“Ne yalanı? Adam içeride bir saat o kadına olan aşkını, onun başının derde
girmemesi için elinden geleni yapacağını söyleyip durdu. Tüm suçu seninle
kendisinin işlediğini, Melda’nın yardım ettiğini, seni tanıdığı güne lanet
ettiğini söyledi durdu.”
“Yalan söylüyorsun.”
“Emin misin? Oysa ben sadece onun dediklerini diyorum. Son zamanlarda senin
yanına hiç uğramak istemiyormuş. Tek derdin annenmiş. Başka konuşacak konunuz
kalmamış.”
“Yalan…”
“Yalan mı? Emin misin?”
Tam yeni bir soru soracakken içeriye Mesut Kafkas girdi. Ayhan’ın sorgusu
bitmişti. Sıra Ayça Buldan’ı konuşturmaktaydı. Diğer polis keyifle yerini ona
bırakıp dışarı çıktı. Sorgu odalarını tek tek dolaşıp izleyen Jeyan amirinin
aynanın ardında olduğunu görüp yanına gitti. Yanında birbirinin aynı iki kişi
daha vardı. Benzerlikleri yetmezmiş gibi ikisi de birbirine sarılmış öyle
duruyordu. Başı ile selam verip amirine döndü. “Yalan söylüyor.”
“Evet, Mesut işini bitirince yalanlarını yüzüne vurursun. Mesut onu
cinayetten suçlasın da birazdan her şeyi bülbül gibi şakıyacak. Çok iyi
hazırladın onu. On dakikaya çözülür.”
“Evet amirim. Teşekkürler amirim.”
*****
Ayhan Özden’in sorgusu gerçekten de kızların annesini olayın içine
çekmişti. Binnur Canel, kızlarının ölümünü isteyecek kadar para canlısıydı ve
bu ithamlar polisleri şaşırtmamıştı. İfade için çağırılacaktı. Bilgi verdiğini
söylüyordu Ayhan Özden. Ama ikizler annelerinin bilgi sahibi olmadığını,
konunun şirketten birisinin ona bilgi aktarıp aktarmadığı yönünde araştırılması
konusunda ısrarcıydı.
*****
Yiğit’in ifadesinin alınması sonucunda savcılığın kararı beklenirken
nezarete götürülmesi istenmişti. Ortalık biraz fazla kalabalıktı. Bodrum kata
indirilirken asansör kullanılması belki de büyük bir rezaleti engellemişti.
Yiğit, yaşadığı olaylara inanamıyordu. Erkeklerin olduğu tarafa doğru yürürken
yan koğuşta Fırat'ın oturduğunu gördü. O kendisini fark etmemişti
bile.
Eğilmiş, dirseklerini dizlerine dayamış, başını ellerinin arasına almış
öylece duruyordu. Bulunduğu bölümde başka kimse olmamasına rağmen polisler
Yiğit'i onun yanına değil, yandaki boş koğuşa koydular. Karşılarındaki
iki koğuşta da birer kişi vardı. Polislerin kavga etmesinler diye şimdilik herkesi
tek tek koyduklarını düşündü.
Demir parmaklıkların açılması, kapanması bile Fırat'ın dikkatini
çekmemişti. Yiğit onun bu halinin ne anlama geldiğini çözmek için bir süre
seyretti. Fırat, sinirle yerinden kalkıp duvara yumruk attığında da, bunu yaparken
"Neden Sedef. neden?" dediğini duyduğunda da şaşırmamıştı. Şu an
kendisi de duvarları yumruklamak istiyordu.
"Elini acıtmanın bir manası yok."
Nihayet sesi duyup bakışlarını çevirince yan koğuşta oturan Yiğit'i gördü.
"Sen?" Şaşkınlıkla aradaki parmaklıklara yaklaştı. "Sen neden
buradasın? Ne yaptın? Niye tutuklandın? Sen miydin yoksa?"
"Ben bir şey yapmadım. Ama senin için aynı şeyi
söyleyemeyeceğim."
"Ben de bir şey yapmadım. Saçma sapan suçlamalarla buraya tıkıldım.
Avukatım gerekenleri yapacak."
"Ben de bir şey yapmadım."
"O halde niye ikimiz de parmaklıklar arkasındayız?
"Çünkü sevdiğimiz kadınların başı dertte ve başka kadınlar bizleri
suçlu gösterdi. Ya da ben senin de suçsuz olduğunu düşünerek büyük bir
yanılgının içindeyim."
"Eğer Mine kaçırıldı haberine verdiğin tepkiyi görmemiş olsam ben de
senin masum olduğuna inanmazdım."
"Sedef çok üzgün."
"Üzgün olması benim suçlu olduğumu düşünebildiği gerçeğini
değiştirmiyor. Benim öyle bir şey yapabileceğimi nasıl düşünür?"
"Çünkü aşık, üzgün ve kırılgan. İçini biraz rahatlatacaksa benim de
suçlu olduğumu düşünüp polise ihbarda bile bulunmuş. O kardeşi için herkesi
karşısına alabilir. Eğer onlarla bir gelecek düşünmek istiyorsak her zaman
ikinci planda kalacağımızı kabullenmeliyiz."
Fırat, daha önce Sedef ile yaptığı konuşmayı anımsadı. Biliyor ve çoktan
kabul ediyordu. "İkinci sırayı kabullenebilirim ama o sıralamaya hiç
giremezsem diye korkuyorum."
"Masum musun?"
"Elbette. Aksini düşünmeni men ederim." derken yüzüne kendisinden
şüphelenilmesinin siniri vurmuştu bile.
Yiğit, onun bu haline bakıp gülümsedi. "O zaman işin kolay. Sadece
onun gönlünü alacak ve senin gönlünü almasına izin vereceksin."
"Ya sen?”
"Senden çok farklı değilim. Melda da çetenin elemanıymış.” Son cümleyi
söylerken sesinde kızgınlıktan daha çok utanç vardı.
"Ciddi misin? Bunlar nasıl insanlar böyle?"
"Çok ciddiyim. Duyduğumdan beri kendimi zorluyorum. Ben bu kadının tüm
bu yaptıklarını nasıl fark etmedim? Üstelik daha da kötüsü o arabanın altında
patlayan bombayı da o ayarlamış. İkimiz de bir tuzağın içindeyiz ve
avukatlarımız bunları ispatlayana kadar galiba tutuklu kalacağız."
"Çok zorlama kendini. Ben de Ayça’nın yaptıklarını anlamamışım.
Üstelik beni de yaptıklarına ortak eden bir ifade vermiş. Neyse sinirimi
bozuyor bu konu. Sedef imzayı attı, Mine kurtulacak değil mi?"
"Evet."
"En azından buna sevinebiliriz. Sonrası avukatların ve polisin işi. Buradan
kurtulacağız. Sen Mine'ye kavuşacaksın. Ya ben?"
Bir kadın sesi duyuldu. "Sana ne olmuş?"
*****
Fırat bu sesi duymayı hiç beklemiyordu. Sedef hemen parmaklıkların dışında
durmuş ona gülümseyerek bakıyordu. Fırat gözlerine inanamadı. Bir süre daha
baktıktan sonra yan tarafa Yiğit'e çevirdi başını. Hayal görmediğini onun
yüzündeki gülümsemeden anladı. Sedef oradaydı. Parmaklıklara yaklaştı. Elini
dışarı uzattı ve Sedef bu eli tutunca rahatladı. "Sakın beni
bırakma."
"Özür dilerim senden şüphelendiğim o kısacak an için gerçekten özür
dilerim."
"Önemi yok. Şimdi buradasın. Ben buradan çıkınca o kısacık an için
sana bir ceza keserim. Ödeşiriz." Bunları söylerken sesini kısmış, çapkın
bir bakış ile bakmaya başlamıştı. Neler olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği Sedef
oradaydı ve aşkla bakıyordu. Geri kalanı nasılsa hallederlerdi.
"Sizleri birazdan çıkartacaklar. Polisler gerekli işlemleri
yapıyorlar. İkiniz de masum olduğunuz için burada tutulmanız çok anlamlı
değilmiş. Oysa sizi böyle süt dökmüş kedi gibi görmek ayrı bir
keyifti."
"Keyfin bu kadar yerinde olduğuna göre Mine eve döndü mü?" Yiğit,
umutla konuşmuştu.
"Henüz değil.” Yalan değildi. Yola çıkalı yarım saat bile olmamıştı.
Yiğit’e sürpriz olacaktı. “Sesini duydum. İyi olduğunu öğrendim. Bir iki saat
daha dayanabiliriz değil mi?"
"Dayanırız sanırım." derken bile yüzünde sıkıntı vardı. “Çok uzun
zaman dayandık, biraz daha dayanırız.” Bugün konuşacaktı. Ya devam, ya tamam
konuşması olacaktı. Dünden beri yaşadıkları aşkının büyüklüğünü kendine
anlatmıştı. Önemli olan bunu Mine’ye de anlatabilmekti.
Bir resmi giyimli polis memuru gelip iki tarafın kilitlerini de açınca
erkekler dışarı çıktı. Fırat, bir an durdu. Uzak durma çabası sadece o kadar
sürdü. Sonra sımsıkı sarıldı. "Seni seviyorum. Şu son saatleri unutalım. Konuşmaya
değmeyecek şeyler." dedi. Sedef, onun kadar alçaltmadı sesini. "Ben
de seni seviyorum. Konuşacağız. Her şeyi konuşacağız ama şimdi gidelim
buradan."
Savcı, adları iddianamede olduğu için dava edileceklerini ama tutuksuz
yargılanmalarının uygun olduğunu söylediği için ikisi de serbest bırakılmıştı.
Dava sonunda aklanacaklarını biliyorlardı. İşlemleri tamamladıktan sonra üçü
birlikte ve yüzlerinde gülümseme ile binadan çıktılar. Sedef, Fırat'ın beline
sarılmıştı. Fırat da kolunu omzuna atmıştı. Özellikle ona yakın davranırken Yiğit'e de
gülümseyerek bakıyordu. Binanın dışındaki gazetecilerin sayısı en az üçe
katlanmıştı. Tüm makineler peş peşe fotoğraf çekiyor, her taraftan sorular
kulaklarına ulaşıyordu.
Sedef Söğüt, tüm samimiyeti ile bir adım öne çıktı. Yüzünde gerçek bir
gülümseme ile “Her şey yolunda. Basın açıklaması yapılacak ama sizlere şu an
söyleyebileceğim tek şey bu. Her şey yolunda.”
“Sedef Hanım kurtuldu mu?”
“Mine… Her zamanki gibi bizi karıştırdılar. Evet kurtuldu. Birkaç saat
sonra onun da evde olacağını düşünüyorum.”
“Babanızın ölümüyle de ilgili olan kişilermiş yakalananlar. Bu konuda ne
diyeceksiniz?”
“Hukuk işleyecek, suçlular cezalarını çekecek. Araştırmalar devam ediyor.
Geri kalan her şey yetkililerin işi.”
“Yiğit beyin suçlandığı söyleniyordu. Şimdi ise yanınızda. Bu suçlamalarla
ilgili yorumunuzu alabilir miyiz?”
“Suçlama var ama suç yok. Zanlıların saçmalaması yüzünden biraz başımız
ağrıdı o kadar. Yarın hepimiz işimizin başında olacağız. Şimdi çok yorgun ve
stresli günün kalanını dinlenerek geçirmek için evimize gitmek istiyoruz. Yarın
basın toplantısında tüm olayları açıklayacağız. Teşekkürler.”
Arabaya ulaştıklarında Mert kapıları açtı. “Geçmiş olsun.”
“Teşekkürler.”
“Yalıya mı?”
“Evet.”
“Yiğit Bey, buyurun.” Ön kapıyı açıp oturmasını beklemişti. Arka kapıyı açtı,
Fırat ile Sedef de yerleştikten sonra direksiyona geçti.
Fırat, sessizce bakıyordu genç kadına. “Neden öyle bakıyorsun?”
“O kadar yalan dolan varken nasıl bizim masum olduğumuza inandın?”
“Yiğit konusunda yanıldığımı anlamıştım. O kadar kahrolan birinin kötü bir
şey yapmayacağına inanmak kolaydı. Jeyan Hanım istediği için sustum. Tüm
şüpheler temizlenip tüm suçlular yakalanana kadar kimseye bir şey söyleme dedi.
Melda’nın o bombayı koyduğunu çoktan tespit etmişler ama tek başına her şeyi
yapamayacağı için çeteyi yakalamanın planlarında sessiz kalmamı istemişler. Seninle
ilgili şüphem, telefondakinin beni Mine olarak aramasıyla son buldu. Sen benim
Sedef olduğumu günlerdir biliyordun. Onlarla birlik olsan çoktan söylemiş olman
gerekirdi. Yalan söylüyorlardı. Bunu polise söyledim. Onlar da biraz sıkıştırıp
bu bilgiyi teyit ettiler. Ayça… Adi pislik… Neyse ağzımı onun için bile
bozmayacağım. Seni sevgilisi diye anlattı. Kardeşime Banu’nun Mine dediğini
duymuşlar. Onun Sedef olduğunu, böylece seni üzeceklerini düşünmüşler. İşte
senin bizi haftalardır ayırt edebilmen, benim kim olduğumdan emin olman ama
bunu Ayça’nın bile bilmiyor oluşu olayı çözdü. Sen ortakları değildin, hiç
olmamıştın. Sonra zaten yalanlarını da itiraf etmek zorunda kaldılar. Adınız
ifadelerde geçtiği için belki mahkemeye çıkacaksınız. Bitecek!”
“Bitecek… Olay bitecek ama bizler yeni başlayacağız. Tüm bu olaylardan
sıyrılmış olarak hayatımıza yarından itibaren yeniden başlayacağız.”
“Yarını niye bekliyoruz? Bence bu akşam güzel bir kutlama ile başlayalım.”
Fırat, kulağına eğilip, “Sonra da kendi kutlamamızı yaparız.” dediğinde
Sedef sadece gülümsedi.
Önde oturan Yiğit, başını koltuğa dayamış, bir iki saat sonra göreceği Mine
ile neler konuşacağını planlamaya uğraşıyordu. Milyonlarca kez özür dilese
affeder miydi?
Eve geldiklerinde Suat'ın arabasını gördüler. İkizleri getirmişti. Sedef
evden çıkarken onları aramış ve artık kardeşlerini getirebileceklerini
söylemişti.
Sedef arabadan iner inmez pusetlerinde olan bebeklere koştu. "Oh çok
özledim onları. Kocaman olmuşlar. Suat, annen gelmedi mi?"
"Sonra gelecek. Ben şimdi bebekleri bırakıp gidiyorum. Birkaç saate
kadar gelirim. Eminsin değil mi? Her şey bitti mi?"
"Eminim. Merak etme artık bir şey yapamazlar. Çetenin elebaşı ve üyesi
olan herkes ele geçirildi. Bir tek kamyonu kullanan henüz tutuklanmadı ama adı
belirlendi. An meselesi olmalı. Suat, tüm bu olanlar, bu suçlular ceza çekecek
ama inan o şoförün çekeceği ceza her şeyden önemli. Mesut Kafkas ve Hasan
Taçbaş… en başından beri cinayet olduğuna inandılar ve işin ucunu hiç
bırakmadılar. Onu da yakalayacaklar. Hepsi, cinayet, organize suçlar yüzünden
uzun süre hapis yatacaklar. Bizimle uğraşamayacaklarını anladılar."
“Size çatmak hayatlarının hatası olmuş. Ben gidiyorum. Annemi de alıp yarın
gelirim. Hepimize geçmiş olsun.” Sonra Fırat ile Yiğit’e baktı. Birkaç saat
öncenin on yaş ihtiyarlamış adamlarının yine genç ve mutlu gözükmelerinden
memnundu. İkisine de tek tek sarılıp iyi olduklarına sevindiğini söyledi. Kardeşlerinin
mutlu olmasını istiyordu. “Onları bir daha üzmeyin.” Dedi sadece ve arabasına
binip gitti.
*****
Sedef, Demir’i kucağına almış öpüyor, kokluyor, onu beşiğine yatırıp bu kez
de Tunç’u alıp öpücüklere boğuyordu. Bir süre sevdikten sonra uykularının
geldiğini görüp ikisini de dadıya teslim etti.
Fırat, onun kardeşlerine bakışını takip etti bir süre. Sonra yanına
yaklaştı. Beline sarılıp kendisine dönmesini sağladı. Yiğit ortalıkta
gözükmüyordu. Bahçeye çıktığını görünce gülümsedi. Etrafta ikisinden başka
kimse yoktu. Yine de kulağına fısıldadı. “Bir gün bizim de ikizlerimiz olur
mu?”
“Bilme…Ne? Doğru anladıysam, evet. Evet, bir gün bizim de ikizlerimiz
olabilir. Çünkü bizde her kuşakta ikiz var.”
Fırat, eğilip öpmeye başladı. Kendi dünyalarına dalmışlar, bahçeye yürüyen
genç kadını fark etmemişlerdi.
*****
"Manzarayı mı izliyorsun?”
Yiğit, boğazın sularına boş gözlerle bakıyordu. Sesi duyduğunda hızlıca
arkasını döndü. İşte oradaydı. Sağ salim, yüzünde gecenin yorgunluğuna rağmen
muhteşem bir gülümsemeyle oradaydı. Gözlerinde aşk ile oradaydı. "Mine?"
"Evet, ben Mine."
Yiğit, bir an bile durmadan ona doğru yürümeye başladı. Ne tepki
vereceği umurunda bile değildi. Patronu olması, Endonezya'da yaşananlar, hepsi
anlamını yitirmişti. Aralarında mesafe kalmadığında durdu. Sadece bir saniye
kadar öylece kaldı. Sonra kollarını beline sarıp kendine çekti. Başını boynuna
gömüp fısıltıyla konuştu. "Sen olduğunu biliyorum. Seni ilk gördüğümden
beri kimseyle karıştırmadım. İyisin değil mi? Sana bir şey yaptılar
mı?" Çok kısa bir an uzaklaştırıp yüzüne tekrar baktıktan sonra bir
kez daha sımsıkı sarıldı. Yanıtı beklerken saçlarını öpmeye başlamıştı bile.
"İyiyim, kimse bir şey yapmadı. Zaten saatlerdir polislerin
yanındayım. Sedef gece üçten beri kurtulduğumu biliyordu. Sadece kimseye
söylememesi gerektiği için sustu."
Saatlerdir serbest olmasını kendisine söylememiş olmalarına duyduğu
kızgınlıkla uzaklaştırdı Mine’yi. "Üçten beri mi? Yani neredeyse on iki
saattir evde misin? Bunca zaman acı çekerken sen evde miydin? Ah Sedef, seni
bunun için affetmeyeceğim işte."
"Sedef’e kızma. Eve geleli iki saat oldu. Ben de emniyette ifade
verdim. Zanlıları tespit ettim. Siz karakoldayken, Sedef ile görüştüm. Şu an
beni gözünün görmemesi ondan anlayacağın.
Emniyette ifadeleri izledik Sonra beni eve bıraktılar, yarım saattir duş
alıyorum.”
“Sus artık.” Hem kollarında olması hem duştan bahsetmesi aklını
bulandırmıştı. “Mine, seni seviyorum. İkinizi ilk gördüğüm günden beri, hep
artan bir sevgi bu. Bunca zamanı harcadığım, seni üzdüğüm, tüm bunlara neden
olduğum ve neden olan birisini…” Melda’yı anımsayıp sustu…
Mine, çoktan parmaklarını dudaklarına kapatmıştı. O ismi duymak bile
istemiyordu bugün. “Olay tahminimizden büyükmüş. Annemin suçu var mı bilmiyorum
ama nezarette kalma ihtimaline bile seviniyorum. Şu son zamanlarda yaşananların
bitmesine de seviniyorum. O yüzden hiç birimiz kendimizi suçlamayacağız. Bir
daha böyle bir hataya düşersek suçlayalım. Bu kadarını kimse tahmin bile
edemezdi."
Yiğit, bakmaya doyamadığı yüzü bir süre izledi. Sonra yeniden sarılıp
kendine doğru yapıştırdı genç kadını. “Benden şüphelendin mi?”
“Hayır. Sedef şüphelerini anlattığında benim de aklım karışmıştı. Fakat
içimde bir yer, senin suçlu olacağına hiç inanmadı.”
“Seni sevdiğimden şüphen var mı?” Belindeki kollarını biraz gevşetmiş,
başını arkaya atıp yüzünden geçen ifadeleri incelemeye başlamıştı.
Mine gülümsedi. “Evet, var.” Yanıtı duyunca Yiğit de gülümsedi. “Şüphelerini
nasıl yok ederim?”
“Öncelikle öperek başlamalısın. Diğer yolları birlikte buluruz.”
“Seni çok seviyorum. Ömür boyu bunu ispatlamak için uğraşacağım.”
“Tüm ömrünü benimle geçirmek istediğinden emin misin?”
“Seni gözümün önünden ayırmayacağım. Her anımız bir arada geçecek. Belki
benden bıkacaksın ama asla uzağımda olmayacaksın. En kısa sürede de
evleneceğiz. Farkındaysan sormuyorum. Sadece sonuç bildiriyorum.”
“Sen beni öpmezsen o nikah masasında tek başına oturursun.”
*****
Ev çok kalabalıktı.
Arkadaşları, iş arkadaşları, birlikte iş yaptıkları iş adamları, akrabaları
yalının bahçesini ve evin alt katını doldurmuştu. Kızların mirasından men
edilen Binnur Canel davetlilerin arasında yoktu. Antalya’ya yerleşmiş,
olaylardan uzaklaşmıştı. Tutuklama kararı ile mahkemeye sevk edildiği günden
beri değişmişti. Ne kızlarına sevgisi artmış, ne de duygusal anlamda
değişmişti. Tek değişim artık kimse ile uğraşmamasıydı. Kızları kendisine yeni
bir kira geliri imkanı sağlamış ve mirastan men edildiğini bildirmişti.
Hümeyra Hanım, dokuz aylık olan torunları ile artık ara sıra görüşecekti.
İki gece önce evine temelli dönüş yapmıştı. İstediği zaman Demir ile Tunç ona
gönderilecek, dilediği zaman haber verip gelip onlarla kalacaktı. İkizlerin tüm
sağlık sorunları geride kalmıştı. Renklerini babadan, güzelliklerini anneden
almışlardı. Büyüdükçe Suat gibi yakışıklı olacaklarını düşünüyordu kızlar.
Uluslar arası dava sonuçlanmış, Amerika’daki David Massey ve Ronald Craig
tutuklanmış, kefalet bedelleri ile serbest kalmışlardı. Türkiye’de ise suçlular
mahkum edilmişti. Kamyon şoförünün yurda iadesi istenmiş, evrak işleri
kalmıştı.
Bor madenlerinin işlenmesi için gereken tesisler kurulmuş, büyük olaylara
neden olan maden artık sahipleri için çalışmaya başlamıştı. Şirketin başına
gelenler basında aylarca konuşulmuş, olay kahramanlık boyutuna taşınmaya bile
çalışılmıştı.
Yiğit, yönetim kurulu başkanı olarak son derece başarılıydı. Şirketteki
büyüme son altı ayda bile fark edilir boyuttaydı.
Fırat, hayallerinin okulunu kurmuştu. Mert’in başında olduğu güvenlik
şirketinin yardımı ile tüm işe aldığı elemanların araştırmasını yapıyordu.
Artık yaş tahtaya basmayacaktı. Yine çok yoğun çalışıyordu ama bu kez yurt
dışına çıkış gerektirmeyen bir yoğunluktu. Eskiye dayalı anlaşmalar gereği ara
sıra yine gitse de döndüğünde kendisini bekleyen kollara koşuyordu.
Sedef ile Mine, bir daha yalan söylememe konusunda çok sıkı kurallar
koymuştu. Yer değiştirmeler, gereksiz oyunlar bitmişti. Şirkettekileri kimseye
bilgi vermemeleri konusunda defalarca kez uyarmışlardı. Yaşanan olayların
etkisi ile bu tembihlerin çok işe yarayacağını biliyorlardı. Eğitimlere
güvenlik ile ilgili yeni dersler eklenmişti.
*****
İkizler, büyük kapılarını açarak en üst katın holüne adım attılar. İkisi de
beyaz kare yaka elbise giymiş, simsiyah saçlarını açık bırakmış, duman rengi
gözlerine aynı makyajı yapmıştı. İkisinin tek farkı elbisenin yakasına
taktıkları broşlarıydı. Biri sağa, biri sola taktığı için dikkatli gözlerin
ayırt etmesini umuyorlardı. Antika halının etrafında dolaşarak korkuluklara
yaslanmış kendilerini bekleyen erkeklere doğru yürüdüler.
“Yine mi oyun?” Fırat, gülüyor, kendilerini denemelerinin sonunun
gelmeyeceğini düşünüyordu.
“Hayır, oyun yok artık. Sadece bugüne özel.”
Yiğit, ikisine de baktı. “Çok güzelsiniz. Çok da mutlu!”
Mine, kendisine aşkla bakan adama aynı bakışlarla yanıt verdi. “Çünkü her
şey çok güzel. Çok mutluyuz gerçekten.”
Sedef, Fırat’ın koluna girip basamaklara yönelirken onların da duyacağı bir
tonla, “Sırada bunu büyüklerimizle paylaşmak var. Hadi…”
Merdiven boşluğundaki dedelerinin ve hemen yanındaki yerini alan
babalarının resminin önüne geldiler.
Önce Mine, “Bugün çok özel bir gün baba, dede. Rüyamda babamla beraber
gelmiştiniz. Bahçede hep birlikte yemek yiyorduk. Sen nihayet otellerin adının
Salix Otel olmasını onayladığını, Latince Söğüt kelimesinin İngilizce Söğüt
kelimesinden daha güzel olduğu söyledin. Değişiklik için artık bize kızmadığını
düşünüyorum. Baba, senin de yüzün gülüyordu. Haklısın gülmekte. Az önce Şaban
bey aradı, mahkeme sonuçlanmış. Cezalar kesinleşti. Artık daha rahat nefes
alıyoruz.” dedi. Sonra Sedef başladı konuşmaya.
“O rahat nefeslerimize bu yakışıklı adamları da dahil ettik. Neler
çekeceklerini henüz tam olarak anlamadılar ama birinizin torunları, birinizin
kızları ile birlikteler. Hayatlarının kalan kısmını çok çalışarak, çok severek
ve sevilerek geçirecekler. Demir ve Tunç da artık onların hayatında
vazgeçilmezleri. Baba, üzgünüm ama ikisi de bu adamlara baba demeye çalışıyor.
Bizler de düzeltmiyoruz. Çünkü bu beyler onlara babalık yapacak kadar
seviyorlar. Yanımızda olsaydınız eminim ikisini de onayladığınızı söylerdiniz.
Düne kadar sevgilimiz olan bu beyler, birazdan eşimiz olacak. Bizi koruyup
kolladığınız gibi onları da korur musunuz?”
SON
Bir hikayemiz daha final yaptı.
Hikayemi okuyan, yorumlayan, birilerine anlatan, arkadaşlarını
davet eden, yüzlerce kez suçlulara karar verip sonra fikrini değiştiren, aşkın bu
kadar az olduğu hikayede bile büyük aşkları okuyor gibi keyifle çiftler hakkında
konuşan, sonu mutsuz bitmemeli diyen, tarafları olan, tarafların bile tarafları
olan sizlere çok teşekkür ederim…
Yeni hikayelerde yeniden buluşacağız…
(Bugün 1 Mayıs… işçinin emekçinin BAYRAMI… 23 Nisan’da elde kalmadığı
için hediye bölümü atamayan ben o hakkımı bu bayram için kullanıyorum. Haftaya da
mayıs ayının tek bölümlük hikayesini yollayacağım…
Bilmeyenler için minik açıklama. Ben resmi bayramlarda ve dini
bayramların 1. gününde kendimce hikayelerle hediye vermeyi severim. İşte akşama
o hediye geliyor. Keyifli okumalar. )
Keyifle ve heyecanla okudum . Kalemine ,yüreğine sağlık ❤️ Senin her bölüm sonunda yazdığın gibi ' mutlu son 😂ikizler hayatta 🎉' 😂😂😂😂
YanıtlaSil:))) evet, hiç yalan söylemedim ki... ikizler hayatta ve mutlu son
Sil