13 Kasım 2016 Pazar

Söz Veriyorum





Söz Veriyorum

"Ülkü, bana söz ver, bana bir şey olursa bebeğime sen bakacaksın."
"Tek başıma bakamam, bir de yakışıklı amca, dayı ve hatta uzak akraba da olursa pakete dahil, niye olmasın?"
"Bak tatlım, senin o dediğin filmlerde, kitaplarda olur. Gerçek hayatta ise sana bebek bezleri, mamalar ve diş çıkarma krizleri olarak dönüş yapar."


"Yine de hayalini kurmak güzel." Aşırı romantik bir olaymış gibi gözlerini kırpıştırıp, derin bir nefes vermişti. 
Aylin, kuzeninin o haline bakıp dalga geçtiğini anlayınca hafifçe kaşlarını çattı. "Hayal olduğunu bildiğin sürece, evet güzel."
"Elbette, hayal olarak da kalsın. Niye şimdi durup dururken bebeğini bana emanet etmekten bahsediyorsun ki? Yoksa ölümcül bir hastalığın mı var?" 
"Çok şükür iyiyim. Sadece bu aralar ölüm korkusu sardı. Genelde bizim gibi kalabalık olmayan ailelerde 'ben ölürsem bebeğime kim bakar' düşüncesi oluşuyormuş. Doktorum öyle dedi."
"Aman ne güzel şeyler söylüyor o doktor."
"Ben korkularımı anlatınca o da tek olmadığımı söyledi."
"Eminim öyledir. Neyse, şurada doğuma bir ayın kaldı. Sonra gerektiğinde ben bebek bakıcılığı yaparım, sen de kocanla mutlu mesut ve uzunnnnn bir ömür yaşarsın." 
Aylin yerinden göbeğinin verdiği ölçüde bir hızla kalktı. Kuzenine sarıldı. "Böyle diyeceğini biliyordum."
"Ne yani ölümü söyleyip, sıtmaya razı mı ettin beni? Bu saçma konuşmaları yapmasak da ben küçük yeğenime bakardım zaten."
"Aslında kuzenin!"
"Tamam o zaman biz kuzeniz ama kardeş gibiyiz cümlesi şu an itibariyle rafa kalktı."
"Ya öyle demek istemedim. Aslında sen hep akrabalık ilişkilerini karıştırırsın ya ondan düzelttim."
"Kim elti, kim görümce, bacanak gibi bir kelime nasıl türemiş bilmiyor olabilirim ama yeğen ile kuzen arasındaki farkı biliyorum."
"Tamam, yeğenine bakacak olduğunu bilmek gerçekten beni rahatlattı. Zaten şu yeğen karmaşası beni bile bunaltıyor." Konuyu uzatmaya niyeti yoktu. Aklında daha önemli bir şey vardı. "Hatırlat da seninle aynı araca binip yolculuk yapmayayım."
"O niye?"
"Ya aynı araçtayken kaza yaparsak? Ya uçak düşerse? Ya gemi batarsa?"
"Ya bi gitsene sen... iyice manyaklaşmışsın. Kocana söyleyeyim de seni psikoloğa götürsün. Bu kadar seri saçmalamayı normal bir beyin başaramaz."
"Biliyorum. Ama gerçekten engel olamıyorum." Artık şaka yapmıyordu. Son bir aydır kabus görüyor, ter içinde uyanıyordu. 
"Engel olmanın ilk kuralı bunları düşünmekten, kötülükleri üstüne çekmekten vazgeçmen." Aklına bu konudan uzaklaştıracak bir şeyler gelmesi için kısa bir an sustu. Sonra gülümsedi, "Hadi çıkıp biraz daha bebek eşyası alalım. Kızımız için güzel şeyler almak istiyorum."
"Dün bir mağazanın önünden geçtik. Vitrininde çok güzel şeyler vardı. Ama kocam olacak domuz durmadı."
"Araba ile geçerken mi gördün vitrini?"
"Pek geçiyor sayılmazdık. Trafik vardı ve ben uzun uzun baktım. İçerisi de kalabalıktı. Demek ki iyi ürünleri var."
"İyi, hadi gidip biraz alış veriş yapalım."

Akşamüstü elleri kolları dolu evden içeri girdiklerinden iki erkeğin sesini duydular. 
"Mete mi o?"
Doğru mu duymuştu adı? Şu... Toparlanıp sordu. "Mete kim?"
"Yüksel'in çok yakın arkadaşı. Düğünde görmüştün sanırım."
"Gördüysem de anımsayamadım." Küçük, beyaz... hayır, biraz gri bir yalandı. Düğün resimlerinde uzun uzun bakmış, şansına sövmüştü. 
"Kumral, yeşil gözlü ve yakışıklı. Kocam kadar olmasa da çekicidir de."
"Sana göre kocan tek yakışıklı ve çekici erkek. Buna nasıl yakışıklı dedin?"  Düğüne nişanlısı ile katılmış bir adamı sormanın manası yoktu. O yüzden hakkında o zamanlar bir şey öğrenmeye kalkışmamıştı. Kulağını kabartıp iki erkeğin keyifli çıkan seslerini duydu. Kadın sesi gelmiyordu. Nişanlısını getirmemişti demek ki. Elin erkeğine gözünü dikip bakarsa gözlerini oyacak birisinin yakında olmaması iyiydi.  
Onlar kapı önünde haklarında konuşurken içeride de erkekler onları bekliyordu. Yüksel, arkadaşının ayağa kalkıp üstünü başını düzeltmesini gülümseyerek izledi. Aylin odaya önden giren göbeği ile kendisini ayakta bekleyen Mete'ye gülümsedi. 
"Çok iyi gördüm seni. Geleceğini haber verseydin önceden gelir, bir şeyler hazırlardım."
"Tam da o yüzden haber vermedik. Her şey mutfakta. Isıtacak ve masaya koyacağız. Çok şişman gördüm seni. Son bir aymış. Yeğenimi yakında kucağıma alacağım yani..."
"Nihayet. Başta çok uzunmuş gibi gelen süre artık bitse de kurtulsam döneminde. Havalar sıcak, ayaklarım kocamın ayakkabılarına anca sığıyor." O anda ayağında Yüksel'in terliklerinden vardı. Herkes gülerken Ülkü içeri girdi. 
"Sen Ülkü ile tanışmış mıydın? Düğünde o da vardı."
"Hatırlıyorum, fakat tanışmamıştık. Memnun oldum Ülkü."
Elini sıkarken yanıtladı. "Ben de memnun oldum."
Yüksel, onlara tekrar koltukları gösterirken bir yandan da akşam yemeğine kalmasını söylüyordu Ülkü'ye.
"Kalacak zaten, çok yordum bugün onu."
"Asıl ben seni yordum. O kadar dolaşacağımızı bilseydim hiç alışveriş yapalım demezdim."
"Neler aldınız?" Yüksel başına gelenlerin farkında bekliyordu yanıtı.
"Bu karın kartın limiti yetse dükkanı da alacaktı."
"Hiç öyle konuşma, en az benim kadar sen de aldın yeğenine."
"Senin de yeğenin mi oluyor?" Ne saçma bir soruydu. Kendisinin yeğeni olmayacaktı asıl. O sadece bir arkadaşken, karşısındaki genç kadın Aylin'in gerçek kuzeniydi. Elbette onun yeğeni olacaktı. 
O bunları düşünürken Ülkü panikle "Yine aynı konuyu açmayalım, sonrası kötü geliyor." diyerek herkesi susturmaya çalıştı. Yüksel onun bu çabasına hiç aldırmadan devam etti. "Yine aynı konuyu açtın değil mi?"
Aylin hafifçe kızarıp, "Hiç aklımdan çıkmıyor." Dedi. Gerçekten bazen abarttığını düşünüyordu. Fakat bu düşüncesi kısa süre sonra yerini yine paniğe bırakıyordu. 
"Ne o aklından çıkmayan?" Mete, merakla üçünün de yüzüne bakıyordu. Bir sorun olduğu aşikardı. 
Mete'nin sorusunu Yüksel yanıtladı. "Günlerdir bize bir şey olursa bebeğimizi kim büyütecek, diye kendini yiyor."
"Anne babalarınız hayatta. Elbette öncelikle onlar bakar. Senin ablan var. O da bakabilir."
"Onların tüm bildikleri geçmişte kalmış, çocuğunu modern, eğitimli, kültürlü birileri yetiştirmeliymiş. Ablamı hiç söyleme. Onun iki çocuğunun durumu ortada. Ben tahammül edemiyorum yeğenlerime."
"Merak etme hayatım, Ülkü bakacakmış. Bana söz verdi."
Elini Aylin'in karnında gezdirip gülümsedi. "Evet, eğer birinize ya da ikinize bir şey olursa yeğenime ben bakarım. Hiç üzülmeyin. Üstelik son ay içinde bu kadar stresi hissetmeyecek bebek yok. Şimdiden çocuk dertli olacak." Aylin iç çekince bu kez kolunu onun omzuna atıp biraz kendine çekti. "Söz veriyorum. İçin rahat olsun artık." 
"Mete, bize bir şey olursa sen de Ülkü'ye yardımcı olur musun?"
Ülkü, kafasını o kadar hızlı Aylin'e çevirdi ki bir an boynunun kilitleneceğini sandı. Gündüz filmlerle dalga geçerken akşam kuzeninin çöpçatanlık yapıyor olması...Gözlerinde hinlik yoktu. Bu kez niyeti çöpçatanlık olmayabilir diye düşünüp sustu. 
"Hiç bakma öyle, tek başına bakamayabilirsin. Masrafları için fon falan ayarlarız da yine de yetmezse Mete koltuk çıkar. Çıkarsın değil mi?" Maddi olarak koltuk çıkmak... Aylin, o an zamanı durdursa, bulduğu bu fikir için kendisini mıncıklayıp biraz dans bile edebilirdi. Ama şimdi son derece ciddi bir yüzle Mete'nin yanıtını bekliyordu. 
Mete, koltukta rahatsız bir şekilde kıpırdandı. "Gerçekten bunları mı konuşacağız? Aylin, Ülkü'ye katılıyorum. Çok gereksiz bunları konuşmak."
"Tamam, anladım, sen yardımcı olmayacaksın. Hem zaten o arada belki Ülkü evlenir ve kocası bu konuda sorun çıkartmaz." Ok yaydan çıkmıştı. Hedefe ulaşacak mıydı? Genç adamın kıpırdanması kısa bir an durdu, sonra sesi de çatallı çıkmaya başlarken yine şekil değiştirdi oturduğu yerde. 
"Anlaşıldı, sen bu konuyu kafanda bir yerlere oturtmadan rahat etmeyeceksin. Ben böyle bir şeye gerek olmayacağına inanıyorum ama yine de için rahat olsun. Eğer sizlere, hatta birinizden birine bir şey olursa ben mutlaka yardımcı olurum. Söz veriyorum." Sonra asıl merak ettiğini Ülkü'ye sordu. "Nişanlınla konuştun mu bunu?"
"Nişanlımla mı? Nişanlım yok ki." Ne nişanlısı, aday bile yoktu. Aday adayı vardı da o bundan habersizdi. Aday adayı mı? Duyan da bir sürü aday arasında seçim yapacağını sanırdı. Şu son bir yıldır aklının bir köşesindeki insanın onu nişanlı sanması yeterince kötüydü. 
"Aylin, evleneceğinden bahsedince... Yanlış anladım sanırım."
"Evet, o hayali bir kocadan bahsetti. Asıl senin nişanlınla konuşman gerekiyor. Belki böyle bir söz vermeni istemez. Belki o da benzer bir sözü Aylin ile Yüksel'den ister." Konuşurken gözlerini Mete'den ayırmamıştı. O yüzden de kuzeninin ve kocasının kaş göz hareketlerini fark etmemişti. Mete bu konuda konuşmak istemiyordu. Kendilerine de detay anlatmamıştı. 
Onların Ülkü'ye susmasını işaret etmelerine görmeyen Mete, kısa bir an durdu. Sonra arkasını yaslanıp rahat bir tavırla yanıtladı. "Nişanlı değilim artık. Eski nişanlım Rusya'ya gitti. Orada çalışacak."
Haber bombaydı. Önce üzüldüğünü falan mırıldandı ama sonra merak ağır bastı. "Sen niye gitmedin? İşini yöneticilerin yapardı."
"Uçuşundan bir gün önce haber verdi. Ne gideceğinden, ne de en az beş sene orada kalacağından haberim olmadı."
"Tuhaf...Üzücü."
"Bence de tuhaf. Belki kendince haklı nedenleri vardı." Sesinde duygu yoktu. Ne hüzün, ne özlem... belki biraz fazla rahattı sesi... 
"Son güne kadar söylememesinin nasıl haklı nedeni olabilir? Daha önce konuştunuz ve itiraz mı ettin?"
"Hiç konuşmadık. Aklında böyle bir şey olduğunu bile bilmiyordum. Tek bildiğim Rusça kursuna gittiği. Yaptığı iş buna gerek duyduğu için tuhaf gelmemişti."
"Gitmeyeceğinden ve itiraz edeceğinden eminmiş demek ki."
"Şu an bunun yanıtını bilmiyorum. Sorsa ne derdim? Onu engeller miydim, ben de ona katılır mıydım? Gerçekten bilmiyorum şu an."
"Gitmediğin için pişman mısın?"
"Hayır."

Onlar konuşurken Aylin ile Yüksel bakışıyordu. Yüksel karısını yanına çekip kulağına eğildi. "Sen neler karıştırıyorsun?"
"Hiçbir şey karıştırmıyorum. Sadece ayağıma gelen topu gol yapmaya uğraşıyorum. Güzel olmaz mı?"
"Olur, olur da çok zorlama sakın. Kendi haline bırak."
"Emin olabilirsin."
Yemek saati geldiği için Ülkü masayı hazırlamaya başlamıştı. Aylin, yemekleri ısıtıyordu. 
"Bu yemek işini sevdim. Yüksel arada bir yapsın bunu." 
"Sık sık dışarıda yiyorsunuz diye biliyordum."
"Dışarıda yemek ile eve hazır yemek almak aynı değil. Evinin rahatlığında sevdiğin yemekleri yemek güzel. Yüksel, evde yorulmayayım diye beni dışarı götürüyor. O da ayrı eziyet artık. Ne giyeceksin, nerede rahat edeceksin?"
"Haklısın. İyi akıl etmiş bugün."
"Mete düşünmüştür. Kibar çocuk, zahmet vermemek için hep böyle düşünceli davranır."
"Ne yani, ben düşüncesiz miyim?"
"Sen evde ne varsa paylaşacağım kişisin. Bugün mükellef sofra, yarın peynir ekmek... Ama o hep iyi bir masa ister. Yani en azından ben öyle biliyorum."
"Zor biri yani?" Onun hakkında bilgi kırıntıları toplarken ilgisini belli etmemeliydi. Aylin bunu anladığı an canına okur, her yolu denerdi. Tabii hala anlamadıysa!
Aylin, hiç fark etmemiş gibi anlatıyordu. "Eskiden değildi. Yani evet, titiz, düzenli, yemek konusunda hassas falan ama eskiden daha kolay konuşulan, erişilen biriydi. Sana nişanlısını anlatınca şaşırdık. Bize bile bu kadar anlatmamıştı. Ayrıldığından beri sık da gelmiyor, geldiğinde de erken kalkıyor."
"Nişanlısını çok seviyordu demek ki. Bu kadar etkilendiğine göre aksini düşünmek zor zaten."
"Çok mu seviyordu, çok mu katlanıyordu bilmem. Ben kızı iki üç kez gördüm. Biri düğünüm zaten. Pek sevimli gelmemişti. Ama güzelliğine tek laf edemem. Bizim güzellik yarışmalarından çıkanlar yanında öcü gibi kalıyordu."
"Evet, fazla güzeldi. Çok fazla güzeldi."
"Ne o kıskandın mı?"
"Mete'yi mi? Niye kıskanacakmışım?"
"Mete'yi mi dedim ben? Nişanlısı... yani eski nişanlısının güzelliğini mi kıskandın demek istemiştim."
"O kadar güzel olmak da işe yaramıyormuş. Kimi neyi sevdiğini bile bilmeyen biri olup çıkıyormuş insan. Hatta belki de..."
"Belki de ne?"
"Ne bileyim, belki o kadar güzel olduğu için, asıl kıskanan Mete oldu ve kız da bunalıp haber bile vermeden kaçtı."
"Olmaz, o dediğin mümkün değil."
"Niye?"
"Mete, hayatımda gördüğüm kıskançlık nedir bilmeyen tek erkek."
"Hadi canım..."
"Vallahi öyle. Hiçbir şeyi kıskanmıyor. Ne hayatındaki kadını, ne başarıyı, ne lüksü... gerçi durumu kötü değil ama biri bir şeyleri başarsın herkesten çok o mutlu olur. Bir sonraki başarısı için teşvik eder falan. Değişik biri."
"Gerçekten öyleymiş." Ülkü, sonra kendi kendine mırıldandı. "Sevdiğini kıskanmıyor mu, sevmediği için kıskanacağı durum oluşmuyor mu?"
"Ne dedin?"
"Yok bir şey canım, şarkı mırıldanıyorum."

Yemek yendikten sonra bir süre oturup konuştular. Konular daha çok bebek ve hamileliğin zorlukları olunca Ülkü erkeklerin, özellikle Mete'nin sıkılacağını düşünmüştü. Mete onun düşündüklerinin aksine bir sürü soru sorarak daha da fazla konuşmasını sağlamıştı. 
İlerleyen saatlerde nihayet esnemesini engelleyemeyen Aylin "Size yatak yapayım mı? Biriniz bebek odasında biriniz burada yatabilirsiniz" dediğinde ikisi de ayaklanıp "Kalkıyorum ben." demişti. 
Israrlara rağmen ikisi de kalmayacağını söylemiş, Mete, Ülkü'yü evine bırakacağı sözünü vererek Aylin'in elinden kurtulmuştu. 
İkiliyi pencereden izleyen karı koca kıkırdarken Yüksel karısının sırtını göğsüne çekip sarıldı. Aşağıda Ülkü'ye araba kapısı açan Mete ve koltuğa rahatça oturan Ülkü, karı kocanın "Oldu bu iş" dediğini duymadan hayatlarındaki yeni yöne hareket etti. 

***** 

"Ülkü, sen taksiyle gel."
"Niye? Arabada yer yok mu?"
"Şu andan itibaren seninle asla aynı araca binmeyeceğim. Bu doğuma giderken de geçerli. Taksi tut parasını Yüksel öder."
"Sen o kızı doğuracaksın nasılsa. Ben de önce bu laflarını yedireceğim sana, sonra da kızını tam bir cadı yapacağım. Başka türlü içim soğumayacak sana."
"Oyalama beni, bak sancılar sıklaştı. Hadi atla taksiye gel."
Ya sabır çekerek taksi durağına yürümeye başladı. Bir aydır her fırsatta Aylin, Ülkü'nün başının etini yemiş, ısrarını sürdürmüştü. Üstelik Ülkü, bakacağını söylediği halde bu konuyu hiç kapatmıyordu. Her konu açıldığında Mete ile ilgili bilgiler de aldığı için ilk zamanlardaki gibi tepki vermiyordu Ülkü. Belki gizliden gizliye konunun açılması için zemin hazırlıyor bile olabilirdi. 
Mete... o akşamdan sonra bir daha bir araya gelmemişlerdi. Belki hastanede karşılaşırız diye düşündü. Zaten oraya gelmese de mutlaka eve gelecekti. Bir süre Ülkü, kuzeni ile kalacaktı. İhtiyaç duyduklarında birbirlerine yardım etmek çok olağan bir davranıştı. Bu da öyle zamanlardan biriydi. 
Hastaneye ulaştığında hızlıca öğrendiği odaya doğru yürüdü. Yanında birisi daha aynı hızla ilerleyince kısa bir an bakıp Mete'yi gördü. Kalbi hızlı yürüdüğü için mi bu kadar hızlanmıştı? Öyle olmalıydı...
"Yetiştik mi?"
"Onlar da yeni geldi. Daha doğuma almamışlardır."
"Sen işten mi geliyorsun? Pazar günü de çalışıyor musun?"
"Hayır, birlikteydik ama biliyorsun aynı araca binmiyor benimle. Taksiyle geldim."
"O konuda ciddi mi?"
"Ciddi kelimesinin üstünde bir kelime biliyor musun? İşte tam da o durumda."
"Umarım doğumdan sonra bu kadar ısrarcı olmaz. Stres yaptığı için böyle davranıyordur."
"Hiç sanmıyorum. Ben zaten kabul ettim de sen kendini kurtarmanın yolunu ara."
"Öyle bir niyetim yok. Madem ben de söz verdim, sonuna kadar sözümü tutacağım. Tabii onlara bir şey olmasın diye de dua edeceğim."
"Ben de."

Saatler süren beklemenin sonunda gece yarısında beklenen haber geldi. Anneler, babalar birbirini tebrik ederken bir anda Ülkü de kendini Mete ile sarmaş dolaş buldu. Stresli bekleyişin bitişini kutlamaktan öte bir anlamı yoktu. Ya da vardı ama bunu söylemeye kimsenin niyeti yoktu. 

***** 

"Ülkü, hemen evleniyorsun ve bir tane çocuk doğuruyorsun. Yok böyle bir mutluluk."
"Tamam, ben markete gidiyorum."
"Sabah alışveriş yapmadınız mı? Neyi unuttun?"
"Bir şeyi unutmadım, kocalarda ucuzluk varmış, herkes kapışmadan alayım diyorum."
"Sen lohusa bir kadınla dalga geçilmemesi gerektiğini bilmiyor musun?"
"Sen, he deyince koca bulunmayacağını bilmiyor musun?"
"Biliyorum. Senin gözünü açıp etrafa bakmadığını da biliyorum. Geçen akşam gelen Yüksel'in patronu seni sorup duruyormuş."
"Niye?"
"Muhasebeye eleman lazımmış... Niye olacak kızım, beğenmiş işte. Yüksel de, bekar ve hayatında şu ara kimse yok, demiş."
"Niye öyle demiş ki. Biri var falan deseymiş"
"Yalan mı söyleseymiş? Hem adam yakışıklı, yaşınız uygun, varlıklı da. Bir çık istersen."
"İstemem."
"Neden?"
"İstemiyorum."
"Kalbin boş, belki adama için ısınır. Hem ten uyumu falan da olursa daha ne isteyeceksin?"
"Aşk istemem saçma mı?"
"Aşık olmayacağını ne biliyorsun? Hayatında kimse yok, aşık olduğun biri yok. O zaman ne bu naz? Bir kere çıkın işte..."
"Hayır. Bir daha konusu açılırsa Yüksel net bir şekilde hayır istemiyor desin. Hem..."
"Hem ne?"
"Yok bir şey. Şu aralar kafam karışık. Kimseyle uğraşamam."
"Sana uğraş diyen yok. Oldu oldu, olmadı güle güle..."
Aylin'in ısrarlarını bitirmenin en etkili yolu kocasını kullanmaktı. Tecrübeleri bu konuda başarıya ulaşacağını fısıldamıştı kulağına. "Yüksel'in şirketteki durumunu düşünmüyorsun sanırım. Olmayınca kocana kötü davranırsa?"
Ne yanıt vereceğini düşünen Aylin, süngüsü düşmüş bir şekilde baktı. Kuyruğu dik tutmak ister gibi cılız bir karşı çıkış sergiledi. "Bu risk elbette fakat olmayacağından bu kadar emin olman tuhaf. Duyan da seni aşık sanır."

Tam yanıt verecekken kapı çaldı. Ülkü kapıyı açmaya giderken, nihayet kurtulduğunu düşünüyordu. Aylin ise arkasından bakarken gülümsüyordu. Bu kadar ısrarla itiraz etmesi doğru yolda olduğunu gösteriyordu. Son bir hamle gerekiyordu. Hamlenin kapıdan içeri girdiğini görünce sevindi. 
"Hoş geldin Mete. Nasılsın?"
"Ben çok iyiyim. Üç dünya güzeli bir aradaymış, gelip göreyim dedim."
Yüksel kahkaha atarak sordu. "Beni saymıyorsun değil mi o üç kişinin içinde?"
"Daha neler? O güzeller kendilerini bilir." 
"İltifatlar çok güzel de karın doyurmuyor. Söyle bakalım amcası, kızım büyümüş mü?"
"Gerçekten büyümüş. Bir haftalık olduğunu düşünürsek çok da güzelleşmiş."
"Doğduğunda da güzeldi."
"Ya ya evet, kara kuru, buruşuk bir şeye güzel denebilirse güzeldi."
"Sözünden dönecek biri olsan şu an seni kızımın geleceğinde olması gereken kişi konumundan çıkartırdım. Sen benim kızıma çirkin dedin."
"O zaman çirkindi. Şimdi ise dünya güzeli diyorum. Bunun bir önemi yok mu?"
"Sözünden caymak yerine güzelliğini kabul ettiğine göre ben de içim rahat mutfağa gidebilirim."
"Ne yapacaksın mutfakta?" Ülkü sormuştu bunu. 
"Hem biraz hareket edeceğim hem de akşam için buzlukta neler var bakacağım."
"Sen mutfaktan uzak duruyorsun. Mete akşam için sipariş vermiş, yemek saatinde getireceklermiş, ısıtmakla bile uğraşmayacağız bugün."
Aylin, gidip Mete'nin yanaklarına birer öpücük kondurdu. "Affedildin." 
"Seni bilmesem ciddiye aldığını sanacağım. Hem seninle oyalandığım yeter, nerede güzellik. Resimlerine bakmakla olmuyor bu işler." 
"Uyuyor ama en çok yarım saate uyanır. Beslenme saati geliyor."
“Uyandığında severim, sonra karnını  doyurursun. Çok özledim.”
Aylin, eline geçen fırsatı iyi değerlendirdi. “Yemekten sonra size son planlarımı aktaracağım. Baştan söyleyeyim, itiraz kabul edilmez.”
“Size dediğine göre sadece bana değil, hepimize söyleyeceklerin var, öyle mi?”
“Elbette! Bu velet benim ama sorumluluk hepimizin.”
“Bana bak, beni korkutuyorsun.  Nedir bu takıntı?”
“Takıntı demeyelim. Bence terbir daha doğru bir kelime.”
“Sen de haklısın. Hadi güzellik uyanana kadar konuşalım biraz.”
Ülkü, çaylarla geldiğinde üçünü konuşmaya dalmış buldu. Mete’ye çayını verirken kısa bir an inceledi. Mete de ona bakıyordu. Karşılıklı gülümsediler, sonra diğerlerine çaylarını verdi. Yerine oturduğunda Mete’nin hala kendisine baktığını görmek içini bir hoş etmişti. 
Yemeğe kadar bir sürü konuyu kısa kısa konuştular, bebeği sevdiler, o yeniden uyuduğunda söylenen Aylin’i dinlediler. Gece uyumayacak, yine sabahlayacağım deyip duruyordu. Bir ara kocasının kaş göz işareti yaptığını görüp durdu.  ‘Ben ne yapıyorum, korkutup kaçıracağım’ diyerek sustu. Belli etmemek için bu kez güzel şeyleri anlatmaya başladı.  
“Evet, size söyleyeceklerim var. Tüm bu giriş o yüzdendi. İkiniz de söz vermiştiniz. Hatırlatırım.”
“Canım benim, kırk kere mi söz vereceğiz. İnan ben asla sözümden dönmeyeceğim.”
“Benim de dönmeye niyetim yok. Rahat ol.”
“Dönmeyeceğinizi biliyorum. Ben asıl başka bir şey istiyorum. İkiniz de her hafta bir gün mutlaka gelecek ve yeğeninizle vakit geçireceksiniz. Mücbir sebepler hariç kendinizi ayarlayın. Kızımın sonra yabancılık çekmesini istemediğim gibi, sizlerin de onun huylarını bilmenizi istediğim için böyle bir ayarlama istiyorum. İkiniz de düşünün ve hangi günlerin sizin için uygun olduğunu bildirin.”
“Aylin, ben zaten burada yaşıyorum farkındasın değil mi? Zaten çok yakınız ve her fırsatta göreceğimden eminim. Bence bunu Mete düşünsün. O kendine bir gün ayarlar.”
“Ülkücüğüm, şimdi buralardasın, yarın senin de kendi hayatın olacak, evleneceksin, çocuğun olacak, aa bak gerçi o zaman yeğenler birbirlerini sık görecek ama yine de ayarlama yapmalıyız. Benim içim anca öyle rahat edecek. “
“Anlaşıldı. Tamam ben düşüneyim, en uygun günümü bildirim.”
“Mete, sen de düşün.”
“Merak etme. Düşüneceğim.” Daha sonra Ülkü’ye dönüp sordu. “Sen daha ne kadar burada kalacaksın?”
“Aylin’den yakamı kurtarana kadar. Bana kalsa bu hafta sonu giderim evime ama o bir ay diye ısrar ediyor.”
“En az bir ay diyorum. Bana kalsa hep kalabilirsin de işte... senin de özel hayatın var.”
Mete, merakla bakınca içinen bingooo diye geçirdi.  
“Ne kadar düşüncelisin. Teşekkür ederim.”
Mete, merakını nasıl gidereceğini bilemediği için ikilinin konuşmasının devam etmesini istiyordu. Oysa tüm beklentilerinin aksine konu değişmişti. Ülkü’nün özel hayatında biri var mıydı? Yoksa bu özel hayat çok özel değil miydi? İnsan sevgilisinin başka bir evde bunca zaman kalmasına izin verir miydi? Arada buluşmaz mıydı? Akşamları hep karı kocanın yanında kalacak değildi ya, mutlaka çıkıyordu. Meraktan öleceğine Yüksel’e sorsa! Akradaşı hemen bir anlam çıkartır mıydı? Çıkartsa ne olacaktı? Zaten bir anlamı yok muydu? En azından düğünden beri aklından çıkmayan genç kadından hoşlandığını anlamış olurdu. Bunda da bir sakınca yoktu. Şu an ikisi de bekardı ve en azından kendi hayatında kimse yoktu. Tek öğrenmek istediği Ülkü’nün hayatında birinin olup olmadığıydı. Bunları düşünürken çayının soğuduğunu fark etmemişti. Yeni bir bardak çay almak için kalktığında diğer bardakların yeni dolduğunu görüp şaşırdı. Kendisi nerelere dalmıştı böyle? Kapının ağzına gidip Yüksel’e baktı. Arkadaşı nihayet kendisine bakınca başı ile gel diye işaret etti.
“Hayırdır? Çayı tek başına koyamıyor musun?”
“Çok beceriksizim, dökerim diye korktum.”
“Hadi söyle, ne var dilinin altında?”
“Bak, bu aramızda kalacak. Kimseye söylemeyeceksin.”
“Karımdan sır saklamam.”
“Eminim saklamıyorsundur ama bunu sakla. Ya da belki saklamana gerek kalmaz. En azından şimdilik sakla.”
“İyi tamam, kıvranma da sor ne soracaksan.”
“Ülkü...”
“Eeee”
“Ülkü’nün hayatında biri var mı?”
“Niye sordun?”
“Birini ayarlayacağım da, ondan.”
“Öyle mi? Ciddi misin? Tüh be.”
“Niye öyle dedin? Yoksa yeni biriyle mi çıkmaya başladı?”
Sesindeki panik Yüksel’in az önce söylediği birini ayarlayacağım cümlesinin dalga geçmek için kurulduğunu anlamasına yetmişti. İnsan başkası için ayarlayacağı birisinin elden kaçmasına bu kadar üzülmezdi. Emin olmak için “Galiba öyle bir ihtimal var. Benim patron görüşmek istiyor. Hatta bu hafta sonu için ikna etmeye uğraştı Aylin. Yanıtı bilmiyorum. İstersen bir onlar buluşsun, sonra da senin ayarlayacağın kişi ile buluştururuz. Seçeneklerin çok olması iyidir.”
“Senin patronla daha önce hiç çıktılar mı? İlk kez mi buluşacaklar? Yani baş başa olmasa da sizlerle birlikte falan bir araya geldiler mi?”
“Böyle, yemek, oturma falan gibi mi? Yok olmadı öyle bir şey. Ama biliyorsun bizimki yakışıklı adam. Maddi imkanları da gayet iyi. Daha önce hiç evlenmemiş, hatta hiç nişanlanmamış bile.”
“Ne demek bu? Ülkü geçmişti nişan nikah olan birini istemiyor mu?”
“Bilmem. Aklıma geldi diye söyledim. Sorarım, tabii senin tanıştıracağın kişinin eskiden böyle bir olayı varsa sorayım. Yoksa boşa kızın aklına bir de böyle bir kriter sokmanın gereği yok.”
“Yüksel, ben seni biliyorum, sen beni. Benimle dalga geçme. Kendim için sorduğumu anladın. Uyuz uyuz konuşma da yanıt ver. Şansım var mı?”
“Elbette var. Aylin çok sevinecek. Gerçi Ülkü ile seni konuşmak istediğinde eli boş kalmış hep ama bu umutsuz olmamıza neden değil. Arkadaşsınız diye konu etmiyor olabilir.”
“Ne yani beni hiç merak edip sormadı mı? Bu nasıl biri ya?  İnsan hiç mi merak etmez, demek ki hiç etkilenmemiş.” 
Yüksel, panikle arkadaşının yanılgısını düzeltmek istedi. “Belki Aylin bana söylememiştir. Acele karar verme. Hem zaten ben onun sana ilgi ile bakışını yakaladım. Sabırlı ol, mutlaka bilgi alırım benimkinden.”
“Tamam ama çok da açık sorma. Sadece şöyle bir araştır. İstenmeyen arkadaş olmak istemem.”
Konuşurken biten çaylarını yeniden doldururken Ülkü de boş bardaklarla gelmişti. “Mutfağı mesken tuttunuz. Karın seni merak etti, arkamdan ne işler çeviriyor diyor.”
İki adam birbirine bakıp gülümsedi. Aynı anda ikisi de “Hiçççç” dedi. Onların bu haline Ülkü de gülüp, “Kesin bir işler çeviriyorsunuz.” diyerek çayları doldurdu. 
Gecenin sonu geldiğinde Aylin Mete’yi uğurlarken yanıtını beklediğini söyledi. O da her hafta bir günü konuşarak ayarlamanın daha iyi olacağını söyledi. 
“Makul bir karar. Tamam ayarlarız.”
“İyi geceler herkese.”
**** 
Aylin, Yüksel’in söylediklerini dinlerken bir yandan da ağzını kapatıyor, gülme seslerinin Ülkü’ye ulaşmasını engellemeye çalışıyordu. 
“Oldu bu iş.”
“Evet, sormadı seni dediğimde nasıl bozuldu anlatamam. İyi oldu ona. Bunca zamandır doğru düzgün birini bulmasını bekliyorduk. Ülkü’den iyisini mi bulacak? Hem Ülkü de onu beğendiğini belli ediyor. Sen ondan bahsederken dinlemesi değişiyor.”
“Biliyorum. Gerçi o biliyor mu emin değilim. Ben yarın çalışmalarımı hızlandırıyorum. Artık oyalanmasın, benim kızıma oyun arkadaşı lazım. Hem bak iki sene sonra ikinci bebeği istiyorum, onlarınki de yetişirse ne güzel olur.”
*****

"Merhaba Ülkü, ben Mete. Telefonunu Yüksel'den aldım. Nasılsın?"
"Benim telefon numaram yok muydu sende? Gerçi niye olacaktı ki?"
"İşte böyle zamanlar için olmalıymış. Sesin keyifsiz geliyor. Ne oldu?"
"Bir şey yok. Bu akşam bizimkilerin evlilik yıldönümü ve bu deli kuzen beni illa evde istiyor. Bir gece gelmesem de olur diyorum, ben lohusayım, saçma..." Ne diyordu? Kuzeninin seks hayatını üstü kapalı da olsa bir erkekle konuşuyordu. "Çok affedersin, bir an ağzımdan çıktı kelimeler. Sen niye aramıştın?"
"Söyle ve kapat mı diyorsun?"
"Ben pot üstüne pot mu kırıyorum? Niye saçmalıyorum acaba?"
"Bilmem. Belki de ben aradığım için heyecanlanmışsındır?"
"Nerden..." 
"Nerden mi biliyorum? Çünkü ben seni aramak için epey kendimle savaştım. Ama aramak zorundaydım."
"Aramasaydın o zaman."
"Ne oldu? Ne dedim de kızdın?"
"Aramak için çok çabalamışsın ya. Ondan dedim. Aramasaydın. Zorunluluk olacak ne var ki?"
"Dur, dur yanlış anladın. Normal konuşabileceğimden emin değildim. Zaten ikimizin de şu konuşmaları halimizi anlatıyor. Bak şimdi en başa dönelim. Ben niye aradığımı söyleyeyim ve biz bu konuşmanın ilk kısmını hiç yapmamış olalım. Anlaştık mı?"
"Anlaştık. Dinliyorum."
"Az önce bahsettiğin yıl dönümüne ben de davetliyim. Bebeği kimseye bırakamayacakları için evde kutlamayı düşünüyorlardı. Ben de onlara bir yer ayırtmayı ve seni emrivakiye maruz bıraktığım için bu akşam bebeğe birlikte bakmayı teklif edecektim. Seninle konuşmadan onlara böyle bir sürpriz yapamayacağım için de seni aradım. Ne diyorsun?"
"Senin çok düşünceli bir erkek olduğunu söylemişti Aylin."
"Sen mi sormuştun, o mu anlatmıştı?"
"Ne önemi var?"
"Şöyle bir önemi var. O anlattıysa sen gerçekten hiç ilgilenmiyorsun benimle, sen sorduysan Yüksel'in ağzından kerpetenle aldığım 'sanırım bir iki kez senin hakkında konuşmuş' cümlesi doğru."
"Ben de sordum, o da anlattı."
"Bu daha güzel oldu. Teşekkür ederim. Pekala, akşam için yer ayırtayım mı? Bebeğe birlikte bakar mıyız?"
"Olur tabii. Onların bu geceyi dışarıda kutlaması çok iyi olacak. Sen bebek bakmaktan anlıyor musun? Geçen hafta, her hafta geleceğim dediğinde bunun bebek bakımı için olacağını da kabul ettin. Bilmiyorsan öğretirim."
"Tamam, anlaştık o zaman. Ben seni alırım. Bana iş yerini tarif et. Birlikte gideriz."
"Gerek yok. Ben giderim. Sen ne istersin? Yemek olarak yani."
"Ben alırım bir şeyler, sen söyle asıl ne istersin?"
"Sağlıklı olmayan bir şeyler... Mesela pizzaya ne dersin?"
"Kaçamak zamanı mı? Bana uyar."
"Anlaştık o zaman. Akşama görüşürüz."

***** 

Eve girdiğinde henüz Yüksel gelmemişti. Aylin, hazırlanmış, makyajını tamamlamaya uğraşıyordu. 
"Diyorum sana bu adam aşırı düşünceli. Hesabı da o ödeyecekmiş, Yüksel zor ikna etmiş. Neymiş, bizi çok seviyormuş, en iyi arkadaşlarıymışız ve bizim sayemizde mutluymuş! O yüzden de bize hediye olarak bu akşamı vermek istiyormuş. Bir şey anlamadım aslında. Kaç senedir tanıyoruz hiç böyle konuşmamıştı." Bir süre susup kuzenine baktı. "Anlat... Çabuk anlat, ne oldu? Senin yüzün de değişik."
"Biz galiba bugün Mete ile flört etmeye başladık."
"Biliyordummmmmm. En başından beri biliyordum. Düğünümde ona nasıl baktığını yakalamıştım. O uyuz nişanlısı olmasaydı şimdiye kadar çoktannn sizi evlenmiş görürdük."
"Hopppppp yavaş kızım ne bu? Atlı mı kovalıyor? Daha bir iki saat önce telefon da bir iki flörtöz cümle kurmuş olmamız evleneceğiz anlamına gelmiyor."
"Bak canım, ben bu işleri bilirim. Kim kiminle mutlu olur, hemen anlarım. O yüzden Mete'nin nişanı atıldığında çok sevinmiştim. Mutsuz olacaktı. Seni de kendim kadar iyi tanıyorum. İkiniz çok mutlu olacaksınız. Bak bu akşam bebek bakma provası bile yapacaksınız. Ohhh çok güzel bir gün. Düşünsene otuz sene sonra bile ilk flört ettiğiniz günü hiç unutmayacaksınız. Bizim evlenme yıldönümümüz olacak o gün."
"Seni prenses yormamış bugün. Nasıl bu kadar çok konuşabiliyorsun? Ve Aylin... umarım haklısındır. Sana belli etmeyeceğim diye çok uğraşıyordum ama eminim yakalıyordun. Ben bu adama sanırım aşığım."
"Elbette aşıksın. Sen birisine hiç ilgi göstermemeye çabalıyorsan mutlaka çok ilgileniyorsundur. Ve Mete konusunda o kadar az soru sordun ki ilginin ne kadar büyük olduğunu oradan anladım. Her şeyi dinledin, izledin ama soramadın. Artık sor. Rahat ol. Hatta bu akşam ona sor. Tabii benim güzel kızım sizi rahat bırakırsa."
"Tamam. Kuzen... sanırım size bu hediyeyi verme sebebi benim. Yani cümlelerin senin ağzından dökülüşü bana öyle hissettirdi. İnşallah yanılmam."
"Tabii ya, elbette ondan bu kadar keyiflidir. Tamam hadi, kocam gelmek üzere, şu rujumu sürüp, kızımı öpüp çıkıyorum. Allahım, insanın gözünün arkada kalmadan bebeğini emanet edebilmesi ne güzel."
"Dikkatli olun. Benim de aklıma soktun, korkuyorum sizlere bir şey olacak diye."
"Kötü düşünmek yok. Ben bu akşamı kast ettim."
"Hadi sür şu ruju artık."

***** 

"Gittiler mi?"
Elinde sular damlayan şemsiyesi ile kapıda dikiliyordu Mete.
"Evet, ver şunu, gölde boğulacaksın yoksa. Ne ara başladı da bu kadar şiddetlendi? Ben eve geleli anca yarım saat oldu. Bir şey yoktu." Bir yandan da elindeki şemsiyeyi küçük tuvalete bırakıyordu.
"Eve beş dakikalık yolum kaldığında başladı. Sen hiç camdan bakmadın mı?"
"Baktım, ama sonra prenses ağlamaya başladı ve ben de uzaklaştım. O yüzden şaşırdım." O kadar doğal konuşuyorlardı ki aynı doğallıkla ekledi "Aç mısın? Söyleyelim mi pizzaları?"

Masayı kuran Ülkü, kendi kendine gülüyordu. Amerikan servisler, su ve ayran bardakları, çatal bıçak... aşırı düzenli bir masa kurmuştu. Pizza yemeyecek olsalar bir de mum yakabilirdi. Pizzalar gelip Mete mutfağa geldiğinde keyifle gülümsedi. 
"İşte en çok bu yönünü beğeniyorum. Ne olduğu, ne yendiği önemini yitiriyor. Her şeyi şölene çeviriyorsun."
"Sanırım senin hakkında ilk öğrendiğim masa düzenini sevdiğindi."
"Az önce sen de aynı şeyi hissettin değil mi? Sanki bu konuşmalar çok doğaldı, her akşam ben eve geliyorum ve sen kapıyı açıyorsun, hatır, hava durumu ve açlık konuşuluyor...Seni bilmiyorum ama bana çok güzel, çok keyifli, çok huzur dolu geldi."
"Aynı şeyleri hissettim. Tuhaf ama bugüne kadar birbirimizle böyle konuşmamış, belli bir yerden öteye geçmemiştik. Bugün ne oldu?"
"Üç şey kafama dank etti. Bir gençleşmiyorum, iki geçmişte yaptığım hataları tekrarlamak istemiyorum, üç aşkı kaçıramam. Işte böyle düşününce de Yüksel'in verdiği bilgi kırıntıları ile harekete geçtim. Acele ettiğimi düşünebilirsin. Elbette birbirimizi tanıyacak, anlayacak, sorunları çözerek devam edeceğiz. Ama artık beklemek yerine yol alalım istiyorum."
"Ben de. Ne yapacağımı bilmiyor, bir ışık bekliyordum sanırım. Aslında daha Aylin'in ilk bebek emanet etme söylevlerinde beklemeye başlamıştım."
"O zaman daha fazla beklemek yok. Bugünden itibaren biz bir ilişkinin içindeki iki kişiyiz."
"Net olalım diyorsun!"
"Ben böyleyim. Açık, net, dolambaçsız. Hep de öyle olacağım, söz veriyorum."
"Sevindim. Ben de öyle olacağıma söz veriyorum."

***** 

"Anne, anneannemle dedemin nasıl tanıştığını anlatır mısın?"
"Kaçıncı kez dinleyeceksin?"
"Hiç önemli değil. Ben de kendi torunlarıma anlatacağım."
"Annem ve kuzeni Aylin Teyzem, yıllar önce bir söz vermişler birbirlerine. Önce Aylin teyze tutturmuş, ben ölürsem bebeğime bakacağına söz ver diye... Sonra da babamı ikna etmişler. İkisi de o ara bekar, ama bebek bakalım derken aşık olmuşlar. Sonra ben, kuzenler, benim kardeşlerim derken işte şimdiki kalabalık aile olmuşuz. Detayları biliyorsun o kısımları bir daha anlatmayacağım ama bu ailenin bir geleneği var, bir söz verildi mi tutulur. Sizler de kuzenler olarak birbirinize bir gün böyle sözler verebilirsiniz. Sonra her ne olursa olsun hayatta kalmaya çalışın." Yerinden kalkarken kızına bakıp, "Birazdan mutfağa yardıma geliyorsun, bu akşam büyük aile yemeğimiz var. Aylin teyze ile Yüksel eniştemizin ellinci evlilik yıldönümlerini kutlayacağız. Masa mükemmel olmalı, dedeniz masa konusunda titiz biliyorsunuz. Ne Ülkü, ne Mete sultan düzeni olmayan masaya oturmuyor."
Genç kız annesinin arkasından seslendi. "İyi de anne, dedemle anneannem evleneceklerini anladıkları gece pizza yememiş miydi?"
"Onların mutluluğunun sırrı da bu. Yine de o pizza düzenli bir masada yenmişti."





2 yorum: