Yarış saati
yaklaşınca Ece kalktı. Toprak o akşam için çok işi olduğunu söylemişti ama o da
kalktı ve şefe çıktığını gelmeyeceğini bildirdi. Ece şaşkın bakınca da “Yarışı
izlemeye geleceğimi söylemedim mi? Sonra da seni Didem’e bırakırım. Gördün işte
çok işim var.”
“Çok
sevindim. İlk yarışlarında yanımda olman çok güzel.”
“Hadi
çıkalım. Aracın burada kalsın. Yarın alırsın.”
“Tamam ama
çantamı alayım.”
Hipodroma
geldiklerinde yarışların başlamasına yarım saat
kalmıştı. Ece yine taylarının yanına gitmeyi tercih etti. Ali ile bir süre
konuşurken Toprak da hemen yanındaydı. Aprantiler hazırlanmış yarış saatini
bekliyordu. Her şeyin kontrol edildiğini ve sorun olmadığını görünce ilk
yarışları izlemek için yerlerini aldılar. Üçüncü yarış Ece’nin taylarının
yarışıydı. Toprak ile atlar üzerine konuşmaya başladılar. Ece, daha önce
anlattığı bilgilere göre Toprak’tan atlar hakkında yorum yapmasını istemişti. İlk
yarışta hangi atın kazanacağını söylediğinde Ece merakla sonucu bekledi.
Yanılmamıştı. İkinci yarışta iki at arasında tereddüt etmiş, biri birinci
diğeri üçüncü olmuştu. “Artık senden tüyo almak lazım! Çözdün bu işi.”
Sıra
Ece’nin taylarının yarışına gelmişti. Toprak taylara baktığında ikisinin de
birbirinden iyi olduğunu gördü. “Bunlar kesin ilk üçte olur. İkisi de çok iyi
gözüküyor. Ayrım yapamayacağım.” dedi. Ece gülümsüyordu. Heyecanlıydı. Bu
atların kesinlikle iyi olması gerekiyordu. O pisliğin engellediği satışın,
bugün kendisine birincilik olarak geri dönmesi çok önemliydi.
Atlar
start boxlara girdiğinde artık nefes alamıyordu. Toprak yine elini tutmuş
onunla heyecanını paylaşıyordu. Yarış başladığında ikisi de sessizlik
içindeydi. Elbeyli korkulanın aksine sorunsuz çıkmıştı. 1400 metrenin son
düzlüğüne gelindiğinde iki atının da kafada olduğunu görüp rahatladı. Bitiş
çizgisinden burun farkı ile Kara Kurşun önce geçmişti. Ece için hangisinin
birinci olduğunun hiç önemi yoktu. Önemli olan ilk ikide olmaları ve
arkalarında bıraktıkları atların en yakınının dört boy geride olmasıydı.
“Başardın
canım. İkisi de kafa kafaya geldi. Müthiş bir yarış oldu.” Toprak, fırsatı
kaçırmamış sarılarak kutlamıştı. “Başardım. Şimdi telefonlarım çalmaya başlar
ve herkes onların peşine düşer.”
“Sakın
satma. Bu atlar satılmaz. İkisi de müthiş.”
“Satmayacağım.
Kara Kurşun maidenden* çıktı. Bir sonraki yarışta Elbeyli de çıkar. İstediğim
yarışa sokarım bunları. Keyfim yerinde. Hadi gidip kutlayalım jokeyleri.
Ali’nin de morali düzelmiştir. Recep olayından beri çok sessizdi.”
“Burnunun
ucundaki göremeyince insan bozuluyor. Onun tepkisi de normal. Hadi kutlayalım.”
*Maiden : Koşu hayatında yarış kazanmamış
atların koşabileceği yarış
*****
Yarışların
hepsini beklemeden ayrıldılar hipodromdan. Toprak, cipin yönünü Didem’in evine
çevirmişti. “Ne çabuk bıktın benden. Başka işin mi var?”
“Hayır,
senden bıkmam mümkün değil. İşim de sadece sensin. Ama geç oldu. Sen bu saatte
uyuyorsun. O yüzden Didem’e gitmek istersin diye düşündüm. Tabii bana orda bir
kahve ısmarlarsınız diye de umuyordum.”
Ece,
hafif yan dönüp Toprak’ın yüzüne baktı. “Senin evinde kahve yok mu?”
“Var
da senden hemen ayrılmak istemediğim için Didem’de içmek istemiştim.”
“İyi
o zaman.” dedi. Elini çantasına attı. Cep telefonunu çıkartıp bir numara
tuşladı. O sırada Toprak’ın hareketlerini izlemeye devam ediyordu. Toprak da
ona kısa bakışlar atıyordu. İkinci çalışta açılan telefonla sakin bir sesle
konuşmaya başladı. “Didem, merhaba canım.” Didem’in yarışları sorması ile kısa
bir an sustu. “Ben kazandım canım. Teşekkürler. Didem… Ben bu akşam Toprak da
kalacağım. Haber vereyim dedim. Bekleme beni.” Didem telefonun ucunda şaşkın
kalakalmıştı. “Peki tamam.” diyebildi. Toprak ise yola mı Ece’ye mi bakacağını
şaşırmıştı. Ece rahat bir şekilde oturuyor ve ona bakıyordu. Oysa içinde
fırtınalar kopuyordu. Bu kararın neler getireceğini çok iyi biliyordu. Bu geceyi
Toprak ile geçirecekti.
Toprak,
şaşkın ve emin olmayan bir sesle sordu. “Ben de mi kalacaksın? Didem de gelecek
mi?”
“Onu
davet etmedim. Ama istiyorsan çağırayım!” Sesindeki ima çok netti.
“Hayır,
istemiyorum. Yani başka zaman buyursun gelsin ama şimdi değil.” Toprak ne
diyeceğini şaşırmıştı. Ece’den beklemediği bir tavır ile karşı karşıyaydı. Bu
gece kendisinde kalacaktı. Bunun ne anlama geldiğini bildiğinden emindi. Neden
bir anda böyle bir karar verdiğini anlamasa da halinden memnundu. Şimdiden
içindeki istek yükselmişti.
Ayağını
gaz pedalının üstünden biraz çekti. Çok acele etmesi hoş olmayacaktı. Ona
duyduğu saygının bir göstergesi olarak fikrini değiştirme süresini ona
verecekti. Elbette bunu istemiyordu ama sonra pişmanlık duyan bir Ece ile
karşılaşmak yerine verdiği karardan emin bir Ece’yi tercih edecekti.
Ece,
onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Yüzündeki gülümseme biraz daha derinleşti.
Kararı kesin ve netti. Bu gece Toprak ile birlikte olacak, aylardır bastırmaya
çalıştığı isteği bir şekilde tatmin etmenin yollarını arayacaktı. Tecrübesiz
olması teoride bilgisiz olmasını gerektirmiyordu. Neler olacağını, neler
yapması gerektiğini bilecek kadar film izlemiş, kitap okumuştu. Her gördüğünü
ya da okuduğunu yapabileceğini sanmasa da elinden geleni yapacaktı.
Toprak,
onun yüzündeki ifadeyi görünce ayağının baskısını yine arttırdı. Ece kararını
vermişti. O zaman kendisi de bu gecenin ikisi için çok özel olmasını
sağlamalıydı. İlk iş olarak vites üzerindeki elini uzatıp Ece’nin sol elini
tuttu. İlk kez otomatik vites arabası olmasını istediğini fark etti. Vites
değiştirmek için elini bırakıp yeniden tutmak da hoştu. Üstelik Ece’nin bu
tutuşları beklediğini görmek daha da güzeldi. Eve yaklaşırken son kırmızı
ışıkta durduklarında avucunun içindeki eli dudaklarına götürüp içini öptü.
“Seni seviyorum, üzüm gözlüm.”
“Ben
de seni seviyorum.”
*****
Eve
girdiklerinde Ece arabadaki kadar rahat değildi. Neler olacağını düşündükçe
heyecanı artıyordu. Toprak, bar olarak kullandığı rafı gösterip “Alkollü mü
yoksa kahve mi?”
“Kahve…
Alkole sığındığımı düşünmeni istemem.”
“Çok
cesursun… Neden?”
“Çünkü
istiyorum. Senin istediğini de biliyorum.”
“Çok
istiyorum. Ama bekleyebilirdim. Evlenince nasılsa hep benim olacaksın.”
“Beklemek
istemiyorum. Şu son günlerde yaşadıklarım, hayatı ertelemenin doğru olmadığını
anlattı bana. Her an bir manyak yüzünden hayatlarımız değişebilir. Ben bu
değişikliğin senin kollarında olmasını istiyorum. Güzel bir değişiklik yaşamak
istiyorum. Bundan sonra da evlenene kadar, ki bu ne zaman olacak bilmiyorum,
her fırsatta kollarında olmak istiyorum.”
“Aşkım,
bu güne kadar defalarca konuştuk ama resmi teklifi hiç yapmadım. Seninle
sevişmeden önce bunu yapmam sonra yanlış düşünmene neden olmaz umarım. Benimle
en kısa sürede evlenir misin?”
“Çok
komiksin Toprak. En kısa sürede ha? Uzun sürede evlenmeyi kabul edecek olsam
teklifi geri mi çekeceksin?”
“Asla!
Ama bu geceden sonra daha uzun süre dayanabileceğimi sanmıyorum. Her gece
kollarımda olmanı istiyorum.”
“O
kadar acele etme. Benim gibi tecrübesiz birisini belki istemeyebilirsin.”
“Aklımı
yitirdiğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Seni istememek mümkün mü?”
“O
zaman kahve yapmakla neden vakit kaybediyoruz?”
Toprak,
Ece’nin yüzüne bakıp kollarını beline sardı. “Ses tonun bile beni tahrik
ediyor. Seni acele ettirmek istemiyorum ama böyle konuştuğuna göre kararımı
değiştirmem ikimiz için de sağlıklı olacak.” Sözleri bittiğinde kendisini
bekleyen dudaklara eğilmişti. Bir yandan öpüşürken bir yandan soyunuyorlardı.
Ece
düşünebilecek durumu çoktan geçmişti. Tek istediği erkeği ile birlikte
olabilmekti. Daha önce tatmadığı bir şeyi bu kadar istemek mantıklı gelmiyor
ama o da mantığını dinlemek istemiyordu. Toprak, küçük bedeni kucağına
aldığında ikisinin de artık düşünecek hâli kalmamıştı.
*****
İlk
uyanan Ece oldu. Buna da pek şaşırmadı. Toprak gece geç saatlere kadar
uyanıktı. Biliyordu çünkü uykusunun arasında hissettiği dudaklar Toprak’a
aitti. İkisi de yaşanılanlardan memnundu. Ece ilk sabahını böyle düşünmemiş,
utanacağını, sıkılacağını hatta üzgün olacağını sanmıştı. Şimdi ise aklında
olan tek şey Toprak’ı uyandırmak ve kaldıkları yerden devam etmekti.
Utangaç
olmadığını biliyordu. Yine de bu kadar pervasız olmayı beklemiyordu. Kendi
kendisine gülümserken Toprak hareket etti ve bir kolunu uzatıp Ece’ye sarıldı.
“Uzaklaşmışsın. Gel buraya.” dediğinde Ece rahatladı. O kolların arasına
girdiğinde ne olacağını biliyordu.
Yarım
saat kadar sonra Toprak göğsüne doğru çektiği Ece’yi sarılmış kulağına
fısıldıyordu. “Saçlarını ilk kez açık görüyorum. Hep hayal ediyordum. Yastığa
nasıl dağılır? Açıldığında nereye kadar iner? O saçlara yüzümü gömersem,
onlardan ayrı kalabilir miyim? Şimdi yanıtlarını biliyorum, üzüm gözlüm.
Muhteşem gözüküyorsun. Seni artık hep böyle düşleyeceğim. Saçların yastığıma
dağılmış olarak.”
Bir
saat kadar sonra kahvaltı masasında karşılıklı oturmuş çaylarını
yudumluyorlardı. Toprak masayı hazırlarken Ece yatak çarşaflarını makineye
atmıştı. Temizlik için gelecek olan kadının görmesini istemeyeceği izler vardı.
İşi bittiğinde banyodaki aynaya bakıp kendisini inceledi. Görünürde bir
değişiklik yoktu. Ama o biliyordu tüm hayatının değiştiğini. Mutluydu.
Doymuştu. Yok tam da doymamıştı. Yeniden acıkması için doğru yere kondurulmuş
öpücüklerin yeterli olduğunu öğrenmişti. Bir gecede ne kadar çok şey
öğrendiğini anımsayınca sırıtmaya başladı. Toprak’ın hayatına girmiş kadınları
kıskanmıyor değildi ama o kadınlar sayesinde yaşadığı gecenin tarif edilemez
güzellikte olduğunu biliyordu.
Şimdi
ise sevdiği erkek ile karşılıklı kahvaltı ediyorlar, aşklarını
dillendiriyorlardı. Dışarıdaki kapalı havaya inat içlerindeki aydınlık ikisinin
de parıldamasına yetiyordu.
“Bu
gece de kal.” dediğinde o da aynı şeyi düşünüyordu. Toprak, kalmasını isterken
ciddiydi. Artık onsuz bir hayat istemiyordu. Üzgün bir sesle “Kalamam. Dönmem
lazım. Tek gece kalacağımı biliyorlardı.” Toprak uzanıp yanağını öperek, “Anneni
ara ve çeyizindeki noksanları tamamlayacağını söyle. Sor bakalım özellikle
istediği bir şey var mı?” dedi.
“Çeyiz
tamamlamak mı?”
“Akşamki
teklifimi unuttun mu?”
“Hayır
unutmadım.”
“İyi
o zaman yanıtını ver artık.”
“Yanıt?
Ah ben seni yanıtlamadım mı? Oysa akşam, gece ve sabah üç kez evet dediğimi
anımsıyorum.” Ece bu şakayı nasıl yapabildiğini düşünerek utandı. Toprak ise
onun bu haline gülüyordu. “Bunu aklımda tutacağım, evet demen gereken
sorularımda ne yapacağımı biliyorum artık.”
“Bunu
bana koz olarak kullanmayacaksın değil mi?”
“Senin
elinde bana ait o kadar çok koz var ki, benim elimdeki bir tanenin lafı bile olmaz.”
“Senin
kozlarında benden aşağı değil aşkım. Sen bana ne kaptırdıysan ben de sana
aynılarını kaptırdım.”
“Kalbimi,
ruhumu, aklımı, mantığımı ve verebileceğim tüm sevgimi aldın… İyi koru onları.”
“Korurum,
sen koruduğun sürece korurum.”
“Bir
ömür yeter mi?”
“Şimdilik
kabul.”
Ece
kısa bir an sustu. Sonra aklına geleni söyleyip tepkisini bekledi. “Toprak, ben
çorba pişiremeyen, ev işi olarak bazı makinelerin düğmesine basmaktan öteye
tecrübesi olmayan, at binen, yarış peşinde koşan, bağları ile aşk yaşayan
biriyim. Tüm bunları bilmeni ama teklifini geri çekmemeni istiyorum.”
“Hepsini
biliyorum. Hiç biri benim için sorun değil. Yemekleri düşünmene hiç gerek yok.
Annene dediğin gerçekleşecek. Yemek yapmayı bilen bir kocan olacak. Ev işlerini
yapacak birisini buluruz. Onlardan ben de anlamıyorum çünkü. Köyde iş arayan
insanlar var diyen sendin. Yarışlar artık benim için de önemli. Güzel bir tayım
var üç sene sonra yarıştıracağım. Bağlarında çalışırken seni izlemek ise her an
yeniden aşık olmak demek. Ve bir daha bana başkaları için mazeret olacak
şeyleri sayma… Ben senden vazgeçmeyecek kadar aşığım sana.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder