19 Şubat 2019 Salı

Geçmişi Bırakırsan Gelecek Gelecek! - 3


***** 
Ateş Bar-Kokteyl Salonu  
Metin, bu ismi görünce bir an şaşırdı. Bar’ın iki girişi vardı. Biri deniz kenarından olan bar girişi, diğeri kot farkından dolayı üst sokaktan olan kokteyl salonu girişi. Güzel bir yerde, nezih bir mekandı.  
Metin, bar kısmında bir köşede oturuyordu. Bir süre bekledi kızların gelmesini. Kimse gelmemişti. Ne Ahu ne de diğer kızlar. Saat neredeyse on bir olmuştu. Acaba başka bir Ateş Bar var mıydı? Garsona sordu. Hayır, burasıydı. Boş yere gelmişti.  
“Taksi bulunur mu?” 
“Bulunur Metin Bey ama kapının önü magazinci dolu. Dilerseniz üst kapıdan çıkın. Yarın maç var, kimseye anlatamazsınız kampta olmak yerine niye barda olduğunuzu, alkol almadığınızı.” 
“Haklısın. Teşekkür ederim.” 
Hocadan aldığı izni kimseye ispatlamak zorunda değildi. Fakat alkollü bir yerde alkolsüz kokteyl içtiğine inandıramazdı. Boşuna o kadar dil dökmüştü hocaya da. Kızlar yoktu. Zaten olsalar ne yapacaktı? Ahu’nun yanındakini dövecek miydi? Kafasızca bir hareketti. Hayır, resmen salakça bir hareketti. Belki de anneannesine bir şey olmuştu. Niye bunu düşünmemişti ki? 
Yerinden fırladı. Hesabı ödeyip gösterilen arka merdivenlerden üst sokağa doğru çıkmaya başladı. Kokteyl salonundan çok güzel piyano ve gitar sesi geliyordu. Bir an durdu. Sinirlerini de yatıştıracak güzel müziğin etkisine kapılıp içeriye bir iki adım attı.  
Kokteyl salonu doluydu. Bir şirketin toplantısı vardı belli ki. Herkes masaların başına toplanmış kısık sesle muhabbet ediyor ya da sessizce müziği dinliyordu. Kapı ağzında dururken birilerinin yolunu kestiğini anlayınca içeriye iki adım daha attı ve orada kaldı.  
Piyanoda Ahu oturuyordu. O güzel müzik onun parmaklarından dökülüyordu. Yanında klasik gitar çalan ise ev arkadaşı Zuhal...yok hayır Füsun’du. Bar programı dedikleri bu muydu? 
“Merhaba Metin Bey. Hayırdır, geçiyorken mi uğradınız?” 
“Zuhal Hanım, merhaba? Bu kez gerçekten öyle oldu.” Önceki yalanını itiraf etmişti hiç düşünmeden.  
“Ciddi misiniz?” 
“Magazincilerden kaçıyordum. Piyanonun sesine aşık olup girdim içeriye.” 
“Sanki sadece piyano sesine değil...” diye mırıldandı Zuhal. Metin duymadı onu. Gözlerini piyano başında büyük bir keyifle çalan Ahu’dan alamıyordu.  
“Çok güzel çalıyor. Eğitimini aldığı belli. Neden bankada çalışıyor?” 
“Bir ara sorarsanız anlatır.” 
“Soracağımdan emin ol. Ayrıca benim adım Metin. Bey falan demeye gerek yok.” 
“Tamam.” 
“Anneannesi nasıl?” 
“İyi, bir şey olmamış. Biraz moraracak sağı solu o kadar.” 
“Sevindim.” 
“Hadi benim oturduğum masaya gel. Daha bir saat programları var. Ayakta durmamız gerekmiyor.” 
“Benim artık gitmem lazım. Yarın maç var. Kamptan izinli çıktım.” 
“Kamptan izin... Ahu barda kiminle buluşacak diye mi?” 
“Çok mu belli?” 
“En azından bizim anlayacağımız kadar. Ahu da anlar herhalde.” 
“Uğraşacağım. Anlatacağımı umuyorum.” 
“Önce konuş. Onda anlatacak çok şey var. Anlatmak istemeyecektir ama zorla. Sonra ne yapacağına karar verirsin.” 
“İlginç arkadaşları var. Birlikte yaşaması kolay mı?” 
“Kolay. Bize evini açtığında neyle karşılaşacağımızı biliyorduk. Onu çocukluğumuzdan beri tanıyoruz. O da bizi, tabii. Sonuçta üçümüz birbirimize destek oluyoruz.” 
“Pinti mi?” Buna niye takmıştı acaba kafayı? Sorar sormaz utandı. 
“Pinti mi? O da ne demek?” 
“Boş ver, saçma sapan bir şey,” 
“Para harcamadığını fark ettin demek ki. Oldukça dikkatlisin.” 
“Ben o kadar dikkat etmedim. Birileri fark etmiş. Hep aynı şeyleri giyiyor falan diye anlatmışlardı.” 
“Anneannesini gördün. Bakım evinin masrafı fazla. İyi bakılıyor ama her an bir masraf çıkabilir ve devlet karşılamayabilir. O yüzden devamlı tedbirli davranıyor. Her kuruşunu hesaplıyor, artanı biriktiriyor. Biz kira veriyoruz, faturaları bölüşüyoruz ve doğal olarak onun maaşı ile bakımı kolaylaşıyor.” 
“Anlamalıydım. Bu akşam çalıyor diye para alacak değil mi?” 
“Evet, yeni kiracı almak yerine akşamları burada çalmayı kabul etti. Zaten çok sever piyano çalmayı. Evde de var eski bir piyano. 
Belli sevdiği. Cumartesi akşamları mı çalacak burada?” 
“Hayır, haftada dört akşam.” 
“Gece on ikiye kadar çalacak, sonra da işe gidecek öyle mi? 
“Evet. Şubesi ile ev yakın. Biraz geç kalksa uykusunu alır. Bir süre idare edecekler.” 
“Keşke başka çözüm olsa.” 
“Bu kötü bir çözüm değil.” 
“Öyle ama zor bir hayat olacak onun için.” 
“O zorluklara alışkın. Biz konuşurken programları bitti bile. Zaten konuklar da dağılıyor. Burası güzelmiş. Alttaki bar nasıl?” 
“Çok dikkat etmedim. Ahu’yu aradı gözlerim. Sakin bir yerdi ama. Sonraki programı ne zaman?” 
“Salı, perşembe, cumartesi, pazar akşamları burada olacak. Eğer belli sayıda konuk yoksa çağırmayacaklarmış.” 
“İnsan ne dileyeceğini bilemiyor. Müşteri olmasın dersem ayrı, demezsem ayrı dert.” 
“Bak geliyorlar.” 
“Metin Bey? Siz de mi davetliydiniz?” Ahu gerçekten şaşırmıştı.  
“Sayılır. Metin. Artık üçünüz de Metin der misiniz? 
“Beğendiniz mi?” Füsun sormuştu.  
“Beğenmek ne kelime, bayıldım. Piyano ayrı gitar ayrı güzellikte sesi bir arada bu kadar kulağa hoş yollayabilirdi. Fakat Zuhal ile konuşurken detayları da öğrendim. Zor olmayacak mı burada dört akşam çalışmak?” 
Ahu, arkadaşına ters bir bakış attı. “Zuhal çok konuşmuş. Hayır zor olmaz. Yaza kadar böyle bir düzende çalışacağız. Füsun da ben de mutluyuz bu imkandan.” 
“Sevindim. Çıkıyor musunuz? Bırakayım sizi evinize.” 
“Zahmet etmeyin, biz gideriz.” 
“Hadi kızlar, boşuna itiraz etmeyin. Sonraki akşamlar kendiniz gidersiniz.” 
Uzatmadılar ve birlikte taksiye bindiler. Üç kız arkaya oturmuştu. Taksi şoförü Metin’i tanımış, maç muhabbetine dalmıştı. Arada Füsun ya da Zuhal yolu tarif ediyordu. Ahu sessizdi. Metin şoförle konuşsa da onun durgunluğunun farkındaydı. Eve geldiklerinde arabadan o da indi.  
“İyi akşamlar ve teşekkürler Metin.” dedi Zuhal ve Füsun’u çekiştirip binaya girdi. Ahu, da teşekkür edip gitmek üzereyken Metin durdurdu.  
“Pazartesi şubeye geleceğim. Akşam çıkışta. Bir yerlere gidip konuşacağız.” 
“Ne konuşacağız?” 
“Buluruz konuşacak bir şeyler.” 
“Ben futbolcularla çıkmıyorum.” 
“Her kural zamanı gelince değişikliklere mahkumdur. Senin de artık futbolcuyla çıkmama kararın hükmünü yitirdi. Pazartesi akşamı görüşeceğiz. Şimdi... Bana yarınki maç için şans dile ve maçı izle.” 
Dilemiştim. Ben maç iz...tamam izleyeceğim.” 
“Güzel bir şans dile. Sadece sözlerle olmaz. Küçük bir öpücük alayım.” 
Metin dudaklarını öpmek için eğilmişti. Ahu yanağını çevirdi. Buna da razı olduğunu fark edince kendine güldü.  
“Yarın kesinlikle izle o maçı.” 
“Tamam.” 
“Hadi gir şimdi eve. Görüşürüz.” 
“Görüşürüz.”  
Metin taksiye dönerken Ahu seslendi.  
“Metin!” 
“Efendim?” 
“Bol şans. Kazanın yarın.” 
“Ben çoktan kazandım. Maçı da alırız.” 
“İyi geceler.” 
“Sana da.” 

*****  

“Neler oluyor Ahu?” 
“Bir bilsem.” 
“Yüzünden anlaşıldığı kadarıyla biliyorsun. Metin seni merak etti ve bara kadar geldi. Alt kattaki barda seni aramış durmuş.” 
“Ciddi misin? Orada olacağımızı mı sanmış? Ah Füsun, sen dün onun yanında bar dedin değil mi? Çok fenasın.” 
“Hiç de fena değilim. Çok iyi yaptım. Size kalsa daha aylarca oyalanırsınız birbirinize bir şeyleri belli etmek için.” 
“Siz nedenini biliyorsunuz kızlar. Ben futbolun içinden biriyle birlikte olamam. Onu çok beğeniyor olsam da olmaz.” 
“Olur. Hepsi baban mı? Geçmişi geçmişte bırak diye kaç kez söyleyeceğiz. Çocuk annesini bile alıp geldi şubeye. Mecbur muydu senin şubene getirmeye? Ev adresine yakın sırf sizin bankanın bile iki şubesi olduğunu ben biliyorum. Uzatma boşuna. En azından bir iki kez çıkıp iyice tanı.” 
“Düşünmem lazım.” 
“Düşünecek bir şey yok. Metin, senin gözünün içine bakacak biri. Dün hastanede bugün barda hep senin için vardı. Hadi artık kabul et. Bu adam senin için önemli. Tıpkı onun senin için önemli olduğu gibi.” 
“Çok mu hızlı düşünüyorsunuz acaba? Biz daha toplasanız beş altı saat falan görüşmüşüzdür. Çoğu da iş için.” 
“Ne fark eder. İlk görüşte aşk için süre bir iki saniye olsa gerek. Yani siz çok eskimişsiniz.” 
“Dalga geçecek başka şey yok mu?” 
“Yok. Git yat artık. Bu gece heyecanlıydı. Önce konserimiz, sonra Metin. Zor uyursun, sabah geç kalkacaksın. Alışma, hafta içi iş var.” 
Uyumak ne mümkündü. Sabaha doğru saat beş gibi biraz dalabildi. O saate kadar kısa kısa dalmış, sonra iyice uykusu kaçmıştı. Tekrar gözünü açtığında saat sekizdi. Akşama ne çok vardı. Akşam ne vardı? İçi içine sığmıyordu.  
Pazar akşamı maçı kızlarla birlikte izledi.  
*****  
“Gördün mü?” 
“Gördüm.” 
“İnanılmaz!” 
“Hakikaten yazmış mı o notu?” 
“Yazmış. İnanamıyorum.” 
“Ahu, ses versene!” 
Ahuuu iyi misin?” 
“Kıza kal geldi. Gözünü de kırpmıyor. Gözü açık uyuyor mu bu?” 
“Bence gözü şimdi açıldı. Adama bak sen, neler yapıyor?” 
“Bu adam kaçırılmaz. Aklını başına topla Ahu, seni tepelerim. Sakın adamı tersleme. Hele de baban yüzünden. Geleceğe bakacaksın artık.” 


*****  

“Merhaba.” 
“Merhaba. Neden şubenin önünden alamıyorum seni?” 
“Yakışık almaz.” 
“Anladığımı sanmıyorum. Kural mı var? Müşteri ile çıkamaz mısın?” 
“Hayır, böyle bir kural yok ama ne olduğunu bilmediğim bir görüşmeyi herkesin ilişki olarak görmesi ve bir daha görüşmediğimizde de bunun dedikodusunu yapması en azından benim açımdan yakışık almaz. Anlatabildim mi?” 
“Doğru anladığımı umuyorum. Benimle çıkman yasak değil. Güzel. Bir daha çıkmayacağız gibi bir düşüncen var. Çok kötü. Şubede dedikoducular var. Bu da kötü. Doğru mu anlamışım buraya kadar?” 
“Evet, gayet iyi.” 
“Anladım. Şimdi nereye gidelim. Biraz konuşmamız lazım. O yüzden mümkünse sessiz bir yer olsun.” 
“Seni magazincilerin bol olduğu bir yere götürmeyeceğimden emin olabilirsin. Şubenin arkasında öğlen yemeğine sık gittiğimiz bir yer var. Hem sakindir, hem de yemekleri güzeldir. İlk sağa sonra yine ilk sağa döndüğünde gelmiş olacağız.” 
“Tamam.” 

Lokantaya girdiklerinde sahibi hemen yanlarına gelerek ilgilenmişti. Metin kısa bir resmi tanışmanın ardından yalnız kalmak istediklerini belirtir şekilde Ahu’ya dönmüştü. Yemeklerini de sipariş ettikten sonra kısa bir sessizlik oldu.  
“Ben...” 
“Ben...” 
“Sen söyle...” 
“Ahu, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Aslında konuşacaklarım belli ama gerçekten şu an ne diyeceğimi şaşırdım.” 
“İstediğin bir yerden başla. Konuşmam lazım diyen sendin.” 
Bir sürü sorum var. İlkinden başlıyorum. Hayatında biri var mı?” 
“Hayır yok.” 
“Takımdan biri ile hiç çıktın mı? Yemeğe, kahve içmeye bile olsa.” 
“Hayır, çıkmadım. İş yemeği hariç müşterilerle çıkmam.” 
“Bu iş yemeği değil.” 
“Biliyorum.” 
“Güzel. Yarın akşam piyano çalacaksın yine değil mi?” 
“Evet, son dakika değişmezse çalacağım.” 
“Neden bankacılık? Piyano eğitimin ile çok başka bir yerde olabilirdin. Tabii ben tanıyamazdım seni bir ihtimal ama yine de tuhaf geliyor bana.” 
“Anneannem ve ailem ile ilgili bir konu. Belki bir gün anlatırım.” 
“Seni ve Füsun’u ben götürürüm. Zuhal de gelecekse onu da alırız.” 
“Gerek yok. Biz gideriz. Zaten uzak değil biliyorsun.” 
“Biliyorum ama konu tartışmaya kapalı. Ben götüreceğim, ben geri getireceğim. Şimdiiii, dün maçı izledin mi?” 
“İzledim.” 
“Sevdin mi futbolu?” 
“Bunu da bir gün anlatırım.” 
“Neden? Seversin ya da sevmezsin. Anlamıyorsan, kuralları bilmiyorsan ben sana öğretirim. O zaman izlemek keyifli olur.” 
“O kadar yanılıyorsun ki, neyse onu da sonra anlatacağım.” 
“Her şeyi sonra anlatıyorsun. Ne zaman bu sonra?” 
Yanıt vermek yerine gelen yemeklerin görüntülerine iltifat edip lafı değiştirdi.  
“Çok açım. Yemeklere bayılacaksın.” 
“Güzel kokuyor. Hem yiyelim, hem konuşalım. Nerede kalmıştık? Anımsadım. Her şeyi sonra anlatma vaadiyle beni kandırmaya çalışıyordun. Ne zaman anlatacaksın?” 
“Bilmiyorum. Anlayacağım o zamanı.” 
“Notu okudun mu?” 
“Okudum.” 
“Beğendin mi?” 
“Ceylan kim? Bence ona sor beğenmiş mi?” Ahu, sözde kıskanmış gibi davranıyordu. Metin de ona bakmış, şaka yaptığını anlamıştı. Gülerek, “Hadi oradan. Ceylan kimmiş. Çok iyi biliyorsun ki o sana yazılmıştı. Ahu’nun bir anlamının ceylan olduğunu öğrenmeyeceğimi mi sandın?” dedi.  
“Tüm gollerimin sahibine, Ceylanıma!” 
“Tam da bu. Bütün gollerim senin için.” 
“Emin misin? Daha birbirimizi tanımıyoruz bile.” 
“Ahu, şu her şeyin etrafında dolanmaktan vazgeçelim artık. Ben seni ilk gördüğüm andan beri çok beğeniyorum. Hatta aklımı fena halde meşgul ettiğin için neredeyse maçlarda bile seni düşünüp oynuyorum. Şimdilik iyi geliyorsun bana. Fakat artık korkmaya başladım. Eğer seni kaybedersem sanki şansımı da kaybedecekmişim gibi hissetmeye başladım. Futboldan hoşlanmaman, maçları izlememen ya da zorlamamla izlemen beni üzüyor. Ben de bankacılıktan anlamıyorum ama seni o masanın arkasında görmekten hoşlanıyorum. Bir şeyleri aşmamız gerektiğini düşünüyorum ama neyi nasıl yapacağımı bilemiyorum.” 
“Kafanı ne kadar çok karıştırmışım. Bunu tahmin etmiyordum.” 
“Karıştırmanın ötesindesin. Ne yapacağım ben seninle?” 
“Bilmiyorum. Ben de seninle ne yapacağımı bilmiyorum. Hayatımdaki travmaların nedeni senin mesleğin. Bunu nasıl anlatırım, onları nasıl aşarız, aşar mıyız, aşmak için neden var mı bunu bile bilmiyorum. O yüzden zamana ihtiyacım var. Seni tanımaya ihtiyacım var. Şimdilik her şeyi zamana bırakmanın bir sakıncası var mı?” 
“Hayır yok. Hiç sakıncası yok. Seni tanımak güzel olacak.” 
“Seni de.” 
“Dün büyük bir cesaret gösterdim ve sonra korktum. Ya anlamasaydın ceylanı? Ya gerçekten başka biri sansaydın?” 
“Anlamasaydım belki de şu an burada olmayacaktım. Çok düşünüyordum bu konuşmanın yapılıp yapılmayacağını. Tabii kızların baskısının da etkisi var. Onlar da izledi maçı ve notu okuyunca sevinçten delirdiler.  
“Ve sen bunu ben sorana kadar anladığını söylemeyecektin.” 
Söyleyecektim. Sadece böyle bir şeye ne denir bilemiyordum. Teşekkür ederim.” 
“Bana teşekkür edip durma. Gerçekten içimden geldiği gibi davranıyorum.” 
Akşamı konuşarak, birbirlerine takılarak geçirdiler. Evine bırakırken Metin mutluydu. Ahu da daha rahat ve mutluydu. İkisi de gülümsüyordu.  

*****  
İki ay sonra... 
“Doğum günümde tüm takım benim evde olacak. Annem hazırlıkları tamamladı. Sen de geleceksin elbette. Herkes artık öğrensin.” 
“Emin misin?” 
“Ne saçma soru. Eminim elbette.” 
“Tamam, gelirim.” 
Kızları da getir. Sizi ayrı düşünemez oldum. Bakalım benim takımın bekar grubunu nasıl kızlardan uzak tutacağım. Tüm takım bir aradayken bolca futbol konuşulacak. Sıkılırsan annemin kollarına at kendini. Mutlaka vakit geçirmeni sağlayacak bir şeyler bulur.” 
Ahu, iki aydır hemen her fırsatta görüşmüştü. En zoru on iki gün süren milli takım kampı ve maç süreciydi. Yurt dışından aramalarını sürdürmüştü Metin. Babası gibi değildi. Hatta hiç benzemiyordu. Artık bir şeyleri öğrenmesinin zamanı gelmişti.  
“Bakarız.” 

*****  

“Hoş geldin Ahu, özledim seni. Kızlar, siz de hoş geldiniz, geçin geçin. 
“Hoş bulduk. Ben de özledim ama Metin anlatmıştır. Şu ara anneannem ile ilgilenmem gerekti. Akşamları da hala piyano çalıyorum. O yüzden pek vakit kalmıyor bana. Yazın biraz rahatlayacağım.” 
“Metin çok başarılı olduğunu söylüyor. Bir gün beni getirecek sözde. Neyse bir şekilde dinlerim nasılsa. Herkes bahçede, hadi geç sen de. Benim mutfaktakilere söyleyeceklerim var, hemen geliyorum dışarıya.” Nesrin Hanım bıyık altından gülüyordu. Bir şeylerle eğlendiği belliydi.  
Ahu, Nesrin Hanım ile iyi anlaşıyor olmanın tadını çıkartıyordu. Aşıktı, seviyor, seviliyordu. Metin'in aşk dolu halleri ile her gün daha da mutlu oluyordu. Bahçeye çıktığında tüm takımın oyuncuları tezahürat yaparak alkışlamaya başladı. Ahu şaşkınlıkla gülüyordu. 
“Merhaba beyler. Ne bu keyif?” 
“Bizleri hayal kırıklığına uğratan ama arkadaşımızı bu kadar mutlu yapan kadına teşekkür alkışı. Sayende gol kralı oluyor.” 
“Rica ederim, ne demek beyler.” Ahu kızardığından emindi. Bu kadar açık bir cümleyi beklememişti.  
“Gerçi sen futbolla ilgilenmezdin, şimdi gol kralı nedir falan der misin?” Ona takılıyorlardı. Hemen her terimde bir şeyler söylemeyi adet edinmişlerdi. 
“Demem.” 
“Hadi o zaman biz şu maçı izlemeye devam edelim. Hanımlar bize kötü kötü bakıyor ama bizim de eğlencemiz bu. Sen de geç istersen yanlarına. Metin biraz özlesin seni.” 
“Özlemesin. Ben kızlara bir selam vereyim geleyim yanınıza.” 
Evli olanlar eşleri ve çocukları ile bekarların bir kısmı kız arkadaşı ile gelmişti. Bahçenin her tarafında birileri gülüyor eğleniyordu. Baharın en güzel günlerinden biriydi. 
Kadınların yanına gidip selamlaştı. Kendi arkadaşlarını tanıttı. Sonra hepsine dönüp “Birazdan orada çok şey değişecek hanımlar, izlemek isteyen peşimden gelsin.” dedi ve erkeklerin yanına gitti.   
Artık bir şeyleri söylemenin vakti gelmişti. En azından herkesin bilmesinde sakınca olmayan kısmı. Doğum gününde Metin’e tuhaf bir sürpriz olacaktı.  
“Tatlım, sıkılmayacaksın değil mi? Bizimkiler akşam maç vardı, izleyemedik, hadi şimdi izleyelim diye tutturdular.”  
“Sorun yok.”  
Baktı tüm kadınlar geliyordu. Herkes ilginç bir şeyler olduğunu anlamış gibi bakıyordu. Nesrin hanım da eşinin yanına gelip oturdu.  
Ahu, artık normale dönmek istiyordu. Metin’in verdiği birayı aldı. Yanına oturan sevgilisine yaslandı. Maçın ilk on dakikası geçmişti. Kendisi gelince durdurdukları maçı devam ettirdiler. Ahu, bir süre sessiz izledi. Sonra babası ile izlediği zamanlara gitti ve doğal tepkiler vermeye başladı.  
“Faul. Sarı verecek.” 
Vayyyy, nasıl anladın sarı kartlık olduğunu?” 
“Sonra anlatırım.” 
“Çocuklar bu Ahu’nun sonra anlatacaklarının sonrası hiç gelmiyor. Boş verin.” Metin laf mı çarpmıştı? 
“Ofsayt.” 
“Bak bak bak sen ofsaytı biliyor musun?” 
“Çoğu erkekten iyi hem de.” 
Vayy vayyy vayyy fena laf çarptı bize.”  
Diğer kadınlar onun sözde futboldan anlamadığını sandıkları için ve az önce söylediklerini de bildiklerinden neler olacağını anlamak için sessizce ortamı takip ediyordu.  
Taça çıkmadı. Niye çizgi üstündeki topu taç sayıyorlar. Öğrenemediler gitti.” 
Ahu, farkında değildi ama takımın tamamı susmuş onun pozisyonlara yapacağı yorumu bekliyordu. Kayıttan izledikleri için devre arasını hemen geçip ikinci yarıyı izlemeye başlamışlardı. Bir gol ofsayt gerekçesi ile sayılmamıştı.  
“Manyak mı bu hakem? Taçtan geldi o top, kimseye değmedi. Ofsayt olmaz.” 
Tüm erkeklerin başı ona dönmüştü. Ahu ekrana bakıyor, hakemin VAR izlemesine gidişini seyrediyordu.  
“Bak şimdi izleyecek ve golü verecek.”  
Yanıt gelmemişti kimseden. Önce yanındaki Metin’e baktı. Sonra diğerlerinin şaşkın gözlerine.  
“Ne oldu?” 
“Şu pozisyonu nasıl bildin?” 
“Ofsayt değildi işte. Dedim ya çoğu erkekten iyi bilirim.” 
“Düne kadar maç izlemeyen biri bu kuralı ne ara öğrendi de anında yorum yaptı. Bak hakem şimdi golü verdi. Haklıydın yani. Biz bile ikinci gösteriminde fark ettik. Sen dün izledin mi maçı?” 
“Hayır izlemedim. Senin maçın vardı.” Bir an sustu, sonra herkese hafif bir gülümseme ile baktı. “Ben, takımınızın eski antrenörü Hasan Bayram Susar’ın kızıyım. Hayatım futbol içinde geçti. Ailemin nasıl öldüğünü çoğunuz biliyorsunuz. O günden, Metin takıma gelene kadar maç izlememiştim. Ama kurallar pek değişmiyor.” 
Her kafadan bir ses çıkmaya başlamıştı. Hepsi Hasan hocalarının namını duymuştu. Onunla çalışmış kimse yoktu, sadece onun başında olduğu takımın çok bilinen maçlarından konuşuyorlardı. Metin sessizdi. Ahu merakla baktı.  
“Kızdın mı?” 
“İçeri girelim mi?” 
“Olur.” 
Ne konuşacaklardı acaba? Yüzü pek gülmüyordu.  
“Neden söylemedin?” 
“Çünkü içeride söylediklerim herkesin bildiği kısım. Arkada yatan büyük bir dram var ve ben bunu artık sana anlatabileceğimi düşünüyorum.” 
“Elbette anlatacaksın. Bana her şeyi anlatabilirsin.” 
“Babam iyi bir hoca, iyi bir baba, kötü bir kocaydı. Annemi yıllarca aldattı. Hep saklamaya çalışsa da çoğunda yakalandı. Şimdiki kadar olmasa da o zamanlar da magazin herkesi haber yapma derdindeydi. Annem sonuncu vukuatında evi terk etti. Beni anneanneme bıraktı. Çünkü konservatuarın seçmesi vardı. Abim götürdü onu arabayla. Bursa’da dedemden kalma bir evimiz vardı. Boşanacağını söylemişti babama.” Gözleri dolmuştu. Nefesi kesiliyordu. Kendini toparlayıp devam etti. “Babam da peşlerinden gitti. O gece eski evde kalmışlar. Sobayı yakmışlar... Sabah hepsinin sobadan zehirlendiğini öğrendik. Kurtulamadılar. Babamın çapkınlıklarının sonu, hepsinin sonuydu.”  
“Sen de bundan babanı, dolaylı olarak da futbolu suçladın!” 
“Öyle. Ama seni tanıdıkça bu kızgınlığım azaldı. Tamamen bitmedi. Bitmeyecek. Onların cenazesinin olduğu gün seçmeler vardı. O gün giremediğim sınava bir daha girmek istemedim. Tüm hayatımı değiştirmişti yaşananlar. Şimdi bu konuda da farklı bakıyorum. Özel ders alabilmeme babamın kazancı vesile olmuştu. Belki okula alınamayacaktım ama şu an keyif aldığım bir şeyi yapabiliyorum. Elimdekinin kıymetini biliyorum en azından.” 
“Benim kıymetimi de biliyor musun?” 
“Çok kıymetlisin.” 
“Sen de öyle. Sana erken bir doğum günü hediyesi verebilir miyim? Doğum günün ne zaman bilmiyorum ama bunu görmeni ve ardında yatanı anlamanı istiyorum.” 
“Bana hediye mi aldın?” 
“Evet, gel göstereyim.” 
Salonun kapısına geldiler. Metin kapıyı açıp kenara çekildi. Ahu kapıdan baktığında ağzı açık kaldı. Odada çok güzel bir piyano duruyordu. Metin’in evinde salonun ortasında nefis bir piyano duruyordu. Ona hediye edilmiş bir piyano. Bu... bu ne demekti? 
“Beğendin mi?” 
“Benim için mi?” 
“Ne saçma soru. Ben çalabiliyor muyum?” 
“Belki öğreneceksin.” 
“Bana öğretir misin?” 
“Öğretirim. Hızlı öğrenir misin?” 
“Hiç sanmıyorum. Galiba bir ömür anca yeter öğrenmeme.” 
“Bence mahsuru yok.” 
“Bu evet mi demek oluyor?” 
“Bu evet demek oluyor. Seninle bir ömür geçiririm.” 
“Ahu, ben bu hediyeyi ne kadar erken verdim? Ne zaman senin doğum günün?” 
“Seninle ilk karşılaştığımız gün.” 
Metin, genç kadını iyice kendine çekip dudaklarından öptü. “Aşkım, çok romantik bir yanıt ama gerçek doğum günün ne zaman?” 
“Seninle karşılaştığımız ilk gün dedim ya. 14 Şubat benim doğum günüm.” 
“O çiçekler erkeklerden değil miydi?” Sesindeki şaşkınlık, sevinç, huzur çok açıktı.  
“Yok artık. O kadar erkekten çiçek alacağımı düşündün ve yine de benimle ilgilendin mi?” 
“Anla işte ilk görüşte nasıl etkilenmişim.” 
“Anladım. Hayır, onlar müşterilerim, arkadaşlarım ve amcam ve oğullarındandı. Bir gün onlarla tanışacaksın. Abimin yerini alamasalar da güvencemdir onlar. 
“Haklarından iyi şeyler duymuştum. Hadi bana bir şeyler çal.” 
“Herkesi içeri çağıralım ve evleneceğimizi söyleyelim, olur mu?” 
“Olur.” 
“Ama ben söyleyeceğim.” 
“O da olur.” 
Herkes salona gelene kadar Ahu parmaklarını ısıtmıştı. Nesrin Hanım ve eşi de gelip bir köşeden izlemeye başladılar. Ahu peş peşe iki parça çaldı. Sonra Metin’e baktı. Onun yüzündeki aşkı gördükten sonra gülümsedi ve piyanoda yeni bir parça çalmaya başladı. La Cumparsita’nın ilk namelerini duyan herkes dikkat kesilmişti.  
MetinnnnAhuuu evleniyor musunuz?” Nesrin Hanım herkesten önce anlamış ve ikisine de sarılmıştı. “Çok mutluyum. Siz de çok mutlu olun.” 
“Sizin kadar mutlu olalım yeter.” 
Herkes dans etmeye başlamıştı. Sadece Metin ve Ahu dans edemiyordu. Ahu’nun yanına oturdu. “Sen muhteşem bir detaysın.” 
“Çünkü çok muhteşem birini seviyorum.” 
“Ben de seni seviyorum.” 

SON... 




























1 yorum:

  1. Geçmişi Bırakırsan Gelecek Gelecek! - 3 en sağdaki 3 neyi ifade ediyor 1 ve 2. bölümleri kaçırdık mı yani?

    YanıtlaSil