9 Temmuz 2016 Cumartesi

Temiz İş - Tek Bölüm

İşte beklediği konuma gelmişti! Terfisinin iki sene gecikmiş olması önceki yöneticinin taraf tutan, torpilci yapısından kaynaklanmıştı. O zamanlar başka şirketlerden teklif edilen işleri kabul edebilirdi ama şimdi olduğu yere gelmek için daha çok çalışması ve belki de daha çok vakit kaybetmesi gerekirdi.  
Bu akşam terfisinin kutlama yemeği vardı. Bölge Satış Müdürü olarak, şirketin üst düzey yöneticilerine bir adım daha yaklaşmıştı. Geç saatlere kadar süren çalışmalarının, tatil dinlemeyen programlarının neticesiydi bu. Hedefini koymuş, başarmak için kendisini ve ekibini bazen olağanüstü şartlarda çalıştırmıştı.
Organik ürünler satan gıda firmasında satış rakamlarını yükseltmek güçtü. Çünkü normal üretilen gıdaların bazen üç, bazen beş katı fiyatlara satılan yiyecekler herkesin bütçesine uygun değildi.

İlkesi; ‘Zoru başarırız, imkansız zaman alır!’ olan Noyan başarmıştı.
Yeni bürosu ve eski sekreteri ile kısa sürede yeni başarılara imza atacaktı. Eski ekibinden kendisi ile birlikte gelen satış müdürlerinin de katılacağı yemek önemliydi. Genel müdür ve Yönetim kurulundan birileri de orada olacaktı.
Keyfi yerindeydi.
***
Yedi yıllık sekreteri Selma, masasındaki evrakları düzenliyordu. Uzun zamandır bekledikleri terfi gelince o da yeniden İstanbul’a dönüş yapmıştı. Bunda yazar olan eşinin iş gibi bir engelinin olmaması büyük etkendi. Üstelik maaşı artacak, hatta ev kirası ve faturalarının belli bir bölümü şirket tarafından karşılanacaktı. Çünkü artık o da yönetici sekreteri, ah hayır yönetici asistanı olmuştu! Kendi emrinde iki sekreter çalışacaktı. Bu yeni düzenden hoşlanmıştı. Elindeki işlerin listesine baktı.
Noyan’ın takım elbisesi temizlemeye verilmişti. Taşınırken çoğu kırışmış ve biraz tozlanmıştı. Yeni takım almasını söylemişti ama üstüne göre kıyafet bulmakta ne kadar zorlandığını biliyordu. Spor yaparak geliştirdiği göğüs ve kol kasları yüzünden gömlekleri ve takımları hep özel dikim oluyordu. Eve giderken alabilmesi için yeni tutulan eve en yakın yerdeki kuru temizleme firmasına vermişti takımı. Küçük bir dükkanda iki kadın çalışıyordu. Askılardaki kıyafetleri incelemeden bırakamamıştı. Bu huyuna kızsa da elinden daha azı gelmiyordu. Patronu gibi kusursuzluk ilk sıradaydı.
Telefonu çalınca az önceki düşünceleri bir kenara bırakıp iş tavrına geri dönüp ahizeyi kaldırdı. Kısa konuşmanın ardından hemen yerinden kalkıp genç adamın kapısını çaldı.
“Noyan, benim hemen hastaneye gitmem lazım. Alp’e araba çarpmış. Hastanedeymiş.”
“Ne? Nasıl iyi mi?”
“Onunla konuştum. Sesi iyi geliyor ama ayağını kırmış.”
“Hadi çıkalım. Ben seni götüreyim.”
“Şoförlerden biri bırakır. Senin görüşmelerin var. İyi zaten belli. Telefonda dalga geçiyordu. Sadece eve götürmek için beni istiyor.”
“Selma, ne olursa ara beni tamam mı?”
“Tamam, teşekkürler. Ah takımın… Noyan, bizim evin yerini biliyorsun. Senin evin üç sokak arkasında… İşte o sokağın başındaki apartmanın altında küçük bir kuru temizlemeci var. Takımın orada. Fişi de masamın üstünde. Çok üzgünüm ama sen almak zorunda kalacaksın.”
“Çok ağrısı olmazsa yemeğe gelin.”
“Canı tatlıdır ama o gelemese de ben gelirim.”
“Para lazım mı?”
“Özel sigortası var. Tekrar teşekkürler. Çıktım.”
***
Noyan, Selma çıktıktan sonra yeni düzenlenmiş odasında gözlerini gezdirdi. Hayatında büyük değişiklikler oluyordu. Akdeniz bölge sorumlusuyken aldığı terfi ile Marmara Bölgesi satış müdürü olmuştu. İşi hem daha kolay hem daha yorucu olacaktı. Ailesi ile görüşebileceği zamanlar artacaktı. Bu elbette annesinin ‘evlenme yaşın geçti gidiyor’ sözlerini daha sık duyacağı anlamını taşıyordu.
Haklıydı. Artık evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyordu. Kaba bir hesapla iki sene sonra çocuk sahibi olsa, kırk yaşına geldiğinde çocuğu okula yeni başlayacaktı. Onunla kaliteli zaman geçirmesi için yaşının çok da ilerlememiş olması gerekiyordu. Akşamki yemeği bu yolda atılmış ilk adım olarak değerlendirmeliydi. Katılanların kızlarına alıcı gözü ile bakmak ayıp olacaktı ama konumuna ve yaşam standartlarına uygun birisini bulmak çok daha mantıklıydı.
Gelen telefonlar ve tebrik için kapısını çalanlar ile geçen öğleden sonra yormuştu. İş yapsa bu kadar yorulmayacağını biliyordu. Araya sıkıştırılmış iki üç küçük iş telefonunu işten sayamazdı. Asıl yeni çalışma temposu pazartesi günü başlayacaktı. Bu cuma akşamını felekten çalınmış bir gece olarak düşünmeliydi.
***
Tarif edilen kuru temizlemeciyi kolaylıkla buldu. Büyük bir firmanın şubesi olarak düşünmüştü. Fişe baksa olmadığını anlayacaktı ama buna gerek duymamıştı. Selma buraya verdiyse mutlaka incelemiş olmalıydı. Camda fiyatlar asılıydı. Semtin yapısına göre fiyatların cazip olduğunu söyleyebilirdi.
Kapıyı açınca küçük bir çan sesi duydu. Elindeki fiş ile tezgaha doğru yürürken kısaca etrafa göz attı. Olukça eski bir yer olduğunu anlamak için duvarlarda asılı çerçeveli belgelerin sararmış kağıtlarından başka bir kanıt yoktu. Makineler moderndi. İçeride kimyasal kokusu yoktu. Her yerde asılı kıyafetler, beğenilen iş yaptıklarının kanıtıydı.
Orta yaşlı olduğunu tahmin ettiği bir kadının başka bir kadına dantellerin olduğu bir grup el işini paketlediğini gördü. Kadınlar çeyiz olduğunu nihayet anladığı şeyler üzerine konuşuyordu. Kendisi için ne kadar uzak bir konuydu. Bir de telefon konuşması sesi geliyordu. Telefon olmalıydı çünkü tek taraflı bir konuşma dinliyordu!
“Size, gelinliğin koltuk altının yırtık olduğunu söylüyorum. Getirdiğinizde de öyleydi.”
“…”
“Bakın, boşa inat ediyorsunuz, hem bizdeki hem sizdeki fişin üstünde bu yırtık not edilmiş durumda. İsterseniz biz tamir ettirelim parasını ödeyin isterseniz alın kendiniz tamir ettirin. İade ederken sorun yaşamayın.”
Gelinlik iade mi edilecekti? İyi ama neden? Düğün iptal mi olmuştu acaba?
“…”
“Ne demek ödemem? Kendi hatanızı bize mi mal edeceksiniz? Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Gerekirse o günkü kamera kayıtlarımızı izlettiririm. Tamir ettirmiyorum. O hali ile alın ve iade ederken fahiş fiyat kesecek olan firma ile kapışın.”
Gelinliklerin pahalı olduğunu biliyordu ama tamirin fahiş fiyatlı olmasını anlamamıştı. Bu işler çok pahalıydı demek ki.
“…”
“Size elinizdeki fişte de yazılı olduğunu söyledim. Bunu en başta konuştuğumuzu çok net anımsıyorum.”
“…”
“Fişinizin kaybolması sorunumuz değil. Otuz gün içinde gelinliği almazsanız, ben o yırtık yeri onartır ve ikinci el gelinlik satanlara, tüm masraflarımın üstünde bir fiyata satarım. Karar sizin.” Bu kez sesi intikam alan ama bunu gülümsemenin ardına saklayan bir tını edinmişti. Noyan da farkında olmadan bıyık altından gülümsemişti. 
“…”
“Pekala, o zaman fişiniz ile gelip gelinliği teslim alın, sonra da vereceğim adresteki terziye götürün. Pazarlığınızı orada yaparsınız.”
Artık ses haklılığı ve kararlılığı belli ediyordu. Noyan, o eski küflenmiş ‘müşteri daima haklıdır’ klişesinin artık yıkıldığını her yerde görebiliyordu. Haklılık gerçekten elde edilmişse savunulmalıydı. Terbiyesizlik ve arsızlık bunu sağlamak için kullanılmamalıydı.
Noyan tüm konuşmayı dinlediğini kendine itiraf ediyordu. Aslında özel bir konuşmaydı ama dükkan küçük, ses yüksekti. O yüksek ses genç bir kadına aitti. Selma zaten iki kadının çalıştığını söylemişti. Diğer kadın az sonra beklediği tezgaha geldi. Paket yapan kadının genç kopyası gibiydi. Saç rengi hariçti elbette. Çünkü diğer kadın açık kahverengi saçlıydı. Anne kız olma ihtimalleri çok yüksekti.
Noyan’a bakıp sanki az önce sinirle konuşan o değilmiş gibi gülümsedi. İki yanağında da gamzeler belirmişti. Gür, siyah ve kulak hizasında kesilmiş saçları ile çok güzel gözüküyordu. Üstünde diğer kadının da giydiği önlüğün aynısından vardı. Vücudunun ince olduğundan başka belli olan hiçbir şey yoktu. Noyan kısacık anda iki kadının da zayıf ama güçlü yapılara sahip olduğunu gördü.
Yaşlı olan… ki pek de yaşlı durmayan kadın paket yaparken aynı zamanda müşterisi ile muhabbet ettiği için henüz işi bitmemişti. Kendisini ilk gördüğünde gülümsediğinde onun da gamzeleri olduğunu anımsamıştı Noyan.
“Nasıl yardımcı olabilirim?” İşte yine gülümsemişti.
Noyan bir anda dilinden dökülenlere mani olamadı. “Kaybolmamış fişim ile yırtıksız takımımı almaya gelmiştim.”
“Vaktiniz olsa sizinle o kadının dedikodusunu yapmak isterdim ama aceleniz varmış gibi gözüküyorsunuz!”
Noyan neredeyse kahkaha atacaktı. Dinlediği için kızacağına kendisine uymuş konuşmaya devam ediyordu.
“Haklısınız acelem var. Ama bir gün dinlemek için vakitli gelirim. Ama tek sorum var. düğün iptal mi oldu? Gelinlik neden iade edilecek?” O sırada arkadan gelen ayak sesleri ile başını kıyafetlerin arasında kaybolmuş koridora çevirdi. Uzun boylu ince yapılı bir adam çıkmıştı oradan. Genç kızın başını çevirip bakmasından sonra gelen adam ile el ve dudak hareketleri ile konuşmasını izlemeye başladı. Genç kız söyleyeceklerini bitirdiğinde gülümseme ile adama gamzelerini sunmuştu. Noyan yine gözlerinin oraya takıldığını anlayınca utandı kendisinden.
Genç kız, hızlı konuşmanın ardından fiş ile hemen takımı bulup getirmişti. Bir de beyaz gömlek temizletilmişti. Onu da alınca akşam için bir yere gideceğini anlamıştı. Şanslı bir kadın ile yenecek güzel bir yemek...  Bunu hep yapıyordu. Kıyafetlere göre insanlara hayatlar biçiyordu. Bazen bundan keyif alsa da çoğu zaman hoşlanmadığı senaryolara aklı kayıyordu. Şu an da pek hoşnut değildi düşündüğünden.
“Kusura bakmayın beklettim sizi. Aceleniz olduğunu söylemiştiniz oysa.”
“O kadar da acil değildi. Sorun yok. Ama hala yanıt bekliyorum.”
“Ah, anımsadım. Düğün yapıldı. Burası iş alanları olarak yeni gelişti ama eskiden beri burada oturan orta sınıf hayat süren büyük bir kesim var. onlar hala gelinlikleri kiralıyor ya da üstlerine göre diktirip sonra geri veriyorlar. Böylece ucuz oluyor. Devir ekonomi devri.”
 “Anladım. Böylece bana para vermeden gidemeyeceğimi de anımsattınız. Borcum ne kadar?”
Elindeki takımı ve gömleğini kuru temizleme poşeti ile alıp arabasına yürürken gülümsüyordu. Ne güzel gamzeleri vardı. Adı neydi acaba?
***
Yemek, tahmininden daha neşeli geçiyordu. Başka terfiler de vardı ve herkesin yüzünde gülücükler dolaşıyordu. Geç de olsa Selma da gelmişti. Zaten eve yakın bir yerdeydi yemek. Şirketin politikalarından biriydi bu da. Ev işe, mekanlar işe, iş, iş merkezlerine yakındı. Vakit artık İstanbul için büyük sorundu.
Noyan, tek başına kaldığı kısacık an etrafı izlemeye başladı. O yüzlerdeki gülümsemelerin sahteliğini inceledi. Yeni terfi alanlar bir üst basamağa yaklaştıkları için mutluydu ama aynı zamanda birilerini geride bıraktıkları için de egoları şişmişti. Kendilerinin üstünde olanların ise yüzlerindeki gülümsemenin ardında ‘yerime talip olanlar bunlar’ ifadesi saklıydı. Kariyer yolu açık olan işlerin şaşmaz kuralıydı bu. Her gülümsemenin ardında bir hırs ve nefret gizliydi.
Yanına yaklaşan genç kadına çevirdi bakışlarını. Uzun topukların üstünde, iyi bir markanın takımının içinde bakımlı saçları ile kusursuz bir görüntüye sahipti. Az önce tanışmıştı. Yeni işe alınmış İnsan Kaynakları Bölüm Başkanıydı. Yüzündeki samimi ifadenin aslında sahte olduğunu uzman gözler anlayabilirdi. İşi personelle görüşmek olan birisinin olmazsa olmazıydı bu. Çoğu zaman ifadesiz, gerektiği zaman içten ve samimi! Yani duygularını gizlemekte uzman…
“Güzel bir parti.”
“Evet, tahminimden güzel ve eğlenceli. Samimiyetin bu kadar bariz olduğu yemekleri unutmuşum.”
Genç kadın gülümsemesini biraz daha genişletti. Çok güzel dişleri ve o dişlerin bir kısmını seksi bir şekilde örten dolgun dudakları vardı. Noyan, bakışlarını zorluklar dudaklarından gözlerine çevirdi. Etkileyici gülümseme biraz şekil değiştirmiş gibiydi. Sanki ‘anladım ve sana katılmaya niyetliyim’ diyordu.
Kısa bir an düşündü. Sonra bunun olmaması gerektiğine karar verdi. Aynı iş ortamında yaşanan ilişkileri doğru bulmazdı. Sonraki adımlarını daha mesafeli hale getirip tavrını netleştirdi. Genç kadının bunu da anladığı bakışlarından belli oluyordu. Israrcı olmaması konumunu düşünmesindendi.
Noyan, yeniden gözlerini partiye dönüşen yemekteki davetlilere çevirdi. Kimisi kokteyl masalarında konuşmaya dalmış kimisi yemek masalarında muhabbete devam ediyor kimisi de çalan müziğe uymuş dans ediyordu. Nihayet dansa kaldırabileceği birisini bulmuştu.
Yönetim kurulu üyelerinden birinin kızıydı. Adımını attığı an vazgeçti. Bir ilişkiye başlar ve yürümezse sonra neler olacağını biliyordu. Böyle şeylerle uğraşamayacaktı. Aile kurmak istiyordu ama böyle değil. En azından işinin akıbetinin ne olacağını düşünmeyeceği bir ilişki olmalıydı. Yaşı geri gitmediğine göre, yeni iş imkanlarının bu kadar iyi olmasını bekleyemezdi. Bir ailenin geçimini düşünecekse işinin güvenliğini kendi sağlamalıydı. Devir ne kadar değişirse değişsin erkeklerin öncelikleri değişmiyordu. Ailesine bakabilmeliydi…
Yatırımlarını düşündüğünde uzun zaman idare edebileceğini biliyordu ama aksilikleri de hesap etmesi gerekiyordu. Yemek artık onun için tatsız bir hal almıştı kendi düşünceleri yüzünden kaçan tadını yine kendisi geri getirdi. Aklına gelen gamzeler yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi.
***
Bir ay sonra elinde bir sürü kıyafet ile temizleyicinin önünde duruyordu. İçeri baktığında genç kızın uzun boylu bir erkekle konuştuğunu gördü. Üstelik flört ediyor gibiydiler, başları çok yakında ve gülüyorlardı. Ellerine hiç dikkat etmemişti. Evli miydi acaba? Belki de nişanlısıydı o adam?
Kapının sesini duyan genç kız başını kapıya çevirmişti. Yüzünde yine güzel bir gülümseme ve iki gamze vardı. Diğer erkeği bankonun önünde bırakıp kendisine doğru yürüdü.
“Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?”
Ah işte bu çok güzel! Kendisini unutmuştu. Neden anımsayacaktı? Birkaç dakikasını alan bir müşteriyi anımsaması için neden var mıydı?
“Burada beş takım elbise var. On iki tane de gömlek.” İçlerinden iki gömleği ve bir takımı ayırıp, “Bunları akşama alabilir miyim?” diye sordu. Onu zorlamak istemişti. Neredeyse öğlen olmuştu. Bir saatte kuru temizleme yapılabiliyordu. Acaba yarım saat kırk beş dakika sonra almak istiyorum dese daha mı iyi olurdu? Saçmalıyordu. O kıyafetlere yarına kadar ihtiyacı yoktu. Pazar öğleden sonra yola çıkacaktı. Valizini cumartesi yapacaktı ve onlar da o valize girecekti. Ama o an öyle söylemek çok hoşuna gitmişti. En azından şu adamla daha fazla vakit geçiremeyecekti.
Genç kız kıyafetlere baktı. Diğer erkeğe dönüp, “Emel’e selamlarımı ilet. Bebeği en kısa sürede göreceğim. Ben gelene kadar yiyebileceğim kıvama getirsin lütfen. Çok küçük olunca dişimin kovuğuna gitmiyorlar. O yüzden biraz ara verdim görmeye.” Adam ona eğilip, “Sen onun halasısın yemeye kıyamazsın.” Deyince Noyan duyduklarını düzene sokmaya çalıştı. Hala… Yani kardeş…
“Ah beni bu kadar iyi tanımak zorunda mısın? Hadi git şimdi işim var.” Adam kapıya doğru döndüğünde yüzünde hala gülümseme ve kız kardeşiyle bir örnek gamzeler vardı.
Rahatlamıştı. Nedenini bilmiyordu ama rahatlamıştı. Ağabeyi ile konuşuyordu!  Bu hoşuna gitmişti. Kendi getirdikleri ile ilgilenmeye başladığını görünce az önce sorduğu sorunun artık gereksiz olduğunu söylemek istedi. Evde daha bir sürü takımı vardı. Acil bir durumda onlardan yanına alabilirdi. Gömlek için de aynı şey geçerliydi. Sonra vazgeçti. Akşam gelecek, hazır olanları alacak ve onu yeniden görecekti. Ayrıca ertesi gün gelecek yine görecekti.
Aradan geçen bir aylık süre içinde Selma onun için iki kez daha buraya uğramıştı. Kendisi gelmek istese de bundan hep vazgeçmişti. Çıkacağı iki haftalık yolculuk öncesi onu görmek istediğine karar vermiş ve gelmişti.
Genç kız tüm parçaları tek tek kontrol etti. Sipariş fişine yazdı. Lekeli olan yoktu. Genç kız bunu not ederken, Noyan’ın aklına arabadaki kravatlar geldi. “Bir dakika,” diyerek hemen arabasına gitti. Elindeki poşette bir sürü kravat vardı. Aslında pasaklı bir adam değildi ama bir hafta içinde üç tanesini yemek lekesi, birini kahve lekesi yapmıştı.
“Asıl sorunluları unutmuşum. Bunların çoğunda leke var.”
O konuşurken genç kız da tüm kıyafetlerin ceplerine tek tek bakıyordu. Birinden çıkarttığı kartviziti üstüne bile bakmadan kendisine uzattı.
“Kontrol ettiğimi sanıyordum. Teşekkürler.”
Genç kız kendisine mesafeli davranıyordu. “Genelde bir yerlerde bir şeyler unutulur. Merak etmeyin biz kontrol etmeden temizlemeye başlamayız.”
“Teşekkürler. Gelinlik ile ilgili sorunu çözdünüz mü?”
“Ahha dedikodu yapacaktık ama unuttunuz sanmıştım.”
‘Unutmamış’ İkisinin de aklından geçen buydu. Doğal olarak arkasından da gülümseme gelmişti.
“Sonuç?”
“Sonuç şu, gelinliği alıp terzimize götürdü ve onu biraz çıldırttıktan sonra bütçesini sarsmadan istediğini aldı. Ve emin ol bundan sonra her gerektiğinde bizim kapımızı çalacak.”
“Satış sonrası hizmetimiz iyidir diyorsun!”
“Bu işlerden anlıyorsun.”
“Evet, satış müdürüyüm.”
“Çok güzel…” Sanki başka şeyler de söyleyecekmiş ama susmuş gibi geldi Noyan’a. Baskı yapsa öğrenebilir miydi? Vazgeçti. “Güzel ama yorucu bir iş. Bu arada ben Noyan Çandar.” İşte şimdi adını öğrenecekti.
“Memnun oldum Noyan Bey. Ben de dedikoducu Pelin.” Soyadını söylememişti. Dükkanın adı Temiz Kuru Temizleme idi. Bu kadar rastlantı olamayacağına göre soyadı başka olmalıydı. “Pelin ne?”
“Pelin Temiz.”
“Soyadınıza göre mi iş kurdunuz?” Bekardı… Ama bunu söyleyemeyeceğine göre… Gülümsemeye başlamıştı.
“Hayır, soyadımızı işimize göre almışız. Büyük büyük babam kurmuş bu işi. Elbet çok ilkel makineler ile ve küçücük bir kapasite ile.”
“Çok fazla büyütmemişsiniz.”
“Bu cümlede aşağılama mı var?”
“Hayır, hayır sakın öyle düşünme. İsteseydiniz büyütebileceğiniz bir iş kurmuşsunuz. Tercihleri sorgulamak bana düşmez.”
“Babam, okuyamadı. Görmüştünüz sanırım. Konuşamıyor. Eskiden eğitimde engellilere çok fazla imkan yoktu. O da dedesinin, babasına bıraktığı işi devraldı. Sonrası da ortada. İsteseydi şube açabilirdik ama hepimizi yakınında istiyor. Annem ve ben onunla konuşabiliyoruz. Bizler başka dükkanlara geçsek o burada yalnız kalacak ve sıkılacak. Hiçbirimiz bunu istemeyiz.”
“Haklısın. Çok doğru bir karar vermişsiniz. Neredeler bugün?”
“Babam arkada ütü yapıyor. Annem ise akşam yemeğini hazırlamak için eve gitti. Sakin bir gün.”
“Bir de ağabeyin var sanırım!”
“Evet, Polat ağabeyimin adı. Bir de Eda’cığım var. Ah tabii Emel de var ama o ağabeyimi çaldığı için benim tarafımdan aforoz edildi. Eda’yı doğurmasaydı asla affetmeyecektim.”
“Belli.” Bu kız rahat rahat konuşuyor muydu hep böyle? Her gelen bekar erkeğe anlatıyor muydu? Sanki iç sesini duymuş gibi, “Çok konuştum. Şunları temizlemeye başlasam iyi olacak. Akşam kaç gibi hazır olsunlar?”
“Yedi alsam? Kapatıyorsunuz o saatte ama ancak gelebilirim.”
“Olur. Diğerlerini yarın mı alacaksınız?”
“Evet, Pazar günü yola çıkacağım. Hepsi yanımda olmalı.”
“Uzun bir yolculuk olacak sanırım.”
“İki hafta sürecek. Tüm Marmara’yı dolaşacağım.”
“İş gezisi… Kolay gelsin size.” Git mi diyordu? Noyan, zaten çok bile kaldığının farkındaydı ama yine de biraz daha konuşmak istiyordu. Her istediğinin olmayacağını bilecek yaştaydı.
“Akşama görüşürüz. Sizlere de kolay gelsin.”
***
Küçük dükkandan çıktıktan sonra biraz etrafta dolaştı. İş toplantısı için buluşacağı yere gitmeden önce neredeyse bir saati vardı. Biraz daha dolaşmayı istemedi. Vitrinlere bakarken spor malzemeleri satan bir yeri görüp girdi. İhtiyacı olan bir şey yoktu ama bakabileceği en iyi yer de burasıydı. Dükkandan çıktığında yeni bir eşofman takımı ve ayakkabısı olmuştu. Kendisini şımartmak buydu işte.
Saat yaklaşıyordu. Artık buluşma yerine gidebilirdi.
***
Saat yediye geliyordu. Pelin, heyecanlanmaya başladığını hissetti. Üstünden zaman geçip bir daha kapısı çalınmayınca göremeyeceğini düşünmüştü. Bugün kapıdan girdiğini görünce heyecanlanmış, belli etmemek için ağabeyi ile konuşmaya devam etmişti. Tamamen iş amaçlı geldiğini tahmin ettiği için mesafeli de davranmıştı. Ama önceki konuşmayı unutmamış olması biraz rahatlatmıştı.
Tüm öğleden sonra tek başına çalıştığı için sık sık düşünmüştü Noyan’ı. Şimdi ise heyecanı artmış kapıdan girmesini bekliyordu. Yediyi on geçe gelmişti. Acele ettiği belliydi.
“Geçe bırakmadım umarım? Toplantı tahminimden uzun sürdü. Arayıp haber vermek istedim ama…”
“Geç kalmadık. Yedi buçukta kapatıyoruz zaten.”
“Kapıda yedi yazıyor!”
“O geç kalınmasına engel olmak için.”
“Güzel taktik.”
“Evinize gidecek vaktiniz yoksa üstünüzü arkadaki odada değiştirebilirsiniz. Toplantı uzayınca zaman kaymış olabilir.”
Bir an düşündü, neden böyle bir teklif yapıyor olabilirdi? Tabi ya, ona akşama lazım demişti. Yalanı yakalanacaktı neredeyse. “Teşekkürler ama akşamki programa gecikmem. Daha vaktim var.”
Cüzdanını çıkartırken bir de kart çıkarttı. Arkasına özel cep telefonu numarasını yazdı. “Bir daha gecikirsem numaram bulunsun. Arayıp beni taciz edebilirsin böylece.”
“Bu cümleden sonra kesinlikle aramayacağım belli oldu.”
“Şakaydı.”
“Biliyorum. Yine de aramayacağım.”
“Neden?”
“Aramamı gerektirecek ne olabilir ki?”
“Hatır sorabilirsin.”
Pelin önce şaşkınlıkla baktı sonra da kahkaha attı. “İşte bu kesinlikle taciz olur.”
“Peki, ben de seni taciz etme hakkına sahip olursam? O zaman da aramaz mısın?”
Pelin biraz düşündü. Bu bir teklifin başlangıcı gibiydi. Kendisi ile flört ediyordu bunu anlamak için dahi olması gerekmiyordu. Ama ya sonra? Sonrasını düşünmekten vazgeçti.
İş önlüğünün cebinden telefonunu çıkarttı. Kartın arkasındaki numarayı tuşladı. Noyan cebindeki telefonun çaldığını duyup gülümsedi.
“Sizi evinize bırakayım mı? Arabanız var mı?”
“Arabamız var ama işe araba ile gelmiyoruz. Benzinden tasarruf yapıyoruz. Yine de teşekkür ederiz. Babam bu teklifi duyunca pek mutlu olmaz.”
“Neden?”
“Asansöre araban sığmayacağı için.” Noyan şaşkın bakışlarla duyduğunu anlamaya çalışıyordu. “Ağzını kapa, üst katta oturuyoruz. Gerçi sekizinci kata kadar merdivenden çıktığımız zaman pek memnun kalmıyoruz ama asansör çalıştığı sürece halimizden memnunuz.”
“Nihayet anladım. Şanslısınız. Dükkanın üstünden ev bulmak ya da evin altında dükkan bulmak güçtür.”
“Biz de çok zorlandık. Eski binayı yıktırtmak için epey uğraş verdik. Sonra buraya bu ikiz apartmanları yaptırdık. Bu ve yandaki binanın toplam altı dairesi babamla anneme ait.” Bunu niye söylemişti ki? Ah evet işi büyütmediklerini söyleyip biraz küçümsemişti. Bilinçaltı ne kadar haindi!
“Vavvv, bu semtte bu kadar daire sahibi olmak iyi olmalı?”
“Kirasını geciktiren kimse olmaz. Şanslı adam babam!”
“Şanslı olduğu belli. Çok tatlı bir ailesi var.” Bu para pulla ilgili bir yanıt değildi. Pelin gülümsedi.
Daha çok konuşmak istiyordu ama bahsedilen adam arka taraftan gelmişti. Kızı ile yine işaretlerle konuşmaya başlayınca saat göstermelerinden kapatmak üzere olduklarını anlamıştı.
Pelin babasını tanıştırınca gamzelerin kaynağı ortaya çıkmıştı. Annesi gibi babası da genç gözüküyordu. Saçının siyah rengi de babasındandı.
“Seni daha fazla tutmayayım. İyi akşamlar. Yarın öğleden sonra uğrar alırım kalanları.”
“İyi akşamlar.”
***
Cumartesi dükkan o kadar yoğundu ki Noyan birkaç cümleden fazlasını konuşmaya fırsat bulamadı. Ödemeyi yaparken Pelin kendisine iyi yolculuklar dilemiş, dikkatli gitmesini söylemişti.
Pazar günü yola çıkmış ilk durak olarak Bursa’ya ulaşmıştı. Oteline yerleştikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkmaya karar verdi. Fazla geç saate kadar kalamayacağı için gezmeyi sonraya bıraktı.
Pazartesi sabahı toplantıları başlıyordu.
Eli telefonunda birkaç kez aramayı düşünse de vazgeçmişti. Henüz arayacak kadar yakın değildi. Üstelik daha dün görüşmüştü. Ama sesini duymak istiyordu. Yine de kendisini dizginledi. Saat henüz dokuz olduğunda odasına gelmişti. Televizyonu açıp kanalları karıştırırken bir yandan da duş için soyunuyordu. Havanın sıcak olmasından istifade edip ılık bir duş ile rahatladı. Sabah erken kalkacak ve spor yapacaktı. Saatini altıya kurup oda servisinden kahve istedi. Sonra da yatağına uzandı. Eli yine telefonuna gitmişti. Ne yapacağını bilmez vaziyette ekrana bakarken yeni bir mesaj geldiğinin sinyali ile sıçradı. Bu kadar dalgın olduğunu anlamak komik gelmişti. Mesajı açtığında ise gülümseme tüm yüzüne yayıldı.
‘Tacizcin iş başında. Umarım sağ salim ulaşmışsındır?’
Merak etmişti… Ne yol yorgunluğu ne de uzun sürecek iş seyahatinin sıkıntısı kalmıştı.
‘Ulaştım. Seni aramamak için kendimle savaşıyordum.’
‘Neden? Taciz eden ben olayım diye mi aramadın?’
Noyan, daha fazla yazılı mesaj ile uğraşamayacaktı. Tuşa bastığında ilk çalışta açılması hoşuna gitti.
“Aramadım, çünkü kızarsın diye düşündüm. Oysa yanılıyormuşum. Nadiren yanılırım ve daha da nadir yanıldığım için kendime kızarım. Şu an ise kendimi tekmeleyebilirim bile. İki saatten fazla zamandır kendimle savaş veriyordum.”
“Noyan, tekmeleme sakın. Hem ben de benzer bir savaş verdim ama yola çıkan sen olduğun için doğal olarak korkan da ben oldum.”
“Korkma demek isterdim ama korktuğunu bilmek çok güzel. Merak eden birisinin olması ve bu kişinin annem olmaması tarifsiz bir duygu!”
Bu konuşma çok şeyin başlangıcı oldu. Kırk dakikaya yakın konuştular. Sanki telefonda olmak onlar için daha kolay ve daha doğaldı. Kendileri, işleri eğitimleri hakkında bir sürü küçük soru ile geçirdiler o kırk dakikayı. Sonraki her gece aynı saatlerde konuştular. Bazen bir kitabı bazen bir filmi ara sıra da politikayı konuştular. Ortak noktalar arıyorlardı. Çoğu konuda ortak fikirleri olduğunu görmek de hoşlarına gidiyordu. Sanki birbirlerinin sesini duymadan uyumak mümkün değilmiş gibi geliyordu.
İki haftalık iş seyahati bittiğinde ikisi de hem mutlu hem de heyecanlıydı. Uzaktayken konuşmak kolaydı. Telefonların ardında olan yüzler artık karşı karşıya gelecekti. Acaba uzakta olmanın verdiği heyecan mıydı onları yakınlaştıran?
Pelin, on beş günlük telefon arkadaşlığının nerelere gideceğini düşünüyor ve bir son göremiyordu. Noyan ile çok farklıydılar aslında. Her konuşma bunu ispatlar gibiydi. Eğitimleri, çevreleri ve çalıştıkları işler bile uyumsuzluklarının ispatıydı. Noyan ile ortak düşündüğü ya da benzer zevklere sahip olduğu çok şey vardı ama küçük aykırılıklar bile rahatsız ediyordu onu. Okumuş olmak yetmiyordu. Kültür ve yaşam tarzı başka bir şeydi. Kendi yaşamına baktığında ailesinin ve arkadaşlarını etrafında dönen bir dünyası olduğunu, dışa açık bir yapısı olmadığını söyleyebilirdi. En büyük eğlencesi müşterileri ile konuşmaktı. Dış dünyadan anladığı neredeyse bununla sınırlıydı. Oysa Noyan, iş için haftalarca şehirden şehre gezmiş, ara sıra seminerler ve toplantılar içun yurt dışına çıktığını anlatmıştı. Oralarda gezdiği yerleri anlatırken sesindeki keyifli tınılar telefondan bile ulaşıyordu kendisine.
Aynı zamanlarda Noyan da düşüncelere dalmıştı. Yol bitmiş evine adım atmıştı. Ertesi gün tatil olması büyük avantajdı. Pelin’i görmek istiyordu. Konuşmaların getirdiği noktayı anlamak istiyordu. Otuz üç yaşındaydı. Ama iki haftadır kendisini on yedilik delikanlı gibi hissediyordu. Saatlerce süren konuşmalar ve kapatmamak için verilen çabalar komik gelse de ertesi akşam aynı şeyi yapmaktan geri duramıyordu. Kendini engellemese gün içinde de bir iki kez arayıp sesini duyacaktı.
Son konuşmalarında ertesi gün için randevu ayarlamışlardı. Yemeğe çıkacaklardı. Eve yaklaşırken aramış ve sağ salim evine ulaştığını söylemişti. Onun sesindeki sevinç ve rahatlamayı fırsat bilip yemek daveti yapmıştı. Kabul edilen davetin ardından bu kez de nasıl bir yere götüreceğini düşünmeye başlamıştı. Çok lüks bir yer rahatsız edebilir miydi? Salaş yeri de hakaret sayabilirdi. En iyisi semtteki iyi ama aşırı lüks olmayan bir yerde yemekti. Orta karar bir yer kimseyi zorda bırakmazdı.
***
İlk buluşma…
İkisi de telefondaki rahat hallerini kaybetmişti. Heyecan ve panik hakimdi.
Noyan neden bu kadar heyecanlandığını bilememenin sıkıntısını yaşıyordu. Onca gün yapılan konuşmaların hiç mi anlamı yoktu? Sanki yan yana gibi saatlerce konuşmuşlardı. Şimdi ise eli ayağı birbirine karışıyordu. Sıkıntısının ardında yatanın korku olduğunu anladığında daha da şaşırdı. Ters bir şeyler olmasından korkuyordu. Olay buydu. Pelin ile yanlış bir adım atmaktan korkuyordu.
Pelin de evde hazırlanırken benzer korkular yaşıyordu. Uzaktayken yaşananların yakındayken yaşanmaması korkusu sarmıştı. Gurbettekine tatlı gelen olaylar gibi olmasından korkuyordu. Özlem bitince, noksanlıklar göze batmaya başlardı. Noyan da kısa sürede kendisinden sıkılacaktı. Daveti geri çevirmediği için kızıyordu kendisine. Bu gece ilk ve son kez çıkacaklarını düşünüyordu.
Telefonu çaldığında hazırlıkları bitmişti. Çantasını alıp annesi ile vedalaşıp çıktı evden. Noyan kapısını açıp binmesini bekledi. Yine çok şık bir takım elbise vardı üstünde. Pelin de siyah bir elbise giymişti. Her kadının dolabında olması gereken tarzda bir elbiseydi. Şık, zarif ve her zaman moda… “Çok güzelsin.” diyebilmişti Noyan. İlk kez onu önlüksüz görüyordu. Tahmininde yanılmamıştı. Annesi ve babası gibi ince olduğunu biliyordu ama çok da düzgün bir fiziği vardı. Saçlarını biraz daha dalgalı yapmıştı. Bu da güzel yüzünü daha aydınlık gösteriyordu.
Noyan, yola bakarken tıkanan trafik sayesinde sık sık yanındaki güzel kadını inceliyordu. Konuşma ise ara ara ortaya atılan kısa cümlelerden ibaretti. Lokantaya gelmeleri çok uzun sürmedi. Arabayı valeye teslim edip içeri girdiler. Pelin, etrafı incelediğinde tahmininde yanılmadığını gördü. Oysa konuşmaların arasında yakaladığı mekan isimlerinden Noyan’ın çok daha lüks yerlerde vakit geçirdiğini anlamıştı.
Masalarındaki serviste ikişer tane çatal ve bıçak vardı. Bu bile belirleyici özellikti. Yüzünün düşmesini engellemeye çalışarak yemeğini sipariş etti. Noyan da yemeğini sipariş etti. Beklerken nihayet konuşmaya başladılar. Telefondaki gibi laf lafı açmaya başlamıştı. Saatlerce konuşarak yemeklerini yediler. Tatlı ile geceyi noktaladılar.
Pelin, bir daha davet etmeyeceğini düşünüyordu. Çok uzak olmasa da ayrı dünyalarda yaşıyorlardı. Bir gün bir yerlerde patlak verecek farklılıkları vardı.
Eve bırakırken Noyan sessizdi. Pelin yanılmadığını düşünüyordu.
“Çok güzel bir geceydi, teşekkür ederim. İyi geceler.”
“İyi geceler… Pelin, yarın ararım. Haftaya yine yemeğe çıkar mıyız? Belki hafta içi?”
Kısa, çok kısa bir an düşündü. Kaybedecek ne vardı? Kalbi! Onu zaten ilk gün kaybetmişti. Şimdi ise sadece onunla geçireceği vakitler vardı. Kayıp olarak nitelendiremeyeceği, gün geldiğinde sevgi ile anacağı vakitler…
“Ara beni.” diyerek indi araçtan.
***
Dört aydır çıkıyorlardı. Noyan, Pelin’in yeğenini bile görmüştü. Oysa Pelin, Noyan’ın ne bir akraba ne bir arkadaşını tanımamıştı. Bazı günlerin sabahında Noyan temizlenmesi ya da sadece ütülenmesi için takım elbiseler bırakıyordu. Çoğu o akşam alınıp bir yemek ya da parti için kullanılıyordu. Gece sık sık dışarıda birileri ile buluşuyordu. Hiçbirine davet etmemişti… Noyan, kendisinden utanıyordu! Aksi halde birileri ile tanıştırmaktan çekinmesi gerekmezdi.
Babasının kuru temizleme dükkanında fiş doldurup makine çalıştıran bir sevgili çok da övünülecek bir konumda değildi. Bunu anlıyordu ama neden hala görüşmeye devam ettiklerini anlamıyordu. Kendisi ile gittiği yerlerin kalitesi, sınıfı belliydi. Benzer yerlerde rezervasyon yaptırıyor, kendi çevresinden kimsenin olmayacağı mekanları seçiyordu.
Aralık ayı geldiğinde tedirginliği arttı.
Noyan’ın doğum günü on beş aralıktı.
O gece ne yapacaklardı?
Kiminle kutlayacaktı?
Başkaları ile kutlama yapacak ise Pelin’i çağıracak mıydı?
Bunlar ve daha onlarcası uçuşuyordu aklında. Hediyesini hazırlamıştı. Sık sık seyahat ettiği için şık bir giysi çantası almıştı. Hem mesleğine de uyuyordu. Esprisi olsun istemişti.
Cumartesi günü doğum günüydü ve hala davet etmemişti. Beklentilerini en aza indirmek istese de devamlı bunu düşünüyordu.
Noyan, Çarşamba günü aradığında akşama uğrayacağını, söylemişti. Merakla ne konuşacaklarını bekliyordu. Saat yedi buçukta dükkanın kapısındaydı.
Noyan, arabadan inip her zamanki gibi kapısını açtı ama Pelin’in yüzü ‘her zamanki’ gibi değildi. Ters bir şeyler olduğunu anlamıştı Noyan. Oysa o akşam güzel geçmeliydi.
“Yorgun musun? Yüzün çok solgun ve gülmüyorsun.”
“Evet, yorgunum. Sen de pek iyi gözükmüyorsun.”
“Ben de yorgunum sanırım. Üç toplantım vardı. Yarın da yönetim kurulu toplantısı var. Malum sene sonu geldi ve rakamlar masaya yatırılacak.”
Pelin, kendi basit işindeki en büyük sorunu düşündü. Lekesi çıkmamış bir bluz ya da rengi atmış bir elbise… Aman ne kadar büyük bir olay! Oysa Noyan üç toplantıya girmiş, binlerce insanın çalıştığı bir sektörde kararların altına imza atmıştı. İlişkilerinin geleceğini gözlerinin önüne getirdi. İkisi yemek masasında, suskun ve somurtarak oturuyor… Çünkü ortak konuları yok. Ütü yaparken yaktığı etekten ona neydi ki? Ya da küresel ısınmanın gıda sektörüne etkisinin organik gıdalardaki fiyatları nasıl yükselttiğinden Pelin’e neydi? Bunları konuşamayacaklarına göre ne konuşacaklar, neyi paylaşacaklardı? 
“Zor bir günmüş, daha zoru yarına kalmış. Gerçekten yoğun çalışıyorsun. Bir de akşamları bana vakit ayırmaya uğraşıyorsun. Bu akşam evine gidip erkenden uyusaydın keşke.”
“Beni başından mı atıyorsun?”
Pelin içinden ‘Sen beni atıyorsun asıl. Ben sadece sana yol göstermeye uğraşıyorum’ dedi. Yanıt olarak da “Seni düşünerek söyledim. Hafta sonu görüşürdük.” dedi. Ne diyeceğini çok merak ediyordu. Hafta sonu kendisini de davet edecek miydi? Ya da başkaları ile bir araya getirecek miydi? Söyleyecekleri bazı kararlar almasına neden olacaktı.
“Hafta sonu görüşeceğiz zaten. Cumartesi benim doğum günüm. Birlikte kutlamak istiyorum.”
İşte beklenen teklif ve beklendiği gibi… “Baş başa mı? Ailen ne der? Kızmazlar mı? Onlarla kutlasaydın…”
“Ailemle değil seninle kutlamak istiyorum. Benimle baş başa olmaktan hoşlanmıyor musun?”
“Hoşlanıyorum ama bu özel bir gün. Herkes ailesi ile sevdikleri ile birlikte olmak ister.”
“İyi işte ben de öyle yapıyorum. Hem ailem çok isterse ertesi gün parti yapsınlar bana.” Duygularını ifade ettiğinin farkındaydı ama Pelin sanki umursamamış gibiydi.
“Akıllı bir çözüm.” Kısa bir an durdu. Sonra “Bu cumartesi ayın kaçı? On beşi değildir inşallah!” dedi. Alacağı yanıtı bile bile.
“On beşi, ne oldu? Başka işin mi var?”
“Evet, bir arkadaşımın kınası var. Ve ben ona çok önceden söz verdim. Üzgünüm. Sanırım asıl biz başka bir gün kutlamak zorunda kalacağız.” O başka günün gelmeyeceğini bilerek söylemişti son sözlerini.
***
O gece evine bıraktığında kısa net bir öpücük ile vedalaştı Pelin. Her zamanki uzun öpüşmelerden biri değildi yaşanan. Noyan şaşırsa da üstünde durmadı. Zaten son konuşmalardan sonra ikisinin de tadı kaçmıştı.
Ertesi gün aradığında kısacık bir konuşma geçti aralarında. Akşama işi vardı Noyan’ın. Pelin ilk kez memnun oldu bundan.
Sonraki gün arayıp geleceğini söylediğinde bu kez de Pelin işim var, dedi. Cumartesi zaten kına yalanı yüzünden görüşmeyeceklerdi. Pazar sabahı ise telefonunu kapattı Pelin. Anlamasını umuyordu. Dükkan da kapalı olduğu için ulaşamayacağını düşünüp biraz rahatladı.
Pazartesi dükkanı açmaya indiğinde Noyan’ı arabasına yaslanmış beklerken buldu. Annesi de arkasından indiği için kaçışı yoktu. Yanına gidip neden sabahın köründe geldiğini sordu. Temizlenmesi gereken giysileri olduğunu sandı. Oysa Noyan’ın gözlerinde büyük bir kızgınlık ve merak vardı.
“Neden telefonun kapalıydı? Dün arayacağımı, seninle doğum günümü kutlayacağımı planladığımı biliyordun. Ne oldu?”
“Şarjım bitti desem inanır mısın?”
“Aptal mıyım?”
“İlişkimiz bitti desem? Buna inanır mısın?”
“Zaten tavrından bunu söylemek için can attığın, hatta söylemek yerine dolaylı yoldan anlatmayı seçtiğin belli. Tek bir soru. Neden?”
“Sınıf farkımız. Başka bir nedene ihtiyacımız yok. Bugün idare ediyoruz ama yarın bu fark büyüyecek. O yüzden yol yakınken bitirmek en iyisi. Kendi çevrenden birileri ile çok daha rahat ve mutlu bir hayat sürebilirsin. Kendi ortamlarında olmak, alıştığın yerlerde bulunmak hakkın. Benimle gidemediğin yerler yüzünden sıkıntı çekmeni anlamıyorum. Seni rahat ve özgür bırakıyorum. Artık taciz etmeyeceğim.”
Sözlerini bitirdiğinde arkasını dönmüş ve dükkana girmişti. Annesi merakla bekliyordu. Ama kızının yüzüne bakınca o an konuşmak yerine susmayı tercih etti.
 Noyan donup kalmıştı. Sınıf farkı… Arabasına nasıl binip yola çıktığını bilmiyordu. İş yerine geldiğinde sekreteri Selma ondaki değişimi hemen anlamıştı. Yüzü uzun zamandır böyle asılmamıştı. Ters giden bir şeyler vardı. Kuru temizlemedeki kızla çıktığını biliyordu. Kocasının kırılan ayağı sayesinde tanıştıkları için kendisini ilişkilerinin çöpçatanı olarak düşünüyordu. Ve bugün o ilişkide ters giden bir şeyler olmuştu. Kadınca hisler yanılmazdı.
Sabah işlerini toparladıktan sonra iki kahve hazırlayıp kapıyı tıklatıp girdi. Her zaman iş resmiyetini korurlardı ama buldukları fırsatlarda da arkadaşça, dostça konuşmalar ile dertleşirlerdi. Uzun zamandır ihtiyaç duymadıkları bu konuşmayı şimdi yapacaklardı.
“Bize kahve yaptım. Hem içelim hem de ters giden şeyleri konuşalım istedim.”
Konuştular. İkinci kahveler bittiğinde konuşacakları da bitmişti. Noyan hem hislerinden hem de sabahki refüze edilişinden bahsetmişti.
Selma, az çok anlamıştı Pelin denilen kızın neler hissettiğini. Aslında büyük bir sorun değildi ama ilerisini düşünen, aklı başında bir genç kızın korkacağı kadar ‘büyük’ bir sorundu. Aşmak ellerindeydi elbette. Ne de olsa kendisi de on yıllık bir evliliği yürütmüştü. Üstelik türlü zorluklara karşılık… Kocası ünlü bir yazar olmuştu. Adını evirip çevirip asistan yapsalar da kendisi de aslında sekreterdi. Çoğu insanın küçümsediği, ne iş yaptıklarını bile anlamayanların hor gördüğü mesleğini severek yapıyordu. Zor, yorucu ve çok çalışmayı gerektiren bir meslekti. Çok şeyi düşünmesi ve hemen hepsini çözmesi gerekiyordu. Artık işleri daha da çoktu. Benzer sıkıntılı duyguları taşıdığı zamanları düşününce genç kıza hak verdi.
“Bir soru sorabilir miyim? Çok özel olacak ama!”
“Sor tabi. Şu an zaten çok özelleri konuşuyoruz.”
“Seviyor musun? Yani aşık mısın?”
“Cumartesi evde olduğunu anladığımdan beri uyumadım. Bana yalan söyledi. Kınaya gideceğim dedi. Benim gidemeyeceğim tek ortam kına gecesiydi ve o da onu söyledi. Pazar günü telefonu kapandı ve ben ona ulaşamadım. Bir anda hayatımdan çıkmış gibi oldu. Ne hissedeceğimi bilemedim.”
“Biliyorsundur. Kaybetmiş olmaktan korktun sanırım.”
“Evet, çok büyük bir korkuydu. Bu sabah da kaybettim. Ellerimden kayıp gitti.”
“Sorumun yanıtı ne?”
“Sence? Aşık değilsem neden bu kadar üzülüyorum? Neden ölecekmişim gibi hissediyorum?”
“Evlenecek kadar mı?”
“Evet, ilk gördüğümden beri aslında bunu düşünüyorum. O terfi yemeğinde iki tane çok güzel kadın vardı. İkisi de hazır…” ne diyeceğini fark edip sustu. Özel konuşmanın da sınırı vardı. “Ben ikisine de kulp buldum. Oysa o gün görmüştüm ilk kez Pelin’i. Tek kulp oydu aslında.”
“İş stratejisi geliştirmeliyiz. Hedef ne? Pelin… Hedefe ulaşmak için ne yapmamız lazım? Onu ikna etmemiz ve ürünü satmamız lazım. Yani seni. Bunu biz nasıl yapıyoruz? Ürünün iyi olduğunu anlatıyoruz. Bunca ay kendini anlattın. Bir yerlerde hata yapmış olmalısın. Şimdi yeniden anlat. Ama bu kez yazılı olarak yap. Söz uçar yazı kalır. Hadi al kağıdı kalemi. Başla. Ah tabi ilk önce şu sınıf farkından neleri kastetmiş onları bir tespit edelim. Sonra tek tek yazarsın.”
Noyan’ın yüzü yeniden gülmeye başlamıştı. Eline aldığı bloknotta kalemi uçuşmaya başladı. Ayrı bir yerde notlar alıyor, neleri yazacağını belirliyordu. Selma da ona yardım ediyor unuttuklarını anımsatıyordu. Duygularından bahsetmiyordu. Sadece gerçek, somut bilgileri yazıyordu. Çünkü duygularını gözlerine bakıp söylemedikten sonra yazmanın da çok anlamı yoktu.
Yazacakları bitmişti. Selma da iyi bir iş yaptıklarına karar verince mektubu nasıl ulaştıracaklarını düşünmeye başladılar.
“O işi bana bırak ve sakın acele etme, bırakalım o da biraz üzülsün.” diyen Selma yüzünde muzip bir gülümseme ile çıktı odadan.
***
Beş geçmişti üzerinden. Cuma sabahı Selma elinde temizlenecek kıyafetler ile girmişti dükkana. Pelin’in yüzü gülmüyordu. Annesi bir müşteri ile konuşuyordu. Selma genç kızın yanına gidip poşetleri tezgaha koydu.
“Merhaba, üç takım elbise altı gömlek var. Takımlardan biri bu akşama lazım. Ah, acaba hangi gömleğini giyecek içine? Noyan bu, sağı solu belli olmaz sen en iyisi hem maviyi hem de beyazı bu akşam için temizlet. Yemekte şık olması lazım! Önemli bir gece…” daha Selma elini uzatmadan Pelin o akşam için isteneceğini tahmin ettiği takımı ayırdı. Kendisinin yanında hiç giymediği, bundan sonra da giymeyeceği son derece şık bir gece kostümü…
“Elbette. Hazır olurlar.” derken içinden geçenler sesine yansıyordu. O gece iç çamaşırı ile bırakmak ister gibi bir hali vardı. Selma gülümsedi ve Pelin cepleri kontrol ederken orada olmamak için hemen çıktı.
Pelin mutsuzdu. Bu iyi haberdi. Üstelik kıskanmıştı. Tahmin ettiği gibi kendisini yanına yakıştırmadığını düşünüyordu. Artık düşünceleri netti. Bir hafta beklemek kendisine bile zor gelmişti ama iki aşığın hallerini anlamak için biraz zaman geçmesi iyi olmuştu. Az sonra mektubu bulacaktı.
Pelin, akşam için istenen takımın iç cebinde katlanmış bir kağıt buldu. El yazısı ile yazılmış kağıdı okumayı aklından geçirmeden çekmeceye koydu.
***
Noyan, bir sonraki sokağın başında bekliyordu. Selma, yüzünde gülümseme ile araca binince biraz rahatladı.
“Üzgün.” dediğinde ise tüm yüzüne gülümseme yayıldı. Umudu vardı artık.
***
On dakika sonra çekmeceyi açtı. Orada duruyordu katlı kağıt. Özel olmalıydı. Akşam geldiğinde Selma hanıma verecekti. Şöyle bir baksa ne olurdu? Zarfa konmamıştı. Okuduğu anlaşılmazdı. Kendisinden utandı. Ama merakı her şeyin üstündeydi. Annesine belli etmeden elindeki kalem ile kağıdı biraz araladı. En üstte ‘Tacizcim’ yazıyordu. Bu kendisine yazılmıştı. Hemen kağıdı aldı çekmeceden.

Tacizcim,
Neler olduğunu anlamadan hayatıma girdin. Aynı hızla da çıkmaya karar verdin. Öyle bir mazeret sundun ki bana, yanıt bile veremedim. Hangi sınıf farkından bahsettin sen?
Benim annem ilkokul, babam ortaokul mezunu. İkisi de emekli maaşı ile geçiniyor. Lise öğretmeni kardeşimi de biliyorsun zaten. Bunların hiçbirini senden gizlemedim. Ben okudum ve şanslıydım ki kariyer sahibi olabileceğim bir iş buldum. Çok çalışmak sınıf farkı ise senin benden ne farkın var? Akşama kadar bir sürü insanla uğraşıyorsun.
Düşününce ve yakın bir dosttan fikir alınca  aklıma gelen tek şey seni götüremediğim akşam yemekleri oluyor. Şirket politikası gereği yemeklerin çoğu eşsiz düzenlenir. Eşli olanlara sadece evli olanlar eşi ile katılabiliyor. Bu bir ayrımcılık ise evet öyle ama kuralları ben koymadığım için suçlanamam öyle değil mi? seni götüremememin nedeni sadece buydu.
Selma, yani sekreterim bir noktayı daha görmemi sağladı. Seni ailem ile tanıştırmadığımı söyledi. Haklı. Tanıştırmadım. Çünkü annemin baskılarından ne kadar uzak durursam o kadar rahat seni tanıyabileceğimi düşündüm. Seni tanıştırdığım an beklentileri nedeniyle ikimize de baskı yapacaktı. Yapsa mıydı acaba? Acele ettirdiğimi düşünmeni istemedim. Senin özgür iraden ile karar vermeni, beni tanımanı istedim.
Ailem ile tanışmadığını düşününce arkadaş çevremle de tanışmadığın gerçeği çıktı ortaya. Ama arkadaş çevrem yok ki. Yedi senedir Akdeniz bölgede çalışıyordum biliyorsun. İstanbul’da yaşayan arkadaşlarımın çoğu ile irtibatım kopmuştu. Henüz hiçbirini arama fırsatım olmadı. Önceliğim hep sen oldun. Buysa sınıf farkımız benden çok zengin olduğun gerçeğini değiştirmiyor bu. Senin dost diyeceğin birileri var.
Gittiğimiz yerleri beğenmemişsin. Bunu keşke önceden söyleseydin. Terfi etmek beni daha iyi bir maaşa kavuşturdu ama bu yarın böyle olacak demek değil. Özel sektördeyim ve işimin ne kadar kırılgan bir zeminde olduğunu biliyorum. Her an işsiz kalıp, iş aramak zorunda olabilirim. Birikim yapmak istiyorum. Birinci nedeni buydu o gittiğimiz yerlerin. Çünkü çok lüks yerlerde karnını doyurmayacak küçüklükte yemeklere çoğu insanın bir aylık maaşını verirsin. Sakın cimri olduğumu düşünme. Bunun nedeni…
Bunun nedenini akşam seni almaya geldiğimde söylerim. Umarım benimle yemeğe gelirsin. Yeri sen seçeceksin. Ne istersen, nasıl istersen… Bundan sonra seni üzmek gibi bir niyetim yok. Tek istediğim mutlu olmamız.
Noyan

***
Noyan merakla akşamın olmasını bekliyordu. Aramamış, arayamamıştı. Pelin de aramamıştı. Mektubu bulamamış mıydı? Mutlaka bulmuş olmalıydı. Ya bulmadıysa? Ya da bulduğu halde okumadıysa? Merakına yenildiğini umuyordu. Keşke zarfa koyup üstüne Pelin diye yazsaydık, diyordu.
Ya kabul etmezse? İşte bunu düşünmek bile istemiyordu.
Saat beş buçuk olduğunda daha fazla dayanamamıştı. İş yerinden ayrılıp doğruca dükkanın önüne geldiğinde saat altıydı. Hava çok soğuktu. Arabadan inip dükkana girene kadar olan sürede içi titremişti. Alacağı yanıt hayır olduğu takdirde bu üşümenin çöl sıcağı gibi kalacağını biliyordu. Kutuplar gibi buz tutacaktı.
Onun erken gelmesini beklemeyen Pelin ütülenmiş kıyafetleri poşetliyordu. Kapının zili ile başını kaldırdı. Noyan orada öylece duruyordu. Annesi gelenin Noyan olduğunu görünce arka tarafa geçmişti.
“Merhaba.”
“Merhaba, takımın hazır.” Yüzünde hiçbir ifade yoktu.
Merak ve tedirginlikle, “Pelin… mektup…” diyebilmişti.
“Ah evet, cebinde bir kağıt vardı. O burada.” diyerek çekmeceyi açtı. Noyan’ın yüzündeki üzüntü hoşuna gitmişti.
“Okumadın mı?”
“Neden okuyayım? Ben başkalarına ait şeyleri okumam.”
“O sana aitti. Şimdi oku.”
“Gerek yok. Ne söyleyeceksen yüzüme söyle.”
“Oku, sonra ben gerekeni söylerim.”
“Of çok inatçısın, okudum zaten. Hadi şimdi şu bitmemiş cümleni tamamla.” Yanakları kızarmıştı. Gamzeleri bile daha bir şirin gözüküyordu.
Noyan gülümsedi. Okumuştu. Ve son cümleyi bekliyordu. “Yemeğe çıkalım orada söylerim.”
“Cümlenin devamını beğenmezsem yemeğe çıkmayacağım.”
“Beğeneceksin.”
“Emin misin?”
“Akıl ve ruh sağlığım için emin olmam lazım. Biraz erken çıksan sorun olur mu?”
“Hayır, bekle haber vereyim.”
Biraz sonra arabadaydılar. “Nerede yemek istersin?”
“Şu seni mahrum ettiğim yerlerden birine gidelim.”
“Elbette, hangisi olsun? İsim ver.”
“Onların ismi oluyor mu? Şu salaş yerlerin adı var mıdır? En sevdiğin hangisi ise ona götür beni.”
“Emin misin? Sonra kızma bana.”
“Benim nasıl yediğimi gördün. Ben o tabaktaki küçücük şeye dünya para verip aç kalkmak istemiyorum. Hem hava çok soğuk, şöyle sobalı bir yer biliyor musun?”
“Emrin olur gamzelim.”
***
Şirketin yılbaşı partisi iki gün önceden yapıldı. Noyan, kolunda nişanlısı olarak götürdü Pelin’i. Aslında henüz resmi bir nişan yoktu ama şirket bunu bilmek zorunda değildi.
İki gün sonra da aileler bir araya gelip yeni yılı kutlamıştı. Hem tanışma, hem kaynaşma olmuştu. Güzel yemeğin ardından iki genç evlenmeye karar verdiklerini ailelerine bildirdiler. Bilinenin ilamıydı aslında bu konuşmalar.
Yeni yıl, yeni bir hayatın başlangıcı olacaktı.
SON


3 yorum:

  1. Teşekkürler 💐özlemişim hikayelerini 😃

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,
    Borçlarınızı temizlemek için acilen bir krediniz mi var yoksa işinizi geliştirmek için bir sermaye kredisine mi ihtiyacınız var?
    Tarafından reddedildi mi
    Bankalar ve diğer finansal kurumlar?
    Banka Garantisine mi ihtiyacınız var?
    Konsolidasyon kredisine veya ipoteğe ihtiyacınız var mı?
    Aramak artık, tüm maddi sıkıntılarınızı geçmişe bırakmak için buradayız. Bireylere para borçlarız
    Mali yardıma ihtiyacı olan, kredisi kötü olan veya para gerektiren
    Faturalarını ödemek, işyerinde% 2 oranında yatırım yapmak. Bu aracığı size güvenilir ve fayda sağlayan yardımlar gerçekleştirdiğimizi ve size bir kredi teklif etmeye hazır olduğunu bildirmek için kullanmak istiyorum. Bu nedenle bugün e-posta yoluyla bize ulaşın: zenithloanlimited@gmail.com

    YanıtlaSil