İlaçlama firması üç ayrı ekiple on evi üç günde ilaçlamış, her şey
kontrolden geçirilmişti. Artık herkes evine dönebilecekti.
Otelde geçen ilk iki gün uykuya daldığı her an kabus görmeye başlamıştı.
Bir sürü tanıdığını zehirliyor, ölümlerini izliyordu. Kendini kötü hissederek
uyanıyor, yeniden uyumak güçleşiyordu. Üçüncü gün yalıya geri dönmüşlerdi. Evde
ilaçlamanın geride bıraktığı koku halen duyuluyordu. Havalandırma için sadece
sinek teli olan bir iki cam açılmıştı. Her camın etrafına da böceklerin
yürüyerek girmesini engelleyecek ilaçlar sıkılmıştı. Böylece biraz daha rahat
hareket edeceklerdi.
Sedef, üçüncü gün de kötü rüyalarla uyanınca çareyi çalışma odasına inip
biraz düşünmekte ve Sidney’de yakaladığı ipuçlarını incelemekte buldu. Halıya
basmadan etrafında dolaşırken ses çıkartmamaya uğraşıyordu. Kardeşini
uyandırmak en son isteyeceği şeydi. Merdivenlerden inerken dedesinin portresine
baktı bir süre. “Yakında hepsini sana da anlatacağım. Etrafımızda bir sürü olay
oluyor ve ben korkuyorum artık. Çözüm bulmam şart. Bana, bize dua et lütfen.”
Çalışma odasına girip babasının masasına oturdu. Ondan güç almak ister
gibiydi. Masasına koydukları resme bakıp gülümsedi. “Şu inatçı kızın
anlatmamakta direnmese belki de şimdiye seni bizden kim ayırdı bulmuş
olacaktık. Ama iyi ki ben inatçı kızın da ona pabuç bırakmıyorum. Çözeceğim
baba, hem Mine’yi bunları yapmaya zorlayan nedenleri, hem de seni bizden
alanların kim olduğunu çözeceğim. Şimdi biraz çalışacağım. Sonra da seninle bol
bol dertleşeceğim.”
Düşündüklerini birilerine anlatmalı ve olayın çözülmesini sağlamalıydı. İyi
ama kime? Bunları kiminle konuşacaktı? Aklından geçenleri kime anlatacaktı?
Kime güvenecek ve danışacaktı? Avukatlarına mı? Şaban bey ve Mert hariç
kimseye güvenemezken hangisi ile konuşacaktı?
Bilgisayarı açtı, aklına gelen her şeyi yazmaya başladı. Hangi gündü, ne
olmuştu. Kim ne giymişti. Nerede yemek yenmişti gibi bağlantısı olup
olmayacağını bilmeden saatlerce aklına gelen her şeyi yazdı. Mümkün olduğunca
tarih sırasında yazmaya çabaladı. Randevu defterinin geçmiş sayfalarından
yardım alarak üç saate yakın aralıksız olayları sıraladı. Polisle konuşurken
heyecanla unutulan detayları belirtmek kendini biraz daha iyi hissetmesine
yaramıştı. Saat sabahın yedisi olduğunda her yerinin tutulduğunu fark edip
koltuktan kalktı. Kahve ve yiyecek bir şeyler alıp yeniden çalışma odasına
döndü.
Teklif dosyaları ile ilgili kanıtları da en alt çekmeceden alacaktı. En alt
çekmece kilitliydi. Orada genelde silahını sakladığı için kilitli tutar, kolay
ulaşmak istemezdi. Ele silah alınınca o tetiğe dokunmak kolay olur, der, hata
yapmamak için kilitlerdi. Anahtarını orta çekmeceden alıp kilidi açtı. Silah ve
üç dosya vardı. Dosyaları alırken silaha dokunmadı bile. Biri annesinin boşanma
davasında imzaladığı evrakları içeriyordu. Onu silahın üstüne bırakıp diğer iki
dosyaya baktı. İşte aradığı dosyalar bunlardı. Çözüm için lazım olan ıslak
imzalı dosyalar buradaydı.
Yatak odasına çıkarken hepsini yanına aldı. Odasına girince ağır muhteşem
kapıyı kapattı ve kilitledi. Şüphelerinden utanıyor ama aksini yaparsa
ipuçlarını kaybetmekten korkuyordu. Duştan çıktığında tüm uykusu açılmış,
dinlenmiş ve önündeki ilginç güne kendini hazırlamıştı.
Üstüne çok şık ama abartısız bir takım giymişti. Bacaklarını ve boyunu daha
da uzun gösteren dar paçalı pantolonu ile yüksek topuklu ayakkabıları çok hoş
durmuştu. Çantasını da değiştirdikten sonra hazırdı. Son kez aynada kendisine
bakarken kapısı vuruldu. Girin dediğinde kapıdan uzanan başı beklemiyordu.
Suat’ın ve annesinin de dönmüş olduğunu unutmuştu. Yeni düzene alışana kadar bu
şaşkınlığı bir iki kez yaşayacağından emindi.
“Kahvaltı hazır, bizi bekliyorlar.”
“Hemen geliyorum. Min…Sedef uyandı mı?”
“Uyanmış.”
Yemek yiyecek hali yoktu. Süheyla Hanımın üzgün yüzünü gördükçe içi
parçalanıyordu. Aklındakiler konuşmasına bile izin vermeyecek kadar karmaşık
olunca müsaade isteyip çalışma odasına çekildi. Onun durgun haline anlam
veremeyen ikizi birkaç dakika sonra kapıyı çalıp içeriye girmişti bile. “Neyin
var senin?”
“Bir şeyim yok. Canım yemek istemedi.”
“Yüzün de beyaz. Hasta mı oluyorsun?”
“Hayır iyiyim inan sadece canım istemedi.”
“Şu ölüm ile mi ilgili? Senin bir suçunun olmadığını herkes biliyor. Dava
bile açılmayacaktır.”
“Bilmiyorum. Ama yorulduğumu hissediyorum.” Bu cümleyi bekliyormuş gibi
Mine hemen atılmıştı. “Konuşalım mı? Bak bizi gerçekten zor günler bekliyor.
Hazır yeni bir talip varken şu satışları konuşalım.”
“Şimdi değil. Bu sabah biraz dalaşacağım. İşim yok. Mağazaları gezmek
istiyorum.”
“Bir şeyler alacak mısın?”
“Sanmam. Sadece biraz renkli bir şeyler görmek istiyorum.”
“Başka bir sorun olmadığından emin misin?”
“Evet, canım, sadece çok yorgunum ve üzgünüm.”
Masasının önündeki koltuğun koluna ilişen kardeşine baktı. Tedirgin
gözüküyordu. Bir şey daha söyleyeceğini anlayınca soru dolu bakışlarını ona
yöneltti. “Çıkart baklayı.”
“Akşamki yemekli toplantıya Yiğit benim katılmamı istedi.”
“Vay, ciddi misin?”
“Evet, senin için bir sakıncası var mı?”
“Niye benim için sakıncası olsun?”
“Ne bileyim, yani sen ondan çok hoşlanıyordun ya.”
“Ah şu konu…” Asıl sen hoşlanıyordun demek üzereyken sustu. Kardeşi
Melda’ya rağmen bu yemek konusunda heyecanlıydı. O zaman kızdırıp vazgeçmesine
neden olmak istemezdi. “Hiç önemli değil hayatım. Afiyet olsun şimdiden.”
Kardeşinin sesinden konuyu geçiştirdiğini anladığı için üstüne gitti.
“Yiğit beni yemeğe davet ettiği için bozuldun mu?”
Bozulmamış korkmuştu. Bunu ona söyleyemeyeceğini de biliyordu. Belki
tamamen rastlantıydı! Suçu ispatlanana kadar herkes masumdu. Yiğit bile! İçini
çekip yanıtladı kardeşini Sedef. “Bozulmam mı gerekiyor? Bir hafta boyunca tüm
yemeklerimizi onunla yedik. Biraz da sen ye. Hem zaten Melda’yı dinlemek beni
artık sıkmıştı.” Oysa kadının adı sadece iki kez geçmiş ikisinde de konuyu
kendisi açmıştı. Asıl önemlisi şu an aklındakiler çok daha önemliydi.
“Çok mu aşık Melda’ya?”
“Sanırım öyle. Bir bavul dolusu hediye aldı ona.” Biraz yalan ile hala
kendi çıkarları için kardeşini yönlendiriyordu. Aklında olan şey artık aşk meşk
işleri değildi. Kardeşinin isimleri değiştirmesinin ardında mutlaka büyük bir
neden vardı. Tüm bu oyunlar, Yiğit ile olan durum ve ısrarla devam eden
yalanlar, gelen tuhaf telefonlar… Çözüm gerekiyordu. Bunun için de kardeşinin
oyalanması lazımdı. Aslında zamanlama olarak kardeşinin Yiğit ile yakın
olmasını isteyeceği bir dönem değildi. Düne kadar güvendiği insana bugün şüphe
ile yaklaşmak canını sıkıyordu. İyi niyetle hareket etmek değil, acımasız
olmak gerektiğini anlayacak kadar başı dertteydi.
Kardeşini tehlikeye atıyor olabilir miydi? Acaba ‘kıskanıyorum onunla
yemeğe gitme’ dese miydi? Bu hamle başka olumsuzluklara neden olur muydu?
Akşama kadar vakti vardı önce aklındakileri yapmalıydı. Gerekirse
sonra kardeşini vazgeçirirdi.
Sabaha kadar yazdığı listeyi, babasının çekmecesinden aldığı iki dosyayı ve
tabletini koyduğu çantasını kontrol ettikten sonra rüzgarlı sonbahar havasında
kendisini koruyacak trençkotunu giyip yata doğru yürümeye başladı.
*****
Mesut Kafkas, masasında çalışırken yanına yaklaşan genç kadını fark edip
ayağa kalktı. “Siz?”
“Aslen Sedef olan ama akşam Mine olarak ifade veren…”
“Sedef hanım, hoş geldiniz. Sizi davet mi ettik? Böyle bir şey
anımsamıyorum. Savcı mı çağırdı?”
“Hayır, kendim geldim. Amiriniz ile görüşmek, fikir almak istiyorum.”
“Elbette. Gelin sizi tanıştırayım.”
Mesut, önden yürüyüp yolu gösterdi. Getirildiği akşam dikkat edememişti
etrafına. Tek anımsadığı her yerin gri olduğu idi. Şimdi birçok masa, devamlı
çalan telefonlar ve hiç bitmeyen bir uğultu olduğunu da fark ediyordu. Hemen
odanın önündeki masada çalışan bir memura amirleri ile görüşeceğini söyledi.
Memur eli ile kapıyı gösterince gülümsedi. Sekreter gibi haber vermesini
beklemişti ama galiba işler öyle yürümüyordu. Büyük, ahşap, beyaz yağlıboya ile
boyanmış, açılır-kapanırken menteşelerinden sallanan kapıyı tıklatıp açtı,
Mesut.
Masanın ardında oturan kadının yaşı tahminlerinin altındaydı. “Orada
beklemeyin içeri girin.” Minyon tipli biriydi ama uzatılan eli sıkışında
güç ile ses tonu son derece uyumluydu. Masasındaki
isimlikte Jeyan Irmak yazıyordu.
“Merhaba, Jeyan hanım. Ben Sedef Söğüt. Gerçi bu bile uzun hikaye
ama zaten sizinle vaktiniz varsa uzun uzun konuşmalıyım.”
Cinayet masasında, emniyet amirliğine kadar yükselmiş bir kadın ile
karşılaşacağını düşünmemişti. Bundan memnun olmuştu. Çok daha rahat bir konuşma
olabilirdi. Mesut, kendisine yer gösterildikten sonra Sedef’in
karşısındaki koltuğa oturdu. Kullanılmaktan eskimiş koltuklar göründüğünden
daha rahattı.
İkisi de oturduktan sonra Jeyan Irmak, Sedef’e dönüp sordu. “Size nasıl
yardım edebilirim?”
“Ben Mine sanılıyorken aslında Sedef Söğüt’üm desem ve bu konuşacaklarımız
çok özel desem.” Sedef’in beklediğinin aksine genç kadın şaşırmadan
yanıtladı.
“İsim karmaşanız kaza dosyanızda vardı. Siz Sedef Söğüt olduğunuzu
ispatlayamadığınız sürece hastane kayıtlarına göre Mine Söğüt’sünüz.”
“Ne yazık ki öyle. Durum o kadar karışık ki nasıl anlatacağımı, nereden
başlayacağımı inanın bilmiyorum.”
“En baştan başlayın.”
“Vaktiniz var mı? Bu sabaha karşı uyku tutmayınca kalktım ve aklıma gelen
her şeyi yazdım. Uzunca bir liste oldu. İşe ne kadar yarar bilmiyorum ama ne
hatırladıysam yazdım. Tüm yaşananların birbiri ile bağlantılı olduğunu
düşünüyorum. Babama yapılan silahlı saldırı, kazası, kardeşimin yerime geçmesi,
son olan ölüm olayı ve bir sürü tuhaf arama ile gönderilen çiçekler.”
Belleği uzatıp diğer dosyaları da çıkarttı.
“Nasıl olduğunu sormayacağınızı umduğum iki bilgiden biri Mine’yi arayan
telefonlar, diğeri ise şirketlerle ilgili bağlantıların tespit edildiği
dökümler. O şirketlerin ikisi defalarca kez farklı isimlerle teklif sunmuş. Son
bir yıl içinde aynı kişiye bağlı olduğunu anlamak için en az üç dört şirket
bağlantısını çözmeniz gereken bir ağ var. Hepsi burada.”
“Neden bunları şimdi getirdiniz?” Çok haklı bir soruydu. Sedef, son olay
ile netlik kazan düşüncesini söyledi.
“Çünkü artık kardeşimin, bizlerin ölümü ile tehdit edildiğini anlamam için
ölmemin gerekmediğini düşünüyorum.”
“Bunu destekleyecek bir bilgiye ya da görüntüye sahip misiniz? Delil
olmadan size bu konuda nasıl bir yardımım olur bilmiyorum.”
“Delil değil, ipucum var. Bakın o verdiğim dökümlerdeki telefon
konuşmalarının kaynağını belirlediğimizde farklı yerlerden yapılan görüşmeler
olduğunu anlıyoruz. Benim ve kardeşimin tüm arkadaşları, ahbapları, hatta eski
yeni tanıdığımız herkesin cep telefonu var. Kimse bizi kontörlü telefondan
aramaz. Hadi zorda kaldı, bir mağazaya girer, verir parasını yeni telefon alır.
Olmadı mı birine rica eder, görüşme bedelinden fazlasını verir yine cep
telefonundan arar. Bakışlarınızdan son derece ukalaca bir tavır olduğunu
düşündüğünüzü anlıyorum. Haklısınız da ama inanın onlarca kez telefon kulübesi
kullanacak birini tanımıyoruz.”
“Belki kardeşinizin sizden sakladığı şey tehdit değil de bir aşk
ilişkisidir. Olamaz mı?”
“Keşke olsaydı. Fakat kardeşim yıllardır
aynı kişiye aşık ve işin kötü tarafı ben artık o kişiden de korkmaya başladım.”
Jeyan’ın çatılan kaşlarının altında
saklanan soru dolu bakışları, o ana kadar sessizce dinleyen Mesut’a döndü.
Adamın başı ile anlatılanları onaylamasından sonra daha bir dikkatle dinlemeye
başladı.
“Diyelim ki haklısınız ve bu telefonlar
tehdit içeriyor. Peki, sizi kim niye tehdit ediyor?”
“Şu bahsettiğim şirketler… Hiç kanıtım
yok. Yani kanıt denecek şey yok. Sadece ipuçlarım var. Zamanlamalar, ısrarlı
tavırlar gibi şeyler insanı şüpheye düşürüyor. İşte burada iş beni de, sizi de
aşıyor olabilir. Babamın hayatta olduğu zamanlar ısrarla bir araziyi almak için
talepler geliyordu. Farklı farklı firmalar aynı yer için değerinin çok üzerinde
fiyatlar öneriyordu. Kazadan bir süre önce, bizim bildiğimiz bu talepler
kesildi.”
“Babanız sizden gizli kararlar alır mı?
Bir sorum daha var. Niye satmadınız?”
“O arazi aileye aitti. Babam şehre gelirken
satmış, sermaye yapmış. Para kazanmaya başladığı ilk andan itibaren tek hedefi
o toprakları geri almaktı. Bunu da başardı. Orada bor maden yatakları var. Siz
sormadan söyleyeyim, değeri yerinde durduğu sürece çok fazla değil ama çıkarılıp
işlendikten sonra milyarlarca dolar ediyor. İşte o arazi için birileri
kardeşimi tehdit ediyor diye düşünüyorum. Çünkü babamın asla satmam dediği bu
araziyi ısrarla satmak istiyor Mine.”
“İşte asıl önemli olan bu. Sanırım asıl
buraya gelmek için diğerlerini söylediniz. Oldukça iyi hazırlanmışsınız.”
Jeyan, genç kadının anlattıkları ile olayları bağlamaya başlamıştı bile.
Uluslar arası bir suça uzanacağı belliydi.
“Necdet Söğüt, her işimizi detaylı, doğru
verilerle ve bir mantık sırasında sunmamızı, aksi halde başa çıkmanın zor
olduğunu öğretmişti. Şimdi bu söyledikleri onun ölümünün aydınlanmasına
yarayacaksa evet iyi hazırlanırım.”
“Bu bilgileri kopyalayalım, üzerinde kapsamlı bir çalışma yapalım.
Gerektiğinde size her an ulaşacağımız numaranızı da alayım.”
“Bunlar kopya zaten. İstediğiniz zaman bu karttaki numaralardan bana
ulaşırsınız. Şu ölen kız. Suna Boz. Onun ölümü ile ilgili gelişme var mı?”
“Böcek ısırması sonucu ölümlerde kasıt aranmaz. Sizin ve Süheyla Hanımın ifadesi zaten bunu
doğruladı. Kişinin ölümü ile ilgili bir dava açılmayacak.”
“Teşekkür ederim. Peki bana o genç kızın ailesinin adresini verir misiniz?
O aileye gerekenin yapılmasını sağlamalıyız.”
“İlgilenirim.”
“Sanırım şimdilik bu kadar. Bu arada ben kardeşimi konuşturmaya
çalışacağım. Olmazsa ifade için çağırsanız da biraz korksa? Anlatırsa
rahatlayacak ve şu isim karmaşasından tutun da katilin kimliğine kadar çok
sorunun yanıtına yaklaşılacak.”
“Onunla da ilgilenirim. Teşekkür ederim. Umarım başka bir sorun olmadan
olayları çözeriz.” Kısa bir an genç kıza baktı. Sonra masanın üzerine eğilerek,
“Sedef
Hanım, avukatlar ve doktorlar sır saklar ama polisler
saklamaz. Aksine tüm sırları ortaya dökeriz. Bu belgelerdekilerin de eninde
sonunda ortaya çıkacağını biliyorsunuz değil mi? Belki de başınıza çok daha
kötü şeyler gelecek. Babanızın ölümü cinayet ise aynı tehlike sizlerin de
etrafında dönüyordur.”
“Olay artık sadece babamın kazası değil. Tüm olayı çözdüğünüzde o sırları
ortaya dökmeniz için size baskı bile uygulayabilirim. Ama o zamana kadar neyin
ne olduğunu benden başka kimseye anlatmamanızı isteyeceğim. Ayrıca, bu
belirsizlikler ve şüphelerle yaşamaya ben yaşamak diyemiyorum. Her an kim ölecek,
kim kimi kontrol edecek gibi şeyler bana göre değil. Kardeşimle ilişkimi bu
hale getiren olayın da bir an önce bitmesini istiyorum. İkizimi elimden
aldılar. Onlardan korkmak sanırım en son aklıma gelen şey olacak.”
“Mine Hanımı korkutmuşlar ama!”
“Büyük ihtimalle onu benimle köşeye kıstırıyorlar. Çünkü şu an beni köşeye
kıstıracak tek şey kardeşlerim.”
“Anlıyorum. Elimden gelenin bile fazlası için çaba harcayacağım. En kısa
sürede sizinle irtibata geçeceğim.” Çoktan karşısına kaza dosyasını açmış, dökümlere
bakmaya başlamıştı bile. Genç kız kapıdan çıkmak üzereyken Jeyan seslendi.
Resimlere bakarken yere yatırılmış yaralı hallerini inceliyordu. Sonraki
fotoğraf bir yerel gazetenin haberindendi. Yaralıların taşınırken resimlerini
çekmişti.
“Neler giymiştiniz o gün?”
“Ne mi giymiştik?”
“Evet, belki hizmetkarlarınız kimin evden hangi kıyafetle çıktığını
anımsıyordur. Bununla ilgili bir şey görmedim dosyada.”
“Nihayet bir umut var, yani?”
“Yanıtlara göre anlayacağız.”
“Benim üstümde limon sarısı bir bluz vardı. Mine de aynı modelin beyazını
giymişti. Pantolonlarımız bir örnekti. Bluzları da öyle seçecektik ama
sonra köydekilerin canını çok sıkmayalım diye vaz geçtik. Hatta geçenlerde aynı
renkleri yine aynı şekilde giydiğimizde, o gün neler giydiğimizi Mine anımsadı.”
“Kardeşiniz beyaz, siz limon sarısı giydiniz. Siz evden çıkarken aracı
kullanıyordunuz, kardeşiniz ise lokantadan sonra öyle mi?”
“Evet, Mine babamla konuşup benim çok yavaş kaldığımı söylemişti. Fakat
kaza yaptığımızda süratli değildi.”
“Biliyorum, iki araç da çok süratli değilmiş. Tespit etmek kolay artık.”
“O zaman geriye bir tek renklerin teyidi mi kalıyor. Mine’yi sıkıştırıp
konuşturmaya yeter umarım. Keşke korumalardan biri bizi ayırt edebilseydi.”
“Korumalarınız fotoğraf çekmek yerine sizlerin hayatını kurtarmayı tercih
etmiş ne yazık ki.”
“Elbette öyle yapmaları en iyisi ama bir sürü insan kazayı görmüştür.
Onların şu olay yeri merakından umutlanmıştım. Bir ilan ile onlara kazadan elde
kalan fotoğrafları varsa yollamalarını istesek mi?”
“Gerek olmayabilir. Başka bir fark var mıydı o gün kıyafetlerinizde.”
“Gözlük… Kazadan kısa süre önce kardeşim gözlüğünden şikayet ediyordu. Yeni
almıştık. O yola çıkarken taktı. Ben başka takmıştım. Mine’nin burnunda ve
kulağında kırmızılık yapmıştı. O gözlük nerede acaba? Üzerinde kendi parmak izi
vardır. Belki bu da işe yarar.”
“Yarayabilir. Sizin gözlüğünüz ne oldu?
“Benim gözlüğüm kırılmış ama şikayet
edeceğim bir durum yoktu zaten. En büyük şansım, arkaya dönerken gözlüğü de
çıkartmış olmam. Yoksa yüzümü gözümü kesmesi işten bile değildi.”
“Şanslısınız. Hatta bir çok insana göre gerçekten çok şanslısınız.”
“Haklısınız. Biz de babamlarla aynı arabada olabilirdik ve hep birlikte
ölmüş olabilirdik.”
“Evet o da önemli ama ben başka bir şey için demiştim.” Sonra odasındaki
televizyonu açtı ve bilgisayarındaki görüntüyü ekrana aktardı.
İkizlerin asfalt üzerinde yan yana yatan bedenlerinin en yakın
çekimiydi. Yerel gazetecinin elindeki fotoğraflardandı bu resimler. Basına
verilmemiş ve hiçbir yerde yayınlanmamış bu resimlerden kendisi de yeni
haberdar olmuştu. Dosyanın kaza diye kapatılması acaba baskılarla mı
sağlanmıştı? Bu olay canını sıkarken bir yandan da ekranındaki görüntüyü büyütüyordu.
“Görebiliyor musunuz?” diye sorarken genç kızın ağladığını fark etti.
“Üzgünüm, bu kadar acımasız olmayı istemezdim ama ekrana bakarsanız belki daha
rahat konuşuruz.”
“Özür dilerim. Aştığımı sandığım ama asla aşamayacağım bir olay. Peki… Ne
görmem gerekiyor. Beyaz bluzlu Mine. Sarı olan da benim.
Güvenliklerimizin ilk yardım bildiğini de biliyorum.”
“Biraz detaylı bakın ekrana.”
Sedef, kadına kısa bir an baktıktan sonra ekrana döndü. İkisini de tek tek
incelemeye başlamasının üstünden bir dakika bile geçmeden Mine’nin burnunun
üstündeki gözlük izini gördü.
“İşte orada.” diye koltuktan kalkıp ekrana yaklaştı. “Bakın, işte gözlük
izi. Nihayet. İşte bulduk. Yani buldunuz. Artık aklımdan şüphe edenlere
rahatlıkla yanıt verebilirim.” Hem Jeyan’a hem de Mesut’a bakarak
gülüyordu. İlk kez kendini gerçekten rahat hissetti. Artık ona inanan başkaları
da vardı. Art niyetsiz inanan!
“Şu aralar tavsiye etmem. Önce benden haber beklemenizi tercih ederim.”
“Jeyan hanım, babamın serveti
ve şirketleri çok büyük. Şu an bunun iki varisi biziz. Bir de yaşatmayı
başardığımız ama henüz çok küçük olan erkek kardeşlerimiz var. Onların da
vasisiyiz. Yani şu an dört kardeşe kalmış büyük bir mirastan bahsediyoruz. Düne
kadar çok rakibimizin olduğunu ama hiç düşmanımız olmadığını düşünürdüm ama
artık böyle düşünmem için gerçekten aptal olmam lazım.” Derin bir
nefes aldı. “Şirketteki bazı bilgilerin dışarıya nasıl sızdığını anlamak uzun
ve yorucu bir iş olacak. Fakat artık hayatından endişe edeceğim üç kardeşim
var. Sizi seve seve beklerim ama ne olur uzun sürmesin. Benim elimden ne
gelirse yardım ederim.”
“Tahmininizden de fazlasını yaptınız. Sadece sabırla bekleyin.
Konuşturursanız, kardeşinizi konuşturun. Konuşmazsa da çok zorlamayın. İkinizin
de diğerini bu kadar düşünmesi zaten sizi koruyacaktır. Ben dosyanın açılması
için elimden geleni yapacağım. Bu adamların arkasında daha büyük güçler varsa
zaten bu süreçte ortaya çıkar. Dua edelim de sadece hırslı bir iş adamı olsun.”
“Hırslı ve katil…”
“Her şeyin fazlası zarar!”
“Bakın, o notlara yazmadığım bir şey daha var. Fırat Çetin. Defalarca kez
düşündüm ama hep son anda onun yapmayacağına karar verdim. Fakat artık emin
değilim. Yiğit kadar Fırat da benim için şüpheliler listesinde olması gereken
biri.”
“Kim bu Fırat Çetin?”
Sedef, az önce kalktığı koltuğa yeniden oturup onunla ilgili bildiklerini,
nasıl tanıştığını, ikisi arasında yaşanan yakınlığını gel-gitlerini, kazadan
sonra kendisinin Sedef olduğunu kabullenen ilk kişi olduğunu, kendilerini köye,
babasının mezarına götürdüğünü anlattı.
“Bunlarda bir sorun gözükmüyor. Şüphe etmenizi gerektiren bir şey oldu mu?”
“Hayır, sadece… Yiğit ve Fırat…İkisinin de sık sık Amerika’ya gidiyor
olması, ikisinin de bizlere bir şekilde yakınlaşıyor olması ve yine ikisinin de
şirkette herkesle her şeyi konuşabilecek kişiler olması…Aslında bunları
söylerken bile masum olmalarını istiyorum. Masumlarsa çok utanacağım. Yüzlerine
bile bakamayacağımı da biliyorum ama onlara gidip soramayacağıma göre, en iyisi
sizin bilmeniz ve araştırmanız.”
Mesut ilk kez kendi isteği ile söze karıştı. “Ben ikisi hakkında da birer
dosya hazırladım. Biraz daha detaylandırmanın zararı olmaz.”
“Yiğit, Melda Berklay adında
konsoloslukta çalışan birisi ile uzun zamandır birlikte. İyi bir kadın.”
“Hangi konsolosluk?”
“Çin… ah hayır onun ilgisinin olacağını sanmam.”
“Tamam. Ben yine de bir bakarım. Sedef Hanım, siz ölürseniz mirasınız kime
kalacak? Vasiyet hazırladınız mı?”
“Kardeşim, annem ve tabii şu an ikiz bebekler pay sahibi olacak. İkizlerin
ortak vasisiyiz. Onların payını da tek başına kardeşim idare edebilecek. Yasal
veraset işleyecek yani.” Sedef bir çırpıda söylemişti.
Jeyan, biraz ortalık bulandırmak istedi. İki saattir kardeşine anormal
derecede güvenen bir kardeş dinliyordu. “Kardeşiniz konusunda eminsiniz ama bu
durumda o ilk sıradaki şüpheli oluyor. Sizin ölümünüz onun tüm şirketi
yönetmesi demek. Her şey onun olacak!”
Sedef, durum bu kadar sinir bozucu olmasa kahkaha atmasına engel olmazdı.
Mine ve miras yemek… “Bakın, miras dediğiniz rakam milyar dolarlarla ifade
ediliyor. Yani kardeşim her gün bir iki milyon dolar harcasa bile zor bitirir
kendi payını. Üstelik bizler öyle yaşayan insanlar değiliz. Satalım da gezip
tozalım demiyoruz. Bir yerde üç gün kalınca işe dönüp çalışmayı özlüyoruz. Evet
kardeşim bir şeyleri satalım diyor ama sonra da o parayı turizm sektörüne
yatıralım diyor. Hadi satıp harcayalım demiyor. Yani ne varsa şu satmak istediği
hisselerde var.”
Jeyan, rakamları duyunca kardeş kavgasından başka şeyler olabileceğini daha
çok düşünmeye başlamıştı. Üstelik Sedef haklıydı. İnsan o kadar parayı
nereye harcayacaktı? Ailenin yaşamını kaza zamanı araştırmış ve Sedef Söğüt’ün anlattıklarından
başka bir şeye ulaşmamıştı. Babaları da kızlar da, annelerinin aksine düzenli
bir yaşama sahipti. Magazin haberinden çok ekonomi haberine konu oluyorlardı.
Magazine konu olmaları da hep cemiyet haberleri ile ilgiliydi. Düzenli bir
hayatları vardı. Konuşması hareketleri de sonradan görme zenginlerin aksine son
derece düzeyliydi. Kıza hak verdiğini hatta olayı çözmek için sabırsızlandığını
hissetti. Satırlarda bulamayacağını bildiği bir soru daha sordu.
“Yeni doğan kardeşlerinizin anne tarafından akrabaları ile aranız
nasıl?”
“Anneanneleri Hümeyra Hanım ve dayıları Suat bey bizimle kalacaklar.” İşte
bu yanıtı beklemiyordu.”
“Nasıl yani? Yalı da mı?”
“Evet, evi onlar için düzenledik. Bebeklere bakarken onların da desteğinin
iyi olacağını düşündük. Annemin verdiğini düşündüğümüz bir demeç yüzünden küçük
bir olumsuzluk yaşadık ama çoktan aştık ve o haberlerin yalan olduğunu herkes
gördü. Bu şartlarda, onlar bebekler yakın olacaklar hem de biz bebekleri dadı
eline bırakmamış olacağız. En iyisini bile tutsanız konu çocuklar olunca korku
büyük oluyormuş. Böyle hissedeceğimizi bilmezdik ama yaşayıp öğrendik.”
“Esra Söğüt’ün üzerine olan mallar hariç sizlerden para talepleri oldu
mu?”
“Hayır. Esra’nın mirası bebeklerine kaldı. Zaten tüm çabamız o bebeklerin
yaşaması içindi. Bunu ailesi de gördü. Esra ilk eşinden boşanırken bile bir şey
istememiş. Tok gözlü insanlar. Birilerinin sandığı gibi paragöz değiller.
Suat’a yanımızda iş teklif etmişti babam. Ama o bile ağrına gitmiş babama
bir iki gün küs kalmıştı. Bizim de ağabeyimiz gibidir. Ah dedim mi benim bir
arkadaşımla çıkıyor. Yani onunla da aramızda aşk meşk ilişkisi yok.”
“Anladım. Miras ve borç ilişkilerini biraz inceleriz. Peki bir sorum
olacak. Bu hediyelerin eve getirilmesinden sonra kimler ulaşabilirdi?”
“O örümcek Avusturalya’da yaşayan bir hayvan. İstanbul’da kim nereden
bulacak da evimize getirip poşetlere koyacak?”
“Sidney’e gittiğinizi bilen herhangi biri olabilir. Evde size
düşmanlık besleyecek bir çalışan var mı?”
“En yeni elemanımız bile iki üç senedir bizimle. Babamı tanısanız evde
kimsenin kimseyle bırakın kavgayı yüksek sesle bile konuşamayacağını
bilirdiniz. Şu zavallı ölen kızın varlığı beni o yüzden çok şaşırttı. Yıllardır
yeni birini almamıştık. Bebekler yüzünden ihtiyaç olacağına karar vermişler.
Düzen bozulmasın, o da hem dadı ve bebeklere hem de Hümeyra ve Suat’ın işlerine
yardım etsin diye tutulmuş. Mert Suyabatmaz, yakın korumamız ve güvenlikten
sorumlu olan kişi… Kızı çok sıkı kontrol etmiş.”
“Bu korumaya ne kadar güveniyorsunuz?”
“Kendime güvendiğim kadar.”
“Emin misiniz? Unutmayın herkesin bir fiyatı vardır.”
“Onun fiyatı, söz konusu bizi korumaksa canıdır. Diğerleri için aynı şeyi
söyleyemem ama Mert Bey, bizim için canını verir.”
“Anlıyorum. Güvendiğiniz kişilere
aşırı bağlısınız. Bunun hata olabileceğini düşünmüyorsunuz. Bence bir süre
kardeşiniz dahil herkesten şüphelenmeniz sizin can sağlığınız için daha doğru
olur.”
“Kardeşimden mi? Asla!”
“Bakın, neden yerinize geçtiğini, neden tüm ısrarlara rağmen konuşmadığını
bilmiyoruz. Evet bir şeylerden şüpheleniyorsunuz, belki de haklısınız. Ama bir
de olaya şöyle bir açıdan bakın. Ya asıl hedef Mine Söğüt ise… Kardeşiniz de
bunu öğrenip kendisini Sedef Söğüt diye tanıtıyorsa!”
“Neee? Hayır, asla bunu düşünemem.” Bu şık hiç aklına gelmemişti. Asla
kardeşinin böyle bir şey yapacağını düşünemezdi. Bunu karşısındaki kadına da
söyledi. “Kardeşim asla böyle bir şey yapmaz. Bence adını değiştirmesinin
ardında beni korumak var. Çünkü şu örümcek olayını duyduğundan beri daha da
tedirgin hatta korkuyor.”
Jeyan, genç kızın asla kardeşi hakkında kötü bir şey düşünmeyeceğine
inanmıştı. O zaman kendisi düşünecek, onunlar da bir konuşma yapacaktı. “Onu
sorgulamamız işe yarayacaktır. Babanızın kazası için diye çağırır biraz
zorlarız. “
“Olabilir. Aynı zamanda beni de çağırırsınız ayrı ayrı ifade veririz.
Şüphelenmez belki de dediğiniz gibi anlatır gerçekleri.”
“Başka şüphelendiğiniz kimse var mı?”
“Aslında benim tek şüphelendiğim ve asla şüphelenmek istemediğim tek kişi
Yiğit idi ama aklımı o kadar karıştırdınız ki ona gelene kadar bir sürü kişi de
olabilir demeye başladım.”
Jeyan, genç kızı farkında olmadan çapraz sorguya alıyor, aynı şeyleri
farklı şekillerde tekrar tekrar soruyordu. Mesut da olanların farkında ilgi ile
izliyordu konuşmaları. “Eğer siz ya da kardeşiniz ya da ikiniz birden ölürseniz
en büyük maddi kazancı kim ya da kimler sağlayacak? İkizlerin anneannesi ve
dayısı mı?”
Sedef, kısa bir an düşündü. Ölümleri ile zengin olacak tek kişi vardı.
“Aman Allahım…” dedi ve başını ellerinin arasına aldı.
“Kim?”
“Annem.”
“Anneniz mi? Sizin ölmenizi ister mi?” Annesinden her bahsedişi olumsuzluk
doluydu ama bu kez sanki kadının suçlu olması ihtimali çok yüksekmiş gibi bir
tepki vermişti. Soruyu sorarken dosyadan kadının adanı bulmaya uğraşıyordu.
Binnur adını okuyunca aklına onun karıştığı magazin haberleri geldi. Kadının
hızlı bir hayat yaşadığı belliydi ve kızları ile eski kocasının ölümünden sonra
mahkemelik olduğunu da biliyordu. Kendisine sorulsa ilk şüpheli o olurdu.
“Bilmiyorum. Eğer annemle ilişkimize on üzerinden not vermemiz gerekseydi
en çok üç alırdı. Beni boşanırken yanına almak istemişti ama ben de babamı
tercih etmiştim. Zaten beni istemesinin nedenini tahmin etmek güç değildi.
Babam beni ona vermeyecekti. O da biraz daha para kopartacaktı ki zaten öyle de
oldu. Boşanma davasından sonra ayda yılda bir görüştük. Babamın ölümünden sonra
yanımıza gelmek ve mirastan pay almak istedi ama ikimiz de bunu doğru
bulmadığımız için ne evde istedik ne de sevgililerine yedirsin diye ona para
verdik. Babamın mirasında zaten hakkı yok. Maddi durumunun çok iyi olmadığını
biliyorum. Gerçi birçok insandan daha yüksek geliri var. Babam ona büyük bir
apartman ve bir iş hanı bırakmıştı. Onların kira gelirlerini almaya devam
ediyor ama hayat standartlarına göre o kiralar az geliyordur kendisine. İkimizden
biri ölürse mirasımız ona geçecek.”
“Yaşadığınız bir dava süreci vardı. Sonuçlandı sanırım. O dava nedeniyle
size düşmanlık besliyor olabilir mi?”
“Olası tabii. Çünkü kendisi bugüne kadar kızlarını ayırt etmekten aciz
biridir. Bizimle, ya babamı çekiştirmek ya da hava atacağı bir şeyi paylaşmak
için buluşur.”
“Anlıyorum. Başka kimse var mı şüphelendiğiniz?”
“Şu an aklıma gelen başka kimse yok. Diyorum ya Yiğit benim için en kötü
ihtimal. Yine de korkum bu akşam kardeşimin Yiğit ile yemeğe gidecek olması.
Sabah elimde fırsat varken engellemeliydim. Eğer örümcekleri o koyduysa
kardeşimin yemeğine de zehir koyması zor olmaz.”
“Aynı yöntemle iki kişiyi öldürmeye kalkacağını sanmıyorum. Ama yine de
Yiğit Bey ile ilgili bir şeyler yapmaya çalışacağım.” Şüpheli listesi şimdiden
üç olmuştu. Hatta dört olmuştu. Sedef de zanlıydı. Mesleki olarak olaya
yaklaştığında aynı şeylerin karşısındaki kız için de geçerli olduğunu düşünmesi
en doğru yaklaşımdı. Bunu onun bilmesi gerekmiyordu. İşlerini doğru yaparlarsa
gerçek suçlunun kim olduğunu bulmaları fazla zamanlarını almayacaktı.
Artık konuşmanın sonuna geldiklerini belli eden bir ifade ile masasının üstündeki
dosyaların kapaklarını kapatıp üst üste koydu. Sonra arkasına yaslanıp konuyu
toparladı.
“Sedef Hanım, gerçekten üzücü bir durum bu. Konuyu araştıracağımız çok
fazla ipucumuz var. Tüm bunları yaparken lütfen dikkatli olun. Ve kardeşinizin
bildiği ne varsa öğrenmeye çalışın. Ben babanızın ölümü ile ilgili dosyayı
yeniden açacağım. Bunu da çok az kişinin bilmesini sağlayacağım. Eğer gerçekten
bu kadar detaylı düşünüp plan yapan birileri varsa polisin içinde
de kendilerine yardımcı olacak birilerini bulmaları zor olmaz. Sizi ve
kardeşinizi en kısa sürede ifade vermek için yeniden çağıracağım.”
“Lütfen başka kimsenin ölmesine izin vermeyin. “ derken ayağa kalkmış
çantasını almıştı. Uzattığı eli yine sert bir şekilde sıkan Jeyan, bu kez
biraz da güven vermek istiyor gibiydi.
Dosyayı yeniden açmak, bu dosya ile ilgili olayları o kazaya bağlamak ve
ifade için ikiz kardeşi çağırmak… tüm bunları kimse ölmeden önce yapabilecek
miydi? Elini çabuk tutmalıydı.
Sıkı bölüm olmuş :)))) heyecan arttıran ama çözüme ulaşmak için adım atılan ...
YanıtlaSil
YanıtlaSilThanks for sharing, nice post! Post really provice useful information!
Công ty vận chuyển hàng nước ngoài FadoExpress hàng đầu chuyên vận chuyển, chuyển phát nhanh siêu tốc đi khắp thế giới, nổi bật là dịch vụ gửi hàng đi mỹ, gửi hàng đi nhật và gửi hàng đi pháp và dịch vụ chuyển phát nhanh đi hàn quốc uy tín, giá rẻ