Kızlar
yemeklerini bitirip kahvelerini sipariş edene kadar Toprak hiç gözükmedi. Ece
onu göreceğinden emindi ama gece ilerledikçe hayal kırıklığı yaşamıştı. Gözü
devamlı kapı tarafındaydı. Her girene umutla bakıyor, hayal kırıklığı ile
başını eğiyordu. Deniz ile Derya fark etmese de Didem olan bitenin farkındaydı.
Ece,
bara çıkabilmek için hesabı istediğinde ilk şoku yaşadılar. Toprak ortalıkta
yoktu ama hesaplarının ödendiği bilgisi onun kızların masası ile ilgilendiğini
gösteriyordu. Ece hem mahcup olmuş hem de neden ortaya çıkmadığını daha çok merak
etmişti.
Kızlar
tek tek teşekkürlerini ilettiler garsona. Sonra da bara çıktılar. Kendilerine
cam kenarında bir masa ayrılmıştı. Küçük sahneyi de gören ve neredeyse tüm
salona hâkim bir masaydı. Yerlerine oturduktan sonra garson siparişlerini almak
için geldi.
Kızların
ilk tercihleri alkolsüz sıcak içecekler oldu. Uzun zamandır görüşmeyen
insanların ilk karşılaştıklarında yaşadığı konusuzluk dönemi geride kalmış, laf
lafı açmış ve tüm gece neredeyse hiç susmadan konuşmuşlardı. Deniz’in evlenecek
olması zaten konuları kendiliğinden açıyordu.
Ece
iki gün sonra geri dönecekti ve ilk kez köyüne dönmek zor geliyordu. Bu kez çok
güzel geçmişti gezisi. İlk gün yaşadığı olumsuzluk bile artık umurunda değildi.
Atları ile eve dönünce ilgilenecekti.
Saat
neredeyse on bir olduğunda barın küçük sahnesinde bir hareketlenme oldu. Bir
erkek elinde gitarı ile sahnedeki sandalyeye oturdu. Loş ışık neredeyse hiçbir
yerini aydınlatmıyor, gizemli bir hava yaratıyordu. Çok kısa bir akort sonrası
çalmaya başladı. Klasik gitarın sesi barı doldurmuş, az önceki uğultu yerini
çok daha dingin bir ortama bırakmıştı. Herkes neredeyse sessizlik anlaşması
yapmış gibi canlı müziği dinliyordu. Genelde bilinen klasik gitar parçalarını
peş peşe çalan sanatçı, bir süre sonra yine çok bilinen Türkçe parçaları
çalmaya başlamıştı. Bilenlerin mırıldandığı parçalar ortamın ısısını da
yükseltmişti. Masalardaki mumların alevleri ile kumsaldaki ateşin alevi
kıyaslanamasa da yarattığı hava çok güzeldi.
Ece
bu müzik ile en güzel gidecek kırmızı şarabı sipariş verdiğinde Didem ile Deniz
de ona katıldı. Derya yaşının asiliği ile bira isteyince kızların itirazlarına
hedef olmuştu. İmdadına yeni başlayan parça yetişmiş, kızlar gibi o da susmayı tercih
etmişti. Ta ki masalarına bir şişe şarap ile yaklaşan garsona kadar!
“Bizim
şarabımız bitmedi daha” diyen Ece’ye verilen yanıt bunun arka masada oturan
beyler tarafından gönderildiği idi. Dördü de dönüp üç erkeğe baktılar. Sonra
garsona dönerek teşekkürlerini ilettiler ve şarabı iade ettiler. Erkekler
ısrarcı olmamış, aynı garsonla özür dilediklerini belirten bir not
iletmişlerdi.
Gece
bu olayla tadı kaçmayacak kadar güzeldi. Kızlar çalan müziğin etkisinde keyifli
konuşmalarına devam ediyorlardı.
Didem
bir ara tuvalete gitmek için kalktığında kendilerine şarap gönderen erkeklerden
biri onu takip etmiş ve tanışmak istediğini belirtmişti. Didem adamın
hareketlerine bakıp onun sarhoş olmadığına ve kendisine gereğinden fazla yaklaşmadığına
kanaat getirip kibarca “Teşekkür ederim ama erkek arkadaşım bundan memnun
olmaz. İyi akşamlar.” diyerek tuvalete girmişti. Çıktığında o erkeğin masasına
dönmüş olduğunu görüp rahatladı. Belki gerçekten beğendiği için yaklaşmıştı ama
böyle tanışmalardan hoşlanmıyordu. Neyse ki adam da ısrarcı olmamış, gecenin zehir olmasına sebebiyet vermemişti. Masaya
gidip arkadaki masayı görmeyecek şekilde oturdu.
Gitar
ile çalınan parçalar devam ettikçe salondaki ses de yükselmeye başlamıştı. En
baştaki sessizlik yerini mırıltılı konuşmalara bırakmıştı. Ece’lerin masası da
mırıltıyla konuşan masalardandı. Yine de kulakları müzikteydi. Sadece gitar
sesi ve şarap ile geçen saatler herkesi mutlu ediyordu. İçlerinde sessiz olan
bir kişi vardı… Didem!
“Ne
oldu? Sıkıldın mı kalkalım mı?” diye sorduğunda arkadaşı kısaca az önce
olanları anlattı. Ece, bahsi geçen masayı daha rahat görebilecek durumdaydı.
Başını hafifçe çevirip masaya baktı. Ortada oturan bakışlarını masaya dikmiş
sessizce kadehindeki içkiyi yudumluyordu. “Bu ışıktan anlamak güç ama sanırım
adam siyah saçlı. Uzunca bir yüzü var. O mu?”
“Diğerlerini
görmedim ki bileyim. Dur ya, içinde siyah balıkçı yaka kazak var.”
“İki
kişinin ceketinin içinde kazak var. Renkleri gözükmüyor.”
“Siz
ikiniz ne fısıldaşıyorsunuz?”
“Bekleyin
iki dakika. Anlatırız. Kazaklılardan birinin ceketi sanırım kırçıllı. Düz renk
gibi durmuyor.”
“Tamam
odur. Ortadaki o mu?”
“Evet
ve emin ol başka yere kafasını çevirmiyor. Kilitlenmiş olarak sana bakıyor.”
“Bu
karanlıkta nasıl anladın bana baktığını? Bu masada dört kişiyiz.”
“İçime
doğdu. Didem sen demedin mi adam tanışmak istedi diye. Dur ben de bir tuvalete
gideyim bakalım benimle de tanışmak isteyecek mi? Sonra da diğerlerini yollarız
sıra ile.”
“Tamam
ya, gece için eğlence arıyordur. Hadi boş verelim de eğlenelim.”
Kısaca
kızlara da anlatıp olayı kapattılar. Didem adamın kafasına neden takıldığını
bilmese de artık arkadaşları ile eğlenmeyi tercih ediyordu. Hem zaten sevgilisi
olduğunu söylemişti… Düzgün bir erkek böyle bir yanıttan sonra ilgisini
göstermeye devam etmezdi.
Gitarist
ara verdiğinde saat gece yarısını geçmişti. Geldiği gibi sahnenin arkasındaki
perdeden kayboldu. Beş dakika geçmeden Toprak kızların masasındaydı. Önce
hepsine hoş geldin dedi. Sonra arka masadan aldığı boş koltuğu Ece ile Didem’in
arasındaki boşluğa yerleştirdi. Oturduktan sonra kızlarla tanışmıştı. Ece’ye
yemekleri beğenip beğenmediğini sordu. Ece kısık sesle ve Toprak’ın kulağına
eğilerek, “Yemeği de buradaki şarapları da az önceki müzisyeni de çok beğendim.
Senin gitar çaldığını bilmiyordum.” dedi. Toprak şaşkın bakışlarını Ece’nin
yeşil gözlerine dikti. “Nasıl anladın? Yüzüm gözükmüyor ki!” dediğinde güldü
Ece. “Ellerin gözüküyor.” Toprak ellerine baktı. “Ellerimden mi tanıdın beni?
Bunu beklemiyordum.”
Ece
yemeğe gelmediği için barda yanlarına gelmesini ummuştu. Dakikalar geçtikçe
hayal kırıklığı yaşamaya başlamışken gitaristi görüp rahatlamıştı. Nasıl
anladığını kendisi de tam bilmiyordu ama ellerini görür görmez o kişinin Toprak
olduğunu anlamıştı. “Tanınmayı beklemediğin belli. Çok güzel çalıyorsun.
Gerçekten çok beğendim. Bir ara ben de bir arkadaştan gitar dersleri almıştım
ama sıfır yetenek olduğuma karar verince bir daha bana ders vermedi.”
“Kimdi
o arkadaş?” Toprak sorunun patlar gibi çıktığını fark edip kendisini frenlemek
istedi.
“Üniversiteden
biri.” Ece onun merakla sormasından hoşlanmış, merakını tatmin etmek yerine
körüklüyordu. Frenlemekten ne kastettiğini bilemeyen Toprak bu kez biraz daha
artmış bir sinir ile sordu. “Kim o üniversiteden biri Ece? Erkek mi?”
“Burada
ışıklar az, İlkay mısın, Eray mı? Tanıyamadım seni.”
“Onlardan
daha fazla merak ettiğim kesin. Ayrıca yeteneksiz olduğunu anladıktan sonra o
herifle bir daha görüşmediğini umuyorum.” Toprak oyun oynamaktan, sakince beklemekten ve
acabalarla yaşamaktan sıkılmıştı. Hazır Ece de içtiği iki kadeh şarap ile daha
yumuşak bir ruh haline bürünmüşken duygularını gizlemeyecekti. Ne olursa olsun,
diyordu. Ece, biraz yan dönüp onun gözlerine baktı. Söylediği cümleye
kırılmıştı. Üstelik kızmıştı da. “Senin gitar dersi verdiğin birileri oldu
sanırım. O derslerin nasıl geliştiği de belli oluyor.” Toprak onun
iğnelemelerini hiç umursamadan, “Ece, Didem’e sorsam sanırım yanıtını alırım.
Ne dersin?” dedi.
Ece
onun yüzüne baktı. Bu tavır, bu kıskanç ve baskıcı yapı çok da normal değildi.
İnsan ilgilenmediği birisi için böyle şeyleri merak etmez diye düşündü. Çok
kısa bir an onun gözlerindeki ilginin gerçek olduğunu gördü. İçindeki umut
ağacı o kadar hızlı büyümüştü ki dudaklarından dökülenlere şaşıramadı bile. “Sen
böyle bir soru sorup kızların sana yapacaklarına razıysan benim için sakıncası
yok. Sor tabii.” dedi. Ne kadar umutlanırsa umutlansın onun sormaktan vazgeçeceğini
düşünüyordu. Toprak, blöf yapmadığını göstermek için hemen Didem’den tarafa
döndü ve “Ece’nin üniversitede gitar dersi aldığı herif kimdi?” diye sordu. Bu
hiç de duygularını saklamaya çalışan birisinin davranışı değildi. Aksine dört
kızın muhabbetine malzeme olmak umurunda bile olmamıştı. Deniz ile Derya da
Toprak’ın sorusu ile susmuş Didem ile Ece arasında bakışlarını gezdiriyordu.
Didem o yılları anımsayınca önce Ece’ye bakmış onun gülen yüzünü görünce “Şu
kumral olandı değil mi? Adı neydi onun?” düşünür gibi yapıp Ece’ye döndü. “AAA
sen de anımsamıyor musun Ece? Neydi ya?” Toprak’ın yüzünden kızgın olduğunu
anlayınca uzatmadı. “Anımsadım, Şule değil miydi? Şu grubu olan kız? Senin ne
kadar yeteneksiz olduğunu anlayınca bırakmıştı ders eziyetini. Eziyet diyorum
Toprak çünkü onlar çalışırken ben de odada oluyor ve gitarın telinden çıkan o
cıyaklamaları dinliyordum. Odadan kaçsan da kurtuluşun yok çünkü ev küçük. Gece
yarısı sokağa da atamıyorsun kendini.” Didem gülerken diğer üçü de ona katıldı.
Toprak
başkalarına göre hayatının hatasını yapmış olabilirdi ama kendisine göre
kızların dördünün de kalbini çalmıştı. Ece ile başlama ihtimali olan
ilişkilerinde üçünü de yanına çektiğinden emindi. Kızların küçük oyununa gülmeye
başladı. Ece’nin kulağına eğilip, “Söyleyeyim de hesaba eklesinler bu
şakanızı.” dedi. İçi rahatlamıştı. Onun hayatındaki erkeklerin kendisi için bu
kadar büyük sorun olmalarından hoşlanmıyor ama kendini engelleyemiyordu.
“Ah
evet lütfen burada bari hesabımızı ödeyelim. Çünkü kendimizi beleşçilik yapıyor
gibi hissediyoruz. Gerçi Deniz zaten bizi buraya getirecekmiş ama yine de
kendimizi zorla davet ettirmiş gibi olduk. Deniz nişanlısı ile sık sık
geliyormuş buraya.” Toprak kızların da duyacağı şekilde “Bu gece hesaplarınız
tamamen ödendi. O yüzden hiç yorma kendini. Kızlar başka zaman öderler. Ama sen
burada kesinlikle hesap ödeyemezsin.”
Toprak
o kadar rahatlamıştı ki ilgisini belli etmekten çekinmiyor aksine iyice
anlaşılsın diye uğraşıyordu. Ece de bu ilgiye karşılıksız kalmıyordu.
“O
zaman hissedar falan olayım. Böylece sermaye koyarım. Kendimi iyi hissederim.
Yoksa adım beleşçiye çıkacak.”
“İyi
şaraplarından bana iki şişe getirirsin, o şekilde ödeşiriz.”
“Anlaştık.”
Didem
bir gün önce öğrendiği rakamlardan sonra onların çok rahatlıkla birbirlerine
ortak olabileceklerini biliyordu. İkisinin de kendisinde yarattığı intiba çok
değişmişti. Ece’yi zaten yıllardır tanırdı. Toprak da onun gibiydi. Bu kadar
varlıklı birilerinin deli gibi çalışması, iş hacmi yaratması ve gelirlerini
ortaya sermeden yaşaması inanılır gelmiyordu.
Toprak
ertesi gün de görüşebilmek istiyordu. Ayarlama yapabilmek için bilmesi
gerektiğinden yarış saatlerini sordu. “Bu ay tüm yarışlar üçten sonra.
Önümüzdeki ay da öyle. Nisandan itibaren akşama alınacak.”
“Üç
hafta sonrası kesin mi?”
“Evet,
o yarışa girecek bir atım.”
“Çok
var.” Sessizliğe gömülen Toprak o süre içinde mutlaka köye gideceğini
biliyordu. Üç hafta bekleyemezdi gelmesini. “Ben köye gelirim.” Dediğinde Ece
onun ne demek istediğini doğru anladığını umuyordu. Yine de az önceki şakacı
tavrına devam etti. “Yengeye mi?”
“Ya evet yengeme!” Toprak ters ters bakarak “Seni
görmek için geleceğim Ece. Bunu anlamıyor musun?” dedi. Kartlarını daha açık
nasıl oynayabilirdi? Ne Ece’den ne de diğer kızlardan gizlemeye çalışmıyordu
hislerini.
“Anlıyorum ama doğru anladığımdan emin olmak için senin
söylemeni bekledim. O zaman haftaya perşembeden sonra gel. Çünkü Niğde’ye
gideceğim. Pazartesi gidip sanırım Çarşamba döneceğim.” Ece bu konuşmanın bir
çeşit randevu olduğunu biliyordu. Bu akşamdan sonra bir şeyler değişecek miydi?
Acele karar vermek yerine zamana bırakmak en doğrusuydu.
Toprak
kolunu çoktan onun sandalyesinin arkasına atmış, eğilmiş kulağına konuşuyordu. “İşlerimi
ayarlar ayarlamaz geleceğim. Ararım zaten seni. Daha uzun bir süre geçmesine
izin vermem. Sakın işlerini uzatma Niğde’de.” Bir eli ile elbisenin
kollarındaki yırtmaçlardan açıkta kalan tenini okşuyordu. Ece tüm vücudunun
ürperdiğini hissediyor, bunu da saklamıyordu. Onların yakınlığını izleyen
kızlar kendi aralarında konuşmaya başlamış ikisini biraz rahat bırakmıştı. “Uzamaz,
merak etme. Toprak… Bağları sattıktan sonra ne olacak?” Şimdiden o günleri
düşünmek çok da mantıklı değildi ama olacakları düşünmek, onu uzun zaman
göremeyeceğini bilmek canını yakmaya başlamıştı bile.
“Bilmiyorum
ama bir çözüm bulacağız. Seni görmeden duramam.” Toprak kızlara bakıp kendi
aralarında konuştuklarını görünce sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Artık
çok daha yakındı. Keşke kızlara minderlerde yer ayırtsaydım, diye düşünüyordu.
Orada neredeyse çiftler kucak kucağa oturuyordu. Ama erkeklerle geleceklerini
sandığı için kendi mekânında o kadar yakınlaşmalarını istememişti. Ece ile şu
anki aşamaya geleceklerini tahmin etse minderlere oturtur, rahat rahat da
sarılırdı. Acaba çok mu hızlı düşünüyordu? Bir şeyleri hızlandırmak mı
istiyordu? Kayıp on yılı telafi etmek miydi amaç? Hayır, on yıllık kayıptan
sonra hızlı oldukları söylenemezdi. Kendilerine ikinci bir şans verilmişti. Bu
şansı iyi değerlendirmeleri gerekiyordu. Yine de gereğinden hızlı davranıp bir
hata yapmak istemiyordu.
Ece
dünden beri aklında olanları söylemek istedi. O da eğilip kısık sesle,“Yemekte
yanımıza uğramadın. Dün de surat astın biz giderken. Beni görmek istemediğini
düşünmüştüm. Meğer yanılmışım.” dedi.
Toprak,
onu üzdüğünü anlayınca az önce aklından geçeni yaptı. Omzuna sarıldı ve
kendisine doğru çekti. “Çünkü üzüm gözlü cadı, dört kişilik yer isterken
onların da bayan olduğunu söylemediniz. Şu İsmail denen adam her yerden çıkınca
yemeğe de geleceğini düşündüm. Deniz kız mı erkek mi belli değildi. Tüm öğleden
sonram ve bu akşama kadar olan zamanımı sinir harbi içinde geçirdim.” Bunu
söylerken bile sesindeki kıskançlığı gizleyemiyordu. “Yemekte de sizleri rahat
bıraktım ki muhabbet edebilesiniz. Bak, ben geldiğimden beri sen onlara
katılamıyorsun.”
“Evet
ya kızlar ne konuşuyor acaba?” diye yerinde doğrulurken Toprak’ın kolu boşlukta
kalmıştı. “Ben gideyim bari. Sen rahatsız oldun.” Ece gülmeye başladı. “Şaka
yaptım. Eminim onlar da bizi konuşuyordur. Biz de katılalım onlara. Böyle
ikilik olmasın. Soracakları varsa da sana direkt sorsunlar sonra beni
sıkıştırmasınlar.”
“Beni
yem olarak onlara atıyorsun yani!”
“Gerekirse
korurum, korkma.”
O
andan sonra beş kişi konuşmaya ve içmeye devam etti. Saat ikiye geldiğinde
kızlar kalkmak istedi. Ece de onlarla kalkmak zorundaydı. Oysa Toprak ile
birlikte olmak çok hoşuna gidiyordu. Toprak da kalmasını tercih ederdi ama onun
da hesapları toplaması gerekiyordu.
Masadan
kalktıklarında arka masada oturan erkekler de ayağa kalktı. Yanlarından
geçerken ortada oturan erkek “İyi geceler Toprak, sonra seni arayacağım.” dedi.
Onun sesini duyan Didem merakla baktı. Ama erkeğin bakışları Toprak’ın
üstündeydi. Didem’den tarafa bakmıyordu.
“Murat,
görmedim sizleri.” diyerek sarıldı genç erkeğe. “Ara tabii, kusura bakma
arkadaşlarımı uğurlayacağım.”
“Sorun
değil. Ben de olsam onlarla ilgilenirdim.” deyince Toprak biraz dikleşti ama
onun baktığı kişinin Ece olmadığını anlayınca gülümsedi. “Yarın konuşalım. Ara
beni. İyi geceler.”
Çağırılan
taksiye binerlerken hepsi ile tek tek vedalaştı Toprak. En sona Ece kaldı. Onun
elini sıkarak binmesine izin vermedi. Kendine çekerek tek yanağını öptü ve
uzaklaşmasına izin vermeden kulağına fısıldadı “Rüyalarında beni gör, iyi
geceler.”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder