18 Kasım 2015 Çarşamba

YAKIŞIKLI 46. Bölüm

Yarış saati yaklaşınca Ece kalktı. Toprak o akşam için çok işi olduğunu söylemişti ama o da kalktı ve şefe çıktığını gelmeyeceğini bildirdi. Ece şaşkın bakınca da “Yarışı izlemeye geleceğimi söylemedim mi? Sonra da seni Didem’e bırakırım. Gördün işte çok işim var.”
“Çok sevindim. İlk yarışlarında yanımda olman çok güzel.”
“Hadi çıkalım. Aracın burada kalsın. Yarın alırsın.”
“Tamam ama çantamı alayım.”

Hipodroma geldiklerinde yarışların başlamasına yarım saat kalmıştı. Ece yine taylarının yanına gitmeyi tercih etti. Ali ile bir süre konuşurken Toprak da hemen yanındaydı. Aprantiler hazırlanmış yarış saatini bekliyordu. Her şeyin kontrol edildiğini ve sorun olmadığını görünce ilk yarışları izlemek için yerlerini aldılar. Üçüncü yarış Ece’nin taylarının yarışıydı. Toprak ile atlar üzerine konuşmaya başladılar. Ece, daha önce anlattığı bilgilere göre Toprak’tan atlar hakkında yorum yapmasını istemişti. İlk yarışta hangi atın kazanacağını söylediğinde Ece merakla sonucu bekledi. Yanılmamıştı. İkinci yarışta iki at arasında tereddüt etmiş, biri birinci diğeri üçüncü olmuştu. “Artık senden tüyo almak lazım! Çözdün bu işi.”

Sıra Ece’nin taylarının yarışına gelmişti. Toprak taylara baktığında ikisinin de birbirinden iyi olduğunu gördü. “Bunlar kesin ilk üçte olur. İkisi de çok iyi gözüküyor. Ayrım yapamayacağım.” dedi. Ece gülümsüyordu. Heyecanlıydı. Bu atların kesinlikle iyi olması gerekiyordu. O pisliğin engellediği satışın, bugün kendisine birincilik olarak geri dönmesi çok önemliydi.
Atlar start boxlara girdiğinde artık nefes alamıyordu. Toprak yine elini tutmuş onunla heyecanını paylaşıyordu. Yarış başladığında ikisi de sessizlik içindeydi. Elbeyli korkulanın aksine sorunsuz çıkmıştı. 1400 metrenin son düzlüğüne gelindiğinde iki atının da kafada olduğunu görüp rahatladı. Bitiş çizgisinden burun farkı ile Kara Kurşun önce geçmişti. Ece için hangisinin birinci olduğunun hiç önemi yoktu. Önemli olan ilk ikide olmaları ve arkalarında bıraktıkları atların en yakınının dört boy geride olmasıydı.
“Başardın canım. İkisi de kafa kafaya geldi. Müthiş bir yarış oldu.” Toprak, fırsatı kaçırmamış sarılarak kutlamıştı. “Başardım. Şimdi telefonlarım çalmaya başlar ve herkes onların peşine düşer.”
“Sakın satma. Bu atlar satılmaz. İkisi de müthiş.”
“Satmayacağım. Kara Kurşun maidenden* çıktı. Bir sonraki yarışta Elbeyli de çıkar. İstediğim yarışa sokarım bunları. Keyfim yerinde. Hadi gidip kutlayalım jokeyleri. Ali’nin de morali düzelmiştir. Recep olayından beri çok sessizdi.” 
“Burnunun ucundaki göremeyince insan bozuluyor. Onun tepkisi de normal. Hadi kutlayalım.”

  *Maiden : Koşu hayatında yarış kazanmamış atların koşabileceği yarış 


*****


Yarışların hepsini beklemeden ayrıldılar hipodromdan. Toprak, cipin yönünü Didem’in evine çevirmişti. “Ne çabuk bıktın benden. Başka işin mi var?”
“Hayır, senden bıkmam mümkün değil. İşim de sadece sensin. Ama geç oldu. Sen bu saatte uyuyorsun. O yüzden Didem’e gitmek istersin diye düşündüm. Tabii bana orda bir kahve ısmarlarsınız diye de umuyordum.”
Ece, hafif yan dönüp Toprak’ın yüzüne baktı. “Senin evinde kahve yok mu?”
“Var da senden hemen ayrılmak istemediğim için Didem’de içmek istemiştim.”
“İyi o zaman.” dedi. Elini çantasına attı. Cep telefonunu çıkartıp bir numara tuşladı. O sırada Toprak’ın hareketlerini izlemeye devam ediyordu. Toprak da ona kısa bakışlar atıyordu. İkinci çalışta açılan telefonla sakin bir sesle konuşmaya başladı. “Didem, merhaba canım.” Didem’in yarışları sorması ile kısa bir an sustu. “Ben kazandım canım. Teşekkürler. Didem… Ben bu akşam Toprak da kalacağım. Haber vereyim dedim. Bekleme beni.” Didem telefonun ucunda şaşkın kalakalmıştı. “Peki tamam.” diyebildi. Toprak ise yola mı Ece’ye mi bakacağını şaşırmıştı. Ece rahat bir şekilde oturuyor ve ona bakıyordu. Oysa içinde fırtınalar kopuyordu. Bu kararın neler getireceğini çok iyi biliyordu. Bu geceyi Toprak ile geçirecekti.
Toprak, şaşkın ve emin olmayan bir sesle sordu. “Ben de mi kalacaksın? Didem de gelecek mi?”
“Onu davet etmedim. Ama istiyorsan çağırayım!” Sesindeki ima çok netti.
“Hayır, istemiyorum. Yani başka zaman buyursun gelsin ama şimdi değil.” Toprak ne diyeceğini şaşırmıştı. Ece’den beklemediği bir tavır ile karşı karşıyaydı. Bu gece kendisinde kalacaktı. Bunun ne anlama geldiğini bildiğinden emindi. Neden bir anda böyle bir karar verdiğini anlamasa da halinden memnundu. Şimdiden içindeki istek yükselmişti.
Ayağını gaz pedalının üstünden biraz çekti. Çok acele etmesi hoş olmayacaktı. Ona duyduğu saygının bir göstergesi olarak fikrini değiştirme süresini ona verecekti. Elbette bunu istemiyordu ama sonra pişmanlık duyan bir Ece ile karşılaşmak yerine verdiği karardan emin bir Ece’yi tercih edecekti.
Ece, onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Yüzündeki gülümseme biraz daha derinleşti. Kararı kesin ve netti. Bu gece Toprak ile birlikte olacak, aylardır bastırmaya çalıştığı isteği bir şekilde tatmin etmenin yollarını arayacaktı. Tecrübesiz olması teoride bilgisiz olmasını gerektirmiyordu. Neler olacağını, neler yapması gerektiğini bilecek kadar film izlemiş, kitap okumuştu. Her gördüğünü ya da okuduğunu yapabileceğini sanmasa da elinden geleni yapacaktı.
Toprak, onun yüzündeki ifadeyi görünce ayağının baskısını yine arttırdı. Ece kararını vermişti. O zaman kendisi de bu gecenin ikisi için çok özel olmasını sağlamalıydı. İlk iş olarak vites üzerindeki elini uzatıp Ece’nin sol elini tuttu. İlk kez otomatik vites arabası olmasını istediğini fark etti. Vites değiştirmek için elini bırakıp yeniden tutmak da hoştu. Üstelik Ece’nin bu tutuşları beklediğini görmek daha da güzeldi. Eve yaklaşırken son kırmızı ışıkta durduklarında avucunun içindeki eli dudaklarına götürüp içini öptü. “Seni seviyorum, üzüm gözlüm.”
“Ben de seni seviyorum.”


*****


Eve girdiklerinde Ece arabadaki kadar rahat değildi. Neler olacağını düşündükçe heyecanı artıyordu. Toprak, bar olarak kullandığı rafı gösterip “Alkollü mü yoksa kahve mi?”
“Kahve… Alkole sığındığımı düşünmeni istemem.”
“Çok cesursun… Neden?”
“Çünkü istiyorum. Senin istediğini de biliyorum.”
“Çok istiyorum. Ama bekleyebilirdim. Evlenince nasılsa hep benim olacaksın.”
“Beklemek istemiyorum. Şu son günlerde yaşadıklarım, hayatı ertelemenin doğru olmadığını anlattı bana. Her an bir manyak yüzünden hayatlarımız değişebilir. Ben bu değişikliğin senin kollarında olmasını istiyorum. Güzel bir değişiklik yaşamak istiyorum. Bundan sonra da evlenene kadar, ki bu ne zaman olacak bilmiyorum, her fırsatta kollarında olmak istiyorum.”
“Aşkım, bu güne kadar defalarca konuştuk ama resmi teklifi hiç yapmadım. Seninle sevişmeden önce bunu yapmam sonra yanlış düşünmene neden olmaz umarım. Benimle en kısa sürede evlenir misin?”
“Çok komiksin Toprak. En kısa sürede ha? Uzun sürede evlenmeyi kabul edecek olsam teklifi geri mi çekeceksin?”
“Asla! Ama bu geceden sonra daha uzun süre dayanabileceğimi sanmıyorum. Her gece kollarımda olmanı istiyorum.”
“O kadar acele etme. Benim gibi tecrübesiz birisini belki istemeyebilirsin.”
“Aklımı yitirdiğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Seni istememek mümkün mü?”
“O zaman kahve yapmakla neden vakit kaybediyoruz?”
Toprak, Ece’nin yüzüne bakıp kollarını beline sardı. “Ses tonun bile beni tahrik ediyor. Seni acele ettirmek istemiyorum ama böyle konuştuğuna göre kararımı değiştirmem ikimiz için de sağlıklı olacak.” Sözleri bittiğinde kendisini bekleyen dudaklara eğilmişti. Bir yandan öpüşürken bir yandan soyunuyorlardı.
Ece düşünebilecek durumu çoktan geçmişti. Tek istediği erkeği ile birlikte olabilmekti. Daha önce tatmadığı bir şeyi bu kadar istemek mantıklı gelmiyor ama o da mantığını dinlemek istemiyordu. Toprak, küçük bedeni kucağına aldığında ikisinin de artık düşünecek hâli kalmamıştı.


*****


İlk uyanan Ece oldu. Buna da pek şaşırmadı. Toprak gece geç saatlere kadar uyanıktı. Biliyordu çünkü uykusunun arasında hissettiği dudaklar Toprak’a aitti. İkisi de yaşanılanlardan memnundu. Ece ilk sabahını böyle düşünmemiş, utanacağını, sıkılacağını hatta üzgün olacağını sanmıştı. Şimdi ise aklında olan tek şey Toprak’ı uyandırmak ve kaldıkları yerden devam etmekti.
Utangaç olmadığını biliyordu. Yine de bu kadar pervasız olmayı beklemiyordu. Kendi kendisine gülümserken Toprak hareket etti ve bir kolunu uzatıp Ece’ye sarıldı. “Uzaklaşmışsın. Gel buraya.” dediğinde Ece rahatladı. O kolların arasına girdiğinde ne olacağını biliyordu.
Yarım saat kadar sonra Toprak göğsüne doğru çektiği Ece’yi sarılmış kulağına fısıldıyordu. “Saçlarını ilk kez açık görüyorum. Hep hayal ediyordum. Yastığa nasıl dağılır? Açıldığında nereye kadar iner? O saçlara yüzümü gömersem, onlardan ayrı kalabilir miyim? Şimdi yanıtlarını biliyorum, üzüm gözlüm. Muhteşem gözüküyorsun. Seni artık hep böyle düşleyeceğim. Saçların yastığıma dağılmış olarak.”
Bir saat kadar sonra kahvaltı masasında karşılıklı oturmuş çaylarını yudumluyorlardı. Toprak masayı hazırlarken Ece yatak çarşaflarını makineye atmıştı. Temizlik için gelecek olan kadının görmesini istemeyeceği izler vardı. İşi bittiğinde banyodaki aynaya bakıp kendisini inceledi. Görünürde bir değişiklik yoktu. Ama o biliyordu tüm hayatının değiştiğini. Mutluydu. Doymuştu. Yok tam da doymamıştı. Yeniden acıkması için doğru yere kondurulmuş öpücüklerin yeterli olduğunu öğrenmişti. Bir gecede ne kadar çok şey öğrendiğini anımsayınca sırıtmaya başladı. Toprak’ın hayatına girmiş kadınları kıskanmıyor değildi ama o kadınlar sayesinde yaşadığı gecenin tarif edilemez güzellikte olduğunu biliyordu.
Şimdi ise sevdiği erkek ile karşılıklı kahvaltı ediyorlar, aşklarını dillendiriyorlardı. Dışarıdaki kapalı havaya inat içlerindeki aydınlık ikisinin de parıldamasına yetiyordu.
“Bu gece de kal.” dediğinde o da aynı şeyi düşünüyordu. Toprak, kalmasını isterken ciddiydi. Artık onsuz bir hayat istemiyordu. Üzgün bir sesle “Kalamam. Dönmem lazım. Tek gece kalacağımı biliyorlardı.” Toprak uzanıp yanağını öperek, “Anneni ara ve çeyizindeki noksanları tamamlayacağını söyle. Sor bakalım özellikle istediği bir şey var mı?” dedi.
“Çeyiz tamamlamak mı?”
“Akşamki teklifimi unuttun mu?”
“Hayır unutmadım.”
“İyi o zaman yanıtını ver artık.”
“Yanıt? Ah ben seni yanıtlamadım mı? Oysa akşam, gece ve sabah üç kez evet dediğimi anımsıyorum.” Ece bu şakayı nasıl yapabildiğini düşünerek utandı. Toprak ise onun bu haline gülüyordu. “Bunu aklımda tutacağım, evet demen gereken sorularımda ne yapacağımı biliyorum artık.”
“Bunu bana koz olarak kullanmayacaksın değil mi?”
“Senin elinde bana ait o kadar çok koz var ki, benim elimdeki bir tanenin lafı bile olmaz.”
“Senin kozlarında benden aşağı değil aşkım. Sen bana ne kaptırdıysan ben de sana aynılarını kaptırdım.”
“Kalbimi, ruhumu, aklımı, mantığımı ve verebileceğim tüm sevgimi aldın… İyi koru onları.”
“Korurum, sen koruduğun sürece korurum.”
“Bir ömür yeter mi?”
“Şimdilik kabul.”
Ece kısa bir an sustu. Sonra aklına geleni söyleyip tepkisini bekledi. “Toprak, ben çorba pişiremeyen, ev işi olarak bazı makinelerin düğmesine basmaktan öteye tecrübesi olmayan, at binen, yarış peşinde koşan, bağları ile aşk yaşayan biriyim. Tüm bunları bilmeni ama teklifini geri çekmemeni istiyorum.”
“Hepsini biliyorum. Hiç biri benim için sorun değil. Yemekleri düşünmene hiç gerek yok. Annene dediğin gerçekleşecek. Yemek yapmayı bilen bir kocan olacak. Ev işlerini yapacak birisini buluruz. Onlardan ben de anlamıyorum çünkü. Köyde iş arayan insanlar var diyen sendin. Yarışlar artık benim için de önemli. Güzel bir tayım var üç sene sonra yarıştıracağım. Bağlarında çalışırken seni izlemek ise her an yeniden aşık olmak demek. Ve bir daha bana başkaları için mazeret olacak şeyleri sayma… Ben senden vazgeçmeyecek kadar aşığım sana.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder