21 Mart 2015 Cumartesi

Sırlar, Yalanlar ve Kararlar 18. Bölüm

Gece yıkanıp tezgâhın üstüne bırakılan tencereler devrilmişti. Şaşkın bakışlar kahkahalara dönüştü… Sonra da devrilenler yeniden tezgâhın üstüne kondu ve hızlı hızlı evden çıkıldı. Arabaya bindiklerinde hala gülüyorlardı. Bu kez kahvaltıyı uzun tutamayacakları için bir büfeye girip tost ve çay ile geçiştirdiler. Sonra temizlik malzemesi satan bir dükkandan gereken her şeyi alıp çıktılar. Ferhat gece karşı komşu ile temizlik yapacak birilerinin bulunması konusunu halletmişti. Evlere temizliğe giden üç kadınla görüşecekti. Hepsi uygun olursa temizlik bir günde bile biterdi. Kaba temizlik yapılmış olsa da ev hala çok pisti. İs kokusu çıksın diye zaten kırık camlar da taktırılmamıştı.

Sonraki durak ucuz kıyafetler satan bir dükkândı. Hemen her şeyi yanmıştı. O yüzden sil baştan alınması gereken çok şey vardı ama önceliği işe giderken giyeceği kıyafetlerdi. O yüzden iki kot ile üstüne beş tane tunik ve gömlek aldı. Bir takım pijamaya ihtiyacı vardı. Bunları alacağı mağaza da fiyatlar çok yüksek olunca cumartesiyi beklemeye karar verdi. Nasılsa dün gece Çiğdem giyecek bir şeyler vermişti. Pazar kurulana kadar idare ederdi. Pendik pazarı çok büyük ve çok uygun fiyatlı bir semt pazarıydı. İç çamaşırı işini de oradan hallederdi. Hem zaten Ferhat’ın yanında çamaşır alacak hali de yoktu. Evet, en doğrusu cumartesiyi beklemekti.


Sonra, Çiğdem’in bahsettiği eski eşya satan dükkâna gittiler. Kendine ait parası çok azalmıştı.

“Halılar acil değil. Nasılsa önümüz yaz. En acil olan yatak ve perde! Bir de ön odaya çekyat aldım mı tamamdır. Şu fermuarlı dolaplardan da alırım. Ne kadar bunların fiyatları?”

Aden, adamla pazarlık yaparken Ferhat da dükkânı geziyordu. Alış verişe hiç karışmıyor asla fikrini söylemiyordu. Parayı kendisi vereceği için müdahale ederse kıracağını düşünüyordu. Borç olsa da para kendi parasıydı. Aden de para konusunda sorunlu biriydi. Yatak odası ile ilgili birkaç yastık ve örtüyü de oradan almak isteyene kadar bu tavrını korudu, Ferhat. Ama iş onlara gelince hemen tavır koydu.

“Hayır, buradan yastık örtü falan almayacağız.”

“Niye ya bak temizleyiciden gelmişler. Mis gibiler.”

“Hayır canım, buradan almayacağız. Onlar benim ev hediyem olacak.”

“Her yapacağın şeyin ardına uygun bir mazeret bulmak zorunda mısın? Bak tek kabul edeceğim hediye bu. Tamam mı?”

“Tamam canım. Yatak takımı benim hediyem olacak. Anlaştık?”

“Anlaştık.”

Birkaç ufak tefek zorunlu ihtiyacı da tamamladıktan sonra bunların Pazar günü nakledilmesi konusunda da anlaştılar. Kaparo bırakıp dükkândan çıktılar.

Öğlen olduğu için bu kez de yemek yiyecekleri yer konusunda kararsız kaldılar. Rıza ustaya uğrayıp iyice doyduktan sonra yavaş yavaş yürüyerek Pendik’in içini gezdiler. Ferhat bu yürüyüş sırasında Aden’in her hareketini beynine kazıyordu. Hangi vitrine baktı. Ne ilgisini çekti. Ya da neyi hiç görmedi!

Çiğdem’in işten gelmesine yakın eve gitmeye karar verdiler. Aden kara kara tuzaklarını nasıl kontrol edeceğini düşünürken, Ferhat apartman kapısında,

“Ayşe, sen çık canım. Hatta çayı da koy. Nasılsa bu saatte akşam yemeği yenmez. Ben de hazır bir şeyler alıp geleyim. Isıtır yeriz sonra. Pizza sever misin?”

“Bayılırım. Kari… Kaşarı bol olsun.”

Eski alışkanlığı karidesli pizza söyleyecekti neredeyse. Son anda toparlamış en pahalı pizzanın açıklamasını yapmaktan kurtulmuştu. Bir daha böyle basit hatalar yapmaması için kendisini uyarıp duruyordu.

“O zaten bol olur sen başka ne istersin? Fulya’nın sevmediği bir şey var mı?”
“Yok, biz ne olsa yeriz. Kola içmeyiz ama. Ayran alır mısın?”

“İsteğiniz emirdir asaletmeap.”

“Sen beni bu kadar şımartırsan yakında kraliçe bile olurum.”

“Yok senden olsa olsa prenses olur. Hadi çık sen, ben de geliyorum yarım saate kadar.”

Aden evi denetleyerek içeri girdiğinde her şeyin bıraktığı gibi olduğunu gördü. Kendi evinin yakılmasından sonra bu evinde başına bir şey gelmesinden korkmuştu. Üstelik bugün Çiğdem’in de sorgusu başlamıştı. Yangının sorguyla ya da çalınan projeyle bağlantısı olma ihtimali o kadar yüksekti ki, benzer şeyleri Çiğdem’in de yaşayacağını düşünüyordu.

Ferhat ile Çiğdem'i beklerken çayı ocağa koydu. Sonra televizyonu açıp haber kanallarını karıştırdı. Savaş, bombalama hırsızlık ve yangın haberlerini izledi. Dünyayı sarsan krizleri dinledikten sonra kanal değiştirdi. İzleyecek bir şey bulamayınca televizyonu kapayıp saate baktı. Yarım saatten fazla olmuştu eve gireli. Ferhat nerede kalmıştı? Pizza almak bu kadar sürer miydi? Üstelik pizzacı evin iki sokak ilerisindeydi. Tam bunları düşünürken kapı çaldı. Göz deliğinden bakıp kapıyı açtı. Ferhat sadece pizza almakla kalmamış, bir sürü abur cubur da almıştı. Hatta bir poşette bira bile vardı.

“Ne o bu akşam kafa mı çekeceğiz?”

“Evdeyiz nasılsa. Ve bir bira içip bir kaç saat sonra yola çıkarsam sorun etmeyeceğini düşündüm.”

“Etmem, gel balkonda oturalım. Hava çok güzel. Yaz erken gelecek sanırım. Mayıs ayı bu güzellikte geçerse Haziran, Temmuz yakar İstanbul'u. Tabi sen o aylarda nerede olursun kim bilir?”

“Nerede olacağımı bilmiyorum ama nerede olmak isteyeceğimi biliyorum. Balkona çıkmadan yapmam gereken bir şey var.”

“Neymiş o?”

“İşte bu!”

Ferhat, yanaklarından tutup yüzünü yüzüne yaklaştırdı. İkisi de gözlerini birbirlerinden ayırmıyordu. Sonunda dudakları bileştiğinde ikisi de yuvalarına kavuşmuş gibi hissediyordu. Birkaç dakika sonra ayrılıp, sersemlemiş halde balkona çıktılar. Ufak balkonda küçük bir açılır kapanır masa ile iki plastik sandalye vardı. Yan yana oturdular. Ferhat elini yine avuçlarına almıştı. Sanki tutmazsa ellerinden uçacakmış gibi... Gitmesinden korkar gibi... Tutarsa kendisinden vazgeçmeyecekmiş gibi...

“Fulya geliyor.” Yolun ucunda görünmüştü Çiğdem.

“Benim burada olmamdan rahatsız olur mu? Eğer olursa hemen giderim. Lütfen arkadaşınla aranda sorun çıkacak bir şey yapmama izin verme.”

“Fulya, seninle olanlardan çok memnun! Ayrıca birkaç saat yanımda olmandan da rahatsız olmaz. Aksine bu kadar ilgili olmandan memnun!”

“İlgili mi? İmkânım olsa senden bir saniye ayrılmayacağım. Senden uzaktayken ne yapıyorum ki? Hep yanında olmak istiyorum.”

Aden, bu duyduklarının doğru olmasını çok istiyordu. Tanışalı altı gün olmuştu. Fakat eski ilişkilerinde aylarca çıktığı kişilerle bu kadar çok zaman geçirmediğini biliyordu. Ferhat ile geçen süre kısa olsa da paylaşılanlar çok fazlaydı. Dolu dolu yaşıyorlardı. Dünkü yangın sonrası yaptıkları ise paha biçilemezdi.

“Ben de yanımda olmanı isterim ama ikimizin de işi gücü var. Son dört günümüz.”

“Son mu? Neden öyle dedin?”

“Pazartesi iş başı yapacağın için dedim canım.”

Ferhat ilk duyduğunda çok rahatsız olmuş, hatta iş başı yapmasıyla bağlantıyı kuramamıştı bile. Duyduklarıyla rahatladı. Pazartesi nasılsa bir yere gitmiyordu. Tek yapması gereken Mustafa ile yeniden görüşmekti. O güne kadar görev başında olacaktı. O günden sonra neler olacağını bilemiyordu.

Çiğdem çok yorgun gözüküyordu. Aden, ilk sorgu günündeki kendi halini bildiği için hemen arkadaşını duşa gönderdi. Çiğdem banyodan çıkana kadar balkonda oturdular. Sonra ikisi de içeri girip birer bardak daha çay alıp, Çiğdem ile birlikte içmeye başladılar. Ferhat pazartesi günkü Aden'i bildiği için hiç soru sormamış, çok normalmiş gibi karşılamıştı Çiğdem'in bu halini. Yarım saat kadar daha oturup muhabbet ettiler. Neler yaptıklarını anlattılar. Ardından pizzalarını yediler. Biralarını yudumlarken Çiğdem'in gözleri kapanmaya başlamıştı.

“Fulya, bize ayıp olur diye düşünme ve git yat lütfen. Ben de birazdan kalkacağım. Sadece biranın etkisinin geçmesini bekliyorum yola çıkmak için.”

“Olur mu öyle şey. Çok ayıp. İyiyim ben.”

“Fulya... söz dinle... Ayşe senin yabancın değil. Benim yüzümden oturmanı da ben istemiyorum. Lütfen git de yat. Ben de sevgilimle baş başa kalayım.”

“Aaa ben de, beni düşündüğün için uyumamı istiyorsun sanmıştım. Derdin başkaymış. Yok yok uyumam. Arkadaşımı yalnız bırakmam.”

“Fulya'cığım sen ne bakıyorsun onun lafına. Hadi git uyu. Ferhat da çıkacak şimdi.”

“Tamam o zaman. Salonumu kötü emellerinize alet etmeyin.” Bunları sözde çok ciddi bir ifade ile söylese de daha yerinden kalkarken sırıtmaya başlamıştı.

Yalpalayarak yürüyüp odasına gittiğinde hemen uyuyacağı belliydi. Aden, arkadaşına üzülüyordu. Neden bu durumlara düştüklerini anlayabilse belki bu kadar rahatsız olmayacaktı. Yüzünde gülümsemeyle ardından baksa da aklından geçenler ne yazık böyleydi.

Ferhat, iki kızın arkadaşlığında az rastlanır bir yakınlık hissediyordu. Bu kızlardan biri diğerinin kötülüğünü istiyor olabilir miydi? Pek ihtimal vermese de birlikte oldukları her an ikisini izlemek durumundaydı.

“Yarın işe gidecek misin?”

“Evet. Bir gün izin istemiştim. Nasılsa evde yapılacak her şeyi sen hallettin. Cumartesiye kadar böyle kalmasının mahsuru yok. Cumartesi öğleden sonra boyamaya başlarım. Zaten ne kadar alan? Pazar günü eşyalar gelene kadar iş bitmiş olur.”

“Cumartesi beraber boyarız, olur mu?”

“Sen o akşam yemeğe gideceksin. Boya işine bulaşırsan sağında solunda boya damlaları kalır. Karizmanı çizersin.”

“Ben her durumda karizmayım. O halimi görenler daha çok ilgilenir. Ben de güzel bir bayana yardım ettiğimi söylerim. Böylece ilgi artar. Bu da benim işime yarar.”

“Yani sırf sana olan ilginin artması için mi yardım edeceksin? İşte bu! Evimin boyasını kötü emellerine alet edeceksin. Başka bayanlarla tanışacaksın ve bunu bana söylüyorsun. Çok kötüsün. Hatta terbiyesizsin.”

“Başkaları ile gidebileceğimi söyleyen birisi vardı geçenlerde... Onun gönlü olsun diye söylüyorum. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.”

Şakalaşıyorlardı ama Aden bunların gerçek olabileceğini düşünüyor ve kahroluyordu. Duygularının yönü o kadar belliydi ki, kendine inkâr etmekten vazgeçmişti. Ferhat'ı deli gibi kıskanıyordu.

“Tabi tabi... Ben de inandım.”

“İnanma. Doğru değil çünkü. Neyse bakalım bir cumartesi gelsin de neye karar vereceğimi o gün anlarız. Belki de gitmem.”

Son söylediği ile mutlu olmuştu Aden. Belki de gitmezdi. Kendisiyle kalırdı. Aslında bugün alış veriş yaparken çok uygun fiyatlı bir elbise görmüştü. Galiba geçen senenin modası olduğu için fiyatını çok düşürmüşlerdi. Bu kadar harcamanın arasına onu da sıkıştırabilirdi. Avans alacağından emindi. Ama bu sefer de Ferhat çağırmaktan vazgeçmişti. Çağırsa artık 'hayır' demeyecekti! Sıkıntısını belli etmeden yanıt verdi.

“Gidersin. Arkadaşlarını özlemiştin. Hem yemek de eğlenceli geçecektir.”

“Buna cumartesi günü karar vereceğim. Şimdilik kapatalım.

“Tamam. Sen bilirsin. Kahve yapayım mı?”

“Olur.”

Bir şişe bira da içmiş olsa, yola öyle çıkmasını istememişti. Kahvelerini içtikten sonra kalktı Ferhat. Bu kez sokak kapısını açmadan aldı tüm öpücüklerini.

“Her seferinde daha da güçleşiyor senden ayrılmak.”

“Burada kalamayacağına göre hiç mızıldanma. Dikkatli kullan. Eve gidince ara lütfen.”

“Tamam canım.”

Yarım saat sonra telefon bir kere çaldığında açtı Aden.

“Uyu artık tatlım. Geldim eve. İyi geceler.”

“İyi geceler canım.”



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder