19 Şubat 2019 Salı

Geçmişi Bırakırsan Gelecek Gelecek - Tek Bölüm

Geçmişi Bırak, Geleceğe Bak! 


“Yeni transferi gördünüz mü? Bizim bankaya gelir mi?” 
“Gelirse bile kimin ilgileneceği belli. Bize düşmez.” 
“Görev tanımı deniyor ona.” 
“İyi de biz niye o tanıma alınmıyoruz?” 
“Yatırım uzmanı olarak görebiliyor musun kendini? Hayır mı? İşte tam da o yüzden.” 
“Aman iyi tamam. Sanki bizim uzmana gelince bir şey oluyor. Kızın bu kadar yakışıklı adamla akşama kadar vakit geçirmesi ama kimse ile çıkmaması ne deli olduğunu göstermiyor mu?” 
“Hepsi yakışıklı değil. Çoğu zengin ama hepsi değil. Büyük kısmı evli ve çapkınlık peşinde. Bence de dikkatli olmasında fayda var. Ayrıca futbolcular şimdi popüler olabilirler ama bir maçta bacağını kırsa yeniden sahaya dönmeleri pek kolay olmuyor. İyileşseler bile eski verimi alamıyorlar. Harcamaya alışınca ve o paralar suyunu çekince hayat kaliteleri, dolaylı olarak da karakterleri bozuluyor.” 
Sen yine annenle konuşmuşsun. Ayrıca o kadar parayı harca harca bitiremezler. Son model arabalara yatırdıkları paraları bile düşsek geriye servet kalıyor.” 
İki memurun bitmek bilmez muhabbetine son noktayı koymak için yanlarına gitti.  
“Kızlar, zenginin parası sizin çenenizi yoruyor. Yeni transfer zaten bizim banka ile çalışıyor. Hesaplarını buraya zaman içinde aktarır. O sırada çok istiyorsanız tüm diğer işlemleri için size yönlendiririm. Şimdi o küçük popolarınızı kaldırın, yerinize geçin kapı açılmak üzere.” Bir an durduktan sonra gülümseyerek devam etti. “Deli değilim. Laf olsun diye birileri ile çıkmayacak kadar akıllıyım. Size de tavsiye ederim.” 
Genç bankacılar biraz mahcup, biraz da işi şakaya vurma çabası ile önce gelip yanaklarından öptüler, sonra yerlerine giderken “Akşama parti var unutma bu kez.” dediler. Mesai nihayet başladığında Ahu masasında ilk çalan telefona yanıt veriyordu.  

*****  

“Antrenmandan sonra ne yapıyorsun? Bugünün anlam ve önemine uygun bir programın var mı?” 
“Bugünün anlamı mı?” 
“14 Şubat” 
“Doğru ya, ayın on dördü. Hayır yok. Bankaya uğramam lazım. Sonra boşum. Ne oldu, niye sordun?” 
“Sevgilin var mı diye araştırıyor olamaz mıyım?” 
“Ne o kız mı ayarlayacaksın? Hayır kalsın. Tek kişiye bağlanmanın yan etkilerini geçen sene yaşadım. Bir daha istemem. Bir süre tek tabanca takılacağım.” 
“Bizim teknik direktörün öyle gece hayatına düşkün oyuncuyu sahaya sürmediğini biliyorsun değil mi? Düzgün bir hayat istiyor. Senin magazin kapasiten de malum. 
Hocanın huyunu bilmeyen yok. Fakat benim de ne o magazinlerdeki kadar olayın, ne de şu ara birilerine takılacak kadar keyfim var. Biraz dinleneceğim. Şu ara en fazla sizlerle bir yerlere gider biraz kafa dağıtırım. Gerçekten sakin bir süre istiyorum.” 
“Güzel. Biz evlilerle falan sık bir araya geliyoruz. Fakat öyle ortamlara bir iki kez çıktığımız kimseyi getirmiyoruz. Genelde tek gidiyoruz yani. Tek tabanca takılanlar, bu akşam boğazda yeni açılan bir yerdeyiz. Gel sen de.” 
“Tamam, gelirim. İstanbul’dan çok uzak kalmasam da şehir çok değişmiş. Konum atar mısın, kime sorsam gösterir mi?” 
“İkisi de olur.” 
“Hadi görüşürüz. Ah şu gideceğiniz yerin kıyafet kuralı falan yok değil mi? Takım giymeyecek kadar yorgunum.” 
“İyi mazeret. Hayır yok. İstersen soğuğa aldırma şortla gel.” 
“Hastalanayım, takıma giremeyeyim. Anladım ben seni!” 
“Hayır ya, ne diyorsun, olur mu öyle şey? Hem zaten ben kaleciyim, seni niye kesmek isteyeyim ki?” 
“Takılıyordum.” 
“Ok, anladım. Hadi görüşürüz.” 
“Görüşürüz.” 

Takımın kampına yetişmeyen transferi yüzünden arkadaşlarını yeni yeni tanımaya çalışıyordu. Son maçta gördüğü sarı kart nedeniyle de cezalı olduğu için ikinci devrenin ilk maçını kaçırmış, milli ara yüzünden de ikinci maç gecikmişti. Tüm bu ara antrenman sonrası ev arayışı, eşya yerleştirme ile geçmişti. Çok güzel bahçesi olan, kocaman salonları ve odaları ile bu evi doldurman lazım, diyen bir yer bulmuştu. Annesi ve babası Antalya’yı bırakıp bir süre İstanbul’da yaşayacaktı. Yazları elbette evlerine döneceklerdi. Finike’yi vuran hortum, kışları orada olmaktan soğutmuştu ikisini de. Kendisine yakın bir yerde oturmalarını istiyordu. Annesini ikna etmek çok güç olmazdı.  
 Yavaş yavaş takımda daha önce oynamadığı futbolcuları da tanıyordu. Takımın kendi yaşında ve biraz daha büyüklerinin hemen hepsi evliydi. Yeni gelen iki oyuncu daha vardı. Gençler ise tüm deli kanlarını hem sahaya hem saha dışına yansıtıyordu. Onlarla oynamak eğlenceliydi. Hocayı zaten eskiden de tanıyordu. Biraz sert, biraz muzip, biraz inatçı bir adamdı.  
Yeni takım, yeni ev derken arabasını da değiştirmeye karar vermişti. Son iki transferinden kazandığı paralar ile rahatlıkla milyonluk araçlar alabiliyordu. Eskiyi satıyor, üstüne ilave ile yeni model alıyordu. 
Önceki gün yaptığı anlaşmaya göre ertesi gün ödeme yapacak, yeni arabasını alacaktı. Henüz etrafındakilere güvenmediği için kendi işini kendi halletmeye bakıyordu.  
Bankanın yerini tarif ettikleri için kolayca buldu. Güvenlik görevlisine görüşmesi gereken memurun adını söylediğinde numara alması söylendi.  
“Numara mı alacağım? Özel işlemler yapan biri olmalı.” 
“Bu şubede özel işlemleri yapan kişi Ahu Hanım ve onun müşterileri de numara alır. Yoğunluğu bunu gerektiriyor.” 
“Anladım.” Numara alırken kendisine yeni banka araması gerektiğini anımsattı. Güvenlik görevlisi merdiveni gösterip, “Üçüncü kat.” dedi. Sonra da gülümseyerek ilave etti. “Hayırlı olsun. Rakibimizde oynayacak olmanız beni mutsuz etse de başarılar diliyorum.” 
“Teşekkür ederim.” 
Üçüncü kata çıktığında iki kişinin bekleme alanında oturduğunu, kahve içtiklerini, bir çiftin de büyük bir odada güler yüzle konuşan genç ve güzel bir kadının karşısında oturduğunu gördü. Onlar da çay içiyordu.  
Kapının yanında yazan numaraya bakınca bekleyen iki kişinin de birlikte gelmiş olduğunu fark etti. Bir süre beklemekten zarar gelmezdi. Cep telefonunu alıp sosyal medya hesaplarında neler yazılmış, kim nerede ne yapmış diye bakarken temiz giyimli bir genç kız yanına gelip ne içeceğini sordu. Teşekkür etti ve bir şey istemedi.  
Yeniden telefonuna döndü. O sırada bir çiçekçi çok güzel bir orkide saksısı ile gelmişti. Genç kız onu bekletmeden almış, teşekkür etmiş, karta bile bakmamıştı. Kimden geldiğini biliyor olmalıydı.  
Gerçekten güzel bir kızdı. Öyle hokka burun, çıkık elmacık kemik falan gibi tariflere uymuyordu. Galiba güzelliği devamlı gülen yüzünden kaynaklanıyordu. Sevimli bir yüzü var demek daha doğruydu.  
Demek ki sevgilisi vardı ve evet bugün sevgililer günüydü. Beş dakika daha geçmişti ve yeni bir çiçekçi daha gelmişti. Odadaki çift dışarı çıkarken ikinci çiçekçi de elindeki lilyum vazosunu teslim ediyordu. Kokusu kendi burnuna kadar gelmişti. Vayyyy, dedi içinden. Güzel kızımız çok hızlı çıktı!  
Yine bakmamıştı çiçekteki karta! 
İlginç bir durumla karşılaşmış gibiydi. Telefonu cebine koyup genç kızı izlemeye başladı. Dışarıda bekleyen iki kişi yanına girmiş, samimi bir şekilde selamlaşmışlardı. Ne konuştuklarını duyamıyordu. Hep gülüyor, dikkatle dinliyor, o arada çalan telefonlara bakıyordu. Gerçekten yoğun çalışan biriydi. Kendisinden sonra üç kişinin daha ellerinde numaralarla bekleme kısmında oturduğunu fark etti.  
Aynı katta müdürün odası da vardı. Genç memur az sonra elinde bazı kağıtlarla odadan çıktı. Metin ilk kez genç kızı net görüyordu. Simsiyah dalgalı saçları, yeşil gözleri vardı. Elbette saçları boyaydı. Bu kadar siyah saçlı birini gördüğünü hatırlamıyordu. Üstünde bordo bir takım vardı. Ceketin önü açık, kolları kıvrıktı. Çok hoşuna gitmişti o kıvrılmış kollar. Sonra ceketin alt kısmı dikkatini çekti. Mini etek, güzel bir ince çorap ve oldukça yüksek topuklu ayakkabılar ile çok şık gözüküyordu. Üstelik camın ardında gözüktüğünden çok daha güzeldi. Işık oyunları camların içeri göstermesini oldukça engellemişti.  
Farkına varmadan müdürün odasına girene kadar gözleri ile takip etti. Kendine geldiğinde yanında genç bir erkeğin durduğunu gördü.  
“Merhaba Metin Bey. Hoş geldiniz.” 
“Merhaba.” 
“Ben bir taraftar olarak bu transferden çok mutlu oldum. Aynı bankayı kullanıyor olmamız da çok güzel. Bu hafta sonu kadroda olacak mısınız?” 
“Umuyorum. Hoca ne derse o.” 
“Güzel, bence o da oynatmak ister. Son beraberlik hiç hoşumuza gitmedi.” 
“Bu hafta evimizdeyiz, sizler de statta olun, yeneriz.” 
“Kombinem var, orada olacağım. Ayağınıza kuvvet, görüşürüz.” 
“Teşekkür ederim, görüşürüz.” 

Nihayet kendi numarası yanmıştı. Yerinden kalkıp odaya doğru giderken genç kadının diğer müşterilere yaptığı gibi ayağa kalkıp kendisini karşıladığını gördü.  
“Hoş geldiniz Metin Bey. Buyurun.” 
Artık kadınlar da futbolla yakından ilgileniyordu. Demek ki kendisini takip ediyordu.  
“Hoş buldum, Ahu Hanımdı değil mi?” 
“Evet, lütfen oturun. Nasılsınız?” 
Ceylan gibi gerçekten” diye çok kısık sesle mırıldandı. Yüksek sesli ise genç kadını yanıtladı. “Teşekkür ederim. Hep böyle yoğun musunuz?” 
“Genelde evet. Çok yoğun bir şube burası.” 
“Fark ettim. Alt katlarda da çok müşteri var.” 
“Size nasıl yardımcı olabilirim?” 
“Yarın için bir miktar para çekeceğim.” dedikten sonra miktarı söyledi. Ahu, o arada hesaplarını kontrol etmişti bile.  
“Vadeli hesaplarınızdan birini mi bozacaksınız? Fonda ve vadesizlerde bu miktar para yok.” 
“Evet, kulüp parayı yatırmadı henüz. Arabamı değiştireceğim. Galeri yeni aracı getirmiş, yarın teslim edecekler.” 
“Kimden alıyorsunuz aracınızı?” 
Metin, şaşkınlıkla baktıktan sonra cebinden galerinin kartını çıkartıp uzattı. Ahu daha kartı elinden almadan cep telefonunu almış, bir ismi aramıştı. Müşteri varken özel görüşme yapacak değildi, değil mi? 
“Müjde, merhaba canım. Sonra ararım bol bol konuşuruz. Bir sorum var, Metin Beyin ödemesi ne zaman yapılacak?” demek ki kendisi için aramıştı bir yeri.  
Karşı taraftan aldığı yanıttan sonra gülümseyip vedalaştı. Tekrar birisini arayınca Metin bu kez kimi aradığını merak etti. İlk konuşmanın kulübün muhasebecisine yapıldığını anlamıştı.  
“Faruk Abi, nasılsın?... 
Metin elindeki karta baka kaldı. Faruk galerinin sahibinin adıydı. Bu kadının tanımadığı birileri var mıydı? O esnada tek taraflı dinlediği konuşma devam ediyordu.  
Sağ ol, ben de iyiyim. Çok teşekkür ederim, senin de sevgililer günün kutlu olsun. Öyle evet, değişen bir şey yok. Seni neden aradım, Metin Bey yanımda. Yarın para istiyormuşsun. Sana bloke çek hazırlayacağım. Şu an vadesizdeki ve fondaki parasını ödeyeceğim, kalanı önümüzdeki hafta pazartesi tahsil edersin. Yarın arabayı teslim edersin değil mi?” 
Metin şaşkınlıkla bakıyordu. Kendisine danışmadan bunları konuşmasına sinirlenmişti. Neden çek ile ödeyecekti? Ne demekti ki bloke çek? Hem ne malum böyle bir işleme onay verileceği? 
“Tamam Faruk Abi, şimdi Metin Beyi ikna edeyim. Çok sinirli bakıyor bana.” 
Metin kendisini dinlediğinde gerçekten de sinirli olduğunu, hatta kaşlarını çatmış olduğunu fark etti.  
Ahu konuşamadan masasındaki telefon çaldı. Konuşmasının bitmesini beklerken Metin kendisini toparladı. Her şey üst üste geliyordu. Yeni bir çiçekçi girmişti odaya. “Ahu Susar? 
Ahu telefona bir saniye dedikten sonra, “Evet benim.” diyerek yanıtladı ve yine telefondaki müşterisinin işlemleri için ekranına döndü.  
“Tamam, ben hallediyorum. Bebeğin ateşi düştü mü?...Çok sevindim. Kokla o zaman onu benim için. Tamam, tamam, merak etme. Hallediyorum. Hemen.” 
O sırada hızlı hızlı not alıyordu. Bir yandan da çiçekçinin kağıdını imzalamış, bahşişini verip yollamıştı.   
Bu kez gelen çiçek vıcık vıcık sevgililer günü temalıydı. Kalp şeklinde kırmızı güllerden oluşan bir vazoydu. Ahu, yine karta bakmamıştı. Odasında kendisi gelmeden de teslim edilmiş iki çiçek daha vardı. Üstelik en az üç kutu da çikolata görüyordu. Bu kızın herkesle flört ettiğini anlamak için alim olmaya gerek yoktu. Tadı kaçmıştı. Bu kadar hızlı erkek bile tanımamıştı.  
“Susar mı? Hiç sustuğunuz oluyor mu?” 
“Bana konuşmam için maaş veriyorlar.” 
Vayyy iyiymiş bu!” 
Daha lafı bitmeden bir çiçek ve çikolata daha gelmişti. Metin’in sinirleri bozulmaya başlamıştı. Kaç erkek vardı hayatında? Ona neydi ki? Kaç erkek olduğundan?  
Çikolata kutusunu açıp kendisine de teklif etmiş. Bir küçük bitter çikolatayı kendine almıştı. Kutuyu masanın üstünde bırakmıştı. Böylece herkese açık bir davetti bu.  
“Evet, gelelim sizi kızdırdığım konuya. Takımın hesapları bizde. Sadece futbolcuların değil, kulüp olarak da hesaplar bizden yürüyor. Müjde ile o nedenle tanışıyorum. Fark Abi ise eski şubemden çok iyi tanıdığım bir müşterim. Normalde parasını almadan selam vermez. Bir tek istisnası var o da ben.” 
“Niye?” Evet, niye o istisnaydı? Nasıl bir ilişkileri vardı? Abi diyordu ama belki de kimse anlamasın diye öyle konuşuyorlardı! 
Niyesi uzun hikaye. Kısaca şöyle söyleyeyim o beni bir çeşit güvenlik ekibi yerine koyar, ben de ona naz yaparım. Arabanızı o mu satacak? Komisyonu düşürteyim, az kâr etsin.” 
Metin, kahkahayı patlatmıştı. “Yok artık.” 
“Kaç dolandırıcıdan kurtardığımı bilseniz bu kadar şaşırmazsınız.” 
“Tamam anladım ama gerek yok. Herkes ekmeğinin derdinde. Kabul ettim zaten rakamları. Şimdi ne yapıyoruz?” 
“Onay verdiğinize göre ben fondaki paralarınızı bozuyorum. Vadesizde ne kadar bırakayım, para yatana kadar ya da ilk vade dolana kadar sizi idare edecek rakamı belirtirseniz üstünü çek olarak kestireyim. Biraz bekleyeceksiniz çekin hazırlanması için.” 
Her şeyi onaylamıştı. Diğer şubeden her vade bitiminde paralarının aktarılmasını istemiş, yeni ürünler hakkında bilgi almış, bir sürü form ve evrak imzalamıştı. Bir süre sonra neye imza attığının farkında bile değildi. İpnotize olmuş gibiydi.  
Bankadan çıktığında aklında olan iki şey vardı. Başka bir bankaya hesaplarını taşımanın çoktan ihtimal bile olmadığı ve Ahu denen güzelliğin hayatında sayısız erkek olduğu. Neden bu kadar çok flört ediyordu? Acaba kendi takımından da birileri var mıydı o erkeklerin arasında?  
Kaç kez dilinin ucuna gelen soruyu sormadığı için kendini kutladı. İlgisini belli etmenin anlamı yoktu.  

*****  

“Bu akşam ıslatıyor muyuz? Bu canavar öyle kuru bir kutlama ile atlatamayacağın kadar güzel.” 
“Ben de çok sevdim ama ne sürat yapacak yol, ne altını vurmadan gezilecek ara sokak var. İnsan o kadar para verince her şeyi sonuna kadar kullanmak istiyor.” 
“Faruk Bey, sana çok iyi fiyata vermiş. Bizim takımı tuttuğunu söyledi mi?” 
“Evet, söyledi. Biraz daha indirim yaptı.” 
“İndirim mi yaptı? Faruk Bey mi?” 
“Sen ona Faruk Bey mi diyorsun?” 
“Sen ne diyorsun?” 
“Bana abi de dedi. Ahu da abi diyor.” 
“Kim Ahu, bizim bankacı pinti Ahu mu?” 
“Pinti mi? O nerden çıktı?” 
“Sen hangi gün gittin bankaya?” 
Salıydı galiba.” 
“Bordo takımı vardı değil mi? Şu nefis mini etekli olan. Bordo yüksek topuklu ayakkabısı? 
“Evet, sen de mi gittin o gün?” Mini etek kısmına takılmayacaktı. Takılması için bir neden yoktu. O da bakmıştı bacaklarına. Üstelik yeniden görmek için dışarıda beklerken müdürün odasına gider mi diye de ummuştu.  
“Hayır, her hafta aynı gün aynı kıyafeti giyiyor. İlkbahar yaz, ince kumaş, sonbahar kış kalın kumaş ama aynı on takım, dönüp duruyor. Yeni bir şey aldığını görmedim. Bir yıldır aynı şeyleri giyiyor. Yani ben bir yıldır ne giydiğini biliyorum. Çocuklarla aramızda onun hakkında konuşurken fark etmiştik. Pazartesi günü yeşil ama koyu yeşil kışın, açık yeşil yazın. Salıyı gördün, çarşamba hardal rengi, perşembe gri, cuma siyah.” 
“Emin misin? Çok temiz ve yeni gözüküyordu.” 
“Eminim. Fakat nasıl kullanıyorsa hakikaten temiz ve yeni duruyor.” 
“Bundan mı çıkarttın pinti olduğunu?” 
“Benim kız arkadaşım aynı kıyafeti ikinci kez giyene kadar iki ay geçiyor, neredeyse mevsim değişiyor.” 
“Yine de bu pinti demek için tuhaf bir ölçü.” 
“Şöyle söyleyeyim, bizim paraları çok iyi değerlendiriyor. Hangi yatırım daha iyi getirir anında ona aktarıyor. Bazen bize bile sormuyor, sonradan haber veriyor. Çünkü antrenmandayken falan kurlar değişiyor. Daha zarar edenimiz olmadığı için ona hareket özgürlüğü verdik. Çoğumuz o olmasa ne yaparız diyoruz. Özel biri anlayacağın.” 
Eeee?” 
“E si, bu kadar iyi yatırım yapan kişinin kendi parasını nasıl değerlendirdiğini düşünsene. Ve bu kız her akşam bankadan otobüs durağına kadar yürüyor. Yaz kış demeden.” 
“Nereden biliyorsun?” 
“Biliyorum, çünkü bir iki kez çıkmayı teklif ettim. Sadece otobüs durağına kadar yürümeme izin verdi. Onun haricinde hiç birimizin teklifini kabul etmedi.” 
“Kaç kişi teklif etti ki?” 
“Takımın tüm bekarları diyebilirim. Evlilerden de şüpheliyim.” 
Sinirleri bozuluyordu. Buna takılmayacaktı. “Otobüse biniyor, kıyafete çok para harcamıyor diye pinti diyorsun öyle mi?” 
“Saçını kendi yapıyor, hiç boyamıyor.” 
“Sen deli misin, o kadar koyu siyah saç boya elbette. Ayrıca sen neden o kadar dikkat ettin ki saçını boyatmamasına?” 
“Sen de dikkat etmişsin saçın koyuluğuna. Boya değil. Abisi gelmişti, onun da aynı koyulukta saçları. İnsan kıskanıyor.” 
“Abisi mi var?” 
“Üç tane. Ayağını denk al.” 
“Gerek yok. Baksana kimsenin teklifini kabul etmemiş. Zaten sevgililer gününde odasında bir sürü çiçek vardı. Millet kıza çiçek çikolata yağdırıyordu. Bu kadar popüler birine bulaşmaya gerek yok.” 
“Sevgililer günü... ah tamam. Olabilir. Neyse ya tamam Ahu’dan konuştuğumuz. Akşama ne yapıyoruz? Nerede ıslatıyoruz bunu?” Arkadaşının yüzünden bir şeyler anlamaya başlamış ve ona göstermeden gülmüştü.  
Akşam kısa bir buluşma sonrası herkes evine dağılmıştı. Ertesi gün antrenman sabah erken saatteydi.  
***** 
Arabanın kalan parasını ödemek için pazartesi bankaya uğradığında ayak üstü güvenlik görevlisi ile konuştu. Hafta sonu galip gelmişler, bir golü de kendisi atmıştı. Tebriklerini kabul ettikten sonra üst kata çıktı.  
Ahu yine birileri ile ilgileniyordu. Çok yoğun gözüküyordu. Üstünde asker yeşili bir ceket, içinde krem rengi boğazlı bir kazak vardı. Arkadaşı yeşil derken yanılmamıştı. Yüzü biraz soluk gelmişti. Konuşurken öksürmeye başlayınca hafta sonunun pek de neşeli geçmediğini anladı. Hastalanmıştı Ahu.  
Başka bekleyenler de vardı. Yaşlıca bir kadının elinde tuttuğu poşetten mis gibi havuçlu kek kokusu geliyordu burnuna. Acıkmıştı. Antrenman sonrası doğaldı. Saatine baktı. Öğle paydosu geçmişti. Daha erken gelse belki yemeğe çıkartırdı Ahu’yu. Şansını denemek mi istiyordu? Kendine bu soruyu kaçıncı kez sorduğunu hatırlamıyordu. Düzenli mesai saatleri olan biri ile tüm hayatı düzensiz saatlere endeksli biri nasıl yürüyecekti? O hafta sonları ya maçta ya antrenmanda ve hatta çoğu zaman deplasmanlar yüzünden yoldaydı.  
Aynı zamanlarda Ahu ya çalışıyor ya dinleniyordu. Uyumsuzluk baştan kaybetmesine neden olacaktı. Zaten kızın sevgililer günü hediyelerini ve takımdaki herkesi geri çevirdiğini hatırlayınca saçmaladığına karar verdi. Hem o değil miydi kimseyle çıkmaya niyeti olmadığını söyleyen? O zaman niye kendini ikide bir aynı şeyi düşünürken buluyordu?  
Yanında oturan kişi, koluna dokunup yanan numarayı gösterince yerinden kalkıp odaya girdi.  
“Merhaba, Metin Bey. Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?” 
“Faruk Abi, ilk verdiği fiyattan indirim yaptı. Sizin sayenizde olduğunu düşünüyorum. O yüzden de borcumu ödemek istiyorum. Uygun olduğunuz bir öğlen yemek ısmarlamama izin verir misiniz?” 
Metin, cümlesi bittiğinde iki şeye şaşırmıştı. Birincisi bu cümleleri gerçekten söylemiş olduğuna, ikincisi de kibarlığına. Nereden icap etmişti bu kadar eğilip bükülmek? Hem öğlen yemeği de neydi? Kızı güzel bir akşam yemeğine davet edemez miydi?  
“Çok teşekkür ederim ama hiç gerek yok. Ben konuşmadım Faruk Abiyle. Kendi indirim yapmış size. Ayrıca az önce aradı, golden sonra formanızı sıyırdığınızı, atletin üstünde ‘Bu gol Faruk Abi için’ yazan bir not gördüğünü anlattı. İki gol atacağım demişsiniz, ikinciyi beklemiş ve bu kez de ‘Bu gol de Faruk Abi için’ yazan sırtınızı görmüş. Sizden artık kâr edemezmiş. Rakamı biraz daha düşürdü.” Kısa süre sustuktan sonra yeniden söze başladı. “İlginç birisiniz. Beni gerçekten güldürdünüz.”  
“Demek hepsini anlattı. Beni aramadı da niye sizi arayıp böyle bir şey söyledi?” 
“Telefonunuza bakın bence. Sessizde kalmış sanırım.” 
Offff gerçekten de unuttum sesini açmayı.” 
“Evet, şimdi, rakamı bana bildirdi. Yine çek mi hazırlayalım, nakit mi alırsınız? Artık...” Yine telefonu çalmıştı. Metin, içinden cümleyi tamamladı, ‘işimizi yapalım ve git’. Bozulsa da bunu belli etmedi. Telefon kısa sürmüştü. Gülümseyerek “Evet, kalan kısım için para ayırtmıştım. Yemeği de bu durumda Faruk abiye ısmarlayacağım.”  
“Şimdiden afiyet olsun.” 
“Maçları izliyor musun?” 
“Hayır.” 
“O yüzden kutlamadın yani?” 
“Neyi kutlamam gerekiyor?” 
“Galip gelmemizi ve benim gol atmamı mesela.” 
“Kutlarım. Ben futbolla ilgilenmiyorum.” 
“Abilerin ve baban?” 
Ahu’nun yüzü bir anda gerilmiş, gözleri dolmuştu. Ne olduğunu anlamadan kendini toparladı ve “Paranız hazır. Aslıhan Hanım sizi bekliyor.” dedi. Metin ne olduğunu anlamadın kendisini alt kata inerken buldu. Ne demişti ki? Resmen odadan kovmuştu.  

*****  

“Ahu’nun abileri ile arası bozuk mu?” 
“Niye sordun?” 
Arkadaşına yaşadığı olayı anlattı.  
“Bilmiyorum ki. Ben geçen ay üç abisinin onu ziyarete geldiğini görmüştüm. Hatta beklediler öğlen paydosunda birlikte çıktılar. Ben de onlarla çıktım dışarı. Yani bir sorun gözükmüyordu. Belki arada kızı kızdırdılar. Sen niye o kadar takıldın?” 
“Takılmadım. Futbol konuşuyordum. Hata bende, çoğu kız ilgilenmiyor futbolla.” 
“Ahu, hepimizi tanıyor, takımla içli dışlı ama hiçbir zaman maç hakkında bizimle konuşmadı. Anlamıyor bence.” 
“Olabilir. Zaten yıllardır kadınlarla dalga geçmiyor mu erkekler, ofsaytı bilmiyorsunuz diye.” 
“Bilmeyen bir sürü futbolcu var. Kadınlar bilmemiş çok mu? Geçen sezon kaç pozisyonumuz eski forvet yüzünden heba oldu. Adam nerede duracağını bir türlü kavrayamıyordu.” 
“Zamanlama hatası yapıyordu. Hepimiz bazen yapıyoruz.” Kendi yemek davetinin ne kadar zamansız olduğunu anımsadı. Tüm hayatının belki de akışını değiştiren bir zamanlama hatası... 

*****  
“Ne zaman geliyorsunuz?” 
“Yarın orada olacağız. Evin müsait mi? Bir haftada kendi evimizi buluruz herhalde. Bak rahatsız edeceksek otelde kalırız.” 
“Saçmalama anne, ev müsait. Hem senin elin değsin ki sağı solu eve benzesin. Ev bulmak için acele etmenize de gerek yok. İçine sinen bir yer bulana kadar birlikte kalırız.” 
“Tamam oğlum. Yarın görüşürüz.” 
Ailesinin gelecek olmasından mutluydu. Arabanın anahtarlarını, telefonunu alıp çıktı.  

*****  
“Kızlar, faturalar gelmiş, hesapta yeterli para yok. Herkes cebini biraz yoklasa mı acaba?” 
“Ahu, ben en fazla elli lira verebilirim. Ay başında payımı tamamlarım.” 
“Bende o bile yok. Bu ay maaşları yarım ödedi patron biliyorsun. Söz veriyorum alır almaz borcumu vereceğim.” 
“Tamam ama ikiniz de biliyorsunuz ayın beşinde ödeme yapmam lazım. Onu geciktiremem. Zaten geçen ay yeni ilaca geçtiler ve ödemem gereken fark çok yüksek. Yoksa bu rakamların lafını etmezdim.” Bankadaki paraları evin ihtiyaçları için bozmak istemiyordu. Anneannesine her an büyük miktar para gerekebilirdi.  
“Biliyoruz. Üzülme sen. Biz de normale döner dönmez sana destek verebiliriz.” 
“Ahu, bir kız daha mı alsak eve? Tamam iki banyo olması kötü ama şartları önceden netleştirirsek sıra sorununu yaşamayız.” 
“Tek sorun sıra değil ki. Sizi tanıyordum, büyük sorun hiç yaşamadık. Ama yeni kız kim olacak? Huyu suyu ne? Bilemiyorum. Fazladan para çok iyi olur tabii ama iyice düşünelim, yarın tekrar konuşalım.” 
“Anlaştık. Hepimiz aynı zamanda kiracı bulacaksak çevremizde kim var diye de düşünelim.” 
“Tamam, olur. Bu akşam ne yiyoruz?” 
“Hazırladım ben, geçin mutfağa da yiyelim.” 
Çorba, pilav ve bezelye yemeği vardı ocakta. Üçü oturup keyifle yerken gün içindeki olayları konuşmaya başladılar.  
Ahu, farkında olmadan Metin’in davetini söylemişti kızlara. 
“Kim dedin? Futbolcu mu?” 
“Evet, futbolcu.” 
“Öğlen yemeğine mi davet etti? O ne hödüklük öyle?” 
“Aman, sanki akşam yemeği dese gidecek. Takımın hepsine aynı yanıtı veriyor, o yüzden öğlen ya da akşam fark etmez.” Arkadaşı kısa bir an susup Ahu’ya döndü, “Geliri iyi biri ile evlensen tüm bu sorunlarından kurtulacağını biliyorsun değil mi? Bankada çalışıyorsun, kimin nesi var biliyorsun, neden hiç öyle bir yol aramıyorsun? Futbolcuların bir kısmının milyonlarca dolar para kazandığını ben bile biliyorum.” 
“Öncelikle onları eliyorum. Futbolcu ile olmaz. Sonra da evliliğin paraya değil kalbe göre yapılması gerektiğini biliyorum.” 
“Herkes aynı olacak değil ya Ahu? Artık büyüdün, ilişkilerin iniş çıkışlarını biliyorsun. Geçmişi affetmeyi düşünsen ve hayatını yaşasan daha iyi değil mi?” 
“Haklı, yirmi beş, hatta yirmi altı yaşındasın artık ve hala geçmişteki hataları yüzünden küssün. Üstelik geri gelmeyecek insanlara küssün.” 
“İkiniz de biliyorsunuz. O kadın olmasa, annem evi terk etmese, babam peşinden gitmese bugün hepsi hayatta olacaktı. Ne babamı yaptıkları yüzünden ne annemi beni bırakıp gittiği için affetmeyeceğim. Üstelik hemen her erkeğin aldatma potansiyeli bu kadar yüksekken bir de futbolcularla bu ihtimali katlamayayım.” 
“Anlaşıldı, biz daha çokkk bir arada yaşarız.” 
“Ben burada otururum da sizlerden pek emin değilim. İki akşam da dışarıdaydınız. Ne oldu, bu adamlardan da bir şey olmaz mı?” 
“Benimkinden olmaz!” 
“Benimkinden de.” 
“İyi o zaman, hafta sonu eğlendiğinize sayın. Bir de karışmak gibi olmasın ama her davet edenle çıkmayın. Biraz tanımayı deneyin.” Arkadaşları eğlenmeyi seviyordu. Fakat doğru erkekleri bulma konusunda ikisinin de sicili kötüydü.  
“Çıkmazsak nasıl tanıyacağız? Onu da bir söyle de bilelim.” 
“Teklif gelir gelmez atlamayın üstüne. Biraz uğraşsınlar. Uğraşmıyorlarsa zaten doğru insan değiller.” 
“Sen onun için mi hayır dedin Metin’e? Hem söylesene gerçekten yakışıklı mı?” 
“Ne demek gerçekten yakışıklı mı? Adam manken mi, oyuncu mu? Makyajla mı çıkıyor maça? Tabii ne görüyorsanız o!” 
“Haklısın. Laf benimki de.” 
“Ya Ahu, onun geleceği bir gün ben de bankaya mı gelsem? Tanıştırırsın beni.” 
Ahu, bir an terslemeyi düşündü. Sonra gereksiz buldu yapacağı şeyi. “Ne zaman geleceğini bilmiyorum ki.” 
“Önceden haber verdiği bir gün olur, senin tahmin ettiğin bir gün olur. Atlar gelirim, biraz takılırım seninle, o arada da tanışırım.” 
Zuhal’in ısrarcı olması canını sıkmıştı. Daha önce de bir sürü teklifi konuşmuştu kızlarla ama ilk kez böyle konuşuyorlardı. Onu tanıştırmak istemiyordu. Metin bir sürü kızla çıkıyor olabilirdi ama bir tanesinin kendi evinde burnunun dibinde yaşıyor olmasını kabul etmek... işte bunu istemiyordu. Niye istemediğini düşünmek gerekliydi. Kendi hakkında sık yaptığı bir şeydi. Neyi neden yaptığını düşünür, hatalı mı değil mi anlamaya çalışırdı.  
“Bilmiyorum, bakarız.” 
“Niye? Sen istemiyorsun işte. Bırak da ben şansımı deneyeyim.” Bir yandan da masanın diğer ucundaki arkadaşına göz kırpıyordu.  
“Bakarız dedim ya.” 
Vayyy Metin ile tanışacağım... Hatta belki de çıkacağım. Süper ya!” 
Ahu’nun iştahı kaçmıştı. “Afiyet olsun size. Ben biraz kitap okuyacağım.” 
Genç kız mutfaktan çıkar çıkmaz ikisi de birbirine bakıp gülmeye başladı.  
“Nasıl anladın Metin’e ilgi duyduğunu?” 
Füsuncuğum, kendi anlatmaya başladı, bu bir. Güzel gol attı dedi, atmış demedi, bu iki. Anlatırken gözleri gülüyordu, sesi gülümseyerek çıkıyordu bu da üç. Eh bir de ben tanışayım deyince yüzü düştü. Bak şimdi eminim odasında benim ne yapacağımı düşünüyor.” 
“Üzmeseydin o zaman keşke.” 
“Dürtmezsek şu saplantılı halinden kurtulmayacak. Tamam babasına kızgın, annesine kırgın ama artık kendi hayatını yaşamalı. Anneannesi yüzünden zaten yıllardır yaşadıkları ve hatta yaşadığımız hayat ortada. Biz onun kadar kazansak keşke ama işte biliyorsun, üç kuruş maaşla ayakta durmaya çalışıyoruz. Gerçekten ilgi duyuyorsa Metin’e, neden şansını denemesin? Neden artık biraz da kendisini düşünmesin?” 
“Biliyor musun, sen bir genç kızın isteyeceği en iyi arkadaşsın. Zamanı gelirse böyle dürtmeleri ben de isterim.” 
Füsuncuğum, yeter ki iste, seni de dürterim.” 
Zuhalciğim, bu sözünü anımsatırım.” 
Kızların kıkırdamaları Ahu’nun odasına kadar geliyordu. Onlar gülerken kendisinin bu ruh hali neydi? Canı sıkılmıştı. Metin konusunda aklı karışmıştı.  
Babası zamanında gerçekten iyi para kazanmıştı. Fakat sonra bu paraya gözünü diken bir sürü kadın olmuş, babası da o gözlere aynı şekilde karşılık verip annesini defalarca aldatmıştı. Sonunda biri kapıya dayanmış, annesine, artık onların hayatından çıkmasını, birlikte olmalarının imkansız olduğunu, boşanmak için ne beklediğini sormuştu. Gururu defalarca kırılmış annesi bu kez nihayet o gururu anımsamış, kızını anneannesi ile bırakmış, oğlunun kendisini Bursa’ya bırakmasını istemişti. Orada bir süre kalacak, kesin karar verecek ve geri dönecekti. Ahu'yu konservatuar seçmesini kaçırmaması için bırakmıştı aslında. Nine-torun bir iki gün başbaşa kalacak, seçmelerden sonra ikisi de Bursa’ya annesinin yanına gidecekti.   
Babası bunu duyar duymaz boşanmayacağını söylemek için peşlerinden gitmiş, o gece hepsi yanan sobanın olduğu evde kavganın yorgunluğu ile uyumuş, sabah ise hepsinin karbondioksit zehirlenmesinden öldüğü haberi gelmişti.  
Tüm ailesini kaybetmişti. Dünya üstünde anneannesi ve babasının amcası ve onun ailesi hariç kimsesi kalmamıştı. Konservatuar sınavını kaçırmış, tüm hayatı değişmişti.  
Yirmi bir yaşında bankaya başlamış, dört yılda özellikle yatırım uzmanlığı konusunda kendini geliştirmişti. Şimdi bununla mutlu olmaya çalışıyordu. Fırsat buldukça piyano çalıyor, kendi kendini motive etmeye uğraşıyordu.  
Canı yine sıkkındı ve bir süre kızların ne yaptığını anlamaya çalıştı. İkisi de sessizdi. Odasından çıktı, üçüne çay koydu, salona geçti ve kızlara çaylarını verdikten sonra piyanonun başına geçti. Onun çalacağını anlayan Füsun, gitarını eline aldı. Zuhal ise ikisinin de yeteneğinden nasiplenmemiş olduğu için koltuğa kurulmuş keyifle onları dinleme pozisyonuna geçmişti. Her zamanki gibi önce yavaş parçaları çaldılar, sonra biraz hızlandılar, sonunda ise ikisi de coştu ve eğlenmeye başladılar. Zamanında babası evin duvarlarını komşulara ses gitmesini önleyecek şekilde yeniden yaptırmıştı. O yüzden keyiflerini bozacak kimse yoktu.  
“Süperdi kızlar. Bakın eğer daha iyi para vereceklerse ikiniz de bir yerlerde müzik yapın.” 
“Çok isterim ama her ay düzenli gelirimin olması gibi bir lüksü yok sayamam.” 
“Üzgünüm, unuttum.”  
“Aslında akşamları bir yerde çalabilsek, en azından hafta sonu iyi olmaz mı?” Füsun, uzun zamandır bunu düşünüyordu. Maaşını her ay alıp almayacağı korkusu ile çalışmak zordu. En azından ek geliri olurdu. Ailesinden isteyecek değildi bu yaşta! 
“Nerede? Keşke bulsak öyle bir iş.” Ahu bu fikre çok sıcak bakmıştı. Bulsa böyle bir imkan haftada bir akşam bile çalsa hem kendini mutlu eder, hem de fazladan para kazanırdı.  
“Aramadık ki! Ne kadar veriyorlar onu bile bilmiyorum ama deneyelim. Bize para lazım.” 
“Ya da zengin bir koca lazım.” 
Zuhallllll.” 
“Aman be tamam, şaka da yapılmıyor.” 
“Her şakanın altında gerçekler saklanıyormuş, bilmiyor muyuz sanıyorsun?” 
“Hem aşk hem para aynı kişide olsa kötü mü olur?” 
“Olmaz diyemem, olur da diyemem. Bulunduğu yeri hazmetmiş birisini bulmak zor. Tamam hadi kapatın konuyu, geç oldu, ben yatıyorum.” 
“İyi geceler.” 
“İyi geceler.” 
“Size de.” 

*****  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder