30 Aralık 2018 Pazar

Yeniden Başla Hayata - 2. Bl

Üç ay... Yeni patron işi devralalı üç ay olmuştu. Bu süreçte büyük değişiklikler yaşanmamıştı. Timuçin Bey istediği tatile çıkmış, yaz geldiği için otelin müşteri yapısı değişmişti. Itır, henüz İstanbul’da yaşamaya başlamamış Yalın Bey için otelin süit odalarından birinin hazırlanmasını sağlamıştı. İstediği gibi bir ev bulana kadar kızı ile birlikte otelde kalacaktı.  
Karısının beş yıl önce kanserden öldüğünü, kızının henüz iki yaşındayken annesiz kaldığını öğrenmişti. Kendi kızlarının böyle bir acı ile yüzleşmemesi için geç saatlere kadar dua etmişti ilk öğrendiğinde. Kardeşi, anne ve babası elbette kızlarına bakabilirdi. Fakat onların da hayatları vardı ve böyle bir değişim asla sorunsuz yaşanmazdı. Kendi başlarına gelmemesi için minik bir dua ettikten sonra hazırlanan odayı görmek için asansöre yöneldi.  
Her şey istediği gibi olmuştu. Beğeneceklerini umarak dolaştı odaları, banyoları. Yedi yaşında bir kızın neleri seveceğini bilmenin rahatlığı ile odadaki eşyaları inceledi. Elbette Yalın’ın yolladığı istek listesi de işe yaramıştı. Aklında hep Yalın vardı. Artık ekine bir Bey eklenmeliydi. Saçmalayıp Yalın demekten korkuyordu.  
Gördüklerinden memnun bir şekilde odadan çıktı. Şimdi sırada kendi kızlarının mutluluğu vardı. Yanlarına gittiğinde ikisinin de yüzünün asık olduğunu görüp bir an durdu.  
“Neler oluyor?” 
Hiçççç.” 
“Bu yüzler hiç de ‘hiçççç’ ifadesi taşımıyor. Yüzler asılmış, kaşlar sarkmış, ayaklar da hiç mutlu değil ki topuklar dolaba vurulup duruyor. Anlatın, ne oldu?” 
“Arkın, boyama kitabımızı aldı.” 
“Boyayıp verecektir.” 
“Vermeyecekmiş.” 
“Gül ablanıza söylediniz mi?” 
“Söylemedik.” 
“Niye?” 
“İspiyoncuymuşuz.” 
“Siz vermek istediniz mi boya kitabınızı?” 
“Hayır anne, biz boyuyorduk.” 
“Adı neydi Arkın mı?” Kızlar başını sallayınca devam etti. “Arkın, size ait bir şeyi sizin izniniz olmadan almış. Bu durumda geri istemelisiniz. Vermediği takdirde de size yardımcı olacak bir büyüğe bunu anlatmalısınız. Bunu daha önce konuşmuştuk.” 
“Evet anne, konuşmuştuk.” 
“Şimdi Gül ablanıza gidin, anlatın ve size yardım etmesini isteyin. Benim biraz işim var. Sonra bana gelişmeleri anlatırsınız, olur mu?” 
“Olur.” Seden’in yüzü artık asık değildi. Ablasına bakan Selen de hemen gülmeye başlamıştı.  
Itır, onları uzaktan takip eden Gül’e hiç bakmadan kızları öpüp ayrıldı. Dışarı çıktıktan sonra Gül’ü arayıp kızların ne yapacağını takip etmesini söyledi. “Hallederim ben.” diyen Gül’ün halledeceğinden emindi.  

*****  

“Artık hep burada mı yaşayacağız?” Damla süite girer girmez beğeni ile dolaşmaya başlamıştı.  
“Hayır, ben güzel bir ev tutana kadar burada yaşayacağız.” 
“Burası güzel bir ev.” 
“Burası ev değil, otel. Üstelik sen bunu iyi biliyorsun. Geçici bir süre burada olacağız. Hadi artık odanı gör de beni rahat bırak. Çok işim var.” 
“Başına bela olacağım baba.” 
“Sen benim başımın tatlı belasısın, Damla.” 
“Sen de benim, baba.” 
“Git ve odanı gör.” 
Kendileri için hazırlanan süite baktığında ortam hoşuna gitti. Ev gibi olmasa da otel odası görüntüsü de yok edilmişti. Özellikle oturma alanlarının dekorasyonu çok başarılıydı. Çiçekler, kitaplar, zevkli biblolar ile yeni döşenmiş bir ev havası vardı. Tek sorun odanın klasik mobilyalarının çokluğu idi. Eski bir sarayın otel yapılmasının dezavantajı da buydu. Eşyalarını getiren elemanların sessizce işlerini halletmelerini izledi. Herkes gittikten sonra kızının odasına yöneldi.  
Damla, odasına konmuş kitaplıktaki kitaplara bakıyordu. Gördüklerinden keyif aldığını da mimikleri belli ediyordu.  
“Kıyafetlerini yerleştirmeye ne zaman başlıyorsun?” 
“Ben mi yerleştireceğim?” 
“Evde hizmetçilere bırakmıyordun. Karıştırıyorlar diyordun. Ne oldu şimdi?” 
“Ama çok eşyam var. Biri yardım etmezse ben yapamam.” 
O sırada kapının vurulduğunu duydu, Yalın. Gidip kapıyı açarken kızına da laf yetiştiriyordu. “Sen başla ben yardım ederim.” 
Itır, üç aydır aklının bir köşesinde olan, kendine verdiği sözleri daha ilk gördüğünde unutturan, bazı geceler rüyalarını süsleyen adamı karşısında bulunca nefesinin kesildiğini sandı. Gerçekten çok mu yakışıklıydı, ona mı öyle geliyordu? Sesinin normal çıkacağından emin olamadan konuşmaya başladı.  
“Hoş geldiniz, Yalın bey. Yardım mı lazım?” Evet sesi normal çıkmıştı. En azından kulağına öyle gelmişti.  
“Hoş buldum. Nasılsınız Itır Hanım?” Yalın, yardım sorusunu duymazdan geldi. 
“Çok teşekkür ederim. Yolculuk yordu mu? Aç mısınız? Dilerseniz yemeği buraya yollatayım.” Odaya girmiş, farklı boylardaki seyahat çantalarının arasında yürümeye uğraşıyordu. Bir süre orada yaşayacakları için gereken her şeyi yanlarında getirmeleri doğaldı. Yerleştirmelerine yardım edecek birilerini yollamayı aklının bir köşesine not etti.  
“Yorgun değil ama açız. İyi fikir. Siz yediniz mi? Yemediyseniz üçümüz birlikte yiyelim. Hem kızımla tanışın hem de biraz iş konuşalım.” Gerçekten iş mi konuşacaktı? Yoksa üç aydır olur olmaz yerde aklına gelen kadınla vakit mi geçirmek istiyordu. Yanıtını bildiği soruları kendine sorması bile vakit kaybıydı.  
“Olur, ne yersiniz?” Soruyu sorarken elindeki tablet bilgisayardan yemek mönüsünü açmıştı bile. Yalın Beye uzatırken bir yandan da odada noksan bir şey var mı diye etrafına bakıyordu. Odalardan birinin kapısında kendisini izleyen küçük kızı gördüğünde gülümsedi.  
“Merhaba, sen Damla olmalısın?” 
“Merhaba. Evet, ben Damla’yım. Siz de odamı hazırlatan Itır Hanım mısınız?” 
“Evet, o da benim. Ama Itır Hanım yerine yanımızda kimse yokken abla diyebilirsin.” 
“Peki, olur. Ya babam varken?” 
“O ‘kimse’ dediklerimizden değil. Babanın yanında da abla diyebilirsin. Seni sonra kızlarımla tanıştırayım mı? Onlar da sana abla diyecektir. İstemezsen ikisi de adınla hitap edebilir.” 
“Senin kızların mı var? Kaç tane?” 
“İki kızım var. Onlar senden küçük. Biri dört diğeri iki yaşında.” 
Yalın, Itır hakkında bilgi edinirken bunları öğrenmişti. İki yaşında çocuğu olan bir kadının boşanması için gerçekten çok önemli sebepler olmalıydı. Neşeli sesi ile kızıyla konuşmasına bakılırsa sorunlarla baş etmeyi sadece işinde değil, özel hayatında da biliyordu.  
Itır’ın farkına varmadan verdiği görüntüyü keyifle izlemeye başladı. Kızına doğru eğilmişti. Yaşıtlarından uzun olan kızının karşısında boy eşitliği sağlaması hoşuna gitti. Elbette bunda kıvrımlarını belirginleştiren duruşu da etkiliydi.  
Yanında çalışanlar ile yakın temas içinde olmayı, özel hayatına dahil etmeyi sevmezdi. Çok gençken bir kez dili yanmış, kurtuluşu zor olmuştu. Elbette herkesi aynı kefeye koymaması gerektiğini bilecek kadar insanları tanıyordu. Itır’ın farkı daha ilk el sıkıştıkları an kendinde hissettiği etkileşimdi.  
Kadınların takım elbiseler içinde saklanmış vücutlarını pek sevdiği söylenemezdi. Daha çok hatlarını belli eden kıyafetleri tercih ederdi. Itır ise diz altında biten kalem etek ile kalçalarının üstünde biten kısa ceketli bir takım giymişti. Kalem etek... bu tanımı bildiği için kendisini kutladı. Sonra yine manzaraya odaklandı. Kızı ile bu kadar uzun konuşacak ne bulmuştu acaba? Dikkati dağıldığı için son konuşmaları duyamamıştı.  
“Odanda olmasını istediğin başka bir şey var mı?” 
“Evdeki odamdan bile güzel olmuş. Keşke bisikletim de olsaydı.” 
“Odanda yok ama spor salonumuzun yanında bisiklete binebileceğin bir alan var. Ne zaman istersen bana haber vermen yeterli.” 
“Baba, şimdi binebilir miyim?” 
“Eşyalarını yerleştirdin mi?” 
“Daha değil.” 
“O zaman önce işini bitir. Sonra birlikte bineriz.” 
“İşin vardır, binmezsin.” 
“Bugün iş yok.” 
Itır, az önce yemekte iş konuşalım diyen adama soru dolu bakışlarını yöneltti.  
“O sayılmaz!” yanıtını alınca Yalın Beyin de kendisi gibi o konuşmayı hatırladığını anlayıp gülümsedi.  

Yemekleri geldiğinde Itır, servisi yapan garsonu hızlıca süzmüştü. Kusursuz gözüken elemanı bakışları ile takdir etti. Daha sonra yemekleri yerken de tabakları, sunumu inceledi. Sürpriz kontrolleri sık yapardı. Hepsi huyunu bildiği için kendi denetimlerini yapıyorlardı.  
Çalışma şeklinden kısaca bahsetmeyi düşünüyordu. Oysa yemek sırasında iş konuşmaya hiç sıra gelmedi. Küçük kızın da katkısı ile daha çok şehir yaşamı, gidilecek, görülecek yerler üzerine konuştular. Çoğunluğu çocukların sevecekleri yerler olduğu için Itır kızlarının keyif aldığı yerleri sıralıyordu.  
“İlk fırsatta kızları götürelim.” dediğinde Yalın’ı doğru duyduğundan emin olamadı. Yüzüne soru dolu bakınca “Şehrin yabancısıyım. Ayrıca üçü daha çok eğlenir.” diye tamamladı sözlerini. Sonra da sadece dudaklarını oynatıp “Arkadaşlarından ayırdığım için kızgın bana.” diye açıklama yaptı.  
Itır, o dudaklara bakıp söylediklerini anlamaya çalışırken aklında başka şeyler koşturmaya başlamıştı. Bir erkekle öpüşmeyeli iki yıldan fazla olmuştu. En son bir erkeği öpmek istediğinin üzerinden geçen süreyi düşündü. İki yıldan fazla olmuştu! Yani... eski kocası ile evleri ayırdığından beri kimseyi öpmeyi istememişti. Neden şimdi Yalın’ı öpmek istiyor, onun tarafından öpülmenin nasıl olacağını hayal edip duruyordu? Neden rüyalarını kendine bile açıklayamıyordu? En iyisi kendi sorularından kaçmaktı. Yemeğe dönüp tabağındakileri zorla bitirdi.  

*****  

Kız kardeşi ile uzun zamandır oturup konuşamamıştı. Acısını çıkartırcasına gece yarısına kadar lafladılar. Konu dönüp dolaşıp Yalın ve kızına geldiği için sonunda kardeşi dayanamayıp sordu. “Abla, sen bu Yalın Beyden hoşlanıyor musun?” 
Hoşlanmak mı? Neler hissettiğini anlatacak kelime bulsa iyi olurdu. Tabii önce yanıt vermesi gerekiyordu. Kelimeleri sonra arayacak, sonunda da tarifi netleştirecekti. “Çekici buluyorum diyelim. Hoşlanmak için daha çok tanımak gerek.” 
“Çekici buluyorsan neden harekete geçmiyorsun?” Açelya ablasının söylediklerine inanmıyordu. Hoşlanmanın da çok ötesinde duygular beslediğini sesinden, sözlerinden ve dalgın bakan gözlerinden anlıyordu. Korkularını anladığı gibi. Bir daha oturup konuşmasalar da kocasının yaşattıklarından sonra korkması normaldi. Aşması gereken de buydu. Her erkeği aynı kefeye koyamayacağını, hepsinin iyi ve kötü yanları olduğunu kabulleneceği günlerin geleceğini anlamalıydı. İki yıldan uzun süredir ilk kez birisinden bahsederken sesinin tonu bile değişiyordu ama harekete geçmeye hiç niyeti yoktu. Yalın Bey ne hissediyordu acaba? Eğer onun da ablası kadar ilgisi varsa zaten bu sorunu aşacakları ortadaydı.  
“İş yerinden biri ile çıkmayı düşünmediğimi biliyorsun. Şimdi bana patronunla yat mı diyorsun?” 
“Böyle söyleyince de çok kaba oldu. Elbette bunu demiyorum ama gençsin ve etrafındakilerin içinde senin de beğendiğin tek kişi o.” 
“Beğenmekle bitmiyor. Artık düşünmem gereken iki kızım var. Hayatıma sokacağım bir erkek, kızlarımın hayatını karartırsa ne yapacağım?” 
“O ne demek şimdi?” 
“Şu demek. Gazeteler, haberler ensest ilişkilerden geçilmiyor. Üvey babaların, annenin sevgilisinin evin kızlarına tacizleri neredeyse normalleştirildi. Böyle bir dünyada kızlarımın geleceğini karartacak bir hataya düşmeyeceğimin garantisi var mı?” Bir süre yanıt bekledi. Kardeşinin de sessizce düşüncelere daldığını görünce devam etti. “Babalarının hayata bakışını en iyi sen biliyorsun. Yeni bir ilişkide bu veya benzer bir şey yaşamayacağımı kim bilir?” 
“Önce bir konuyu netleştirelim. Sen homofobik misin?” 
“Elbette değilim.” 
“Emin misin? Selim’i tek kalemde sildin attın.” 
“Açelya bunu sorduğuna inanamıyorum. Selim’i silmemin tek nedeni var. Bana yalan söyledi. Üstelik bunu çok uzun yıllar yaptı. Beni aldattı. Evliliğimiz boyunca beni aldattı. Bunun kadın ya da erkek olması değil konu. Bunun benim hayatımın tam merkezindeki kabul edilemez bir yalan oluşuBeni aslında olmayan bir evliliğin içine soktu. Sevgi sözlerinin, sevişmelerimizin yalan olduğunu, benim yerime bir başkasını istediğini anlamanın nasıl bir ruh hali olduğunu sana anlatamam.” 
“Anlatabilirsin. Farkındasın değil mi bu konuyu ilk kez konuşuyoruz. Hadi başladık devamını getir.” 
“Anlatmak istemiyorum.” 
“Anlat. Tamam beni kardeşin olarak görme. Bazı özel şeyleri konuşmak zor gelebilir. Bir yabancı olduğumu düşün. Terapi gibi...” 
“Saçmalama. Terapi istesem gereğini yaparım.” 
“Anlat.” 
“İnatçısın.” 
“Kimin kardeşiyim? Bekliyorum.” 
Itır, kaçışın olmadığını anladı. Aslında o da konuşmak istiyordu. Sadece lafa nereden başlayacağını, neler söyleyeceğini bilemiyordu. Derin bir soluk aldı ve kendini, o gece yaşadıklarını anlatmaya başladı. “Önce inanamadım. O kadar tuhaf geldi ki gördüklerim anlam veremedim. Sonra bunların şantaj için kurgu olduğunu düşündüm. Sadece bir iki saniye elbette. Çünkü insan kendisine şantaj yapılan onlarca görüntüyü neden evindeki bilgisayarda saklasın? Nihayet gerçeği anladım. Bu kez de başka kimler biliyor diye diğer videolara baktım. Tanıdığım üç ayrı erkek vardı. İkisi evli, biri yeni boşanmıştı. O an ilk aklıma gelen boşandığı kadını aramak oldu. Aynı ortamlarda kaç kez bir araya gelip eşlerimizin başarılarından duyduğumuz memnuniyeti konuştuğumuzu anımsamıyorum.” 
Kısa bir an sustu. Açelya hiç lafa girmeden dinlemeye devam etti.  
“Nihayet aslında nasıl bir yalanın içinde yaşadığımı anladım. Bunu ne kendime ne kızlarıma yapamazdım. İleride babaları isterse kızlarına durumu anlatır. Bu onun özeli artık. Ben sadece kendimi ve kızlarımı diğer insanların art niyetlerinden korumak istiyorum. Her kötülüğü onlardan uzak tutamam ama en azından o insanların olduğu ortamlara girmeyerek bir nebze korurum. Belki kızlarım da lezbiyen olacak. Böyle bir şeyin olmama ihtimali kadar olma ihtimali de var. Ve benim asıl derdim kesinlikle cinsel yönelimleri olmayacak. Ben onların bunu rahatlıkla ifade edebilmelerini, insanları kandırmamaları gerektiğini bilmelerini istiyorum. Selim başta bana biseksüel olduğunu söyleseydi ondan uzak durur, sözlerine, hareketlerine inanmazdım. O bana hayatımda duyduğum en büyük yalanı söyledi. Beni yıllarca aldattı. Bu birileri ile seks yapıyor olması değil. Bana kendini başkası gibi tanıtması. Beni sevmemesi. Hatta belki beni istememesi...” 
“Sevmediğinden, istemediğinden emin değiliz. Kadınlarla evli, onlara aşık ama erkeklerle birlikte olmak isteyen çok fazla erkek var. Selim de...” 
“Bunu sana ilk ve son kez söyleyeceğim. Ben bir videoyu başından sonuna kadar izledim. Onda bende olmayan ne var, dürtüsüydü. Hani hep dersin ya, aldatılan kadının en büyük savunması, bari benden güzel olsaydı, gibi saçma bir cümledir diye. İşte tam da o ruh hali ile izledim. Benim kocam, bir başka erkekle birlikte ve ben onun bunca yıl benimle sevişmelerinden böyle zevk aldığını hiç görmedim, hissetmedim.” 
“Ah...” 
“İşte artık her şeyi biliyorsun.” Rahatlamıştı. Çünkü ilk kez içindeki duyguları da dışarıya akıtmıştı. Yetersizlik hissinin de kandırılmışlık hissi kadar yoğun olduğunu, iki duygunun da insanı çok yıprattığını anlamıştı kardeşi. “Ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum.” 
“Avukat olarak sessiz kaldığın nadir anlardan birini mi yaşıyorum?” 
“Bu tamamen kardeş olarak sessiz kaldığım bir an. Abla... şey, çok özel olacak ama sen kendini yetersiz hissetmiş miydin? Yani daha önce onu tatmin edemediğini falan düşündüğün olmuş muydu?”  
“Hayır. Hiç bunları hissetmedim. Hiç yaşamadık. Aksine ben hep mutluydum cinsel hayatımızda. En çok da bu yüzden şaşırdım. Gayet iyi bir hayatımız vardı. Yalanlarla süslenmiş tuhaf, saçma ama iyi bir hayat...”  
Ne boşanma kararı verdiğinde ne dava sonuçlandığında ağlamamıştı. Yine ağlayacak gibi değildi ama gözlerinde bir boşluk oluşmuştu. Bunu istemiyordu Açelya. Hayata, geleceğe, aşka inanmasını istiyordu ablasının. En kolayının konuyu değiştirmek olduğunu biliyordu.  
“Günümüze dönelim. Yalın!” 
“Ne olmuş Yalın’a?” 
“Konuşmamızın başını unuttun mu? Bu adamdan hoşlanıyorsun. O da senin yanında mutlu mu? Seninle konuşurken dokunuyor mu? Gözlerine bakıyor mu? Saçma laflarına bile gülüyor mu? Sessizlikte seni izliyor mu?” 
“Bir dakika? Ne bu sorular? Kim sana bunları yapıyor? Çabuk anlat kim o?” 
“Lafı çevirme. Senden bahsediyoruz.” 
“Yani biri var. İnkar etmedin, sonra bahsedeceksin.” 
“Anlatırım. Ama bu akşam seni konuşuyoruz. Devam. Sorularımın yanıtı alayım.” 
“Galiba tüm sorularının yanıtı evet. Gerçi henüz işler tam oturmadığı için sık sık bir araya gelip konuşuyor olmamız yüzünden de olabilir ama bir iki kez bana bakarken yakaladım.” 
“Güzel. Demek ki o da senden etkilenmiş. Bunu iyi değerlendir işte.” 
“Açelya, adam patronum dedim, ben böyle bir ortamda patronumla ilişkiye girmem, girersem ayrıldığımızda o işi bırakmak zorunda kalan ben olacağım için ve kızlarımı da düşünmem gerektiğinden kendime hâkim olmam lazım dedim. Adamın ya da adamların kızlarıma nasıl davranacaklarını bilmem mümkün değil. O yüzden artık çok daha fazla düşünmem lazım bir ilişkiye başlarken. Resmen başa döndük. Olmaz. Yapamam.” 
“Ne yani sen şimdi ölene kadar... yok o çok uzun bir süre, kızlar büyüyüp evlenene kadar kimseyle birlikte olmayacak mısın?” 
“Bilmiyorum. Ensest ilişkilerin son zamanlarda bu kadar haber olması ürkütüyor. Ayrıca bir süredir erkeklerin eşcinsel ya da biseksüel olma nedenlerini okuyorum. Doğum öncesi hormonal etkisini okudukça neden bunları öğrenmekte geç kaldığımı sorguladım. Mesela, çok erkek çocuk doğurmuş kadınların en küçük çocuklarında eşcinsellik görülme oranı daha yüksekmiş. Önceki doğan erkeklerin bağışıklık sistemini güçlendirmesi ile ilgiliymiş. Bunu okuduğumda Selim’in neden öyle olduğunu biraz daha anladım. O biseksüeldi. Elinin altında bir kadın vardı. O yüzden beni kadınlarla değil erkeklerle aldatmayı tercih etti. Böylece şüphelenmeyecektim. Şüphelenmedim de. Elbette tek neden çok ağabeyinin olması değildir. Yine de ilginç bir bilgiydi.” 
Eee sordun mu Yalın Beyin kaç ağabeyi var?” 
“Hiç erkek kardeşi yok.” 
“Bu onu heteroseksüel mi yapıyor?” 
“Bilmiyorum. Öğrenmek istediğimden de emin değilim.” Ses tonu yalan söylediğini ele veriyordu. Öğrenmek istiyordu. Hem de çok istiyordu. Hayatında önemli olanları korumak için çabalarken kendini mutsuz bir geleceğe bakarken bulmak istemiyordu. Aksine geleceğin ona mutluluk vermesini istiyordu. Bu Yalın ile olur muydu? Bilmediği soruların yanıtlarını aramak onun hayat felsefesiydi. Eğer gerçekten Yalın da onunla ilgileniyorsa sonucun ne olacağını biliyordu.  
Açelya, onun sesinden ve yüzündeki değişimlerden yanıtını almıştı. “Bence eminsin. Bak deminden beri konuştuğumuz konular, erkeklerin cinsel eğilimleri üzerine. Bu durumda sen, bir ilişki yaşarsam yine üzülür müyüm, aşamasına çoktan gelmişsin.” 
“Sanırım öyle. Hemen her akşam bir şeyleri okuyorum, öğrenmeye çalışıyor, gördüklerimle karşılaştırıyorum.” 
“Sonuç?” 
“Galiba en geç dokuz ay kadar sonra işsiz biri olacağım.” 
“Ne alaka? Niye işini bırakıyorsun?” 
“İş beni bırakacak o kesin ama ben de bu sürenin sonunda aynı çatı altında olmayı istemeyeceğim için istifa edebilirim.” 
“Bak gece on bir, benim beynim tüm gün doldu. Bilmece çözemeyeceğim, ne diyorsun açık söyle.” 
“Yalın, bir yıl boyunca kimseyi işten çıkartmayacak. Tabii zorunlu haller dışında. Ben de iş yerinden kimse ile çıkmamayı prensip edindim. Ya çıkarım ve bir yılın sonunda hevesi geçen patronum beni atar, ya da atmaz ama ben başka kadınlarla birlikte olan adamla aynı yerde çalışamayacağım için istifa ederim. Yani her durumda bu işte son aylarım demektir. O yüzden gerçekten onunla birlikte olmak mı işimi yapmaya devam etmek mi istediğimi bilemiyorum.” 
“Belki de onunla çıkmazsın ve adam seni yine de bir yılın sonunda atar!” 
“Teşekkür ederim, ne güzel şeyler düşünüyorsun hakkımda.” 
“İhtimalleri konuşuyoruz. Hem işinden hem sevgiliden mahrum kalmak çözüm mü?” 
“Değil. Aslında benim birinden bu kadar etkilemem de tuhaf değil mi? Sonuçta çok büyük bir travma yaşadım. Acaba hormonlarım yüzünden mi adamı çekici buluyorum? Başka birine yönelmem zor olmamalı. Bence ikimizi de zorda bırakacak saçma bir hareket yerine hiç umursamayacağım birileri ile bir iki çıkmak daha mantıklı.” 
“Gecelik ilişkilere açığım diyorsun yani?” 
“Bu da böyle söylenince çirkin oldu. Yine de hayatımda büyük bir karmaşa yerine biri iki kez çıktığım biri ile olmayı tercih edebilirim. Offff bilmiyorum, kafam çok karışık.” 
“Evlenmeyi hiç düşünmüyorsun farkında mısın?” 
“Dedim ya, kızlarıma üvey baba kâbusu yaşatmayı istemiyorum.” 
“Her erkeği aynı kefeye koymanın büyük hata olduğunu sana anlatmam mı lazım? Gerçi bu akşam farkındalıklarını çok sorgulattın bana ama yine de açıkla. Tüm erkekler kötü mü? Sadece yatak arkadaşı mı arıyorsun?” 
“Biz seninle ne ara bu kadar açık konuşur olduk?” 
“Selim’i niye boşadığını anlattığından beri. Geç bunları. Biz şu an senin hayatının kalanında vereceğin hatalı kararları sorguluyoruz.” 
“Sen avukatsın. Mahkemelere ne kadar çok ensest dosyası geldiğini benden iyi biliyorsundur.” 
“Konu da bu zaten. Evet böyle bir gerçek var ama bunun sanıldığı kadar çok olmadığını, olanların haber yapılması yüzünden sanki toplumda çok yaygınmış gibi kabul edildiğini biliyorum. Çocukların maruz kaldığı olayların yüzde üç dört gibi olduğunu bilmende fayda var. Bu rakam da çok küçük değil ama sanılandan az olduğu gerçeğini göz ardı etme. Ayrıca adamın kendi kızı var ve ona nasıl davrandığını gözlemleme fırsatın var. Pedofili olma ihtimalini de yok edebilirsin bu süreçte. O da aynı şeyi senin için yapacaktır. 
Kadın pedofili vakalarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. O da korkuyor olabilir. Beş yıl olmuş eşi öleli. Selen’in yaşındaymış kızı. Bunca zaman birisi ile evlenmemiş olması onun da korkuları olabileceğini düşündürüyor. Üvey anne kavramı da korkutucu örneklere sahip. Belki o da her tanıştığını benim gibi ölçüm tartıyordur. Ben de kızlarıma da nasıl davranıyor göreceğim.” 
“O ne demek?” 
“İki gün sonra birlikte çocukları gezdireceğiz. Yarım günümüzü birlikte geçireceğiz.” 
“Bunu şimdi mi söylüyorsun?” 
“Önceden söyleseydim tüm bu konuşmaları yapmayacak, konuyu enine boyuna tartışmayacak, sen de beni rahatlatmayacaktın. Ne giyeceğimiz, nereye gideceğimiz daha önemli olacaktı. Şimdi ise ne yapacağımı, nelere dikkat edeceğimi daha iyi biliyorum.” 
Açelya ablasına sarıldı. Yanaklarından öptü. “Sen var ya... sen iyi bir avukat olurdun.” 
“O açığı sen kapatıyorsun. Hadi artık uyuyalım, yarın iş var.” 
“Uyuyalım. Sen de bu gece güzel bir karar ver. Biraz kendini mutlu et. Yalın ya da bir başkası. Kapılarını kapatma. En kötü ben boşarım seni yine.” 
“Deli kız. Git başkalarını boşa. Ben evlenmeyi düşünmüyorum.” 
“Ben düşünüyorum.” 
Hoppalaaaaaaaaa.... Nereye gidiyorsun. Gel buraya, anlat kim bu evlenmeyi düşündüren adam?” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder