27 Aralık 2015 Pazar

KORKUTAN MİRAS 9. Bölüm

9.Bölüm 
  
 "Bu adamın inat edeceğini bilmiyor musunuz? Karşı teklif vermek bu kadar zor muydu?"

Telefonun ucundaki büyük patronun sağ kolu o kadar sinirlenmişti ki kilometrelerce uzaktan bile sesindeki kızgınlık kulağını yakıyordu. Bunu zaten bekliyordu. Gece yarısı olmasını beklemiş, keyifli bir akşam yemeğinden sonra kendisini duyacaklarına daha hazır hissetmişti. yine de adamın sesinin duvarlarda bile yankılandığını söylese abartmış sayılmazdı.

Zevkle döşenmiş evinin, muhteşem manzarayı gözler önüne seren pencerelerinden bakarken görebildiği tek şey kendi yansımasıydı. Bu berbat konuşma bittiğinde bekli de çıkıp kendini balkondan aşağı atmalı ve tüm bunları geride bırakmalıydı… Tabii yaşamayı ve bol parayı bu kadar sevmese, yapabileceklerini bilmese bu bir çözüm olabilirdi. Oysa telefonu kapattıktan sonraki ilk işi yeni bir plan yapmak olacaktı. Sağ kol ne kadar kızarsa kızsın, o da, kendisi de Necdet Söğüt'ün yapısını biliyordu. Adam bir karar verdiğinde hatasıyla sevabıyla o kararının ardında duruyor, cezası neyse çekiyordu. Ki zaten hatalı verdiği çok nadir görülen bir olaydı. Üstelik bu kadar büyük çapta bir hata hiç yapmamıştı. Tüm araştırmalar bu bilgileri doğruluyordu. Şu an tartışılan konuda, kendisi taraflardan biri olmasa adamın yine çok doğru bir karar verdiğini söylerdi. Ama o karar tüm planlarını bozduğu için yeni bir karşı atağa geçmeliydi. Yutkunup, telefonda yanıt bekleyen kişinin daha da kızdıracağını bildiği cümleleri sıralamaya başladı.
  

"Hayır, elbette zor değildi, ama biliyorsunuz çok inatçı bir yapısı var. Fazla ısrarcı olmadık. Bir sonraki teklifimizi itiraz edemeyeceği şekilde yapacağız." 
"Yani?" 
"Bize verilen en üst limite çıkacağız. Bu kadar yüksek kârı kendi işletse bile iki üç seneye ancak elde edeceğini bilir. O yüzden bir sonraki teklifimiz için hazırlıklarımızı tamamladık bile.” Aklına gelenleri o an sıralarken mantıklı olduklarına inanıyordu.
"Ya yine kabul etmezse?" Büyük ihtimalle etmeyecekti. İkisi de bunu biliyordu.
"Eder, edecektir. Bu arada bazı paravanları üstlerine salacağız. Fiyat kıracaklar ve bizim teklifimiz daha cazip olacak." Belki de çözüm gerçekten bu kadar basit olacaktı. Tek sorun vardı, adam zaten o madeni satmaya ihtiyaç duymuyordu. Ne gemilerini batırmak, ne fabrikalarını yakmak paraya ihtiyaçlarının olmasını sağlamazdı. Sadece cazip bir teklif ya da…
"Sen hala bu adamın para ile kandırılabileceğini mi sanıyorsun?" 
"Herkesin bir fiyatı vardır." 
"Saçmalama. Türkiye'nin en zenginleri listesinde ilk ellideki adamlardan birinden bahsediyoruz. Ne fiyatı?" 
Telefonun görüntülü olmadığına şükredip gözlerini devirdi. Sonra da sakin ve iç donduran bir tonla yanıtladı. 
"Fiyat her zaman para değildir! İki güzel kızı, bir genç karısı var..." 



*****


Gecenin ilerleyen saatlerinde Mine yatağına uzanmış akşamı düşünüyordu;   
Yiğit'in veda edip ayrılmasından sonra babası çalışma odasına girmişti.  
Sedef'in de henüz yatmaya niyeti yoktu. Tüm uykusuzluğuna rağmen kendisi de yatmayı düşünmüyordu. Canı sıkılmıştı. İkizinin yüzüne bakıp asık suratını görüp gülmesine hala sinir oluyordu. Ne vardı gülecek? Adam geziye gitmeyi bile külfet görmüştü işte! 

Sedef'e söylediği cümleyi anımsadı.   

"Hiç gülme, adam seninle gidemeyecek diye sinir oldu. Aman iyi tamam al senin olsun."  

Canı yanmıştı bu cümleyi kurduğu an. Daha önce hiç hatırlamıyordu bu kadar üzüldüğünü. Oysa birçok kez kardeşi ile böyle durumlarda kalmıştı. Üstelik Sedef de inkar etmemişti.  

"Üzülür müsün, Yiğit beni seçerse?" Sedef damarına basıyor, Mine de bunu anlamasına rağmen duygularını saklayamıyordu.

"İlk kez olmaz. Sonra ben seninkilerden birini ayartırım ödeşiriz." 

Aslında ne Mine böyle bir şeyi yapmak istiyordu ne de Sedef kardeşinin böyle üzülmesini ama aralarında ilk kez bir erkek yüzünden kırıcı cümleler geçiyordu. Mine söyler söylemez pişman olmuş yine de lafını geri alıp özür dilememişti. Galiba bu nedenle Sedef kendini tutamamış ters konuşmuştu. Aldığı yanıttan sonra sinirlerinin gerildiğini hissetmiş olmalı ki devam etmişti.  

"Çok çirkin konuşuyorsun. Ben Yiğit'i ayarttım mı? Aksine birlikte vakit geçirin diye Endonezya gezisinden bile vazgeçtim. Oysa Bali hayalimizi birlikte kurmuştuk. Bu iş olmasaydı seninle gidecektik. Şimdi de sırf senin gönlün olsun diye ben çekildim ama duyduğum cümleye bak."
  
Mine yatakta sağından soluna dönerken kendine olan kızgınlığının arttığını hissetti. Kardeşine çok kötü sözler söylemiş, bunu anladığı halde susmak yerine üzerine gitmeye devam etmişti.
  
"Adam hiç memnun olmadı benim gitme fikrime. Eminim sen de, seni seçtiğini anlayayım diye yaptın bu fedakarlığı. Tamam, ben gitmiyorum. Birlikte gidersiniz. Zaten planı buydu Yiğit Bey'in."  

Galiba bu cümleyi söylerken Sedef onun ne kadar üzgün olduğunu anlamıştı. Bir sonraki adımını düşününce kardeşinin kendisinin içinde bulunduğu durumu netleştirmek için böyle davrandığını anlıyordu. Şimdi mantıklı düşünüyordu ama yarım saat kadar önce böyle düşünemeyecek kadar kıskançlığın pençesinde can çekişiyordu. 

Sedef, onu biraz daha kızdırmayı göze alıp sehpanın üstündeki telefona uzanmış, "O zaman arayayım da boşuna canı sıkkın girmesin yatağa. Birlikte gideceğimizi bilirse mutlu olur." diyerek rehberde Yiğit'in numarasını ekrana getirmişti.  

Mine, hem yaptıklarını düşünüyor hem de artık kendisine gülüyordu.

Sedef telefonu açınca iskeleye doğru uzaklaşmış, ikisinin konuşmasını dinlememek için neredeyse kulaklarını tıkamaya kalkışmıştı. Ama Sedef kardeşi iyice duysun diye yanına yaklaşırken bir yandan da Yiğit ile konuşmaya başlamıştı.  
  
"Alo, Yiğit, merhaba. Kusura bakma, uyandırmadım değil mi? Ah çok iyi. Biz de Mine ile konuşuyorduk. Benim seninle o geziye ne kadar çok gitmek istediğimi bildiğini, birlikte gitmemizin iyi olacağını söyledi. Tabii ben bunu sana yarın da söyleyebilirdim ama sana aşık kardeşimin gereksiz hayaller kurmasını istemedim." derken Mine'nin deli gibi telefona saldırdığını görüp yukarı kaldırmıştı kolunu. Sonunda Mine ulaşmış ve eline alıp hemen ekrana bakmıştı. Telefon ekranında sadece ekran koruyucu vardı.   

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" 
"Oh benim çirkin ördek yavrusu kardeşim aşık olmuş da ikizinden mi saklıyormuş?"  
"Ben kimseye aşık değilim. Hem sen utanmıyor musun bana yalan söylerken?"  
"Sen bana yalan söylemezsen ben de söylemem. Kabul et, Yiğit ile gitmeyi çok istiyorsun. O beni seviyor sandığın için de üzülüyorsun. Oysa o seninle gitme fikrini ilk duyduğunda çok mutlu olmuştu." 

Kardeşinin küçük oyunu kendisini daha iyi tartmasını sağlamıştı. Yiğit'e olan duygularının adını koymak artık kolaylaşmıştı. İlk kez ikizi olduğu için, bu kadar benzedikleri için ve onun Yiğit ile birlikte çalışması gerektiği için tek çocuk olmayı dilemişti. Ama bu sadece bir anlık bir duyguydu. Yine de üzülmüş ve kardeşine sarılıp o gecenin başından beri yaptıkları için özür dilemişti. Sonra yine koltuğuna oturmuş ve gecenin güzelliği ile kötü düşüncelerini yok etmeye çabalamıştı. Tüm bu olanların üstünden bir saate yakın süre geçtiği halde ne uyuyabiliyor ne de düşüncelerinden kurtulabiliyordu.
  
Daha sonra Sedef'in sırtlan gibi sırıtmalarına maruz kalmış, bu baskıdan nefret etmişti. Kardeşine yaptığını hatırlayınca bu kez keyifle gülümsedi.    

Mine bezgin bir ifade ile az önce kalktığı koltuğa oturduğunda. Sedef'in telefonu hala elindeydi. Sehpaya bıraktıktan sonra arkasına yaslanmış, karşısındaki koltuğa oturmuş olan Sedef’in yüzündeki pis sırıtmayı bir süre izledikten sonra ayağındaki terliği sallamaya başlamıştı. Eğer gülmeyi keserse o da vaz geçecekti. Ama Sedef onun yüzündeki kızgın ve şüpheci ifadeyi gördükçe gülüyordu. Eh o kaşındı, diye düşünen Mine ayağını biraz daha hızlı sallayıp terliği fırlatmıştı kardeşine. Elbette istediği gibi kafasına değil kucağına gelmişti hafif terlik. 
  
"Şu aptal sırıtmanı kes yoksa ikincisi kesinlikle kafana gelecek."

"Sen bana biraz açıl bakalım. Ben de sonra gülmeyi keserim."  

Mine, Sedef'in detayları öğrenmeden rahat vermeyeceğini biliyordu. Aslında saatlerce anlatabilirdi ama kısaca bir iki cümle ile özetlemişti hislerini.  
"Açılmamı gerektiren bir şey yok. Uzun zamandır onun beğendiğim taraflarını düşünürken yakalıyorum kendimi." Üstelik bunu o kadar sık yapıyordu ki kendi bile şaşırıyordu.
   
Sedef artık gülmeyi kesmişti. Yüzündeki ifadeden, Mine'nin gerçekten aşık olduğunu düşündüğünü anlamak zor değildi. 

 "Hımmm bu ilginç bir açıklama oldu. Peki kötü taraflarını da düşünüyor musun?" diye sorduğunda kendi verdiği yanıta hala gülüyordu. "Yok ki!"  
Mine'nin yanıtına şen bir kahkaha ile yanıt vermişti Sedef. "Yok tabii, olur mu? O bay mükemmel."  
"Yani tabii vardır ama beni rahatsız eden bir tarafına denk gelmedim. Bazen çok ketum oluyor. Bizim yanımızda hiç rahatlamıyor ama bunlar kusur değil. Ne de olsa onun patronuyuz, öyle değil mi?"  
"Evet, onun patronu sayılırız. O yüzden adamı taciz etme de 'Bana iş yerinde cinsel taciz uygulanıyor!' diye bizi dava etmesin."  
"O kadar da değil. Ne zaman taciz ettim ki onu? Ne elini uzun süre tuttum ne asansörde kalçasını sıkıştırdım."  
"Bunları mı yapmak istedin? Aman Allahım, neler duyuyorum? Seninle onu asansörde cilveleşirken düşünmek bile bir tuhaf oldu." Sonra kardeşinin söylediklerini düşünüp zorla yüzüne ciddi bir ifade oturttu. "O zaman senin gitmen yerine benim gitmem gerçekten daha iyi fikir olabilir. Adamın üstüne atlarsın, kaçamaz falan..." 
"Ne ben öyle bir şey yaparım ne de o kaçar. Sadece ümit var mı ve ben gerçekten ona mı yoksa şirkette tanıdığım adama mı ilgi duyuyorum onu anlarım." 
 "Bence... Mineciğim, sen bu gezide istediğinden çok daha fazlasını elde etmiş olarak dönebilirsin. Sen bu güne kadar Yiğit'in ikimizi karıştırdığını hiç gördün mü?" Sedef bunu daha önce de söylediğini ama kardeşinin kesin bir yanıt verdiğini biliyordu. Mine şimdi de aynı netlikte yanıt vermek istiyor ama ilk tanıştıkları zaman hariç bir örnek hatırlamıyordu.  
"Karıştırmıştır. Herkes karıştırıyor." 

Sedef de onun anımsadığını anımsamış ve yüzüne vurmuştu… "İlk tanıştığımız gün ve sadece bir kez... Onun nedeni de aynı gömlekleri giyiyor olmamızdı. Şu herkesi kandırmak istediğimiz çocukça günlerden biriydi yani."  

“Neden  bu akşam da aynı şeyi denemek için bebekler gibi bir örnek giydiğimiz anlaşıldı. Bizi ayırt edebiliyor mu, denemek istedin.”  
“Edebiliyor.”  
“Genel olarak evet. Bazen sanki karıştırıyor gibi düşünüyorum ama sonra toparlıyor.”

Bunu söylerken samimiydi. Bu da genelde Sedef’e yönelik konuşmalarda ortaya çıkıyordu. Bu nedenle Mine ikisi arasında bir şeyler olduğunu düşünmüştü. Şimdi kardeşinin tam tersi davrandığını görünce biraz daha rahatlamıştı. Sedef açısından bir şey yoktu ama ya Yiğit? O da aynı şeyi mi hissediyordu? Yoksa... Düşünmekten vazgeçti. Şu geziyi aklında dolanan soruların yanıtlarını bulmak için kullanacaktı.   

Sedef yerinden kalkıp içeri girmeden önce manzaraya bir süre bakmış, boğazdan geçen gezi teknesinden gelen müziği duyup gülümsemişti. Birileri eğleniyordu. "O seninle beni bir şekilde ayırt ediyor. Ve canım kardeşim az önce senin geziye katılma ihtimalini duyduğu an yüzünde oluşan kesinlikle memnuniyetti.”  

Görevlilerin yatmalarını söyledikleri için kahve fincanlarını ve diğer malzemeleri tepsilere koyup mutfağa götürmüşler, sonra Mine kendine enerji içeceği almıştı.
    
“Yine dışarı mı çıkacaksın?”  
“Hayır, biraz çalışmam lazım. Şu tatil köyü ile ilgili anlaşmayı imzalayacağız. Rakamlar çok iyi. Kapasitesi de tam istediğimiz gibi. Biraz elden geçmesi lazım. Son beş yıldır ne mobilyalar, ne tekstil ürünleri yenilenmemiş. Sonra da neden iş yapmıyoruz diyorlar. Endonezya işi olursa en azından ne kadar ağaç ihtiyacımız olacak bilmem lazım.” Uydurduğu bahaneye sadık kalacak bir sebep yaratmıştı kendisine. 
  
Sedef onun yalanının yakalanmaması için gerekirse uyumadan sabahlayacağını ve yeni plana uygun hareket etmek için kendine malzeme hazırlayacağını biliyordu.   

“Mobilya fabrikasını ne zaman aldık?”  
“O kısmı da Necdet Bey halletsin. Ya bir yeri alsın, ya yenisini yaptırsın. Her şeyle ben mi uğraşacağım?”  
“Ah benim çirkin kardeşim çok mu yoruluyormuş?”  
“Çirkin sensin. Ben çalışma odasındayım.” Mine mutfaktan çıkarken Sedef de dolabı açıp kendine bir enerji içeceği almış, “Ben de biraz yardım edeyim ki daha çabuk toparlayalım.” demişti. Gerçekten bir saatlik verimli bir çalışmadan sonra artık yatmaya karar vermişlerdi. 

Yastığını yumrukladı. Tüm geceyi, her anı,  her bir konuşmayı aklından geçirmişti. Son kararını geziden sonra verecekti. Şimdi artık uyumalıydı. Bir kez daha yastığını yumruklayıp uzanmıştı ki dışarıdan gelen seslerle yatağından fırladı.

Sedef de aynı anda odanın kapısında belirmişti. Sesler alt kattan geliyordu. Yattığını sandıkları Süheyla Hanımın telaşlı sesi ile neye uğradıklarını şaşırdılar. Necdet Bey, merdivenlerden kucağında yarı baygın Esra ile iniyordu. Kızlar ne olduğunu anlamadan bacaklarından süzülen kanı gördüler. Şoför arabayı evin kapısına kadar indirmişti bile. Ambulansı bekleyecek vakit yoktu. Arka koltuğa örtüler yayan Süheyla Hanım hızlı hareket ediyordu. Esra hıçkırıklarla ağıyor, başını kocasının göğsünden kaldırmıyordu.
   
İkizler görür görmez anladıkları gerçeği babalarından duyup hareketlendiler.     
“Kızlar en azından biriniz bizimle gelin. Sanırım düşük yapıyor. Kanaması var.”  
  
Güzel başlayan gece kötü bitmiş, ikizler sabaha karşı eve dönmüşlerdi. Sadece üç saat kadar sonra yine işte olacak, babalarının yokluğunu hissettirmeden çalışacaklardı. Oysa o gece büyük bir kayıp vermişlerdi. Mine, gözünden süzülen yaşı silerek başını yastığın altına soktu. 
  
Yan odada ikizi Sedef, camın önünde ayakta durmuş, o gece yaşananların etkisi ile gözlerini boşluğa dikmiş öylece duruyordu. Uyuyabileceğini sanmıyordu... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder