13 Kasım 2015 Cuma

YAKIŞIKLI 41. Bölüm

Murat ve annesi inşaat alanında geziyor, bir sürü not alıyorlardı. Ece ile Toprak birlikte yanlarına gidince barıştıklarını anlayan ikili tek kelime etmeden tanışıp inşaat ile ilgili konuşmaya başladı. Ece özellikle kendi evlerini görmek istediklerini bildiği için saat çok geç olmadan gezmeleri için davet etti. Toprak kendisinin davet edilip edilmeyeceğini bekliyordu merakla. “Sen de geleceksin tabii. Murat senin arkadaşın değil mi?”
“Bu kadar sık o eve girince birileri beni kovalayacakmış gibi geliyor.”
“Kimi kovduk bu güne kadar?”
“Sen değil ağabeylerin kovdu zamanında.”
“Gençlik işte. Hadi gidelim. Akşamüstü için hazırlıklar yapılmıştır. Bahçede yer içeriz.”
“Tamam gidelim artık. Bıraksak sabaha kadar buralarda kalacak gibiler.”
Eve yaklaşırken Murat fotoğraf makinesiyle ardı ardına fotoğraf çekmeye başladı. Evin dört tarafında dönmüş ve tüm dış görüntüyü karelere sığdırmıştı. Özellikle annesinin bahçesini de fotoğraflamıştı. Ön kapıdan giren konuklar, tanışmanın ardından izin isteyip tüm evi gezdiler ve her ilginç köşenin resmini çektiler. Ece onları spor salonu olarak kullanılan alana ve havuza da götürdü. Havuzun ısıtma tertibatının olduğu odayı gösterdikten sonra gezi bitmişti. “Kışın yüzmek ne kadar keyiflidir kim bilir?” diyen kadına yanıt, “Yazın yüzmeye vakit bulamıyorum kışı hiç denemedim.” oldu. Şaşkın gözlere “Benim haricimdekiler yazın tadını çıkartıyor.” diye açıklama yaptı.

“Kullanılmasa gerçekten üzülürdüm. Çok güzel bir havuz. Aslında annenizin çiçek sevgisi ile bu havuzun kenarları doldurulabilir ve burasının doğal bir göletmiş gibi görünmesi sağlanabilirdi. Ben bunu diğer ev için teklif edeyim, belki kabul ederler.”
Murat annesinin gözlerindeki ışığı görünce “Anne bana ek iş çıkartıp durma zaten yoğunum. Uğraşamam havuzla falan.”
“O zaman ben başkalarını öneririm ev sahibine.”
“Olur, neden olmasın. İstersen inşaatı da başkasına yaptıralım?”
“Murat sen önden yürüsene Toprak ile. Benim soracaklarım var Ece’ye.”
Ne sorulacağını merak ederek baktı kadına. “Aslında aklımda bir fikir var ve bunu köyün nasıl karşılayacağını bilemiyorum. Bir programda görmüştüm, bağ bozumları için turlar düzenleniyordu. Üç dört günlük turlar yapılıyor. Köy halkı böyle bir turizm faaliyetini nasıl karşılar?”
“Siz mi böyle bir şey yapmak istiyorsunuz?”
“Belki ortak birkaç kişi böyle bir olaya girişebilir.”
“Köyümüzü gördünüz. Yaşlılarımız var ama gençlerimiz de var. Gelir düzeyimiz yüksektir. Yabancılara da alışkınız. Yani bence bu fikir çok iyi. Ama köyün görüntüsünü bozacak yüksek oteller yapmayı düşünmeyin. Onu kimse istemez.”
“Aklımdaki doğaya uygun bungalovlar. En fazla iki katlı! Ne dersin?”
“Çok iyi olur. Hem köyden birkaç kişiye iş imkanı da doğar. Kendi toprağı olmayan gençler çalışmak için şehre gidiyordu. Onlardan üçü beşi çalışsa evlerine de yakın olurlar.”
“Yani senin de aklına yattı bu fikir öyle mi?”
“Ne yalan söyleyeyim çok da hoşuma gitti. Ama yatırımcılar çok uzun süre iş yapamaz ki. O zaman ne olacak? Boş duran yere yatırım yapmak isterler mi?”
“O kadarını ben bilmem. Ben bungalovların içini nasıl döşeyeceğimi planladım bile. İşin reklamı ve çalıştırması ortaklara kalsın.”
Ece fikri beğense de olurunu göremiyordu. Kadının hevesini kırmamak için sustu.
Murat elindeki tablet bilgisayara bilgileri giriyor, bir yandan da yeni ölçüler alıyordu. Toprak da onun söylediği yerlerin fotoğraflarını çekiyordu. Ece onların neler yaptığını merakla izliyordu. “Bu kadar uzaktayken inşaatı denetlemek zor olmayacak mı? Burada kalman gerekmiyor mu?”
“Toprak nasılsa sık geliyor, gelişmeleri benim için o takip edecek. Ben de her fırsatta geleceğim. Ama asıl burada olması gereken annem olacak. O evin içini yaparken her adımda işçilerin başında olmaktan hoşlanır.”
“Bunu anlıyorum. Ben de işçilerin başında olmam gerektiğini düşünürüm. Peki bungalov işi için ne diyorsun?”
“Annem anlattı mı? Evet aklımıza öyle bir fikir geldi. Dileyen kişilere devre mülk gibi kiralanabilir, dileyen sadece kendi kullanır. Yani yatırımdan çok kaçamak yapıp dinlenmek için düşünülecek bir kaç küçük ev yapmayı düşünüyorum. Bu işte ortak olacak birileri de şimdiden var.”
“O zaman sorun yok çünkü burada en cazip zaman bağbozumu zamanıdır. Onda da iki gün en fazla üç gün köylüler ve akrabalar, arkadaşlar eğlenmek için elle topluyoruz, kalanını makineler hallediyor.”
Bunu duyan Toprak hepsinden çok şaşırmıştı. Diğerleri için makinenin toplaması normal bir şey gibi gelmiş olmalıydı. “Makine mi? Üzüm salkımlarını makineler mi topluyor? Nasıl makine o?”
“Hadi ben cahilim anlamam sen nasıl bilmiyorsun Toprak?” Murat çok şaşırmıştı.
“Ah merak etmeyin Toprak da yıllardır uğraşmayınca bildiklerini unutmuş ama makineyi bilmemesi normal. Yakın zamanda aldık biz de. Elle toplamak çok uzun iş. İşçilerimiz zaten tüm kış bizimle çalışan insanlar. Mevsimlik işçi alımını aza indirmek için makine aldık. Diğer bağlardan da isteyenlere veriyoruz makineyi. Nasıl desem, biçerdöverler vardır ya. İşte onun üzüm için yapılmışı bu. Çok hızlı ve gerekli özeni gösteren aletler. Böylece şaraplık üzümler de kısa sürede toplanıyor.”
“İşte bu. Alet işler el övünür. Sen koca bağı makinelere toplat sonra da çok iş yapıyorum de.” Sevdiği kadının daha az yorulduğunu bilmek sevindirmiş ama onunla uğraşmasını engellememişti.
Ece, yemenisinin uçlarını çekiştirip burnunu havaya dikti. “Toprak uğraşma benimle. Benim hayatım o bağları toplamakla geçti. Hâlâ da elle toplamayı tercih ederim ama bu kadar bağı zamanında toplamak mümkün değil. Her bağa birini bırakmam işi takip ettirmem lazım ki kalitemi bozmasınlar. Bağlarıma zarar vermesinler. Üstelik o dönemde tüm köy üzüm topluyor. Birbirimize yardım etmeye niyetlensek de vakit yok. Hem senin bağları da öyle topluyordum.”
“Sağ ol canım ya takılıyordum sana. İşinin daha kolay olmasından sadece memnuniyet duyarım.” Toprak onun yine kızıp küsmesini istemiyordu. Daha araları düzeleli yarım saat olmuşken yeni bir kavgaya hazır değildi. Ece onun şaka yaptığını bilmenin rahatlığı ile “Sizler de bozuma gelin. En şenlikli zamanımız o zamanlar. Birer ikişer saat bağlara yayılıyoruz, renk cümbüşü içinde topluyoruz. Sonra da yiyor içiyor ve eğleniyoruz.” dedi.
“Kesinlikle geliriz, değil mi Murat?”
“Elbette geliriz. Zaten o zamana evin işinin çoğunu bitirmiş olacağız. En büyük iş temeli ve su basmanları. Sonrası taşların örülmesi ve duvarların çıkması ki onları kalıplarla kısa sürede hallederiz. Senin de işin o zaman başlayacak.”
“Ağustosa kadar bungalovları da yetiştirirsiniz.” Anne oğul kendi işlerini konuşmaya dalmıştı. “Onların hepsini kütük ev şeklinde düşünüyorum. Bir firmam var. Onlardan fiyat alayım da taliplileri belirleyeyim. Kısa sürede hallederiz o işi. Toprak, elektrik, su ve telefon tesisatları için çok bekletirler mi beni?”
“Yok beklemezsin. Belediyemiz o işleri hızlı hallediyor. “
“Desene sorun kalmadı.”
Murat “Ece, sizin kış bahçeniz çok güzel. Bu eve de yapılması muhteşem olur. İyi akıl etmişsiniz onu.” dedi. Aklında, yeni yaptığı eve yapıyı bozmadan ekleyebileceği ayrıntılar uçuşuyordu.
Ece, açıklamaya başladı. “O biraz zorunluluktan yapıldı. Babamın rahatsızlığı ilerleyince dışarı çıkması güçleşti. Ben de bahçeyi rahat görsün, bağlarına rahat baksın diye öyle bir yer eklettim.”
“Spor salonunuz da mükemmel. Fırsat buluyor musun çalışmaya?”
“Haftada bir bazen iki kez çalışıyorum. Diğer günler de at biniyorum. O da ciddi efor sarf ettiriyor.”
Murat’ın annesi Sevil Hanım, “Desene tatlım, bu fizik kolay elde edilmiyor. Benim de birkaç kilo fazlam var. Onları yok etmek için yürüyüşlere başladım ama yeterli gelmiyor. Ağırlıklarla şeklimi düzeltmem lazım.” diyerek çok az kalınlaşmış belini gösteriyordu. Murat onun genç kızlarda bile pek bulunmayan fiziğine bakıp, “Anne çok güzelsin ama spor salonu fikri de fena değil. Ortak bir salon ve havuz yapılsa nasıl olur? Bunu ev sahibi ile görüşeyim.”
“Ben ev sahibi olsam çok da sıcak bakmayabilirim buna. İnsan tanımadığı kişilerin havuzuna girmesini ister mi?” Ece dayanamamıştı. Evet belki ortak havuz fikri eğlenceliydi ama yazın özellikle bir sürü yabancı ile aynı havuzu paylaşmak düşüncesi hoşuna gitmemişti. Kendini tutamamış fikrini söylemişti.
“Haklısın. Tanıdığın insanların yapısını, temizliğini bilirsin ama yabancıların ne yapacağını bilmek zor. Gerçi buralarda yer isteyecek insanların belli bir kültürü olmalı ama yine de haklısın bunu biraz daha düşünmek lazım. Belki iki havuz yapılır. Biri evin biri de bungalovların olur.”
Tüm konuşmaları sessizce dinleyen Toprak’ın yüzü biraz asıktı. Ece onun bağları hakkında konuştuklarını ve istemeden de olsa onu üzdüklerini fark edip konuyu değiştirmeyi düşündü. Murat da onun halini görüp annesinin koluna girip bir iki adım uzaklaştı. Ana oğul hararetli bir konuya dalmış gibiydi.
Ece, Toprak’a yaklaşıp, “Acıktın mı? Eve dönelim mi? Annem hazırlamıştır masayı.” dedi.
“Döneriz. Ama ben dönmek istemiyorum. Ben Murat ile annesini de istemiyorum. Ben seninle yalnız kalmak, sana sarılmak ve o bıdı bıdı konuşan dudaklarını öpmek istiyorum.” Ece’nin tahminleri tutmamıştı. Toprak bağları yüzünden değil kendisini öpemediği için üzgündü. Ece mutlulukla gülümsedi. “Yavaş konuş. Duyacaklar çok ayıp olacak. Hem bakalım ben istiyor muyum?”
“İstemiyor musun?”
“İstiyorumdur da naz yapmak gelmiştir içimden.”
“Oyun oynama benimle.”

“Sen de benimle...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder