Evlilikleri ikinci
haftasını yaşarken Çağla merakla regl tarihini bekliyordu. Acaba hamile kalmış
olabilir miydi? Biraz beli ağrımaya başlamıştı. Göğüsleri de ağrıyordu. Ama bir
yerlerde regl öncesi belirtilerin hamilelik belirtilerine yakın olabileceğini
okumuştu. Yine internette dolaşmaya başladı. İşte aradığı yazıyı buldu…
Beklenen adet tarihinde gecikme Her
zaman gebeliği göstermese ya da gebelik bulunmasına rağmen adet görülebilmesine
karşın binlerce yıldır olduğu gibi hala gebeliğin en erken bulgusudur.
Bulantı: Sabahları daha belirgin
olan bulantılar genelde günün ilerleyen saatlerinde hafifler ya da kaybolur.
Bazı hastalarda beklenen adet gününden bile önce ortaya çıkabilir.Gebeliğin 10.
haftasına kadar şiddeti artabilir.Büyük bölümünde daha sonra kaybolur.Gebelik
hormonunun (Chorionic gonodotropin) düzeyindeki artışa bağlanmaktadır.
Kokulara karşı duyarlılık: Genel olarak kokulara
karşı bir duyarlılık olsa da her anne adayında farklı şekilde ortaya çıkabilir.
Örneğin mutfağa giremeyen, sabun kokusuna duyarlılık nedeniyle ellerini
yıkayamayan, dişlerini fırçalayamayan anne adaylarına sıklıkla rastlarız.
Fazla uyuma ihtiyacı: Genelde hamileliğin erken
dönemlerinde ortaya çıkar. Çalışan hanımlar bunu daha iyi fark edebilir.
Tansiyon düşmesi: Açlık durumunda ve
yetersiz sıvı alındığında daha sık görülür. Gebeliğin etkisiyle dolaşım
sisteminde oluşan değişikliklere bağlıdır. Birinci ve ikinci 3 aylık periyotta
belirgindir.
Kasık ağrıları: Ani yapılan hareketlerde,
oturur pozisyondan ayağa kalkarken ya da yatar pozisyonda sağa sola dönerken
çoğu kez tek taraflı, ancak bazen çift taraflı da olabilen kısa süreli keskin
ağrılar görülebilir. ‘Round ligament ağrısı’ olarak bilinen bu ağrı rahmi
yerinde tutan bağların gerilmesiyle
ortaya çıkar. Keskin bir ağrı olmasına karşın zararı yoktur. Ani hareketlerden kaçınmak uygun olacaktır.
ortaya çıkar. Keskin bir ağrı olmasına karşın zararı yoktur. Ani hareketlerden kaçınmak uygun olacaktır.
Sık idrara çıkma: Erken dönemde başlar ve
genelde hamilelik boyunca da devam eder
Göğüslerde değişiklikler : Şişkinlik, gerginlik ve
ağrı görülebilir.bu bulgular adet öncesi gerginlik sendromunda da ortaya
çıkabilecek bulgulardır.Ayrıca bazı gebelerde de görülmeyebilir.
Hamilelik başlangıcında ilk
kontrol genelde gebelik boyunca yapılacak bütün kontrollerinizden daha
ayrıntılı olacaktır. Beklenen adet kanamasının 1hf 10 gün gecikmesinin ardından
doktorunuzla görüşmenizde fayda vardır. Bu dönemde yapılan ultrasonografi ile
dış gebelik ekarte edilebilir ve gebelikle ilgili danışmanlık verilebilir.
Çağla okuduklarından sadece
göğüslerindeki gerginlik ve şişkinlik maddesinin geçerli olduğunu fark etti.
Bir mucize olmazsa hamile değildi. Regl gününe iki gün kalmıştı. Bu iki günü
stres yapmadan geçirmek istiyordu. Tayfun’a belli etmek istemese de yine de
canı sıkılıyordu. Bu ruh halini üstünden atmak için o akşam kocasına yemek
ısmarlamaya karar verdi. Onu en sevdiği balıkçıya götürecekti. Kendisi de uzun
zamandır gitmiyordu. Özlemişti.
Ekrandan kocasına ilk
mesajı yazdı. “Akşam seni dünyanın en iyi balıkçısına götüreceğim.”
“Ama balık oldu mu ben çok
yerim. Altından kalkabilecek misin?”
“Orada kredim var. Yetmezse
deftere yazarlar.”
“Tamam, seni saat altıda
alırım.”
“Tamam tam altıda masamda ol
ama. Çok acıkacağımdan eminim.”
“Emriniz başım üstüne
sultanım.”
Akşam altı olduğunda ikisi
de çıkmak için hazırdı. Bu hafta kimse onlara mesai olduğunu anımsatmıyordu.
İkisi de farkında olsa da erken çıkmayı tercih ediyordu. Çağla, nasılsa bir
sonraki hafta hasta olacağı için akşamları çalışır, böylece açığı kapatırdı.
Arabaya geldiklerinde
nereye gideceklerini sordu Tayfun. “Kadıköy’e. İskeleye en yakın otoparka
bırakalım arabayı.” Tayfun başı ile onayladı. Arabada müzik dinleyerek,
durduklarında ise bazen dudaklara, bazen de birbirine dolanmış ellere konan
öpücüklerle yolu bitirdiler. Açık otoparklardan birinde yer buldular. Çağla
çantasını sağ koluna takıp, sol kolunu da Tayfun’un koluna geçirdi. “Hadi
iskelenin oraya geçelim. Çok kalabalık olmadan yer bulalım.”
“Ne yani rezervasyon
yaptırmadın mı?”
“Ne rezervasyonu? Oraya
rezervasyonla falan giremezsin.”
“O ne demek?” Bu arada
karşıya geçmiş iskeleye yaklaşmışlardı. Çağla elinden tutarak iskelenin
yanındaki teknelere yönlendirdi. “Selo abi bize iki tane hazırlasana.” Tayfun’a
döndü. “Soğan yiyelim mi?” O başını şaşkınlıkla sallarken yeniden sandaldaki
adama dönüp “Soğanı bol olsun” dedi.
“Seni öperken soğan
kokarsam kızmayacaksın.”
“Dişlerini fırçalamadan
öpme. Zaten bize bol bol maydanoz da verir. O da kokuyu alır. Bu balığı başka
hiçbir yerde yiyemezsin.”
“Eminim yiyemem. O yağ kaç
kere kullanıldı acaba?”
“OOO sen böyle
titizleneceksen bu balığın tadı çıkmaz.”
“Ben karımın ve bebeğimizin
sağlığını düşünüyorum.” O kadar doğaldı ki yanıtı…
“Bebek yok ki.” Aynı
doğallıkla vermişti yanıtı. İçine doğmuş olmalıydı. Bu ay hamile kalmadığından
neredeyse emindi.
“Nasıl? Şey mi?” Kısık
sesle sordu. İçinde bir şeyler kopmuştu. Kendini hemen hamile kalacağına
hazırlamıştı. Karısının verdiği yanıt ile oluşan boşluğa ise hazır değildi.
“Yok daha değil ama yakın.”
“Olsun, önümüzdeki ay
yeniden deneriz tatlım.” Sesi istediği kadar doğal çıkmış mıydı? Acaba çok
doğal yanıtlayıp sanki istemiyormuş gibi bir hava yaratmış mıydı? Çağla ne
kadar üzgündü? Yüzüne bakarken onun kendisinden daha sağlam durduğunu anladı.
Toparlanmaya çalıştı. Çağla o sırada yanıtlıyordu az önceki sözlerini. “Zaten
deneyeceğimiz en fazla bir yılımız var. Sonra denenecek bir şey kalmayacak.”
“Buna üzülme lütfen. Olursa
olur. Olmazsa yumurtalarını dondururuz. Öyle deneriz. O da olmazsa baş başa
kalırız başkalarının çocuklarını büyütmelerine yardımcı oluruz.” Tayfun onun
üzüntüsünü yok etmek için çırpınıyordu. Dudaklarından dökülen her cümle,
yüreğinden kopup gelmişti. Tek istediği Çağla’nın üzülmemesiydi.
Çağla, kocasının yüzündeki
üzüntüyü görüp rahat oturacak değildi. Elleri ile iki yanağını tuttu. “Şeker
şey o kadar kolay kurtulamazsın benden. Her ay denemeye devam.” Dedi. Tayfun
onun bu cümlesi ile yeniden normal nefes almaya başladı. Elbette… Son ana kadar
deneyeceklerdi…
“Zevkle canım… Büyük bir
zevkle…”
*****
Çağla her ne kadar
umursamıyor görünse de sancıları artınca moral olarak çökmüştü. Regl olduğunu
anlayınca ağlamamak için zor tuttu kendini. Ekim ayında yirmi dört olacaktı
yaşı ama hala bebek yoktu. Zamanı iyice azalıyordu. Zaten ocak ayında doktoru
yumurtalarını dondurmaya başlayacaktı.
Tayfun onun sabah yüzünün
asık olmasından anlamıştı neler olduğunu. Kahvaltı hazırlayan Çağla’nın yanına
gitti. Beline sarılıp kendisine çevirdi, göğsüne iyice yasladı. Burnunun ucuna
ilk öpücüğünü kondurdu. “Bak canım, böyle üzmeyeceksin kendini. Allah’ın işine
karışmayacaksın. O en doğrusunu bilir. Ayrıca ben daha önce de söyledim ve
sözümün dinlenmemesinden hiç hoşlanmam. Sen benim için doğurabilme yeteneği ile
sınırlı biri değilsin. Ben seni seviyorum. Bunu anla artık. Üzülme.”
“Üzülmeyeceğim tamam.”
Diyordu ama gözünden bir damla inmeye başlamıştı bile. Tayfun o yaşı görünce
içinde bir şeylerin parçalandığını hissetti. Hep gülerken, şen şakrak gördüğü,
kahkahaların eksik olmadığı bir yüzün yaşlarla ıslanması daha çok üzdü. “Hani
söz dinleyecektin? Gül bakalım artık.”
Çağla zorla gülümsedi.
Tayfun onu masaya oturttuktan sonra çayları doldurup masaya getirdi. Çağla
biraz kendini toparlamıştı. Cumartesi gününü evde geçirmeye karar veren çift
evlerinin balkonunda kahve içerek manzaranın tadını çıkarttı. “Buraya bir
şemsiye mi alsak? Güneş birazdan balkona gelecek.”
“Alırız. Hatta istersen
şimdi gider alırız.”
“Tamam. Hadi gidelim. İki
tane de yuvarlak kabarık minderli koltuk alalım mı? Bambu olanlardan. Üstüne
kedi gibi kıvrılmak istiyorum.”
“Üstüme kıvrılman için tek
mi alsak acaba?”
“Lütfen üç dört gün beni azdıracak
şeylerden uzak dur olur mu?”
“Çokkkkk zorrrrr… seni
görmek beni azdırıyor, ben azınca seni de azdırmak istiyorum.”
“Sabır büyük erdemdir
Tayfun Bey. Anneniz bunu öğretmedi mi?”
“Sabrı öğretti de yanında
bir de çok istediğim şeyler için savaşmayı öğretti.”
“Benim için savaşmadın
ama.”
“Kim demiş? Her gün beni
görmen ve hayatına sokman için dua ettim. Tabii başka birine aşık olmaman için
de epey dil döktüm.”
“Buna savaş mı diyorsun?”
“Her savaş kanlı olmaz. Ben
masa başında başarılıyım.”
“Hem de çok başarılısın.
Dün gece masada olanları çok iyi anımsıyorum.”
“Bak şimdi… Hani
azdırmayacaktık birbirimizi?”
“Haklısın. Hadi tatlım
üstümüzü değişip çıkalım, balkonumuz için bir şeyler alalım.”
İki saat kadar sonra geri
döndüklerinde yanlarında bir şemsiye iki yuvarlak minderli bambu koltuk, ortaya
küçük bir sehpa, yere alınmış bir kilim ve parmaklıklar için çiçeklikler vardı.
Kısa sürede balkonları çok şirin bir hale dönmüştü. Çağla evin her odasında
ikisinden izler görmeyi seviyordu. Onların eviydi. Artık arkadaş ve akraba
ağırlama zamanı geliyordu. İlk önce aile büyüklerinin alınması gerekiyordu
yemeğe.
Çağla balkondaki koltuklara
kurulup şemsiye ile güneşi de kestikten sonra Tayfun’u sorguya çekmeye başladı.
Afife hanım ile Süleyman beyin damak zevkini biliyordu ama Ümran annesi ile kız
kardeşlerin zevklerini ve yengesinin neler sevdiğini bilmiyordu. Ortak bir
noktada buluşmak için Tayfun’dan aldığı bilgileri değerlendirecekti.
“Haftaya cumartesiyi
ayarlayalım mı canım. Onlara da sorarız.”
“Olur. Şimdiden haber
verelim.”
“Tamam, benimkileri de
çağırmak isterim ama teyzemleri ayırmak olmaz. Çok kalabalık olunca ben
yetişemem. En az on beş kişi oluruz ki mümkün değil benim yemek yapıp kıvam
tutturmam.”
“İstersen dışarıda yemek
verelim. Yorulmazsın da.”
“Yok daha neler? O zaman ne
hükmü var davet etmemizin? Ben yapacağım her şeyi. Tabii sen de yardım
edeceksin.”
“Hiç sorun değil. Mutfakta
yamağınız olurum sultanım.”
Önce telefon ederek tüm
aileyi davet etti. Çağla. Ümran annesinin “Önce bize gelseydiniz, şimdi
yorulmanın ne gereği var?” demesine rağmen ısrarcı olup davetini yineledi. En
sonunda telefonu kapattığında Ümran annesi ile konuşmasının hep böyle hoş
geçmesini diledi. Kadın ilk andan beri tek bir ters laf etmemişti. Acaba cicim
ayları bittiğinde ya da hamile kalamadığında durum değişir miydi?
Bunları düşünüp başını
ağrıtmak istemiyor ama kendine engel olamıyordu. En iyisi biraz kitap okumak,
başka evrenlere dalmaktı. Yatak odasında başucunda duran kitabı aldı. Günlerdir
tek sayfa okumamıştı. Çünkü okumaya fırsat bulamamıştı. Kocasının biraz rahat
durması gerekiyordu okuyabilmesi için. ‘Yalanı kendine bari söyleme Çağla! Onun
rahat durmasını istediğin tek bir an anımsamıyorum. O kadar madde okudun,
doktorun dediklerini dinledin ama hala aynı yerdesin. Biraz ara vermen iyi
olacak.’
Düşünmek, istemek ve
uygulamak arasında büyük farklar vardı. Çağla düşünüyor, öyle olmasını istiyor
ama asla uygulayamıyordu.
Elinde kitapla balkona
çıktığında Tayfun’un şemsiye altında uyuduğunu gördü. Yakışıklı kocasını izledi
soluk almadan. Hep böyle mutlu huzurlu görebilmek için dua etti.
*****
Hafta sonu yaklaştıkça
telaş aldı Çağla’yı. Ya yemekler güzel olmazsa, ya yakarsa, ya tadını
beğenmezlerse? Aslında Tayfun elinin lezzetini beğenmişti. Zaten yılbaşında
yazdığı listede yer alan yemek yapmayı öğrenme maddesini aylardır uygulamış,
annesi ile evde olduğu hafta sonları mutfağa girip çeşit çeşit yemek yapmıştı.
Yine de içi rahat değildi. Sabahın köründe kalkıp Tayfun’u da uyandırdı. “Bu
acele neden tatlım? Daha saat yedi.”
“Çok iş var tembel adam.
Erken başlamam lazım. Hadi kalk kahvaltımızı yapalım. Sonra bana yardım
edeceksin söz verdin.”
“Sözümden döndüğümü gördün
mü hiç?”
“Hayır ama bu dönmeyeceğin
anlamına gelmez. Ya beni rezil etmek istersen? İşte bak o zaman senin canına
okurum yakışıklım. Kalk hadi.”
“Sırf merakımdan nasıl
canıma okuyacağını görmek için sözümden dönsem mi diye düşünüyorum.”
“Düşünme pişman olursun.
Hadi canım kalk artık.”
“Gel öp de kalkayım. Yoksa
kalkmam.”
Çağla, öptüğü takdirde uzun
süre kalkamayacağını anladı. “Kalkmazsan öpmem.” Diyerek blöfünü gördüğünü
belli etti.
En sonunda kandıramayan
Tayfun kalktı. Kapıdan çıkmadan yakaladığı gibi öpmeye başladı. “Dua et sana
söz verdim. Yarın sabahı kaçırmayacağım ama.”
“Tamam, sabahları senin
kollarında uyanmak çok güzel zaten. Hadi kahvaltıyı balkona hazırlayalım. Moral
depolayalım.”
Gün güzel başlamış,
mutfakta geçen uzun süreden sonra akşam gelen misafirleri ile çok da güzel
geçmişti. Yemekler istediği gibi olmuş, gece çok başarılı olmuştu. Kalabalık
bir misafir grubunu ağırlamak yorucu olsa da Tayfunun kız kardeşleri çok yardım
etmişti. Tayfun da her an yardıma hazırdı.
Gece bittiğinde ikisi de
bitmişti. “Canım ortalığı sabah temizleriz. Ben yatağa gidiyorum.”
“Sen yat canım, ben de
geliyorum.”
Tayfun, elindeki bardakları
mutfağa götürürken yanıtlamıştı Çağla’yı. Başını sallayarak yatak odasına
girdi. Tayfun onun haline gülerek ortalığı toplamaya devam etti. Bulaşıkların
büyük kısmı makineye girmişti bile. O da odada kalan birkaç parçayı doldurdu.
Çalıştırıp öyle yatacaktı. Sabaha her şey temiz olacak, karısını yatakta daha
rahat tutacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder