24 Ekim 2015 Cumartesi

YAKIŞIKLI 20. Bölüm

Kızlar yemeklerini bitirip kahvelerini sipariş edene kadar Toprak hiç gözükmedi. Ece onu göreceğinden emindi ama gece ilerledikçe hayal kırıklığı yaşamıştı. Gözü devamlı kapı tarafındaydı. Her girene umutla bakıyor, hayal kırıklığı ile başını eğiyordu. Deniz ile Derya fark etmese de Didem olan bitenin farkındaydı.  
Ece, bara çıkabilmek için hesabı istediğinde ilk şoku yaşadılar. Toprak ortalıkta yoktu ama hesaplarının ödendiği bilgisi onun kızların masası ile ilgilendiğini gösteriyordu. Ece hem mahcup olmuş hem de neden ortaya çıkmadığını daha çok merak etmişti.
Kızlar tek tek teşekkürlerini ilettiler garsona. Sonra da bara çıktılar. Kendilerine cam kenarında bir masa ayrılmıştı. Küçük sahneyi de gören ve neredeyse tüm salona hâkim bir masaydı. Yerlerine oturduktan sonra garson siparişlerini almak için geldi.  
Kızların ilk tercihleri alkolsüz sıcak içecekler oldu. Uzun zamandır görüşmeyen insanların ilk karşılaştıklarında yaşadığı konusuzluk dönemi geride kalmış, laf lafı açmış ve tüm gece neredeyse hiç susmadan konuşmuşlardı. Deniz’in evlenecek olması zaten konuları kendiliğinden açıyordu.

Ece iki gün sonra geri dönecekti ve ilk kez köyüne dönmek zor geliyordu. Bu kez çok güzel geçmişti gezisi. İlk gün yaşadığı olumsuzluk bile artık umurunda değildi. Atları ile eve dönünce ilgilenecekti.  
Saat neredeyse on bir olduğunda barın küçük sahnesinde bir hareketlenme oldu. Bir erkek elinde gitarı ile sahnedeki sandalyeye oturdu. Loş ışık neredeyse hiçbir yerini aydınlatmıyor, gizemli bir hava yaratıyordu. Çok kısa bir akort sonrası çalmaya başladı. Klasik gitarın sesi barı doldurmuş, az önceki uğultu yerini çok daha dingin bir ortama bırakmıştı. Herkes neredeyse sessizlik anlaşması yapmış gibi canlı müziği dinliyordu. Genelde bilinen klasik gitar parçalarını peş peşe çalan sanatçı, bir süre sonra yine çok bilinen Türkçe parçaları çalmaya başlamıştı. Bilenlerin mırıldandığı parçalar ortamın ısısını da yükseltmişti. Masalardaki mumların alevleri ile kumsaldaki ateşin alevi kıyaslanamasa da yarattığı hava çok güzeldi.
Ece bu müzik ile en güzel gidecek kırmızı şarabı sipariş verdiğinde Didem ile Deniz de ona katıldı. Derya yaşının asiliği ile bira isteyince kızların itirazlarına hedef olmuştu. İmdadına yeni başlayan parça yetişmiş, kızlar gibi o da susmayı tercih etmişti. Ta ki masalarına bir şişe şarap ile yaklaşan garsona kadar!
“Bizim şarabımız bitmedi daha” diyen Ece’ye verilen yanıt bunun arka masada oturan beyler tarafından gönderildiği idi. Dördü de dönüp üç erkeğe baktılar. Sonra garsona dönerek teşekkürlerini ilettiler ve şarabı iade ettiler. Erkekler ısrarcı olmamış, aynı garsonla özür dilediklerini belirten bir not iletmişlerdi.
Gece bu olayla tadı kaçmayacak kadar güzeldi. Kızlar çalan müziğin etkisinde keyifli konuşmalarına devam ediyorlardı.  
Didem bir ara tuvalete gitmek için kalktığında kendilerine şarap gönderen erkeklerden biri onu takip etmiş ve tanışmak istediğini belirtmişti. Didem adamın hareketlerine bakıp onun sarhoş olmadığına ve kendisine gereğinden fazla yaklaşmadığına kanaat getirip kibarca “Teşekkür ederim ama erkek arkadaşım bundan memnun olmaz. İyi akşamlar.” diyerek tuvalete girmişti. Çıktığında o erkeğin masasına dönmüş olduğunu görüp rahatladı. Belki gerçekten beğendiği için yaklaşmıştı ama böyle tanışmalardan hoşlanmıyordu. Neyse ki adam da ısrarcı olmamış,  gecenin zehir olmasına sebebiyet vermemişti. Masaya gidip arkadaki masayı görmeyecek şekilde oturdu.
Gitar ile çalınan parçalar devam ettikçe salondaki ses de yükselmeye başlamıştı. En baştaki sessizlik yerini mırıltılı konuşmalara bırakmıştı. Ece’lerin masası da mırıltıyla konuşan masalardandı. Yine de kulakları müzikteydi. Sadece gitar sesi ve şarap ile geçen saatler herkesi mutlu ediyordu. İçlerinde sessiz olan bir kişi vardı… Didem!
“Ne oldu? Sıkıldın mı kalkalım mı?” diye sorduğunda arkadaşı kısaca az önce olanları anlattı. Ece, bahsi geçen masayı daha rahat görebilecek durumdaydı. Başını hafifçe çevirip masaya baktı. Ortada oturan bakışlarını masaya dikmiş sessizce kadehindeki içkiyi yudumluyordu. “Bu ışıktan anlamak güç ama sanırım adam siyah saçlı. Uzunca bir yüzü var. O mu?”
“Diğerlerini görmedim ki bileyim. Dur ya, içinde siyah balıkçı yaka kazak var.”
“İki kişinin ceketinin içinde kazak var. Renkleri gözükmüyor.”
“Siz ikiniz ne fısıldaşıyorsunuz?”
“Bekleyin iki dakika. Anlatırız. Kazaklılardan birinin ceketi sanırım kırçıllı. Düz renk gibi durmuyor.”
“Tamam odur. Ortadaki o mu?”
“Evet ve emin ol başka yere kafasını çevirmiyor. Kilitlenmiş olarak sana bakıyor.”
“Bu karanlıkta nasıl anladın bana baktığını? Bu masada dört kişiyiz.”
“İçime doğdu. Didem sen demedin mi adam tanışmak istedi diye. Dur ben de bir tuvalete gideyim bakalım benimle de tanışmak isteyecek mi? Sonra da diğerlerini yollarız sıra ile.”
“Tamam ya, gece için eğlence arıyordur. Hadi boş verelim de eğlenelim.”
Kısaca kızlara da anlatıp olayı kapattılar. Didem adamın kafasına neden takıldığını bilmese de artık arkadaşları ile eğlenmeyi tercih ediyordu. Hem zaten sevgilisi olduğunu söylemişti… Düzgün bir erkek böyle bir yanıttan sonra ilgisini göstermeye devam etmezdi.
Gitarist ara verdiğinde saat gece yarısını geçmişti. Geldiği gibi sahnenin arkasındaki perdeden kayboldu. Beş dakika geçmeden Toprak kızların masasındaydı. Önce hepsine hoş geldin dedi. Sonra arka masadan aldığı boş koltuğu Ece ile Didem’in arasındaki boşluğa yerleştirdi. Oturduktan sonra kızlarla tanışmıştı. Ece’ye yemekleri beğenip beğenmediğini sordu. Ece kısık sesle ve Toprak’ın kulağına eğilerek, “Yemeği de buradaki şarapları da az önceki müzisyeni de çok beğendim. Senin gitar çaldığını bilmiyordum.” dedi. Toprak şaşkın bakışlarını Ece’nin yeşil gözlerine dikti. “Nasıl anladın? Yüzüm gözükmüyor ki!” dediğinde güldü Ece. “Ellerin gözüküyor.” Toprak ellerine baktı. “Ellerimden mi tanıdın beni? Bunu beklemiyordum.”
Ece yemeğe gelmediği için barda yanlarına gelmesini ummuştu. Dakikalar geçtikçe hayal kırıklığı yaşamaya başlamışken gitaristi görüp rahatlamıştı. Nasıl anladığını kendisi de tam bilmiyordu ama ellerini görür görmez o kişinin Toprak olduğunu anlamıştı. “Tanınmayı beklemediğin belli. Çok güzel çalıyorsun. Gerçekten çok beğendim. Bir ara ben de bir arkadaştan gitar dersleri almıştım ama sıfır yetenek olduğuma karar verince bir daha bana ders vermedi.”
“Kimdi o arkadaş?” Toprak sorunun patlar gibi çıktığını fark edip kendisini frenlemek istedi.
“Üniversiteden biri.” Ece onun merakla sormasından hoşlanmış, merakını tatmin etmek yerine körüklüyordu. Frenlemekten ne kastettiğini bilemeyen Toprak bu kez biraz daha artmış bir sinir ile sordu. “Kim o üniversiteden biri Ece? Erkek mi?”
“Burada ışıklar az, İlkay mısın, Eray mı? Tanıyamadım seni.”
“Onlardan daha fazla merak ettiğim kesin. Ayrıca yeteneksiz olduğunu anladıktan sonra o herifle bir daha görüşmediğini umuyorum.”  Toprak oyun oynamaktan, sakince beklemekten ve acabalarla yaşamaktan sıkılmıştı. Hazır Ece de içtiği iki kadeh şarap ile daha yumuşak bir ruh haline bürünmüşken duygularını gizlemeyecekti. Ne olursa olsun, diyordu. Ece, biraz yan dönüp onun gözlerine baktı. Söylediği cümleye kırılmıştı. Üstelik kızmıştı da. “Senin gitar dersi verdiğin birileri oldu sanırım. O derslerin nasıl geliştiği de belli oluyor.” Toprak onun iğnelemelerini hiç umursamadan, “Ece, Didem’e sorsam sanırım yanıtını alırım. Ne dersin?” dedi.
Ece onun yüzüne baktı. Bu tavır, bu kıskanç ve baskıcı yapı çok da normal değildi. İnsan ilgilenmediği birisi için böyle şeyleri merak etmez diye düşündü. Çok kısa bir an onun gözlerindeki ilginin gerçek olduğunu gördü. İçindeki umut ağacı o kadar hızlı büyümüştü ki dudaklarından dökülenlere şaşıramadı bile. “Sen böyle bir soru sorup kızların sana yapacaklarına razıysan benim için sakıncası yok. Sor tabii.” dedi. Ne kadar umutlanırsa umutlansın onun sormaktan vazgeçeceğini düşünüyordu. Toprak, blöf yapmadığını göstermek için hemen Didem’den tarafa döndü ve “Ece’nin üniversitede gitar dersi aldığı herif kimdi?” diye sordu. Bu hiç de duygularını saklamaya çalışan birisinin davranışı değildi. Aksine dört kızın muhabbetine malzeme olmak umurunda bile olmamıştı. Deniz ile Derya da Toprak’ın sorusu ile susmuş Didem ile Ece arasında bakışlarını gezdiriyordu. Didem o yılları anımsayınca önce Ece’ye bakmış onun gülen yüzünü görünce “Şu kumral olandı değil mi? Adı neydi onun?” düşünür gibi yapıp Ece’ye döndü. “AAA sen de anımsamıyor musun Ece? Neydi ya?” Toprak’ın yüzünden kızgın olduğunu anlayınca uzatmadı. “Anımsadım, Şule değil miydi? Şu grubu olan kız? Senin ne kadar yeteneksiz olduğunu anlayınca bırakmıştı ders eziyetini. Eziyet diyorum Toprak çünkü onlar çalışırken ben de odada oluyor ve gitarın telinden çıkan o cıyaklamaları dinliyordum. Odadan kaçsan da kurtuluşun yok çünkü ev küçük. Gece yarısı sokağa da atamıyorsun kendini.” Didem gülerken diğer üçü de ona katıldı.
Toprak başkalarına göre hayatının hatasını yapmış olabilirdi ama kendisine göre kızların dördünün de kalbini çalmıştı. Ece ile başlama ihtimali olan ilişkilerinde üçünü de yanına çektiğinden emindi. Kızların küçük oyununa gülmeye başladı. Ece’nin kulağına eğilip, “Söyleyeyim de hesaba eklesinler bu şakanızı.” dedi. İçi rahatlamıştı. Onun hayatındaki erkeklerin kendisi için bu kadar büyük sorun olmalarından hoşlanmıyor ama kendini engelleyemiyordu.
“Ah evet lütfen burada bari hesabımızı ödeyelim. Çünkü kendimizi beleşçilik yapıyor gibi hissediyoruz. Gerçi Deniz zaten bizi buraya getirecekmiş ama yine de kendimizi zorla davet ettirmiş gibi olduk. Deniz nişanlısı ile sık sık geliyormuş buraya.” Toprak kızların da duyacağı şekilde “Bu gece hesaplarınız tamamen ödendi. O yüzden hiç yorma kendini. Kızlar başka zaman öderler. Ama sen burada kesinlikle hesap ödeyemezsin.”
Toprak o kadar rahatlamıştı ki ilgisini belli etmekten çekinmiyor aksine iyice anlaşılsın diye uğraşıyordu. Ece de bu ilgiye karşılıksız kalmıyordu.   
“O zaman hissedar falan olayım. Böylece sermaye koyarım. Kendimi iyi hissederim. Yoksa adım beleşçiye çıkacak.”
“İyi şaraplarından bana iki şişe getirirsin, o şekilde ödeşiriz.”
“Anlaştık.”
Didem bir gün önce öğrendiği rakamlardan sonra onların çok rahatlıkla birbirlerine ortak olabileceklerini biliyordu. İkisinin de kendisinde yarattığı intiba çok değişmişti. Ece’yi zaten yıllardır tanırdı. Toprak da onun gibiydi. Bu kadar varlıklı birilerinin deli gibi çalışması, iş hacmi yaratması ve gelirlerini ortaya sermeden yaşaması inanılır gelmiyordu. 
Toprak ertesi gün de görüşebilmek istiyordu. Ayarlama yapabilmek için bilmesi gerektiğinden yarış saatlerini sordu. “Bu ay tüm yarışlar üçten sonra. Önümüzdeki ay da öyle. Nisandan itibaren akşama alınacak.”
“Üç hafta sonrası kesin mi?”
“Evet, o yarışa girecek bir atım.”
“Çok var.” Sessizliğe gömülen Toprak o süre içinde mutlaka köye gideceğini biliyordu. Üç hafta bekleyemezdi gelmesini. “Ben köye gelirim.” Dediğinde Ece onun ne demek istediğini doğru anladığını umuyordu. Yine de az önceki şakacı tavrına devam etti. “Yengeye mi?”
“Ya evet yengeme!” Toprak ters ters bakarak “Seni görmek için geleceğim Ece. Bunu anlamıyor musun?” dedi. Kartlarını daha açık nasıl oynayabilirdi? Ne Ece’den ne de diğer kızlardan gizlemeye çalışmıyordu hislerini.
“Anlıyorum ama doğru anladığımdan emin olmak için senin söylemeni bekledim. O zaman haftaya perşembeden sonra gel. Çünkü Niğde’ye gideceğim. Pazartesi gidip sanırım Çarşamba döneceğim.” Ece bu konuşmanın bir çeşit randevu olduğunu biliyordu. Bu akşamdan sonra bir şeyler değişecek miydi? Acele karar vermek yerine zamana bırakmak en doğrusuydu. 
Toprak kolunu çoktan onun sandalyesinin arkasına atmış, eğilmiş kulağına konuşuyordu. “İşlerimi ayarlar ayarlamaz geleceğim. Ararım zaten seni. Daha uzun bir süre geçmesine izin vermem. Sakın işlerini uzatma Niğde’de.” Bir eli ile elbisenin kollarındaki yırtmaçlardan açıkta kalan tenini okşuyordu. Ece tüm vücudunun ürperdiğini hissediyor, bunu da saklamıyordu. Onların yakınlığını izleyen kızlar kendi aralarında konuşmaya başlamış ikisini biraz rahat bırakmıştı. “Uzamaz, merak etme. Toprak… Bağları sattıktan sonra ne olacak?” Şimdiden o günleri düşünmek çok da mantıklı değildi ama olacakları düşünmek, onu uzun zaman göremeyeceğini bilmek canını yakmaya başlamıştı bile.
“Bilmiyorum ama bir çözüm bulacağız. Seni görmeden duramam.” Toprak kızlara bakıp kendi aralarında konuştuklarını görünce sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Artık çok daha yakındı. Keşke kızlara minderlerde yer ayırtsaydım, diye düşünüyordu. Orada neredeyse çiftler kucak kucağa oturuyordu. Ama erkeklerle geleceklerini sandığı için kendi mekânında o kadar yakınlaşmalarını istememişti. Ece ile şu anki aşamaya geleceklerini tahmin etse minderlere oturtur, rahat rahat da sarılırdı. Acaba çok mu hızlı düşünüyordu? Bir şeyleri hızlandırmak mı istiyordu? Kayıp on yılı telafi etmek miydi amaç? Hayır, on yıllık kayıptan sonra hızlı oldukları söylenemezdi. Kendilerine ikinci bir şans verilmişti. Bu şansı iyi değerlendirmeleri gerekiyordu. Yine de gereğinden hızlı davranıp bir hata yapmak istemiyordu.
Ece dünden beri aklında olanları söylemek istedi. O da eğilip kısık sesle,“Yemekte yanımıza uğramadın. Dün de surat astın biz giderken. Beni görmek istemediğini düşünmüştüm. Meğer yanılmışım.” dedi.
Toprak, onu üzdüğünü anlayınca az önce aklından geçeni yaptı. Omzuna sarıldı ve kendisine doğru çekti. “Çünkü üzüm gözlü cadı, dört kişilik yer isterken onların da bayan olduğunu söylemediniz. Şu İsmail denen adam her yerden çıkınca yemeğe de geleceğini düşündüm. Deniz kız mı erkek mi belli değildi. Tüm öğleden sonram ve bu akşama kadar olan zamanımı sinir harbi içinde geçirdim.” Bunu söylerken bile sesindeki kıskançlığı gizleyemiyordu. “Yemekte de sizleri rahat bıraktım ki muhabbet edebilesiniz. Bak, ben geldiğimden beri sen onlara katılamıyorsun.”
“Evet ya kızlar ne konuşuyor acaba?” diye yerinde doğrulurken Toprak’ın kolu boşlukta kalmıştı. “Ben gideyim bari. Sen rahatsız oldun.” Ece gülmeye başladı. “Şaka yaptım. Eminim onlar da bizi konuşuyordur. Biz de katılalım onlara. Böyle ikilik olmasın. Soracakları varsa da sana direkt sorsunlar sonra beni sıkıştırmasınlar.”
“Beni yem olarak onlara atıyorsun yani!”
“Gerekirse korurum, korkma.”
O andan sonra beş kişi konuşmaya ve içmeye devam etti. Saat ikiye geldiğinde kızlar kalkmak istedi. Ece de onlarla kalkmak zorundaydı. Oysa Toprak ile birlikte olmak çok hoşuna gidiyordu. Toprak da kalmasını tercih ederdi ama onun da hesapları toplaması gerekiyordu.
Masadan kalktıklarında arka masada oturan erkekler de ayağa kalktı. Yanlarından geçerken ortada oturan erkek “İyi geceler Toprak, sonra seni arayacağım.” dedi. Onun sesini duyan Didem merakla baktı. Ama erkeğin bakışları Toprak’ın üstündeydi. Didem’den tarafa bakmıyordu.
“Murat, görmedim sizleri.” diyerek sarıldı genç erkeğe. “Ara tabii, kusura bakma arkadaşlarımı uğurlayacağım.”
“Sorun değil. Ben de olsam onlarla ilgilenirdim.” deyince Toprak biraz dikleşti ama onun baktığı kişinin Ece olmadığını anlayınca gülümsedi. “Yarın konuşalım. Ara beni. İyi geceler.”

Çağırılan taksiye binerlerken hepsi ile tek tek vedalaştı Toprak. En sona Ece kaldı. Onun elini sıkarak binmesine izin vermedi. Kendine çekerek tek yanağını öptü ve uzaklaşmasına izin vermeden kulağına fısıldadı “Rüyalarında beni gör, iyi geceler.”. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder