30 Aralık 2018 Pazar

Yeniden Başla Hayata - 4. Bölüm

“Sorun sanıldığı kadar büyük değil. Daha önce de yaşadık. Kısa sürede hallederiz. Tamam, sen şimdi istediğim bilgileri toparla ve bana getir.” 
Itır, sekreterini odadan çıkışını izlerken Yalın’ın açık olan kapının önünde durduğunu gördü.  
“Yalın Bey, bir sorun mu var?” 
“Bunu benim sormam lazım galiba. Bir sorun mu var?” 
“Hayır, halledeceğimiz bir konu. Size nasıl yardımcı olabilirim.” Bu sırada Yalın, çoktan odasının kapısını kapatmış, sırtını kapıya yaslamıştı.  
“Bence biliyorsun.” 
“Mesai saatindeyiz ve her an biri gelebilir.” 
“Sekreterin dahil herkes kapıyı çalmadan buraya girmiyor. Demek ki beni öpsen bile ‘gir’ diyeceğin süremiz var. Hadi çok oyalandın, gel ve beni öp.” 
Bunun yanlış olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamasa da yerinden kalkıp çoktan kollarını açmış bekleyen adama ulaşmıştı. Başı fena halde dertteydi. Onu düşünmeden geçen süreler giderek azalıyordu. Daha sık otelde kalıyor, daha çok sevişiyorlardı. Ve hem güzel hem de acı olan tarafı tüm bunların artık yetmemesiydi. Yakında otelde dedikodu başlayacaktı. Hatta belki de başlamıştı. Sonuçta koridorlar kameralarla izleniyordu. O kadar sık patronunun odasına gitmesi mutlaka dikkat çekecekti.  
Nihayet ayrıldıklarında ikisi de nefes nefeseydi.  
“Çok da iyi bir fikir değilmiş.”  
Itır, şaşkın bakışlarla kafasını kaldırınca gözlerindeki arzuyu görüp ne demek istediğini anladı.  
“Sen kaşındın. Üstelik bir patron olarak çalışanının verimini düşürmek nasıl bir strateji?” 
“Niye verimin düşecekmiş, bakalım?” 
“Öncelikle böyle güzel öperek aklımı karıştırdınız. Sonrasında ise bu kadar istekle doldurup öğleden sonranın tüm işlerinin baştan savma yapılmasına imkan tanıdınız. Hiç sizin gibi bir patrona yakışıyor mu?” 
“Haksızlık etme. Ben o öpücük sayesinde tüm öğleden sonra gireceğim toplantılara katlanabileceğim.” 
“Beni kullandın!” 
“Sen de beni kullan!” 
“Çok isterdim ama gerçekten çok işim ve bir sürü görüşmem var. Yılbaşı geldi çattı ve bizim son dakika hazırlıklarımız için sadece on günümüz kaldı.” 
“İyi hatırlattın. Yılbaşında burada olmak zorundasın biliyorum. Benimle ne zaman kutlayacaksın? Günümüzü ayarlayalım ve kendimiz ve kızlarımız için bir küçük parti yapalım.” 
Itır, kulağında kalan tuhaf tınıyı çözemedi. Sonra asıl konuya döndü. “Yirmi dokuzunda ikimizin de programı gözükmüyor. Eğer özel bir işin yoksa o akşam benim evimde kutlayabiliriz.” 
“Birisi dedektiflik yapmış. Özel bir programım yok. Şu ara olan tüm programlarımın merkezindesin, fark etmemiş olamazsın.” 
“Çoğu zaman birlikteyiz. Bunun elbette farkındayım ama ailen, arkadaşların falan var. Onlara da zaman ayırdığını düşünüyordum.” 
“Ailem uzakta ve henüz sık program yapacak kadar arkadaşlarımla samimiyeti ilerletmedim. Belki sonra. Şu ara görmeyi istediğim tek kişisin diyebilirim.” 
“O zaman anlaştık. Yirmi dokuzu akşamı benim evde...” 
“Yiyecekleri ben buradan hallederim. Sen hiç yorma kendini. İstediğin özel bir şey var mı? Mesela hindi?” 
“Soruş şekline bakılırsa sevmiyorsun.” 
“Hindi etini sevsem de masanın ortasında o koca gövdeyi görmeyi hiç sevemedim. Yani istersen yine hindimiz olur fakat dilimler şeklinde falan hazırlanır.” 
“Anlaştık. Menü konusunu konuşuruz. Şimdi bay yakışıklı, beni bir kez daha öpün ve odamdan çıkın. Çok işim var.” 

*****  

Yeni yıl için her sene yaptığı gibi yeni kararlar alacaktı. Bu kararların önceki yıllar gibi, daha çok eğleneceğim, daha az ekmek tüketeceğim, daha çok spor yapacağım gibi istediği zaman yapabileceği ama bir türlü istek duymadığı şeyler olmasını çok istiyordu. Oysa bu yeni yıl için alacağı karar henüz kelimelere dökmeden bile canını yakmaya başlamıştı.  
Ocak ayının sonunda otelden ve Yalın’dan ayrılacaktı. Ona aşıktı. Aslında hiç kabullenmemişti ama daha ilk gördüğünde aşık olmuştu.  
İki ay geçmişti ilişkilerinin başlamasının üstünden. İki ay boyunca bir yandan onunla birlikte olmuş bir yandan da hareketlerini ona belli etmeden izlemişti. Hiç şüphelenecek bir davranışı olmamıştı. Hatta bir iki kez kıskanmasına neden olacak kadar kadınlara bakarken yakalamıştı. Yalın yakalandığını fark ettiğinde biraz bozulmuş ama sonra gülerek geçiştirmişti. Çapkın biri olduğunu da düşünmüyordu. Bu tavırları sadece güzelliklere olan hayranlık gibiydi. Aynı keyifle bir binaya ya da bir ağaca da bakıyordu.  
Bu süre içinde otelde verilen bir sürü davete katılmıştı. Itır da aynı davetlerde işinin başında olmuştu. Onun hareketlerini, kadınlara ve erkeklere yaklaşımını izlemişti. Biraz uzun süre bir erkekle konuşsa o arkalara itmeye çabaladığı korkusu su yüzüne çıkıyordu. Çok mu hızlı bir ilişkiye başlamıştı? O yüzden mi bir türlü güvenemiyor, her an aldatılmayı bekliyordu? Daha sonra Yalın’ın soluğu yanında alması ile bu düşüncelerinden utanıyor, ona bir şey söyleyememesinin acısını da üstünden atamıyordu.  
Böyle bilinmezliklerle ve şüphe ile yaşayamayacağına karar vermişti. Canı yanacaktı, biliyordu. Ama canı yanmasın diye ne zaman biteceği belirsiz bir ilişkide daha fazla olmak istemiyordu.  
Yalın’ın halinden memnun tavırları da bu kararda etkili olmuştu. Önceden olsa bu hayatın içinde olmaktan mutlu olurdu. Şimdi ise kızlarının bitmeyen Yalın abi ve Damla abla soruları ile muhataptı. Henüz çok fazla bağlanmadan uzaklaşmak en iyisi olacaktı. Kızların bir süre sonra unutacağından emindi. Kendisinin ise asla unutmayacağından... 

*****  

Yalın, hattın ucunda Itır’a menü hakkında konuşmaları gerektiğini söylüyordu.  
“Tamam, konuşuruz ama şimdi dışarıda bekleyen birileri var. Onlarla işim bir saate biter, süite gelirim.” 
“Bir saat mi? Ne kadar uzun....hay lanet olsun!” Yalın ile birlikte bir başka erkek sesi de aynı şeyi söylemişti. Kulağında telefonla masasının üstündeki makineye baktı. Evet süitten aramıştı. Oda numarasından belliydi. Yanında kim vardı?  
“Ne oldu?” 
“Önemli değil. İçki döküldü. Bir saat dedin değil mi? Tamam. Görüşürüz.” Yalın hızlıca telefonu kapatırken Itır’ın kulağına farklı erkek sesi yeniden geldi. “Banyo hangi kapı?” 
Yerinde duramıyordu. Dışarıda bekleyen ekibi unutmuştu. Görmesi gerekiyordu. Bunun bir daha başına gelmeyeceğini ummak abartılmış bir temenni miydi? Kaç kadın aynı şekilde defalarca aldatılırdı? Üstelik farklı erkekler tarafından? Makul düşünmesi gerektiğini kendine söyledi. Odada yabancı bir erkek olduğu kesindi. Personelden biri banyonun yerini elbette bilirdi. İyi de yabancı erkeğin illa seks yapmak için gelmiş olması gerekmiyordu. Belki bir arkadaşı... Nasıl bir arkadaş? Midesi bulanmaya başlamıştı.  
Ne yapacağını bilemez şekilde oturdu masasına. Sekreterine bekleyenleri odaya almasını söyledi. Sonra yerinden kalkıp üç kişilik ekibi karşıladı. Koltukları gösterdikten sonra masasına oturmak için döndüğünde midesinin daha çok bulandığını hissetti.  
“Çok özür dilerim. Midem biraz kötü, üşütmüşüm. Siz bir şeyler için, hemen geleceğim.” dedikten sonra ağzını kapatarak tuvalete koştu. Sabah ve öğlen yediği ne varsa çıkartmıştı. Kocasının yaptıklarını izlediğinde bile böyle tepki vermemişti. Elini yüzünü yıkadıktan sonra klozet kapağını kapatıp bir süre oturdu. Aklında dönen kelimeler rahatsız ediyordu.  
‘Bir saat.... bir saat............bir saat’ 
Sanki süreyi ısrarla teyit etmişti Yalın. Allah kahretsin seni Yalın diye söylenerek fırladı tuvaletten. Soluğu süitte almıştı. Kendisinde de olan oda anahtarı ile açtı kapıyı ve gördükleri ile olduğu yerde çakılı kaldı.  
Yalın, bornozlu bir adama sarılmış gülüyordu. Gözlerine bakıyor ve gülüyordu. Sevgiyle bakıyordu o gözlere... 
“Hayır, hayır, hayır...”  
İki erkek de hışımla kapıya bakıp birbirlerinden uzaklaştı. “Itır? Hani toplantın vardı?” 
“Vardı. Lanet olsun. Allah kahretsin seni.” Daha fazla konuşacak hali yoktu. Arkasını dönmüş koşarak asansöre gidiyordu. Yalın da koşarak gelmiş onu asansöre binmeden yakalamıştı. Kolundan tutup binmesini engellemeye çalışıyordu.  
“Sakın dokunma bana. Sakın. Çek ellerini üstümden.” 
Yalın afallamış bakıyordu Itır’a. Ne olduğunu anlamadığı o kadar belliydi ki. 
“Itır, ne oluyor sana? Neden böyle davranıyorsun?” 
Itır konuşamadı. Yine midesi bulanıyordu. Kolunu kurtarıp asansöre bindi. Yalın’ın girmesine izin vermedi. Ağzını kapattı ve kapanan asansör kapısının ardından aşık olduğu ama az önce hayatından söküp attığı adama son kez baktı.  

*****  

“İstifa mı ettin? Eve geliyorum. Neler oldu konuşacağız.” 
“Gelmene gerek yok.” 
“Gerek var, abla. Hadi kapat, duşa gir, sakince beni bekle.” 
“Gelirken otele uğrayıp kızları alır mısın? Sonra odamı falan da boşaltmam lazım ama ben gidemem.” 
“Odandan acil getirmem gereken bir şey var mı?” 
“Yok, yani bilmiyorum ama yok.” 
“Tamam, aklına bir şey gelirse ara.” 
Telefonu kapattıktan sonra gözlerini de kapattı. Ardından hemen açtı. Kapatır kapatmaz gözünün önüne Yalın ile o bornozlu adamın görüntüsü gelmişti. Gözleri dolmuş, yaşlar akmaya başlamıştı. Keşke bile diyemeyecek kadar üzgündü.  
Selim’i yakaladığında, evinden gönderdiğinde, boşandığında hiç üzülmemişti. Kızmış, sinirlenmiş, hazmedememişti ama üzülmemişti. Bunu şimdi daha iyi görüyordu. Yalın’ın o görüntüsü içini yakmıştı. Artık kararını kesin olarak vermişti. Hayatına artık asla birini sokmayacaktı. İki kez aynı hatayı yapan üçüncü kez de yapardı.  
*****  
Duş da ardından içtiği iki kadeh viski de sinirlerini yatıştırmamıştı. Hala öfkeliydi ve öfkesi kendineydi. Daha yeni bir kaostan sıyrılmışken neden yeni birine balıklama atlamıştı? 
Nedeni basitti. Aşık olmuştu. Evet tek sorun duygularıydı ve bunu karşılıklı sanacak kadar da gözü gerçekleri görmez hale gelmişti. Kendine kızdıkça nefes almakta zorluk çekmeye başladı. Ağlamak istiyor onu bile başaramıyordu.  
Biraz camı açıp temiz hava almak istedi. Soğuk kış gecesinin ayazı ile titremeye başlayınca ondan da vazgeçti. Avaz avaz bağırmak istiyordu. Saatine baktı. Açelya az sonra kızlarla gelecekti. En iyisi biraz toparlanmak diye düşündü. Bornozuna bakıp iki gün önce Yalın’ın odasında aldığı duş sonrası yaşadıkları aklına gelince henüz koridordayken üstünden attı. Yatak odasına girdiğinde çıplaklığın verdiği üşüme ile hızlıca çamaşır çekmecesini açtı.  
Kazağını giydiği sırada kapının açılma sesini duydu. Nihayet birileri olacaktı evde. Başka zaman olsa yalnız kalmak hoşuna bile giderdi ama şu an kızları ile vakit geçirmek iyi gelecekti. Seslerini henüz duymamıştı. Kapısına yaklaşan ayak sesini duymasa kapı sesinin hayal ettiğini düşünecekti. Yatak odasından çıkmak için elini kapıya uzatmıştı ki kapı yavaşça açıldı.  
Yalın, soru dolu gözlerle bakıyordu. Itır, geri geri odaya girmekle salona gitmek arasında kararsızdı. Salonu daha güvenli buldu. Yanından değmeden geçebilmek için yan döndü. Yalın’ın kıpırdamadan duruşu bu isteğini gerçekleştirmesine izin vermedi. Ona değer değmez gördükleri gözünün önüne geldi ve iterek uzaklaştı. 
“Ne işin var burada?” 
“Konuşacağız.” 
“Kapıyı nasıl... Açelya!” Kardeşine bu yaptığını çok kötü ödetecekti. Kararlarına neden saygı duymadığını anlatacaktı ona.  
Yalın bir şeylerin yanlış olduğunun farkındaydı. Açelya kendisinden yana tavır aldığı için biraz sakinleşmişti. “Evet, kızları almaya gelecek biri olacağını tahmin ettim. Açelya ile tanıştık. Çok tatlı kardeşin.” Üstelik ablası gibi kuru inat da yapmamıştı.  
“Hemen evimden çık git. Seninle burada kardeşimi konuşacak değilim.” 
“Ama ben konuşmak istiyorum. Kardeşler hakkında, bizim hakkımızda. Neden bu kadar kötü davrandığın hakkında. Hatta beni nasıl silip attığın hakkında konuşacağız.” 
“Açelya sana anahtarı öylece vermez. Ne dedin ona? Nasıl kandırdın?” 
“Kandırmadım. Şu an sanırım senden daha fazla şey biliyor. Üstelik ben hala ne olduğunu anlamadım ama o elime anahtarı, adresi tutuşturdu ve kızlarla bu gece senin odanda kalacağını söyledi.” Bunu söylerken sesindeki yumuşamaya kızdı. Ona az önce yaşattıklarının hesabını soracak sonra yumuşayacaktı. Fakat daha görür görmez affetmişti. Ağladığını anlamak, kırmızı gözlerini görmek canını yakmıştı.  
“O avukattır. Onu nasıl kandırdığını bilemiyorum ama bunu yapacak kadar başarılı insan sayısı az. Ne söyledin ona?” 
“Ne söyleyebilirim? Odaya bir hışım girdiğini, kardeşimle bana bakıp bağırıp koşarak kaçtığını söyledim elbette. O arada ne yapmış olabileceğim hakkında zerre kadar fikrimin olmaması da dip notumdu.” 
Itır, tam ağzını açıp konuşacakken durdu. Ne demişti? Kardeşim mi? “Kardeşin de mi oradaydı? Ben odada kadın falan görmedim. Yalan söyleme.” 
“Elbette kadın görmedin. Erkek kardeşimle sarılıyorduk sen odaya girdiğinde.” 
“Senin erkek kardeşin yok.” Nasıl yalan söylüyordu? Nasıl bu kadar kolay yalan söylüyordu? Tanıdığını sandığı adamın bu kadar rahat yalan söylemesini kabullenemiyordu. 
“Nereden biliyorsun? Ah tamam araştırdın beni. Haklısın araştırmalarda onu bulamazsın. Annemin ikinci eşinden kardeşim. Hatta bir kız kardeşim daha var. O henüz on sekiz oldu. Çılgın annem dördüncüden sonra bize kardeş vermemeye karar verdi. Yoksa o kafa ile sekiz on kardeş olurduk.” Yalın yine kendisine kızdı. Ne olmuş araştırmışsa? O da onu araştırmıştı. Bundan mutlu olup affedecek değildi.  
Itır, tüm duyduklarının etrafında hareler oluşturduğunu, kendi yaptıklarının, söylediklerinin beynine balyoz gibi vurup acı ve utanç duymasına neden olduğunu söyleyecekti konuşabilse. Sadece dinliyor ve gülümseme ile utanma arası yüz ifadesini denetleyemiyordu.  
Yalın, bir şeylerin değiştiğini anlamıştı. Artık farklı bakıyordu genç kadının gözleri. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. 
“Hadi artık söyle. Neden öyle davrandın? Ne oldu da hiç hak etmediğim şeyleri yaptın?”  
“Özür dilerim.” İki kelime ile çözülecek miydi yaptıkları? Bilmiyordu ama özründe samimiydi.  
“Özrünü kabul etmek istiyorum. Ama neden böyle davrandığını anlamam lazım.” 
“Anlatamam.” 
“Anlatırsın.” 
“Bak, bu gerçekten çok farklı bir durum. Ben çok yanıldım. Tamam, büyük hata yaptım ama bunu neden yaptığımı anlatamam.” Yanakları kızarmıştı. Başını kaldıramıyor, Yalın yüzünü kaldırmak istese de başaramıyordu. Daha fazla zorlamaktan vazgeçip açıkça sordu. “Utanıyor musun? Öyle çıkıp gittiğin için mi anlatmanı istediğim şeyler yüzünden mi? 
“Evet, utanıyorum. Hayır söylediklerim için değil. Onlar da utanç verici. Fakat gerçekten anlatamam. Bu konuyu birisiyle konuşabileceğimi sanmıyorum.” 
Yalın, iki elini de tutup kendine çekti. Ellerini bırakmadan vücuduna yaslamıştı. Hafif bir sesle konuşmaya başladı. “Ben birisi miyim? Ben senin sevgilin değil miyim? Aylardır aramızda büyüyen sevgiyi yok mu sayıyorsun? Ben olmayan bir şeyleri mi hayal ettim?” 
Sevgi kelimesi ilk kez geçiyordu aralarında. İçinde büyük bir umut yükseldi. “Beni seviyor musun?” 
“Sen beni sevmiyor musun?” Kaçamak bir cevaptı bu soru. Yalın, onun gözlerini görmek istiyordu. Bir elini bırakıp çenesini yukarı kaldırdı. Bu kez itiraz etmeden kaldırmıştı başını. Orada gördüklerinden sonra rahatlayıp küçük bir öpücük bıraktı dudaklarına.  
“Önce ben sordum.” Itır, inat etmeye çabalıyordu ama aklı çoktan karışmıştı.  
“Şansını zorlama. Özrünü kabul etmem için gereken bilgileri vermelisin. Anlat.” 
Itır, iki elini de ellerinden çekip Yalın’ın yanaklarına koydu. Gözlerine sevgi ile bakıp sordu. “Yanıt ver lütfen. Beni seviyor musun?” 
“Sana aşığım. Seni seviyorum. Senin bir daha öyle dönüp gitmeni görmek istemiyorum.”  
Itır, hafifçe parmak uçlarında kalktı. Sevgi ile büyük bir öpücük bıraktı dudaklarına. “Gel oturalım.” 
“O kadar mı önemli konu?” 
“Benim için evet.” 
Itır, tekli koltuğa yönelmişti ama Yalın onu tutup üçlü koltuğa birlikte oturmalarını sağladı. Genç kadını göğsüne yasladı. Itır’ın yüzü karşıya bakar şekilde oturması hoşuna gitti. Böylece anlatırken daha az utanacaktı.  
“Şimdi anlatacaklarımı sonra unutmanı istiyorum. Bunu anlatmak güç. Bir kadın olarak bunu bir erkeğe anlatmak daha da güç.” 
“Bana...” Konuşmak isteyen Yalın’ı susturdu. “Bunun seninle ilgisi yok. Ben utandığım için güç.” Derin bir nefes alıp anlatmaya başladı. Sesi ara sıra kısılıyor, utandığı anları hızlı geçiyordu. Eşi ile ilgili kısmı bitirip şüpheleriyle ilgili anlatacaklarına geldiğinde duraksadı. Artık sırtı dönük durmak istemiyordu. Yalın’ın yüzünü görmeye ihtiyacı vardı. Dönüp ona bakar şekilde oturdu. Yalın, avuçlarının arasına aldı ellerini. Yeniden anlatmaya başladı. Kardeşi ile gördüğü kısma geldiğinde sesi titriyor, başını kaldırmakta güçlük çekiyordu. Nihayet bitirmişti. Sessizlik uzayınca kafasını kaldırıp Yalın’a baktı. Orada göreceklerinden korkuyordu.  
Genç adamın yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Ne olduğunu anlayamadı. Dudaklarını ısırıyor, bakışlarını kaçırıyordu. Sonunda dayanamayan adam, odayı çınlatan bir kahkaha attı.  
“Özür dilerim. Çok özür dilerim.” diyor sonra yine gülüyordu.  
“Komik mi?” 
“Komik. Yani tabii senin yaşadıkların, olanlar falan değil. Onlara asla gülmem ama benimle ilgili kısmı komik. Benim için komik. Bir an bile böyle bir şeyle itham edileceğimi düşünmemiştim. Üstelik çok yakın arkadaşlarım var gay olan. Onlarla tanışmak ister misin? Yani benim yakın arkadaşım ama şu yaşadıklarından sonra tuhaf olabilir. Neyse işte. Ben o kadar uzağım ki korktuğun yapıdan. Tam bir heteroyum.” Yalın bir çırpıda konuşmuştu ama gözleri hala gülüyordu. Tüm derdin bu olmasından memnun olmuş gibiydi. Itır, ondan böyle bir tepki beklemiyordu. Bağırmasını, kızmasını hatta bir süre yüzüne bile bakmamasını bekliyordu ama gülmesini beklemiyordu.  
Kendini açıklamaya çabaladı. “Bu bir yönelimmiş ve bazen çok erkek kardeşli ailelerde en küçük kardeşlerde görülebilirmiş. Senin erkek kardeşin olup olmadığını o yüzden araştırmıştım. Kapıyı açtığımda aklıma gelecek son şey bile değildi o sarıldığın adamın kardeşin olacağı. Gerçi nasıl bir bilinçaltım olduysa, kuzenin ya da yakın arkadaşın olacağını bile düşünemedim. Sanırım bu konuda çok kötü takıntılarım oluşmuş.” 
“Kardeşindi avukatın değil mi? Yani bunu biliyordu. O yüzden bana ne olduğunu sorduğunda, kardeşimle odadaydık, içeri girip bağırdı gitti, dediğimde elime anahtarı tutuşturdu.” Sonra Yalın avcundaki elleri tek tek öpüp sevgiyle baktı aşık olduğu kadına. “Evet, takıntıların var. Ama bunu mazur göreceğimiz olaylar yaşamışsın. Şimdi, gelelim bize.” 
“Biz hala var mı?” 
“Olmaz mı? Hem de artık daha sağlam var.” Kollarına alıp sarıldıktan, uzunca süren bir öpücük ile az önce konuştuklarına nokta koyduktan sonra konuşmaya devam etti. “Yıllarca yeni birisini hayatımda istemedim. Kızımı da düşünmek zorundaydım. Üvey anne ile neler yaşayacağı konusunda ciddi soru işaretlerim vardı. Ama seni ve kızlarını tanıdıktan sonra korkmama gerek kalmadı. Seni neredeyse uyumadığım her an görüyorum. Kızlarımıza bakışını, onlarla ilgilenmeni, benden daha yakın olduğun anları izliyorum. Üçüne de ayırmadan verdiğin sevgiyi, ilgiyi görünce doğru insana kalbimi verdiğimi anladım. Sen bir kadın ve anne olarak bir şeylerden korkuyorsun. Ben de bir erkek ve baba olarak benzer şeylerden korkuyorum. Kızımı korumak için canımı verebileceğimi biliyorum.” 
“Ben de!” Günler önce kulağında kalan tınıyı anlamıştı işte. Yalın çok doğal şekilde ‘kızlarımız’ diyordu. O da aynı şekilde kendisini tartmış, denemişti demek ki. Üstelik aynı sonuca varmışlardı. Tabii kendisi arada küçük bir sinir krizi geçirmişti.  
“Artık bunu söyleyeceğim üç güzel daha var hayatımda. Hepinizi korumak için çok çabalamam lazım.” 
“Hepimizi mi?” 
“Elbette hepinizi. Senden ayrılmayı, kızlarımızı bu saatten sonra ayırmayı düşünmüyorum bile. Aksine yeni kardeşler yapmalıyız onlara.” 
“Kardeşler?” 
“Becerebilirsem bir erkek bebek için çalışacağım. Olmadı dördüncü kızımızı kucağımıza alırız.” 
“Sen evlenmekten ve çocuk sahibi olmaktan bahsettiğinin farkındasın değil mi? Aksi halde ben o kadar ağlamanın üstüne uyudum ve güzel rüyalara daldım. Uyanmamayı tercih edeceğim rüyalara hem de.” 
Yalın, uzun uzun öptükten sonra alt dudağını hafifçe ısırdı. Canı yanan Itır, küçük bir çığlık attığında yeniden öpüp acısını aldı. 
“Uyumuyorsun işte.” 
“Onu anladım. Fakat senin gerçekten bu evliliği istediğinden nasıl emin olacağım? Bugüne kadar güzel vakit geçirdik ama hiç böyle bir niyetin olduğunu hissettirmedin. Hem daha çok kısa bir zaman oldu. 
Kısa zaman mı? Yedi aydır tanıyorum seni. Dört aydır neredeyse her anımız bir arada geçti. Son iki ay ise cennet gibiydi. Yine de biraz beklemek istersen ben beklerim. Sabırlıyımdır. Ödülü sen olduktan sonra beklerim.” 
“Eminsin yani?” 
“Evet, o kadar eminim ki, Timuçin Bey tanıştırdığı an bile sonunda seninle evleneceğimi biliyordum. Bunun olacağını hissediyordum. Sana söyleyip de kaçırtamazdım seni. Henüz boşanmıştın ve hayatında neyi istediğini bilmediğim bir dönemde karşılaşmıştık. Sonra ev aramalarını hep erteledim. Çünkü büyük bir ev mi tutsak, yoksa süitlerden birini ev yapıp otelde mi yaşasak karar veremedim. Çok çocuklu bir aile olarak otelin sunduğu imkanlar bize gerçekten soluk aldırır. Elbette güzel bir ev de alırız. Belki biraz şehir dışında bir ev. Bunları sensiz yapamayacağım için bekledim. Ailemle tanışmanı istediğim için kardeşimin şehirde olmasını fırsat bildim. Yarın akşam o da yılbaşı partisine gelecek.” 
“Tüm söylediklerin o kadar güzel ki insan soluksuz dinliyor. Ama büyük bir sorun var.” 
“Ne sorunu var?” Yalın yine şaşırmıştı.  
“Kardeşine bugünkü hareketimi nasıl anlatacağız?” Yaptıklarını anımsayan Itır’ın yine yanakları kızarmıştı.  
“Onunla ilgili olduğunu asla söylemem. Bir mesajı yanlış anlamış olursun, olur biter.” 
“Güzel. O zaman sorun kalmadı. Aç mısın?” 
“Hem de çok açım.” 
“Pizza söyleyeyim mi?” 
“Kaç dakikada gelir?” 
“Yirmi-yirmi beş dakika arasında.” 
“Çok iyi. Siparişi ver, ben de şu yatağın yumuşaklığını deneyeyim. Sonra yanıma gelmeyi unutma. Seni evliliğe ikna etmem lazım.” 
“İkna etmen için yirmi dakika yetecek mi?” 
“Gerekirse bir ömür uğraşırım. Seni seviyorum.” 
“Ben de seni seviyorum.” 
Odadan çıkmak üzereyken geri dönen Itır, “Hani şu sahilde üç genç kıza bakmıştın ya. Sakın ha bir daha gözün öyle takılmasın.” 
Yalın kahkaha ile gülerken Itır ona ters ters bakıyordu.  
“Senin yüzünü görmesem gerçekten neden baktığımı anlatacaktım ama hem kıskanmış hem de bunu gülümsemeyle saklamaya çalışmandan sonra vazgeçmiştim.” 
“Ne anlatacaktın?” 
“Kızlarımızın ileride o üç güzel kız gibi birlikte gezeceklerini, gülüp eğleneceklerini düşünmüştüm.” 
“O zaman bile mi?” 
“Seni ilk gördüğüm anda demedim mi? O zaman çoktan seninle evliliğimizin nasıl olacağını hayallerimde yaşamaya başlamıştım.” 
“Ben de o an sana soru işaretsiz bakmıştım. Bugün ise delirdim sanırım. Çok korktum Yalın. Anlatamayacağım kadar çok üzüldüm. Seni kaybetmeyi istemediğimi anlamak için belki de bana verilmiş iyi bir dersti.” 
“Beni kaybetmeyeceksin. Ben de seni kaybetmeyeceğim. Uzun ve güzel bir hayatımız olacak. Ama tabii karnımı doyurmayı başarabilirsen...” 
“Önce karnını, sonra bedenini, sonra da kalbini doyuracağım. Seni seviyorum.” 
“Sana aşığım.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder