16 Mart 2015 Pazartesi

Sırlar, Yalanlar ve Kararlar 13. Bölüm

Aden, servise bindiğinde yorgunluktan koltuğa yığılmıştı. O saate kadar Ferhat’ı düşünmek için pek fırsatı olmamıştı. Şimdi ise tek istediği uyumaktı.  Serviste geçen süre kısa olmasına rağmen gözleri kapanmış, koluna dokunan işçilerden bir sayesinde evinin önünde inebilmişti.

Eve girer girmez soyunup duşa girdi. Ferhat’ın arayacağından emindi. Hiç olmazsa duş kendisine gelmesini sağlar diye umuyordu. Saat yedi buçuk olduğunda telefon çalmaya başladı.

            “Alo, Ayşe nasılsın?”   
       
            “Çok yorgunum.”

            “Mazeret mi?” sesi değişmişti. Daha mesafeli bir tona bürünmüştü?

            “Hayır, mazeret değil. Bugün çok yoruldum. Sen nasılsın?”

            “İyiyim sanırım. Yemek yedin mi?”


            “Hayır, yemedim. Sen arayacağım dediğin ve ne yapacağımızı bilemediğim için hala açım.”

            “Ayşe, sen beni deli edeceksin. Bir an buluşmamak için yorgunum diyorsun sanıyorum. Bir sonraki cümlen akşam ne yapacağımızı bilemedim, oluyor. Sen benim başımı döndürmek için mi yaratıldın? Yanıt verme… Sadece on beş dakika sonra hazır ol köşeden alayım seni.”

            “Köşeden almana gerek yok. Böylesi daha çok dikkat çeker. Kapıdan alabilirsin.”

            “Ooo çok büyük bir gelişme kaydettik. Tamam, canım kapıdan alırım.”

            “Şımarma. Dedikoduculara fazla malzeme vermek istemem ama zaten birçok kişi seni gördü. Saçmalamanın manası yok.”

            “Tamam, kızma hemen. Hoşuma gittiği için takılmak istedim.” Ferhat, sesindeki yorgunluğu fark ediyor, sözlerindeki terslemeyi algılıyor ama yine de görmek istiyordu. Bunun için de yapması gereken tek şeyi yaptı. Ortamı daha fazla germeden telefonu kapattı.

Aden, on beş dakika sonra kapısında olan jeepe biniyordu. Her zamanki gibi kot pantolonunun üstüne bluz giymiş, erkenden kararan havanın yağmur getireceğini düşünüp yanına bir de ince mont almıştı. Ferhat, arabadan inmeden içeriden kapıyı açmıştı. Bu düşünceli hali hoşuna gitti, Aden’in.

            “Hoş geldin canım.”

            “Sen de hoş geldin.”

            “Rıza ustaya gidelim mi? Gerçekten çok yorgun gözüküyorsun. Uzun yol yapıp daha çok yormayayım seni.”

            “Çok iyi olur. Bugün yoğun bir gündü. Öğleden sonra da başım ağrımaya başladı. Keyifsiz bir arkadaş olacağım için şimdiden özür dilerim.”

            “Asıl ben, bu halinle bile görmek için ısrarcı olup daha çok yorduğum için özür dilerim. Ama seni görmeden geçen günüm tatsız olacaktı. Bencilim biliyorum.”

Bunları ya gerçekten hissederek söylüyordu ya da çok iyi rol yapıyordu. Aden, duyduklarıyla rahatladığını hissediyordu. Ferhat, rol bile yapıyor olsa şu an çok iyi geliyordu bu tavırları. Yine de şüpheci tarafı ağır basıyor, kendisini rahat bırakmayan düşünceler beynine üşüşüyordu. İkilemlerinden yorulduğu için bu akşamı Ayşe Sevengül olarak yaşamaya karar verdi. Bu akşam daha fazla düşünmek ya da kendisini sıkmak istemiyordu. Bir kaç saat kendisine izin verecekti!

***
“Canım pek yemek istemiyor. Rıza ustaya başka zaman gideriz. Deniz kenarındaki büfelerden birinden tost alıp denize karşı oturup yesek?”

“Arabada mı oturalım? Olur!”

Sahil yolu üstünde bulunan ceplerden birine park etti arabayı. Büfeden gelen adama kaşarlı tostlarla çay siparişini verip, denizi seyretmeye başladılar. Hava karardığı için seyrek geçen tekneler ve uzaktaki adaların ışıkları manzaralarını oluşturuyordu.

“Neler yaptın bugün, bu kadar yoruldun?”

“Her zamanki işler aslında ama teslimat vardı, o iş yordu. Sen neler yaptın, bugün?”

“Eski arkadaşlarımla görüştüm. Biraz hasret giderdim. Sonra da şirkete uğradım.”

“İzinde değil misin? Neden gittin şirkete?”

“Ben genelde şehir dışında olduğum için arkadaşlarımla pek görüşemem. Bugün de yapacak pek bir şey yoktu. Seninle buluşana kadar vakit doldurdum.”

“Sen gerçekten bencilsin. Arkadaşlarını vakit geçirmek için kullandığını öğrenirlerse?”

“Sen mi söyleyeceksin?”

“Hayır, elbette ben söylemem. Ama öğrenebilirler!”

“Sana bir şans vereyim ve beni ispiyonla! Hafta sonu yemeğe benimle gel.”

“Ferhat, bunu daha önce de konuştuk. Gelmem doğru olmaz.”

“Neden doğru olmadığını anlamıyorum. Mantıklı bir neden göstersene bana.”

“Biz tanışalı dört gün oldu. Bu kadar kısa süredir tanıdığın birisini iş arkadaşlarına tanıştırmak normal değildir.”

“Çok klişe bir yanıt vereyim mi? Seni uzun yıllardır tanıyor gibiyim. O yüzden kısa süreli tanışıklık mazeretini kabul etmiyorum. Başka?”

“Gelmek istemiyor olmam yeterli neden değil mi? Zorlama lütfen”

“Tamam, canım.” Sesi kırgındı. Kısa süreli sessizliği tostları getiren garson bozdu.

Tabaklarını kucaklarına koyup, çaylarını karıştırmaya başladılar. İkisi de gerekenden uzun süre karıştırdığının farkında değildi. Sadece çay bardağına değen kaşık sesini fark ettiklerinde yine aynı anda durdular. Az önceki rahatsız edici sessizliği bu kez gülmemek için kendisini tutmaya çalışan sesler bölüyordu. En sonunda dayanamayıp ikisi de gülmeye başladı.

“Kendimi komedi filmlerinden fırlamış gibi hissettim. Üstelik bunu ikinci kez yapıyoruz.” Hem gülmesini bastırmaya uğraşıyor hem de elindeki çayı dökmemek için çaba harcıyordu, Ferhat.

“Yeter artık gülme... Çayı dökeceksin sonunda.”

Zor bela sustuklarında tostlarını yemeye başladılar. Aden, aklından geçenleri söyleyemiyordu. Aslında, yemeğe gitmek istiyordu. Aden olarak giyebileceği onlarca kıyafeti varken, Ayşe olarak tek bir giysisi yoktu. Böyle bir masraf yapmak da istemiyordu. Ferhat'a söyleyemeyeceği asıl mazereti buydu.

“Doydun mu?”

“Doydum. Ama çay içerim. İyi geldi.”

“Hemen söylüyorum. Ya da dur onlar geç getiriyor, ben alıp geleyim. Tuvalete de uğrayacağım. Gel istersen.”

“İhtiyacım yok. Sen git.”

Aden, arkasından bakarken ne kadar yakışıklı olduğunu düşünüyordu. Saçları yürürken uçuşuyor, çekiciliğini arttırıyordu. Aden, fiziğini rahat rahat ilk kez inceliyordu. Biçimli vücudu kot pantolonun ve üstüne oturan gömleğin içinde çok güzel gözüküyordu. Siyah uzun saçlarıyla tezat oluşturan beyaz gömleği çok yakışmıştı. Aden, gözleriyle büfeye kadar takip etti. Gözden kaybolunca başını koltuğa yasladı. Bugün yaşadıkları aklına üşüşünce düşüncelerinden uzaklaşmak için Ferhat'ın gittiği tarafa kafasını çevirdi.


***  

Ferhat, çaylarla geri dönerken, Aden'in kendisine baktığını fark etti. Memnun bir ifade ile arabanın kapısını açtığında, Aden'in gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Uyumuş olduğunu anladığında sessizce yerine oturdu. Çayları torpidonun üstüne bırakıp, Aden'i izlemeye başladı. Yorgun olduğunu söylediğinde bu kadarını tahmin etmemişti. Sorgusunun başladığını tahmin ediyordu. Teslimat mazeretine zaten inanmamıştı. Rahat uyusun diye sessizce oturmaya devam etti. On beş dakika sonra garson boşları almaya geldiğinde, sessiz olması için uyarıp dokunulmamış bardakları verdi.

Aden, hafifçe kıpırdanmış, iki koltuk arasındaki boşluğa doğru dönmüştü. O boşluğa düşecekmiş gibi olması uyandırabileceği için, Ferhat hemen sağa doğru kaymış, bu hareketi de Aden'in kendisine iyice sokulup sağ tarafına yaslanarak uyumaya devam etmesini sağlamıştı. Ferhat, kendisine sığınan bu narin bedene bakıp, sabun kokusunu içine çekerek oturmaya devam etti. Kalbinin hızlanmasına anlam veremiyordu. Görevi belliydi. Aden'i çözmesi gerekiyordu.

En fazla bir ay sonra yolları ayrılacaktı. Aden'in başına neler geleceğini hiç bilmiyordu. Düşünebildiği tek şey, kötü bir şey yaşamasını istemediği idi. Bu ruh hali mesleğine uygun değildi. Bu kadar etkilendiği bir başka görev almamıştı. Aden'e bugün söylediği her şey gerçekti. Rol yapmamış, yapamamıştı. Akşam olması için günü doldurmak istemiş, serseri mayın gibi bir sürü şey yapmış ama hiç birinden keyif almamıştı. Şu an göğsünde uyuması bile çok huzur vericiydi. Bu hisler yaşanmamalıydı. Eğer kendisine engel olamazsa bu görevden alınmasını istemek zorundaydı. Başka birisi görevlendirilebilirdi. Başka bir yemi piyasaya sürmeleri bir kaç gün sürerdi. İş en fazla bir hafta aksardı. Kendisi de bu karmaşanın içinde kalmaz duygularını dizginleyebilirdi. Bunu yapmalıydı... Başka yem...

***

Hayır, başka birisinin Aden'in yanında olmasını istemiyordu. Ona yakın olacak başka bir erkek istemediğini biliyordu. Bu akşamki gibi bir yakınlığı başka bir erkekle yaşayabilecek olma ihtimali içini acıtmıştı. Aden hayatına giren her erkeği bu kadar kolay kabullenir miydi? İçinde bulunduğu ruh hali, birilerine sığınma ihtiyacı doğurmuş olmalıydı. Çekici bir erkek olması, yoğun ilgisi mutlaka etkili oluyordu ama asıl etken hayatında sığınacak bir liman arıyor olmasıydı. Ferhat, bu liman olmayı istediğini kabul etti. Ama asla olamazdı... Aden gerçekleri anladığı anda hayatında bir saniye bile kalamazdı... Yalanlarla devam edemeyeceklerine göre, bir şeylerin başlamaması daha doğruydu. Çünkü kim olduğunu öğrenmesi demek, her şeyin sonu demekti! İyi de nasıl uzak duracaktı? Uzakta olması neyi değiştirecekti?

Aden, biraz daha kıpırdandığında daha da sokulmuştu göğsüne. Saçları birkaç santim uzağındaydı. Daha fazla dayanamadı, saçına yumuşak bir öpücük kondurdu. Neredeyse yarım saattir uyuyordu, Aden. Yaslandığı vücudun verdiği huzurla uyumaya devam ediyordu. Kendisini güvende hissediyordu. Ferhat da uyandırmamak için elinden geleni yapıyordu. Tek yapamadığı şey dudaklarına hâkim olmaktı. Defalarca saçlarına öpücük kondurmuş, kokusunu içine çekerek oturmuştu.

Kolu iki koltuk arasında boşlukta durduğu için uyuşmuştu. Ama uyandırmaya kıyamadığı için acısına katlanmaya çabalıyordu. Sol eli istem dışı genç kızın boynuna uzandığında ince altın zinciri parmaklarının ucunda hissetti. Yavaşça zinciri dışarıya çekerek ucundakini görmek istedi. Zincirin ucunda küçük, sadece sınırlardan oluşan ortası boş bir kalp vardı. Neden boş bir kalp taşıyordu? Kalbini kıran birileri mi vardı hayatında? Bunları öğrenmek istiyordu. Uyandığında soracaktı...

Daha fazla beklemesi gerekmeden, Aden uyandı. Nerede olduğunu anlamak için etrafına bakınırken, Ferhat'a neredeyse sarılmış olduğunu fark etti. Gözleri karşılaştığı zaman ikisi de uzun süre bakışlarını kaçıramadı. Ferhat, dayanamayacağını hissettiğinde yavaşça eğildi ve dudaklarını yumuşak hareketlerle öpmeye başladı. Aden, önce tepki vermek istemese de birkaç saniye sonra o da öpmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra nefes nefese ayrıldılar. Aklında ne kolye ne de ucundaki boş kalp vardı artık...

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder