30 Aralık 2018 Pazar

Yeniden Başla Hayata

“Nihayet bitti.” 
Sesi beklediğinden daha az neşe içeriyordu. Gülümseyerek karşılık verdi. “Bitti mi? Çok şükür!” 
“İstediğim gibi olmasa da bitti. Bak hala şansımız var.” İnatçı bir tavırla konuşuyordu. Bu kez ciddi bir tonla yanıtladı. “Hayır. Bu hali en iyisi. Başka bir talep yok değil mi?” 
“Yok. Tek laf etmediler, kabul ettiler bitti.” 
“Hadi gel birlikte yemek yiyelim.” 
“Gelemem, davam var. Akşama geleyim.” 
“Akşama da benim işim var. O zaman yarın?” 
“Olabilir. Ne pişirteceksin?” Sorunun ardında yatan gülümseme ile az önceki minik kızgınlığın bile uçup gittiğini anladı.  
“Ne istiyorsan. Aksi mümkün mü?” 
“Düşünüp yarın söylerim. Hadi sana yeni hayatında mutluluklar. Yeğenlerimi öp benim için.” 
“Öpmem, gel kendin öp. Ben anca kendim için öpebiliyorum.” 
“Aman tamam anladım, yarın geldiğimde onları da bol bol görürüm. Bir müvekkil ile görüşmemden başka işim yok. Öptüm ve kaçtım ablam. İyi bak kendine.” diyen kardeşi yüksek bir öpücük sesi yolladıktan sonra hattı kapattı.  
Telefonu masasına bıraktıktan sonra, birçok yerde okuduğu, boşanmış arkadaşlarından dinlediği şeyleri yaşamayı bekledi. Önce bir boşluk, sonra hüzün, tek kalmış olmanın sıkıntısı gibi bir şeyler hissetmeliydi. Gelecekte neler olacağını bilememenin derdini de yaşamalıydı. Oysa içinde yaşadığı tek şey hızla yükselen mutluluktu. Son iki yıldır çektiği tüm sıkıntılar bitmişti. Bir süre, hatta uzunca bir süre erkeklerle yakın olmak, flört, sevgililik ve evlilik kelimelerini bile duymak istemiyordu. Hayatında en azından bunlardan kaynaklanan sıkıntılar olmayacağı bir döneme başlamanın huzurunu yaşamalıydı.  
Boğazı gören odasının penceresine yürüdü. Büyük pencereleri iki yanından süsleyen ağır kadife perdeler asla kendi zevki değildi ama saraydan çevrilmiş otelin dekorasyonu böyleydi. Büyük odalar, büyük eşyalar, ağır avizeler... Pencereyi açıp deniz havasını içine çekti. Henüz ilkbaharın ilk günleri olduğu için serin hava ile biraz daha canlandı. Artık yeni bir hayatı vardı. Son iki yılı eski kocasından ayrı geçirse de boşanmış olmak başkaydı.  
İki yıldır boşanmaya uğraşıyordu. İlk yılları büyük mutlulukla geçen bir evliliği vardı. Cehalet mutluluktur diyenlere inanıyordu. Hiçbir şey bilmediği o yılları mutlu geçirmişti. Oysa kocası uzun yıllardır  çok ilişkili bir hayatın içindeymiş. Bunu öğrendiği günü asla unutmuyordu. Evde bir konferansın son kontrollerini yaparken bilgisayarı bozulmuş, uzun süre düzeltmeye uğraşıp başaramayınca kocasının çalışma odasına geçmiş ve onun bilgisayarını açmış, açtığı an karşısındaki dosyaya bakıp kalmıştı. Dosya adı bir şirkete aitti ama ekranda gözüken o şirketin raporları, evrakları değil, patronu ile kocasının olduğu bir videonun görüntüsü idi. İki erkeğin o tuhaf hallerini merak edip içine girdiği an gördükleri ile neye uğradığını şaşırmıştı.  
Aynı dosyanın birçok benzer videoyu barındırdığını anlayınca midesindeki bulantıyı bastırıp derin nefesler almış, ne yapacağını düşünmeye çalışmış, ilk aklına gelen telefon açıp hesap sormayı bir yana bırakana kadar kendisi ile savaşmıştı. Sonra boş bir belleğe tüm dosyaları kopyalamıştı. Soğukkanlı olduğu için şu an çok mutluydu. Bildiklerini daha önce ortaya çıkartabilirdi fakat davanın bu kadar uzayacağını düşünmemişti. Kocası ilk celsede itiraz edip boşanmak istemediğini söyleyince dava uzamış, ikinci celsede kızların velayetini talep etmişti. Araya giren adli tatil, şahitlerin dinlenmesi için bir celse daha uzatılan dava ve nihayet ısrarla boşanmak istemeyen kocasına açtığı telefon ile son duruşmada biten evlilik.  
Dosyayı bulduğu akşam yatak odalarına gitmiş, giyinme odasındaki iki büyük valize dolaplardaki tüm kıyafetlerini doldurmuş, bazı takım elbiseleri poşetleri ile valizlerin üstüne yığmıştı. Ayakkabılarını bir çantaya tıkıştırmıştı. Eski kocası kapıdan girdiğinde ilk gördüğü bunlar olmuştu. Soran, şaşkın yüzünü bugün bile anımsıyordu.  
‘Evi hemen terk ediyorsun, yarın kardeşime dava açması için gereken vekaleti veriyorum. Boşanıyoruz.’ demiş, ısrarla sormasına rağmen nedenini açıklamamıştı. Ne bir gözyaşı, ne bir kızgınlık... onun bu soğukkanlı halini gören adamın ısrardan vazgeçişi ve valizleri asansöre yükleyip aşağı inişi halen gözlerinin önündeydi. Bir daha yüz yüze gelmemişler, bir iki kez çocuklar için telefonda konuşmuşlardı.  
Son kez arayan kendisi olmuştu. Bir gün önce aramasa bugün dava hâlâ bitmemiş olacaktı. Karşı tarafın avukatının saçma mazeretlerle olayı uzatmasından sıkılmış, yüzgöz olmamak için susmanın yettiğine karar vermişti.  
“Senin beni aldattığını söyleyenler olmuştu ama inanmamıştım. Hiçbir kadına özel ilgi göstermiyordun. Neden öyle olduğunu ve beni kimlerle aldattığını biliyorum. Herkesin bilmesini istemiyorsan bu saçma evliliği bitirirsin. Senden kendim için nafaka istemiyorum. Kızlarına bakacaksın. Eğitimleri için oluşturulan fonları daha da yükselteceksin. En iyi eğitimi alacaklarından emin olacağım. Maddi durumunu düşününce bu senin için çok ucuz bir kurtuluş. Kardeşimi dinleyip elinde avucunda ne varsa alabilirim ama bunu yapmayacağım. Tek istediğim benden ve mümkün olduğunca kızlarımdan uzak durman. Senin hakkında onlara tek kötü laf etmeyeceğim. Aynısını senden de bekliyorum. Babalarının nasıl biri olduğunu bilmeleri gerekmiyor. Anlaştık mı? Şartlarımı kabul ediyor musun?”  
Karşı tarafta uzun bir sessizlik olmuştu. Nefesini duymasa hattın kapandığını bile sanabilirdi. Nihayet “Anlaştık.” kelimesini duymuş, vedalaşmaya bile gerek duymadan telefonu kapatmıştı. Hayatında belki de en mutlu olduğu anlaşma buydu.  
Artık önünde gerçekten yeni ve temiz bir sayfa vardı. Eski hatalarından ders aldığı, yenilerini yapmamak için savaşacağı, kızları ile geçireceği güzel bir hayat. Yeni bir başlangıç... 
Kapısı tıklatıldığında düşüncelerinden sıyrıldı. Yardımcısı elinde dosyalarla içeri girdi.  
“Müsait misiniz?” 
“Gel, müsaitim.” 
“Güzel bir şey mi oldu? Gülümsüyorsunuz!” 
“Yeniden başlıyorum, hayata!” 

****  

Seden dört, Selen iki yaşındaydı. İkisi de otelin kreşindeydi. İşlerini toparladıktan sonra kızlarının yanına gitti. Henüz babalarından boşandığını anlayacakları yaşlarda değillerdi. Belki büyük kızı biraz daha anlamlandırabilirdi ama sonuçta babasının zaten ayda yılda bir gördüğü için yokluğu şaşırtıcı değildi. 
 Küçük kızının doğumundan üç ay sonra kocasını evden göndermişti. Baba mefhumu hayatında hiç olmamıştı. Bazen bunun için üzülse de hayatının yalanını yaşamaya devam edemeyeceği, kızlarını da böyle bir ortamda büyütmenin onlar için sağlıklı olmayacağını bilmenin verdiği huzurla hayatına devam etmişti. Aslında kendisi için de boşanma davası sonrası hayat kalitesi artmıştı.   
Evlilikleri boyunca kaliteli vakit geçirdikleri söylenemezdi. Hep seyahatleri(!) olan bir koca yerine tek başına yaşamak, aile ve arkadaşları ile vakit geçirmek, işine daha çok özen göstermek geleceğe yaptığı yatırımdı. Kızları babalarının yokluğunu belki ileri yaşlarda daha fazla hissedecekti. Bu sorun olursa babalarını ve hayatındaki kişileri kızlarının yaşamına sokmaktansa profesyonel yardım ile sorunları aşmayı tercih ederdi.   
Düşüncelerinden karşıdan koşarak gelen kızlarının sesi ile sıyrıldı.  
Anneee”   
“Yemek yediniz mi?” İkisine birden sarıldı. 
“Evet, sen yedin mi?” 
“Birazdan yiyeceğim. Önce tatlı yiyeyim dedim. Hani bana yanak?” İkisi de gülerek yanaklarını uzattılar. Yiyormuş gibi yaparak öptüğü yanakların gerçekten bal gibi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Kızları ile vakit geçirdikten sonra yemek salonuna indi. Personelin yemek yediği alana geçip o günün menüsünde olanların servis edilmesini bekledi. Yönetici olarak istediğini yeme hakkı vardı. Bazen bu hakkı kullandığı da oluyordu ama genelde ekibi ile aynı şeyleri yemeyi tercih ediyordu.  
Kardeşinden telefon gelince büyük bir otelin müdürü olmanın avantajından faydalanıp aşçıya tüm personele yetecek kadar pasta olup olmadığını sormuş, sonra da herkese yemek sonunda verilmesini, maliyetin kendisine bildirilmesini istemişti. Neden olduğunu bilmeseler de bir kutlama olduğu için herkes mutlulukla teşekkür etmişti. Gülümseme ile teşekkürleri kabul edip odasına çıktı.  
Yemeğe inerken telefonunu yanına almazdı. Sekreteri ile bu konuda çok düzenli çalışırlardı. İkisi de yemek saatlerinde ve ardından hakları olan sürede dinlenir, o sarıda diğeri tüm görüşmeleri yanıtlardı. Neredeyse dört yıldır birlikte çalıştıkları için bu uyumlu ortamı bozmaya hiç niyetleri yoktu. Masasındaki telefonunu eline aldığında onlarca arama gördü. Çok başarılı bir ekibi vardı. Bu kadar çok cevapsız aramanın olmasına şaşırmıştı. Arayanlara baktığında on yedi aramanın aynı numaradan olduğunu gördü. Tuhaflık vardı. Hemen arayan numaraya dönüş yaptı.   
“Merhaba, ben Itır Akın. Beni aramışsınız.” 
Karşıdan sinirli bir kadın sesi geliyordu. “Ulaşılabilir olmanıza sevindim. Fakat halen sizinle irtibat içinde olmamız gerekiyor mu bilmiyorum. Dönüş yapacağım.” dedikten sonra telefonu yüzüne kapatmıştı. Şaşkınlıkla telefona bakıp sinirle gülümsedi. “Çatlak biri belli.” dedikten sonra arayan diğer numaraya baktı. Çiçekçilerinin niye kendisini aradığını anlamadı. Yardımcısına sorduktan sonra geri dönüşe gerek kalmadığını, kendisiyle görüştüklerini öğrendi. Bir yabancı numara daha vardı. İçinden aramak gelmese de geri arama tuşuna bastı. Tahmininde yanılmamıştı. ‘Eski kocası’ farklı bir numaradan aramıştı.  
“Yeni hayatında yeni numaran mı?” 
“Öyle sayılır. Bu numaradan her an bana ulaşabilirsin. Kızlar için elbette. Senden başka kimsede olmayacağı için meşgul olma ihtimali de olmayacak.” 
Dilinin ucuna gelen her kelimeyi yuttu. Bu ucuz numaralara kanmayacak kadar sağlam bir darbe yemişti bu adamdan. “Ararım.” dedi ve bir önceki konuşmalarında yaptığı gibi telefonu vedalaşmadan kapattı. Hayatının son beş yılında öyle ya da böyle var olan bir adamın şu an bu kadar yabancı olması tuhaftı. Artık düşünmeyecekti. Yeni hayatının en önemli konusu eski evliliği olmayacaktı.  
Elindeki telefona dalgın gözlerle bakarken telefon çalmaya başlayınca sıçradı. Boş bulunduğu için kendini azarlarken on yedi kez arayan numara olduğunu anlamıştı. Az önce konuştuğu sinirli kadın hattaydı.  
“Itır Akın?” 
“Ben Itır Akın, nasıl yardımcı olabilirim?” 
“Ben As-Ba Holdingin insan kaynakları müdürü Selma Aslan Başaran. Önümüzdeki ay yapılacak konferans ile ilgili aramıştım.” 
“Sizi dinliyorum Selma Hanım.” Yıllardır aynı firma ile çalıştığı halde ilk kez Selma Aslan tarafından aranmıştı. Vedat Beyin büyük kızı olduğunu biliyordu. Başaran Holding ile ortaklık kurduktan kısa süre sonra oğulları ile evlendiğini anımsıyordu. Şirket içi evlilikler şaşırtıcı değildi. Yazışmalarda ve evraklarda adı geçer, bir sürü belgede imzası olurdu. Itır, genelde görüşmeleri Vedat Bey ile yaptığı için kızının asabi hali tuhaf gelmişti. Pamuk gibi bir baba böyle kız yetiştirmiş olamazdı.  
Itır Hanım, önemli bir konu var. Konferans tarihimizi üç gün ötelememiz mümkün mü, diye soracaktım. Personelin bir kısmının çok önemli bir işi var ve ne yazık ki diğerlerinin de işleri aynı ekibin bu işi yetiştirmesine göre planlanıyor. Çok zor durumda bırakacağımızı tahmin ediyorum ama oluru var mı diye bir görüşmek istedim. Aksi halde tüm programı iptal etmemiz gerekebilir.” 
“Üç gün mü? Bildiğim kadarıyla sizden hemen sonra başka bir firma için program yaptık. Bir saniye.” Daha konuşurken karşısına açtığı takvimde gerçekten de günlerin dolu olduğunu teyit etti.  
“Çok üzgünüm, diğer firmanın ve hatta ondan sonraki firmanın bu üç günlük kaydırmayı kabul edeceklerini sanmıyorum.  
“Sizin de yoğunluğunuzu tahmin ediyorduk. Yalın bey ile görüştüğümde konuyu çözebilecek önerilere açık olmamızı söylemişti. Lütfen firmalar ile irtibat kurup rica edebilir misiniz?” 
“Elbette görüşebilirim ama onlardan olumsuz yanıt alma ihtimalime karşı alternatif fikirler hazırlamalıyız. Yalın bey size fikir belirtti mi?”  
Itır, benzer olaylarla daha önce de karşılaşmıştı. Çoğunu çözmüştü. Bu firmayı kaçırmaktansa yeni bir çözüm yolu bulabileceğine inanıyordu.  
“Sizden gelecek yanıta göre sanırım bizim de önerilerimiz olacak. Önceliğimiz üç günlük tarih kaydırması elbette.” 
Itır, bir yandan şirket bilgilerini açmış hızlıca göz atıyordu. Karşısındaki sinirli kadına o an için yanıt vermesi gerekmiyordu. Sadece hızlıca kontrol etmekti amacı.  
“Size dönüş yapacağım. Bir çözüm bulacağımızdan eminim.” 
“Ben de öyle umuyorum. Itır Hanım... az önce kaba konuştuğum için özür dilerim. Kötü bir gün geçiriyorum.” 
“Önemli değil Selma Hanım. Hepimizin kötü günleri oluyor. Vedat Beye selamlarımı ve saygılarımı iletin lütfen.”  
“İletirim.” Sesi biraz çatallaşmış gibiydi. Itır nedenini sormaması gerektiğini bilecek kadar işinde iyiydi.  
Konuşmayı sonuçlandırdıktan sonra neler yapabileceğini düşünmeye başladı. Firmaları ikna etmenin mümkün olmadığını biliyordu yine de yardımcısına ilk firmayı aramasını söyledi. Onlardan olumsuz yanıt alınca ikinciyi aramaya zaten gerek kalmamıştı. Artık yapılacak şeyler kendi bulacağı çözümleri Yalın beyin kabul etmesine kalmıştı. En kötü Vedat Beyi kendisindeki özel numarasından arayabilir, önerilerini onunla da paylaşabilirdi. Elbette son seçenekti bu.   
Itır, yoğun bir telefon trafiği içine girmişti. Önünde üç ayrı plan vardı. 
“Selma Hanım, daha önce de söylediğim gibi diğer şirketlerin günlerini kaydırmak mümkün olamadı.” 
“Tahmin ediyorduk. Çözüm bulabildiniz mi?” 
“Üç ayrı öneri sunabilirim. Eminim bunlardan biri size de uyacaktır.” 
“Dinliyorum.” 
“Öncelikle son grubun konferansını on gün sonraya ertelemek mümkün ise biz tarih olarak uygunuz.” 
“Bunu biz de düşünüp tartışmıştık. Bu konferanslar yeni çalışma şekli ile ilgili eğitim içereceği için tüm ekibin peş peşe eğitilmesi önemli. Bu teklif ne yazık ki kabul edebileceğimiz bir şey değil. Diğeri?” 
Itır, notlarından ilk teklifi sildi. “İkinci önerimiz bizi de biraz zor durumda bırakacak fakat bazı odalarımızı birer kişilik yatak ekleyerek daha fazla kişiyi ağırlamak için düzenleyebiliriz. Sizin şirketiniz de dört ayrı grup olarak değil de üç grup olarak katılım sağlayabilir.” 
“Bunu yapabilir misiniz? Yemek salonlarınız, konferans alanlarınız bu artışı sırtlayabilir mi?” 
“Elbette. Aynı salonda yemek verebiliriz. Konferans salonu olarak da aynı anda herkese hitap edilebilecek iki salonun arasındaki duvarımızı kaldırırız. Zaten böyle durumlar için özellikle hareketli düzenlenmiştir.” 
“Fiyatta ne gibi değişiklikler olacak?” 
“Üzgünüm fiyat değişmeyecek. Çünkü önceki üç günümüz boşa çıkıyor. Bu tarihten sonra yeni bir müşteri bulmam zor, ayrıca yatak temini için yüklü bir masraf yapacağız.” 
“Anlıyorum. Peki üçüncü teklifiniz nedir?” 
“Aslında bu teklif en kötüsü. Elbette bizim için. Yine de alternatif olarak gerekli görüşmeleri yaptığımı bilmenizi istiyorum. Bir başka otelde konaklama yapıp öğlen ve akşam yemeklerini bizim otelimizde verebiliyoruz. Odaların kalitesi aynı olmasa da temizliklerine teminat verebilirim.” 
“Fiyatların ayarlamasını nasıl yaptınız?” 
“Size bizim ve diğer otelin fiyatlandırmasını yollayacağım. Size biraz daha yüksek maliyetli olacak. Servis şirketlerinden fiyat teklifi bekliyorum. Gelir gelmez sizinle onları da paylaşacağım.” 
“Gerçekten detaylı bir çalışma olmuş. Yalın Bey ile görüşüp size dönüş yaparım. Fiyatlandırmayı bekliyorum.” 

Itır, yoğun günün akşamında tam işten çıkmak üzereyken telefonu çaldı.  
“Selma Hanım, iyi akşamlar. Sizi dinliyorum.” 
“Itır Hanım, Yalın Bey ile görüştüm. Size yarın yanıt döneceğiz. İkinci ve üçüncü tekliflerinizi değerlendiriyoruz. Konu hakkında bilgilendirmek istedim.” 
“Anlıyorum. Umarım güzel bir karar çıkar. Yarın yanıtınızı bekliyorum.” 
“Elbette. İyi akşamlar.” 

Olumlu gelişme olacağını anlamanın rahatlığı ile telefonu çantasına attı. Kızlarını alıp garaja yürüdü. Yoğun garaj kalabalığına rağmen kendini mutlu hissediyordu.  

*****  

“Itır Hanım, Yalın bey sizin otelden başka bir yerde personel olmasını istemedi. Herkesin aynı yerde olması aksamaları ortadan kaldıracağı için ikinci teklifinizi kabul ediyoruz. Yatak ve diğer ihtiyaçlar için size bir de isim vereceğim. Vedat beyin bir arkadaşı bu konuda uygun bir teklif sunacağını açıkladı.” 
Itır, üç gün için satın alacağı yatakları bir yıl kadar bir depoda tutmayı ve bu dönem içinde mevcut yataklarla değiştirmeyi planlamıştı. Verilen numarayı aradığında karşıdan gelen teklife çok şaşırdı. Vedat Beyin arkadaşı yeni yatakları satmayı, eskilerini de seminer sonrası almayı ve temizlettikten sonra ihtiyaç olan yerlere göndermeyi teklif etmişti.  
Keyifle işine döndü 
***** 

Bir aydır bekar bir kadındı. Boşandıkları çevreleri tarafından duyulmuş imalı gülüşmeler Itır’ın olduğu ortamlarda rahatsızlık vermeye başlamıştı. Bilenlerin olduğundan emindi zaten. Yine de yürütemedik demekten başka kimseye açıklama yapmıyordu.  
Magazin gazetesinde eski kocasının bir grup erkekle çok ciddi pozunu görünce gülmeye başladı. Hangisi ya da hangileri sevgilisiydi acaba? Düşünüp sinirini bozmayacaktı. Ekrandaki saçma haberleri kapatıp sakinliğin tadını çıkarttı. Büyük seminer gruplarının gelmesinden üç gün önce böyle bir rahatlık çok hoşuna gitmişti. Tüm hazırlıklar tamamdı. Şu saate kadar kimse aksilik bildirmemiş, tedarikçiler ve personelden sorun duymamıştı. Sekreterinin birazdan kahvesi ile içeri gireceğini bilmenin keyfiyle arkasına yaslandı. Tam o an kapısı çalındı ve elinde kahve, yüzünde korkunç bir ifade ile Fatoş içeri girdi.   
“Ne oldu? Ne bu halin Fatoş?” 
“Bir şey duydum. Emin değilim elbette. Yine de çok kötü bir haber.” 
“Anlat.” Elleri titreyen Fatoş’tan dökmeden kahvesini alıp masaya koydu.  
“Oteli satıyormuş patron.” 
“Ne? Kim dedi bunu?” Bu gerçekten çok şaşırtıcıydı. Daha da şaşırtıcı olan bunu sekreterinin bilip kendisinin bilmemesiydi.  
Zoraki bir tebessümle yanıtladı, Fatoş. “Kaynağımı sormayın, şoföründen duyduğumu asla söylemem.” 
“Ciddi misin sen? Sana ne zaman, yok daha doğrusu neden söyledi?” 
“Şey... Biz iki aydır çıkıyoruz. Bu sabah duymuş konuşurken. Satın alacak olan kişi personelde azaltmaya gitmek istiyormuş. Bizimki de ‘iki üç ay izlersin, işine yaramayan olursa gönderirsin, bence fazla kimse yok. Bu büyük otel bu kadro ile mükemmel çalışıyor’ demiş.” 
“Anladım.” Itır duyduğu haberle sarsılmıştı. Eğer sahip değişirse yeni bir yönetim kadrosu kurması kaçınılmazdı. Kaç kişi kalır, kimler gider tahmin etmek güçtü. Fatoş’a çıkabileceğini söyledikten sonra düşünmeye başladı. Otel satılır, yönetim değişir ve sonuçta işsiz kalırsa neler yapabileceğini biliyordu. Yeni iş arayacak, o süreçte birikimleri ile idare etmeye uğraşacaktı. Çocukların bakımı konusunda çok rahatsız değildi. Babalarının onların rahatını düşüneceğini biliyordu. İlk kez de iş değiştirecek değildi. Tek fark artık iki kızı olmasıydı. Daha önce başarmıştı, yine başarırdı. Duyum ne zaman gerçeğe dönüşecek bilmiyordu. O zamana kadar işini en iyi şekilde yapması gerektiği için karalar bağlamak yerine işine döndü.  

*****  

“Sorun çözüldü mü?” 
“Evet, çözüldü.” 
“Güzel. Yarım saat sonra odamda bekliyorum seni. Önemli bir konu var.” 
“Kırk beş dakika sonra olur mu?” 
“Kızlarına mı gideceksin?” 
“Hayır, onları toplantıdan sonra da görürüm. Bir şirketin temsilcileri gelecek. Randevuyu zorla ayarladık. Saatlerimizi uydurmak çok güç.” 
“Anlaştık. Kırk beş dakika sonra.” 
“Teşekkürler.” 

Itır, telefonu kapatırken bir haftadır beklediği görüşmenin bugün olacağını anlamıştı. Sekreterinden başka kimsenin henüz konuşmadığı el değişikliğini birazdan otelin sahibi ile yüz yüze görüşeceğini biliyordu. Son bir hafta her bölümün titiz bir denetime hazırlığı gibi geçmişti. Her şey kontrol edilmiş, sayılmış, hesaplarla karşılaştırılmıştı. Yeni dönemin ayak sesleri duyulmuştu.  
Telefonu çalıp sekreteri beklediği şirket yetkililerinin geldiğini söyleyince içeri almasını rica edip ayağa kalktı. Kapıdan giren güler yüzlü iki kadın ve bir erkeği karşıladı.  

*****  

“Özür dilerim Timuçin Bey. Son dakika çıkan sorun yüzünden beş dakika geciktim.” 
“Önemli değil Itır Hanım. Biz de sizi beklerken muhabbete dalıp zamanın nasıl geçtiğini unuttuk.” 
‘Biz’ dediği için odaya göz atma ihtiyacı hissetti. Diğerleri kimlerdi? Başka personel de mi davet edilmişti toplantıya? Timuçin Beyin süit odasının en uzak köşesinde bir takım elbise modeli camdan dışarı bakıyordu. Aynı zamanda kısık bir sesle telefonda konuşan modelin canlı olduğunu anlamak şaşırtmıştı. Takım elbise çok erkeğe yakışırdı ama kusursuz taşımak hepsine nasip olmazdı.  
“Hadi otur. Görüşmesi bitince seni birisi ile tanıştıracağım.” 
“Yeni bir müşteri mi? Önemli biri mi?” O da sesini kısmıştı. Beklediği görüşme olduğunu sanmıyordu. Ne de olsa böyle bir görüşme teke tek yapılmaz, ekipler bir araya gelirdi.  
“Önemli ve müşteri. Fakat senin anladığın anlamda değil. Onun da görüşmesi bitti.”  
Camın önündeki adam asık yüzü ile döndüğünde, Itır, otuz iki yıllık hayatında ilk kez dilinin tutulduğunu, kalbinin dışarıdan görülecek kadar hızlı çarptığını hissetti. Yakışıklılık tarifi gibi biriydi karşısında durup ona gülümsemeye başlayan adam. Hangi hali daha çekiciydi? Ciddi duruşu mu gülümseyişi mi? O bunlarla boğuşurken genç adam çoktan yanlarına gelmişti. Kalın halılarda sessiz yürümesi şaşırtıcı değildi. Kalan her şey şaşırtıcıydı.  
“Itır Akın, Yalın Aslan” 
Aynı anda ikisi de ‘memnun oldum’ diyerek ellerini uzatıp tokalaştılar. Itır, elini neredeyse geri çekecekti. Kendisini sakin olmaya zorladı. Bu kadar heyecanlanacak bir şey olmamalıydı. Sonuçta o yakışıklı bir erkek ve bir müşteriydi. Aklından yakışıklı kelimesini bile uzaklaştıramıyordu. Hani hayatına uzun süre erkek sokmayacaktı. Hatta belki de ölene kadar! Sözlerini bu kadara mı tutabilecekti? Aklı karışmasa isim çok daha hızlı beyninde ışık yakacaktı.  
“Yalın Aslan mı? As-Ba Holdingin sahiplerinden Yalın Aslan mı?” 
“Evet, o benim.” 
Itır, şirket ile ilgili bir sorun olup olmadığını hızlıca beyin kıvrımlarında taradı. Anımsadığı yeni bir olay yoktu. Bu adam niye gelmişti? Ellerinin hala bir arada olduğunun farkında bile değildi. Sanki hep böyle kalabilirmiş gibiydi. Az önce o değil miydi elini geri çekmek isteyen? Kendisine neler olduğunu anlayamadan genç adam elini geri çekince o da bıraktı. Karşılıklı koltuklara oturduktan sonra Timuçin Bey söze girdi.  
“Itır, Yalın Bey bu otelin yeni sahibi. Bunu böyle son anda söylemek istemezdim ama tüm görüşmeleri gizlilik içinde yaptık.” İşte bomba haber diye buna denir, dedi içinden. Bacaklarına hâkim olamasa çoktan ayağa fırlayıp dışarı atacaktı kendini. Tüm o düşüncelerin aklından geri dönmemek üzere silinmesi gerekiyordu.  
“İmzaları atmadık henüz. Yani hala bana satmaktan vazgeçebilirsin.” Sesinin güzelliği yüzünden yine söylenenleri tam anlayamamıştı. Bu Itır için fazlaydı. Hayatı boyunca böyle bir şey hissetmemişti. Üstelik asla ilişkiye girmeyeceği, giremeyeceği birine karşı bu kadar yoğun duygular beslemek ergenlik yaşlarının hayalinde bile yoktu. Kendisi saçmalarken iki erkek iş konuşmaya devam ediyordu.  
“Sen o kadar uğraştıktan sonra mı? Bunu yapmayacağım. Gerçekten yorgunum ve artık iş düşünmek istemiyorum. Şartlarımı da kabul ettin. Eh daha ne isterim ki?” 
“Itır Hanımın yanında konuşmak ne kadar doğru bilemiyorum. O teklifi kabul etme sebeplerimden biri de kendisi ve ekibi.” 
Itır şaşkınlıkla bakışlarını çevirmişti. Ne yapmıştı? Bu adam onu nerede görmüştü? Yalın da kendisini beğenmişti! Ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırmış şekilde karşısındaki yakışıklı yüze bakıyordu. O soramadan Timuçin Bey kahkaha ile söze girdi. “O ve ekibi bu sektörün parlayan yıldızı. Onu zorlamak diye bir kavram yok. Ne yapar ne eder çözüm bulur. Ne kadar çok sorun çözebildiğini yakında anlarsın.” 
“Bizim şirketlerden biri için yaşadığımız sorunu oteli de zarara sokmadan çözdüğünde bunu anlamıştım. Itır Hanım ile iyi çalışacağımızı tahmin ediyorum. Biliyorsun bizim için tek bir yanıt var. Zoru başarırız, imkânsız zaman alır! O yüzden Itır Hanım ve ekibinin çalışma şekli tam bize göre.” 
Itır, masasındaki kâğıt ağırlığının içinde yazan sözü Yalın’ın dudaklarından duyunca o andan sonra çözemeyeceği bir şey olmadığına inancını en az ona katlamıştı. Bu kafa ile yakında başka saçmalıklar yapacağından emindi. Koskoca kadın hayatında ilk kez erkek görmüş gibi hareket ediyordu. Odaya girdiğinde kendisi için istenen bitki çayı gelmişti. Nihayet odada bir başkası daha oldu ve bu kısa sürede kendini toparlayıp söze girecek fırsat buldu. “Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sanırım herkes için hayırlı olsun demeliyim.” Neler olacağını göreceklerdi! 
“İşte seni o ‘herkes’ ile ima ettiğin kişiler için çağırdım. Yalın ile kararlaştırdığımız konulardan biri önümüzdeki bir yıl içinde şahsi hatalar ve istifalar hariç kimsenin işten çıkartılmayacağı. Ekibine bunu senin söylemen daha ikna edici olur. Kimsenin bu değişiklikten sonra huzursuz olup işlerini aksatmasını istemiyorum.” 
“Emin olabilirsiniz. Herkes işini aynı şekilde yapmaya devam edecektir.” Bunu önce kendine anımsatmalıydı. Olmayacak hayaller kurmanın zaman kaybı olduğunu biliyordu. Konuşmanın kalan kısmı iş ile ilgili olaylara kayınca kafası rahatladı. En rahat olduğu konuları konuşurken yeni patronunun hızlı kavrama yeteneği ve detaycılığı dikkatini çekmişti bile. En azından bir yıl iyi çalışacaklarını anlamanın rahatlığı ile gülümsedi genç adama. Aynı şekilde yanıt alınca aklının karışmasını önleyemediği için tırnaklarını avucuna bastırıp kendini cezalandırdı 
Az önce aklından geçirdiği saçma şeyleri bir daha düşünmemek üzere hafızasından silmeliydi. O yakışıklı adam yeni patronuydu. Yakışıklı kelimesini kendine yasakladı. Düşünebildiği iki kelimeden birinin yakışıklı olması kabul edilir gibi değildi. Şimdi düşünmesi gereken büyük bir sorunu vardı. İş bulmalıydı.  
Asla yıkmadığı kurallarından biri çalıştığı insanlarla ilişkiye girmemekti. İlk işinden patronun oğlu yüzünden atıldığından beri bir daha böyle bir duruma düşmeyeceğine yemin etmişti. Yalın’ın dul olduğunu biliyordu. Fotoğraflarını görmemişti ama babası ile yaptığı görüşmelerden aklında kalmıştı. Dul kelimesi nedense aklına onun daha yaşlı olduğunu getirmiş, merak edip araştırmamıştı. Zaten başka bir şehirde yaşayan birini niye araştıracaktı? Artık biliyordu niye araştırması gerektiğini. Bir anda karşısında bitiyordu o başka şehirdeki insanlar. Önünde bir yıl gibi bir süre vardı. Şahsi bir hata yapmaz, atılmayı gerektirecek kozu vermezse bu bir yıl sonunda belki de uzun yıllar birlikte çalışacaktı. O nedenle odadan çıktığı andan itibaren yakış... yeni patronu için saçma düşüncelere kapılmayacaktı.  
En kötü karar karasızlıktan iyidir dendiğine göre ve o da yeni bir karar arifesinde olduğuna göre konuyu netleştirdi. Bu adamın etkisinden çıkamazsa işten çıkacaktı... 

*****  

“Itır ile iyi anlaşacağınızı tahmin ediyorum.”  
Yalın da öyle tahmin ediyordu. Kadının yüzünden geçenleri anlamakta zorlanmıştı ama ilk bakışını unutamıyordu. Kendisine beğeni ile bakılmasına alışkındı. Gençlik yıllarında mankenlik yapmış, babasını uzun yıllar delirtmeyi başarmıştı. Elbette kendi adını kullanmamıştı. Ne de olsa babasının saygın bir iş hayatı vardı. Hemen gazetelere reklam olacağını biliyordu. Üç yılın sonunda sıkılmış, hem adına hem de aile işine geri dönmüştü. Yine de o ilk andaki beğeni dolu bakışın kendisini mutlu ettiğini inkâr edemeyecekti. Itır’ın aksine o kiminle karşılaşacağını biliyordu.  
Hakkında personel dosyasında yazanlardan çok daha fazlasını içeren bilgilere sahipti. Timuçin’in yanıt beklediğini fark edince yuvarlak bir cevap verdi. “Ben de öyle. İki kızı varmış galiba?” 
“Evet, bizim kreşteler. Sen ne yapacaksın?” 
“Okulu bitene kadar gelemem buraya. Sonrası malum. Selma orada, ben burada işlerin başında olacağız. Merkezi taşımak ve yeni sektöre girmek iki büyük karardı. Babamın hastalığı hızlandırdı kararları. İşi bize bırakmaya ancak ikna edebildik.” 
“O her şeyi bilir. Siz ne bileceksiniz?” İkisi de bunun tam da babasına ait bir düşünce olduğunu bilmenin rahatlığı ile kahkaha attılar.  
“Evet, hep bunu diyor. Yaşlılığına bir de hastalık eklenince daha huysuz oldu.” 
“Kızın ne yapıyor? Anneden sonra dede?” 
“Aklı başında bir çocuk. Annesinin hastalığının aşamalarını çok hatırlamıyor. O yüzden sadece sonuca odaklanıyor. Belki dedem ölmez, tıp ilerliyor diyordu geçen gün. Ölümü kabullenişi için pedagog ile görüştüm. Normalde bir çocuk 2-6 yaş arasında ölümün daimi bir son olduğunu düşünmezmiş. Damla, iki yaşındaydı annesini kaybettiğinde. Dört yaşından beri ölümden sonra geri dönüşün olmadığını biliyor. İlk başlarda yaptığı gibi sık anmasa da ara sıra annesini anlatıyor, bazen de annesinin resmini karşısına alıp ona bir şeyler anlatıyor. Böyle zamanlarda ne hissettiğini soruyorum.” 
“Özlüyordur.” 
“Hayır, özlem değil hissettiği. Boşluk belki. Hatırlayacağı yaşta değildi. Annesine sırlarını veriyormuş. Annesi kimseye anlatamayacağı bir yerdeymiş ve sırlar böyle saklanmalıymış.” 
“Bu normal miymiş?” Timuçin şaşkınlıkla sormuştu.  
“Her çocuk farklı yaşıyormuş. Sanırım Damla anaokulunda kabullendi. Şimdi de yaşının biraz ilerisinde tepkiler veriyor. Ergenliğinin nasıl olacağını çok merak ediyorum. Çünkü gerçek kabulleniş, sorgulamalar o yaşlarda ortaya çıkıyormuş.” 
“Sana kolaylıklar diliyorum. Var mı biri hayatında?” 
“Hayır, henüz hazır hissetmiyorum.” 
“Emin misin? Beş yıl uzun bir süre. Yanıtın ne olduğunun önemi yoktu. Dört çocuğunu da evlendirmiş biri olarak karşısındaki adamın az önce yüzünden geçenleri doğru yorumladığından emindi.  
“Eminim. Hazır değilim.” 
“Öyle olsun. Hazır hissettiğinde doğru insanı bulmanı dilerim. Hadi artık işe dönelim.”  
“Dönelim. Personel hakkında Itır Hanım’a güveneceğim kesin. Ya Itır Hanım hakkında? Bana söylemek istediğin bir şey var mı?” 
“Şöyle söyleyeyim, futbolcu transferlerinin bir benzerini yaşıyorum onunla. Her sene bir yerlerden çok iyi teklifler geliyor. Hatta kimileri işi ilerletti, bana onu bırakmam için para teklif bile etti. Ona göre davran. Bir de, hatayı ben yaparsam beni, kendi yaparsa kendini işten atacak kadar net ve dürüsttür.” 
“Seni artık atamaz. Ben kendimi kollayayım o zaman.” 
“Çok da zorlama. Bence sana kıyamaz!” 
Yaşlı adam kendi söylediklerine kahkaha ile gülerken Yalın da minik bir tebessümle karşılık verdi. Hayatındaki yeni elemanı ile bir an önce çalışmak istiyordu. Hem de çok istiyordu! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder