1 Mayıs 2016 Pazar

KORKUTAN MİRAS 45. Bölüm - Final

“Ne yalanı? Adam içeride bir saat o kadına olan aşkını, onun başının derde girmemesi için elinden geleni yapacağını söyleyip durdu. Tüm suçu seninle kendisinin işlediğini, Melda’nın yardım ettiğini, seni tanıdığı güne lanet ettiğini söyledi durdu.”
“Yalan söylüyorsun.”
“Emin misin? Oysa ben sadece onun dediklerini diyorum. Son zamanlarda senin yanına hiç uğramak istemiyormuş. Tek derdin annenmiş. Başka konuşacak konunuz kalmamış.”
“Yalan…”
“Yalan mı? Emin misin?”


Tam yeni bir soru soracakken içeriye Mesut Kafkas girdi. Ayhan’ın sorgusu bitmişti. Sıra Ayça Buldan’ı konuşturmaktaydı. Diğer polis keyifle yerini ona bırakıp dışarı çıktı. Sorgu odalarını tek tek dolaşıp izleyen Jeyan amirinin aynanın ardında olduğunu görüp yanına gitti. Yanında birbirinin aynı iki kişi daha vardı. Benzerlikleri yetmezmiş gibi ikisi de birbirine sarılmış öyle duruyordu. Başı ile selam verip amirine döndü. “Yalan söylüyor.”
“Evet, Mesut işini bitirince yalanlarını yüzüne vurursun. Mesut onu cinayetten suçlasın da birazdan her şeyi bülbül gibi şakıyacak. Çok iyi hazırladın onu. On dakikaya çözülür.”
“Evet amirim. Teşekkürler amirim.”


*****

Ayhan Özden’in sorgusu gerçekten de kızların annesini olayın içine çekmişti. Binnur Canel, kızlarının ölümünü isteyecek kadar para canlısıydı ve bu ithamlar polisleri şaşırtmamıştı. İfade için çağırılacaktı. Bilgi verdiğini söylüyordu Ayhan Özden. Ama ikizler annelerinin bilgi sahibi olmadığını, konunun şirketten birisinin ona bilgi aktarıp aktarmadığı yönünde araştırılması konusunda ısrarcıydı.

*****

Yiğit’in ifadesinin alınması sonucunda savcılığın kararı beklenirken nezarete götürülmesi istenmişti. Ortalık biraz fazla kalabalıktı. Bodrum kata indirilirken asansör kullanılması belki de büyük bir rezaleti engellemişti. Yiğit, yaşadığı olaylara inanamıyordu. Erkeklerin olduğu tarafa doğru yürürken yan  koğuşta Fırat'ın oturduğunu gördü. O kendisini fark etmemişti bile.  
Eğilmiş, dirseklerini dizlerine dayamış, başını ellerinin arasına almış öylece duruyordu. Bulunduğu bölümde başka kimse olmamasına rağmen polisler Yiğit'i onun yanına değil, yandaki boş koğuşa koydular.  Karşılarındaki iki koğuşta da birer kişi vardı. Polislerin kavga etmesinler diye şimdilik herkesi tek tek koyduklarını düşündü.

Demir parmaklıkların açılması, kapanması bile Fırat'ın dikkatini çekmemişti. Yiğit onun bu halinin ne anlama geldiğini çözmek için bir süre seyretti. Fırat, sinirle yerinden kalkıp duvara yumruk attığında da, bunu yaparken "Neden Sedef. neden?" dediğini duyduğunda da şaşırmamıştı. Şu an kendisi de duvarları yumruklamak istiyordu.  
"Elini acıtmanın bir manası yok." 
Nihayet sesi duyup bakışlarını çevirince yan koğuşta oturan Yiğit'i gördü. "Sen?" Şaşkınlıkla aradaki parmaklıklara yaklaştı. "Sen neden buradasın? Ne yaptın? Niye tutuklandın? Sen miydin yoksa?" 
"Ben bir şey yapmadım. Ama senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." 
"Ben de bir şey yapmadım. Saçma sapan suçlamalarla buraya tıkıldım. Avukatım gerekenleri yapacak." 
"Ben de bir şey yapmadım." 
"O halde niye ikimiz de parmaklıklar arkasındayız? 
"Çünkü sevdiğimiz kadınların başı dertte ve başka kadınlar bizleri suçlu gösterdi. Ya da ben senin de suçsuz olduğunu düşünerek büyük bir yanılgının içindeyim." 
"Eğer Mine kaçırıldı haberine verdiğin tepkiyi görmemiş olsam ben de senin masum olduğuna inanmazdım." 
"Sedef çok üzgün." 
"Üzgün olması benim suçlu olduğumu düşünebildiği gerçeğini değiştirmiyor. Benim öyle bir şey yapabileceğimi nasıl düşünür?" 
"Çünkü aşık, üzgün ve kırılgan. İçini biraz rahatlatacaksa benim de suçlu olduğumu düşünüp polise ihbarda bile bulunmuş. O kardeşi için herkesi karşısına alabilir. Eğer onlarla bir gelecek düşünmek istiyorsak her zaman ikinci planda kalacağımızı kabullenmeliyiz." 
Fırat, daha önce Sedef ile yaptığı konuşmayı anımsadı. Biliyor ve çoktan kabul ediyordu. "İkinci sırayı kabullenebilirim ama o sıralamaya hiç giremezsem diye korkuyorum." 
"Masum musun?" 
"Elbette. Aksini düşünmeni men ederim." derken yüzüne kendisinden şüphelenilmesinin siniri vurmuştu bile. 
Yiğit, onun bu haline bakıp gülümsedi. "O zaman işin kolay. Sadece onun gönlünü alacak ve senin gönlünü almasına izin vereceksin." 
"Ya sen?”
"Senden çok farklı değilim. Melda da çetenin elemanıymış.” Son cümleyi söylerken sesinde kızgınlıktan daha çok utanç vardı.
"Ciddi misin? Bunlar nasıl insanlar böyle?" 
"Çok ciddiyim. Duyduğumdan beri kendimi zorluyorum. Ben bu kadının tüm bu yaptıklarını nasıl fark etmedim? Üstelik daha da kötüsü o arabanın altında patlayan bombayı da o ayarlamış. İkimiz de bir tuzağın içindeyiz ve avukatlarımız bunları ispatlayana kadar galiba tutuklu kalacağız." 
"Çok zorlama kendini. Ben de Ayça’nın yaptıklarını anlamamışım. Üstelik beni de yaptıklarına ortak eden bir ifade vermiş. Neyse sinirimi bozuyor bu konu. Sedef imzayı attı, Mine kurtulacak değil mi?" 
"Evet." 
"En azından buna sevinebiliriz. Sonrası avukatların ve polisin işi. Buradan kurtulacağız. Sen Mine'ye kavuşacaksın. Ya ben?" 
Bir kadın sesi duyuldu. "Sana ne olmuş?" 

*****


Fırat bu sesi duymayı hiç beklemiyordu. Sedef hemen parmaklıkların dışında durmuş ona gülümseyerek bakıyordu. Fırat gözlerine inanamadı. Bir süre daha baktıktan sonra yan tarafa Yiğit'e çevirdi başını. Hayal görmediğini onun yüzündeki gülümsemeden anladı. Sedef oradaydı. Parmaklıklara yaklaştı. Elini dışarı uzattı ve Sedef bu eli tutunca rahatladı. "Sakın beni bırakma." 

"Özür dilerim senden şüphelendiğim o kısacak an için gerçekten özür dilerim." 
"Önemi yok. Şimdi buradasın. Ben buradan çıkınca o kısacık an için sana bir ceza keserim. Ödeşiriz." Bunları söylerken sesini kısmış, çapkın bir bakış ile bakmaya başlamıştı. Neler olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği Sedef oradaydı ve aşkla bakıyordu. Geri kalanı nasılsa hallederlerdi.   
"Sizleri birazdan çıkartacaklar. Polisler gerekli işlemleri yapıyorlar. İkiniz de masum olduğunuz için burada tutulmanız çok anlamlı değilmiş. Oysa sizi böyle süt dökmüş kedi gibi görmek ayrı bir keyifti." 
"Keyfin bu kadar yerinde olduğuna göre Mine eve döndü mü?" Yiğit, umutla konuşmuştu.
"Henüz değil.” Yalan değildi. Yola çıkalı yarım saat bile olmamıştı. Yiğit’e sürpriz olacaktı. “Sesini duydum. İyi olduğunu öğrendim. Bir iki saat daha dayanabiliriz değil mi?" 
"Dayanırız sanırım." derken bile yüzünde sıkıntı vardı. “Çok uzun zaman dayandık, biraz daha dayanırız.” Bugün konuşacaktı. Ya devam, ya tamam konuşması olacaktı. Dünden beri yaşadıkları aşkının büyüklüğünü kendine anlatmıştı. Önemli olan bunu Mine’ye de anlatabilmekti.  

Bir resmi giyimli polis memuru gelip iki tarafın kilitlerini de açınca erkekler dışarı çıktı. Fırat, bir an durdu. Uzak durma çabası sadece o kadar sürdü. Sonra sımsıkı sarıldı. "Seni seviyorum. Şu son saatleri unutalım. Konuşmaya değmeyecek şeyler." dedi. Sedef, onun kadar alçaltmadı sesini. "Ben de seni seviyorum. Konuşacağız. Her şeyi konuşacağız ama şimdi gidelim buradan."

Savcı, adları iddianamede olduğu için dava edileceklerini ama tutuksuz yargılanmalarının uygun olduğunu söylediği için ikisi de serbest bırakılmıştı. Dava sonunda aklanacaklarını biliyorlardı. İşlemleri tamamladıktan sonra üçü birlikte ve yüzlerinde gülümseme ile binadan çıktılar. Sedef, Fırat'ın beline sarılmıştı. Fırat da kolunu omzuna atmıştı.  Özellikle ona yakın davranırken Yiğit'e de gülümseyerek bakıyordu. Binanın dışındaki gazetecilerin sayısı en az üçe katlanmıştı. Tüm makineler peş peşe fotoğraf çekiyor, her taraftan sorular kulaklarına ulaşıyordu.

Sedef Söğüt, tüm samimiyeti ile bir adım öne çıktı. Yüzünde gerçek bir gülümseme ile “Her şey yolunda. Basın açıklaması yapılacak ama sizlere şu an söyleyebileceğim tek şey bu. Her şey yolunda.”
“Sedef Hanım kurtuldu mu?”
“Mine… Her zamanki gibi bizi karıştırdılar. Evet kurtuldu. Birkaç saat sonra onun da evde olacağını düşünüyorum.”
“Babanızın ölümüyle de ilgili olan kişilermiş yakalananlar. Bu konuda ne diyeceksiniz?”
“Hukuk işleyecek, suçlular cezalarını çekecek. Araştırmalar devam ediyor. Geri kalan her şey yetkililerin işi.”
“Yiğit beyin suçlandığı söyleniyordu. Şimdi ise yanınızda. Bu suçlamalarla ilgili yorumunuzu alabilir miyiz?”
“Suçlama var ama suç yok. Zanlıların saçmalaması yüzünden biraz başımız ağrıdı o kadar. Yarın hepimiz işimizin başında olacağız. Şimdi çok yorgun ve stresli günün kalanını dinlenerek geçirmek için evimize gitmek istiyoruz. Yarın basın toplantısında tüm olayları açıklayacağız. Teşekkürler.”

Arabaya ulaştıklarında Mert kapıları açtı. “Geçmiş olsun.”
“Teşekkürler.”
“Yalıya mı?”
“Evet.”
“Yiğit Bey, buyurun.” Ön kapıyı açıp oturmasını beklemişti. Arka kapıyı açtı, Fırat ile Sedef de yerleştikten sonra direksiyona geçti.
Fırat, sessizce bakıyordu genç kadına. “Neden öyle bakıyorsun?”
“O kadar yalan dolan varken nasıl bizim masum olduğumuza inandın?”
“Yiğit konusunda yanıldığımı anlamıştım. O kadar kahrolan birinin kötü bir şey yapmayacağına inanmak kolaydı. Jeyan Hanım istediği için sustum. Tüm şüpheler temizlenip tüm suçlular yakalanana kadar kimseye bir şey söyleme dedi. Melda’nın o bombayı koyduğunu çoktan tespit etmişler ama tek başına her şeyi yapamayacağı için çeteyi yakalamanın planlarında sessiz kalmamı istemişler. Seninle ilgili şüphem, telefondakinin beni Mine olarak aramasıyla son buldu. Sen benim Sedef olduğumu günlerdir biliyordun. Onlarla birlik olsan çoktan söylemiş olman gerekirdi. Yalan söylüyorlardı. Bunu polise söyledim. Onlar da biraz sıkıştırıp bu bilgiyi teyit ettiler. Ayça… Adi pislik… Neyse ağzımı onun için bile bozmayacağım. Seni sevgilisi diye anlattı. Kardeşime Banu’nun Mine dediğini duymuşlar. Onun Sedef olduğunu, böylece seni üzeceklerini düşünmüşler. İşte senin bizi haftalardır ayırt edebilmen, benim kim olduğumdan emin olman ama bunu Ayça’nın bile bilmiyor oluşu olayı çözdü. Sen ortakları değildin, hiç olmamıştın. Sonra zaten yalanlarını da itiraf etmek zorunda kaldılar. Adınız ifadelerde geçtiği için belki mahkemeye çıkacaksınız. Bitecek!”

“Bitecek… Olay bitecek ama bizler yeni başlayacağız. Tüm bu olaylardan sıyrılmış olarak hayatımıza yarından itibaren yeniden başlayacağız.”
“Yarını niye bekliyoruz? Bence bu akşam güzel bir kutlama ile başlayalım.”
Fırat, kulağına eğilip, “Sonra da kendi kutlamamızı yaparız.” dediğinde Sedef sadece gülümsedi.

Önde oturan Yiğit, başını koltuğa dayamış, bir iki saat sonra göreceği Mine ile neler konuşacağını planlamaya uğraşıyordu. Milyonlarca kez özür dilese affeder miydi?

Eve geldiklerinde Suat'ın arabasını gördüler. İkizleri getirmişti. Sedef evden çıkarken onları aramış ve artık kardeşlerini getirebileceklerini söylemişti.  
Sedef arabadan iner inmez pusetlerinde olan bebeklere koştu. "Oh çok özledim onları. Kocaman olmuşlar. Suat, annen gelmedi mi?"  
"Sonra gelecek. Ben şimdi bebekleri bırakıp gidiyorum. Birkaç saate kadar gelirim. Eminsin değil mi? Her şey bitti mi?" 
"Eminim. Merak etme artık bir şey yapamazlar. Çetenin elebaşı ve üyesi olan herkes ele geçirildi. Bir tek kamyonu kullanan henüz tutuklanmadı ama adı belirlendi. An meselesi olmalı. Suat, tüm bu olanlar, bu suçlular ceza çekecek ama inan o şoförün çekeceği ceza her şeyden önemli. Mesut Kafkas ve Hasan Taçbaş… en başından beri cinayet olduğuna inandılar ve işin ucunu hiç bırakmadılar. Onu da yakalayacaklar. Hepsi, cinayet, organize suçlar yüzünden uzun süre hapis yatacaklar. Bizimle uğraşamayacaklarını anladılar."  
“Size çatmak hayatlarının hatası olmuş. Ben gidiyorum. Annemi de alıp yarın gelirim. Hepimize geçmiş olsun.” Sonra Fırat ile Yiğit’e baktı. Birkaç saat öncenin on yaş ihtiyarlamış adamlarının yine genç ve mutlu gözükmelerinden memnundu. İkisine de tek tek sarılıp iyi olduklarına sevindiğini söyledi. Kardeşlerinin mutlu olmasını istiyordu. “Onları bir daha üzmeyin.” Dedi sadece ve arabasına binip gitti.


*****


Sedef, Demir’i kucağına almış öpüyor, kokluyor, onu beşiğine yatırıp bu kez de Tunç’u alıp öpücüklere boğuyordu. Bir süre sevdikten sonra uykularının geldiğini görüp ikisini de dadıya teslim etti.  

Fırat, onun kardeşlerine bakışını takip etti bir süre. Sonra yanına yaklaştı. Beline sarılıp kendisine dönmesini sağladı. Yiğit ortalıkta gözükmüyordu. Bahçeye çıktığını görünce gülümsedi. Etrafta ikisinden başka kimse yoktu. Yine de kulağına fısıldadı. “Bir gün bizim de ikizlerimiz olur mu?”
“Bilme…Ne? Doğru anladıysam, evet. Evet, bir gün bizim de ikizlerimiz olabilir. Çünkü bizde her kuşakta ikiz var.”
Fırat, eğilip öpmeye başladı. Kendi dünyalarına dalmışlar, bahçeye yürüyen genç kadını fark etmemişlerdi.

*****

"Manzarayı mı izliyorsun?” 
Yiğit, boğazın sularına boş gözlerle bakıyordu. Sesi duyduğunda hızlıca arkasını döndü. İşte oradaydı. Sağ salim, yüzünde gecenin yorgunluğuna rağmen muhteşem bir gülümsemeyle oradaydı. Gözlerinde aşk ile oradaydı. "Mine?" 
"Evet, ben Mine." 
Yiğit, bir an bile durmadan ona doğru yürümeye başladı. Ne tepki vereceği umurunda bile değildi. Patronu olması, Endonezya'da yaşananlar, hepsi anlamını yitirmişti. Aralarında mesafe kalmadığında durdu. Sadece bir saniye kadar öylece kaldı. Sonra kollarını beline sarıp kendine çekti. Başını boynuna gömüp fısıltıyla konuştu. "Sen olduğunu biliyorum. Seni ilk gördüğümden beri kimseyle karıştırmadım. İyisin değil mi? Sana bir şey yaptılar mı?" Çok kısa bir an uzaklaştırıp yüzüne tekrar baktıktan sonra bir kez daha sımsıkı sarıldı. Yanıtı beklerken saçlarını öpmeye başlamıştı bile.
"İyiyim, kimse bir şey yapmadı. Zaten saatlerdir polislerin yanındayım. Sedef gece üçten beri kurtulduğumu biliyordu. Sadece kimseye söylememesi gerektiği için sustu." 
Saatlerdir serbest olmasını kendisine söylememiş olmalarına duyduğu kızgınlıkla uzaklaştırdı Mine’yi. "Üçten beri mi? Yani neredeyse on iki saattir evde misin? Bunca zaman acı çekerken sen evde miydin? Ah Sedef, seni bunun için affetmeyeceğim işte." 
"Sedef’e kızma. Eve geleli iki saat oldu. Ben de emniyette ifade verdim. Zanlıları tespit ettim. Siz karakoldayken, Sedef ile görüştüm. Şu an beni gözünün görmemesi ondan anlayacağın.  Emniyette ifadeleri izledik Sonra beni eve bıraktılar, yarım saattir duş alıyorum.”
“Sus artık.” Hem kollarında olması hem duştan bahsetmesi aklını bulandırmıştı. “Mine, seni seviyorum. İkinizi ilk gördüğüm günden beri, hep artan bir sevgi bu. Bunca zamanı harcadığım, seni üzdüğüm, tüm bunlara neden olduğum ve neden olan birisini…” Melda’yı anımsayıp sustu…
Mine, çoktan parmaklarını dudaklarına kapatmıştı. O ismi duymak bile istemiyordu bugün. “Olay tahminimizden büyükmüş. Annemin suçu var mı bilmiyorum ama nezarette kalma ihtimaline bile seviniyorum. Şu son zamanlarda yaşananların bitmesine de seviniyorum. O yüzden hiç birimiz kendimizi suçlamayacağız. Bir daha böyle bir hataya düşersek suçlayalım. Bu kadarını kimse tahmin bile edemezdi." 
Yiğit, bakmaya doyamadığı yüzü bir süre izledi. Sonra yeniden sarılıp kendine doğru yapıştırdı genç kadını. “Benden şüphelendin mi?”
“Hayır. Sedef şüphelerini anlattığında benim de aklım karışmıştı. Fakat içimde bir yer, senin suçlu olacağına hiç inanmadı.”
“Seni sevdiğimden şüphen var mı?” Belindeki kollarını biraz gevşetmiş, başını arkaya atıp yüzünden geçen ifadeleri incelemeye başlamıştı.
Mine gülümsedi. “Evet, var.” Yanıtı duyunca Yiğit de gülümsedi. “Şüphelerini nasıl yok ederim?”
“Öncelikle öperek başlamalısın. Diğer yolları birlikte buluruz.”
“Seni çok seviyorum. Ömür boyu bunu ispatlamak için uğraşacağım.”
“Tüm ömrünü benimle geçirmek istediğinden emin misin?”
“Seni gözümün önünden ayırmayacağım. Her anımız bir arada geçecek. Belki benden bıkacaksın ama asla uzağımda olmayacaksın. En kısa sürede de evleneceğiz. Farkındaysan sormuyorum. Sadece sonuç bildiriyorum.”
“Sen beni öpmezsen o nikah masasında tek başına oturursun.”


*****   

Ev çok kalabalıktı.

Arkadaşları, iş arkadaşları, birlikte iş yaptıkları iş adamları, akrabaları yalının bahçesini ve evin alt katını doldurmuştu. Kızların mirasından men edilen Binnur Canel davetlilerin arasında yoktu. Antalya’ya yerleşmiş, olaylardan uzaklaşmıştı. Tutuklama kararı ile mahkemeye sevk edildiği günden beri değişmişti. Ne kızlarına sevgisi artmış, ne de duygusal anlamda değişmişti. Tek değişim artık kimse ile uğraşmamasıydı. Kızları kendisine yeni bir kira geliri imkanı sağlamış ve mirastan men edildiğini bildirmişti.

Hümeyra Hanım, dokuz aylık olan torunları ile artık ara sıra görüşecekti. İki gece önce evine temelli dönüş yapmıştı. İstediği zaman Demir ile Tunç ona gönderilecek, dilediği zaman haber verip gelip onlarla kalacaktı. İkizlerin tüm sağlık sorunları geride kalmıştı. Renklerini babadan, güzelliklerini anneden almışlardı. Büyüdükçe Suat gibi yakışıklı olacaklarını düşünüyordu kızlar.

Uluslar arası dava sonuçlanmış, Amerika’daki David Massey ve Ronald Craig tutuklanmış, kefalet bedelleri ile serbest kalmışlardı. Türkiye’de ise suçlular mahkum edilmişti. Kamyon şoförünün yurda iadesi istenmiş, evrak işleri kalmıştı.

Bor madenlerinin işlenmesi için gereken tesisler kurulmuş, büyük olaylara neden olan maden artık sahipleri için çalışmaya başlamıştı. Şirketin başına gelenler basında aylarca konuşulmuş, olay kahramanlık boyutuna taşınmaya bile çalışılmıştı.

Yiğit, yönetim kurulu başkanı olarak son derece başarılıydı. Şirketteki büyüme son altı ayda bile fark edilir boyuttaydı.

Fırat, hayallerinin okulunu kurmuştu. Mert’in başında olduğu güvenlik şirketinin yardımı ile tüm işe aldığı elemanların araştırmasını yapıyordu. Artık yaş tahtaya basmayacaktı. Yine çok yoğun çalışıyordu ama bu kez yurt dışına çıkış gerektirmeyen bir yoğunluktu. Eskiye dayalı anlaşmalar gereği ara sıra yine gitse de döndüğünde kendisini bekleyen kollara koşuyordu.

Sedef ile Mine, bir daha yalan söylememe konusunda çok sıkı kurallar koymuştu. Yer değiştirmeler, gereksiz oyunlar bitmişti. Şirkettekileri kimseye bilgi vermemeleri konusunda defalarca kez uyarmışlardı. Yaşanan olayların etkisi ile bu tembihlerin çok işe yarayacağını biliyorlardı. Eğitimlere güvenlik ile ilgili yeni dersler eklenmişti.

*****

İkizler, büyük kapılarını açarak en üst katın holüne adım attılar. İkisi de beyaz kare yaka elbise giymiş, simsiyah saçlarını açık bırakmış, duman rengi gözlerine aynı makyajı yapmıştı. İkisinin tek farkı elbisenin yakasına taktıkları broşlarıydı. Biri sağa, biri sola taktığı için dikkatli gözlerin ayırt etmesini umuyorlardı. Antika halının etrafında dolaşarak korkuluklara yaslanmış kendilerini bekleyen erkeklere doğru yürüdüler.
“Yine mi oyun?” Fırat, gülüyor, kendilerini denemelerinin sonunun gelmeyeceğini düşünüyordu.
“Hayır, oyun yok artık. Sadece bugüne özel.”
Yiğit, ikisine de baktı. “Çok güzelsiniz. Çok da mutlu!”
Mine, kendisine aşkla bakan adama aynı bakışlarla yanıt verdi. “Çünkü her şey çok güzel. Çok mutluyuz gerçekten.”
Sedef, Fırat’ın koluna girip basamaklara yönelirken onların da duyacağı bir tonla, “Sırada bunu büyüklerimizle paylaşmak var. Hadi…”

Merdiven boşluğundaki dedelerinin ve hemen yanındaki yerini alan babalarının resminin önüne geldiler.

Önce Mine, “Bugün çok özel bir gün baba, dede. Rüyamda babamla beraber gelmiştiniz. Bahçede hep birlikte yemek yiyorduk. Sen nihayet otellerin adının Salix Otel olmasını onayladığını, Latince Söğüt kelimesinin İngilizce Söğüt kelimesinden daha güzel olduğu söyledin. Değişiklik için artık bize kızmadığını düşünüyorum. Baba, senin de yüzün gülüyordu. Haklısın gülmekte. Az önce Şaban bey aradı, mahkeme sonuçlanmış. Cezalar kesinleşti. Artık daha rahat nefes alıyoruz.” dedi. Sonra Sedef başladı konuşmaya.
“O rahat nefeslerimize bu yakışıklı adamları da dahil ettik. Neler çekeceklerini henüz tam olarak anlamadılar ama birinizin torunları, birinizin kızları ile birlikteler. Hayatlarının kalan kısmını çok çalışarak, çok severek ve sevilerek geçirecekler. Demir ve Tunç da artık onların hayatında vazgeçilmezleri. Baba, üzgünüm ama ikisi de bu adamlara baba demeye çalışıyor. Bizler de düzeltmiyoruz. Çünkü bu beyler onlara babalık yapacak kadar seviyorlar. Yanımızda olsaydınız eminim ikisini de onayladığınızı söylerdiniz. Düne kadar sevgilimiz olan bu beyler, birazdan eşimiz olacak. Bizi koruyup kolladığınız gibi onları da korur musunuz?”



SON


Bir hikayemiz daha final yaptı.
Hikayemi okuyan, yorumlayan, birilerine anlatan, arkadaşlarını davet eden, yüzlerce kez suçlulara karar verip sonra fikrini değiştiren, aşkın bu kadar az olduğu hikayede bile büyük aşkları okuyor gibi keyifle çiftler hakkında konuşan, sonu mutsuz bitmemeli diyen, tarafları olan, tarafların bile tarafları olan sizlere çok teşekkür ederim…

Yeni hikayelerde yeniden buluşacağız…


(Bugün 1 Mayıs… işçinin emekçinin BAYRAMI… 23 Nisan’da elde kalmadığı için hediye bölümü atamayan ben o hakkımı bu bayram için kullanıyorum. Haftaya da mayıs ayının tek bölümlük hikayesini yollayacağım…
Bilmeyenler için minik açıklama. Ben resmi bayramlarda ve dini bayramların 1. gününde kendimce hikayelerle hediye vermeyi severim. İşte akşama o hediye geliyor. Keyifli okumalar. )


2 yorum:

  1. Keyifle ve heyecanla okudum . Kalemine ,yüreğine sağlık ❤️ Senin her bölüm sonunda yazdığın gibi ' mutlu son 😂ikizler hayatta 🎉' 😂😂😂😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :))) evet, hiç yalan söylemedim ki... ikizler hayatta ve mutlu son

      Sil