Murat
ve annesi inşaat alanında geziyor, bir sürü not alıyorlardı. Ece ile Toprak
birlikte yanlarına gidince barıştıklarını anlayan ikili tek kelime etmeden
tanışıp inşaat ile ilgili konuşmaya başladı. Ece özellikle kendi evlerini
görmek istediklerini bildiği için saat çok geç olmadan gezmeleri için davet
etti. Toprak kendisinin davet edilip edilmeyeceğini bekliyordu merakla. “Sen de
geleceksin tabii. Murat senin arkadaşın değil mi?”
“Bu
kadar sık o eve girince birileri beni kovalayacakmış gibi geliyor.”
“Kimi
kovduk bu güne kadar?”
“Sen
değil ağabeylerin kovdu zamanında.”
“Gençlik
işte. Hadi gidelim. Akşamüstü için hazırlıklar yapılmıştır. Bahçede yer
içeriz.”
“Tamam
gidelim artık. Bıraksak sabaha kadar buralarda kalacak gibiler.”
Eve
yaklaşırken Murat fotoğraf makinesiyle ardı ardına fotoğraf çekmeye başladı.
Evin dört tarafında dönmüş ve tüm dış görüntüyü karelere sığdırmıştı. Özellikle
annesinin bahçesini de fotoğraflamıştı. Ön kapıdan giren konuklar, tanışmanın
ardından izin isteyip tüm evi gezdiler ve her ilginç köşenin resmini çektiler.
Ece onları spor salonu olarak kullanılan alana ve havuza da götürdü. Havuzun
ısıtma tertibatının olduğu odayı gösterdikten sonra gezi bitmişti. “Kışın
yüzmek ne kadar keyiflidir kim bilir?” diyen kadına yanıt, “Yazın yüzmeye vakit
bulamıyorum kışı hiç denemedim.” oldu. Şaşkın gözlere “Benim haricimdekiler
yazın tadını çıkartıyor.” diye açıklama yaptı.
“Kullanılmasa
gerçekten üzülürdüm. Çok güzel bir havuz. Aslında annenizin çiçek sevgisi ile
bu havuzun kenarları doldurulabilir ve burasının doğal bir göletmiş gibi
görünmesi sağlanabilirdi. Ben bunu diğer ev için teklif edeyim, belki kabul
ederler.”
Murat
annesinin gözlerindeki ışığı görünce “Anne bana ek iş çıkartıp durma zaten
yoğunum. Uğraşamam havuzla falan.”
“O
zaman ben başkalarını öneririm ev sahibine.”
“Olur,
neden olmasın. İstersen inşaatı da başkasına yaptıralım?”
“Murat
sen önden yürüsene Toprak ile. Benim soracaklarım var Ece’ye.”
Ne
sorulacağını merak ederek baktı kadına. “Aslında aklımda bir fikir var ve bunu
köyün nasıl karşılayacağını bilemiyorum. Bir programda görmüştüm, bağ bozumları
için turlar düzenleniyordu. Üç dört günlük turlar yapılıyor. Köy halkı böyle
bir turizm faaliyetini nasıl karşılar?”
“Siz
mi böyle bir şey yapmak istiyorsunuz?”
“Belki
ortak birkaç kişi böyle bir olaya girişebilir.”
“Köyümüzü
gördünüz. Yaşlılarımız var ama gençlerimiz de var. Gelir düzeyimiz yüksektir.
Yabancılara da alışkınız. Yani bence bu fikir çok iyi. Ama köyün görüntüsünü
bozacak yüksek oteller yapmayı düşünmeyin. Onu kimse istemez.”
“Aklımdaki
doğaya uygun bungalovlar. En fazla iki katlı! Ne dersin?”
“Çok
iyi olur. Hem köyden birkaç kişiye iş imkanı da doğar. Kendi toprağı olmayan
gençler çalışmak için şehre gidiyordu. Onlardan üçü beşi çalışsa evlerine de
yakın olurlar.”
“Yani
senin de aklına yattı bu fikir öyle mi?”
“Ne
yalan söyleyeyim çok da hoşuma gitti. Ama yatırımcılar çok uzun süre iş yapamaz
ki. O zaman ne olacak? Boş duran yere yatırım yapmak isterler mi?”
“O
kadarını ben bilmem. Ben bungalovların içini nasıl döşeyeceğimi planladım bile.
İşin reklamı ve çalıştırması ortaklara kalsın.”
Ece
fikri beğense de olurunu göremiyordu. Kadının hevesini kırmamak için sustu.
Murat
elindeki tablet bilgisayara bilgileri giriyor, bir yandan da yeni ölçüler
alıyordu. Toprak da onun söylediği yerlerin fotoğraflarını çekiyordu. Ece
onların neler yaptığını merakla izliyordu. “Bu kadar uzaktayken inşaatı
denetlemek zor olmayacak mı? Burada kalman gerekmiyor mu?”
“Toprak
nasılsa sık geliyor, gelişmeleri benim için o takip edecek. Ben de her fırsatta
geleceğim. Ama asıl burada olması gereken annem olacak. O evin içini yaparken
her adımda işçilerin başında olmaktan hoşlanır.”
“Bunu
anlıyorum. Ben de işçilerin başında olmam gerektiğini düşünürüm. Peki bungalov
işi için ne diyorsun?”
“Annem
anlattı mı? Evet aklımıza öyle bir fikir geldi. Dileyen kişilere devre mülk
gibi kiralanabilir, dileyen sadece kendi kullanır. Yani yatırımdan çok kaçamak
yapıp dinlenmek için düşünülecek bir kaç küçük ev yapmayı düşünüyorum. Bu işte
ortak olacak birileri de şimdiden var.”
“O
zaman sorun yok çünkü burada en cazip zaman bağbozumu zamanıdır. Onda da iki
gün en fazla üç gün köylüler ve akrabalar, arkadaşlar eğlenmek için elle
topluyoruz, kalanını makineler hallediyor.”
Bunu
duyan Toprak hepsinden çok şaşırmıştı. Diğerleri için makinenin toplaması
normal bir şey gibi gelmiş olmalıydı. “Makine mi? Üzüm salkımlarını makineler
mi topluyor? Nasıl makine o?”
“Hadi
ben cahilim anlamam sen nasıl bilmiyorsun Toprak?” Murat çok şaşırmıştı.
“Ah
merak etmeyin Toprak da yıllardır uğraşmayınca bildiklerini unutmuş ama
makineyi bilmemesi normal. Yakın zamanda aldık biz de. Elle toplamak çok uzun iş.
İşçilerimiz zaten tüm kış bizimle çalışan insanlar. Mevsimlik işçi alımını aza
indirmek için makine aldık. Diğer bağlardan da isteyenlere veriyoruz makineyi.
Nasıl desem, biçerdöverler vardır ya. İşte onun üzüm için yapılmışı bu. Çok
hızlı ve gerekli özeni gösteren aletler. Böylece şaraplık üzümler de kısa
sürede toplanıyor.”
“İşte
bu. Alet işler el övünür. Sen koca bağı makinelere toplat sonra da çok iş
yapıyorum de.” Sevdiği kadının daha az yorulduğunu bilmek sevindirmiş ama
onunla uğraşmasını engellememişti.
Ece,
yemenisinin uçlarını çekiştirip burnunu havaya dikti. “Toprak uğraşma benimle.
Benim hayatım o bağları toplamakla geçti. Hâlâ da elle toplamayı tercih ederim
ama bu kadar bağı zamanında toplamak mümkün değil. Her bağa birini bırakmam işi
takip ettirmem lazım ki kalitemi bozmasınlar. Bağlarıma zarar vermesinler.
Üstelik o dönemde tüm köy üzüm topluyor. Birbirimize yardım etmeye niyetlensek
de vakit yok. Hem senin bağları da öyle topluyordum.”
“Sağ
ol canım ya takılıyordum sana. İşinin daha kolay olmasından sadece memnuniyet
duyarım.” Toprak onun yine kızıp küsmesini istemiyordu. Daha araları düzeleli
yarım saat olmuşken yeni bir kavgaya hazır değildi. Ece onun şaka yaptığını
bilmenin rahatlığı ile “Sizler de bozuma gelin. En şenlikli zamanımız o
zamanlar. Birer ikişer saat bağlara yayılıyoruz, renk cümbüşü içinde
topluyoruz. Sonra da yiyor içiyor ve eğleniyoruz.” dedi.
“Kesinlikle
geliriz, değil mi Murat?”
“Elbette
geliriz. Zaten o zamana evin işinin çoğunu bitirmiş olacağız. En büyük iş
temeli ve su basmanları. Sonrası taşların örülmesi ve duvarların çıkması ki
onları kalıplarla kısa sürede hallederiz. Senin de işin o zaman başlayacak.”
“Ağustosa
kadar bungalovları da yetiştirirsiniz.” Anne oğul kendi işlerini konuşmaya
dalmıştı. “Onların hepsini kütük ev şeklinde düşünüyorum. Bir firmam var.
Onlardan fiyat alayım da taliplileri belirleyeyim. Kısa sürede hallederiz o
işi. Toprak, elektrik, su ve telefon tesisatları için çok bekletirler mi beni?”
“Yok
beklemezsin. Belediyemiz o işleri hızlı hallediyor. “
“Desene
sorun kalmadı.”
Murat
“Ece, sizin kış bahçeniz çok güzel. Bu eve de yapılması muhteşem olur. İyi akıl
etmişsiniz onu.” dedi. Aklında, yeni yaptığı eve yapıyı bozmadan ekleyebileceği
ayrıntılar uçuşuyordu.
Ece,
açıklamaya başladı. “O biraz zorunluluktan yapıldı. Babamın rahatsızlığı
ilerleyince dışarı çıkması güçleşti. Ben de bahçeyi rahat görsün, bağlarına
rahat baksın diye öyle bir yer eklettim.”
“Spor
salonunuz da mükemmel. Fırsat buluyor musun çalışmaya?”
“Haftada
bir bazen iki kez çalışıyorum. Diğer günler de at biniyorum. O da ciddi efor
sarf ettiriyor.”
Murat’ın
annesi Sevil Hanım, “Desene tatlım, bu fizik kolay elde edilmiyor. Benim de
birkaç kilo fazlam var. Onları yok etmek için yürüyüşlere başladım ama yeterli
gelmiyor. Ağırlıklarla şeklimi düzeltmem lazım.” diyerek çok az kalınlaşmış
belini gösteriyordu. Murat onun genç kızlarda bile pek bulunmayan fiziğine
bakıp, “Anne çok güzelsin ama spor salonu fikri de fena değil. Ortak bir salon
ve havuz yapılsa nasıl olur? Bunu ev sahibi ile görüşeyim.”
“Ben
ev sahibi olsam çok da sıcak bakmayabilirim buna. İnsan tanımadığı kişilerin
havuzuna girmesini ister mi?” Ece dayanamamıştı. Evet belki ortak havuz fikri
eğlenceliydi ama yazın özellikle bir sürü yabancı ile aynı havuzu paylaşmak
düşüncesi hoşuna gitmemişti. Kendini tutamamış fikrini söylemişti.
“Haklısın.
Tanıdığın insanların yapısını, temizliğini bilirsin ama yabancıların ne
yapacağını bilmek zor. Gerçi buralarda yer isteyecek insanların belli bir
kültürü olmalı ama yine de haklısın bunu biraz daha düşünmek lazım. Belki iki
havuz yapılır. Biri evin biri de bungalovların olur.”
Tüm
konuşmaları sessizce dinleyen Toprak’ın yüzü biraz asıktı. Ece onun bağları
hakkında konuştuklarını ve istemeden de olsa onu üzdüklerini fark edip konuyu
değiştirmeyi düşündü. Murat da onun halini görüp annesinin koluna girip bir iki
adım uzaklaştı. Ana oğul hararetli bir konuya dalmış gibiydi.
Ece,
Toprak’a yaklaşıp, “Acıktın mı? Eve dönelim mi? Annem hazırlamıştır masayı.”
dedi.
“Döneriz.
Ama ben dönmek istemiyorum. Ben Murat ile annesini de istemiyorum. Ben seninle
yalnız kalmak, sana sarılmak ve o bıdı bıdı konuşan dudaklarını öpmek
istiyorum.” Ece’nin tahminleri tutmamıştı. Toprak bağları yüzünden değil
kendisini öpemediği için üzgündü. Ece mutlulukla gülümsedi. “Yavaş konuş.
Duyacaklar çok ayıp olacak. Hem bakalım ben istiyor muyum?”
“İstemiyor
musun?”
“İstiyorumdur
da naz yapmak gelmiştir içimden.”
“Oyun
oynama benimle.”
“Sen
de benimle...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder