Sedef ile Necdet Bey, dışarıdaki konuşmalardan tamamen habersiz dosyalara
dalmıştı. Bugün yapılacak toplantı, bir haftadır süren görüşmelerin sonuncusu
olacaktı. Teklif büyüktü. Aslında babası tamamen karşıydı ama yine de her
noktasını inceleyip kendisini hazırlamadan kimseye ne evet, ne de hayır
demezdi. Her iki yanıtın da arkasında sağlam dayanakları olsun, karşısındakinin
kozu kalmasın isterdi. En başından beri hayır deneceği belli olan
toplantıya bu kadar uzun ve detaylı hazırlanmak başlarda kızlara gereksiz
geliyordu. Zamanla, ortak olmak isteyenler ve rakipler karşısında güçlü
oturabilmek için buna gerek olduğunu anlamıştı ikisi de.
Elbette yine masanın her yerinde kağıtlar vardı ve Sedef söylenerek bir
evrak arıyordu. "Baba artık şu teknolojiye alış. Bak yaşlı değilsin ama
çok geri kafalı duruyorsun."
"Öyleyim zaten. Ben kağıt severim. Ne o elinizde bir alet, ekranı ite
kaka kitap okuyorsunuz? Sayfaları çevirmenin, kaldığın yere ayraç koymanın,
bazı kitapların üstünde not tutmanın keyfini bilmiyorsunuz!"
"Al işte! Baba o aletlerin hepsinde bu dediklerin var. Ayraç da
koyuyoruz, not da tutuyoruz."
"Cihaz bozulunca ne oluyor?"
"Kütüphaneler yanmaz mı?"
"Allah korusun. Hadi bana laf yetiştirme bul şu evrakı. Şu önündeki
dosyanın en altına bir bak. Galiba oradaydı." Haklıydı oradan çıktı
istediği belge. Kısa süre sonra yine işe dalmıştı baba kız.
Sedef, babasının yüzünde ara sıra yakaladığı sıkıntılı ifadeyi
yorumlayamıyordu. Bir iki kez sormuş bir şey yok yanıtını almıştı. Oysa babalarının
onları tanıdığı kadar kızlar da babalarını tanırdı. Bir sıkıntısı vardı.
Açıklamıyor oluşu sorunu yok etmiyordu. Toplantı öncesindeki bu kısa
çalışmada bile o ifade iki kez oturmuştu yüzüne.
"Baba, bu şirketle ilgili bir şey mi var? Yine yüzünü astın."
"Israrcı oluşlarına kızıyorum."
Bu yanıt, basit ve gerçekleri açıklamaktan uzaktı. Sedef daha fazla ısrar
edemedi. Çünkü masadaki telefon çalmıştı. Sedef konuşurken babası da güzel
kızına bakıp düşüncelere daldı.
Bulundukları kütüphane aynı zamanda üçünün ortak çalışma
odasıydı. Kızları ile bir arada çalışmaktan keyif alıyor, aynı anda bir
sürü işi takip edebiliyordu. Şirketteki bilgisayarlarına bağlantı kurarak
oluşturmuştu bu odayı. Bir gün şirketi tamamen kızlarına bırakıp
kendisi evden gerektikçe yardımcı olmayı düşünüyordu. Henüz çok erken bir
düşünceydi. İleriyi düşünmek ailesinde gelenekti. Babası gibi kendisi de çok
yaşlandığında belki bu düşündüklerini yapabilecekti.
Hâlâ telefonda konuşan kızına bakıp gülümsedi. Sedef'in söylediği
kadar geri kafalı değildi ama bir şeyi yine de kağıttan okumaktan hoşlanıyordu.
Babası Söğüt ailesinde üniversite okumuş ilk çocuktu. O yüzden okumanın önemini
tek çocuğuna aşılamıştı. O da kızlarına aynı sevgiyi geçirdiğinden emindi.
Aslında onların basılı kitaplar yerine yeni oyuncaklarla kitap okuması hoşuna
da gidiyordu. Sedef'in dediği gibi ne kadar az ağaç kesilirse dünya o kadar
nefes alınır olacaktı.
Elindeki kağıdı okumaya başladığında ne ağaçlar ne kitaplar kalmıştı
aklında. Şirketin teklifi başka bir ocak için olsa edindiği bilgilere göre
gözünü kırpmadan satardı. Ama ne o maden satılıktı ne de kendisini ikna edecek
bir para vardı. Üstelik şirketin tekliflerini yinelerken yaptıkları konuşmadan
hiç hoşlanmamıştı.
Bunlara hayır dedikten sonra sırada Çin menşeli bir firma vardı. Onların
teklifi de cazipti ama aynı nedenlerle hayır yanıtını alacakları da bir
gerçekti.
O madenin satışı mümkün değildi. O öldükten sonra kızları ne yapar
bilemezdi ama şimdilik böyle bir şey söz konusu bile değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder