yarın önemli gün. Güzellik uykuna yat ve becerebilirsen daha da güzelleş. Tabii bu halinden daha güzel olman mümkünse!”

“Sevdim bunu. Yaşlandığımda da bunu duymak istiyorum. İyi geceler aşkım. Seni seviyorum.”

“İyi geceler”



Cumartesi sabahı Aslı'yı aramış, akşama Poyraz'ların geleceğini söylemiş bir on dakika kadar fırça yedikten sonra kuaföre randevu almasını ve akşam yanında olmasını istemiş böylece küsmesini engellemişti. Ne giyeceğine karar veremediği için dolabın önünde uzun süre durmuş, sonra İngiltere'de kendisi için yapılan veda yemeğinde giydiği kare yakalı, kalın askılı, mürdüm rengi elbisesini giymeye karar vermişti. Saçlarını açık bırakacak, çok da hafif bir makyaj yapacaktı. Kararını verdikten sonra annesine yardım etmek için alt kata indi. Misafirlere ikram edilecek yiyecekler, kendilerine çok yakın bir börek evine sipariş verilmişti. Bir de onlarla uğraşmayalım, maharetlerimizi sonra sergileriz, demişti annesi. Sadece toz alınacak ve süslenip bekleyeceklerdi. Ev süpürülüp toz da alındıktan sonra ev için yapılacak başka bir şey kalmamıştı. Zaten her hafta perşembe günleri gelen temizlik işlerini yapan kadın her tarafı dip bucak temizlemişti. Saat on olduğunda cep telefonu çaldı. Arayan Poyraz'dı.

“İyi uyuyabildin mi, güzelim?”
“Uyudum canım. Şimdi de evi hallediyoruz. Gerçi bir şey yok sadece toz alıp akşam için güzelleşeceğim.”

“Zaten güzelsin. Çok yorma kendini. Yardım için birisini göndereyim mi?”

“Gerek yok, temizliğimizi yapan biri var. Ben toz alacağım. O kadar iş yapabiliyorum.”

“Of anladım ne kadar çalışkan olduğunu. Sanki tembel olsan vazgeçeceğim de senden?”

“Hele bir vazgeç? Bak seni nasıl pişman ediyorum.”

“Ölsem vazgeçmem senden. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum”


Akşam saat yedide her şey hazırdı. Aslı ve Ercan da oradaydı. Poyraz'ın anne babasının yanı sıra amcası ve yengesi de gelecekti. Gerçekten adetlerine bağlı insanlardı. Saat sekiz buçukta kapı çaldı. Alize kapıyı açıp konuklarını içeriye alırken heyecanını yatıştırmaya uğraşıyordu. Tüm konukları çok önemliydi ama o an için en önemlisi Poyraz ve annesiydi elbette. Sina Bey'in sıcak kucaklaması heyecanını yatıştırmıştı. Ardından gelen Neslişah Hanım da Alize elini öptükten sonra sarılmış “Çok memnun oldum” demişti, sıcacık sesiyle. Alize de aynı sıcaklıkla karşılık vermişti. İçinin rahatladığını hissediyordu.

Poyraz en son girmişti, yanında kız kardeşi vardı. Kendisini toparladığı belliydi. Tüm tanışma faslı bittiğinde gecenin soğuk geçmeyeceği de belli olmuştu. Ortak konu Çeşme olunca muhabbet çabuk koyulaşmıştı. Aile büyükleri sohbete devam ediyordu.

Poyraz, Aslı ve Ercan'ın orada olmasına sevinmişti. Ilgın da yaş olarak yakın olunca gençler de kendi aralarına biraz konuşmuştu. O arada annesinin kaş göz işareti ile kahve vaktinin geldiğini anlamıştı. On bir kişi için kahve yapacaktı. Aslı da yardım etmek için mutfağa geçti. Aslı, “Tuz koyacak mısın?”

“Asla.”

“Aaa biz Ercan'ın fincanına koymuştuk. Gerçi hala önce bana içirir Türk kahvesini. Unutamadı o geceki eziyeti.”

“İşte o eziyeti benim Poyraz'a yaşatmak gibi bir niyetim yok. İki büyük cezvede beşer tane yapabilirim. Kendim içmesem mi?”

“Niye canım, bu gece sadece formalite, yap kendine de. Dur seninkini ben yapayım hatta. Sen diğerlerini yap. Sonra demesinler yardım almış diye.”

“Ay âlemsin sanki kahve kötü olsa vazgeçilecek.”

“Poyraz sana öyle bir bakıyor ki, değil tuzlu zehirli olsa kahve, yine de senden vazgeçmez.”

“İnşallah öyledir. Onu kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki.”

“Kaybetmezsin canım. Birbirinizi sevdiğiniz belli. Bak o Naz denen cadı da yok artık ortalıkta. Demek ki yeniden bir araya gelir miyiz diye arayıp duruyormuş. Sen ortaya çıkınca kesildi telefonlar.”

“Ya da benim olmadığım zamanlarda arıyor. Her an bir yerden çıkıp hayatımıza girecekmiş gibi geliyor. Ondan ayrıldıktan o kadar kısa zaman sonra benimle bir araya geldi ki. Hala tereddüt ediyorum. Ya bana duydukları gerçek aşk değilse?”

“Poyraz, ne hissettiğini bilmeyecek bir erkek mi?”

“Hayır.”

“O zaman ne bu kuruntu? Hadi taşırma şunları. Seninki tamam. Ben geçiyorum içeriye, sen de getir kahveleri.”

Kahveler içildikten sonra kız isteme kısmı da yaşanmıştı. Babası “Sina Bey, bunların bakışı bakış değil, vermezsem kaçıracak kızımı, verdim gitti.” dediğinde en çok Sina Bey gülmüştü. Poyraz ise aralarındaki elektriğin bu kadar belli olmasından memnundu. Alize onundu. O da Alize'nin.

Aileler birbirlerinden hoşlanmıştı. Babalar şakalaşmayı seven yapıları ile hemen koyultmuşlardı muhabbeti. Anneler de içlerinde yaşattıkları çekincelerden uzaklaşmışlardı.

Bir saat kadar daha oturduktan sonra kalkmıştı misafirler. Poyraz, Ercan ile iyi anlaşmış, pazar günü kahvaltıya gideceklerini yeniden anımsatmıştı. Düğünlerinde pek samimi olamadığı için özür dilemeyi de ihmal etmemişti. Detayları yarın konuşuruz, demişti. Kahvaltı sonrası planlarında Alize'ye Beykoz'daki evi göstermek vardı. Kısa süreleri, yapılacak çok işleri vardı. Poyraz kapıdan çıkarken “Elinden içtiğim kahve bürondaki kahveden çok daha güzeldi.” dedi. Alize, memnun gülümseme ile yanağını uzattı. Eve girdiklerinde annesinin memnun ifadesini görmüş, kısa bir değerlendirmeden sonra odasına çıkıp hemen huzurlu bir uykuya dalmıştı.

Ertesi sabah dört genç buluşmuş kahvaltıyı beraber yapmış, akşamın değerlendirmesinin ardından alelacele alınmış söz yüzüklerini incelemişlerdi. Çok sadeydi yüzükleri. Alize yaşamında fazla gösterişli bir şey istemiyordu. Yüzüğü de buna uygundu. Ercan ile Poyraz Çeşme'den de tanışıyorlardı ama çok uzak bir tanışıklık olduğu için ortak arkadaşlarını bulmaya uğraşıyorlardı. Onların ortak tanıdıklarının bir kısmını Aslı ve Alize de tanıyordu. Poyraz şaşıyordu onun o kadar ortak geçmişe sahip olmasına. Aslı, Alize'den daha heyecanlıydı. Arkadaşı da kendisi gibi çocukluk aşkı ile evleniyordu. Her şeyin kendi evliliği gibi gitmesini istiyordu.

Tekrar laf Aslı’nın düğününe gelmişti. “O gece eğer Alp olmasa o düğündeki Poyraz çok farklı olurdu.” dediğinde karşısındaki üçlü imalı gülünce yanında Naz ile gittiğini anımsadı. “O zaman farklı bir Poyraz vardı. Şartlar da çok farklıydı. Bilinmesi gereken tek şey, bu bal saçlı, kehribar gözlü güzele âşık olduğum. En yakın zamanda da karım olacağı gerçeği.” İşte bu sözlere az önceki üçlü çok memnun olmuştu.

Onların tatlı muhabbetlerinden Poyraz çok keyif almıştı. Evleneceği kadının en yakın arkadaşları onun da yakın arkadaşı olacaktı. Öğleden sonra eve bakmak için ayrılmışlardı. Daha siteye girdiğinde bayılmıştı, Alize. Poyraz'ın villası üçüncü villaydı. İlk ikisi babalarının ve amcalarının oturduğu villalardı. Villalar denizi görecek şekilde V harfi gibi dizilmişti. Hiç biri diğerinin manzarasını kapatmıyordu.

Kapıyı açtığında karşılaştığı manzarayı çok beğendi, Alize. Geniş bir giriş vardı. Evin alt katı çok güzel bir taş kaplamayla doğal bir taş ev havasını almıştı.
Alt katta çok güzel bir şömine vardı. Üst kata çıkan merdivenler ahşaptı. Merdivenlerin altından arkaya doğru açık mutfak uzanıyordu. Tamamı ahşap olan mutfak çiftlik evi havası yaratmıştı. Taş ve ağacın uyumuydu ev.

Alize çok modern bir ev beklerken çok sıcak ve yaşamaya çağıran bir evle karşılaşmıştı. Kendisinden önce bu güzellikleri yaşamış kişileri düşünmek istemiyordu. Poyraz otuz bir yaşında ve çok varlıklı bir aileye mensuptu. Geçmişinde, dert edinmek istemeyeceği kadar çok kadın olduğundan emindi. Bir gecelik ya da birkaç günlük ilişkilerini kıskanmıyordu. Tek kafasına takılan Naz'dı. İki yıl içinde defalarca kez bir araya gelmişlerdi. Belki de bu evde ve birkaç gün sonra birlikte kalacakları yatakta! Bir süre evi değiştirmeyi teklif etmeyi düşündü. Sonra sevilen kadının kendisi olduğunu, evlenme teklifinin kendisine geldiğini, isteseydi Poyraz'ın geçen iki yıl içinde mutlaka Naz ile evleneceğini düşündü. Bunları düşünüp sinirlenmek istemiyordu. Uzaklaştırdı düşüncelerini. Hayata olumsuz bakmak ona göre değildi.

Üst kata çıkan merdivenlere doğru sürükledi Poyraz onu. En son odaya götürdü ve kapıyı açıp Alize'yi de arkasından içeri soktu. Girer girmez de dudaklarını dudakları ile örttü. Alize kollarını boynuna dolayıp öpüşmesine karşılık vermeye başladı.

“Bu evdeki ilk öpüşmemizi yatak odamızda yaşamak istedim.”

“Sen çok romantiksin biliyor musun?”

“Ben romantik değilim. Sen benim için özelsin ve içimden gelenleri yapıyorum. Her şey çok özel olmalı.” Alize bu odaya bayılmıştı ama işte beyni yine çalışmaya başlamıştı. Bakışları yatağa takılınca, Poyraz “Rahat mı diye bakmak ister misin?”
Alize gülerek kaçtı kollarından “Rahattır eminim ama o yatağa uzanırsam beklemekten vazgeçeceğimiz kesin. Üstelik daha doktora gitmedim ve doğum kontrolü için bir şey yapmadım. Yarın randevu almayı düşünüyorum.”

“Bekleyeceğiz canım. Biraz daha dişimi sıkacağım.”

“Ah ahh sıka sıka diş kalmayacak.”

“Değer. İnan her anına değer.”


Alize, evin diğer odalarını da gezmek için yatak odasından çıkmak istiyordu. Evlenene kadar kötü şeyleri düşünmeyecekti. Sonrası ise zaten güzel bir yaşam olacaktı. Poyraz ise o odadan kaçar gibi çıkmak istemesine anlam verememişti.
“Hey kaçma. Bu bizim odamız.”

“İlk kavgayı yapmaya hazır ol o zaman.”

“Ne kavgası?”

“Bu odanın eşyalarını değiştirmek istiyorum. Tek bir çöp bile kalmasın. Ben bu hafta birkaç model seçerim sonra beraber bakarız. Neden diye sorma. Eve girdiğimden beri bunu yapmamak için kendime telkinlerde bulunuyordum ama olmadı. İtirazın var mı?”

“İtirazım yok ama ben bu odayı çok severim. Yatak çok rahattır. Üstelik anılarım da var.”

“Poyrazzz damarıma basma, kıskanç olduğumu biliyorsun o anıların için her an başının etini yerim. Yol yakınken değiştirelim.”

“Ama ben daha bir yıl önce almıştım bu takımı. Yani ekonomi yapalım derken neden müsriflik yapıyorsun?”

Alize gerçekten bağırmak üzereydi. Hala kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Tam ağzını açacaktı ki Poyraz gülmeye başladı.

“Kıskanç sevgilim, tüm ev bir yıl önce elden geçti. Ve ben son bir yıldır hiç kimseyi bu eve getirmedim. Arada arkadaşlarımla ufak çaplı partiler falan yaptım ama hiç biri ile yatak odamıza girmedim. Zaten giremezdim de genelde erkekti onlar.”

“İnanmıyorum.”

“Bak, sana hiç yalan söylemedim. Bu saatten sonra da başlamam. İnan bana bu odaya giren hiç kadın olmadı. Çünkü bu ev tüm ailemin her an girebileceği bir yer. Birkaç ay öncesine kadar başka bir dairem vardı. Şu bir türlü bana vermediğin ekonomik fikirlerden birini kendim uyguladım ve elimizdeki birçok gayrimenkulü satılığa çıkarttım. O evi de o arada satmayı uygun buldum. Şimdi anladın mı neden değiştirmeye gerek yok dediğimi. Yine de istersen değiştirelim.”

“Hayır, odayı çok beğendim ve değiştirmek istemediğim halde dayanamadım. Ama az önce söylediğin şeyleri beğendim. Uzun zamandır kimsenin olmaması güzel. Aramızdaki açığı kapatmak lazım!”

“Delisin sen. Nasıl kapanacakmış o ara?”

“Ben bulurum bir yolunu.”

“Sen beni azdırmak mı istiyorsun? Bak hala yatak odasındayız.”

“Çıkalım artık o zaman. Bu arada bana söyle bakalım bu evi kim döşedi sen mi, annen mi?”

“ İkimizde değil” demişti Poyraz. Sonra da bıyık altından gülerek bu evi çok güzel bir kadın döşedi, demişti. Aklına ilk gelen yine Naz olduğu için yüzü düşmüştü. Ama Poyraz kıyamamış ve evi döşemesi için tuttuğu iç mimarın adını söylemişti. Alize midesine yumruğu geçirdiğinde canı yanmış gibi yaparken bir yandan da çok kıskançsın aşkım, diye söyleniyordu.

Daha evlenmemiş olmaları o evi benimsemesine engel değildi. İki saat kadar evde kalmış birlikte televizyon izlemiş ama zamanlarının çoğunu konuşarak geçirmişti ikili. Alize ilk kez o gün yeni evinin mutfağına girmişti. Dolapları karıştırmış kahvenin yanında atıştırılacak bir şeyler bulmuştu.

1 yorum: