“Dosyayı yeniden açalım mı?”
“Henüz değil.” Çınar, düşünceliydi. Azra’dan haber gelmeden dosyayı işleme koymayacaktı. Bu arada yeni belgeler toplanıyor, her attıkları adım yeni bir bilgiye götürüyordu. Çok büyük çapta bir iş olacaktı. Hepsini aynı anda harekete geçireceği için son ana kadar bekleyecekti.
“Uyuşturucu imalatçısının atölyesini basma işini de bekletiyoruz o zaman!”
“Gözünüz üstünde olsun, kaçmasın, yerini değiştirmesin.”
“Teknik takip? Başladı mı?” Teknik takibin bu durumda sivil bir hacker olması ironiydi. İçeriden kimseye güvensizlik duymak istemese de şu an bu riski alamayacaklarını çok iyi biliyordu. Gülümserken fısıltıyla, “Hızlı olmalıyız. Kaçacak delik bulamasınlar.”
“Kaçırmayız, içiniz rahat olsun. Epey ünlünün başı ağrıyacak.”
“Keyifle ağrıtacağız. Ünlüler, ünsüzler epey üzülecek.”
“Gümrüktekileri de izlemeye devam ediyoruz.”
“Depolarını da izlemeye alalım. Gümrük kayıtlarındaki tırların çıkış yaptığı depolar yeterli şimdilik.”
“Tamam. Yazışmaları yaparım.”
“Ne kadar az kişi bilirse...”
“...O kadar iyi olur. Biliyorum. Merak etmeyin, bizim çocuklar biraz yorulacak ama bu dosya kapandığında hepsi mutlu olacak.” Halil yıllardır bu konuda konuştuğu ama ağzının sıkı olduğu elemanları da dosyaya dahil etmişti. Kendi aralarında bile minimum konuşma ile işlerini görüyorlardı. Asla üç kişi aynı anda bir araya gelip bağlantılı gözükmüyordu. Kimin yerin kulağı olduğunu bilemedikleri için tedbirleri artırmışlardı.
Çınar, arkasına yaslandı. “Büyük iş olacak. Aylarca, hatta yıllarca konuşulacak biliyorsun. Çünkü destek verenlerin de adları deşifre olacak ve politik kariyerlerini bitireceğiz. Çok düşmanımız olacak.”
“Biz onları rezil kepaze edelim de onlar bize düşman olsun. Hepsi ya hapse girecek ya da kaçacak. Tek sıkıntım, dokunulmazlıkları olanlara bir şey yapamayacak olmamız.”
“Merak etme, dokunmuş olacağız!” Çınar keyifle gülümsüyordu.
Odasında tek kaldığında dosyayı kapattı. Kasaya kilitledikten sonra yeniden koltuğuna oturdu ve son durumu düşünüp, sonraki adımın ne olacağına karar vermeye çalıştı.
Azra’nın Teoman ile evlenecek olması sinirlerini bozuyordu. Bildiği halde öyle birinin karısı olacağını düşünmek çivili koltukta oturmak gibiydi. Canı yanıyordu.
Azra’ya güveniyordu. Bir şekilde çözeceğini biliyordu. Yine de atacağı adımlar korkutuyordu. Başını derde sokması, canının yanma ihtimali moralini bozuyordu.
Son yaptıkları konuşmanın kaydını izlemişti. Adamı işlerinde aynı derecede yetkili olmak için ikna etmeye çabalıyordu. Bunu başarması halinde çok şey çözülecekti. Bu uzak ihtimaldi ama belki bir iki yetki kopartabilirdi. “Gücünün büyüklüğünü bilen bir adama, ben de güçlü olmak istiyorum, senin kadar güçlü olmak istiyorum, dediğinde hedefi on ikiden vurdu.” diye kendi kendine söylendi. Önemli olan adamın o adımı atmaya ikna olmasıydı.
Çok özlediği ve göremediği için hırçınlaştığını biliyordu. Son günlerde ikisi de yoğundu. Zaten tehlikeye atmamak için görüşmemeleri en doğrusuydu. Yine de özlemi büyüdükçe kıskançlığı da büyüyordu.
Evlenme teklifi almasının aslında Teoman’ın bir nevi rahatlaması anlamına geldiğini biliyordu. Rahatlaması da hata yapması demekti. İşte tam da bu yüzden bu saçma evlenme olayına ses çıkartmıyordu. Nikahın iptalini isteyebileceklerdi. Tabii bunu Azra da isterse!
Aklını bulandıran kötü düşünceleri bir yana bıraktı. Nihayet sona geliyordu ve hâlâ kimseye yakalanmadan adım atabiliyordu. Korktuğu başına gelmemiş, bir iki tedirgin edici olayın aslında Teoman’ın tedbirli olmasından kaynaklandığını anladığı için rahatlamıştı. Ne kadar yüksek yerlerde elinin olduğunu bildiği için çok küçük bir ekiple bir sürü kod isimle çalışmanın faydasını görüyordu. Kısa süre sonra kapanacak dosya ile hayatında yeni bir yol için adım atacaktı.
Azra... onu tanıdığı gün aslında hayatı değişmişti. Kardeşinin bürosunda gördüğü o biçimsiz kıyafetlerin içindeki kadına görür görmez vurulmuştu. Şimdi çok iyi biliyordu bunu ama o gün bile etkilendiğini kabul etmişti.
Sonra genç kadının yavaş yavaş değişimine tanık olmuştu. Özgüveni artmış, kıyafetleri değişmiş, hayatında yeni adımlar atmıştı. Üstelik bunları yaparken bir yandan korkuyor bir yandan da geçmişindeki lekeye rağmen büyük adımlar atıyordu. Şimdi ise kendisi için çok önemli olan bir dosyanın kapanması için kendini tehlikeye atıyor ve bir an bile korktuğunu belli etmiyordu.
Teoman ile yaptığı konuşmayı izlerken kendi tanıdığı Azra ile ekranda gördüğü kadın arasında ne büyük fark olduğunu fark etmişti. Azra’nın kendi kollarında ne kadar sıcak olduğunu bildiği için daha çok şaşırıyordu. O soğuk, mesafeli, nefret dolu sözlerle konuşan kadın aynı Azra mıydı? Kendisine uyarıda bulundu, ‘sakın ola Azra’yı kızdırma. O nefret dolu sözler seni yıkar!’ Sonra da kendi haline güldü. Nihayet gülümsediği anda da artık evine gitmesi gerektiğine karar verdi.
*****
Azra o akşam için daha fazla bir şey elde edemeyeceğini biliyordu. Zaten elde ettikleri ile çok keyifliydi. Yemek yerken ikisi de işten konuşmayı sevmiyordu. Yemekleri bitip kahve içmek için koltuklara geçtiklerinde Teoman evlilik konusunu yeniden açtı.
“Hafta sonunda evlenmiş olacağız.”
“Çok hızlı karar veriyorsun. Ben olsam o kadar emin olmazdım.”
“Evleneceğini söylemiştin. Fikir mi değiştirdin?”
“Düşünüyorum. Henüz emin değilim. Sen içimi rahatlatmadığın sürece de niyetim yok.”
“Sen benim içimi nasıl rahatlatacaksın?”
“Benim kaybım büyük olur. Canımı bile kaybedebilirim. Senin kaybın ise bir sonraki olaya kadar dedikodu malzemesi olmak olur. Merak etme yüzüne karşı konuşacak kimse bulamazsın. Üç beş kişi arkandan konuşur. Zaten onlar eminim şu an bile konuşuyordur.”
“Neyi konuşacaklar?”
“Benimle karın hayattayken de ilişkin var mıydı? Ben niye hapis yattım, senin suçunu mu üstlendim? Bu kadar hızlı yükselişinin ardında neler var?” Azra kısa bir an sustu, sonra yüksek bir fısıltı ile sordu, “Benim sonum da Neşe gibi olmaz değil mi?”
“Neşe kanser oldu. Çok hızlı ilerledi ve kalbi dayanamadı.”
“Ölüm raporunda böyle yazıyor ama gerçeği biliyoruz.”
“Neşe konusunu kapat.”
“Ben hapisteyken senin hakkında bir şey duymuştum. Sonra da Neşe’nin ölümü şüphelendirdi.”
“Ne duydun?”
“Neşe’yi aldattığın kadınların bir süre sonra yok olduklarını duydum. Cesetlerini bulamadıklarına göre ölmüş olamazlar diye düşünüyorum. Yoksa yanılıyor muyum?”
“Saçma sapan şeyler bunlar.”
“Biliyorum. O yüzden ben vakitsiz ölürsem otopsi yapılması için talimat vereceğim.”
“Ne kadar saçma şeyler söylüyorsun.” Bunu itiraf etmesini beklemiyordu ama sesi çatallanmıştı. O yüzden gerektiğinde bu konunun üstüne düşüldüğünde itiraf ettirebileceklerini anlamıştı.
“Tedbirli olmak sana mahsus bir şey değil. Ben de tedbirli olacağım. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.”
“Bu kadar güvensizlikle nasıl başa çıkacağız?”
“Benimle neden evlenmek istiyorsun?”
“Çünkü seni seviyorum. Birlikte mutlu olacağız.”
Azra çok içten bir kahkaha attı. Sonra da gülerken konuşmaya başladı. “Şimdi de doğrusunu söyle.”
“Çünkü seni yanımda istiyorum.”
“Tamam, bak bu olur.” Koltuktan kalktı. “Eve gitmem lazım. Sen de bu arada düşün, yarın konuşuruz.”
“Burada kal.”
“Kalamam. Eve gitmek istiyorum. Sen yarın ararsın.”
Bu, kararını ver, ne yapacağımı buna göre söyleyeceğim demekti. Teoman da anlamış olmalı ki başını salladı.
*****
Azra, eve girer girmez banyoya gidip telefonu çıkarttı.
Çınar’ın sesi çok iyi gelmişti kulağına.
“Azra’m, nihayet!”
“Çınar, muhteşem haberlerim var.”
“İzledim. Bu arada kalemin birinde sorun olmuş sanırım. Yanına aldın mı?”
“Aldım. Üstüne de kaydedebiliyor olması nasıl bir şey? O kadar küçük bir kalemle neler başarabildiğimize halen şaşırıyorum.”
“Bu harika haber. Kalemi yarın senden aldırırım.”
“Güvenebileceğimiz biri mi gelecek?”
“Kesinlikle çok güvenilir biri, Can, Lale’nin kocası.”
“Tamam, çok iyi olur.”
“Sen nasılsın?”
“Seni çok özlemiş, uzak kalmaktan bıkmış, yanında olmak için günleri ileri sarmak isteyen biriyim. Nasıl olduğumu anladın mı?”
“Aynı durumdayım. Şimdi bile yanına gelmemek için zor tutuyorum kendimi.”
“Sakın geleyim deme. Yarın yeni bir adım atacak. Cumartesi günü de nikah kıyılacak.”
“Şunu söyleme bana.”
“Sen cuma günü, en geç cumartesi tepesine çökebilecek misin? O zaman nikaha gerek kalmaz. Ama eğer beklediğim şeyleri yapmazsa nikahtan sonra tepelersin. Mallarını elime geçirmem lazım.”
“Bazı şeylere devlet el koyacaktır. Bu kadar büyük suçtan elinde çok fazla şey kalmaz.”
“Emin ol kalan ile çok iş yaparım. Yarın büyük ihtimalle üstüme yapılacak bir sürü gayrimenkulüm olacak. Hatta şirket hissesi, nakit para falan ayarlayacaktır. Güven kelimesinin anlamı maddiyat olan biri için daha doğru bir adım atamaz. Nikahtan sonra verecek olursa pazartesiyi beklersiniz.”
“Bekleriz. Önemli olan bu işi bitirmek.”
“Bitireceğiz. Ben masumiyetimi kanıtlayacağım, sen onu yakalayacaksın. Her şey yoluna girecek. Devletin onunla işi bittiğinde elimde olanların gerçekten temizlerini bir şekilde devir alır, satar, çalışanları mağdur etmeyecek çözümler bulurum. O insanların ne suçu var? Normal bir işleri olduğunu sanıyor çoğu. O yüzden bu kadar ısrar ediyorum. Ben mallarının başında olursam kimse eskisi gibi hareket edemez. Ayrılmak isteyene tazminatını öderim, devam edenlerin başına yöneticiler atarım. Neşe’nin akrabalarını falan da bulurum. Yani anlayacağın dava bitse de benim o adamın uykusunu kaçıracak çok planım var.”
“Güzel planlar yapmışsın. Biliyorsun değil mi bunlar yıllarca sürecek işler olacak. Ben o kadar beklemeyeceğim. Dava bitip temyiz yolu bile kapandığında seninle önemli şeyler konuşacağız. Böyle telefonda değil, uzaktan değil, farklı evlerde hiç değil.”
“Konuşuruz. Seninle çok uzun süre konuşmak istiyorum.”
“Ömür boyu diyelim...”
“Diyelim.”
İkisi de evleneceklerini biliyordu. Sadece zaman gerekiyordu. O zamana kadar da tedbirli davranacaklar, dosyayı ve yasal süreçleri yaşayacaklardı. Defalarca uzak kalmayı, ayrılmayı denemiş, düşünmüş ama başaramamışlardı. Artık daha fazla zorlamayacaklarını kabullenmişlerdi.
“Hadi yat, uyu, yarın önemli bir gün. Ben de Can’a haber vereyim, sabah ilk iş sana uğrasın.”
“Tamam, sen de uyu. Bitiriyoruz artık.”
“Hayır, yeni başlıyoruz aşkım.”
*****
Çarşamba sabahı bürosuna gelir gelmez biri kapısını tıklattı. Başını çevirdiği an Can olduğunu anlamıştı.
“Azra Hanım, merhaba. Ben Can, Lale’nin eşiyim.”
“Çok memnun oldum Can Bey, hoş geldiniz. Buyurun, bir çayımı için.”
“Çok iyi olur. Evden öyle bir çıktım ki, kahvaltı bile yapamadım.”
“O zaman birer de sandviç ya da tost yiyelim. Ne istersiniz?”
“İyi pişmiş kaşarlı tosta hayır demem.”
Azra, siparişi verdikten sonra Can ile konuşmaya başladı. Lale’nin iyi olduğunu, oğullarının okula devam ettiğini anlattıktan sonra kalemi unutmadan almak istediğini söyledi.
“O kadar önemli ki içindekiler. Benim için hayatî değerde.” Uzattığı kalemin emin ellerde olduğunu düşünmek içini rahatlatıyordu.
Can, kalemi montunun fermuarlı iç cebine koyarken gülümsedi. “Biliyorum, Çınar anlattı. Senin ve babanın masumiyetinin ispatı imiş. Ama masumiyet zaten insanın içinde olan bir duygudur. Ya iyi ya da kötü değiliz. Her durumda nasıl davrandığımız bunu belirliyor. Çınar zaten masum olduğunu biliyor. Lale, sana en başında güvenmiş ki emin ol o öyle kolay güvenmez.”
“Biliyorum. Aslında kimseye bir şey ispatlamam gerekmiyor. Fakat ileride bir gün eşimi, çocuğumu üzecek şeylerin geçmişimde olmamasını istiyorum.”
“O kadar iyi anlıyorum ki. Oğluma gelebilecek kötü yorumları yok edebilmek için neler yapacağımı düşününce hak vermemek mümkün değil.”
Siparişleri geldiğinde başka konulardan konuşmaya başlamışlardı. Can’ın da gümrüklerle çalışıyor olması ona bir iki yol yordam sormasına kapı açmıştı. İş ile günlük konuları bir arada harmanladıkları bir on beş dakika geçti. Can kahvaltı için teşekkür etti. Bıyık altından gülerek, “Arka sokakta bekliyor beni ve onu bekletmek büyük zevk.” dedi.
“Ah ciddi misin? Keşke gelebilse ama o kadar tehlikeli ki şu an. Eminim birileri hâlâ peşimde.”
“Biliyorum. Riske girmenin hiç gereği yok. Çınar kadar Lale de heyecanlı. Yıllardır kapanmayan bir dosyanın kapanacak olmasında kendi parmağı da var. Bu çok mutlu ediyor onu.”
“Tamamen rastlantı sonucu tanışmış olmamız inanılmaz. Bir şeyler yolunda gidecekse insan eninde sonunda çıkışı buluyor.”
“Rastlantı diye bir şey yoktur derler. Sanırım haklılık payı var. Olacaksa oluyor işte. Şu olaylar bitince bir akşam yemeğe beklediğimizi sıkı sıkı tembihledi Lale.”
“Ben sizlere yemek ısmarlarım. Borçluyum zaten.”
“Bence biz sonra bol bol görüşürüz, yemeklerle yetinmeyiz. Yanılıyor muyum?”
“Yanılmıyorsun. Görüşeceğiz.”
“Çok sevindim. İkiniz adına da çok mutlu oldum. Lale’de sevinecek eminim.”
“Bizi tanıştırırken bunu düşündüğünü sanmıyorum. Yine de ona minnettarım.”
“Onların işleri ile ilgili çok şey bilmem fakat bu dosyayı ne kadar kapatmayı istediğini ben bile biliyorum. Çok büyük iş olacak.”
“Kariyeri için ne kadar önemli biliyorum. Sonrasını düşünmek istemiyorum.”
“Ne olacak ki sonra?”
“Benim eski bir mahkûm olmam mutlaka etkileyecektir. Şu an buna itiraz etse de gün gelecek biz bunun etkisini yaşamaya başlayacağız.”
“Senin eski mahkûm olman suçlu olman demek değil. O kadarını ben bile biliyorum. Yeniden yargılama ile sabıka kaydın düşecektir. Yani sorun kalmayacak.”
“Ama hapis yattığım hiç unutulmayacak!”
“Bunu kendi çıkarın için kullanırsın. Mağduru sever bizim halkımız.”
“İyi de ben mağdur olarak görülmeyi sevmem.”
“Çınar tam kendi gibi birini bulmuş. Bir yol bulacağınızdan eminim.”
Azra, o kadar emin değildi. Belki bir iki kişi ses çıkartmayacaktı ama Çınar’ın geleceğinde önemli bir değişiklik olacağını çok iyi biliyordu. Şu an bunları düşünmek ve kendini üzmek istemiyordu. Zamanı gelince ne yapacağına karar verecekti.
Orhan Bey’e hafta sonu nikahı olacağını ama gelmesini istemediğini söyledi. Adam gülerek, “Neler olacağını basından takip edebilecek miyim?” dediğinde Azra gülerek, “Hem de haftalarca takip edeceksiniz.” dedi.
“Tamam, nikaha gelmiyorum ama nikah şekeri isterim.” dediğinde gülüyordu.
“Arkadaşlara bir şey anlatmadım. Nikahı da söylemeyeceğim. Gerekirse ki gerekmesini umuyorum, pazartesi günü herkese her şeyi anlatırım.”
“Tamam, dert etme. Kimsenin sorun etmeyeceğini tahmin ediyorum ama eden olursa da kendi derdi. Bize ne?”
“Yarın izin...”
“Şimdiden izinlisin, hadi git, biraz dinlen, sakinleş. Pazartesi balayında olmazsan gelirsin.”
“Olmayacağımdan emin olabilirsiniz.”
Azra çantasını alıp çıktığında arkasında meraklı gözler bıraktı. Eve gittikten kısa süre sonra Çınar’ı aradı.
“Alo?”
“Azra, bu itiraf öncekinden de iyi. Daha detaylı ve kesin bir kabul var. Dosyayı yeniden açarken senin yeniden yargılama davanı da açtıracağız. Bir avukat arkadaşım ilgilenecek.”
“Lale olmasın da!”
“Merak etme, ben de kardeşimin başının derde girmesini istemiyorum. Bu işlerde tecrübeli bir arkadaşım var, onun da arkası sağlamdır. Kolay kolay korkmaz. O bakacak.”
“Çok güzel. Çınar... bitiyor mu?”
“Evet, bitiyor. Bu kez kurtulamayacak. Hapis hayatı senin kadar bile iyi olmayacak.”
“Ya kurtulmanın bir yolunu bulursa?”
“Hayır, bunun olmaması için elimden geleni yapacağım.”
“Teşekkür ederim.”
“Ben sana teşekkür ederim.” Kısa bir süre sustu, sonra sıkkın bir sesle konuşmaya başladı. “Nikah hazırlıkları nasıl gidiyor?”
“Ah çok heyecanlıyım, muhteşem bir nikah olacak. Düşünsene bir sürü basın mensubu orada olacak.” Tabii nikah olursa!
“Neler düşünüyorsun?”
“Henüz tam düşündüğüm bir şey yok. Sadece aklımda uçuşanlar var. Henüz Teoman’dan bir hareket görmedim. Neyse, bu akşam gelinlik provam var.”
“Sormasaydım keşke.”
“Moralini bozma. Neden olduğunu biliyorsun!”
“Bilsem de bu cümleler canımı çok sıkıyor.”
“Ben eğleniyorum. Hele de şu son elde ettiklerimden sonra daha ne isterim ki?”
“Nikahtan sonra tutuklayacağız onu.”
“Eğer istediğimi nikahtan önce bana verirse niye imza atayım ki?”
“Tamam, dikkatli ol. Üff ben de son zamanlarda hep bu cümleyi kuruyorum. Yine de tekrarlayacağım, dikkat et kendine.”
“Ederim. Babamı davet ettim. Belki gelirim dedi.”
“Ben de davet edilecek miyim?”
“Seni o kadar yakından tanıyor mu? Sanmam davet etmez seni.”
“Tühhh, onun başına gelecekleri yakından görmek isterdim.”
“Merak etme, bir tanıdık savcı var, ona söylerim baskına seni de götürür.” Çınar keyiflenmişti. Kahkaha ile gülerken, “Tamam, şimdi kapatmam lazım. Yarın büyük bir adım daha atıyoruz. Görüşürüz canım.” dedi.
“Görüşürüz.”
“Azra... Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
Nihayet sonun geliyor Teo. Kazasız belasız atlatırız inşallah. Emeğine, kalemine sağlık ablacığım. İyi ki bu blog var Sevgiler Yasemin 🥰❤️
YanıtlaSilAy ben buranın yorumlarına bakmayı hiç akıl etmemişim. Evet ya iyi ki burası var.
SilIntikam Salti geldi ha..
YanıtlaSilDeneme, intikam… ;)
YanıtlaSil